23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA + CUMHURİYET 29 MART 2005 SALI OLAYLAR VE GORUŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Çağdan liksinti! Saint-Exupery ölmeden azönce "Çağımdan tik- siniyorum" demiş. Camus bunu yazıyor, ama be- nimsemiyor. "Bu somurtkan, bu bir deri bir kemik dünyadan kaçmak da insanı satabilir zaman za- man... Ama bu çağ bizim çağımızdır, kendi ken- dimizden tiksinerek de yaşayamayız. Bu derece aşağıya düşmesi, değerlerini aşırılığa götürmesin- den olduğu kadar kusurlarının yüceliğindendir de... Biz bu değerlerin en köklüsü için savaşaca- ğız." Bu çağ bizim çağımızdır, oysa bu çağdan tiksi- niyoruz!.. Saint-Exupery'nin sözü ile Camus'nün- kini birleştiriyorum ben... Gerçek bu çünkü! Ger- çekten kaçılmaz. Yaşadığırnız çağ budur, ama he- pimiz tiksiniyoruz. Zaman zaman kaçmak, çağ dı- şınaçıkmak, düşleredalmak, anlamsızlığa, buna- lımlara saplanmak, gerçeküstünden yararlanma- ya kalkışmak... Hep, bu çağın tiksintisinden do- ğuyor. Saint-Exupery en çok sevdiğim yazarlardan bi- ridir. Saint-Exupery'yi okumayanlaraacıdığım olur! Sartre, Camus, Kafka hepsi yeni şeyler getirmiş- lerdir. Çağımızı tanımak -sevmek veya sevmemek, o başka- duymak için bu yazarları okumak nasıl baş koşulsa, Saint-Exupery'yi okumak da "insan- Iığımızı" duymanın baş koşuludur. Saint-Exu- pery'nin çağımızdan tiksintisi, bir nefret, birdüş- manlık, biryabancılaşmadeğildir. Büyük bir aşkı, biryakınlığı arayıp bulamafnanın yarattığı tiksinti- dir. Camus'nün "değerlerin en köklüsü" saydığı ne- dir, peki? Savaşacağımızo "değer" hangisidir? Ca- mus, "Bilgisizliğimizi bildik mi, yobazlığı attık mı, dünyayı ve insanlan sınırlandırdık mı, bir sevdik yüzü, kısacası güzelliği bulduk mu, eski uygarlık- larla biryerde buluştuk demektir" diye yazıyor: Ca- mus'ye göre "çağımız" dostluk denen değeri yok etmiştir. Tiksinti buradan geliyor... Dünyayı yeni baş- tan kurarken "dostluk"u katacağız harcına... Gü- zellik, dostluk, aşk! Tiksintiyi yenen güçlerdir bun- lar. Bunalımlar bu değerlerin yokluğundan ileri ge- liyor. Dostları olan, aşkları olan, güzelliği gören bir kişi bunalmaz elbet. Bunalma nedir, onu bile bil- mez. Bilmeyince de tiksinmez çağından. Çağdaş edebiyatın, sanatın "aşksız" kaldığı or- tada! Şiirlerokuyoruz, havada, boşlukta... Değmi- yor, girmiyor, işlemiyor bize... Sözcükler, sözcük- ler, sözcükler! Boşunadeğil Hamlet'in dedikleri... Sözcükler, harflerden kurulur, içi boş kalıplardır onlar. Dostluk, aşk, güzellik, o kalıpları dolduran birer anlamdır. Ama yoksa, bulunmuyorsa, görül- müyorsa, kalıplar boş durur hep... Sözcükler ha- vayasıkılan kurşunlargibi hedefine varmadan uçu- şurlar boşlukta! Bunalımlar, tiksintiler, anlamsızlık- lar, saçmalıklarsanata, edebiyata, gündelikyaşa- ma girer. Camus, "Bu yol, yaratışla işkence ara- sındaki savaştır" demiş... Dünyayı ezen teknik uy- garlığın öldürdüğü "insan" dirilecek sanatta bir gün! Romanda, şiirde, öyküde, oyunda "insan"\ gö- receğiz. Cumhuriyet kitap kulübü i ERDOĞ^N AYDIN Osmanlı Gerçeği • • • " laıılıOsmanlı Gerçeği Merkez : Turkocogı Cad. No: 39/41 C«ğaloğlu-İSTANBUL - Tel: 0212 514 01 96 Şube : Istiklol Cad. Zambak Sok. 4/1 Taksim-İSTANBUL - Tel: 0212 252 38 81 Ankara : Alatürk Buivarı No: 125 Kat: 4 Bakanlıkiar-ANKARA • Tel: 0312 419 50 20 Aytunç Erkin FETHULLAH HOCA'NIN ŞİFRELERİ Başmuavinİ NurettinVeren'in yasaklanan açıklamalan kitap oldu... Bütün kitapçılarcla... 1 ABD ve Vatikan Fethullah Gülen'i destekliyor... ' Gülen, Bartholomeos ve Mutafyan ile Altunizade'de "KışBahçesinde" buluştu... ' CIA ve ABD'yle ilişkiteri kim yürütüyor... ' Fethullah Hoca'nın para işlerini yürüten M.Ö. (Ana kasaj ve A.Ç.... ' Emniyet'teki örgütlenmeyi sağlayan kişi K,Ö.... 1 TSK'daki örgütlenmeyi sağlayan kişiler S.S.A. veK.Ö... ' New York Pensilvanyaldaki 130 dönümlük çiftlik kime ait... ' Cemaatin hizmet prensipleri ve yemin metni... KAYNAK f/YAYINLARI Meçrutiyet Cad Kardeşler Han Kat.3 Galatasaray-Beyoğlu / İSTANBUL Tel'(0212) 252 21 66-252 21 99 Faks (0212)2492892 www.kaynakyay'nları,com • e-posta: Ilet1sım®kaynakyaylnlan.cor t ı Tuz da Bozulursa... Prof. Dr. Suat ÇAĞLAYAN Eski Kültür Bakam T ürk Silahlı Kuvvetleri (TSK), Tür- kiye Cumhuriyeti'nin toprak bü- tünlüğünü ve laik rejimini koru- mak ve kollamakla görevlidir. Bu görevler ona Atatürktarafindan ve- rilmiştir. Bunlan yerine getirebilmenin yasal gü- cünü de kendi iç hizmet yasasuıdan alır. Yakın geçmişe kadar, TSK'nin kırmızı çizgileri ile ül- keyi yöneten iktidarlann kırmızı çizgileri ör- tüşüyor ve bunlar tek çizgi halinde 'devletin' kırmızı çizgilerini oluşturuyordu. Bunun anla- mı şu: TSK ile Türkiye'yi yönetenler, laik de- mokratik rejim ile ülke bütünlüğü açısından aynı duyarlıklara sahiptiler. Yurtsever çevreler, bugün durumun değişmekte olduğunu kaygıy- la izlemektedirler. Kırrruzı çizgiler ya farklı olarak çizilmeye ya da başka renklere (!) dön- meye başlamıştır. Şimdi olaya bir başka açıdan bakalım: Avrupa Birliği (AB) bugüne dek halkımıza biruygarlıkprojesi olarak sunuldu. Gelecekiçin bir umut ışığı beklentisi içinde olan halkımız dabuAB'yi, 1960'lardaAlmanya'nın yarattı- ğı heyecan içinde, ekonomik kurtuluşun kapı- sı olarak algıladı. AB' ye girebileceğimizi ve gi- rince de Avrupa'nın her tarafinda iş ve rahat ya- şama olanakları bulacağımızı sandı. Yani AB, Türkhalkında yarattığı büyük beklenti ile, onu adeta 'umuda tutsak' hale getirdi. Böylesine büyük bir beklenti içine giren ve AB'yi bir kurtuluş reçetesi olarak gören Türk halkina, gerçeklerin hiç de böyle olmadığını an- latmaya çalışmak, elbette kolay bir iş değildi. Çünkü, bu gerçeği söyleyecek olanlar, yaşamın en önemli dayanağı olan 'umudu' yok edecek- lerdi. Nitekim, ne TBMM'de solu temsil eden CHP ne de TSK bunu yapabildiler. AB'ye ta- raftar görünerek, adeta 'bıçağuı kemiğe daya- nacağı' ve halkımızın gerçekleri anlayabilece- ği zamanı beklediler. Gerçekte, hem CHP'nin dış politikasını yönlendiren çok yetenekli uz- manlar hem de ordumuzda dış politikayı iyi bi- lenkomutanlar, AB 'nin hiçbirzamanTürkiye'yi 'eşit' statü ile içine almayacağını, alacakmış gibi yapıp oyalayacağını, ama bu arada ülke bü- tünlüğü ve ulusal değerlerimiz açısından kabul edilemez isteklerle karşımıza çıkacağını çok iyi bihyorlardı. Ancak bu yurtsever çevrelerin için- de bulunduğu bu çıkmaz, AKP tarafmdan çok iyi kullanıldı. Bir yandan CHP'yi sıkıntıya so- kan hamleler yaptılar, diğer yandan da önlerin- de en büyük ulusal engel olan TSK'yi kendi pa- ralellerinde göstermeyi başardılar. Halbuki TSK, AB 'ye karşı görüntü vermemeye çahşır- ken bile, yapacağı çıkışlarla hem AKP ile ay- nı paralelde olmadığı mesajını verebilir hem de halkımıza AB'nin gerçek yüzünü gösterebilir- di. Ulusal değerlerimizin koruyucusu olması bakımından, güven duyulan kurumlann başın- da gelen TSK, halkımıza karşı taşıdığı sorum- luluk gereği daha aktif olmalıydı. AKP politi- kalan ile AB'nin beklentilerine karşı ya 'sus- kun' kalmamah ya da suskunluğunun onlan 'onaylamak' anlamına gelmediğini halkımıza anlatmalıydı. Eğer bu yapılsaydı, "Ordu sus- tuğuna göre AKP'nin yapüklan yanlış değil!" yorumu yapılmazdı. Aslında sıkıntı, sayın Genelkurmay Başka- nı'nın, AKP iktidan ile 'uyumlu' çalıştığını ve "hükümeün emrinde' olduğunu beyan etmesiy- le başladı. Bu açıklamalar, subay ve astsuba- yıyla tüm TSK'de büyük bir 'gtdi' tepki ile kar- şılandı. Herkes bunun ne demek olduğunu an- lamaya çahştı. Sonuçta bu açıklamaların, AB görüşmeleri için 'Avrupalılara pembe mendil sallamak' amacıyla yapıldığı kamsına vanldı. Ama yine de laik ve demokratik rejim ile ülke bütünlüğü konusunda derin kaygılar duyulmaktayken Ge- nelkurmay Başkam'nın ağzından duyulan bu sözlerin TSK'yi ana görevlerinden uzaklaştır- ma çabasında olan iç ve dış güçlere cesaret ve- receğinden büyük kaygı duyuldu. Gelinen noktada, bizi AB'ye almayacakla- nnı artık sağır sultan bile duymuştur. Müzake- re süreci denen ve sonu belli olmayan 'dayat- malar' sürecinde ne tür tuzaklarla karşılaşaca- ğımız bellidir. Kaldı ki, 'referandum' denen 'halk engeli' de Avrupalılann yasalanna gir- meye başlamıştır. Durum bu aşamaya geldiğine göre, artık TSK'nin bir kaygısının olmaması gerekir. Bu rahatlık içindeki TSK, açık yüreklilikle hiçbir zaman gerçekleşmeyecek AB üyeliği için biz- den neler istemekte olduklannı halkımıza an- latmalıdır. Zaten toplumumuzun geniş kesim- leri Türkiye'nin AB' ye alınmayacağını, AB ile AKP'nin asıl amacınm, TSK'yi herhangi bir 'ge- nel müdürlük' düzeyine indirmek ve onu 'as- li' görevinden uzaklaştırmak olduğunu anla- maya başlamışlardır bile. Genelkurmay Başkanlığı'nıngeçenlerdePsi- kolojik Harekât birimini kapatması olumlu bir uygulama olarak algılanabilir. Ancak bu kapa- tılmanın tam da laiklik karşıtı çevrelerin sev- mediği tarih olan 28 Şubat'ta yapılması çok an- lamlıdır. Bu tarihin seçilmiş olması, orduya haddini bildirme çabasında olanlar tarafından, 'Asker 28 Şubatiçin özürdiledi' yorumunun ya- pılmasına neden olmuştur. Yaklaşık 1-2 ay ön- ce de basında çıkan bir haberi 'yalanlama' ge- reği duyan Genelkurmay'ın yaptığı açıklama- da kullanılan ifade gözden kaçmamıştır. Bu bildiride, Fransa Meclis Başkanı Jean LouisDeb- reile Genelkurmay Başkanı arasında yapılmış olan görüşmeye 'açıklık' getirilmiş ve "...Ge- nelkurmay Başkanımız,'Türkiye AB 'ye girer- se dinci akımlara karşı daha etkili bir mücade- le vereceğimize inanıyorum', dememiştir... Or- du bünyesindebeşvakitnama/ için baskıyapıl- dığuıdan da söz edilmemiştir...'' denmiştir. Bu bildirinin laiklik karşıtlannı ne kadar mut- lu ettiğini, sanınm birileri sayın Genelkurmay Başkanı'na söylemiştir. Sivil-asker tüm yurt- severler ülkenin götürülmek istendiği yeri çok iyi bilmektedirler. Türkiye Cumhuriyeti'nin kırmızı çizgileriyle oynamaya çalışan bu kesim- lerin, öncelikle ulusal güçleri etkisiz ve yetki- siz hale getirme çalışmalan doğaldır. En önem- li hedeflerinin de TSK'yi 'içten' etkisiz hale ge- tirmek olduğu görülmektedir. Durumun böy- le olduğu iyi algılanmalı ve sorumluluğu olan herkes daha dikkatli oknahdır! Kültürde Acıklı Son... Hüseyin AKBULUT sanatçı. Y aşanan olay; yalnızcayasay- la kültür için ayrılmış bir alana sahip olma kavgası değil. Istenmeyen gerçekleşirse, olay başkent Ankara ile de sınırlan- dınlamaz. Özünde, bize kimlik ka- zandıran, Türkiye'yi çağdaş dün- yayla bütünleştiren kültür-sanat an- layışımıza, ona verdiğimiz değere (l)ışıktutuyor. Atatürk Kültür Merkezi alanın- da 25 yılda büyük emeklerle ve ulusal yanşmalarla yaraülan "sanat- sal mimari projdcrin" yok edilerek alanın ranta dönüştürülmesi çalış- malannın sonuna gelindi. Konu; kültür-sanat yaşantımız ve sanat kurumlanmız için de çok önemli. Düşündürücü olan ise Cumhuriye- tin kuruluşunda yapı taşı olarak yer alan kültür ve sanat için alınan önemli bir karann, 25 yıl sonra na- sıl yok edilmeye çalışıldığı gerçe- ğidir. 1980'de Atatürk'ün doğu- munun 100. yılında "AtatürkKül- tür Merkezi Kurulması Hakkuıda Kanun" adıyla 2302 sayılı yasa çı- kartılır. Adliye Sarayı'ndan başla- yan, Gençlik Parkı, 19 Mayıs Stad- yumu, Hipodrom Alanı ve Ulus'un birbölümünü kapsayan bölge ''Ata- türk Kültür Merkezi Alanı" ola- rak ilan edilir. Alan ile ilgili karar- lar almaya yetkili bir de kurul oluş- turulur. Cumhurbaşkanlığı nezdin- de "MiHi Komite" adıyla oluştu- rulan kurulda, Başbakan, Kültür Bakanı, Gençlik ve Spor Bakanı, Genelkurmay Başkanı, Ankara Bü- yükşehir Belediye Başkanı vb. önemli kurumlar yer alır. Yasa, tahsis edilen alanda yapı- mı öngörülen yapılan da beürler. Ay- nen aktaralım. Madde 3: "Bu alan Kültür Bakanlığı E. Müsteşar Yard. içerisinde; MiUi Mücadde Tarilıi'ni, Türk Halk Kültürü'nü ve saııatia- nnı tamtan yerler ve çeşitli müze- ler, çeşitli sahneler ve toplanü sa- lonları, sergi salonlan, arşiv ve ki- taplddar,atöhdervebenzeriyerler- denmeydanagelenAtatürk Kültür MerkeziileMfltiKonütecesaptana- caktesislerbulunur. Bunlann dışın- daAtatürk Kültür alanına hiçbir ya- pı yapılamaz" Özetle, AKM alan- lanndayalnızca kültürve sanatya- pılannı öngörüyor yasa. Başlangıçta hızlı sayılabilecek projeler de üretilir. Milli Komite karan ile 1981-87 yıllan arasında "müze, sergi, folklor, kütüpane bi- nası" inşa edilir. Daha sonra 1992 yılında "CSO Ankara Konser Sa- lonuveKoroBinalan" ile 1995 yı- lında opera, bale,tiyatro,kongreve gösteri merkezini içeren "Ankara Kongre ve Kültür Merkezi'' proje- leri ulusal yanşmalarla elde edildi. Uzun çalışmalarla üretilen pro- jelerin, bu satırların yazan olarak benim de çahşma yaşamımda önemli yer tuttuğunu belirtmeli- yim. Projelerin birinde Cumhur- başkanlığı Senfoni Orkestrası sanat- çısı ve müdürü, diğerinde Devlet Opera Genel Müdürü, ikisinde de danışmanjüriüyesiydim. Yaşanan tartışmalan ve serüveni anlatmak bu yazann sınırlannı aşar... Dahası, elde edilen projelerin uy- gulama, detay projeleri de ulusla- rarası ekipler tarafından hazırlan- dı, CSO Konser Salonu'nun inşa- at ihalesi yapıldı, temel atıldı. Ope- ra-bale yapılannın uygulama ve detay projeleri hazırlandı, inşaat ihalesi için 2001 Mayısı'nda Bayın- dırlık ve îskân Bakanlığı'na sunul- du. Satırbaşlanyla kısa öyküsünü yansıttığım çahşmaların tam çey- rek asır sürdüğünü düşünürseniz, harcanan emekler, dökülen alın te- ri daha da anlaşılır. Ama Anka Ku- şuöyküsündeki gibi ulaşılamayan, yine de sonunda kavuşulacak he- defler vardı. Sonunda; Türkiye Cumhuriyeti'ne, çağdaş cumhuri- yetin başkentine yaraşır 2200 ve 600 dinleyicı alabilen CSOKonser Salonu, 1400 izleyicilik Ulusal Ope- ra, 800 ve 500 seyirci kapasiteli Ulu- sal Tiyatro ile 4500 kişiye toplantı olanağı sunan KongreMerkezi ya- pılanna sahip olunacaktı. Böylesine önemli kültürel proje- nin bitirihnesi beklenirken son dö- nemde hüzün verici olaylar yaşa- nıyor. Yeterli ödeneğin verilemeyi- şi gerekçesiyle Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı devreye giri- yor. Söz konusu alanın belediyeye verilmesini, gerekli kaynağın sağ- lanacağını, "yap-işlet-devret'' mo- deliyle ticari amaçlı kültür merke- zi ve var olan 5000 kişilik spor sa- lonunun yanına 7500 kişilik kapa- lı spor salonu yapılmasını öngörü- yor. 9 Aralık 2004 günlü Milli Ko- mite Toplannsı'nda AKM Alanı'nın bütününü kapsayan yeni bir proje- nin öneri doğrultusunda 4 ay için- de hazırlanması için karar da alını- yor. Öneri gerçekleşirse, yasayla saptanmış, yanşmalarla elde edil- miş kültürel yapılar iptal edilecek; sarf edilen milyon dolarlar da yok sayılacaktır. Alanın, kültür ile Ata- türkile de ilişkisi kalmayacakhr. Ya- ratılan turistik kültür kavramına, tüccar siyasetin gereği ticari(!) yap- işlet- devret kültürü anlayışı yer alacaktır. Bu olumsuz gelişmede acı olan ise isabetle çıkartılmış bir yasanın gereği "ödeneksizlik'' ba- hanesiyle yapılmayacak, alan Ata- türk'ün düşlediği yapılar yerine, rant getiren tesislerle doldurula- cak, "Parayı veren düdüğü çalar" anlayışı hâkim olacaktır. Kuşku- suz, düşünülen gerçekleşirse Baş- kent Ankara, bir daha kolayca bu yapılara sahip olamayacak, kültür ve sanat alanında iyice çoraklaşa- caktır. Türk Serbest MimarlarDer- neğı'nın (TSMD) 23 Mart günü yayınladığı bildirisi bizim de düşün- celerimizi yansıtıyor. Avrupa baş- kentlerinin meydan ve merkezleri- ni oluşturan yapılann opera, kon- ser salonu,tiyatrovemüzeler oldu- ğunu vurgulayarak şunlan söylüyor: "Biz vatandaşlarvergilerinüzi, ver- gi verdiğuniz kurumlar kâr etsin diye ödüyorsak sorun yoktur. An- cakbize,vergilerimizbb£ hizmetola- rak döıısün diye vergi verdiğimizi öğretmiş bulundular. Bu hizmeüer eğitim, sağlık, kültür,güvenlik, ada- let gibi kavramlardır. O zaman bu kavramlann hepsini önümü/deki kültürörneğindeolduğu gibi,yapıp- işletelimvede devredelim. Dahada kârh ve pek /ekice olnıaz mı?" Büyük yanlışhktan dönüleceği- ne, hukuka, çeyrek asırlık emek ve alın terine saygı duyulacağına ina- nıyorum. Yüce Atatürk'ün daha 1937 yılında ünlü mimar Bruno Taut'a 1500 izleyici kapasiteli ope- ra- tiyatro binası hazırlattığını bil- meliyiz. 1914 yılında Sofya'da Car- men operasını izlerken "savaşta ne- den yenildiğimizi bugün daha iyi anladun. Çoban millet sandığunız Bulgarların operası,orkestrası, şar- kıcılan varnuş r> sözünden ders çı- kartmahyız. Maddi yoksunluklar zamanla giderilebilir, kültür ve sa- nat alanındaki yoksunluğun tela- fîsi ise çok zordur. 8 Mart Kadınlar Günü nedeniy- le dünyada ve ülkemizde bir- çok etkinlikler yapıldı. Med- ^ ^ _ ^ _ _ ya da bu konuya gereken önemi ver- di; öncesinde ve sonrasında yazıldı çizildi, gösterildi, ben de bu etkinliklerin bazı- lanna katıldım. Taksim AKM'de 14 sivil top- lum kuruluşu tarafından hazırlanan büyük bir düzenleme gerçekleştirildi; salonun tamamı do- lu idi, gençler mavi halıfleks döşeli merdiven- lerde oturdular, sonunda tiyatro sanatçısı Dilek Türker bir gösteri yaptı. Atatürk'ün annesinin oğluyla uzun bir konuşması idi bu. Çok güzel- di, hepimiz çok duygulandık. Konuşmacılar Lale Aytaman (ilk kadın valimiz 1991) Meral GezginEriş,Nazan Moroğlu,YıldızLaçinelidi. Saatlerce anlatıldı, ülkemizde ve dünyada ka- dının dünü -bugünü- yannı; sosyal, hukuksal, siyasal alanlarda aldığı mesafe, önemle üzerin- de durulan gerçek; ülkemizde kadınların TBMM'de yüzde 4.4, yerel yönetimlerde bin- de 46 gibi çok düşük oranda temsil edilmeleri idi. Ülke nüfusunun yansı kadın olduğuna gö- re dünya sıralamasında temsil açısından 163 ülke içinde neden 150. sıradayız? Çünkü erkek- ler, bu düzen değişmesin istiyorlar. Bugün 81 ülkede uygulanan kadın kota uygulamasım ka- bul etmiyorlar. Uganda dahi yüzde 15 kota koy- durtmuştur; biz yüzde 30 kota koydurmahyız.. Erkekler Demokrasisi H. Esin ALAYBEYOGLU başka türlü kadınlan parlamentoya taşıyamayız. Konuşmacılar bu konuda sivil toplum örgütle- rinin gücünün önemini vurguladılar ve kuzey ülkelerine Temmuz 2004 tarihinde yaptığımı ge- ziden notlar vermek istiyorum. Bu gezide Is- veç- Norveç-Danimarka Büyükelçilerimizle bir dergi adına birer görüşme yaptım. Her fırsatta demokrasi ve kadın haklan konusunda örnek gösterilen bu ülkelerde kadınlann yüzde 50 ci- vannda parlamentoda bulunmalarına 158 yıl- lık demokrasilerinde birçok haklar elde etme- lerine karşın yine mağdur olduklannı Büyü- kelçilerimizden öğrendim. Sayın FügenOk (Danimarka) şöyle diyor; bu- rada kadın, imaj olarak erkekle eşit haklara sa- hiptir fakat taciz görür, karşı cins tarafından is- temediği durumlara zorlanır, mesela "bir genç kız sevgilisi ile bir yere gidiyor, orada iki erkek- le daha bir gece geçhmeye zorlanıyor.. genç kız bunu kabul etmiyor, şikâyet ediyor" bu ve ben- zerbirçok olay yaşanıyor.. biz bunlan sivil top- lum örgütlerinden, feminizm derneği başka- nından öğreniyoruz. Çünkü erkekler bu olay- lann basına yansımasını, su yüzüne çıkmasını istemiyorlar. Kız arkadaşlanna ma- nevi baskı yapıyorlar; ilişkiyi ken- di istedikleri yönde yürütemezler- se bıtiriyorlar. "eşitlik bunun nere- sinde"... Evet gazetelerde birçok köşe yazan tsveç 'ten Norveç'ten örnekler veriyorlar. Büyükelçileri- miz Sayın TomurBayer ve Sayın BerhanEkin- ci ile görüşmelerimde bu konular üzerinde bil- gi aldım. Kişi başına milli gelir 29 bin dolar do- layında olan bu zengin ülkelerde intihar oranı çok yüksek ve daha çok kadınlar intihar ediyor. Kadınlar mutlu değil.. parlamentoda, karar al- ma mekanizmalarında yerini almış, fakat bu yetmiyor; çünkü aile kurumu bozulmuş.. evli- lik çok az yapıhyor.. beraber yaşama çoğunluk- ta... Çocuk sahibi olunuyor. babasız büyütülü- yor, devlet para ödüyor, çocuk baba demeden büyüyor. Bu başkentlerde kadıntıaklamçnrsa1 -' vaş vermiş birçok kadın yazann heykellerini gör- dük. Şimdi bu noktaya gelmişler.. yalnız yaşa- yıp yalnız ölüyorlar. Bence sorgulanması gereken soru şu: Ulus- lararası platformlarda (kadınlar parlamentonun tamamına da sahip olsa) özel ve tüzel ilişkiler erkeklerin istediği şekilde yürüyecek.. uzlaş- ma diye bir sözcük onlann sözlüğünde yok mu?.. lstisnalar kaideyi bozmaz, aydınlık ve adil bir Türkiye dileği ile... PENCERE Islamda 'Kadın İmam' Reformu... Medyamızson günlerde "kadın imam" konusu- nu işliyor, manşetlerden sunulan haberlere bakı- lırsa 'Islam'da bir 'reform' yaşanıyor. Amerika'da "faaliyet" müthiş, erkeklere namaz kıldıran kadın imamlarortayaçıktı; bunlardan As- ra Q. Nomani demiş ki: "- Sultanahmet Camisi'nde namaz kıldırmak, be- nim hayallerimi süslüyor." Haydi hayırlısı!.. • Ankara Üniversitesi'nde "Dinlerde Kadın" üze- rine uzman Prof. Dr. Beyza Bilgin de Hazreti Mu- hammet'in Ümmi Varaka adında bir kadını imam olarak görevlendirdiğini açıklamış... Ancak bütün bu kıyamet ortasında bir soru da gündemde: - Kadın imam olunca ya da erkeklerle namaza durunca konuşlanma icabı poposunun arkasına düşecekyiğitzordurumda kalmayacak mı?.. Er- kek erkekse namazı sakatlanmaz mı?.. Zor bir soru!.. Prof. Dr. Beyza Bilgin diyor ki: "- Erkeklerin nedir bu kendilerine güvensizliği?.. Hemen aptesleri bozulur zannediyorlar. Eğer ka- dın imama ihtiyaç varsa, erkekler tedbirini alabi- //r"(Hürriyet, 27 Mart 2005) Sorun büyük!.. Islamda reform yapmak için anlaşılan 'nefsine hâkim' erkek milletine gerek var!.. Amerika'da ve Türkiye'de çeşitli üniversiteler- de özellikle kadın profesörlerle birlikte ünlü gaze- teler, her nedense, bu konuya merakla eğiliyorlar; BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) çapında bir med- yatik gelişme başladı... Diyelim ki Islamda bu ilginç "reform" gerçek- leşti; kadın imama bütün cemaatler eyvallah de- diler... Ve kadın imam oldu.. Ne söyleyecek?.. • Müslüman kadın imam diyecek ki: "- Eycemaat!.. Şimdi size Kuran-ı Kerim'in Ni- sa suresinde yazılı emirleri okuyorum: Hoşunuza giden kadınlarla iki, üç, dörde kadar evlenebilir- siniz. Serkeşlik etmelerinden kaygılandığınız ka- dınlara öğüt verin, yataklarında onları yalnız bıra- kın, nihayetdövün!.." Peki, kadın imam bunu nasıl dile getirecek?.. Kadın imam ister Ankara Üniversitesi'nde pro- fesör olsun.. İster Virginia Üniversitesi'nde Prof. Dr. Amina Vadud olsun.. IsterünlüVVallStreetJournarınmuhabirlerinden Asra Q. Nomani olsun. İster bir başkası olsun, namaz kıldırdığı erkek- lere "Karılarınızı gerekirse pataklayın" diye öğüt verince 'Islamda reform' mu gerçekleşecek?.. • Amerıka, Başkan Bush'tan sonra hafif tertiptır- latmaya başladı; Türkiye'den bu kervana katılan- lar az değil!.. Dünyadaki tüm Müslümanların ca- nına okuyan 'Neoconi'\er, bu yetmiyormuş gibi ba- şımıza kadın imamlan mı oturtacaklar?.. Ey ümmeti Muhammet, gözlerinizi açın, din imanla birlikte erkeklik de elden gidiyor!.. TÜRK MÜZİĞİNİN UNUTULMAYAN SESLERİNDEN ÖRNEKLfRLE TAŞ PLAK DİNLFTİSİ Dinletide Neyzen TEVFİK, Sadettin KAYNAK, Selahattin P1NAR, Hamiyet YÜCESES, Perihan ALTINDAĞ, Yesari Asım ARSOY, Münir NURETTÎN, Zeki MÜREN ve Hazım KÖRMÜKÇÜ'den Lüküs Hayat Opereti ve sanatçıların hayat hikâyeleri slaytlarla birlikte sunulacaktır. Progmmı Hazırlavıp Sunan: Prof. Dr. Güngör ŞATIROĞLU Tarih Saat Yer 30 Mart 2005, Çarşamba 14.00-15.30 C'errahpaşa Tıp Fakültcsi Oditoryumu KÜLTÜR • SANAT tLAN TC KOCAELİ AİLE MAHKEMESİ'NDEN EsasNo: 2004/1198 KararNo: 2005/128 Davacı ŞaBan Gülay tarafından davalı Kocaeli lz- mıt Cedıt Mah. Şeyh Avnı Sokak No: 35 Kat: 2'de ikâmet eden Ayşe Gülay'ın aleyhine açmış olduğu boşanma davasının yapılan duruşması sonunda taraf- lann boşanmalarına karar venlmiştir. Davalıya duruşma gününün de gazete ilanı yolu ile yapılmış bulımdıığundan ışbu karann ilan tarihinden itibaren 15 gün içinde itiraz edümediğı takdırde karann kesınleşeceği, karar tebliği yerine kaim olmak üzere ilan olunur. Basuı: 13532
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle