Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA
+
CUMHURİYET 29 MART 2005 SALI
OLAYLAR VE GORUŞLER
EVET / HAYIR
OKTAY AKBAL
Çağdan liksinti!
Saint-Exupery ölmeden azönce "Çağımdan tik-
siniyorum" demiş. Camus bunu yazıyor, ama be-
nimsemiyor. "Bu somurtkan, bu bir deri bir kemik
dünyadan kaçmak da insanı satabilir zaman za-
man... Ama bu çağ bizim çağımızdır, kendi ken-
dimizden tiksinerek de yaşayamayız. Bu derece
aşağıya düşmesi, değerlerini aşırılığa götürmesin-
den olduğu kadar kusurlarının yüceliğindendir
de... Biz bu değerlerin en köklüsü için savaşaca-
ğız."
Bu çağ bizim çağımızdır, oysa bu çağdan tiksi-
niyoruz!.. Saint-Exupery'nin sözü ile Camus'nün-
kini birleştiriyorum ben... Gerçek bu çünkü! Ger-
çekten kaçılmaz. Yaşadığırnız çağ budur, ama he-
pimiz tiksiniyoruz. Zaman zaman kaçmak, çağ dı-
şınaçıkmak, düşleredalmak, anlamsızlığa, buna-
lımlara saplanmak, gerçeküstünden yararlanma-
ya kalkışmak... Hep, bu çağın tiksintisinden do-
ğuyor.
Saint-Exupery en çok sevdiğim yazarlardan bi-
ridir. Saint-Exupery'yi okumayanlaraacıdığım olur!
Sartre, Camus, Kafka hepsi yeni şeyler getirmiş-
lerdir. Çağımızı tanımak -sevmek veya sevmemek,
o başka- duymak için bu yazarları okumak nasıl
baş koşulsa, Saint-Exupery'yi okumak da "insan-
Iığımızı" duymanın baş koşuludur. Saint-Exu-
pery'nin çağımızdan tiksintisi, bir nefret, birdüş-
manlık, biryabancılaşmadeğildir. Büyük bir aşkı,
biryakınlığı arayıp bulamafnanın yarattığı tiksinti-
dir.
Camus'nün "değerlerin en köklüsü" saydığı ne-
dir, peki? Savaşacağımızo "değer" hangisidir? Ca-
mus, "Bilgisizliğimizi bildik mi, yobazlığı attık mı,
dünyayı ve insanlan sınırlandırdık mı, bir sevdik
yüzü, kısacası güzelliği bulduk mu, eski uygarlık-
larla biryerde buluştuk demektir" diye yazıyor: Ca-
mus'ye göre "çağımız" dostluk denen değeri yok
etmiştir. Tiksinti buradan geliyor... Dünyayı yeni baş-
tan kurarken "dostluk"u katacağız harcına... Gü-
zellik, dostluk, aşk! Tiksintiyi yenen güçlerdir bun-
lar. Bunalımlar bu değerlerin yokluğundan ileri ge-
liyor. Dostları olan, aşkları olan, güzelliği gören bir
kişi bunalmaz elbet. Bunalma nedir, onu bile bil-
mez. Bilmeyince de tiksinmez çağından.
Çağdaş edebiyatın, sanatın "aşksız" kaldığı or-
tada! Şiirlerokuyoruz, havada, boşlukta... Değmi-
yor, girmiyor, işlemiyor bize... Sözcükler, sözcük-
ler, sözcükler! Boşunadeğil Hamlet'in dedikleri...
Sözcükler, harflerden kurulur, içi boş kalıplardır
onlar. Dostluk, aşk, güzellik, o kalıpları dolduran
birer anlamdır. Ama yoksa, bulunmuyorsa, görül-
müyorsa, kalıplar boş durur hep... Sözcükler ha-
vayasıkılan kurşunlargibi hedefine varmadan uçu-
şurlar boşlukta! Bunalımlar, tiksintiler, anlamsızlık-
lar, saçmalıklarsanata, edebiyata, gündelikyaşa-
ma girer. Camus, "Bu yol, yaratışla işkence ara-
sındaki savaştır" demiş... Dünyayı ezen teknik uy-
garlığın öldürdüğü "insan" dirilecek sanatta bir
gün! Romanda, şiirde, öyküde, oyunda "insan"\ gö-
receğiz.
Cumhuriyet
kitap kulübü
i
ERDOĞ^N AYDIN
Osmanlı
Gerçeği
• • • "
laıılıOsmanlı Gerçeği
Merkez : Turkocogı Cad. No: 39/41 C«ğaloğlu-İSTANBUL - Tel: 0212 514 01 96
Şube : Istiklol Cad. Zambak Sok. 4/1 Taksim-İSTANBUL - Tel: 0212 252 38 81
Ankara : Alatürk Buivarı No: 125 Kat: 4 Bakanlıkiar-ANKARA • Tel: 0312 419 50 20
Aytunç Erkin
FETHULLAH HOCA'NIN
ŞİFRELERİ
Başmuavinİ
NurettinVeren'in
yasaklanan
açıklamalan
kitap oldu...
Bütün kitapçılarcla...
1
ABD ve Vatikan Fethullah Gülen'i destekliyor...
' Gülen, Bartholomeos ve Mutafyan ile
Altunizade'de "KışBahçesinde" buluştu...
' CIA ve ABD'yle ilişkiteri kim yürütüyor...
' Fethullah Hoca'nın para işlerini yürüten M.Ö.
(Ana kasaj ve A.Ç....
' Emniyet'teki örgütlenmeyi sağlayan kişi K,Ö....
1
TSK'daki örgütlenmeyi sağlayan kişiler S.S.A.
veK.Ö...
' New York Pensilvanyaldaki 130 dönümlük çiftlik
kime ait...
' Cemaatin hizmet prensipleri ve yemin metni...
KAYNAK f/YAYINLARI
Meçrutiyet Cad Kardeşler Han Kat.3 Galatasaray-Beyoğlu / İSTANBUL
Tel'(0212) 252 21 66-252 21 99 Faks (0212)2492892
www.kaynakyay'nları,com • e-posta: Ilet1sım®kaynakyaylnlan.cor
t
ı
Tuz da Bozulursa...
Prof. Dr. Suat ÇAĞLAYAN Eski Kültür Bakam
T
ürk Silahlı Kuvvetleri (TSK), Tür-
kiye Cumhuriyeti'nin toprak bü-
tünlüğünü ve laik rejimini koru-
mak ve kollamakla görevlidir. Bu
görevler ona Atatürktarafindan ve-
rilmiştir. Bunlan yerine getirebilmenin yasal gü-
cünü de kendi iç hizmet yasasuıdan alır. Yakın
geçmişe kadar, TSK'nin kırmızı çizgileri ile ül-
keyi yöneten iktidarlann kırmızı çizgileri ör-
tüşüyor ve bunlar tek çizgi halinde 'devletin'
kırmızı çizgilerini oluşturuyordu. Bunun anla-
mı şu: TSK ile Türkiye'yi yönetenler, laik de-
mokratik rejim ile ülke bütünlüğü açısından
aynı duyarlıklara sahiptiler. Yurtsever çevreler,
bugün durumun değişmekte olduğunu kaygıy-
la izlemektedirler. Kırrruzı çizgiler ya farklı
olarak çizilmeye ya da başka renklere (!) dön-
meye başlamıştır.
Şimdi olaya bir başka açıdan bakalım:
Avrupa Birliği (AB) bugüne dek halkımıza
biruygarlıkprojesi olarak sunuldu. Gelecekiçin
bir umut ışığı beklentisi içinde olan halkımız
dabuAB'yi, 1960'lardaAlmanya'nın yarattı-
ğı heyecan içinde, ekonomik kurtuluşun kapı-
sı olarak algıladı. AB' ye girebileceğimizi ve gi-
rince de Avrupa'nın her tarafinda iş ve rahat ya-
şama olanakları bulacağımızı sandı. Yani AB,
Türkhalkında yarattığı büyük beklenti ile, onu
adeta 'umuda tutsak' hale getirdi.
Böylesine büyük bir beklenti içine giren ve
AB'yi bir kurtuluş reçetesi olarak gören Türk
halkina, gerçeklerin hiç de böyle olmadığını an-
latmaya çalışmak, elbette kolay bir iş değildi.
Çünkü, bu gerçeği söyleyecek olanlar, yaşamın
en önemli dayanağı olan 'umudu' yok edecek-
lerdi. Nitekim, ne TBMM'de solu temsil eden
CHP ne de TSK bunu yapabildiler. AB'ye ta-
raftar görünerek, adeta 'bıçağuı kemiğe daya-
nacağı' ve halkımızın gerçekleri anlayabilece-
ği zamanı beklediler. Gerçekte, hem CHP'nin
dış politikasını yönlendiren çok yetenekli uz-
manlar hem de ordumuzda dış politikayı iyi bi-
lenkomutanlar, AB 'nin hiçbirzamanTürkiye'yi
'eşit' statü ile içine almayacağını, alacakmış
gibi yapıp oyalayacağını, ama bu arada ülke bü-
tünlüğü ve ulusal değerlerimiz açısından kabul
edilemez isteklerle karşımıza çıkacağını çok iyi
bihyorlardı. Ancak bu yurtsever çevrelerin için-
de bulunduğu bu çıkmaz, AKP tarafmdan çok
iyi kullanıldı. Bir yandan CHP'yi sıkıntıya so-
kan hamleler yaptılar, diğer yandan da önlerin-
de en büyük ulusal engel olan TSK'yi kendi pa-
ralellerinde göstermeyi başardılar. Halbuki
TSK, AB 'ye karşı görüntü vermemeye çahşır-
ken bile, yapacağı çıkışlarla hem AKP ile ay-
nı paralelde olmadığı mesajını verebilir hem de
halkımıza AB'nin gerçek yüzünü gösterebilir-
di.
Ulusal değerlerimizin koruyucusu olması
bakımından, güven duyulan kurumlann başın-
da gelen TSK, halkımıza karşı taşıdığı sorum-
luluk gereği daha aktif olmalıydı. AKP politi-
kalan ile AB'nin beklentilerine karşı ya 'sus-
kun' kalmamah ya da suskunluğunun onlan
'onaylamak' anlamına gelmediğini halkımıza
anlatmalıydı. Eğer bu yapılsaydı, "Ordu sus-
tuğuna göre AKP'nin yapüklan yanlış değil!"
yorumu yapılmazdı.
Aslında sıkıntı, sayın Genelkurmay Başka-
nı'nın, AKP iktidan ile 'uyumlu' çalıştığını ve
"hükümeün emrinde' olduğunu beyan etmesiy-
le başladı. Bu açıklamalar, subay ve astsuba-
yıyla tüm TSK'de büyük bir 'gtdi' tepki ile kar-
şılandı. Herkes bunun ne demek olduğunu an-
lamaya çahştı.
Sonuçta bu açıklamaların, AB görüşmeleri
için 'Avrupalılara pembe mendil sallamak'
amacıyla yapıldığı kamsına vanldı. Ama yine
de laik ve demokratik rejim ile ülke bütünlüğü
konusunda derin kaygılar duyulmaktayken Ge-
nelkurmay Başkam'nın ağzından duyulan bu
sözlerin TSK'yi ana görevlerinden uzaklaştır-
ma çabasında olan iç ve dış güçlere cesaret ve-
receğinden büyük kaygı duyuldu.
Gelinen noktada, bizi AB'ye almayacakla-
nnı artık sağır sultan bile duymuştur. Müzake-
re süreci denen ve sonu belli olmayan 'dayat-
malar' sürecinde ne tür tuzaklarla karşılaşaca-
ğımız bellidir. Kaldı ki, 'referandum' denen
'halk engeli' de Avrupalılann yasalanna gir-
meye başlamıştır.
Durum bu aşamaya geldiğine göre, artık
TSK'nin bir kaygısının olmaması gerekir. Bu
rahatlık içindeki TSK, açık yüreklilikle hiçbir
zaman gerçekleşmeyecek AB üyeliği için biz-
den neler istemekte olduklannı halkımıza an-
latmalıdır. Zaten toplumumuzun geniş kesim-
leri Türkiye'nin AB' ye alınmayacağını, AB ile
AKP'nin asıl amacınm, TSK'yi herhangi bir 'ge-
nel müdürlük' düzeyine indirmek ve onu 'as-
li' görevinden uzaklaştırmak olduğunu anla-
maya başlamışlardır bile.
Genelkurmay Başkanlığı'nıngeçenlerdePsi-
kolojik Harekât birimini kapatması olumlu bir
uygulama olarak algılanabilir. Ancak bu kapa-
tılmanın tam da laiklik karşıtı çevrelerin sev-
mediği tarih olan 28 Şubat'ta yapılması çok an-
lamlıdır. Bu tarihin seçilmiş olması, orduya
haddini bildirme çabasında olanlar tarafından,
'Asker 28 Şubatiçin özürdiledi' yorumunun ya-
pılmasına neden olmuştur. Yaklaşık 1-2 ay ön-
ce de basında çıkan bir haberi 'yalanlama' ge-
reği duyan Genelkurmay'ın yaptığı açıklama-
da kullanılan ifade gözden kaçmamıştır. Bu
bildiride, Fransa Meclis Başkanı Jean LouisDeb-
reile Genelkurmay Başkanı arasında yapılmış
olan görüşmeye 'açıklık' getirilmiş ve "...Ge-
nelkurmay Başkanımız,'Türkiye AB 'ye girer-
se dinci akımlara karşı daha etkili bir mücade-
le vereceğimize inanıyorum', dememiştir... Or-
du bünyesindebeşvakitnama/ için baskıyapıl-
dığuıdan da söz edilmemiştir...'' denmiştir.
Bu bildirinin laiklik karşıtlannı ne kadar mut-
lu ettiğini, sanınm birileri sayın Genelkurmay
Başkanı'na söylemiştir. Sivil-asker tüm yurt-
severler ülkenin götürülmek istendiği yeri çok
iyi bilmektedirler. Türkiye Cumhuriyeti'nin
kırmızı çizgileriyle oynamaya çalışan bu kesim-
lerin, öncelikle ulusal güçleri etkisiz ve yetki-
siz hale getirme çalışmalan doğaldır. En önem-
li hedeflerinin de TSK'yi 'içten' etkisiz hale ge-
tirmek olduğu görülmektedir. Durumun böy-
le olduğu iyi algılanmalı ve sorumluluğu olan
herkes daha dikkatli oknahdır!
Kültürde Acıklı Son...
Hüseyin AKBULUT sanatçı.
Y
aşanan olay; yalnızcayasay-
la kültür için ayrılmış bir
alana sahip olma kavgası
değil. Istenmeyen gerçekleşirse,
olay başkent Ankara ile de sınırlan-
dınlamaz. Özünde, bize kimlik ka-
zandıran, Türkiye'yi çağdaş dün-
yayla bütünleştiren kültür-sanat an-
layışımıza, ona verdiğimiz değere
(l)ışıktutuyor.
Atatürk Kültür Merkezi alanın-
da 25 yılda büyük emeklerle ve
ulusal yanşmalarla yaraülan "sanat-
sal mimari projdcrin" yok edilerek
alanın ranta dönüştürülmesi çalış-
malannın sonuna gelindi. Konu;
kültür-sanat yaşantımız ve sanat
kurumlanmız için de çok önemli.
Düşündürücü olan ise Cumhuriye-
tin kuruluşunda yapı taşı olarak yer
alan kültür ve sanat için alınan
önemli bir karann, 25 yıl sonra na-
sıl yok edilmeye çalışıldığı gerçe-
ğidir. 1980'de Atatürk'ün doğu-
munun 100. yılında "AtatürkKül-
tür Merkezi Kurulması Hakkuıda
Kanun" adıyla 2302 sayılı yasa çı-
kartılır. Adliye Sarayı'ndan başla-
yan, Gençlik Parkı, 19 Mayıs Stad-
yumu, Hipodrom Alanı ve Ulus'un
birbölümünü kapsayan bölge ''Ata-
türk Kültür Merkezi Alanı" ola-
rak ilan edilir. Alan ile ilgili karar-
lar almaya yetkili bir de kurul oluş-
turulur. Cumhurbaşkanlığı nezdin-
de "MiHi Komite" adıyla oluştu-
rulan kurulda, Başbakan, Kültür
Bakanı, Gençlik ve Spor Bakanı,
Genelkurmay Başkanı, Ankara Bü-
yükşehir Belediye Başkanı vb.
önemli kurumlar yer alır.
Yasa, tahsis edilen alanda yapı-
mı öngörülen yapılan da beürler. Ay-
nen aktaralım. Madde 3: "Bu alan
Kültür Bakanlığı E. Müsteşar Yard.
içerisinde; MiUi Mücadde Tarilıi'ni,
Türk Halk Kültürü'nü ve saııatia-
nnı tamtan yerler ve çeşitli müze-
ler, çeşitli sahneler ve toplanü sa-
lonları, sergi salonlan, arşiv ve ki-
taplddar,atöhdervebenzeriyerler-
denmeydanagelenAtatürk Kültür
MerkeziileMfltiKonütecesaptana-
caktesislerbulunur. Bunlann dışın-
daAtatürk Kültür alanına hiçbir ya-
pı yapılamaz" Özetle, AKM alan-
lanndayalnızca kültürve sanatya-
pılannı öngörüyor yasa.
Başlangıçta hızlı sayılabilecek
projeler de üretilir. Milli Komite
karan ile 1981-87 yıllan arasında
"müze, sergi, folklor, kütüpane bi-
nası" inşa edilir. Daha sonra 1992
yılında "CSO Ankara Konser Sa-
lonuveKoroBinalan" ile 1995 yı-
lında opera, bale,tiyatro,kongreve
gösteri merkezini içeren "Ankara
Kongre ve Kültür Merkezi'' proje-
leri ulusal yanşmalarla elde edildi.
Uzun çalışmalarla üretilen pro-
jelerin, bu satırların yazan olarak
benim de çahşma yaşamımda
önemli yer tuttuğunu belirtmeli-
yim. Projelerin birinde Cumhur-
başkanlığı Senfoni Orkestrası sanat-
çısı ve müdürü, diğerinde Devlet
Opera Genel Müdürü, ikisinde de
danışmanjüriüyesiydim. Yaşanan
tartışmalan ve serüveni anlatmak
bu yazann sınırlannı aşar...
Dahası, elde edilen projelerin uy-
gulama, detay projeleri de ulusla-
rarası ekipler tarafından hazırlan-
dı, CSO Konser Salonu'nun inşa-
at ihalesi yapıldı, temel atıldı. Ope-
ra-bale yapılannın uygulama ve
detay projeleri hazırlandı, inşaat
ihalesi için 2001 Mayısı'nda Bayın-
dırlık ve îskân Bakanlığı'na sunul-
du. Satırbaşlanyla kısa öyküsünü
yansıttığım çahşmaların tam çey-
rek asır sürdüğünü düşünürseniz,
harcanan emekler, dökülen alın te-
ri daha da anlaşılır. Ama Anka Ku-
şuöyküsündeki gibi ulaşılamayan,
yine de sonunda kavuşulacak he-
defler vardı. Sonunda; Türkiye
Cumhuriyeti'ne, çağdaş cumhuri-
yetin başkentine yaraşır 2200 ve
600 dinleyicı alabilen CSOKonser
Salonu, 1400 izleyicilik Ulusal Ope-
ra, 800 ve 500 seyirci kapasiteli Ulu-
sal Tiyatro ile 4500 kişiye toplantı
olanağı sunan KongreMerkezi ya-
pılanna sahip olunacaktı.
Böylesine önemli kültürel proje-
nin bitirihnesi beklenirken son dö-
nemde hüzün verici olaylar yaşa-
nıyor. Yeterli ödeneğin verilemeyi-
şi gerekçesiyle Ankara Büyükşehir
Belediye Başkanlığı devreye giri-
yor. Söz konusu alanın belediyeye
verilmesini, gerekli kaynağın sağ-
lanacağını, "yap-işlet-devret'' mo-
deliyle ticari amaçlı kültür merke-
zi ve var olan 5000 kişilik spor sa-
lonunun yanına 7500 kişilik kapa-
lı spor salonu yapılmasını öngörü-
yor. 9 Aralık 2004 günlü Milli Ko-
mite Toplannsı'nda AKM Alanı'nın
bütününü kapsayan yeni bir proje-
nin öneri doğrultusunda 4 ay için-
de hazırlanması için karar da alını-
yor. Öneri gerçekleşirse, yasayla
saptanmış, yanşmalarla elde edil-
miş kültürel yapılar iptal edilecek;
sarf edilen milyon dolarlar da yok
sayılacaktır. Alanın, kültür ile Ata-
türkile de ilişkisi kalmayacakhr. Ya-
ratılan turistik kültür kavramına,
tüccar siyasetin gereği ticari(!) yap-
işlet- devret kültürü anlayışı yer
alacaktır. Bu olumsuz gelişmede
acı olan ise isabetle çıkartılmış bir
yasanın gereği "ödeneksizlik'' ba-
hanesiyle yapılmayacak, alan Ata-
türk'ün düşlediği yapılar yerine,
rant getiren tesislerle doldurula-
cak, "Parayı veren düdüğü çalar"
anlayışı hâkim olacaktır. Kuşku-
suz, düşünülen gerçekleşirse Baş-
kent Ankara, bir daha kolayca bu
yapılara sahip olamayacak, kültür
ve sanat alanında iyice çoraklaşa-
caktır. Türk Serbest MimarlarDer-
neğı'nın (TSMD) 23 Mart günü
yayınladığı bildirisi bizim de düşün-
celerimizi yansıtıyor. Avrupa baş-
kentlerinin meydan ve merkezleri-
ni oluşturan yapılann opera, kon-
ser salonu,tiyatrovemüzeler oldu-
ğunu vurgulayarak şunlan söylüyor:
"Biz vatandaşlarvergilerinüzi, ver-
gi verdiğuniz kurumlar kâr etsin
diye ödüyorsak sorun yoktur. An-
cakbize,vergilerimizbb£ hizmetola-
rak döıısün diye vergi verdiğimizi
öğretmiş bulundular. Bu hizmeüer
eğitim, sağlık, kültür,güvenlik, ada-
let gibi kavramlardır. O zaman bu
kavramlann hepsini önümü/deki
kültürörneğindeolduğu gibi,yapıp-
işletelimvede devredelim. Dahada
kârh ve pek /ekice olnıaz mı?"
Büyük yanlışhktan dönüleceği-
ne, hukuka, çeyrek asırlık emek ve
alın terine saygı duyulacağına ina-
nıyorum. Yüce Atatürk'ün daha
1937 yılında ünlü mimar Bruno
Taut'a 1500 izleyici kapasiteli ope-
ra- tiyatro binası hazırlattığını bil-
meliyiz. 1914 yılında Sofya'da Car-
men operasını izlerken "savaşta ne-
den yenildiğimizi bugün daha iyi
anladun. Çoban millet sandığunız
Bulgarların operası,orkestrası, şar-
kıcılan varnuş
r>
sözünden ders çı-
kartmahyız. Maddi yoksunluklar
zamanla giderilebilir, kültür ve sa-
nat alanındaki yoksunluğun tela-
fîsi ise çok zordur.
8
Mart Kadınlar Günü nedeniy-
le dünyada ve ülkemizde bir-
çok etkinlikler yapıldı. Med- ^ ^ _ ^ _ _
ya da bu konuya gereken önemi ver-
di; öncesinde ve sonrasında yazıldı
çizildi, gösterildi, ben de bu etkinliklerin bazı-
lanna katıldım. Taksim AKM'de 14 sivil top-
lum kuruluşu tarafından hazırlanan büyük bir
düzenleme gerçekleştirildi; salonun tamamı do-
lu idi, gençler mavi halıfleks döşeli merdiven-
lerde oturdular, sonunda tiyatro sanatçısı Dilek
Türker bir gösteri yaptı. Atatürk'ün annesinin
oğluyla uzun bir konuşması idi bu. Çok güzel-
di, hepimiz çok duygulandık. Konuşmacılar
Lale Aytaman (ilk kadın valimiz 1991) Meral
GezginEriş,Nazan Moroğlu,YıldızLaçinelidi.
Saatlerce anlatıldı, ülkemizde ve dünyada ka-
dının dünü -bugünü- yannı; sosyal, hukuksal,
siyasal alanlarda aldığı mesafe, önemle üzerin-
de durulan gerçek; ülkemizde kadınların
TBMM'de yüzde 4.4, yerel yönetimlerde bin-
de 46 gibi çok düşük oranda temsil edilmeleri
idi. Ülke nüfusunun yansı kadın olduğuna gö-
re dünya sıralamasında temsil açısından 163
ülke içinde neden 150. sıradayız? Çünkü erkek-
ler, bu düzen değişmesin istiyorlar. Bugün 81
ülkede uygulanan kadın kota uygulamasım ka-
bul etmiyorlar. Uganda dahi yüzde 15 kota koy-
durtmuştur; biz yüzde 30 kota koydurmahyız..
Erkekler Demokrasisi
H. Esin ALAYBEYOGLU
başka türlü kadınlan parlamentoya taşıyamayız.
Konuşmacılar bu konuda sivil toplum örgütle-
rinin gücünün önemini vurguladılar ve kuzey
ülkelerine Temmuz 2004 tarihinde yaptığımı ge-
ziden notlar vermek istiyorum. Bu gezide Is-
veç- Norveç-Danimarka Büyükelçilerimizle bir
dergi adına birer görüşme yaptım. Her fırsatta
demokrasi ve kadın haklan konusunda örnek
gösterilen bu ülkelerde kadınlann yüzde 50 ci-
vannda parlamentoda bulunmalarına 158 yıl-
lık demokrasilerinde birçok haklar elde etme-
lerine karşın yine mağdur olduklannı Büyü-
kelçilerimizden öğrendim.
Sayın FügenOk (Danimarka) şöyle diyor; bu-
rada kadın, imaj olarak erkekle eşit haklara sa-
hiptir fakat taciz görür, karşı cins tarafından is-
temediği durumlara zorlanır, mesela "bir genç
kız sevgilisi ile bir yere gidiyor, orada iki erkek-
le daha bir gece geçhmeye zorlanıyor.. genç kız
bunu kabul etmiyor, şikâyet ediyor" bu ve ben-
zerbirçok olay yaşanıyor.. biz bunlan sivil top-
lum örgütlerinden, feminizm derneği başka-
nından öğreniyoruz. Çünkü erkekler bu olay-
lann basına yansımasını, su yüzüne çıkmasını
istemiyorlar. Kız arkadaşlanna ma-
nevi baskı yapıyorlar; ilişkiyi ken-
di istedikleri yönde yürütemezler-
se bıtiriyorlar. "eşitlik bunun nere-
sinde"...
Evet gazetelerde birçok köşe yazan tsveç 'ten
Norveç'ten örnekler veriyorlar. Büyükelçileri-
miz Sayın TomurBayer ve Sayın BerhanEkin-
ci ile görüşmelerimde bu konular üzerinde bil-
gi aldım. Kişi başına milli gelir 29 bin dolar do-
layında olan bu zengin ülkelerde intihar oranı
çok yüksek ve daha çok kadınlar intihar ediyor.
Kadınlar mutlu değil.. parlamentoda, karar al-
ma mekanizmalarında yerini almış, fakat bu
yetmiyor; çünkü aile kurumu bozulmuş.. evli-
lik çok az yapıhyor.. beraber yaşama çoğunluk-
ta... Çocuk sahibi olunuyor. babasız büyütülü-
yor, devlet para ödüyor, çocuk baba demeden
büyüyor. Bu başkentlerde kadıntıaklamçnrsa1
-'
vaş vermiş birçok kadın yazann heykellerini gör-
dük. Şimdi bu noktaya gelmişler.. yalnız yaşa-
yıp yalnız ölüyorlar.
Bence sorgulanması gereken soru şu: Ulus-
lararası platformlarda (kadınlar parlamentonun
tamamına da sahip olsa) özel ve tüzel ilişkiler
erkeklerin istediği şekilde yürüyecek.. uzlaş-
ma diye bir sözcük onlann sözlüğünde yok
mu?.. lstisnalar kaideyi bozmaz, aydınlık ve
adil bir Türkiye dileği ile...
PENCERE
Islamda 'Kadın
İmam' Reformu...
Medyamızson günlerde "kadın imam" konusu-
nu işliyor, manşetlerden sunulan haberlere bakı-
lırsa 'Islam'da bir 'reform' yaşanıyor.
Amerika'da "faaliyet" müthiş, erkeklere namaz
kıldıran kadın imamlarortayaçıktı; bunlardan As-
ra Q. Nomani demiş ki:
"- Sultanahmet Camisi'nde namaz kıldırmak, be-
nim hayallerimi süslüyor."
Haydi hayırlısı!..
•
Ankara Üniversitesi'nde "Dinlerde Kadın" üze-
rine uzman Prof. Dr. Beyza Bilgin de Hazreti Mu-
hammet'in Ümmi Varaka adında bir kadını imam
olarak görevlendirdiğini açıklamış...
Ancak bütün bu kıyamet ortasında bir soru da
gündemde:
- Kadın imam olunca ya da erkeklerle namaza
durunca konuşlanma icabı poposunun arkasına
düşecekyiğitzordurumda kalmayacak mı?.. Er-
kek erkekse namazı sakatlanmaz mı?..
Zor bir soru!..
Prof. Dr. Beyza Bilgin diyor ki:
"- Erkeklerin nedir bu kendilerine güvensizliği?..
Hemen aptesleri bozulur zannediyorlar. Eğer ka-
dın imama ihtiyaç varsa, erkekler tedbirini alabi-
//r"(Hürriyet, 27 Mart 2005)
Sorun büyük!..
Islamda reform yapmak için anlaşılan 'nefsine
hâkim' erkek milletine gerek var!..
Amerika'da ve Türkiye'de çeşitli üniversiteler-
de özellikle kadın profesörlerle birlikte ünlü gaze-
teler, her nedense, bu konuya merakla eğiliyorlar;
BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) çapında bir med-
yatik gelişme başladı...
Diyelim ki Islamda bu ilginç "reform" gerçek-
leşti; kadın imama bütün cemaatler eyvallah de-
diler...
Ve kadın imam oldu..
Ne söyleyecek?..
•
Müslüman kadın imam diyecek ki:
"- Eycemaat!.. Şimdi size Kuran-ı Kerim'in Ni-
sa suresinde yazılı emirleri okuyorum: Hoşunuza
giden kadınlarla iki, üç, dörde kadar evlenebilir-
siniz. Serkeşlik etmelerinden kaygılandığınız ka-
dınlara öğüt verin, yataklarında onları yalnız bıra-
kın, nihayetdövün!.."
Peki, kadın imam bunu nasıl dile getirecek?..
Kadın imam ister Ankara Üniversitesi'nde pro-
fesör olsun..
İster Virginia Üniversitesi'nde Prof. Dr. Amina
Vadud olsun..
IsterünlüVVallStreetJournarınmuhabirlerinden
Asra Q. Nomani olsun.
İster bir başkası olsun, namaz kıldırdığı erkek-
lere "Karılarınızı gerekirse pataklayın" diye öğüt
verince 'Islamda reform' mu gerçekleşecek?..
•
Amerıka, Başkan Bush'tan sonra hafif tertiptır-
latmaya başladı; Türkiye'den bu kervana katılan-
lar az değil!.. Dünyadaki tüm Müslümanların ca-
nına okuyan 'Neoconi'\er, bu yetmiyormuş gibi ba-
şımıza kadın imamlan mı oturtacaklar?..
Ey ümmeti Muhammet, gözlerinizi açın, din
imanla birlikte erkeklik de elden gidiyor!..
TÜRK MÜZİĞİNİN UNUTULMAYAN SESLERİNDEN
ÖRNEKLfRLE TAŞ PLAK DİNLFTİSİ
Dinletide Neyzen TEVFİK, Sadettin KAYNAK,
Selahattin P1NAR, Hamiyet YÜCESES,
Perihan ALTINDAĞ, Yesari Asım ARSOY,
Münir NURETTÎN, Zeki MÜREN ve
Hazım KÖRMÜKÇÜ'den Lüküs Hayat Opereti
ve sanatçıların hayat hikâyeleri
slaytlarla birlikte sunulacaktır.
Progmmı Hazırlavıp Sunan:
Prof. Dr. Güngör ŞATIROĞLU
Tarih
Saat
Yer
30 Mart 2005, Çarşamba
14.00-15.30
C'errahpaşa Tıp Fakültcsi Oditoryumu
KÜLTÜR • SANAT
tLAN
TC
KOCAELİ AİLE MAHKEMESİ'NDEN
EsasNo: 2004/1198
KararNo: 2005/128
Davacı ŞaBan Gülay tarafından davalı Kocaeli lz-
mıt Cedıt Mah. Şeyh Avnı Sokak No: 35 Kat: 2'de
ikâmet eden Ayşe Gülay'ın aleyhine açmış olduğu
boşanma davasının yapılan duruşması sonunda taraf-
lann boşanmalarına karar venlmiştir.
Davalıya duruşma gününün de gazete ilanı yolu ile
yapılmış bulımdıığundan ışbu karann ilan tarihinden
itibaren 15 gün içinde itiraz edümediğı takdırde
karann kesınleşeceği, karar tebliği yerine kaim olmak
üzere ilan olunur.
Basuı: 13532