09 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
16 MART 2005 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 17 r* Eniağan: "Çocukken ,5 kuruşa siıııil saltmı." Acaba şimdi ne salıyor? Elektronik posta: [email protected] www.deniEsom.com Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 - Yüksekokullardan diplomalı çırak yetişiyormuş.. "Üniversitelerden de diplomalı issiz!" KiasikDr. T. M. Ormancıoğlu: "Diktatörün biri kendin- den sonraki için kasada üç mektup bırakmış, ba- şı sıkıştıkça açıp okumasını söyle- miş. Bizimki sıkı- şınca birinciyi aç- mış, 'geçmiş dönemi suçla' yazıyormuş. O da öyle yapmış. Zamanla ikinciyi açmış 'basını suçla' yazıyormuş o da öyle yapmış. Sıra üçün- cüsüne gelmiş: Sen de üç mektup yaz!" Bravo stanbul Valisi Muammer Güler, Istanbul Bü- yükşehir Belediye Başkanı KadirTopbaş, Is- tanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, öylesineyoğun birtempodaçalışıyorlarki, ko- ca kentin küçük sorunlarına eğilme fırsatları olmuyor. Nedir bu küçük sorunlar? örneğin kapkaç olayları. Ev ve işyeri soygunları. Sokakların, caddelerin, meydanların başıboşluğu. Geçen sabah Kadıköy vapur iskelesinin önüne iki yetişkin, yanında yedi çocukla geldi. Kürtçe konuşan çocukların elinde ayakkabı boya sandıkları vardı. Ço- cuklar, kendi aralarında boya sandıklarını paylaşma ve vapur iskelesinin girişinde yer tutma tartışmasına girdiler. Bağırış, çağırış içinde yerlerini aldılar. Hemen karşılarında Istanbul BüyükşehirBelediye- si'nin "zabıta birimi" vardı. Vapur henüz gelmemişti. Zabıtaya gittim. Içeride iki kişi oturmuş gazete oku- yordu. Iskele önündeki yer paylaşımını söyledim, me- Istanbul sailerinin henüz başlamadığını söylediler. Saat 10.00'du. Saatin 11.00 ya da 14.00 olması da bir şey değiş- tirmiyor; Kadıköy iskele meydanı kâğıt mendilciden, oyuncakçıya kadar seyyarların egemenliğine girdi. Üstelik dışarıdan başka birileri gelip satış da yapa- mıyor. Iddia ediyorum ki, bazı seyyarlar mallarını, tez- gâhlarını akşamları çevredeki kamu kuruluşlarına emanet ediyor! Istanbul Valisi'nin makam odasından yaklaşık 500 metre uzakta, Sirkeci'deki yaya üstgeçidinde korsan kitap tezgâhı açılıyor. Vali Güler, makamına gidip ge- lirken otomobili ile korsan kitapiarın altından geçiyor. Gerisini siz düşünün! Dün sabah Istanbul'u sis bastı. Yine Kadıköy'deydim. iskelenin ucu görülmüyor- du ve vapurlar çalışmıyordu. Ama yolcu motorları çalışıyordu. Transit gemi trafiğine açık Boğaz'da birtankerin al- tında fare gıbi ezilme ya da birbirlehyle çarpışma ris- ki ile yolcu motorları cirit atıyordu. Istanbul Liman Başkanlığı yoktu. Deniz polisi yoktu. Istanbul'u yine Allah korudu. Istanbul'daVali, Büyükşehir Belediye Başkanı, Em- niyet Müdürü, öylesineyoğun birtempodaçalışıyor- lar ki, koca kentin küçük sorunları arada kaynayıp gi- diyor. Vali Mozambik'ten gelen başbakanı karşıladıktan sonra Dışişleri Bakanı'nı Honduras'a uğurluyor; Be- lediye Başkanı, şeyh efendinın cenaze namazına ka- tıldıktan sonra işadamı Ticarettin Bey'in kızının nikâ- hını kıyıyor; Emniyet Müdürü otomobilini sollayan sü- rücünün peşine düşüyor. Hey gidi Istanbul! Haşim Can Sözer: "O günleri yaşama- mış ve tarihe güveni ol- dukça az biri olarak Ad- nan Menderes'in neden asıldığını pek bilmiyo- rum, ama kimlerin astır- dığını günümüzdeki si- yasi gelişmelere bakın- ca anlayabiliyorum: Ya- nındaki şakşakçılar ve pohpohçular!" Faşîzm Akif Kökçe: "Hit- ler'in, Kavgam kitabının Türkiye'de çok satma- sı yurtdışında endişe ile karşılanmış. Niye; Bush'un fikir babasını yakından tammamız suç mu?" SESStZ SEDASIZ (!) Hindistan'daki salgın hastalık gezisi! istanbul'dan emekli memur Neriman Karahasan, geçen ocaktaki Kurban Bay- ramı tatilinde Hindistan gezisine çıkmaya karar veriyor. Geçen aralık ayında "Travel Clup"a gidip yerini ayırtıyor. Gezinin toplam ücreti 4 milyar 100 mıl- yon lira. 1 milyar 235 milyon lira peşinatı kredi kartı ile ödüyor geri kalanı taksit yapılıyor. Ancak, daha sonra Asya'nın güneydo- ğusunda büyük bir deprem oluyor ve dep- remin yarattığı dev dalgalar Hindistan'dan Afrika'ya kadar tarihin en büyük felaket- lerinden birini yaratıyor. Felaket, başka felaketlere yol açıyor; bölgenin sosyal ve ekonomik koşulları ne- deniyle salgın hastalıklar baş gösteriyor. Neriman Karahasan, Hindistan'da da or- taya çıkan salgın hastalıkları "mücbir se- bep" göstererek gezisini iptal etmek isti- yor. Once telefon ederek sonra faks çe- kerek Hindistan gezisinden vazgeçtigini seyahat şirketine bildiriyor. .H Sıra Neriman Karahasan'ın ödediği paraya gelince; şirket yönetimi peşinat olarak ödenen paranın yandığını söylüyor. Bunun üzerine yeni bir görüşme süreci başlıyor ve şirket yönetimi 1 milyar 235 milyon lira karşılığında Neriman Karaha- san'ın yurtiçinde bir geziye katılabileceği- ni bildiriyor. Karahasan, Afyon'daki termal tesislerinden birine gitmeye karar veriyor. Ne var ki sıra Afyon'a gitmeye gelince, şir- ket bundan da vazgeçiyor. Türkiye'ye, turizm sektöründeki tüketi- ci hakları konusunda daha çok tsunami- ler gerekiyor! Yüksek Yerilim Hattı Üç Maymun Devri'nden Medya Maymunu Devri'ne erdincutku yahoo.com ÇED KÖŞESÎ OKTAY EKİNCt 'Uşşak' Olabilmek... Son yıllardakı "değişim-dönü- şüm" modasından kentlerimizin adlan da nasibini alıyor. ICimi kentler, llıısal Kurtuluş Savaşı'mızdan gelcn "kahraman* (Maraş), "gazi" (Antep), "şanlı" (Urfa) gibi uıivanlan olanlara öy- künüyor; adlarının başına benzer sıfatlar istiyorlar. Kimileri de şimdikini beğen- meyip "eski isimleri"ne dönmek içinçaba içindeler... Ortak yönleri "geçmişlerini isimlcriyle anunsamak" olan bu kentlerimiz, acaba "tarihsel kent değerierini" korumak için de ay- nı çaba ve isteklilik içindeler mi? Soruya "evet" denebilecek kentlerimiz ne yazık ki fazla de- ğil... Örneğin Afyon, 12 Eylül dar- besinden sonra yitirdiği "Karahi- sar"ına yeniden kavuştıı. Buna koşul olarak, küllürel mirasını ya- şatmak için de proje üstüne proje üretiyor ve uyguluyor. Böylece, eskisi gibi yine "Afyonkarahisar" olarak anılmayı, aynı geçmişin kentsel değerlerine de sahip çıka- rak bir anlamda "hak" etmiş olu- yor... Bu yanşa geçmişindeki "Uş- şak" adını kullanmak için katılan Uşak'ta ise kentin o dönemlerine tanıklık eden yapıların büyük bir dı. Ne var ki ülkemizde "kentkül- türii" ile "muhafazakâr demok- rat"lık arasındakı bağın nasıl ku- rulduğuna çarpıcı bir örnek oluş- turuyor... Örneğin, TBMM'ye başvura- cağını söyleycn AKP Milletveki- li AlimTunç,Uşak'ın sadece "kö- le"yi çağrıştırmasından değil, al- fabetik sırada "gerTlerde kalma- sından ötürii "Doğu Anadolu"da sanıldığından dayakınıyor... (Za- man-1 Şubat2005) Harflerle bölgeler arasında böy- le bir "ilişkiyi" (!) ilk kez kuran bu "batıh" Milletvekili'nin, "do- ğ u " ^ kendılerine yakıştırmama- sıııı "doğulu partidaşlarına" bıra- kalım... Ya bundan kurtulınak için kentinin adına partisinin "ak"ını eklemeyi önermesi, nasıl bir "nıil- let" vekilliğidir? Çünkü, habere göre Alim Tunç, sıralamada başlara geçmek için kentin adının "Akuşak" olabile- ceğini de söylüyor... işıklar diyan...' Konuyu kiminle konuşsam, bu- giine dek "Uşak" denildiğinde - herhalde bu milletvekilınin dışın- da- hiç kimsenin aklına "uşak"lı- ğın gelmediğini herkes söylüyor. Tıpkı "Tokat" denildiğinde ak- Bir zamanlar "Âşıklar Diyarı"ydı... kesimi çoktan "apartmanlann" kurbanı olmuş durumda. Kentin sevdalılanndan Yılmaz Sunııcu, bunlardan elde kalabilen 3 katlı ender örneklerden birini haklı bir gururla "aile evimiz" di- yerek anlatırken yok olanlar hak- kında ise "Yakın C.eçınişteki Uşak" kitabında özetle şunları anımsatıyor: "1867 yangınından sonra yapılan çoğu tek ve iki katlı Uşak cvleri 1980'lere kadar var- lardı. Sonra yangın olmadı ama 100 yıllık cvlcr bu kcz de apart- nıan baskınıyla bir daha gcri gel- mcyccek şekilde ortadan kalktı- lar..." Şimdi, işte o "Uşşakevleri" yok edilirken oralı bile olmayanlar; hatta buna "modcrnlcşnıe" diye- rek yık-yap-sat sektörünün apart- man rantıyla politika yapanlar, kentin adının yeniden "Uşşak" ol- ması için harekete geçmişler... 'Akuşak' önerisi! Gerekçeleri ise şimdiki adın "hizmetkâr" vb. anlamları çağrış- tırdığı!.. Uşak'taki bu girişime aithaber- lerAilusal gündemde pek yer alma- la "tokat" atmanın gelmediği gi- bi... Eğer amaç gerçekten "tarihle" buluşmak ise müzikte de "nıeşk"e ait makamın adı olan "uşşak"ın eski dilde "âşıklar diyarı" anlamı- na geldiğini öğrenip buna dönme- yi istenıek yetmiyor... Oeçmiîjte bu kente neden böy- le bir ismin verildiğini düşünüp bugiuı de "aynı erdemlerin ve gü- zelliklerin" yaşaması için aynı ça- bayı gösternıek gerekiyor. Evliya Çelebi ünlü seyahatna- mesinde bakın ne yazmış: "Şehr- i Uşşak'ın bağ ve bahçelcrinin, ha- vası ve suyıınun güzelliğindeıı do- layı âşık ve maşuku (seven ve sevi- leni) çoktur. Bu şehirde iki gün ka- lan, üçüncü gün âşık olur..." Şimdi ise bu şehirde iki gün ka- lan, o bağ ve bahçeleri asla göre- mediği gibi, trafik, gürültü ve be- tonlaşnıadan bunalıma girebilir. Yeniden "âşıklarkenti" olabilmek için, önce buna bir çarc bulmak "Uşşak"lı olmanın da ılk koşıılu değil mi?... Oekinci ' cumhuriyet.com.tr KİM KİME DUM DUMA BEIIİÇAK behicak <ı turk.net ÇtZGİLİK KÂMİL MASARACI J kamilmasaraci ı mynet.com HARBİ SEMİIIPOROY semihporoy(" yahoo.com HAYAT EPÎK TÎYATROSU MUSTAFA BÎLGÎN hayatepik t mynet.com HALDUN TANER 90 YAŞINDA GÖZLERÎMt KAPARIM, VAZÎFEMÎ YAPARIM !. TARtHTE BUGÜN MİJMTAZAMKAN 16Mnrt www.rmuntus-arikan.coni NOBEL ALAN /LKKADIN YAZAR f34O'TX BU6ÜN, ÛNLÜİ£t/£ÇU YA24H. , BZ YAŞtNOA ÖLOÜ. İUC. GENÇÜK YtLLA/SMDA ÖĞ!S£T~ MBNUIC YAPAN IA6£KLÖF, t89t'D£ İUC YAP/T/ "GÖZrA BEf^u'fi/G' İHÖYK.ÜSÜ" NÜ ,ARP/HOAH DA ''GĞf&jMMEYEM 8AGLAR"I V420/. SüYÛK ILSİ 7Vf LA YINCA, Ö6fSB7-M£AJL/Ğt S/GAKJP yALA//Z ePEBİ- yATLA UĞfSAŞMAYA BAŞLAPf. LA&E/ZLÖF, fS&MAN- ARJMPA 6EMELLIKJ-E İSVEÇ '/AJ SÖZJJj GDESİ- YAT KAYNAtUAfîlMDAN yAR/UZLAMVIIŞri. ONA OIOJL ICİTABI GLAgAK ıSMA&LAMAhl "NİLS'İN HA- &İKULAPE SERÛVENLEISİ " ÎSE, KlSA SÜ&EDe PÛA/y/1 Ç-OCUK KCASİKLEei ARASIMDA YERİ- Nİ AL4C/\JO~/. SELMA LAGEgJjÖF, ÜL/t££İH~ DE PAGlTtLAN NOBEL ÖPÜLLER.İNDEN Bİ- R./AIİ KAZAMAN İUC.KAPlN YAZAISDI.. Mık'ın HarıiuMade 5e.- rüvenlerı" ilerde. ç/2gi fılm ohcald-ı PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Sahtecilikler Istanbul'da "sa/?fe/"a/o"dan ölenlerin sayısı 24'e yükselirken Gaziantep'te de bir yurttaşımız içtiği "sahte viski" nedeniyle hayata gözlerini yumdu. Yetkililer, "sahte içki" yüzünden hastanelere düş- müş daha birçok yurttaşımızın olduğunu ve bazı- larının durumlarının ciddi olduğunu söylüyorlar. Özelleştirilen Tekel içkilerinin yeni sahibi Mey AŞ, akşamcılar arasında bir korku simgesine dönüşen Yeni Rakı'ya eski itibarını kazandırmak amacıyla piyasaya verilmiş "gümüş" kapaklı şişeleri topla- yarak yerlerine "altın" kapaklılarını veriyor. Polisin ele geçirdiği "sahte şarap "lara ve Gaziantep'te ölüme neden olan "sahte viski"\ere karşı ne gibi önlemler alındığını ise bilemiyoruz. Sevgili yurdumuz birçok yanıyla bir "sahte ha- yatlar" ülkesi. Sanırım dünyanın başka hiçbirteks- til ülkesinde bizdeki kadar "sahte marka" üretil- miyor. Semt pazarlarındaki tekstil tezgâhları dün- yaca ünlü markaların sahteleriyle dolu. "Sahte doktorlar", "sahte dişçiler" Anadolu'da birer va- kayı adiye; kapısı tabelalı muayenehane açıp işle- tecek kadar gözleri kararmış adamların. Geçen haftalar içinde de Istanbul'da basılan bir imalat- hanede polisin binlerce kutu "sahte ilaca" el koy- duğunu okumamış mıydık gazetelerde? İki gün önce yine Istanbul'da 4700 "sahte kre- di kartı" ele geçirdi polis. Yakalanan sahteciler, AmerikaBirleşikDevletleri'ndeki bir şebekeyle or- tak iş tutuyorlar, iş ortaklarının gönderdikleri Ame- rikalı kart sahiplerine ait bilgileri Türk banklarına ait kartlara yükleyip küresel boyutlarda dolar dızdız- cılığı yapıyorlarmış. Sahtecilikler rakıyla, şarapla, viskiyle, tekstille, tıpla, ilaçla, kredi kartıyla sınırlı değil elbette. ölen annesini evinin bodrumuna gömdükten sonra onun kılığına girip iki buçuk yıl Ziraat Bankası'ndan emekli aylığı çekmek gibi "münferit sahtecilikler''den hiç söz etmiyorum. Beni yaşanan hayatlara damgasını vuran yaygın sahtecilikler ilgilendiriyor. Eğer denebilirse, ben renkli gazetelerin maga- zin sayfalarının "klasik" birokuruyum. Kendi dışım- daki ve benimkine hiç benzemeyen "başka" ha- yatlarda neler olup bittiğini merak ediyorum. Do- layısıyla "meraklı", "ilgili" ve "düzenli" bir okur olarak söyleyebilirim ki, o hayatlarda adına "sevi- yeli beraberlikler" denilen birtakım tuhaf aşklar yaşanıyor. Bu aşkların tuhaflığı ise aşırı değişken- liklerinden ileri geliyor. Dün salya sümük aşkı için gözyaşı döken genç bir kadın bir bakıyorsunuz er- tesi gün yeni bir seviyeli beraberliğe yelken açıver- miş. Siz, bu ani birliktelik değişikliklerini izlemek- te bile zorlanırken onlar bunun altından nasıl kal- kıyorlar, anlayamıyorsunuz. Okurlarım benim salt bir magazin okuru olma- yıp bunun yanı sıra iyi bir "evlenme yarışmalan iz- leyicisi" de olduğumu biliyorlar. O çok ödüllü ya- rışmalarda da durum "değişkenlik" açısından pek farklı değil. Yüz binlerce magazin sayfası okuru ile milyonlarca televizyon izleyicisi de bu "sahte ha- yaf/ar"daki değişkenlikler nedeniyle tiryakileşmiş- lerzaten. Yaşamları bin birtürlü sahtecilikle sarıl- mış insanların, hayatın da sahteleşmişi karşısında heyecanlanmaları doğal değil mi? Sevgilerin, aşkların bile sahteleşebildiği birülke- de siyasetin sahiciliğinden söz edilebilir mi? Ikti- darıvemuhalefetiyle "demokrasi" sözcüğünüdil- lerinden düşürmeyen siyasal partiler söz konusu olduğunda hangisi için "demokrat" diyebiliriz, söz- gelimi? AKP mi, yoksa CHP mi demokrattır? Han- gisinde parti içi muhalefet başına bir kaza gelme- den örgütlenme, düşündüğünü dile getirme hak- kına sahiptir? Parti içi muhalefete söz hakkı tanı- mayan bir siyasal partiden "demokrat" olarak söz edilebilir mi? Ya da kendileri demokrat olmayan bir parti, ülkede "gerçek" bir demokrasiyi yaşama geçirebilir mi? 1 Nisan'da yeni Türk Ceza Yasası yürürlüğe gi- riyor. Türkiye GazetecilerCemiyeti Başkanı Orhan Erinç'in açıkladığı gibi, bundan böyle basın hırsı- za "hırsız", yolsuza "yolsuz", soyguncuya "soy- guncu" dıyemeyecek. ölümlere yol açmış bile ol- sa "sahte rakı" üretimi sonuçta polis gücüyle ön- lenebilir; zor da olsa "sahte markacılığın", "sahte kredi kartı" basımının önü alınabilir. "Sahte de- mokrasi"y\ sahicileştirmek ise bu ülkenin sahteci- liklere bulaşmamış insanlarına düşüyor. Işimiz ne kadar zor, öyle değil mi? e-posta: dkavukcuoglu6superonline.com (Faks:0212-234 68 73) B U L M A C A SEÜAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 SOLDANSAĞA: 1/ Marmaris yakınında, doğal güzel- liğiyle ünlü birkoy...Bar- yum elemen- tinin simgesi. 2/Asya'dabir ülke... Nâzım Hikmet'inbir oyunu. 3/ Türk müzi- ğinde bir ma- kam. 4/ Akım, ısı, ses gibi şeyleri geçi- ren madde. 5/ Ay takviminin sekizin- ci ayı. 6/Güreşte bir 4 oyun.. Bir şeyin özü- 5 nü oluşturan ana öğe. II "Yiğit yiği- dinyoldaşı/ — yiği- 8 din öz kardaşı" (Ka- 9 [A racaoğlan)... El ya da yüz hareketleriyle göster- me. 8/Dağcılık. 9/Istanbul'daki Bizans kilisele- rinin en tanınmışlarından biri. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ "Uydurma, yalan" anlamında argo sözcük. 2/ Sınırnişanı... "Fahrettin—": Kurtuluş Savaşı'nda lzmir'e ilk giren komutan. 3/Kadın rahip... Bir nota. 4/ Bilgiçlik taslayan kimse... Uluslararası Basın Enstitüsü'nün simgesi. 5/Ölü yıkanan ke- revet. 6/ Toprağı sürmek için birlikte koşulan iki hayvan... "Ikinci" anlamında eski sözcük. II "Tüysüzşeftali" de denilen ve yurdumuzda da ye- tiştirilenbirmeyve. 8/Hamurtopağı... Sezmeye- teneği. 9/ Eski Türklerde deniz tannçası... Yerli malı simgeleyen harfler. ; >
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle