09 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 15MART2005SALI OLAYLAR VE GORUŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Riişvet, Her Zaman... "Bunun üzerine bizden ayrıldı, ona birkaç altın vermek istediğimiz zaman gülümseyerek 'Bir iş için iki defa para almam' dedi. Bundan benim, an- ladığıma göre, hizmeti için devletin kendisine verdiği paranın kâfi olduğunu kastediyordu; çün- kü, sonradan öğrendiğime göre, onlar rüşvet alan memurları için 'iki defa ücret alıyor' derlermiş..." Francis Bacon 1624'te yazmış Yeni Atlantis'M. Odayurttaşı Thomas More'un Ütopya's\ gibi bir düşsel dünyayı anlatmış. Masallar kadar uzak çağların Atlantis kıtasından kalan bir adadır Yeni Atlantis. Bacon ve arkadaşlarının gemisini kötü bir rüzgâr bu adaya atar. Bambaşka bir uygarlık, bir anlayış, bir insanlık karşılarına çıkar burada. Ba- con düşlerindeki ülkeyi anlatır bize. Daha sonra- ki yüzyıllarda gerçekleştirilecek şeylerden bahse- der. Yeni Atlantis'in insanları Bacon'un özlediği mü- kemmelliğe erişmişledir. Vigny'nın yüzyıllar son- ra söyleyeceği bir söz vardır. "Gerçek insan da- ha doğmadı, bizler o insanın öncüsüyüz." Ba- con'un düşsel ülkesi o ileriki çağın insanını 1624'te gerçekleştirmiştir. Bu ülkede rüşvet diye bir şey yoktur. Insanlar yaptıkları iş için iki defa ücret al- mazlar, almayı düşünmezler! Ozlenen uygar insan budur belki de. Rüşvetin ortadan kalktığı bir dün- ya, rüşvetsiz iş gören görevliler. Francis Bacon, Elisabeth çağının ünlü kişile- rinden... Adalet Bakanlığı'na kadar yükselmiş. Beğenilen, sözü geçen bir yetkili olmuş... Ben Johnson, ondan şöyle bahsediyor: "Hiç kimse on- dan daha sade, özlü ve manalı konuşmuyordu, ağzından çıkan sözlerde manasızlık ve saçmalı- ğa asla yer vermezdi. Nutuklarının her kısmında ayrı bir güzellik vardır. Dinleyenler bir kelimesini kaçırmamak için öksürmez veya gözlerini ondan ayırmazlardı. Onu dinleyen herkes sözünü biti- recek diye korkardı." Zenginliği severmiş Bacon... Bu yüzden de pa- ralı bir kadınla evlenmiş. Kadının getirdiği serve- ti de erguvan renkli, altın gümüş işlemeli giysile- re harcarmış! 1. James tahta çıkınca bakanlık, soy- luluk gibi olanaklara kavuşmuş. Adalet bakanı iken görevini kötüye kullanmış, dostlarına yüksek mevkiler vermiş, bol bol rüşvet ve armağan almış, haksızlıklara göz yummuş. Sonunda aleyhinde soruşturmaaçılmış. Duruşmasındasuçlarını itiraf etmiş, "Devrin bozukluklarıdırbenibu duruma dü- şüren" demiş. Hapse, tazminat ödemeye mah- kûm edilmişse de kral bağışlamış cezasını... Yeni Atlantis 'i yazarken gerçekleştirdiği "ideal" insanı ne kendinde ne de çevresinde bulabilmiş, görebilmiş? Çağ sana uymuyorsa, sen çağa uy! Bacon gibi seçkin bir düşünürün bile kendini gün- delik çıkarların elinden kurtaramaması ilginç bir olay, değil mi? Ne demiş biryazısında: "Ben rüş- veti müdafaa etmektense rüşvet veren bir kim- se olmayı tercih ederim. Elli yıldan beri Ingilte- re'nin en adil hâkimi oldum. Fakat iki yüz yıldan beri de parlamento benim hakkımda verdiği ka- rar kadar haklı bir karar vermedi. Bundan böyle bir hâkim veya memurun büyüklüğü onun suçu için bir sığınak olmayacaktır. Bu altın çağın baş- langıcıdır." Rüşveti kötüleyen, kendini en büyük hâkim sa- yan, yazılarıylagünümüze kalan Bacon bile "dev- rinin kötülüklerine bulaşmadan" duramamış! Ken- dini kurtaramamış bundan! "İki defa ücret almış" bir iş için!.. Diyeceksiniz ki, iyi gene iki defa ücret almış, iki defa bir şey mi? Üç, beş, on defa ücret alan varya, bir iş için? Bacon gibi suçunu kabul- lenmek de bir çeşit büyüklük! Suçunu hafifleten Yeni Atlantis yazmak... Ya günümüzde rüşveti meşrulaştıranlar, "müesseseleştirenler!" VEFAT Baromuzun 15948 sicil sayısında kayıtlı A V U K A T METİN CAKA vefat etmiştir. Aziz meslektaşımızın cenazesi 15.03.2005 Salı günü (Bugün), Hasanpaşa Camii'nde kılınacak ikindi namazını müteakip Merdivenköy Mezarlığı'nda defnedilecektir. Merhuma Tanrı'dan rahmet, kederli ailesine ve meslektaşlarımıza başsağlığı dileriz. İSTANBUL BAROSU BAŞKANLIĞI Cumhuriyet kitap kulübü MERİÇ VELlDEDEOĞLU Laiklikteıı Şeriata ıııı? Merkez : Türkocuğı Cud. No: 39/41 Cağaloglu-İSTANBUL - Tel: 0212 514 01 96 Şube : Istiklal Cad. Zambak Sok. 4/1 Taksim İSTANBUL - Tel: 0212 252 38 81 Ankora : Atalürk Bıılvarı No' 125 Kat: 4 Bakanlıklar-ANKARA - Tel: 0312 419 50 20 Çanlar Bizim İçin Çalıyor! Şimdi, kaçmılmaz görünen bu gidişe her bakımdan hazırlanmak, dostlarımızın ve düşmanlarımızın envanterini yeniden ve doğru olarak çıkararak adımlarımızı buna göre ve son derece hesaplı atmak zamanıdır. Dr.ÜmitDURMAZ K anımca ABD çıkışlı son haber- ler çok yanlış değerlendirili- yor. Her ne kadar Amerika'yı, bu sarsılmaz ülkeyi, hiç değil- se nefretimizle etkilemiş olma- nın alttan alta sevincini yaşıyorsak da ger- çek hiç de öyle göründüğü gibi sevindirici değil. Aksine bizim için çalan tehlike çan- lan niteliğinde. Çünkü tüm bunlar Was- hington'ın düğmeye basmasıyla tetiklen- miş, bizi içine çekecekleri bir savaşa kendi kamuoylannı ahştırma projesinden başka bir şey değil. Bunun da asıl anlamı bir savaşın içine çekilmekte olduğumuz. Bunu kavramak için şunu iyi bilmemiz ge- rekiyor ki, Irak savaşı bile stratejik önemi- mizin yanı sıra, başta petrol olmak üzere dün- yada eşi az bulunur değerde ve zenginlik- teki çokçeşitlimadenyataklanmız'dır. Çün- kü varlığmdan bile habersiz olduğumuz bu zenginliklerin envanteri çoktan "dostumuz vemüttefikimiz" tarafından çıkarılmış ve ge- reği düşünülmüştür: "Büyük Kürdistan"! (ki bu da asıl amaç olan "Büyük İsrail"in ku- rulmasında zayıf halkamız Kürtlerin kulla- nılmasından başka bir şey değildir.) Üste- lik görünen o ki, yıllardır sergilediğimiz uyuyan güzel tablosu sayesinde, durumu yalnızca o bölgeden vereceğimiz toprak- larla da kurtaramayacağız artık. Pollock'ın "Hasta adam" deyişi de bunu doğruluyor, özellikle de ilk kullanılışının ardından na- sıl bin parçayabölündüğümüzü anımsarsak. Zaten pek çok kimse de bunun aslında Was- hington'ın bize gerçek bakışı ve yazının da ısmarlama olduğu görüşündedir. Böylesine bir bölünmeyse ancak Türkiye'nin bir sa- vaşa girmesiyle mümkün olabilir, aynı "has- taadam" olduğu dönemdeki gibi. Peki ama nasıl? Bu sorunun gereği çoktan düşünülmüş ve işbirlikçi yayın organlan olanca hızlany- la devreye sokulmuştur. Bunu da, bir numa- ralı ulusal davamız, daha yaraları sarılma- mış Kıbrıs söz konusu olduğunda "ver kur- tul" kolaycılığına yapışan medyamızın ani- den (aynı gecede beş kanalda birden) sek- sen yıldır adını bile duymadığımız Kerkük için, "Kerkük bizinı canımız, feda olsun ka- nımız" naralarını atmalanndan anlıyoruz. Bu ani sevgi gösterisi bile birilerinin düğmeye bastığını gösteriyor. (Bu taktiğin pek tutma- yacağını düşündüler ki, bu aralar bu da bi- raz duruldu.) Hele ki öte yandan "sahibinin sesinden" yayın yapan Kürt takımının hiç de hadleri olmadığı halde babasına güvenen mahalle çocuklan edasıyla "erkeksen gel- sene" palazlanması, bizi ezelden beri tanı- yıp da bu gibi sataşmalara gelemeyeceği- mizi bilenler tarafından herhalde tepkisiz kal- mayacağımız düşüncesiyle her gün biraz daha efelenerek tekrar ettirilmektedir ki, bunlardan da amaç, bizi oraya çekip peşin- denüstümüzegelmektir. (Aslında 1 Marttez- keresi geçseydi zaten işin 3/4'ü çoktan hal- lolmuş olacaktı.) Sevilmemek... Oysa dünyadan "bihaber" olan Amerika- lıların bunu anlaması mümkün değildir. Çünkü onlar ödevlerini "dostvekahraman Türkler" olarak ezberlemişlerdir. Yani Tür- kiye'ye karşı yapılacak bir savaşı akılları al- maz. Bu da demektir ki kamuoyuna şimdi- den aslında "pekdedostolmayan", hatta çe- şitli dizi kahramanlanna da işlettikleri gibi "ABD'ye karşı terörist faaliyetlerde bile bu- lunabilecek" tipte, dahası "kendilerinden nefreteden" insanlar olduklarını söylemek- tir. Kendini dünyanın gözbcbeği sanan Ame- rikalılar için en dayanılmazı da budur: Se- vilmemek. Bu bile bir başına bir savaşı hak- lı kılabilir. lşte son günlerde resmi ağızlar- da biçimlenen yeni propagandanın asıl ama- cı, Türklerin hiç de öyle sandıkları gibi "ci- ci dostlar" olmadığına halkı alıştırmaktır ki, onlara yapılacak bir saldınyı yadırgama- sınlar. (Birkaç yıl önce kendi topraklarında böyle bir tatbikat yaptıkları da düşünülür- se bunun pek de ütopik bir sav olmadığı anlaşılır.) Bu konudaki en etkili söylem de kuşkusuz RumsfekTinki olmuştur: "Eğer bu- gün Irak'ta işler tersine gidiyor, çocukları- mız orada ölüyorlarsa, bu bize topraklarını açmayan Türkiye'nin suçudur." Öbür yet- kilileronu izlemektedir: "Biasevmeyenin- sanlara dost gözüyle bakmak biraz zor!" Sözün özü şu ki, bu söylemler aslında bir savaşın hedefi olduğumuzun habercisidir. Çünkü Büyük Ortadoğu Projesi'ninmerke- zini Türkiye'nin parçalanması oluşturmak- tadır. Iran ve Suriye hedefleri birer aldatma- cadır. Doğal olarak bu ülkeler de bu işten nasiplerini alacaklardır, ama bu bile Türki- ye'yi köşeye sıkıştırmak ve "Şah mat" di- yebilmek için bir oyundur. (Örneğin toprak- larımızdan kalkan uçaklarla lran'ın vurul- ması bir Iran-Türkiye savaşını bile kışkır- tabilir.) Işbaşındaki ekibin bu projeyi ger- çekleştirmek için dört yıldan az bir zama- nı kaldığı düşünülünce önümüzdeki aylar- da olayların çok hız kazanmasını ve Ker- kük'te yapılacak bir katliam da dahil her tür- lü provokasyonu bekleyebiliriz. Sonuç Şimdi, kaçınılmaz görünen bu gidişe her bakımdan hazırlanmak, dostlarımızın ve düşmanlarımızın envanterini yeniden ve doğru olarak çıkararak adımlarımızı buna göre ve son derece hesaplı atmak zamanı- dır. Ben ki "bayrak, millet, asker, vatan" sözlerini her duyduğumda coşar en önlere geçerim, ama bu büyük parçalanma tehli- kesi karşısında, sakın hiçbir provokasyona gelmeyelim ve sağduyuyu ön plana geçire- rek büyük önderimizin "Yurtta sulh, cihan- dasulh" ilkesine sıkı sıkı sanlalım diyorum. (Buna topraklarımızı komşularımıza karşı kullandırtmamak da dahil) vazgeçebilmiş- ti. Biz de, gönlümüz başka bir şey söylese de, buna heveslenmeyelim. Zaten bir gün ge- lecek, bu halklann hepsi kendiliklerinden bize dönecek, nasıl ki şimdiden için için Osmanh'yı arar oldular. Bu yüzden sabırh olalım ve bekleyelim. Çünkü: "Doğacaktir sana vaadettiği günler Hakk'm/Belki yann, belki yaruıdan da yakııı!" CHP'den Umut Kesilmez... CHP'nin bitmeyeceğini, 86 yıllık geçmişi ve Türk siyasal yaşamı ortaya koymaktadır. Demokrat Parti, Adalet Partisi, Anavatan Partisi, Refah Partisi, Demokratik Sol Parti bittiler; yakında Adalet ve Kalkınma Partisi de bitecektir. Ama CHP, topluma gereksinimi olduğunu, değişimiyle göstererek yeniden ülkenin en güçlü partisi olacaktır. Ralımi KUMAŞ C HP'de yaşanan sancının nedeni yönetimdeki an- layış ve tüzük oyununda- dır. Ülkede yaşanan siyasal bu- nalım da bundan kaynaklanmak- tadır. Bunu tartışmaya açıyo- rum. Bir partinin halkın ilgi ve desteğini alması için izlencesi ve örgütünün yanında, merkez yö- netiminin inandırıcı ve başarılı olması gerekir. Bu partinin örgütü nitelikli üye anlayışıyla, parti içi demok- rasi kurallan işletilerek oluştu- rulmadığı için halka dayanma- maktadır. Bu durumda genel merkez yönetimi de öyle... Öy- le ki, genel merkez, açıkçası Baykal örgütü belirlemekte, ör- güt de onu seçmektedir. Bu de- mokrasi değildir. 29-30 Ocak Kurultay'ı da bunu doğrulamak- tadır. Ancak bu yöntem bile başa- rısızı güçlü kılamaz. Nitekim 18 Nisan 1999 seçimlerinden son- ra toplanan olağanüstü CHP Ku- rultayı'na genel başkanlığı bıra- kan Baykal gidememiştir. Ora- da adı geçince yuhalanmıştır. Şimdi ise partide iktidannı pe- kiştirmiştir. Açıkçası 9 Eylül 1992'den bu yana Baykal seki- zinci kez genel başkan seçilmiş- tir. Ama bir kez olsun genel se- çim kazanmamıştır. Oysa üç ge- nel seçim, üç de yerel genel se- çim geçirmiştir bu süre içerisin- de. Ama o, CHP tüzüğünü, hiç- bir partide görülmeyecek biçim- de demokrasiden uzaklaştırma- yı kurtuluş sanmıştır. AKP, DYP, MHP, SP, ANAP, DSP, İP tüzüklerini inceledim. Hepsinde olağanüstü kurultay için, "'kurultay üyetamsayısının beşte birinin imzasını almak" yetergörülmektedir. Üstelik ül- kede yaşanan 1980 öncesi de- mokrasinin her boyutunda kat- kıları olan CHP'nin bugünkü yönetimin yaptığı gibi bu im- zaların noter önünde ve on beş gün içinde atılacaklarına ilişkin bir zorlayıcıhk da yoktur. CHP de bu kurala uyarak parti içi mu- halefet, kurultay toplama öner- gesi hazırladı; bu da olmadı. Bu kez kimi imza veren delegeleri partiden atılmış göstererek ku- rultay toplama isteği koşullara uymaz yapıldı. Bu gelişmeler karşısında, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'a 17 Eylül 2004 günü bir yazı ya- zarak partiyi yargı katlarında yıpratmamasını önerdim. Aldır- madı. Belki mektubu da oku- madı. Böylesine çirkin taktiklerle parti içi iktidarı uzatmak, Ber- lin Duvarı ile Sovyet rejiminin yaşamasını uzatmaya benzemek- tedir; Berlin Duvan bile Sovyet rejimini koruyamadı diye uya- rıda bulundum. Sonuç vermedi. Kendisine karşı çıkanlan, ken- disini uyaranlan partiden tek tek atarak "Şu mektepler olmasa, maarifı gül gibi idare ederdim" diyen Zühtü Paşa'yı çağnştır- maktadır Deniz Baykal. "Şu mu- halifler olmasa, partiyi gül gibi idare ederdim" der gibidir. Oy- sa onlan kendi yarattı. Önce on- lan milletvekili adayı yaptı, son- ra da yönetimi beceremeyerek kanşıklık tohumlarını ekti. Şimdi ne olacak? CHP örgütünden umut kes- mek doğru değildir. Baykal'a kullanılmayan 545 delege oyu önemli bir uyarıdır. Kurultay delegeleri yağmurdan kaçıp do- luyatutulmakistemediler. Ancak yağmurdan da sınlsıklam oldu- lar. Ne var ki, bu yönde benim ye- ter inancım yoktur. Bunu somut bir örnekle açıklamak isterim. 1988 SHP Kurultayı'ndaki par- ti meclisi üyeliği seçiminde, be- ni ne parti içi iktidar ne de mu- halefet anahtar listelerine aldı. ama yine de 750 delegenin oy kullandığı parti meclisi üyeliği seçiminde, bana 140 oy çıktı. Niçin? Çünkü 12 Eylül 1980 CHP'sindeki etkin partililer, SHP'deydiler. Onlar da kimin ne olduğunu biliyorlardı. Oysa, 2003 CHP Kurultay'ı öncesi 81 il başkanına CHP'nin Soyağacı kitabımı özgeçmişimle gönderip parti meclisi üyeliğine aday olduğumu bildirerek des- tek istedim. 1300 delegenin oy kullandığı kurultayda, bana 23 oy çıktı. lşte CHP'nin bugün gel- diği yer burasıdır. Çahşana, üre- tene, geçmişi olana bakılnııyor? CHP örgütündeki bu bencil- lik, ne yazık ki Baykal'da da var- dır. Siyaseti yalnız delege denk- lemleri olarak algılamaktadır. Parti içi iktidar her şeye yeter sa- nılmaktadır. Bu aşamada Baykal ve arkadaşlarına siyasal yaşamı- mızı çözümlemek gerekiyor. AdnanMenderespartisini ku- runca ikinci seçimde başbakan oldu. Süleyman Demirel genel başkanlığını izleyen ilk seçim- de başbakan oldu; Turgut Ozal da, RT. Erdoğan da... Çağdışı- lığın simgesi Necınettin Erbakan gittikçe artan bir ivmeyle parti- sini ikinci seçimde birinci yapa- rak başbakan oldu. Mesut Yılmaz ile Tansu ÇiBer hazıra konduk- larından, partilerini birinci par- ti hiç yapamadılar. Bülent Ece- vit ise 1966'da CHP Genel Sek- reteri oldu; 6 yıl sonra da parti- nin genel başkanı. İlk seçimde partisini birinci parti yaptı, ikin- ci seçimde partisine yaşamnıda en çok oyu aldırdı. Üstelik son- raki partisiDSP'yide 1999'da bi- rinci parti yaptı. Görülüyor ki, Deniz Baykal gibi 10 yıl genel başkanlık yapıp da umut ver- meyen bir genel başkan yok. O halde ne yapmah? CHP'nin yasal genel başkanı olarak Deniz Baykal, Altan Öy- men döneminde olduğu gibi tüm üyelikleri askıya ahp nitelikli üye (ödentisini veren, parti içi eğitimden geçen) anlayışına ge- çip kongreleryapmalıdır. Bu bir düş olmamalı. Ama bu düş ger- çekleşmezse CHP 1957, 1977 başarılarını değil, 2002'deki so- nucu bile göremez. Bu arada 2003'te yapılan de- mokrasi dışı tüzük değişiklik- leri olağanüstü bir kurultay ile iptal edilmeli. Önümüzdeki ola- ğan kurultaya böyle gidilmeli- dir. CHP'nin bitmeyeceğini, 86 yıllık geçmişi ve Türk siyasal yaşamı ortaya koymaktadır. De- mokrat Parti, Adalet Partisi, Ana- vatan Partisi, Refah Partisi, De- mokratik Sol Parti bittiler; ya- kında Adalet ve Kalkınma Par- tisi de bitecektir. Ama CHP, top- luma gereksinimi olduğunu, de- ğişimiyle göstererek yeniden ül- kenin en güçlü partisi olacaktır. K adın yaradılışı gereği, içinde herhangi bir kötülük olmadan saçının, yüzünün ve vücudunun beğenilmesini ister. Bu onun bir nevi gıdasıdır. lltifat, hoşgörü, koruma ve kibarlığı isteyişi gibidir. Onu dinsel örtülerin altına sokarsanız bu duygu yavaş yavaş yok olur ve katı, acımasız, kendi dünyasına yönelmiş bir insana dönüşür. Artık süslenmesine gerek yoktur. Yıkanmak bile Ortünme... Dr. Erdoğan AYDOGAN istemeyebilir. iki başörtüsünün altında saçlar yavaş yavaş hayatiyetini kaybeder, yağlanır ve dökülür. Nasıl olsa görünmüyor diye entari ya da etekliğini değiştirmek gelmez içinden. tşte depresyonun ilk belirtileri başlamıştır. Hele kendini beğenmiyor, çirkince görüyorsa örtündükçe örtünür. Artık bir kılıf içindedir, kişiliği de saklanır hale gelir. Toplumdan kaçmalar başlar. Erkekler için eşinin kapalı oluşu rahatlatıcıdır. Çünkü kendince eşinde tahrik edici hiçbir görünüm kalmamıştır. Oysa kapalılık daha tahrik edicidir. Kendisi de bir başkasına bakarken merak içindedir. Bir şeyler görebilmek için çabalar. Eşini örtmek, erkek için hoş olabilir, ama örtmek namusu korumada yeterli değildir. Fikir başka olursa değersizdir. Ayrıca eşinin karanlık bir hayalet gibi dolaşması, sokakta onun da içini karartacaktır. Gözler, yavaş yavaş normal giyimli insanlara doğru kayar elinde olmadan. Kadın depresyona girerken sinirli, hırçın, anlaşılmaz, sıkıntılı, yaşamdan zevk almayan ve zevk vermeyen bir görünüme girer. Erkek de onunla etkilenir ve kadına verdiği değer azalır. Tesettürün dini yerler, dini gösteriler, dini toplantılar dışında olması gerekiyor ve ruh sağlığı açısından da... PENCERE Ey Umvneti Muhammet, UyanL. Sabahları aşağı yukarı bütün gazetelere göz atarım; bu arada Vakit, Yeni Şafak, Milli Gazete, Zaman gıbı dinci cerideleri de ızlemekten hoşlanırım.. Bunların hepsi Islamcı.. Vedetürbancı.. öyle bir Müslümanlık afrası tafrası yapıyorlar ki demeyin!.. Tümü de Atatürk karşıtı.. Maşallahları var.. • Ikisi (Yeni Şafak ile Milli Gazete) dün faiz konusunu öneçıkarmışlardı; 'YeniŞafak'\n manşeti çarpıcıydı; AKP'nin Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen demiş ki: "- Dünyanın en yüksek faiz ödeyen ülkesiyizl.." 'Milli Gazete' ise tam bir sayfasını bu işe ayırmış; meslektaşımız Necmettin Çakmak Istanbul Univer- sitesi'nden Doç. Dr. Kaya Ardıç'la uzun bir konuşma yapmış; yazıyı okurken ilgimi çeken satırların altını tükenmez kalemle çizdim... • Sayın Doçent Ardıç da Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen'in dediğini bir kez daha vurguluyor: "- Dünyada böyle bir faiz hiçbiryerde yok!.." Ve ilginç mi ilginç şeyler söylüyor: "- Yüksek reel faiz nedeniyle çok miktarda 'sıcak para' girişi var Türkiye'ye..." "- Yabancı sermaye direktyatırım için geliyorsa iyidir. Sıcak parada olduğu gibi hisse senedine, borsaya yatırım şeklinde geliyorsa, bu tabii çok olumlu bir şey değil... Günümüzde para transferi o kadar kolay ki saniyelik bir olay..." "- Bugün Türkiye'de bol miktarda döviz var diyoruz. Keşke hepsi bizim olsa, ama bizim değil o. Geldiği gibi gider..." "- Amerika'yla ilişkilerin bozulması IMF ile ilişkilerin bozulması demek. Tesadüf değil o, birbiriyle bağlantılı..." • Görüldüğü gibi Batılı açıkgöz işadamı Türkiye folluğunu yine kullanmaya başladı. Bu avanta kapısını Turgut Özal açmıştı, 9O'lı yıllarda sömürü sürdü, yabancı bezirgân yerli aracılarını maşa gibi kullanarak yüksek faize yatırım yapıyor, haracını ahp keyfine bakıyor... AKP türban kavgasına kafayı takmış zavallı Müslümanları bir güzel uyutup dünyanın en yüksek faizıni Türkiye'de tezgâhlıyor... • Peki, Kuran-ı Kerim'de faiz için ne yazar?.. Bakara Sûresi'nden: "Faizyiyenlermahşerde ancak şeytanın çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar. Bu, onların 'Zaten alışveriş faiz demektir' demelerindendir. Oysa Allah alışverişi helal, faizi haram kıldı. Kime Rabb 'inden bir öğüt gelir de faizcilikten geridurursa, geçmişikendisinedir, onun işiAllah'a aittir. Kim faizciliğe dönerse, işte onlar cehennemliktir, onlar orada temelli kalacaklardır. Ey inananlar!.. Allah'tan sakının!.. Inanmışsanız, faizden arta kalmış hesaptan vazgeçin. Böyle yapmazsanız, bunun Allah'a ve Peygamberine karşı açılmış bir savaş olduğunu bilinL" • AKP iktidarı hem Türkiye'yi faizcilikte bir numara yaparak "Allah'a ve Peygamberine savaş açmış"... Hem de türban dalaveresiyle Müslümanın gözünü boyamaya çalışıyor... Ey ümmeti Muhammet, uyan!.. Sayın Hocamız Prof. Dr. SUZANERBAŞ Eğer bize öğrettiğiniz bunca şey olmasaydı gidişinize kayıp diyebilirdik. Sizi çok özleyeceğiz. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, llkögretim Bölümü Öğretim Elemanlan BAKIRKOY 5. SULH HUKUK MAHKEMESİ'NDEN 2005/243 Esas 2005/74 Karar Mahkememizden verilen karar gereğince; Aydın ili, Çine ilçesi Hamitabat Mahallesi cilt: 2 hane: 152'de kayıtlı bulunan Osman ve Tevhide kızı 4.11. 1955 doğumlu Nihal Bala- ban'ın kısıtlanmasma, kendisine aynı yerde nü- fusa kayıtlı Osman ve Tevhide kızı 14.6.1945 doğumlu kardeşi Şerife Balaban (Gökler)'in va- si olarak tayinıne 17.2.2005 tarihinde karar ve- rilmiştir. llan olunur. 23. 2.2005 Basın: 10589 BAKIRKOY 1. ASLİYE HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN Davacı Keziban Yıldız tarafından davalı Nüfus Müdürlüğü aleyhine açılan ısim tashihi davasın- da; Mahkememizden verilen 02.03.2005 tarih ve 2004/417 E, 2005/57 sayılı karanyla, davanın ka- bulü ile Istanbul ili, Bahçelievler ilçesi, Şirinevler, cilt: 58, hane no: 1760 da nüfusa kayıtlı bulunan Nu- rı ile Dilber'den olma 01.01.1954 doğumlu Kezi- ban Yıldız'ın ismınin KEZBAN olarak değiştiril- mesine, ilişkin karar ilan olunur. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin yayınladığı gunlük sivil toplum gazetesi BİZİM GAZETE tarafsız haberleri, ilginç röportajları, araştırmaları, köşe yazıları ve ülke sorunlarını yansıtan raporlarıyla 10 yıldır okurlarıyla el ele... Tel: 02125119494-fibone:021251383 00
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle