Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 15MART2005SALI
OLAYLAR VE GORUŞLER
EVET / HAYIR
OKTAY AKBAL
Riişvet, Her Zaman...
"Bunun üzerine bizden ayrıldı, ona birkaç altın
vermek istediğimiz zaman gülümseyerek 'Bir iş
için iki defa para almam' dedi. Bundan benim, an-
ladığıma göre, hizmeti için devletin kendisine
verdiği paranın kâfi olduğunu kastediyordu; çün-
kü, sonradan öğrendiğime göre, onlar rüşvet alan
memurları için 'iki defa ücret alıyor' derlermiş..."
Francis Bacon 1624'te yazmış Yeni Atlantis'M.
Odayurttaşı Thomas More'un Ütopya's\ gibi bir
düşsel dünyayı anlatmış. Masallar kadar uzak
çağların Atlantis kıtasından kalan bir adadır Yeni
Atlantis. Bacon ve arkadaşlarının gemisini kötü bir
rüzgâr bu adaya atar. Bambaşka bir uygarlık, bir
anlayış, bir insanlık karşılarına çıkar burada. Ba-
con düşlerindeki ülkeyi anlatır bize. Daha sonra-
ki yüzyıllarda gerçekleştirilecek şeylerden bahse-
der. Yeni Atlantis'in insanları Bacon'un özlediği mü-
kemmelliğe erişmişledir. Vigny'nın yüzyıllar son-
ra söyleyeceği bir söz vardır. "Gerçek insan da-
ha doğmadı, bizler o insanın öncüsüyüz." Ba-
con'un düşsel ülkesi o ileriki çağın insanını 1624'te
gerçekleştirmiştir. Bu ülkede rüşvet diye bir şey
yoktur. Insanlar yaptıkları iş için iki defa ücret al-
mazlar, almayı düşünmezler! Ozlenen uygar insan
budur belki de. Rüşvetin ortadan kalktığı bir dün-
ya, rüşvetsiz iş gören görevliler.
Francis Bacon, Elisabeth çağının ünlü kişile-
rinden... Adalet Bakanlığı'na kadar yükselmiş.
Beğenilen, sözü geçen bir yetkili olmuş... Ben
Johnson, ondan şöyle bahsediyor: "Hiç kimse on-
dan daha sade, özlü ve manalı konuşmuyordu,
ağzından çıkan sözlerde manasızlık ve saçmalı-
ğa asla yer vermezdi. Nutuklarının her kısmında
ayrı bir güzellik vardır. Dinleyenler bir kelimesini
kaçırmamak için öksürmez veya gözlerini ondan
ayırmazlardı. Onu dinleyen herkes sözünü biti-
recek diye korkardı."
Zenginliği severmiş Bacon... Bu yüzden de pa-
ralı bir kadınla evlenmiş. Kadının getirdiği serve-
ti de erguvan renkli, altın gümüş işlemeli giysile-
re harcarmış! 1. James tahta çıkınca bakanlık, soy-
luluk gibi olanaklara kavuşmuş. Adalet bakanı
iken görevini kötüye kullanmış, dostlarına yüksek
mevkiler vermiş, bol bol rüşvet ve armağan almış,
haksızlıklara göz yummuş. Sonunda aleyhinde
soruşturmaaçılmış. Duruşmasındasuçlarını itiraf
etmiş, "Devrin bozukluklarıdırbenibu duruma dü-
şüren" demiş. Hapse, tazminat ödemeye mah-
kûm edilmişse de kral bağışlamış cezasını...
Yeni Atlantis 'i yazarken gerçekleştirdiği "ideal"
insanı ne kendinde ne de çevresinde bulabilmiş,
görebilmiş? Çağ sana uymuyorsa, sen çağa uy!
Bacon gibi seçkin bir düşünürün bile kendini gün-
delik çıkarların elinden kurtaramaması ilginç bir
olay, değil mi? Ne demiş biryazısında: "Ben rüş-
veti müdafaa etmektense rüşvet veren bir kim-
se olmayı tercih ederim. Elli yıldan beri Ingilte-
re'nin en adil hâkimi oldum. Fakat iki yüz yıldan
beri de parlamento benim hakkımda verdiği ka-
rar kadar haklı bir karar vermedi. Bundan böyle
bir hâkim veya memurun büyüklüğü onun suçu
için bir sığınak olmayacaktır. Bu altın çağın baş-
langıcıdır."
Rüşveti kötüleyen, kendini en büyük hâkim sa-
yan, yazılarıylagünümüze kalan Bacon bile "dev-
rinin kötülüklerine bulaşmadan" duramamış! Ken-
dini kurtaramamış bundan! "İki defa ücret almış"
bir iş için!.. Diyeceksiniz ki, iyi gene iki defa ücret
almış, iki defa bir şey mi? Üç, beş, on defa ücret
alan varya, bir iş için? Bacon gibi suçunu kabul-
lenmek de bir çeşit büyüklük! Suçunu hafifleten
Yeni Atlantis yazmak... Ya günümüzde rüşveti
meşrulaştıranlar, "müesseseleştirenler!"
VEFAT
Baromuzun 15948 sicil sayısında kayıtlı
A V U K A T
METİN CAKA
vefat etmiştir.
Aziz meslektaşımızın cenazesi
15.03.2005 Salı günü (Bugün),
Hasanpaşa Camii'nde kılınacak ikindi
namazını müteakip Merdivenköy
Mezarlığı'nda defnedilecektir.
Merhuma Tanrı'dan rahmet, kederli
ailesine ve meslektaşlarımıza
başsağlığı dileriz.
İSTANBUL BAROSU BAŞKANLIĞI
Cumhuriyet
kitap kulübü
MERİÇ VELlDEDEOĞLU
Laiklikteıı Şeriata ıııı?
Merkez : Türkocuğı Cud. No: 39/41 Cağaloglu-İSTANBUL - Tel: 0212 514 01 96
Şube : Istiklal Cad. Zambak Sok. 4/1 Taksim İSTANBUL - Tel: 0212 252 38 81
Ankora : Atalürk Bıılvarı No' 125 Kat: 4 Bakanlıklar-ANKARA - Tel: 0312 419 50 20
Çanlar Bizim İçin Çalıyor!
Şimdi, kaçmılmaz görünen bu gidişe her bakımdan hazırlanmak,
dostlarımızın ve düşmanlarımızın envanterini yeniden ve doğru olarak
çıkararak adımlarımızı buna göre ve son derece hesaplı atmak zamanıdır.
Dr.ÜmitDURMAZ
K
anımca ABD çıkışlı son haber-
ler çok yanlış değerlendirili-
yor. Her ne kadar Amerika'yı,
bu sarsılmaz ülkeyi, hiç değil-
se nefretimizle etkilemiş olma-
nın alttan alta sevincini yaşıyorsak da ger-
çek hiç de öyle göründüğü gibi sevindirici
değil. Aksine bizim için çalan tehlike çan-
lan niteliğinde. Çünkü tüm bunlar Was-
hington'ın düğmeye basmasıyla tetiklen-
miş, bizi içine çekecekleri bir savaşa kendi
kamuoylannı ahştırma projesinden başka bir
şey değil. Bunun da asıl anlamı bir savaşın
içine çekilmekte olduğumuz.
Bunu kavramak için şunu iyi bilmemiz ge-
rekiyor ki, Irak savaşı bile stratejik önemi-
mizin yanı sıra, başta petrol olmak üzere dün-
yada eşi az bulunur değerde ve zenginlik-
teki çokçeşitlimadenyataklanmız'dır. Çün-
kü varlığmdan bile habersiz olduğumuz bu
zenginliklerin envanteri çoktan "dostumuz
vemüttefikimiz" tarafından çıkarılmış ve ge-
reği düşünülmüştür: "Büyük Kürdistan"! (ki
bu da asıl amaç olan "Büyük İsrail"in ku-
rulmasında zayıf halkamız Kürtlerin kulla-
nılmasından başka bir şey değildir.) Üste-
lik görünen o ki, yıllardır sergilediğimiz
uyuyan güzel tablosu sayesinde, durumu
yalnızca o bölgeden vereceğimiz toprak-
larla da kurtaramayacağız artık. Pollock'ın
"Hasta adam" deyişi de bunu doğruluyor,
özellikle de ilk kullanılışının ardından na-
sıl bin parçayabölündüğümüzü anımsarsak.
Zaten pek çok kimse de bunun aslında Was-
hington'ın bize gerçek bakışı ve yazının da
ısmarlama olduğu görüşündedir. Böylesine
bir bölünmeyse ancak Türkiye'nin bir sa-
vaşa girmesiyle mümkün olabilir, aynı "has-
taadam" olduğu dönemdeki gibi. Peki ama
nasıl?
Bu sorunun gereği çoktan düşünülmüş
ve işbirlikçi yayın organlan olanca hızlany-
la devreye sokulmuştur. Bunu da, bir numa-
ralı ulusal davamız, daha yaraları sarılma-
mış Kıbrıs söz konusu olduğunda "ver kur-
tul" kolaycılığına yapışan medyamızın ani-
den (aynı gecede beş kanalda birden) sek-
sen yıldır adını bile duymadığımız Kerkük
için, "Kerkük bizinı canımız, feda olsun ka-
nımız" naralarını atmalanndan anlıyoruz. Bu
ani sevgi gösterisi bile birilerinin düğmeye
bastığını gösteriyor. (Bu taktiğin pek tutma-
yacağını düşündüler ki, bu aralar bu da bi-
raz duruldu.) Hele ki öte yandan "sahibinin
sesinden" yayın yapan Kürt takımının hiç
de hadleri olmadığı halde babasına güvenen
mahalle çocuklan edasıyla "erkeksen gel-
sene" palazlanması, bizi ezelden beri tanı-
yıp da bu gibi sataşmalara gelemeyeceği-
mizi bilenler tarafından herhalde tepkisiz kal-
mayacağımız düşüncesiyle her gün biraz
daha efelenerek tekrar ettirilmektedir ki,
bunlardan da amaç, bizi oraya çekip peşin-
denüstümüzegelmektir. (Aslında 1 Marttez-
keresi geçseydi zaten işin 3/4'ü çoktan hal-
lolmuş olacaktı.)
Sevilmemek...
Oysa dünyadan "bihaber" olan Amerika-
lıların bunu anlaması mümkün değildir.
Çünkü onlar ödevlerini "dostvekahraman
Türkler" olarak ezberlemişlerdir. Yani Tür-
kiye'ye karşı yapılacak bir savaşı akılları al-
maz. Bu da demektir ki kamuoyuna şimdi-
den aslında "pekdedostolmayan", hatta çe-
şitli dizi kahramanlanna da işlettikleri gibi
"ABD'ye karşı terörist faaliyetlerde bile bu-
lunabilecek" tipte, dahası "kendilerinden
nefreteden" insanlar olduklarını söylemek-
tir. Kendini dünyanın gözbcbeği sanan Ame-
rikalılar için en dayanılmazı da budur: Se-
vilmemek. Bu bile bir başına bir savaşı hak-
lı kılabilir. lşte son günlerde resmi ağızlar-
da biçimlenen yeni propagandanın asıl ama-
cı, Türklerin hiç de öyle sandıkları gibi "ci-
ci dostlar" olmadığına halkı alıştırmaktır
ki, onlara yapılacak bir saldınyı yadırgama-
sınlar. (Birkaç yıl önce kendi topraklarında
böyle bir tatbikat yaptıkları da düşünülür-
se bunun pek de ütopik bir sav olmadığı
anlaşılır.) Bu konudaki en etkili söylem de
kuşkusuz RumsfekTinki olmuştur: "Eğer bu-
gün Irak'ta işler tersine gidiyor, çocukları-
mız orada ölüyorlarsa, bu bize topraklarını
açmayan Türkiye'nin suçudur." Öbür yet-
kilileronu izlemektedir: "Biasevmeyenin-
sanlara dost gözüyle bakmak biraz zor!"
Sözün özü şu ki, bu söylemler aslında bir
savaşın hedefi olduğumuzun habercisidir.
Çünkü Büyük Ortadoğu Projesi'ninmerke-
zini Türkiye'nin parçalanması oluşturmak-
tadır. Iran ve Suriye hedefleri birer aldatma-
cadır. Doğal olarak bu ülkeler de bu işten
nasiplerini alacaklardır, ama bu bile Türki-
ye'yi köşeye sıkıştırmak ve "Şah mat" di-
yebilmek için bir oyundur. (Örneğin toprak-
larımızdan kalkan uçaklarla lran'ın vurul-
ması bir Iran-Türkiye savaşını bile kışkır-
tabilir.) Işbaşındaki ekibin bu projeyi ger-
çekleştirmek için dört yıldan az bir zama-
nı kaldığı düşünülünce önümüzdeki aylar-
da olayların çok hız kazanmasını ve Ker-
kük'te yapılacak bir katliam da dahil her tür-
lü provokasyonu bekleyebiliriz.
Sonuç
Şimdi, kaçınılmaz görünen bu gidişe her
bakımdan hazırlanmak, dostlarımızın ve
düşmanlarımızın envanterini yeniden ve
doğru olarak çıkararak adımlarımızı buna
göre ve son derece hesaplı atmak zamanı-
dır. Ben ki "bayrak, millet, asker, vatan"
sözlerini her duyduğumda coşar en önlere
geçerim, ama bu büyük parçalanma tehli-
kesi karşısında, sakın hiçbir provokasyona
gelmeyelim ve sağduyuyu ön plana geçire-
rek büyük önderimizin "Yurtta sulh, cihan-
dasulh" ilkesine sıkı sıkı sanlalım diyorum.
(Buna topraklarımızı komşularımıza karşı
kullandırtmamak da dahil) vazgeçebilmiş-
ti. Biz de, gönlümüz başka bir şey söylese
de, buna heveslenmeyelim. Zaten bir gün ge-
lecek, bu halklann hepsi kendiliklerinden
bize dönecek, nasıl ki şimdiden için için
Osmanh'yı arar oldular. Bu yüzden sabırh
olalım ve bekleyelim. Çünkü: "Doğacaktir
sana vaadettiği günler Hakk'm/Belki yann,
belki yaruıdan da yakııı!"
CHP'den Umut Kesilmez...
CHP'nin bitmeyeceğini, 86 yıllık geçmişi ve Türk
siyasal yaşamı ortaya koymaktadır. Demokrat Parti,
Adalet Partisi, Anavatan Partisi, Refah Partisi,
Demokratik Sol Parti bittiler; yakında Adalet ve
Kalkınma Partisi de bitecektir. Ama CHP, topluma
gereksinimi olduğunu, değişimiyle göstererek yeniden
ülkenin en güçlü partisi olacaktır.
Ralımi KUMAŞ
C
HP'de yaşanan sancının
nedeni yönetimdeki an-
layış ve tüzük oyununda-
dır. Ülkede yaşanan siyasal bu-
nalım da bundan kaynaklanmak-
tadır. Bunu tartışmaya açıyo-
rum. Bir partinin halkın ilgi ve
desteğini alması için izlencesi ve
örgütünün yanında, merkez yö-
netiminin inandırıcı ve başarılı
olması gerekir.
Bu partinin örgütü nitelikli
üye anlayışıyla, parti içi demok-
rasi kurallan işletilerek oluştu-
rulmadığı için halka dayanma-
maktadır. Bu durumda genel
merkez yönetimi de öyle... Öy-
le ki, genel merkez, açıkçası
Baykal örgütü belirlemekte, ör-
güt de onu seçmektedir. Bu de-
mokrasi değildir. 29-30 Ocak
Kurultay'ı da bunu doğrulamak-
tadır.
Ancak bu yöntem bile başa-
rısızı güçlü kılamaz. Nitekim 18
Nisan 1999 seçimlerinden son-
ra toplanan olağanüstü CHP Ku-
rultayı'na genel başkanlığı bıra-
kan Baykal gidememiştir. Ora-
da adı geçince yuhalanmıştır.
Şimdi ise partide iktidannı pe-
kiştirmiştir. Açıkçası 9 Eylül
1992'den bu yana Baykal seki-
zinci kez genel başkan seçilmiş-
tir. Ama bir kez olsun genel se-
çim kazanmamıştır. Oysa üç ge-
nel seçim, üç de yerel genel se-
çim geçirmiştir bu süre içerisin-
de. Ama o, CHP tüzüğünü, hiç-
bir partide görülmeyecek biçim-
de demokrasiden uzaklaştırma-
yı kurtuluş sanmıştır.
AKP, DYP, MHP, SP, ANAP,
DSP, İP tüzüklerini inceledim.
Hepsinde olağanüstü kurultay
için, "'kurultay üyetamsayısının
beşte birinin imzasını almak"
yetergörülmektedir. Üstelik ül-
kede yaşanan 1980 öncesi de-
mokrasinin her boyutunda kat-
kıları olan CHP'nin bugünkü
yönetimin yaptığı gibi bu im-
zaların noter önünde ve on beş
gün içinde atılacaklarına ilişkin
bir zorlayıcıhk da yoktur. CHP
de bu kurala uyarak parti içi mu-
halefet, kurultay toplama öner-
gesi hazırladı; bu da olmadı. Bu
kez kimi imza veren delegeleri
partiden atılmış göstererek ku-
rultay toplama isteği koşullara
uymaz yapıldı.
Bu gelişmeler karşısında, CHP
Genel Başkanı Deniz Baykal'a
17 Eylül 2004 günü bir yazı ya-
zarak partiyi yargı katlarında
yıpratmamasını önerdim. Aldır-
madı. Belki mektubu da oku-
madı.
Böylesine çirkin taktiklerle
parti içi iktidarı uzatmak, Ber-
lin Duvarı ile Sovyet rejiminin
yaşamasını uzatmaya benzemek-
tedir; Berlin Duvan bile Sovyet
rejimini koruyamadı diye uya-
rıda bulundum. Sonuç vermedi.
Kendisine karşı çıkanlan, ken-
disini uyaranlan partiden tek tek
atarak "Şu mektepler olmasa,
maarifı gül gibi idare ederdim"
diyen Zühtü Paşa'yı çağnştır-
maktadır Deniz Baykal. "Şu mu-
halifler olmasa, partiyi gül gibi
idare ederdim" der gibidir. Oy-
sa onlan kendi yarattı. Önce on-
lan milletvekili adayı yaptı, son-
ra da yönetimi beceremeyerek
kanşıklık tohumlarını ekti.
Şimdi ne olacak?
CHP örgütünden umut kes-
mek doğru değildir. Baykal'a
kullanılmayan 545 delege oyu
önemli bir uyarıdır. Kurultay
delegeleri yağmurdan kaçıp do-
luyatutulmakistemediler. Ancak
yağmurdan da sınlsıklam oldu-
lar.
Ne var ki, bu yönde benim ye-
ter inancım yoktur. Bunu somut
bir örnekle açıklamak isterim.
1988 SHP Kurultayı'ndaki par-
ti meclisi üyeliği seçiminde, be-
ni ne parti içi iktidar ne de mu-
halefet anahtar listelerine aldı.
ama yine de 750 delegenin oy
kullandığı parti meclisi üyeliği
seçiminde, bana 140 oy çıktı.
Niçin? Çünkü 12 Eylül 1980
CHP'sindeki etkin partililer,
SHP'deydiler. Onlar da kimin
ne olduğunu biliyorlardı.
Oysa, 2003 CHP Kurultay'ı
öncesi 81 il başkanına CHP'nin
Soyağacı kitabımı özgeçmişimle
gönderip parti meclisi üyeliğine
aday olduğumu bildirerek des-
tek istedim. 1300 delegenin oy
kullandığı kurultayda, bana 23
oy çıktı. lşte CHP'nin bugün gel-
diği yer burasıdır. Çahşana, üre-
tene, geçmişi olana bakılnııyor?
CHP örgütündeki bu bencil-
lik, ne yazık ki Baykal'da da var-
dır. Siyaseti yalnız delege denk-
lemleri olarak algılamaktadır.
Parti içi iktidar her şeye yeter sa-
nılmaktadır. Bu aşamada Baykal
ve arkadaşlarına siyasal yaşamı-
mızı çözümlemek gerekiyor.
AdnanMenderespartisini ku-
runca ikinci seçimde başbakan
oldu. Süleyman Demirel genel
başkanlığını izleyen ilk seçim-
de başbakan oldu; Turgut Ozal
da, RT. Erdoğan da... Çağdışı-
lığın simgesi Necınettin Erbakan
gittikçe artan bir ivmeyle parti-
sini ikinci seçimde birinci yapa-
rak başbakan oldu. Mesut Yılmaz
ile Tansu ÇiBer hazıra konduk-
larından, partilerini birinci par-
ti hiç yapamadılar. Bülent Ece-
vit ise 1966'da CHP Genel Sek-
reteri oldu; 6 yıl sonra da parti-
nin genel başkanı. İlk seçimde
partisini birinci parti yaptı, ikin-
ci seçimde partisine yaşamnıda
en çok oyu aldırdı. Üstelik son-
raki partisiDSP'yide 1999'da bi-
rinci parti yaptı. Görülüyor ki,
Deniz Baykal gibi 10 yıl genel
başkanlık yapıp da umut ver-
meyen bir genel başkan yok. O
halde ne yapmah?
CHP'nin yasal genel başkanı
olarak Deniz Baykal, Altan Öy-
men döneminde olduğu gibi tüm
üyelikleri askıya ahp nitelikli
üye (ödentisini veren, parti içi
eğitimden geçen) anlayışına ge-
çip kongreleryapmalıdır. Bu bir
düş olmamalı. Ama bu düş ger-
çekleşmezse CHP 1957, 1977
başarılarını değil, 2002'deki so-
nucu bile göremez.
Bu arada 2003'te yapılan de-
mokrasi dışı tüzük değişiklik-
leri olağanüstü bir kurultay ile
iptal edilmeli. Önümüzdeki ola-
ğan kurultaya böyle gidilmeli-
dir.
CHP'nin bitmeyeceğini, 86
yıllık geçmişi ve Türk siyasal
yaşamı ortaya koymaktadır. De-
mokrat Parti, Adalet Partisi, Ana-
vatan Partisi, Refah Partisi, De-
mokratik Sol Parti bittiler; ya-
kında Adalet ve Kalkınma Par-
tisi de bitecektir. Ama CHP, top-
luma gereksinimi olduğunu, de-
ğişimiyle göstererek yeniden ül-
kenin en güçlü partisi olacaktır.
K
adın yaradılışı
gereği, içinde
herhangi bir
kötülük olmadan
saçının, yüzünün ve
vücudunun
beğenilmesini ister. Bu
onun bir nevi gıdasıdır.
lltifat, hoşgörü,
koruma ve kibarlığı
isteyişi gibidir. Onu
dinsel örtülerin altına
sokarsanız bu duygu
yavaş yavaş yok olur ve
katı, acımasız, kendi
dünyasına yönelmiş bir
insana dönüşür. Artık
süslenmesine gerek
yoktur. Yıkanmak bile
Ortünme...
Dr. Erdoğan AYDOGAN
istemeyebilir. iki
başörtüsünün altında
saçlar yavaş yavaş
hayatiyetini kaybeder,
yağlanır ve dökülür.
Nasıl olsa görünmüyor
diye entari ya da
etekliğini değiştirmek
gelmez içinden.
tşte depresyonun ilk
belirtileri başlamıştır.
Hele kendini
beğenmiyor, çirkince
görüyorsa örtündükçe
örtünür. Artık bir kılıf
içindedir, kişiliği de
saklanır hale gelir.
Toplumdan kaçmalar
başlar.
Erkekler için eşinin
kapalı oluşu
rahatlatıcıdır. Çünkü
kendince eşinde tahrik
edici hiçbir görünüm
kalmamıştır. Oysa
kapalılık daha tahrik
edicidir. Kendisi de bir
başkasına bakarken
merak içindedir. Bir
şeyler görebilmek için
çabalar.
Eşini örtmek, erkek
için hoş olabilir, ama
örtmek namusu
korumada yeterli
değildir. Fikir başka
olursa değersizdir.
Ayrıca eşinin karanlık
bir hayalet gibi
dolaşması, sokakta
onun da içini
karartacaktır. Gözler,
yavaş yavaş
normal giyimli
insanlara doğru kayar
elinde olmadan. Kadın
depresyona girerken
sinirli, hırçın,
anlaşılmaz, sıkıntılı,
yaşamdan zevk
almayan ve zevk
vermeyen bir
görünüme girer. Erkek
de onunla etkilenir ve
kadına verdiği değer
azalır. Tesettürün dini
yerler, dini gösteriler,
dini toplantılar
dışında olması
gerekiyor ve ruh
sağlığı açısından da...
PENCERE
Ey Umvneti Muhammet,
UyanL.
Sabahları aşağı yukarı bütün gazetelere göz
atarım; bu arada Vakit, Yeni Şafak, Milli Gazete,
Zaman gıbı dinci cerideleri de ızlemekten
hoşlanırım..
Bunların hepsi Islamcı..
Vedetürbancı..
öyle bir Müslümanlık afrası tafrası yapıyorlar ki
demeyin!..
Tümü de Atatürk karşıtı..
Maşallahları var..
•
Ikisi (Yeni Şafak ile Milli Gazete) dün faiz konusunu
öneçıkarmışlardı; 'YeniŞafak'\n manşeti çarpıcıydı;
AKP'nin Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen demiş ki:
"- Dünyanın en yüksek faiz ödeyen ülkesiyizl.."
'Milli Gazete' ise tam bir sayfasını bu işe ayırmış;
meslektaşımız Necmettin Çakmak Istanbul Univer-
sitesi'nden Doç. Dr. Kaya Ardıç'la uzun bir konuşma
yapmış; yazıyı okurken ilgimi çeken satırların altını
tükenmez kalemle çizdim...
•
Sayın Doçent Ardıç da Devlet Bakanı Kürşad
Tüzmen'in dediğini bir kez daha vurguluyor:
"- Dünyada böyle bir faiz hiçbiryerde yok!.."
Ve ilginç mi ilginç şeyler söylüyor:
"- Yüksek reel faiz nedeniyle çok miktarda 'sıcak
para' girişi var Türkiye'ye..."
"- Yabancı sermaye direktyatırım için geliyorsa
iyidir. Sıcak parada olduğu gibi hisse senedine,
borsaya yatırım şeklinde geliyorsa, bu tabii çok
olumlu bir şey değil... Günümüzde para transferi
o kadar kolay ki saniyelik bir olay..."
"- Bugün Türkiye'de bol miktarda döviz var
diyoruz. Keşke hepsi bizim olsa, ama bizim değil
o. Geldiği gibi gider..."
"- Amerika'yla ilişkilerin bozulması IMF ile
ilişkilerin bozulması demek. Tesadüf değil o,
birbiriyle bağlantılı..."
•
Görüldüğü gibi Batılı açıkgöz işadamı Türkiye
folluğunu yine kullanmaya başladı. Bu avanta
kapısını Turgut Özal açmıştı, 9O'lı yıllarda sömürü
sürdü, yabancı bezirgân yerli aracılarını maşa gibi
kullanarak yüksek faize yatırım yapıyor, haracını
ahp keyfine bakıyor... AKP türban kavgasına kafayı
takmış zavallı Müslümanları bir güzel uyutup
dünyanın en yüksek faizıni Türkiye'de tezgâhlıyor...
•
Peki, Kuran-ı Kerim'de faiz için ne yazar?..
Bakara Sûresi'nden:
"Faizyiyenlermahşerde ancak şeytanın çarptığı
kimsenin kalktığı gibi kalkarlar. Bu, onların 'Zaten
alışveriş faiz demektir' demelerindendir.
Oysa Allah alışverişi helal, faizi haram kıldı.
Kime Rabb 'inden bir öğüt gelir de faizcilikten
geridurursa, geçmişikendisinedir, onun işiAllah'a
aittir.
Kim faizciliğe dönerse, işte onlar cehennemliktir,
onlar orada temelli kalacaklardır.
Ey inananlar!..
Allah'tan sakının!..
Inanmışsanız, faizden arta kalmış hesaptan
vazgeçin. Böyle yapmazsanız, bunun Allah'a ve
Peygamberine karşı açılmış bir savaş olduğunu
bilinL"
•
AKP iktidarı hem Türkiye'yi faizcilikte bir numara
yaparak "Allah'a ve Peygamberine savaş açmış"...
Hem de türban dalaveresiyle Müslümanın gözünü
boyamaya çalışıyor...
Ey ümmeti Muhammet, uyan!..
Sayın Hocamız Prof. Dr.
SUZANERBAŞ
Eğer bize öğrettiğiniz bunca şey olmasaydı
gidişinize kayıp diyebilirdik.
Sizi çok özleyeceğiz.
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi,
Eğitim Fakültesi, llkögretim Bölümü
Öğretim Elemanlan
BAKIRKOY 5. SULH HUKUK
MAHKEMESİ'NDEN
2005/243 Esas
2005/74 Karar
Mahkememizden verilen karar gereğince;
Aydın ili, Çine ilçesi Hamitabat Mahallesi
cilt: 2 hane: 152'de kayıtlı bulunan Osman ve
Tevhide kızı 4.11. 1955 doğumlu Nihal Bala-
ban'ın kısıtlanmasma, kendisine aynı yerde nü-
fusa kayıtlı Osman ve Tevhide kızı 14.6.1945
doğumlu kardeşi Şerife Balaban (Gökler)'in va-
si olarak tayinıne 17.2.2005 tarihinde karar ve-
rilmiştir. llan olunur. 23. 2.2005 Basın: 10589
BAKIRKOY 1. ASLİYE HUKUK
HÂKİMLİĞİ'NDEN
Davacı Keziban Yıldız tarafından davalı Nüfus
Müdürlüğü aleyhine açılan ısim tashihi davasın-
da;
Mahkememizden verilen 02.03.2005 tarih ve
2004/417 E, 2005/57 sayılı karanyla, davanın ka-
bulü ile Istanbul ili, Bahçelievler ilçesi, Şirinevler,
cilt: 58, hane no: 1760 da nüfusa kayıtlı bulunan Nu-
rı ile Dilber'den olma 01.01.1954 doğumlu Kezi-
ban Yıldız'ın ismınin KEZBAN olarak değiştiril-
mesine, ilişkin karar ilan olunur.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin yayınladığı
gunlük sivil toplum gazetesi
BİZİM GAZETE
tarafsız haberleri, ilginç röportajları, araştırmaları,
köşe yazıları ve ülke sorunlarını yansıtan
raporlarıyla 10 yıldır okurlarıyla el ele...
Tel: 02125119494-fibone:021251383 00