Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
18ŞUBAT2005CUMA CUMHURİYET SAYFA
JV U JLi J U J \ kultur(a)cumhuriyet.com.tr 15
Scorsese son filmi 'The Aviator'daki Howard Hughes'ün yaşamöyküsüyle Hollywood'un 'altın çağ'ına bakıyor
Gelecek göklerdedir
Günümüz Amerikan sineması-
nın usta nitelemesini hak eden,
önemli yönetmenlerinden Mar-
tin Scorsese'in bugün "Cökler
Hâkinıi" adıyla sinemaseverle-
re sunulacak son filmi The Avi-
ator, tabii ki bir dönemin popüler
çizgi roman kahramam Gökler
Hâkimi Baytekin'in (Flash Gor-
don) serüvenlerini değil, 20. yüz-
yılın yarısında okyanusları aşıp
kıtaları yaklaştıran büyük yolcu
jetleriyle ticari hava taşımacılığı-
nın önünü açmış, öncelikle gök-
lcrde uçmaya ve uçaklara tutkutı,
Amerıkah esrarengiz mültimil-
yarderin, 'Havacı' Howard Hug-
hes'ün, gerçekten romandan (ya
da filmden) farksız, aykın yaşa-
möyküsünü anlatıyor.
Yaklaşık 40 yıldır seyirciyı
aıııııda içine çekiveren, erkekler
dünyasma özgü, maçomsu hikâ-
yeler anlattığı, özgün bir stilizas-
yon çabastnın belirginleştiği, u?-
laşmazlık, çatışma ve mücadele
üstüne birtakım gergin filmler ya-
pagclen, 1942 New York doğum-
lu yönetmen Martin Scorsese,
kuşkusuz çeyrek yüzyıldır Ame-
rikan sinemasını yönlendiren ku-
şağın, Coppola, Spielberg, Lu-
cas ve De Palma'yla birlikte ba-
şı çeken ustalarından bıri, belki
de birincisi. Scorsese'nin gerçek-
çi dışavurumcu tarzında belirgin
bir şıddet öğesi de baskındır, her
çeşidiyle.
Yenl bir gövde gösterlsl
Şimdiye kadar ustanın, New
York fonunda geçen "Mean Stre-
ets", "Taksi Şofdrü" ve "New
York New York" müzikali,
"Kızgın Boğa" ya da Jerry Le-
wis'in kendini oynadığı "Kahka-
halar Kralı" gibi coşkulu, etki-
leyici ilk dönem filmlerinden ya
da "Sıkı Dostlar", "Casino ya
da Yaşamın Kıyısında" gibi
1990"h yıllardaki olgunluk döne-
nıi başyapıtlarından birini bile gö-
rememiş bir sinemasever düşünii-
lemez herhalde. En son 2 yıl ka-
dar önce, ırkçılığın, hoşgörüsüz-
lüğün, baskının, korkunun ve şid-
delin kol gezdiği, 19. yüzyıl New
York'unun şıddet dozunun aşırı
kaçtığı tarihini yazmaya giriştiği,
vurkırlı, rahatsız etmekten çok
afallatıcı vc destansı "New York
Çeteleri" seyirliğiyle ağırladığı-
mız Scorsese sinemasının yakla-
şık 3 saatlik, yine görkemli sah-
nelere sahip, alımlı çalımh, yeni
bir gövde gösterisı "The Avi-
ator"
Çağının ötesinde, oldukça hızlı
yaşamış uzakgörüşlü havacılık
dâhisi, kudretlı ışadamı ve güçlü
patron Hughes'ün uçmak dışında
bir başka ilgi alanı da sinema ve
kadınlardı, malum. Scorsese'in
1
•• .i • .v . . ,• '•
# *
: . ; - • . . • . „ • . • . . . , . .
The Aviator / Yönetmen:
Martin Scorsese / Senar
yo: John Logan / Kame-
ra: Robert Richardson /
Müzik: Hovvard Shore /
Oyuncular: Leonardo Di-
Caprio, Cate Blanchett,
Gwen Stefani, John C.
Reilly, Kate Beckinsale,
Alec Baldvvin, lan Holm,
Alan Alda, Danny Hus-
ton / ABD 2004 (Medya-
vizyon)
r
n son 2 yıl kadar önce, ırkçılığın, hoşgörüsüzlüğün, baskının, korkunun
ve şiddetin kol gezdiği, 19. yüzyıl New York'unun şiddet dozunun aşırı
kaçtığı tarihini yazmaya giriştiği, vurkırlı, rahatsız etmekten çok afallatıcı ve
destansı "New York Çeteleri" seyirliğiyle ağırladığımız Scorsese sinemasının
yaklaşık 3 saatlik, yine görkemli sahnelere sahip, alımlı çalımh,
yeni bir gövde gösterisi "The Aviator".
20. yüzyılın en esrarengiz kişilik-
lerinden bu ııçuk kaçık zenginin
biyografısıne el atarken mecbu-
ren Hollywood'un "altın çağ"ına
da baktığı, 20. filmi «Gökler Hâ-
kimi"nde yönetmen, çocuğunun
üstüne titreyen annesinin titizlen-
diği 1913 tifo salgınıyla başlattı-
ğı Hughes'ün yaşamını 1920'ler-
den alıp "Geleceğin yolu" diye
diye, bütünüyle jet teknolojisine
yoğunlaştığı 194O'lı yıllann so-
nuna kadar getiriyor. Yönetmenin
Hughes'e belli bir sempatiyle
baktığı kesin. Filmde genç yaşta,
gönlünde sinema sevdası, cebin-
de petrol sondajcısı babadan mi-
ras, yüklü bir servellc, 1920'ler-
deki sessiz film döneminin Holly-
vvood'una kapağı atıyor Hughes,
2 kamera istedıği MGM'in patro-
nu Louis B. Mayer'den yediği zıl-
gıtı unutmuyor. Yapımcı olarak
"Baş Sayfa (Lewis Milestone,
1931)", "Yarah Yüz (Scarface -
H.Hawks,1932)", "Yeşil Gözlü
Esire (Big Sky-Hawks, 1952)",
"Jet Pilotu (J. Von Sternberg,
1951)" gibi bazı yüreklı ve ilginç
filmlere imza atan I lughes, bir ba-
kıma Orson Welles'in "Yurttaş
Kane"inin rürevi sayılacak, bir
başka aykın, gizemli Amerikan
karakteri. Atlantik'i ilk kez hava-
dan geçen, 1930'ların kahraman
pilotu Lindbergh'e özenerek
kendi tasarladığı bir uçakla
1938'de dünyanın çevresinı dolaş-
masına da yer veren filmde ayııı
zamanda Katharine Hep-
bıırn'den Ava Gardner'a, Jean
Harlovv'dan Jean Russell'a, Jean
Peters'den Janet Leigh'e kadar
zamanının en güzel Hollyvvood
kadınlarıylatakılan centilmen bir
playboy ve bir güzel yıldız fabri-
katörü olan Hughes'ün sadeleşti-
rilmiş aşk hayatı da var. Ve gide-
rek bozulan ruh sağlığı, aşırı te-
mizlik tutkusu, sağırlığı, çeşıtlı ta-
kıntı ve saplantılan.
En gay western
Büyük sinema tutkusu ve ya-
pımcılığı bir yana, bir îngiliz si-
nema yazarının benzetmesıyle,
Adolf Hitler ne kadar ressamsa,
Hovvard Hughes da o kadar yönet-
mendi aslında. Gelecekteki savaş-
ların büyük ölçüde gökyüzünde
geçeceğinin ve uçağın öneminin
fark edildiği 1. Dünya Savaşı 'nda-
ki hava mücadeleleri üstüne Ja-
mes Whale'le ortaklaşa yönetti-
gi, genç sarışın Jean Harlow'lu
"Cehennenı Melekleri"'nin göz
alıcı galasını çok iyi yansıtmış
Scorsese. 1920'lerıçınmodernsa-
yılabilecek bazı spektaküler sah-
neleriyle gişede başarılı oluyor, o
tarihe kadar çekilmiş en pahalı
Amerikan filmi olan "Cehennenı
Melekleri", seslendirilip çekim-
lerinden ancak 3 yıl sonra 1930'da
gösterildiğinde. "Dünyanın en
büyük uçağını yapıp bizzat pilot
olarak uçuş hızı denemelerine
de girişirken ABD ordusuna
uçak inıal ederek savaş tacirliği-
ne kalkışaıT ama (parasını aldığı
uçakları bir türlü tamamlayıp tes-
lim edemeyerek) yüzüne gözüne
bulaştıran Hughes'ün, Howks'ın
çekmeye başladığı ancak Hug-
hes'ün herkese karışmasına bozu-
lup ayrıldığı bir başka ünlü yönet-
menlik denemesi olan, vahşi Batı
efsanesi "Billy The Kid'Me "Doc
Holiday" ve "Pat Garrett" ara-
sındakı aşk üçgenine odaklanan, o
tarihe kadar çekilmiş en gay wes-
tern sayılacak "The Outlaw" Ja-
ne RusscH' IM iri göğüslerinin film
boyunca sergilendiği gerekçesiyle
sansüre takılıyor. Filmde TWA'nın
sahibi Hughes'le PanAm'ın kuru-
cusunun (Alec Baldvvin) amansız
çekişmesini ve gözü kara kahra-
manımızın kapıştığı senatörü
(Alan Alda) çenesi ve karizma-
sıyla mahkemede alt edişini de iz-
liyoruz. Spencer Tracey için onu
terk eden Katharine Hepburn'ü
(Cate Blanchett), Ava Gardner
(Kate Beckinsale) bile unuttura-
mıyor, hatta kıskançlığından bu
aşkı magazincilerin diline düşürü-
yor.
Efsanenin öyküsü
Özetle Scorsese'in bakışında,
Beverly Hills'in damlanna düştü-
ğü ölümcül uçak kazasından son-
ra zamanla kafayı üşüterek sürek-
li takılan plak gibi hep aynı cüm-
leyı tekrarlayıp duran takıntılı,
tikli, acınılası bir paranoyaka dö-
nüşüyor Hughes. Tamamen ıçine
kapandığı, insan kaçkını son dö-
nemine hiç elleşmeyen Scorsese,
kuşkusuz 20. yüzyılın en renkli
kişiliklerindenbiri olan ve gelece-
ği jetlerde gören bu hem kudret-
li, hem de hastalıklı 'efsanenin'
öyküsünü o başarılı iş hayatının
doruğundayken noktalıyor.
Montajcısından yapım tasanm-
cısına kadar yine demirbaş eki-
biyle çalışmış Scorsese sinema-
severlerin kesinlikle ilgisiz kala-
mayacağı, özene bezene çekilmiş
biyografik film formatında üç sa-
ate yayılan uzun, ama usta işi bir
dönem filmi imzalamış. Tek itira-
zımız Hughes rolünde kendini aş-
tığı söylenen bebek surat DiCap-
rio'ya. Allahtan Cate Blanchett
var karşısında. Kısacık Erroll
Flynn rolündeki Jude Law'ın
dikkati çektiği zengin kadroda
yer aian lan Holm, Danny Hııs-
ton ve Alan Alda'ya da dikkat.
Kısacası 'Gökler Hâkimi' Scor-
sese'in üscar beklentisini bu kez
boş çıkarmayacağa benziyor.
SABAHAT AKKİRAZ & MUSTAFA ÖZARSLAN
"BİRLİKTE TÜRKÜLER SÖYLÜYORUZ" KONSERLERİ
Türkülerin dünyaca ünlü sesi
Sabahat AKKİRAZ ve türkülerin
genç kuşak sesi Mustafa ÖZARSLAN,
"Birlikte Türküler Söylüyoruz"
konserleri kapsamında Istanbul'da
üç konser gerçekleştirecek.
Beraber türkü söyleme geleneğinin
temel alınacağı konserler dizisinde,
farklı iki kuşak müzisyenin birlikte
gerçekleştirecekleri performanslar
kendi dalında da bir ilk olacak.
Istanbul konserlerinin ardından
Nisan ayı sonunda Türkiye Turnesine
çıkacak olan Sabahat AKKİRAZ ve
Mustafa ÖZARSLAN Anadolu'daki
dinleyicileri ile de buluşacaklar.
Konser Tarihleri ve Yerleri:
• 23.02.2005 Yeni Melek
Konser Salonu - BEYOĞLU
(0 212 244 97 00)
• 24.02.2005 Barış Manço Kültür
Merkezi-AVCILAR (509 90 55)
• 27.02.2005 Yayla Sanat
Merkezi - MALTEPE
(0 216 383 99 20)
ârâ \ ~
f
SABAHAT. MUSTAFA
AKKİRAZ ÖZARSLAN
BİRLİKTE
1MMR
sönMmuı..
İZLEYİCİ CÖZÜYLE... ERDAL ATABEK
Anıenabar yaşamı ve aşkı anlatıyor
'tçimdekiDeniz', görünürde ötanazi (kendi ısteğıy-
le yaşamına son verme) konusunu işlıyor, oysa gerçek-
te izleyiciye yaşamı ve aşkı anlatıyor. Yaşanmış bir öy-
küden sinemaya aktarılan Ranıon Sampedro'nun ya-
şamı ve onun bu yaşama son verme isteği ana tema.
Ramon, yıllarca önce denize atlayışı sırasında boynu-
nu kırıyor ve tetraplejik (kollarını ve bacaklarını oyna-
tamaz) duruma geliyor. Bütünüyle başkalarına bağım-
lı bir yaşama mahkûm olan Ramon, ailesi tarafından
bakılıyor. Ağabeyi, onun eşi olan ycngesi, oğullan ve
babası Ramon 'un bütün bakımını üstleniyorlar. Du-
runı bu yanıyla insanın karşılaşabileceği en güç durum-
lardan birisi. Ramon, bu durumda kendine özgü yaşam
biçimlerı geliştiriyor. En çok sevdiği denizi zihın gü-
ciiyle canlandırma, sakatlığını zihninde atlatmış olnıa,
müzik dinleyerek, aile olarak geliştirdikleri bir aletle
yazarak, çevresinın desteğiyle yeni bir yaşam biçimı
yaratıyor. Bu hem kurgulanmış, hem desteklenmış ya-
şam biçiminin anlattığı çok şey var.
İnsanın yaşama gücü
Böyle ağır bir sakatlık, kollannı oynatamatna, elle-
rini kullanamama, bacaklanm kullanamama, hatta on-
ları duymama, yaşamın nelerini fark edemediğimizi
anlatıyor. Günlük yaşam içinde hiç fark edemediğı-
miz, çok basit görünen becerilerin bir an için kaybol-
dıığunu düşünmek bile hepimize çok şey anlatıyor.
Böyle bir sakatlığın içinde, zihinsel kurgu ile yapama-
dığı her şeyi yapıyor olma da başka bir şeyi anlatıyor.
insanın yaşama gücünün ne denli yaratıcı oldıığunu, bu
yaratının sınır tanımazhğını, aslında zihinsel gücümü-
zü kullanmayı pek de bılmediğimizi gösteriyor.
Bir ötanazi öyküsü
Bu arada,kendisi de dejeneratif bir merkezi sinir sis-
temi hastası olan avukat Julie, Ramon'un ötanazi iste-
ğini savunmayı üstleniyor. Julie ile Ramon arasındaki
yakınlaşma çok dikkat çekicidir. Cinsel bırleşme ya-
şayamayacak durumda olan bu iki insan arasındaki ya-
kınlaşma Ramon için büyük bir aşkın filizlenmesidir.
Ama Ramon'a ilgi duyan yalnız Julie değildir. Rosa,
iki çocuğu ile yaşam mücadelesi vermekte, bu arada
Bohio radyosunda DJ'lik yapmaktadır. Rosa, Ra-
mon'un verdiği mücadelenin hayranıdır. Bu hayranhk
da bir süre sonra Rosa'da güçlü bir aşka dönüşecektır.
Genç yönetmen Alejandro Anıenabar, bir ötanazi
öyküsü üzerinden güçlü bir yaşam ve aşk filmi yap-
mıştır. ötanazi konusuna gelince, bir tıp doktoru ola-
rak yıllarca önce bu hakkı savundum, savunmayı da
sürdürüyorum. lıısanların kendi yaşamlannı sonlan-
dırma konusunda karar verme haklan olduğunu düşü-
nüyorum. Bu hakkın tanınmasının insan yaşamına say-
gı duymamak olduğu görüşünde değilim. Tam tersi, in-
san yaşamına saygı duymak, yaşayan insana bu hak-
kın verilmesiyle tamamlanacakhr. Ramon'un ağzın-
dan Amenabar, rahibe yanıt venrken kiliseyi eleştir-
mektcdir.
'tçimdeki Deniz', her yönüyle görülmesi gereken,
tartışılması gereken pek çok konuyu da tartıştıran bir
film. Yönetmeni kııtlamak gerekiyor.
KEDİ GOZU
VECDİ SAYAR
Günlerin Getirdiği
Yoğun bir haftayı geride bıraktık. Kültür ve Türizm
Bakanı'nın istifası, eski bir Başbakan'ın Yüce Di-
van'da yargılanması, SEKA işçilerinin direnişi, Emek
Platformu'nun uyarı eylemleri, SevgililerGünü, Dün-
ya öykü Günü, konserler, galalar, anma toplantıları,
Bağımsız Film Festivali'nin açılışı derken nefes ne-
fese tamamladık haftayı. önümüzdeki günler de, ge-
ride bıraktıklarımızı aratmayacak gibi...
önce, 'Sevgililer Günü' yazım nedeniyle sizlerden
gelen kutlamalara teşekkür etmeliyim. Ve hemen -
kimseden bir uyarı gelmemesine karşın- saptadığım
bir eksikliği gidermeliyim. Yazıda, aşk şiirleri ve öy-
küleri içeren bazı antolojilerin adını verirken, o güze-
lim Neruda şiirinin yer aldığı kitabın adını vermeyi
unutmuşum. Erdoğan Söyümez'in derlediği ve Yön
Yayıncılık'ın yayımladığı kitap, 'Dünya Şairlerinden
Aşk Şiirleri Antolojisi' adını taşıyor. Bir de, Oğlak Ya-
yınları'nın "99 Hikâyeciden 99 Hikâye"s\nden söz
ederken kitabın editörünün Selim llerl olduğunu be-
lirtmeyi unutmuşum. Ne yaparsınız, yaşadığımız yo-
ğun günlerin bir sonucu bu tür hatalar. Bir toplantı-
dan diğerine koşarken, bazı şeyleri unutuveriyor in-
san...
Oğlak Yayınları deyince, geçen hafta değinmeyi
planlayıp, yer darlığından bu haftaya ertelediğim
önemli bir kitaptan söz etmeliyim.
'Rekin Teksoy'un Sinema Tarihi', tüm sinemasever-
lerin edinmesi gereken bir kitap. Sinemanın, ilk gün-
lerinden günümüze geçirdiği gelişmeyi son derece
akıcı bir anlatımla yansıtmış Rekln Teksoy. Bir yan-
dan sinema tarihine kronolojik açıdan yaklaşırken,
öte yandan sinemanın türlerine, akımlarına, bölgesel
farklılıklarına ilişkin kapsamlı değerlendirmelere yer
veriyor. Batı kaynaklarının çoğunun düştüğü bir ha-
taya düşmeyen ve sinema sanatını salt Amerikan ve
Batı Avrupa sinemalarının serüvenine indirgemeyen
kitabın en önemli meziyetlerinden biri de öznelliği.
Aslında her tarih özneldir, çünkü anlatıcısının bakış
açısını taşır, ama çoğu kez nesnel bir yorum olarak
sunulmaya çalışılır bu öznel yaklaşımlar. Sevgili Re-
kin, tarih anlatımının öznelliğini vurgulayarak çok iyi
bir iş yapıyor. Ülkemizde sinema yayınlarının iyi bir
okuru var. Tıpkı Rekin Teksoy gibi mesleğin duayen-
lerinden bir olan Atilla Dorsay dostumuzun da son
günlerde iki kitabı birden çıktı piyasaya. Onlardan da
başka bir yazımızda söz edelim, bu hafta değinmek
istediğim o kadar çok konu var ki... En iyisi politik
alandaki gelişmeleri haftaya bırakmak ve sanat. ön-
ce sinema: Yılların ustası Atıf Yılmaz'ın son filmi Eğ-
reti Gelin' bugün gösterime giriyor. Yeşilçam tadın-
da sıcacık bir seyirlik. Hataları yok mu.. var, ama iz-
leyicinin ilgisini baştan sona ayakta tutan, Fikret Ha-
kan, Müjde Ar, Metin Akpınar, Füsun Demirel gi-
bi usta oyuncularla, Nurgül Yeşilçay, Onur Ünsal,
Eylem Yıldız, Pınar Öğün gibi genç yeteneklerin
çok güzel bir takım oyunculuğu içeren, görüntüde
Kenan Ormanlar, müzikte Atilla Ozdemiroğlu gibi
ustaların imzasını taşıyan bu filmi keyifle izlemenizi
öneririm. "Armudun sapı var, üzümün çöpü var" fa-
lan demeden.. Sinemamızı aşağılamayı meslek edi-
nenlere inat...
Oyunculuk deyip de, Peter Sellers'i anımsama-
mak elde mi? 'If Istanbul-Bağımsız Filmler Festiva-
//'nin açılışında Peter Sellers'ın yaşamöyküsünü son
derece kişisel bir bakış açısıyla yorumlayan güzel bir
film izledik. En önemli yanı bence Geoffrey Rush'un
olağanüstü oyunculuğu idi. Bir başka yıldızı oynamak
kadar nankör bir iş var mıdır sinemada? Rush, bu işin
üstesinden mükemmel bir şekilde geliyor. 'If Istan-
bul'un sunduğu daha nice sürpriz var. Hafta boyun-
ca olabildiğince çok film izlemek birinci görevimiz ol-
malı.
Peki, tiyatroyu ihmal mi edeceğiz? Asla! Tiyatrola-
rımızda oynanan oyunlardan zaman zaman söz edi-
yorum bu sütunlarda. Devlet Tiyatrolan'nın repertu-
varında yer alan çok sayıda iyi oyun var -bir bölümü-
ne bu sütunda kısa da olsa değinebildik-. Şehir Ti-
yatroları ise yeni bir atağın eşiğinde. Hafta içinde iz-
lediğim 'Belden Aşağı Vurmak', Ergün Işıldar'ın re-
jisi ve oyuncularının katkılarıyla mevsimin izlenmesi,
üzerinde düşünülmesi gereken yapıtlarından biri...
Daha neler neler yaptık bu hafta? Vasıf öngören'i
Istanbul Belediyesi ŞehirTiyatroları'nın HarbiyeSah-
nesi'nde 'Oyun NasılOynanmalı?'n\n okumatiyatro-
su ile andık (Bugün de Tarık Ziya Ekinci'nin 90. Yaş
Günü'nü kutluyoruzTaksim Hill'de); Orhan Pamuk'a
yönelik linç çabalarını kınadık Insan Haklan Derne-
ği'nde, SEKA'ya giderek işçilere moral vermeye ça-
lıştık (Edip Akbayram'dan Moğollar'a, Grup Yo-
rum'dan FerhatTunç'a, Yasemin Göksu'dan Maz-
lum Çimen'e pek çok müzisyen dayanışma ziyaret-
leri gerçekleştirdiler. Bu pazar da bir başka grup gi-
diyor Izmit'e. Bu çabaları, birilerinin çoktandır unut-
tukları kamusal sorumluluklarını hatırlatır belki).
Yarın, doğum günüm, ama kutlamaya fırsat mı var?
Tüm gün gene Taksim Hill'deyiz. Barış ve Adalet Ko-
alisyonu'nun düzenlediği 'Savaşsız Bir Dünya için
Uluslararası Buluşma' için.. Pazar akşamı ise Mydo-
nose Showland'e bekliyoruz hepinizi. Yılmaz Erdo-
ğan, Mustafa Erdoğan ve Sezen Aksu'nun 'Hak-
kâri Üşümesin' etkinliğine destek vermek için. Bu
gece, bir kampanyanın da başlangıcı olacak. Kültür-
lerarası lletişim Derneği olarak Hakkâri'nin yirmi yıl-
dır bitirilemeyen Kültür Merkezi için bir kampanya
başlatıyoruz tüm sanatçıların ve sanat örgütlerinin
desteğinde... Bakalım kimleri bulacağızyanımızda...
vecdisayar@yahoo.com
Marcello Viotti öldü
• ROMA (AFP) - Italyan orkestra şefi Marcello
Viotti kalp krizi nedeniyle öldü. 50 yaşındaki şef,
bugüne dek dünyanın sayılı orkestralarını
yönetmiş, dünyanın önemli merkezlerinde
müzikseverlerin karşısına çıkmıştı. Viotti, geçen
hafta Münih'te prova sırasında kalp krizi
geçirerek hastaneye kaldınlmıştı. Milano La
Scala, Viyana Staatsoper, Berlin Alman Operası,
Paris Bastille Operası ve New York Metropolitan
gibi saygın kurumlarda şeflik yapan Viotti, 2005
döneminde Japonya'da Richard Wagner'ın
'Parsifal'inde şeflik yapmaya hazırlanıyordu.
BUGÜN
• ATATÜRK KÜLTÜR MERKKZİ'nH
I9.30'da İDSO konseri. Şef: Ender Sa'
Solistler: Alfredo Panebianco - Vani'
Monaco gitar ikilisi. (0 212 251 56 <
• İŞ SANAT'ta 20.00'de Borodir
Yuri Bashmet (viyola) konseri. (
• CEMAL REŞIT REY KO1*
SALONU'nda 19.30'da 'Son"
- Zckai Dede' adlı konser. (0
• AVUSTURYA KÜLTÜR
Seçil İlker (soprano) ve MeF
konseri. (0212223 7843)