18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
18ŞUBAT2005CUMA CUMHURİYET SAYFA JV U JLi J U J \ kultur(a)cumhuriyet.com.tr 15 Scorsese son filmi 'The Aviator'daki Howard Hughes'ün yaşamöyküsüyle Hollywood'un 'altın çağ'ına bakıyor Gelecek göklerdedir Günümüz Amerikan sineması- nın usta nitelemesini hak eden, önemli yönetmenlerinden Mar- tin Scorsese'in bugün "Cökler Hâkinıi" adıyla sinemaseverle- re sunulacak son filmi The Avi- ator, tabii ki bir dönemin popüler çizgi roman kahramam Gökler Hâkimi Baytekin'in (Flash Gor- don) serüvenlerini değil, 20. yüz- yılın yarısında okyanusları aşıp kıtaları yaklaştıran büyük yolcu jetleriyle ticari hava taşımacılığı- nın önünü açmış, öncelikle gök- lcrde uçmaya ve uçaklara tutkutı, Amerıkah esrarengiz mültimil- yarderin, 'Havacı' Howard Hug- hes'ün, gerçekten romandan (ya da filmden) farksız, aykın yaşa- möyküsünü anlatıyor. Yaklaşık 40 yıldır seyirciyı aıııııda içine çekiveren, erkekler dünyasma özgü, maçomsu hikâ- yeler anlattığı, özgün bir stilizas- yon çabastnın belirginleştiği, u?- laşmazlık, çatışma ve mücadele üstüne birtakım gergin filmler ya- pagclen, 1942 New York doğum- lu yönetmen Martin Scorsese, kuşkusuz çeyrek yüzyıldır Ame- rikan sinemasını yönlendiren ku- şağın, Coppola, Spielberg, Lu- cas ve De Palma'yla birlikte ba- şı çeken ustalarından bıri, belki de birincisi. Scorsese'nin gerçek- çi dışavurumcu tarzında belirgin bir şıddet öğesi de baskındır, her çeşidiyle. Yenl bir gövde gösterlsl Şimdiye kadar ustanın, New York fonunda geçen "Mean Stre- ets", "Taksi Şofdrü" ve "New York New York" müzikali, "Kızgın Boğa" ya da Jerry Le- wis'in kendini oynadığı "Kahka- halar Kralı" gibi coşkulu, etki- leyici ilk dönem filmlerinden ya da "Sıkı Dostlar", "Casino ya da Yaşamın Kıyısında" gibi 1990"h yıllardaki olgunluk döne- nıi başyapıtlarından birini bile gö- rememiş bir sinemasever düşünii- lemez herhalde. En son 2 yıl ka- dar önce, ırkçılığın, hoşgörüsüz- lüğün, baskının, korkunun ve şid- delin kol gezdiği, 19. yüzyıl New York'unun şıddet dozunun aşırı kaçtığı tarihini yazmaya giriştiği, vurkırlı, rahatsız etmekten çok afallatıcı vc destansı "New York Çeteleri" seyirliğiyle ağırladığı- mız Scorsese sinemasının yakla- şık 3 saatlik, yine görkemli sah- nelere sahip, alımlı çalımh, yeni bir gövde gösterisı "The Avi- ator" Çağının ötesinde, oldukça hızlı yaşamış uzakgörüşlü havacılık dâhisi, kudretlı ışadamı ve güçlü patron Hughes'ün uçmak dışında bir başka ilgi alanı da sinema ve kadınlardı, malum. Scorsese'in 1 •• .i • .v . . ,• '• # * : . ; - • . . • . „ • . • . . . , . . The Aviator / Yönetmen: Martin Scorsese / Senar yo: John Logan / Kame- ra: Robert Richardson / Müzik: Hovvard Shore / Oyuncular: Leonardo Di- Caprio, Cate Blanchett, Gwen Stefani, John C. Reilly, Kate Beckinsale, Alec Baldvvin, lan Holm, Alan Alda, Danny Hus- ton / ABD 2004 (Medya- vizyon) r n son 2 yıl kadar önce, ırkçılığın, hoşgörüsüzlüğün, baskının, korkunun ve şiddetin kol gezdiği, 19. yüzyıl New York'unun şiddet dozunun aşırı kaçtığı tarihini yazmaya giriştiği, vurkırlı, rahatsız etmekten çok afallatıcı ve destansı "New York Çeteleri" seyirliğiyle ağırladığımız Scorsese sinemasının yaklaşık 3 saatlik, yine görkemli sahnelere sahip, alımlı çalımh, yeni bir gövde gösterisi "The Aviator". 20. yüzyılın en esrarengiz kişilik- lerinden bu ııçuk kaçık zenginin biyografısıne el atarken mecbu- ren Hollywood'un "altın çağ"ına da baktığı, 20. filmi «Gökler Hâ- kimi"nde yönetmen, çocuğunun üstüne titreyen annesinin titizlen- diği 1913 tifo salgınıyla başlattı- ğı Hughes'ün yaşamını 1920'ler- den alıp "Geleceğin yolu" diye diye, bütünüyle jet teknolojisine yoğunlaştığı 194O'lı yıllann so- nuna kadar getiriyor. Yönetmenin Hughes'e belli bir sempatiyle baktığı kesin. Filmde genç yaşta, gönlünde sinema sevdası, cebin- de petrol sondajcısı babadan mi- ras, yüklü bir servellc, 1920'ler- deki sessiz film döneminin Holly- vvood'una kapağı atıyor Hughes, 2 kamera istedıği MGM'in patro- nu Louis B. Mayer'den yediği zıl- gıtı unutmuyor. Yapımcı olarak "Baş Sayfa (Lewis Milestone, 1931)", "Yarah Yüz (Scarface - H.Hawks,1932)", "Yeşil Gözlü Esire (Big Sky-Hawks, 1952)", "Jet Pilotu (J. Von Sternberg, 1951)" gibi bazı yüreklı ve ilginç filmlere imza atan I lughes, bir ba- kıma Orson Welles'in "Yurttaş Kane"inin rürevi sayılacak, bir başka aykın, gizemli Amerikan karakteri. Atlantik'i ilk kez hava- dan geçen, 1930'ların kahraman pilotu Lindbergh'e özenerek kendi tasarladığı bir uçakla 1938'de dünyanın çevresinı dolaş- masına da yer veren filmde ayııı zamanda Katharine Hep- bıırn'den Ava Gardner'a, Jean Harlovv'dan Jean Russell'a, Jean Peters'den Janet Leigh'e kadar zamanının en güzel Hollyvvood kadınlarıylatakılan centilmen bir playboy ve bir güzel yıldız fabri- katörü olan Hughes'ün sadeleşti- rilmiş aşk hayatı da var. Ve gide- rek bozulan ruh sağlığı, aşırı te- mizlik tutkusu, sağırlığı, çeşıtlı ta- kıntı ve saplantılan. En gay western Büyük sinema tutkusu ve ya- pımcılığı bir yana, bir îngiliz si- nema yazarının benzetmesıyle, Adolf Hitler ne kadar ressamsa, Hovvard Hughes da o kadar yönet- mendi aslında. Gelecekteki savaş- ların büyük ölçüde gökyüzünde geçeceğinin ve uçağın öneminin fark edildiği 1. Dünya Savaşı 'nda- ki hava mücadeleleri üstüne Ja- mes Whale'le ortaklaşa yönetti- gi, genç sarışın Jean Harlow'lu "Cehennenı Melekleri"'nin göz alıcı galasını çok iyi yansıtmış Scorsese. 1920'lerıçınmodernsa- yılabilecek bazı spektaküler sah- neleriyle gişede başarılı oluyor, o tarihe kadar çekilmiş en pahalı Amerikan filmi olan "Cehennenı Melekleri", seslendirilip çekim- lerinden ancak 3 yıl sonra 1930'da gösterildiğinde. "Dünyanın en büyük uçağını yapıp bizzat pilot olarak uçuş hızı denemelerine de girişirken ABD ordusuna uçak inıal ederek savaş tacirliği- ne kalkışaıT ama (parasını aldığı uçakları bir türlü tamamlayıp tes- lim edemeyerek) yüzüne gözüne bulaştıran Hughes'ün, Howks'ın çekmeye başladığı ancak Hug- hes'ün herkese karışmasına bozu- lup ayrıldığı bir başka ünlü yönet- menlik denemesi olan, vahşi Batı efsanesi "Billy The Kid'Me "Doc Holiday" ve "Pat Garrett" ara- sındakı aşk üçgenine odaklanan, o tarihe kadar çekilmiş en gay wes- tern sayılacak "The Outlaw" Ja- ne RusscH' IM iri göğüslerinin film boyunca sergilendiği gerekçesiyle sansüre takılıyor. Filmde TWA'nın sahibi Hughes'le PanAm'ın kuru- cusunun (Alec Baldvvin) amansız çekişmesini ve gözü kara kahra- manımızın kapıştığı senatörü (Alan Alda) çenesi ve karizma- sıyla mahkemede alt edişini de iz- liyoruz. Spencer Tracey için onu terk eden Katharine Hepburn'ü (Cate Blanchett), Ava Gardner (Kate Beckinsale) bile unuttura- mıyor, hatta kıskançlığından bu aşkı magazincilerin diline düşürü- yor. Efsanenin öyküsü Özetle Scorsese'in bakışında, Beverly Hills'in damlanna düştü- ğü ölümcül uçak kazasından son- ra zamanla kafayı üşüterek sürek- li takılan plak gibi hep aynı cüm- leyı tekrarlayıp duran takıntılı, tikli, acınılası bir paranoyaka dö- nüşüyor Hughes. Tamamen ıçine kapandığı, insan kaçkını son dö- nemine hiç elleşmeyen Scorsese, kuşkusuz 20. yüzyılın en renkli kişiliklerindenbiri olan ve gelece- ği jetlerde gören bu hem kudret- li, hem de hastalıklı 'efsanenin' öyküsünü o başarılı iş hayatının doruğundayken noktalıyor. Montajcısından yapım tasanm- cısına kadar yine demirbaş eki- biyle çalışmış Scorsese sinema- severlerin kesinlikle ilgisiz kala- mayacağı, özene bezene çekilmiş biyografik film formatında üç sa- ate yayılan uzun, ama usta işi bir dönem filmi imzalamış. Tek itira- zımız Hughes rolünde kendini aş- tığı söylenen bebek surat DiCap- rio'ya. Allahtan Cate Blanchett var karşısında. Kısacık Erroll Flynn rolündeki Jude Law'ın dikkati çektiği zengin kadroda yer aian lan Holm, Danny Hııs- ton ve Alan Alda'ya da dikkat. Kısacası 'Gökler Hâkimi' Scor- sese'in üscar beklentisini bu kez boş çıkarmayacağa benziyor. SABAHAT AKKİRAZ & MUSTAFA ÖZARSLAN "BİRLİKTE TÜRKÜLER SÖYLÜYORUZ" KONSERLERİ Türkülerin dünyaca ünlü sesi Sabahat AKKİRAZ ve türkülerin genç kuşak sesi Mustafa ÖZARSLAN, "Birlikte Türküler Söylüyoruz" konserleri kapsamında Istanbul'da üç konser gerçekleştirecek. Beraber türkü söyleme geleneğinin temel alınacağı konserler dizisinde, farklı iki kuşak müzisyenin birlikte gerçekleştirecekleri performanslar kendi dalında da bir ilk olacak. Istanbul konserlerinin ardından Nisan ayı sonunda Türkiye Turnesine çıkacak olan Sabahat AKKİRAZ ve Mustafa ÖZARSLAN Anadolu'daki dinleyicileri ile de buluşacaklar. Konser Tarihleri ve Yerleri: • 23.02.2005 Yeni Melek Konser Salonu - BEYOĞLU (0 212 244 97 00) • 24.02.2005 Barış Manço Kültür Merkezi-AVCILAR (509 90 55) • 27.02.2005 Yayla Sanat Merkezi - MALTEPE (0 216 383 99 20) ârâ \ ~ f SABAHAT. MUSTAFA AKKİRAZ ÖZARSLAN BİRLİKTE 1MMR sönMmuı.. İZLEYİCİ CÖZÜYLE... ERDAL ATABEK Anıenabar yaşamı ve aşkı anlatıyor 'tçimdekiDeniz', görünürde ötanazi (kendi ısteğıy- le yaşamına son verme) konusunu işlıyor, oysa gerçek- te izleyiciye yaşamı ve aşkı anlatıyor. Yaşanmış bir öy- küden sinemaya aktarılan Ranıon Sampedro'nun ya- şamı ve onun bu yaşama son verme isteği ana tema. Ramon, yıllarca önce denize atlayışı sırasında boynu- nu kırıyor ve tetraplejik (kollarını ve bacaklarını oyna- tamaz) duruma geliyor. Bütünüyle başkalarına bağım- lı bir yaşama mahkûm olan Ramon, ailesi tarafından bakılıyor. Ağabeyi, onun eşi olan ycngesi, oğullan ve babası Ramon 'un bütün bakımını üstleniyorlar. Du- runı bu yanıyla insanın karşılaşabileceği en güç durum- lardan birisi. Ramon, bu durumda kendine özgü yaşam biçimlerı geliştiriyor. En çok sevdiği denizi zihın gü- ciiyle canlandırma, sakatlığını zihninde atlatmış olnıa, müzik dinleyerek, aile olarak geliştirdikleri bir aletle yazarak, çevresinın desteğiyle yeni bir yaşam biçimı yaratıyor. Bu hem kurgulanmış, hem desteklenmış ya- şam biçiminin anlattığı çok şey var. İnsanın yaşama gücü Böyle ağır bir sakatlık, kollannı oynatamatna, elle- rini kullanamama, bacaklanm kullanamama, hatta on- ları duymama, yaşamın nelerini fark edemediğimizi anlatıyor. Günlük yaşam içinde hiç fark edemediğı- miz, çok basit görünen becerilerin bir an için kaybol- dıığunu düşünmek bile hepimize çok şey anlatıyor. Böyle bir sakatlığın içinde, zihinsel kurgu ile yapama- dığı her şeyi yapıyor olma da başka bir şeyi anlatıyor. insanın yaşama gücünün ne denli yaratıcı oldıığunu, bu yaratının sınır tanımazhğını, aslında zihinsel gücümü- zü kullanmayı pek de bılmediğimizi gösteriyor. Bir ötanazi öyküsü Bu arada,kendisi de dejeneratif bir merkezi sinir sis- temi hastası olan avukat Julie, Ramon'un ötanazi iste- ğini savunmayı üstleniyor. Julie ile Ramon arasındaki yakınlaşma çok dikkat çekicidir. Cinsel bırleşme ya- şayamayacak durumda olan bu iki insan arasındaki ya- kınlaşma Ramon için büyük bir aşkın filizlenmesidir. Ama Ramon'a ilgi duyan yalnız Julie değildir. Rosa, iki çocuğu ile yaşam mücadelesi vermekte, bu arada Bohio radyosunda DJ'lik yapmaktadır. Rosa, Ra- mon'un verdiği mücadelenin hayranıdır. Bu hayranhk da bir süre sonra Rosa'da güçlü bir aşka dönüşecektır. Genç yönetmen Alejandro Anıenabar, bir ötanazi öyküsü üzerinden güçlü bir yaşam ve aşk filmi yap- mıştır. ötanazi konusuna gelince, bir tıp doktoru ola- rak yıllarca önce bu hakkı savundum, savunmayı da sürdürüyorum. lıısanların kendi yaşamlannı sonlan- dırma konusunda karar verme haklan olduğunu düşü- nüyorum. Bu hakkın tanınmasının insan yaşamına say- gı duymamak olduğu görüşünde değilim. Tam tersi, in- san yaşamına saygı duymak, yaşayan insana bu hak- kın verilmesiyle tamamlanacakhr. Ramon'un ağzın- dan Amenabar, rahibe yanıt venrken kiliseyi eleştir- mektcdir. 'tçimdeki Deniz', her yönüyle görülmesi gereken, tartışılması gereken pek çok konuyu da tartıştıran bir film. Yönetmeni kııtlamak gerekiyor. KEDİ GOZU VECDİ SAYAR Günlerin Getirdiği Yoğun bir haftayı geride bıraktık. Kültür ve Türizm Bakanı'nın istifası, eski bir Başbakan'ın Yüce Di- van'da yargılanması, SEKA işçilerinin direnişi, Emek Platformu'nun uyarı eylemleri, SevgililerGünü, Dün- ya öykü Günü, konserler, galalar, anma toplantıları, Bağımsız Film Festivali'nin açılışı derken nefes ne- fese tamamladık haftayı. önümüzdeki günler de, ge- ride bıraktıklarımızı aratmayacak gibi... önce, 'Sevgililer Günü' yazım nedeniyle sizlerden gelen kutlamalara teşekkür etmeliyim. Ve hemen - kimseden bir uyarı gelmemesine karşın- saptadığım bir eksikliği gidermeliyim. Yazıda, aşk şiirleri ve öy- küleri içeren bazı antolojilerin adını verirken, o güze- lim Neruda şiirinin yer aldığı kitabın adını vermeyi unutmuşum. Erdoğan Söyümez'in derlediği ve Yön Yayıncılık'ın yayımladığı kitap, 'Dünya Şairlerinden Aşk Şiirleri Antolojisi' adını taşıyor. Bir de, Oğlak Ya- yınları'nın "99 Hikâyeciden 99 Hikâye"s\nden söz ederken kitabın editörünün Selim llerl olduğunu be- lirtmeyi unutmuşum. Ne yaparsınız, yaşadığımız yo- ğun günlerin bir sonucu bu tür hatalar. Bir toplantı- dan diğerine koşarken, bazı şeyleri unutuveriyor in- san... Oğlak Yayınları deyince, geçen hafta değinmeyi planlayıp, yer darlığından bu haftaya ertelediğim önemli bir kitaptan söz etmeliyim. 'Rekin Teksoy'un Sinema Tarihi', tüm sinemasever- lerin edinmesi gereken bir kitap. Sinemanın, ilk gün- lerinden günümüze geçirdiği gelişmeyi son derece akıcı bir anlatımla yansıtmış Rekln Teksoy. Bir yan- dan sinema tarihine kronolojik açıdan yaklaşırken, öte yandan sinemanın türlerine, akımlarına, bölgesel farklılıklarına ilişkin kapsamlı değerlendirmelere yer veriyor. Batı kaynaklarının çoğunun düştüğü bir ha- taya düşmeyen ve sinema sanatını salt Amerikan ve Batı Avrupa sinemalarının serüvenine indirgemeyen kitabın en önemli meziyetlerinden biri de öznelliği. Aslında her tarih özneldir, çünkü anlatıcısının bakış açısını taşır, ama çoğu kez nesnel bir yorum olarak sunulmaya çalışılır bu öznel yaklaşımlar. Sevgili Re- kin, tarih anlatımının öznelliğini vurgulayarak çok iyi bir iş yapıyor. Ülkemizde sinema yayınlarının iyi bir okuru var. Tıpkı Rekin Teksoy gibi mesleğin duayen- lerinden bir olan Atilla Dorsay dostumuzun da son günlerde iki kitabı birden çıktı piyasaya. Onlardan da başka bir yazımızda söz edelim, bu hafta değinmek istediğim o kadar çok konu var ki... En iyisi politik alandaki gelişmeleri haftaya bırakmak ve sanat. ön- ce sinema: Yılların ustası Atıf Yılmaz'ın son filmi Eğ- reti Gelin' bugün gösterime giriyor. Yeşilçam tadın- da sıcacık bir seyirlik. Hataları yok mu.. var, ama iz- leyicinin ilgisini baştan sona ayakta tutan, Fikret Ha- kan, Müjde Ar, Metin Akpınar, Füsun Demirel gi- bi usta oyuncularla, Nurgül Yeşilçay, Onur Ünsal, Eylem Yıldız, Pınar Öğün gibi genç yeteneklerin çok güzel bir takım oyunculuğu içeren, görüntüde Kenan Ormanlar, müzikte Atilla Ozdemiroğlu gibi ustaların imzasını taşıyan bu filmi keyifle izlemenizi öneririm. "Armudun sapı var, üzümün çöpü var" fa- lan demeden.. Sinemamızı aşağılamayı meslek edi- nenlere inat... Oyunculuk deyip de, Peter Sellers'i anımsama- mak elde mi? 'If Istanbul-Bağımsız Filmler Festiva- //'nin açılışında Peter Sellers'ın yaşamöyküsünü son derece kişisel bir bakış açısıyla yorumlayan güzel bir film izledik. En önemli yanı bence Geoffrey Rush'un olağanüstü oyunculuğu idi. Bir başka yıldızı oynamak kadar nankör bir iş var mıdır sinemada? Rush, bu işin üstesinden mükemmel bir şekilde geliyor. 'If Istan- bul'un sunduğu daha nice sürpriz var. Hafta boyun- ca olabildiğince çok film izlemek birinci görevimiz ol- malı. Peki, tiyatroyu ihmal mi edeceğiz? Asla! Tiyatrola- rımızda oynanan oyunlardan zaman zaman söz edi- yorum bu sütunlarda. Devlet Tiyatrolan'nın repertu- varında yer alan çok sayıda iyi oyun var -bir bölümü- ne bu sütunda kısa da olsa değinebildik-. Şehir Ti- yatroları ise yeni bir atağın eşiğinde. Hafta içinde iz- lediğim 'Belden Aşağı Vurmak', Ergün Işıldar'ın re- jisi ve oyuncularının katkılarıyla mevsimin izlenmesi, üzerinde düşünülmesi gereken yapıtlarından biri... Daha neler neler yaptık bu hafta? Vasıf öngören'i Istanbul Belediyesi ŞehirTiyatroları'nın HarbiyeSah- nesi'nde 'Oyun NasılOynanmalı?'n\n okumatiyatro- su ile andık (Bugün de Tarık Ziya Ekinci'nin 90. Yaş Günü'nü kutluyoruzTaksim Hill'de); Orhan Pamuk'a yönelik linç çabalarını kınadık Insan Haklan Derne- ği'nde, SEKA'ya giderek işçilere moral vermeye ça- lıştık (Edip Akbayram'dan Moğollar'a, Grup Yo- rum'dan FerhatTunç'a, Yasemin Göksu'dan Maz- lum Çimen'e pek çok müzisyen dayanışma ziyaret- leri gerçekleştirdiler. Bu pazar da bir başka grup gi- diyor Izmit'e. Bu çabaları, birilerinin çoktandır unut- tukları kamusal sorumluluklarını hatırlatır belki). Yarın, doğum günüm, ama kutlamaya fırsat mı var? Tüm gün gene Taksim Hill'deyiz. Barış ve Adalet Ko- alisyonu'nun düzenlediği 'Savaşsız Bir Dünya için Uluslararası Buluşma' için.. Pazar akşamı ise Mydo- nose Showland'e bekliyoruz hepinizi. Yılmaz Erdo- ğan, Mustafa Erdoğan ve Sezen Aksu'nun 'Hak- kâri Üşümesin' etkinliğine destek vermek için. Bu gece, bir kampanyanın da başlangıcı olacak. Kültür- lerarası lletişim Derneği olarak Hakkâri'nin yirmi yıl- dır bitirilemeyen Kültür Merkezi için bir kampanya başlatıyoruz tüm sanatçıların ve sanat örgütlerinin desteğinde... Bakalım kimleri bulacağızyanımızda... [email protected] Marcello Viotti öldü • ROMA (AFP) - Italyan orkestra şefi Marcello Viotti kalp krizi nedeniyle öldü. 50 yaşındaki şef, bugüne dek dünyanın sayılı orkestralarını yönetmiş, dünyanın önemli merkezlerinde müzikseverlerin karşısına çıkmıştı. Viotti, geçen hafta Münih'te prova sırasında kalp krizi geçirerek hastaneye kaldınlmıştı. Milano La Scala, Viyana Staatsoper, Berlin Alman Operası, Paris Bastille Operası ve New York Metropolitan gibi saygın kurumlarda şeflik yapan Viotti, 2005 döneminde Japonya'da Richard Wagner'ın 'Parsifal'inde şeflik yapmaya hazırlanıyordu. BUGÜN • ATATÜRK KÜLTÜR MERKKZİ'nH I9.30'da İDSO konseri. Şef: Ender Sa' Solistler: Alfredo Panebianco - Vani' Monaco gitar ikilisi. (0 212 251 56 < • İŞ SANAT'ta 20.00'de Borodir Yuri Bashmet (viyola) konseri. ( • CEMAL REŞIT REY KO1* SALONU'nda 19.30'da 'Son" - Zckai Dede' adlı konser. (0 • AVUSTURYA KÜLTÜR Seçil İlker (soprano) ve MeF konseri. (0212223 7843)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle