24 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 13ŞUBAT2005PAZAR OLAYLAR VE GORUŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Bir Eski Dost İçin... Bir insanı sevmek, sevmemek!.. "Beni artık sevmeseniz de..." demiş! Bir şiir ki- tabındaki sunuş yazısı... Şiirlerini sevdiğim, yaşan- tımdayeri olan, en genç çağından beri tanıdığım... Böyle biri "beni artık sevmeseniz de..." diye na- sıl yazabilmiş? Niye severiz, niye sevmeyiz? Kitaplar dolusu an- latsam da boştur. Incecik duygular yıpratılmama- lı, çözümlenmemeli... En ince yerinden kopmuş- sa!.. Kim yapmış, neden, niçin? Kara gözleri, kara kaşlan için mi? Konuşması, dav- ranışları için mi? Yakınımızda, komşumuzda, ya- şam dönemeçlerinde birlikte olmamızdan mı? Dostluklar süresiz midir? Gerçekte, öyle olma- malı! Ama tekdüze gitmez yaşam... Dün bugüne geldiğinde bir başkadır. Yüz değişir, söz değişir, ba- kış değişir. Okuduğunuz kitaplar değişir... Sevdi- ğiniz dizeler eskimiş olur. Ezberinizdeki tatlar çir- kinleşir. Sözcükler anlamsızlaşır... Bir şiir kitabıdır. Daha öncekilerdir. Yazmışsınız- dır, övmüşsünüzdür. Sonra başkaları gelmiştir, baş- ka kitaplar, başka dizeler! Türkçesi değişmiştir, bo- zulmuştur, eskimiştir. Gün geçer, yıllar uçar gider, sen aynı yerde kalırsın, o durmaz, o da gider. Ya da sen artık onun bildiği gibi değilsindir. Bir baş- kasısındır onun gözünde. O da büsbütün bir baş- kasıdırsenin için! Nedenini anlamak istesen de, bo- şunadırçaban... Bir şairin, bir yazarın değişmemesi olanağı var mıdır, olabilir mi? Herkes değişir. Doğa yasası gi- bi bir şey! Yirmisindeyken tanıdın. Otuzunda aynı çizgideydin. Ya da öyle sandın. Sonra araya yollar, kentler, insanlar, kitaplar girdi. Seninkiler başka, onunkiler başka... Bir an gelip çattı, tanıyamaz ol- dun. Nereye gitti? Hangi rüzgâr ufkunun dışına it- ti, götürdü? Hangi güç, hangi eğilim, hangi yaşam kavgası? "Beni artık sevmeseniz de..." Seni, sen olarak tanıdıkça, sen, sen olarak kaldıkça... Ama gidip bam- başka bir durakta, başka bir ufukta kendine bir çı- kış aramışsan, bulmuşsan, bulduğunu sanmışsan, elbet değişir eski sevgiler, tutumlar, duygular... "bin yayladan geçtin kalbin eksile eksile" demişsen... Nedireksilen? Kişilikdeğil mi? Birzamanlarki ki- şilik bugün yoksa, bunu bilerek bilmeyerek kendin bir yenisini yaratmışsan, o zaman kime ne diyebi- lirsin? Ya sen ne diyeceksin? Sen neden değişme- din? Acaba öyle mi? Hayır demek zor. Değişme- mek olası mıdır? Hepimiz için kural değişmek. Ön- cezamanın oyunları var. Ister misin otuz kırkyıl ön- ceye gidelim, gidebilirsek, anımsayabilirsek.. Bel- ki bir ufka bakarken beraberdik. öyle sanıyorduk! Belki yanılmıştık,, belki ben dalmış gitmiştim öyle bir hayale... Savunduklarımız, özlemlerimiz, istek- lerimiz...Hepbirayrımvardır, olmalıdıramabüyük bir uçurum olmaz. Dostluk mudur, Montaigne'nin biryakın dostu için "O, oydu. Ben de bendim" de- mesi gibi... Hepsi bu... Amao gider başkayere, sen kalırsın başka bir yerde!.. O zaman sevmek, anla- mak, hoşgörmek, eski saygıyı sürdürmek olası mı- dır? Sen "bin yayladan" geçmişsin "kalbin eksil- se" de geçmişsin. Şimdi başka bir yayladasın. O yaylanın şarkılarını söylüyorsan... "şimdi durduğumuz yer geçmişimiz midir" "Beni artık sevmeseniz de.." Işte kısa dizelerde: "zaman sürüleri geçtiler gecikmiş, geç kalmış, kaç gece geçtiler, işte ben o kimdi'yim" Sevgi yok olmaz! Saygıdır, az da olsa... PISA Çalışmalanndan Dersler... P Ülkemizin içeridcn ve dışarıdan çok yönlü kıskaca alındığı günümüzde, ulusal bilince dayalı çağdaş bir eğitim, bizi kurtaracak ve yaşatacak cn önemli araçtır. Prof. Dr. Y. Müh. İlhanıi ÇETİN ısa deyınce akla önce italya'nın cğ- ri çan kulesi ile ünlü tarihsel kentı gelir. Fakat eğitimcilerde bu kısalt- ma bambaşka bir çağnşım yapar, zi- ra onlar için PISA ya da Pisa, mer- kezi Paris'te bulunan Ekonomik Işbirliği ve Kalkınma Örgütü (Ingilizce kısaltması OECD) tarafından 2000 yılında başlatılan, her üç yıl- da bir tekrarlanan ve öğrencilerin basarılannı ölçmeyi amaçlayan uluslararası bir değerlen- dirme projesinin kısa adıdır. Bu ad, lngüızce Programnıc for International Student Assess- ment (Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı) ya da Fransızca Projet International de Suivi des Acquis (Kazanımlan Izlcme için Uluslararası Proje) sözcüklerinüı ilkharflenn- den oluşur. PISA uygulaması, dcğişik ülkelcrdcki okul- lann ortak bir değerlendırilnıesini ve karşılaş- tınlmasını sağlamakta; bu yoldan pek çok yö- nü ile ilginç, yararlı, öğrelici, düzeltici ve iler- letici dersler çıkanlabilmektedir. Daha somut olarak bu proje yardımıyla 15 yaş grubunda öğ- rencilerin şu üç alanda düzeyı ölçülmek ısten- mektedir: l) Okunıa yeteneği, 2) Matematik, 3) Fen bilgisi. 2003 değerlendirmesinde buna sorun çö'zme becerisi eklenmiştir. Agırlık, 2000 değerlendırmesinde okumaya, 2003 'te matema- tiğe verilmiştir. En az 58 ülkenin katılacağı PI- SA 2006 Sınavlan ise fen bilgisine odaklana- caktır. PISA 2003'e 29'u OECD ülkesi ve I l'i or- tak ülke olmak üzere 40 ülke katılmıştır. 2003 ilkbaharında yapılan sınavlarda 250 bin öğren- ci sorulan yanıtlamıştır. Sınavlar için her ülke- den 4500-10.000 arasmda öğrenci seçilmekte- dir. Türkıye 159 okııldan 4855 öğrenci ile tem- sil edilmiştir. Süresi 2 saat olan sınav çok se- çimli ve açık sorulardan oluşmaktadır. Esas alınan kavram, ömürboyu öğrenmektir. Ölçül- mek ıstenen, anlama ile birlikte kazanılan bil- ginin esnek ve duruma uygun uygulanabılme- sidir. Örneğin bir sınavda, frenleyen bir otobüs- tc bulunan bir yolcunun elinde tuttuğu bir bar- dak sııyun hangi yönde hareket ettiği ya da ol- duğu gibi durup durmadığı sorulmuştur. Bizdeki ezberci, verimsiz ve din etkili ögreti- min düzeltilmesine ışık tutabilecek böylesine önemli hir projenin ülkemiz cğitimcilerinde yeterli bir yankı bulduğu söylenemez. Yaptı- ğımız ufak bir araştınııa, birçok öğretmenımi- zin ve okul yöneticimizin bu konuda bılgi ve ilgi eksikliği olduğunu göstermiştir. üysa PI- SA ileri ülkelerde bile büyük bir ilgi odağıdır. Bu proje katılımcı ülkelerde sürekli izleniyor, sorgulanıyor, çözünılenıyor, sonuçlar çıkanlı- yor ve buna göre yeni eğitim politikaları üre- tiliyor. Bizinı açımızdan Projenin sonuçlanna bızim açımızdan bakı- lacak olursa, önce şu saptama yapılabüir. Her alanda görüldüğü gibi, eğitimde de peşin yar- gılar yanıltıcı olabilir. Özellikle Türkiye'de in- sanlar en çok ABD'ye, daha küçük ölçüde Al- manya, Fraıısa, lngiltere gibi büyük ve ılerı ül- kelere körü körüne koşullanmıs,tır. Onlann eği- tim sistemleri çok başanlı bulunur, örnek ahn- ması önerilır, gıderek o eğitim sistemleri tak- lit edilerek eğitim sorunlarının üstesinden ge- linebilcccğine inanılır. Oysa PISA çalışmala- n açık vc seçik olarak gösteriyorki, eğitim sis- temlenm örnek aldığımız büyük devletler eği- tim değerlendinlmesınde büyüklüklerini ko- ruyamıyor. Örneğin lOOOüzerindenverilenor- talama matematik notlarına bakacak olursak, 29 OECD ülkesi arasında küçük Finlandiya 544 ile 1., Güney Kore 542 ile 2., Hollanda 538 ile 3,, Japonya 534 ile 4., Belçıka 529 ile 6., Çek Cumhuriyeti516ile 10.,Fransa511 ile 13., Al- manya 503 ile 16., ABD 483 ile 24. ve Italya 466 ile 26. oluyor. Fen bilgisinde, okuma ve so- run çözmede de dıırum bu tabloya benziyor. Fin- landiya üç dalda birinci, sorun çözmede ıkın- ci, Güney Kore sorun çözmede birinci, öbür dal- lardaikinci Almanya sorun çözmc dıs,ında or- ta not, ABD okuma dışında zayıfnot alıyor. Tür- kiyeise tünı dallarda soıulan ikincioluyorve an cak Meksika'yı geçebiliyor. Kaışılaştırma, ka- tılan tiim 40 ülkeyc göre yapıldığında, matc- matikte liong Kong birinci olmakta, onu Fin- landiya, Güney Kore ve Hollanda izlemekte, Türkiye yine sonlarda yer almaktadır. PISA Projesi'nin bizce en anlamlı örneği, olanaklarını çok iyı değerlendırerek en yüksek başanyı yakalayan Finlandiya'dır. Esas olarak İskaıulinav sosyal demokrasisi' ni benimseyen, devletçiligi uygulayan ve ürelim araçlarının önemli bir bölümüntt devlelin elinde tuttuğu bu ülkcyi Pl SA 2003 'te en öne taşıyan öğretim sistemilüm dünyaca örnek alınmaktadır. Temel özelliği, sürekli öğrenen bir okul sistemi olma- sı, öğretmenın öğrencileri anlamakla görevli sa- yılması ve öğretnıen-öğrenci ilişkilennin son derece içtcnlikli yürütülmesidir. Öğretimde her çocuğun farklı olduğu, farklı öğrendiği, farklı hatalar yaptığı göz önünde tutuluyor, yani öğ- retim kişiselleştinliyor. Gerektiğinde öğrencı- ler için kişisel öğrenim planı düzenleniyor, ay- n ayn ya da grup halinde ek öğretim veriliyor. Uzun süre hasta olanlar dışında sınıfta kalma yoktur. 9. sınıfı bitıremeyen öğrenci sayısı 150- 200 arasındadır. Nüfusu 16 kat daha büyük olan Almanya'da ise okulu bitiremeyenlerin sayısı 100 bini geçiyor. Yükseköğretime devam edenlenn oranı % 72'yi buluyor. Öğretmen maaşları Almanya'dakine göre 1/3 oranında daha az olmasına karşın Fin öğretmenler çok daha başanlı oluyor. Sonııç Türkiye'de yıllardan beri eğitim sısteminin bozukluklarını tartısıyoruz. Verimsiz öğretim yöntemleri, Türkçeyi bile öğretmeyi başara- mayan okullanmızm düşük düzeyi, en az elli yıl gen kalmış ders içeriklen, kötü yazılmış ki- taplar, yetersiz donanımlar, birleştirilmış sınıf- larda öğretim, çok kez öğretmeyi bilmeyen, kendini yetiştirmeyen ve yenilemeyen öğretmen- ler, dersı not yazdırarak geçirme, ulusal bir fe- laketolanezbercilik, öğrenmeye değıl not'a ve üniversiteye gjrişe odaklanan, yeteneklerı dık kate alınmayan ve yaratıcılığı köreltilen öğ- renciler... Şimdi hem PISA smavlannın sonuçlanndan, hem Finlandiya örneğinden dersler çıkararak eğitim sistemimizi akılcılık tenıeli üzerinde yeniden inşa etmeli, gençlerimizin ve ulusumu- zun geleceğını güvence altına almahyız. Genç nüfusumuzun yararlı ve etkili olması yüksek nitelikli öğretim görmesine bağlıdır. Dünya olaylan, nüfusu iyi eğitilmiş ülkelerin daima iler- ledıklenni ve üstün geldiklerini göstermekte- dir. Ülkemizin içeriden ve dışandan çok yön- lü kıskaca alındığı günümüzde, ulusal bilince dayalı çağdaş bir eğitim, bizi kurtaracak ve ya- şatacak en önemli araçtır. Kıbns Sarmalı 1 Doç. Dr. Hüııer TUNCER 7Arahk2004Brüksel Türkiye, AB ile 3 Ekim Doruğu'nda, Avrııpa 2005 tarihinden önce üye- lik görüşmelerine başlaya- bilmek için, ya Kıbns sonı- nuna bir çözi'ım yolu bulacak yadabutarihtenönce, 1963 tarihli AnkaraAntlaşması 'na ek protokolü ımzalamak su- retiyle Güney Kıbns Rum Yönetimi'ni dolaylı olarak tanımış olacaktır. Türkiye Cumhuriycti Devleti, bu güç koşullar al- tında acaba "Kıbns soru- nu"na nasd bir çözüm yolu bulmalıdır?.. Kanımca, bu soruyu doğ- ruvegerçekçibirbiçiındeya- Birliği'ne üye devlet ve hükümet başkanları, Tür- kiye'ye, Avrupa Birliği'ne üyelik yolunu açmış; ancak bunun karşılığında, lıiçbir Türk hükümetinin kolayhk- la kabul edemeyeceği bir koşul öne sürmüştür. Bu ko- şul, Türkiye'nin, Güney Kıbns Rum Yönetimi'ni tüm adayı temsil etmek üze- re tanımasıdır. Başka bir de- yişle Türkiye'nin, Kuzey Kıbns Türİc Cumhuriye- ti'nin (KKTC) varlığuıı yok saymasıdır. Bu sene onu sevdiğinizi farklı bir şekilde söyleyin. Kumaşıııı, modelini siz seçin, biz mesajınızı yazalım. Galleria a.v.m dgr. 374 (Kuyumcular Boliimü) Ataköy 34710 tttsnbul Tel: (0212) 560 88 95 Faks: (0212) 560 39 26 www.royalbrccd.com • info®royalbreed.com nıllayabilınck için, öııcelik- leşuikincisorununyamtlan- masıgerekir: KıbnsTürkile K ıbns Rum tarafları, "ege- meıılik" kavramından neyi anlamaktadır? Sanınm, bu sorunun doğru bir biçimde yanıtlanması, soruna çözüm yolu bulunmasını büyük öl- çüde kolaylaştıracaktır. Kıbns Rum tarafi, u egc- mcnlik^ten şunu anlamak- tadır: Türkhalkuıaself-de- terminasyon ve egemenlik hakkı tanınamaz, çünkü Kıbns'ta tek bir halk vardır ve bu halk da Kıbns Rum halkıdır. Bu, Rum tarafınca, Türk tarafinın eşitliğinin ka- bul edilmemesi anlamına gelir çünkü eşitliğin ölçütü, egemenlik haklarının kabu- lüdür.(2) Egcmenlik ve self- determinasyon hakkını içermeyen eşitlik, sözde, yapay bir eşitliktir. Kıbns Türk tarafi ise mutlaka iki egemen dcv- lete dayab bir anlaşmanın yapılmasından yanadır. Egemcnliğc dayanmayan vc sclf-dctcrminasyon hak- kını içermeyen bir anlaş- ma kalıcı olamaz. Self-de- terminasyon hakkına sahıp olmayan, bu hakta direhne- yen bir halk, egemen bir halk olduğunu ileri süre- mez. Egemenliğe dayanma- yan bir eşitlikse kâğıt üze- rinde kalmaya mahkûmdur. Güney Kıbns Rum Yö- nctimi,Kıbns sorununa ka- lıcı vc banşçı bir çözümü ciddon bıılmak istiyoı s:ı u si- yasal eşidik", "egemenlik" ve "federasyon" kavramla- ı ınııı içeriklerini açıkbğa ka- v ıışiııı ıııalıve bu kavramla- rın içerikleri knnusunda, Kıbns Türktarafıy labir u/- la^maya varmaya çahşınalı- dır. Başka bir deyişle bu kav- ramlann içerikleri konusun- da, Kıbns Türk ve Kıbns Rum tarallarmın varacağı bir uzlaşma sonucunda an- cak, Kıbns sonınıına geçer- li bir çözüm yolu bulunabı- lecektır. Ote yandan, dünya dev- letlerinin de işgalci Rum yönctimini, Kılnıs'ııı ya- sal hükümeti olarak tanı- mayı sürdürmcktcn vc Türklere, Rum devleti içinde azınlık haklarıyla yaşamayı dayatmaktan bir an önce vazgeçmeleri ge- rekir. Dünya devletlennın, BM'ın ve AB'nin, Kıbns somnunun çözülmesini is- terken bu görüşlerini kesin- likle değiştirmeleri gerekir. Aksi takdirde, ne denli ça- ba harcanırsa harcansın, Kıbns sorunu çözülemez! Görüleceği gibi, Kıbns Türk ile Kıbns Rum taraf- larının, "siyasal eşitlik" ve "egemenük" kavramlan ko- mısunda aralanndaki gorüş farklıliğı, çözüm yolundaki en büyük engeli oluşturmak- tadır. Türk tarafi, ortaklığın iki devletten oluşmasını sa- vunmakta ancak Rum tara- fi, "iki devlet" düşüncesine karşı çıkarak federasyona, "Kıbns Cumhuriyeti" ana- yasasında yapılacak deği- şiklıkle gidilebileceğine inanmaktadır. Türk tarafi, yetkilerin ağırhklı olarak oluşturucu devletlerde kal- masını, ortak oluşuma çok kısıtlı yetkilerin tanınması- nı istemektedir. Rum tarafi ise federal hükümetin müm- kün olduğunca güçlü kılın- masından yanadır. Türk tarafi, her ıkı toplu- mun kendi devletlerinde ya- şamalannı, iki-kesimliliğin sulandınlmaması gerekti- ğini savunmaktadır. Rum tarafi ise bunu özgürlükle- rin kısıtlanması olarak nite- lendirmekte ve isteyen va- tandaşlarm istediği bölgede yaşaması gerektiğıni öne sürmektedir. Türk tarafi, Türkiye'nın etkin ve fiili güvencesıni sağlayan 1960 Garanti Ant- laşmalan'nın aynen uygıı- lanmasını istemektedir. "Etkin garanti"den kaste- dilen, garantör devletlerin tek yanlı müdahale hakkı- nın sürdürülmesi; "fiili ga- ranti"den kastcdilensc ada- da, Türk halkının güvenlik gereksinmelerine yanıt vc- recek sayıda Türk askeri- nın bulunmasıdır. Bu ko- nuda, Türk tarafi, hiçbir ödün vermemekte kararlı- dır. Rum tarafi ise "ulus- lararası" garantilerden ya- nadır. Garantilerin, AGÎK, NATO,AByadaBM Gü- venlik Konseyi şemsiyesi altına alınması için çaba harcamakta, adada Türk askcrinin kalmasını iste- memektedir. Türk tarafi, Türki- ye'nin tam üye olmadığı bir AB'ne girilmesine ve Rum başvurusunun çer- çevesinde, görüşmelere katılınmasına karşı çık- maktadır. Kum tarafi ise Türklerin Rum heyeti içinde tam üyelik görüş- melerine katılması surc- tiyle bir çözümdcn önce vc Türkiye tam üye olma- dan, AB'ye tam üye olun- masını istemektedir. Açıkça görülebiliyor ki, Kıbns somnunun tarafla- nnın, bırbiriyle bağdaştı- nlması son derece güç olan farklı bakış açıları bulun- maktadır. Bu durumda, ada- da ortak bir çözüm yolu- nun bulunması, epeyce za- man alacağa benzemektedir. O halde, benim görüşüme göre adada, görülebilır bir gelecekte Kuzey'de, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti; Güney'de de, Ciüncy Kıbns Rum Yönetimi varlıklarını sürdürmeli; Türkiye, KKTC'nin dünya devktle- ri tarafından taııınması yo- lunda yoğun çaba harcama- h; Türkiye ile KKTC ara- sındaki ekonomik ve kültü- rel ilişkilerin yoğunlaştınl- masına çahşılmalı ve KKTCıleABDveABara- sındaki siyasal, ekonomik ve kültürel ilişkilerin gejiş- tirilmesi sağlanmalıdır. Ötc yandan, Kıbns Türk halkı ile Kıbrıs Rum halkı ara- sında bugüne değin yaratı- lamayan bir güven ortamı- ıım yaratılması yolunda da, somut adımların atılması kesinlikle göz ardı edılme- melıdır. Öte yandan, KKTC'nin varlığının koruyuculuğunu üstlcnmiş olan Türkiye'nin, zaman baskısı altında ol- madan ve onurunu koru- yarak soruna bir çözüm bulmasını diliyorum. İkti- darda bulunan hükümet- ler, Atatürkçü dış politika çizgisinden ayrılmadan ve yabancı güçlerin dayat- malarına boyun eğmcdcn, tam bağımsız Türkiye Cumhuriyeti Dcvlcti'ne yakışır biçimde, bir çö- züm ürctme yolunda cid- di çaba harcamalıdır! (1) Bu maktılc, Hünur Tım- cer'/«, Şubal 2005 tarihinde "Ümiı Yaymcütk" tarafından yayımlanacak olan "KümsSar- malı" haşhklı kitahından alm- mıştır, (2) Self-determinasyon hak- kı. yanı "birhalkın kendigele- ceğini özgürce beürleme hak- kı", siyasal eşitliğm öziidür. Bu hak, azınlıklara ve toplu- luklara değil, halklara tanı- ncın bir hakiır Bu nedenledir ki, Güney Kıbrıs Rum liderli- gi, Kıbns Tiirklerinin, ayn bir halkdeğil, Kıhrıs Rumlanndan oluşan yerli halk içinde. son- radıın gclmc bir azınlık, bir etnik topluluk olduğu göriişü- nü yaymaya çalısmaktadır. PENCERE Dinci Devletie Faşist Devlet... Köye yeni imam gelmiş, kahveye gitmiş, müş- terileri camiye davet etmiş: - öyle bir yerde toplanacağız ki orada zengin fakir, yaşlı genç, ast üst ayrımı yoktur, tasalı giren ferahlar... Eklemiş: - Bildiniz mi neresi?.. Bektaşi kahvedeymiş: - Bildim, demiş, meyhane!.. *C i Camiye kadın giremez.. Erkek erkeğe kılınır namaz.. Suudi Arabistan'da seçim yapıldı; kadın seçime giremedi.. Islamda kadın kimliği çitilene çitilene örselenmiş, eski çamaşır gibi yıpranmıştır.. Erkeğin dört adım arkasında yürüyen ruh haliy- le kadın seçime katılmış katılmamış, ne olacak?..: Şu halimize bir bakalım: Türkiye'de demokrasi: kavgası, kadında tesettürü savunmaya dönüştü.. Güler misin, ağlar mısın?.. • Ceza hukukçularımıza da maşallah!.. 'Dinci devlet'] savunmak, fikirözgürlüğümüzün göstergesine mi dönüşecekti?.. Ya 'faşist devlet'e ne diyelim?.. Savunalım mı?.. Faşizmi savunmak da özgürlüğün koşulların- dan biri değil mi?.. DeğllL ı "Faşizmi savunmak özgürlüğü" rakıyı besme- leyle içmek gibidir; 'imam suyu'nu yudumlarken günahtan arınamazsın... Faşist devlet; Kant, Beethoven, Schiller, He- gel'le 'Aydınlanma'y\ yaşamış Almanya'da se- çimle kurulmuştu.. Savaşla yıkıldı.. Faşizm 20'nci yüzyıl Avrupa'sının ürünüydü.. Dinci devlet, Ortaçağ'ın ürünü.. Dinci devlet, faşist devletten de beterdir.. Bugünün Suudi Arabistan'ı, Iran'ı, Sudan'ı, Ku- veyt'i 1930'ların Almanya'sından -hele kadınların durumu düşünülürse- bin kat daha karanlıktır. • Vaktiyle faşizme karşı çıkan aslan gazetecinin bugün dinciliğin yollarınataş döşemesi, ancak ka-, fa keşmekeşinin perişanlığından kaynaklanır; ya da siyasal üçkâğıtçılığın tilkiliğini sergileyip vurgu- lar... OysaOrtadoğu, bahçemizdeki asma kabağı gi- bi gözlerimizin önünde asılı... ! Suudi Arabistan'daki gülünç seçimde kadın yok.. Erkek var.. | Irak'taki acıklı seçimde halk yok.. Mezhep var.. Birtoplumda kişi (fert, birey, yurttaş) olmadan demokrasi olur mu?.. Mürit 'insan' olmalı ki ülkede demokrasi olsun!..! • ! Faşizmi yerip dinciliğe göz kırpmak ancak bizim- ki gibi çağdaşlaşmayı tam anlamında gerçekleş- tirememiş Islam ülkesine özgü bir çarpık fantezi olsa gerek... Çünkü faşizmi en koyu biçimiyleyaşadığı süre- de bile Avrupa'da dincilik tehlikesi yoktu... Islam coğrafyasında durum çok değişik... Türkiye seksen yıldan beri çalkalanıp duruyor, Fransa 1789'dan sonra yüzyıl devrim ile karşı- devrim arasında gidip gelmişti, biz sekseninci yı-' Iı yeni aştık.. Bektaşi'ye sormuşlar.. - - Allah varmı?.. - Elbette varl.. - Nereden anladın?.. - Seksen senedir boğuşuyoruz, hep onun de- diği oluyor. www.cuinok.uri; İSTANBUL CUMOK ÇAĞRISI 19 Şubat 2005 Cumartesi Saat: 11.00-13J0 (îazeteci Yazar ŞÜKRAN SONER 21. YİIZY1LDA EMEK, SAVAŞ VE GENÇLİK SEN GELMEZSEN BlR EKSİĞlZ Yer: Dakırköy Yunus F.nırc Kültür Mcrkczi Ataköy l ). Kısım Aliiköy/lstanhııl Iletişim-Dilgi: Namık K.. Boya: 0 532 281 54 54 - 0 216 368 33 56 Ufuk Yalçın: 0 542 652 15 00 - 0 216 326 49 21 e-posta: istanbul(">cumok.ur|> Cumhuriyet kitap kulübü Taksim Kitap Kulübümüz Cumartesi - Pazar 12:00-19:30 saatleri arasında açıktır. Cumhuriyet Kitap Kulübü - Taksim Istiklal Cad Zambak Sok. 4/1 (Fransız Konsolosluğu Yanı) Taksım-lstanbul Tel: (0212) 252 38 81/82
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle