25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 20KASIM2005PAZAR 10 P A Z A R YAZILARI [email protected] Hollandafaili meçhuliletanışüA vnpamn en sakin ülkelerinden olan / j Hollasa da sonunda "faih meçhul ^f .A syısiaıayene" tanıştı. Ülkenin tanLnmış sobylemcilerinden, yayıncı Louis Sevekt jeçen sah Nijmegen kentinde öldürüldii. Ertoplantıdan çıkan Seveke, caddede yünken kimilerine göre yanına yaklaşan bir.eri tarafindan, kimilerine göre de bir otomcbiLen açılan iki el ateş sonucu olay yerir.de/aşamını yitirdi. Hukukçu olan Seveke. geçmışte solcu bir gazeteye sızan bir istihbarat ajamı deşifre ederek uzun süre gündemde kümıştı. Yaptığı titiz araştırmalar sonucu polisnve Adalet Bakanlığı'nın haksızlıklarn ortaya çıkaran Seveke, bu iki koırumun-'koriaüu düşü" haline gelmişti. Sevekenin cdürülmeden önce üzerinde çahştığı eylan, öldürülme nedeni konusunda çeşitli spekîiisyonlan da gündeme getirdi. Seveke. 26 Eam'i 27 Ekim'e bağlayan gece Amsterdam'uakı Schiphol Havalimanı'nda çıkan yangında ölen 11 kişi adına bir anma töreni düzenlemek için çalışıyordu. Ancak kendisi bu anma eylemini göremedı. 17 Kasun Perşembe gecesi 70 belediyenin katılımıyla gerçekleştirilen anma töreni, Schiphol yangınında yaşamını yitiren 11 yabancının yanı sıra Seveke'yi de anma törenine dönüştü. Hollanda'daki tartışrnalar da işte bu noktada yoğunlaştı. Ülkeye yasadışı yollardan girmek isterken yakalananlann kaldığı gözetim merkezinde çıkan yangın sonrası yaşananlar, özellikle ülkedeki aydınlar ve sol partilerin sert — tepkisine neden oldu. Aralannda tşçi Partili (PvdA) eski bakanlardan Jan Pronk, tiyatro sanatçısı Freek de Jong, yazarlar Jan \VoDcers, Geert Mark ve müzisyen Ernest Jans'tn da aralannda bulunduğu çok sayıda aydın, yangından AMSTERDAM YUSITÖZKAN hükümeti sorumlu tuttu. Bu isimler öncülüğünde. "yangında kusurlan bulunduğu ve ölüme neden olduklan" gerekçesiyle Adalet Bakanı Piet Hein Donner ile Yabancılar ve Entegrasyondan Sorumlu Bakan Rita Verdonk hakkında dava açılması için imza kampanyası başlatıldı. Kampanya gerekçesinde, "11 kaçak göçmenin ölümü, kesinükle insancıl olmayan yabancılar pontikasının doğrudan bir sonucudur" görüşü savunuldu. Bu ginşimlerin ardından "garip olayiar" yaşanmaya başlandı. Hapishane müdürlüğü ve istihbarat ^ — — elemanlığının ardından yabancılar ve entegrasyondan sorumlu bakanlığa getirilen Bayan Rita Verdonk, Adalet Bakanlığı'ndaki çalışma ofisinin silahlı saldmya uğradığını açıkladı. Verdonk'a göre, açılan ateş sonucu ofisinin camı kınlmıştı. Bu açıklamaya muhafazakâr-sağ koalisyonun başbakanı Jan Peter Balkenende de destek verdi. Ancak Hollanda Balistik Enstitüsü'nün yaptığı açıklama, kafalan karıştırdı. Enstitü, Verdonk'un çalışma ofisine kesinükle ateş edilmediğini. camda kurşun izine rastlanmadığını açıkladı. Ancak Verdonk, "silahh saldın" iddiasından vazgeçmedi. Israrla saldınya uğradığını savunmaya devam etti. Bayan Verdonk. yangından kurtulan 200 kişinin sorgulamalannın hemen bitirilerek yeni hafta içinde sınır dışı edilmeleri emrini verdi. .Verdonk, göreve gelir gelmez de ülkedeki 26 bin sığınmacının sınır dışı edihnesi emrini verrniş ve bu nedenle "tidnci Dünya Savaşı'ndan sonra en bûyük sığmmacı kryımını yapmakla" suçlanmıştı. Schiphol yangınından kurtulanlann, yeterli tıbbi ve psikolojik tedavı yapılmadan hapse tıkılması eleştirilerine hedef olan Verdonk'un, bu kişilerin "derhal sınır dışı edibnesi" emrini vermesi, tepkileri doruğa çıkardı. Tam da eleştiriler ve Fransa'daki protesto eylemlerinin dorukta olduğu bir dönemde. Verdonk'un "ofisinin kurşunlandığı" savı, huzursuzluğu iyice arttırdı. Başta Lahey olmak üzere birçok kentte araç yakma olaylan meydana geldi. Gerginliğin son aşamasında Seveke'nin öldürüÜTiesi, kuşkulan Hollanda istihbaratına yöneltti. Perşembe gecesi yapılan anma töreninde, Seveke'nin ölümü üzerine hükümet kanaduıdan yapılan açıklamalar "timsah gözyaşlan" olarak değerlendirildi. Anma törenine katılan çok sayıda kişi, cinayette "istihbaraün parmağı olduğu" kuşkusunu dile getirdi. Sağcı hükümetin politikalanm eleştiren bazı Hollandalılar da Fransa'daki olaylan ışaret ederek "Hükümet, yabancılardan kurtulmak isterken kendi Paris'ini mi yaratmak istiyor" sorusunu gündeme getırdi. ozkanyusuf(2 hotmaiLcom Maske ile Kalem* 60'hyıDannsomrydu. / Annemin 1966 veya 67 W Noel'indehediyeettiği hayatunın ilk portatif radyosunu bi«; yanundan ayırmazdım. tkinci yasüğımdı adeta. onunla uyurdum. Dalga boylanyla oynaşmam ksa sürmüş, garip bir inarla France-Inter'in sadık bir dinkykisi olmuştum. Sesler bana hitap edhor. konuşulanlan duydukça ufuklanm genişliyordu. Halbuki arkadaşlanmın bepsi o yıDann modasL Europe 1 radyosuna taJohrdL Bir pazar akşamı yine France-Inter'i açtim ve 'Le Masque et la Plume / Maske ve Kalem'e denk geldün. Çarpılmışnm. Ne anlanldığun, eleştirmenin ne olduğunu anlamak için biraz gençtim. Sanki şaşırba bir tryatro oyunu izByordum. YıDarca tek programı kaçırmadım. Eleştirisel baİoşım, kültürel yapüanmam hatta poütik eğitiıninı 'M&K' sayesinde oMu, diyebilirim." Yukandakı satırlann yazan 1956 doğumlu Jerome Garcin, Maske ve Kalem'i (M&K) keşfettiği tanhten yaklaşık 20 yıl sonra, 1989'da Fransa'nın muhtemelen en tanınmış ve en kaliteli kültür programlanndan ancak en eski olduğu kesin radyo programının yapımcısı ve sunucusu olacaktı... M&K geçen pazar tam 50. yaşını doldurdu. 13 Kasım 1955'te de\Tİn kamu radyosu RTF, dev ticari radyolann gittikçe artan ağırlığı karşısmda iddialı programlar hazırlamaya karar verir. Mevcut bir tiyatro tanıhm programıyla başka bir edebiyat eleştiri programı birleştirilir. Bu iki sanat dalını simgeleyen "Maske" ve "Kalem'' yanm yüzyıl tüm tazeliğini ve cazibesini yitirmeyecek bir serüvenin de markası olur. Karizmatik şair Jean Tardieu. 30 yıl sonra televizyon sayesinde tüm Fransa'nın sempatısinı kazanacak goşist- provokatör, hırçuı animatör Mkhel Pölac ve sorumlu konumda parlak bir yazar, zarif bir diplomat olduğu kadar seçkin bir hayat adamı François- Regis Bastide yayuıı başlatırlar. İki saatlik M&K 1956'da artık Paris-Inter radyosunun programıdu-. 57'de içeriğe sinema ve devrin zıt görüşlü iki dev eleştırmeni Jean-Louis Bory ve Georges Charensol eklenir. Bu iki kişiliğin "Yeni Dalga" Fransız sineması etrafindaki kapışmalan dillere destan, okûllara derstır. 60'h yıllarda radyonun adı France-Inter'dir, yani Fransa çapına yayılmıştır. Bu arada M&K'ye opera da girmiştir. Polac 1970'te platodan aynlır. Bastide 1982'de şef değneğini Pierre BouteiDer'ye teslim eder. O da ilgı alanlanna moda ve müziğin diğer türlerini de katar. Dünkü çocuk, bugünkü gazeteci, denemeci, yazar, haftalık Le Nouvel Observateur dergisi PARIS UĞURHÜKÜM yazıişleri müdür yarduncısı ve M&K'nin şimdiki yapımcı ve sunucusu Jerome Garcin, 1989'da Bouteiller'den görevi devrahrken programa taze bir soluk da getiriyordu... Peki, sizce pazar akşamlan, televizyondaki kutsal buluşma, 8 Haberleri ve 8.45'te hemen ardından gelen sinema veya eğlence programlanna ve aradan geçen aralıksız 50 yıla rağmen nasıl oluyor da 400 bin kişi hâlâ bir saat süreyle M&K gibi bir sanat eleştirisi ve tanıtımı programını"radyodan" takip ediyor? Bu sadakatin temelinde yatan sır nedir? (Hemen belirtelim, 80'li yıllarda kısa bir süre televizyona da taşınan program orada tutmuyor.) Her şeyden önce "bağunsızhk ve çeşiüüık" ilkesının yaşama geçirilmesinde yatıyor. Paris'in 1963"te kurulmuş ünlü "Yııvarlak BinasT, radyoevinin sevimli stüdyolanndan 250 kişilik Charles Trenet stüdyosunda dinleyicileriyle birlikte yayuıdan birkaç saat önce kayıt edilen programa dönüşürnlü olarak 20 kişilik bir gazeteci ve eleştirmen ekibi karıhyor. Ekip genellikle farklı hassasiyetlerden oluşuyor. Esas itibanyla sinema, tiyatro, edebiyat ve opera çevresinde yapılan sohbetlerde bir eseri yermek batırmaktan, övmek göğe çıkarmaya kadar atış serbest. Izleyicilerin salondan diledikleri an katılabildikleri tartışmalara dinleyiciler internet, mektııp, telefon kanalıyla katılabiliyor. Her programda bir tür ele alınıyor. En çok tartışılan tür ise sinema. Sorumlular bunu talep ve katılımla açıklıyor. Özellikle son 4-5 yılda 15-25 yaş arası genç sinefiller, sinemaperverler diyelim sayısının büyük oranda artması sinemaya öncelik tanımayı getirmiş. Özellikle de belgesel sinemayı savunan, gelişmesini isteyen bir militan kesim güçlenmiş. Fakat bu militanlık siyasi boyuttan ziyade belgeselin sinema dünyası içersinde yerini savunan bir tavrın ifadesi olarak ortaya çıkıyor. Programlann genelinde izleyici kitlesi tam bir karşı hatta muhalif güç biçiminde şekilleniyor. Örneğin sadece M&K dinleyicileri 15 yıldır yıhn en iyi yabancı ve Fransız fılmini seçiyorlar. Sunucu- animatör-moderatörün başansı ise eleştirmenlerin kendilerini asla sıradan bir okur, ortalama bir seyırcıden daha yukarda görmemesini sağlamasuıda yatıyor. Garcin'e göre, medyatik dalgalanmalardan uzak ama "gösteri" özelliğini, çekiciliğini yitirmeyen, icabuıda uzmanlann sohbetinde damıtılmış, "seçküıci" olmayan "zeld" bir kültürün aktanlabümesı, paylaşıbnası programın uzun ömürlülüğünun ve başansının anahtan oluyor. [email protected] Gaziler Günü ve Bush... PrensAlbert tahta çıktıMonaco Prensi Albert, dün resmen tahta çıkü. Prens Albert dün res- men, 6 Nisan'da ölen babası Prens 3. Rainier'in yerine küçük kralhğın başına geçti. 3 gündür süren törenkr dün Monaco'daki kated- ralde yapılan ayinle sona erdi. Kız kardeşleri Monaco Prensesi Stephanie ve Hannover Prensesi Ca- rohne ile biıükte katedralin merdivenlerindeıı inen Prens, halkı selamladı. Törenlere dünya- nın dört bir yamndan kralry et aileleriıün üyeleri ve ünlü kişiler kaükb. (Fotoğraf: AP) irinci Dünya Savaşı'nın bittiği gün olan 11 Kasun, ABD'de ülkesi için kendini düşünmeksizin cesurca savaşa gidenlere adanan Gaziler Günü (Veterans Day). Bu günde gaziler saygıyla onurlandınlıyor, düşünülüyor. Bu gün onlann günü. Ve Irak'taki askerlerin günü. Tobyh anna-Pennsylvania'da ABD Başkanı George Bush, bu günün önemıni belirten bir konuşma yaptı, demek isterdim, fakat gerçek bu değil. Gerçek şu: Bush bu özel günü kendisine gelen eleştirilere cevap vermekle geçirdi. "Bu asüsız suçjamalar askerterimize ve Amerika'nın istikranndan şüphe eden düşmanımıza yanhş sinyal yoUuyor" diyerek gerçeklerin yavaş yavaş gün ışığına çıkmasıyla kendisini eleştirenlerin vatan haini olduğunu ima etti, ki bu başkan ile adamlannın sık kullandığı bir taktik. Başkan, kak savaşuıa neden olan kitle imha süahlan hakkındaki istihbarat raporlannnı herkes tarafindan görüldüğünü belirtse de gerçeğin bu olmadığı biliniyor. Raporlar Amerikan halkına sunulmamıştı, kongreye bile sunuhnamıştı. Raporlara bakan kişi, eski Başkan Bill Ctinton, denetimler ve baskının Irak üzerinde yeterli etki yarattığuıı belirtmişti. Saddam'ın nükleer silahlan olduğunu belirten raporlar eskiydi; bazılan 10 yıllık, en yeni olanı ortalama 5 yıllıktı. Fransa, Rusya ve Almanya savaşın gereksiz olduğunu \'urgulamıştı. Son zamanlarda îngiltere bile savaştan önce Irak'ın silahlanna ilişkin yeni TEKSAS kanıt ohnadığını kabullendi. Savaşın başlaması için tek "sebep" nükleer silahlanma değildi. Bush, 11 Eylül saldınsının Irak desteğiyle gerçekleştiğini savundu. Bu, şimdi politika hakkında birazcık bir şey bilenler tarafindan "saçma" kabul ediliyor. CIA Başkan Yarduncısı Rkhard Kerr, 2003'te Irak ile ElKaide arasında "bir bağlanü bulunması için istihbarat elemanlanna büyük baskı yapıldığuu" söyledi. CIA danışmanı (ombudsmam) Senato istihbarat Komitesi'ne, hükümetin son 32 senede ılk defa Irak hakkındaki araştırmalan bu kadar zorladığını belirtti. Yurdu için savaştığına inanan ve (hükümeti yüzünden) hâlâ ölmekte olan askerlere Bush'un vakit harcayamayacağı kısa sürede belli omıvıştu. Başkan köktendincilerin Ispanya'dan Endonezya'ya uzanan bir Islam imparatorluğu kurmak istediklerini ekleyerek halkuı gözünü korkutma taktiğini . tekrar kullanmaya çalıştı. Haberler hakkında zekice yorum yapan Jack Black geçen gece çok güzel bir şey söyledi: "Bush ilginç doğrusu. Irak'ta olmayan nükleer silahlan görüyor, New Orleans'ta felaket yaratan Karrina kasırgasını görmüyor!" Ve en komiği ne. bilıyor musunuz? Bush konuşmasında "savaşın nasıl başladığına dair tarihi yeniden yazmanın son derece sorumsuzca bir davTanış" olduğunu ıddia etti... Güler misiniz, ağlar mısuıız? bgunersel2@hotmaiLcom ADALET BARIŞ GÜNERSEL 'Öteki Belçika'daki 'Öteki Türkiye'/Ashnda bu insanlar Türkhc'de de var. L Hemen yanı başmda yaşadığım ama ™ göremediğim Öteki Türkiye'yi Brüksel'de fark ettim. Belçika'daki Türkler Türktve'deki Türklerm neredeyse bir aynası. Onlara bakınca Türkiye'deki Öteki Türkiye'vi görüyorum" diye içten bir itirafda bulunuyor Türkiye'den kısa bir süre için Brüksel'e gelen gazeteci arkadaşımız. Kendisi Türkiye'nın saygın bir üniversitesinden mezun ve çalışkan bir diplomasi muhabiri. Belçika'daki Türklerm konumunu araştınyor. Aslında Belçika'nın eğitim sistemini konuşmak üzere buluşmuştuk. Konu konuyu açrı ve sohbetimiz Belçika'daki Öteki Belçika'ya ve "Öteki Türkiye'ye'' odaklandı. Kendisiyle Türklerin yoğun olarak yaşadığı Scahaerbeek semtine yakın Botanique metro istasyonu çıkışuıda buluşmak üzere anlaşmıştık. Biraz gecikince arabamı en yakın ara sokağa park edip metro çıkışında beklemeye karar verdim. Gazeteci arkadaşımız 5 dakika sonra geldi. Eve girmek üzere otomobilime döndüğümüzde 5 dakika içinde arabamın arka camının kınldığını, arka koltuk yatınlarak bagaj kontrol edildikten sonra kayda değer bir eşya bulunmadığı için olsa gerek hiçbir şeye dokunulmadan arabamın öylece bırakıldığını gördük. Zaten bir hafta önce de arabamın belgeleri çalınmıştı. Geçen yıl da aynı şekilde arabamın camı kınlarak bir dizüstü bilgisayarım yürütülmüştü. Schaerbeek gibi "sorunlu semfte yaşamanın bedelini ödüyordum anlaşılan. Fransa'da yaşananlardan sonra sorunlu semtlerde polis ve sokak bekçilerinin sayısı gözle görülür bir şekilde arttırümasına rağmen kaşla göz arasında arabamın camını kırmayı başarmıştı hırsızlar. Belçika başbakam, son haftalarda gösterdikleri başan nedeniyle sorunlu semtlerde görev yapan sokak bekçilerine 2006'dan itibaren 4 yıllık iş anlaşması yapma sözü verdi. Başbakan'a göre Fransa'da başlayan olaylann Belçika'da ucuz atlatıbnası. bu sokak bekçileri sayesinde olmuştu. Başbakan'ın, Belöika'daki Diyanet camilerinde 10 gün önce cuma hutbesinde. "ola>1ara kanşmayuı" yönünde yapılan çağndan haberi yoktu. Belçika'daki Türk ve Fasb temsilcilerin sükûnet çağnlannı da fark etmemişti galiba Sayın Başbakan. Yoksa polis ya da sokak bekçisi mi dinlerdi "biam gençler"! (Zaten küçük bir azınlık hiç kimseyi dinlemedi ve BRÜKSEL ERDtNÇLTKU arabalan ateşe verdi.) 40 yıldan fazla bir süre Belçika'da bulunan Türklerin ilk yıllarda "dfl bümemelerine rağmen" Belçikalılarla çok yakın ilişkilerde bulunduklannı ve iyi anlaştıklannı ancak üçüncü kuşak gençlerin "dfl de bilmelerine rağmen" ne Belçikalılarla ne de birinci kuşak büyükleriyle pek anlaşabildiklerini gözlemlemek insanı üzüyor. Galiba bir Ahnan sosyolog söylemişti; işçi bekliyorduk ancak gelenlerin "insan" olduğunu fark ettik. Ne Batılı ülkeler ne de Türkiye ve Fas gibi işçi gönderen ülkeler "insana" yakışır bir yaklaşımla konuyu ele aldı. Neredeyse kendi kaderlerine bırakıldı A\Tupa'nın yeni yurttaşlan. "Baba biz Türk müyüz? Türk ne demek?" diye sorduğunda kıztm henüz 4 yaşuıa basmamıştı. Türklerin ya da Faslıların farklı olduğunu, "Öteki" olduğunu kreşte, okulda, işyerinde, sokakta, diskoda her yerde hissettiriyorlar ne yazık ki. Birlikte yaşama oyununa alınmayan "yaramaz çocuklar" da bir araya gelip kurallannı kendılerinin koyduklan bir dünya yaratıp orada oynamaya başhyorlar. İş dünyasına. eğlence âlemine, kısacası "birfikte yaşama" kabul edilmeyen ve dışlanan yabancılar kendi kabuklanna çekilip istemeyerek de olsa "kendi dünyalarmı" oluşturuyorlar. Yabancılarda işsizlık oranlannın Belçikahlara göre birkaç kat fazla olması Belçikalılan da kaygılandınyor. Işsiz genç gidip "mecburen" kendi işini kuruyor; diskoya alınmayanlar da kendi diskosunu açıyor. Belçika'da sosyo ekonomik olarak toplumdan dışlanan ve yaşam standartlarının çok altında yaşayan kesime "dördüncü dünya" deniyor. Yabancılann oluşturduklan dünyaya da "beşinci dünya" mı desek! Farkında olmadan halkından kopuk yaşayan gazeteci arkadaşımız, Belçika'daki Türk inşaat işçisi, temizlikçi kadm. garson, finncı ve işsizlerle görüşünce "bu insanlann benzeıierinin Türkrye'de de yaşadığım" anımsamış birden. Yülardır içinde yaşadığı toplumun dışında kaldığuıı fark etmiş. Belçika'daki "Öteki Belçika"da "Öteki Türkiye"yi keşfetmiş. Dansı AB'den daha AB'ci dığer gazetecilerimizin başına. AB Parlamentosu ve AB Komisyonu'nun bulunduğu AB semtini bir süre terk edip sorunlu semtlerde bir gezintiye çıksalar belki onlar da "Öteki Türkiye"yi keşfederler. erdincutku a binfikir.be
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle