18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 KASIM 2005 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA J V LJ l_j J. LJ JLI. [email protected] 15 ALLEGRO EVtV tLYASOĞLU Müzik hakkındaher şeyAhmet Say'ın yenilenmiş Müzik Ansüdopedisi, müzik hakkında aklı- nıza gelen her soruyu yanıthyor. Kla- sikten caza, Türk folklor ve sanat mü- ziğinden yeni kuşak bestecilere, mü- zik deyimlerinden yapıt açüdamala- nna kadar binlerce bilgi yüklü. AnsOdopediler raflarda asker gibi dizihniş, soğuk kabuklu, asık yüzlü cıltlerdir. Hele konuyla doğrudan il- gilı değilseniz ancak ev ödevi yap- maya yarayan kaynaklar olarak sıra- lanırlar. Ahmet Say'm yenı çıkan Müzik Ansüdopedisi 'müzik' deyin- ce her şeyı içeren güleryüzlü ciltler- den oluşuyor. San-turuncu üç cildin içindekd fotoğraflann kimi yepyeni, kımi belgesel nitelıkte. Fotoğraflar ve metınler çok iyı bir yerleştirmeyle su- nulmuş. Bu tür ansiklopedik çahşma- lar, yıllann binkımi ugraşlardır. Her şeyden önce bir iç-tutarlılık peşinde koşarsınız. Yabancı maddelerin ara- sına bizim değerlerimizi yerleştir- menin dengesini ararsınız. Yazar ön- sözde bu durumu hemen açıklamış: Tûrklere genişleterek yer verildiği belirtiliyor. Bestecisi, yonuncusu, yazarlan, okullan ve kurumlanyla Türkiye'deki müzik yaşamının bü- tün haritası elinızin altında. Say, Türk değerlerini genel müzik tarihinin bir parçası olarak ele almış; onlara sahip çıkan, destekleyen, öven bir yakla- şımla sunmuş. Klasllcten halk müzlfllne Müzik Ansüdopedisi'nin altbaşlı- ğı: "Besteciler, yorumcular. eser- ler, kavramlar". Oysa içeriğinde bunlardan da öte bilgiler var. Örneğin çalgı yapım ustalan, akortçular ya da aranjörler gıbi perde arkasında kalan müzik emekçileri de unutulmamış. Tüm mûzik deyimleri, makamlar, ta- rihi çagjar, çalgılann evrimi... Teker teker ülke adlanndan ginp yöresel müzik kültürünü inceleyebiliyorsu- nuz. KJasüc müzik, caz, hafif müzik, Türk klasik müziği, Türk hafif müzi- ği, dünya müziği ve folklor gibi tüm altbaşhklar yer alıyor. Aynı sayfada acemİairdı makamınj okurken acce- lerando deyimini, acidrocktanımım, îtalyan kemancı Salvatore Accar- do'nun yaşamöyküsünü ve besteci- miz Server Acim' i bulabiliyorsunuz. Yalmz müzik öğrencilerinin ya da merakJılannın değil, bence herkesin evinde bulunması gereken aydınlık bir kılavuz bu derleme. Bu denli büyük çalışmalann içinde üzik Ansiklopedisi'nin altbaşhğı: "Besteciler, yorumcular, eserler, kavramlar". Oysa içeriğinde bunlardan da öte bilgiler var. Örneğin çalgı yapım ustalan, akortçular ya da aranjörler gibi perde arkasında kalan müzik emekçileri de unutulmamış. Tüm müzik deyimleri, makamlar, tarihi çağlar, çalgılann evrimi... Teker teker ülke adlanndan girip yöresel müzik kültürünü inceleyebiliyorsunuz. Klasik müzik, caz, hafif müzik, Türk klasik müziği, Türk hafif müziği, dünya müziği ve folklor gibi tüm altbaşlıklar yer alıyor. hatalar ve eksikler de kaçınılmazdır; sonraki baskılarda düzeltılir. Örneğin opera sanatçımız Cemalettin Kuru- güllü'nün 2001'de vefat ettiğini, öte yandan ilk opera sanatçılanmızdan Saadet tkesus Altan'ın halen tz- mir'de yaşadığını anımsatmak isterim. Bu külliyatta eksüdiğini duyduğum kımi maddelere de bir çırpıda değin- mek isterim: Arhk Avrupa ve Ameri- ka sahnelennde ününü duyuran tenor Bülent Bezdüz; Martha Graham Dans Okulu'ndan yetişen, en ünlü çağdaş dansçımız Zeynep Tanbay; St. Petersburg yanşmasından sonra Mıtropoulos yanşmasında kazandığı binncilüde bu yılki Yunanistan Kül- tür Olimpiyatlan'nın açılışını yapan orkestra şefimiz Alpaslan Ertünge- alp; Amerika'da yayımlanan Liszt, Schubert ve Mozart CD'lenyle dik- kat çeken piyanistimiz Zeynep Üç- başaran; kendi adma kurduğû Ar- man Trio ile yıllardır uluslararası o- da müziğinde kariyer yapmış, birçok CD'ye imza atmış piyanistimiz De- niz Arman Gelenbe; müzik dergısı Andante; beşinci yılına giren Ulusla- rarası Mersin Müzik Festivali gibi... Bestecl kusaklarımız Ahmet Say'ın Müzüc Ansüdopedi- sı'nde çağdaş Türkbestecilen benzer söylemler içinde tamtılırken nedense Turgay Erdener için şöyle değişüc bir tanımla karşılaşıyoruz: "Cumhu- riyet döneminde üçüncü kuşak bestecilerimizin ilklerinden olan Erdener, bu konumuyla kuşağının öncüsü kabul edilir. Erdener'den önce yaklaşık on ydlık zaman dili- mi içinde doğan müzikçilerimiz içinden besteci yetişmediği ya da yetişenJerin kendini tanırma olana- ğı bulamadığı görülmektedir. Ne- deni rastlantıya da bağlanabilecek bu olgu, sonuç olarak ülkemizde birbirini izleyen besteci kuşaklann 10 yıllık bir duraklama dönemi ya- şadığını ortaya koymaktadır. Baş- ka bir ilginç nokta, Erdener'le baş- layan genç kuşak bestecilerin daha üretken gözükmesidir... Özgün bir müzik dili yaratmayı öngörmüş- tür..." Doğal ki bu sözler tartışmaya yol açar. Her şeyden önce bestecile- rimizi nasıl kuşaklara ayınyoruz? Ya- zı tekniklerine göre mi, doğum yılı arahklannagöre mi? Çogunlukla bu- güne dek yapılan tammlarda ilk ku- şak çağ başmda doğan Türk Beşleri ve onlar gibi halk ezgisini, aksak ritimleri ve makam esintilerini koru- yarak beste yazan çağdaşlan (Tar- can, Ün, tlerici...) olarak anıldı. îküı- ci kuşak, 1920'lerde doğan ve kendi zaman dilimlerinde dünyada yapılan çağdaş müziği Türkiye'de uygulayan yenilücçi besteciler: Arel, Usman- baş, Fırat, Kodallı gıbi 1930'lulan üçüncü kuşak olarak genellersek, çe- şitlilik gösteren besteciler çıkıyor karşımıza: Büyük orkestranın geniş renk paletiyle beliren Tüzün; yeni- den somut halk ezgi veritminedönen ve bu kez eğitim müziğine de ağırlık veren Muammer Sun, Yalçın Tura, Cenan Akm, tlhan Baran; soyut di- li sürdüren Tanç, Sinangil Onlardan sonrakileri ise "194O'lı yülardan sonra doğanlar" diye genelleyebili- riz. Çünkü onlann ortak paydası 'Bil- gi ÇağVnın bestecıleri olmalan. İçin- de yaşadıklan dünya ile ve tarihin de- rinlikleriyle rahatça alışveriş olanağı bulan, bu geniş alandaki türlü etkile- şimler içinde kendi imzasını yakala- maya çalışan yaratıcılar. İlk kuşaklar yurtdışında öğrendiklerini uyguladı- lar, sonraki kuşaklar onlann öğrenci- leri olarak yerli okullarda yetişip dı- şan açıldılar. Ancak ilk üç kuşak için belirleyici olabiliriz, sonrası için bi- çemsel gruplamalardan söz etmemiz çok zorlaşır. Usmanbaşın son beş yıl içinde besteledıği yapıtlar bugün nice genç bestecimizin soluğuna eşit. Aynı şekilde verimini sürdüren Ko- dallı, Tura, Sun gibi bestecilenmızi de kendi kuşaklanyla sınırlamamız olanaksız. tşte burada Turgay Erde- ner'in nasıl üçüncü kuşak olarak sı- nıflandığını anlamış değilim. Aynca ondan önce yaklaşüc 10 yıl içinde hiç- bir besteci çıkmamış tümcesi de şa- şırtıcı. Darmar (1946), Ada (1953), Başeğmezler (1950), Sakpınar (1957) ve Sevsay (1954) olarak sıra- layabileceğimiz adlarla yıne 1957'de Erdener ile aynı yıl doğan Betin Gü- neş ve Aydın Karlıbel var. Her biri- si kendine özgü ımza sahibi, büyük orkestra için yapıt bestelemiş, yapıt- lan sınır dışmda basılmış, seslendiril- miş, kaydedilmiş kışder. Erdener, do- ğal ki verimli ve renkli bir bestecimiz, hele sahne müziğine büyük katkılan oldu, ama bu tür bir tanım ona da bü- yük sorumluluk yüklüyor. Ahmet Say'm üç ciltlik Müzik An- südopedisi, müziği sevdiren, düşün- düren, bilgüendiren ve tartıştıran tüm yönleriyle büyük bir hizmet. www.evinilyasoglu.coni KuiTua • (O212) 293 S9 7« Ramazan Bayramınız Kutlu Olsun i Sinema seminerleri başlıyor harbiye muhsin ertuğrul sahnesi 2-3-4-5-6 Kasım •Fertad ile ŞnKKr Aşfe Masalı) 5-6-19-20-26-27 Kasım •Irantfi Muılucılan (Ç.O) 16-17-18-19-20 Kasım-KaANİçjf (M.O) 23-24-25-26-27 Kasım «Dosya 30 Kasırr *Savaş ve Kadın £ 9 tas-fett f^ü>KmikTadri fatih reşat nuri sahnesi 2-3-4-5-6 Kdsım-KJralıkRouk 5-6-lM3-19-2fl-26-27tom •K«ü itc Patyaço (Ç.O) 9-10-11-12-13 Kasım•SekizKadn 16 -17 • 18 -19- 20 Kasım •Hadi&MürstiKCarikM 23-24-25Kasım-IGınfiniEflie 30 Kasını >laalı M9V (M.0) üsküdar » » müsahipzade celal sahnesi 2-3-4- 5 - 6 Kasım •»• Kni KMc 5-6-12-13-19-20-26-27Kasım •BçikNjyeddmfÇ.O) 9-10-11-12-13 Kasım• 16 -17-18-19-20 Kasım • 23-24-25-26-27-30 Kasım •Ibtiras Tranvayı Kültür Servisi - TÜRSAK (Türkiye Sinema ve Audiovisuel Kültür) Vakfı'nın düzenlediği sinema seminerleri 12 Kasım da başlıyor. 4 Mart'a kadar sürecek olan seminerler cumartesi günlerisaat 11.00-15.30 arasında yapılacak. Rekin Teksoy ve Deniz Sevgen'den 'Dünya Sinema Tarihi ile Türk Sinema Tarihi'; 'Film Yapım Süreci', sinema eleştirmeni Sevin Okyay'dan 'Film Eleştirmenliği', yönetmen Ziya Öztan'dan 'Film Yönetiminin Temelleri', Tevfik Başer'den 'Senaryo Yazım Aşamalan ve Tekniklerf, 'Aydınlatma Tekniğİ' ve 'Işık BUgisi'; 'Video ve Sinema Kameralan', 'Ses Kayıt TeknikJeri ve Seslendirme Yöntemleri', 'Sinemada Oyunculuk', 'Sinemada Kurgu llkeleri", 'Sanat Yönetimi', 'Sinema Kuramlan'; 'Film Çözümlemesi' ve 'Animasyon Teknikleri' başlıklan altında düzenlenen seminerler, konulannda uzman akademisyenler tarafından veriliyor. (0 212 244 52 51 - 251 67 70) Hta-raflıurSıtontısı 3-4-5-6 Kasım *Baba 5-6-12-13-19-20-26-27 Kasım -Kefo^lan(Ç.O) 7-8-9 Kasım •Sanşvebdffl 10 - T1 -12 -13 Kasım •Dantm'un ötihm 14-15-16-17-18-19-20-21-22-23 Kasım •MaryStnrt 24-25-26-27 Kasım •Kkal* K«nA 28 - ?? - 30 Kasım •Ya^mur Sıkıntısı Coaık oynân "Cu«ırti« -tn.» fl:M tt« M;lir" PuiiîSi.iili oyifiif ?0 30 b.şl*. M üSB'fli 15:00 seansı yokttır. 2-3-4-5-6 Kasım 5 6 Kasım *Lay Lay Looı (Ç.O) 9-10-11-12-13 Kasım *Yaprak DökimO 16-17-18-19-20 (Casım •latocu (M.O) 23-24-25-26-27 Kasım •lY.Mırat 12 • 13 -19 - 20 • 26 - 27 Kasım •Çevred f t m (Ç.O) 30 Kasım «fantoca (K.O) Çocak syırttfi "Cmucttsi -tu* noo'ie ı^iar" btMMBSMa 4-5-6 Kasım•Smşvebdn 11-12-13 Kasım •CM Ateşinde Kanatlar (MEYUNA) 12-13-26-27 Kasım •Laylaylo«(Ç.O) 18-19-20 Kasım *Saka 19-20 Kasım •Kar$m Askern Utancı (Ç.O) 25-26-27Kasım-KaıHıNk)ar(M.O) Çocuk oy»ll*ı "CiMHftKİ -?ux II Md* bş!*" 9. Uluslararası Istanbul Bienali, sergi mekânlarının tahsisi için aşağıdaki kişi ve kurumlara teşekkür eder. Antrepo N0-5: TC Denizdlik Iffctmeleri AŞ Cenel MödüHöğü ftf«lç*5^aB!S»»rt:?aaiiSü.SikM0-iS«!f*l8fE •ûaatsstSlSl-afc»,' an.g ü n l e r i t ü m b i l e t l e r i m i z i n d i r i m l i ^ i r . Genel Sanat Yönetmen Mazlum KİPER Tdtün Oeposu: KavtkAile» Bilsar Binası: Bilsar Tekstil Sanayi ve Dış Taret AŞ Caranti Binası ve Platform Caranti Güncel Sanat Merkezi: Caruiti Bankuı Caribaldi Binası: Enrico Boıri v« Itetyan Kflltflr Merkcsd, istanbul GÜZELİN ARDINDA BERTAN ONARAN 'Batı BataklıSC Ozan Goethe, günün birinde: "Nedirenzorşey, görmek gözünün önündekini" demiş; oysa yaşa- dıklanmız bize acı acı, görmenin yeterli olmadığı- nı, göndüğünü söyleyebilme yürekliliğinin de en az onun kadar önemli olduğunu kanıtlıyor her an. Neden göremiyoruz, neden gördüğümüzü söy- leyemiyoruz? Bunun yanıtını da, işe cerrahlıkla başlayıp dirimbilime, oradan bütün öbür bilim dal- larına uzanmış, 1995'te yitirdiğimiz Fransız bilim adamı-düşünür Henri Laborrt vermiş: "Biz, öbür insanlanz." Sonra bunu açmış: insanı öbür canlı kardeşle- rinden ayıran, beyni vesinirdızgesi; beyninin bel- leyip saklama özelliği. Dolayısıyla, kullandığımız dilden başlayarak onun ürünü olan her şeyi bize, ana karnından başlayarak, öbür insanlar öğretip uygulattırıyor. Onun için hepimiz damgalı, koşul- luyuz. Çok ender kişiler bu genel çerçevenın dışına çı- kabiliyor; Goethe, Laborit, Atatürk gibi. Prof. Sezgin Kızılçelik onlardan biri; toplumbilim oku- muş, ama yaygın damgalanmanın dışına çıkabil- diği için, belletilenlerin dışındakileri görebilmiş, ve yukanda belirttiğim gibi, daha da önemlisi, gördüğünü söyleyebilmiş. Gördüğü çok yalın: yaygın söylemin tersine, ha- ni şu Batı dedigimiz gelişmiş, varsıl ülkeler UY- GAR değil, BARBAR, SOYGUNCU, SÖMÜRÜ- CÜ, BUYURUCU, KIYICI! Hem de en az 16. yüzyıldan beri. Hepimize uy- garlık diye belletip yutturdukları şey, aslında, bü- tün dünyayı, canlı cansız tüm kaynaklanyla, dört bir yanda talan edip yakıp yıkmaktan başka bir şey değil. Büyük buluş, uygarlığa katkı gibi sunulup 4 yüz- yıldır sürdürülen yalanın tersine, Magellan, Vas- co de Gama gibi korsanlarla Güney ve Kuzey Amerika'yı, Hindistan'ı bulgulamaya giderken amaçları insanhğın bilgi, görgü birikimini arttırma değil, kendi keselerini doldurup o doymak bilme- yen erk açlıklannı giderme! Kızılderililere, Inkalara, Azteklere neler ettikle- rini, gözü kulağı azıcık açık kalabilmiş olanlarya- kından biliyor; Sayın Kızılçelik, 'Batı Bataklığı'nda daha başka birçok dürüst düşünürün yanında Manc'la Engels'ten desıksık alıntı yapıyor; ortak yapıtları Sömürgecilik Üzerine'den alınmış şu bil- giler her şeyi özetlemeye yetiyor: "Hint eltezgâ- hını parçalayan, çıkrığını yok eden davetsiz Ingi- liz'dir. Ingiltere, pamuklu Hint kumaşlarını Avrupa paza/ianndan yoksun bırakmakla işe başlamıştır; ardından Hindistan'a kendi ipliğini sokmuş, so- nunda pamuklu kumaşın anavatanını pamuklu do- kumaya boğmuştur. 1818-1836 arasında, Ingilte- re'den Hindistan'a yapılan iplik dışsatımı 1/5200 oranında artmıştır. Dakka'nın nüfusu da 150.000'den 20.000'e düşmüştür." Ne oldu acaba 130.000 kişi? Ingiltere'ye göçüp borsada oynamaya mı başladılar dersiniz? Aynı şey bütün ürünler, bütün ülkeler, bütün toplumlar için yapılmamış mı? Bugün de yapılmı- yor mu? Anadolu'ya silahlı ya da çantalı olarak geldik- lerinde, bu topraklarda yeşermiş uygarlıklardan ders almaya, eski kentlerin nasıl kurulduğunu, alt- yapılarının nasıl oluşturulduğunu öğrenmeye mi geldiler? Yoo, hayır! O kentlerin taşını toprağını yağmalayıp Berlin'e, Londra'ya, New York'a gö- türdüler; yeniden görmek isterseniz kitap ya da müzelerine parayı bastırmanız gerekiyor. Şu anda Irak'a, Ortadoğu'ya sözüm ona halk yönetimi, banş, özgürlükgetirmeye geldiler; ama 1789'da, 1848'de, işleyim devrimi boyunca bü- tün dünyaya yaydıklan yalan sürüyor aslında: öz- gürlüğün, eşitliğin, kardeşliğin kınntısı yok kendi ülkelerinde; uyuttukları yığınlar gün geçtikçe iş- siz, aşsız, evsiz kalmakta; sokaklarda yatıp dilen- mekte ya da küçük soygunlarla ayakta durmaya çabalamakta. Ve işin en acıklı yanı: hiç değişmeyen bir yön- temle, çıkardıkları savaşların giderlerini de kur- banlara ödetmekteler: 1991 ve şimdiki Irak sava- şının paraları durmadan ıstedikleri gibi oynadık- lan petrol fiyatlarıyla karşılanıyor; aldığınız her lit- re benzinde, içtiğiniz her Cola'da onlara haraç veriyorsunuz. Kısacası, Sezgin Kızılçelik, gerçek bir Atatürk çocuğu olduğunu kanıtlamış, gözümüzün önün- de, canımızda duranı dile getirmiş. Hemen alın 'Batı Bataklığı'm; 'Şu Çılgın Türkler'm yanına ko- yun, canlı kalmak isteyen herkese okutun! sbonarama yahoo/hotmail.com www ıbb gov rr'seh r'ıya-'Cları Müzelerde yapröara dokunmaym... • GAZL\ı\TEP(AA) - Gaziantep Arkeoloji Müzesi Müdür Vekili Fatma Bulgan, parmakla dokunmanın metal tarihi yapıtlarda korozyona, taş yapıtlarda iz oluşmasına neden olduğunu bildüdi. Bulgan, larih ve kültür mirasifla ilgi duyanların müze ziyaretleri sırasında kurallara uygun davTanmasının, tarihi yapıtlann gelecek kuşaklara ulaştınhnası açısından büyük önem taşıdığını belirtti. Ziyaretçilerin, parmaklanyla dokunarak istemeden de olsa tarihi yapıtlann zaman içinde yıpranmasına ve bozulmasına neden olduklannı söyleyen Bulgan, şöyle konuştu: "Parmaklarla dokunmak, metal eserlerde korozyona, taş eserlerde zamanla iz oluşmasuıa neden oluyor. Tarihi eserlerdeki bu bozulma, terden kaynaklanıyor. Biz arkeologlar, tarihi eserlere dokunmamız gerektiğinde mutlaka eldiven takıyoruz. Müzelerdekı tarihi eserlere zarar veren diğer davranış da fotoğraf çekimi sırasında flaş kullanımı. Ziyaretçilerimizi sergilediğimiz eserlerin fotoğrafinı çekerken flaş kullanmamalan konusunda uyarıyoruz. Fotoğraf çekimi su-asmda flaş kullanılması, mozaiklerin sohnasına neden oluyor." SGM kasım ayında dopdolu I Kültür Servisi - Sabancı Üniversitesi Gösteri Merkezi (SGM) kasım ayında 'rock'tan klasik müziğe.'pop'tan 'tango'ya ve tiyatroda da çocuk oyunlanndan stand-up gösterilerine kadar uzanan geniş bir yelpazeyle sanatseverleri bekliyor. Pop ve caz müziğinin en etkili seslerinden biri olan Fatih Erkoç, son dönemlerin en komık adamı Engin Günaydın, Istanbul Filarmoni Orkestrası eşliğinde 'Tango Gecesi', yurtdışında birçok tıyatro festıvaline katılan 'Aşk Delisi' adlı oyun, kasım ayı etkinliklerinden sadece birkaçı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle