25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 5 EKİM 2005 ÇARŞAMBA OLAYLAR VE GORUŞLER AÇI MUMTAZ SOYSAL Eşek Bulundu GARİBANI sevindirmenin en kolay yolu, eşeği- ni kaybettirip sonra bulmak ya da buldurmaktır. Ikisi de iyi; kendisi bulmuşsa bulmaktaki başa- nsıyla övünür, bulmasına yardımcı olmuşsanız, yardım edişinizin ödülünü ondan istersiniz. Dün sabahın ilk saatlerinde biten diplomasi ko- medisinin ve önlendiği söylenen "sözde kriz"\n özeti budur Avusturya, koruduğu Hırvatistan'la başlatılmak istenmeyen müzakereleri başlatmak için Türkiye'yi bahane etti ve Ankara'yla başlatılması gereken müzakerelerin önüne yeni bir engel koy- muş gibi yaptı; sonuçta, bu engeli "lütfen" kaldı- np karşılığında savaş suçlulannı Lahey'deki mah- kemeye hâlâ teslim etmemiş olan Hırvatlarla mü- zakerelerin başlamasını sağlamış oldu. Üç günlük sözde maratondan en kâriı çıkan odur. Bu arada Rum yönetimi ve gerisindeki Yunanis- tan da bir oyun oynamak istediler: Rumların NA- TO üyeliğini Türkiye'nin vetosundan koruma giri- şiminde bulundular ve bu yönde genel terimlerle ifade edilmiş bir tümceyi metne koydurmayı ba- şardılar; Ingirtere ise malumu ilan edercesine, "Her uluslararası kuruluşun kendi usulleri onun kural- lanyla beliıienir" sözlerini aynca Bakanlar Konse- yi'nin de nzasıyla perçinleyerek metne ekleyipTür- kiye'yi memnun etmiş oldu. lleride elbet o da ödü- lünü isteyecek. Ama Türkiye'nin safalaklığında sı- nır bulunmadığı için Dışişleri Bakanı Gül, bu "ba- şan"y\ elde edişte Condoleezza Rice'tan yardım gördüğünü açıklayarak Amerika'ya da çiçek atıp şükran borçlusu olduğunu dünyaya ilan etmekten geri kalmadı. Sonuç, "sıfıra sıfır, elde var sıfır"d\r; hatta belki de "eksibir": çünkü "imtiyazlı ortaklık" denen ne idüğü belirsiz statünün sözü edilmedi, ama gö- rüşmesürecinde "ucun açık"olduğu ve Türkiye'nin komşulanyla ilişkilerini düzeltme" gereği bir kez bir kez daha vurgulandı. Oysa "ucu açık"\\k, "Görüşmelerin sonunda tam üyelik olmayabilir ve o durumda Türkiye imtiyaz- lı ortaklıkla AB limanına sağlamca demirletilmeli- dir" anlamına gelmiyor mu? Aynca bu son uzlaş- madaki "komşulaha ilişkileh düzeltme" koşulu, "Ermenistan sınınnı açın ve Yunanistan 'la Ege sc~ rununu çözün " demekten başka anlama gelir mi? Bunlar Avrupa Parlamentosu'nun 15 Aralık Ko- misyon raporunda belirtilip 17 Aralık metniyle de zaten "not edilmiş" değil miydi? O halde, şimdiki bayram edişin anlamı nedir? Bu kaçıncı bayramdır ki, aslında hiç de başan olma- yan ve yaşanmış bir yenilginin pekiştirilmesi anla- mına gelen bir "katlanış"ın nesi kutlanıp şaşkın halk yığınlan yine aldatılmaktadır? Asıl acıklı olan, yalaka Mütareke Medyası'nın bu aldatışta başrolü oynamaya soyunmasıdır. Günlerdir mikrofonlann ve kameralann önüne ge- len koca koca adamlar, iktidara ve AB'ye yaran- mak için gerçekleri çarpıtmakta birbirieriyle yanş ediyorlar. Hiç utanmadan ve sıkılmadan. Salıpazan Cinayeti NOVITAS Turizm Edirne : 15-16 Ekim Şeker Bayramı Turtanmız Kastamonu-Sinop-Pınarbaşı : 3-6 Kasım Mudurau-Beypazan-Yedigöller : 3-6 Kasım Mistik Güneydoğu (uçakla) : 3-6 Kasım Kilikya (uçakla) : 3-6 Kasım Diğer turlanmızı acentemizden sorunuz Tel: 0 212 25128 08 (pbx) novitas(£ novitas.com.tr www.novitas.com.tr Elmadağ Meyhanesİ'nde canlı müzJk! Bu Cum* ve her Cumt s*at 21 OO'den Itibaren TOrtt Musaktol Devlet Konservatuan'ncUn Ay*e S*gy**M-, Dr. AtUI* Ovtlı ve *rkad**Unntn ofcj*turduSu EhMoeyf. sevMen eaM «arioUtr. bott ve gOnOmOz poputer parçatanncUn »eçme OmeMer sunuyor. elmadag fte*erv«*yon Içtat (O212) 241 O3 2O - 23 Sl.Mll K.II1 Metin ERKSAN • stanbul'a "Sahpa- I zan"ndan bakılır. Istanbul "Sahpa- zan"ndan bakıla- rak seyredilir. Is- tanbul "SabpazarTndan bakılarak görülür. Minarelerin ve kurşun kubbelerin oluşturduğu Istanbul görünümü, "Sa- hpazan" deniz kıyısın- dan Istanbul'a baktığınız an tüm anlamıyla karşı- nızdadır. Istanbul Salıpaza- n 'ndan başka hiçbir yer- den görünmez. Istanbul'a "Sahpazan"ndan bakar- sanız; Roma, Bizans, Os- manlı, Cumhuriyet dö- nemlerinde oluşan tarih- sel yanmadanın ufuk çiz- gisinde şu görüntüler var- dır: Topkapı Sarayı, Top- kapı Sarayı'nın eklerin- den olan Sivri Kule, Aya Irini, dört minareli Aya Sofya, altı minareli Sul- tanahmet Camisi, Çem- berlitaş, tek minareli Çemberlitaş Camisi, iki minareli Nuruosmaniye Camisi, iki minareli Ba- yazıt Camisi, Bayazıt yangın kulesi, dört mi- nareli Süleymaniye Ca- misi. "Sahpazan" ndan Is- tanbul'a bakıldığında ts- tanbul'un ufuk çizgisin- de minareler ve kurşun kubbelervardır. Minare- ler ve kurşun kubbeler şehri Istanbul "Sabpaza- n"ndan görünür. Işte bu görüntü îstanbul'dur. Bu görüntü Istanbul'un hiç- bir yerinden görülmez. Bu görüntü ancak "Sab- pazan" ndan görülür. Orhan Veli "Istanbul Türküsü'' adh şiirinin bir dizesinde "tstanbul'un Orta Yeri Sinama" der. AnadohTda yerleşik Türk Ulusu sinemaya "sina- ma" demiştir. Orhan Ve- li "anema" sözcüğünü şairane bir deyişle "sina- ma" oluşumunda söy- ler. Sinema, bir seyirlik yeridir. tstanbul'un orta yeri "SabpazarT dır. Is- tanbul sineması ''Sahpa- zan'' seyirlik yerinden seyredilir. 1950'liyıllannbaşın- da, îstanbuTda "Sabpaza- n"nda bir cinayet işlen- tniş, dönemin siyasal yet- kesi ve siyasal yetkenin dalkavuğu şehir plancıla- n, bir toplu kınm faciası yaparak M Sahpazan"nı öldürmüşlerdir. îstanbul'un en güzel yeri olan Tophane'den Fındıkh'ya kadar uza- nan. "Sahpazan" sahil şeridine, devasa çirkin beton yığınlarından olu- şan gümrük depo ve ant- , repolan yapılarak bu ci- nayet gerçekleştirilmiş- tir. Türkiye'de ve dünya- da, bu cinayetin eşi ben- zeri yoktur. "Sahpazan" cinayeti "dünya uygarhk tarihi" nin en büyük "katiiamı- <nr". 1960,1971,1980 dev- rimleri ve askeri yöne- timleri, 1946/1998 arası süregiden "demokrasi" pala\Tasının çığırtkanı si- yasal partiler, bu cinaye- ti algılayıp bu cinayetin lekesini silmemişlerdir. Üstelik, bilimsel bir hu- kuk düşüncesi kapsamın- da bu cinayetin vebali ve suçu; 1960sonrasınınsi- yasi iktidarlannın ve si- yasal partilerinin sırtına yüklenmiştir. Akıl, bilgi, düşünce, mantık, bilimsellik, kül- tür, uygarlık bu cinayet karşısında yenik düşmüş ve suspus olmuştur. Şimdi bu cinayete ve katliama yeni cinayetler ve katliamlar eklenmek istenmektedir. Yeni cinayet planlanna göre "Sahpazan"ndaki depo ve antrepolar gray- derlerle yerle bir edile- ceğine "Sahpazan" sa- hil şeridınde Istanbulda oturanlann, Türk Ulusu- nun, dünya insanlarının deniz kıyısında Istanbul'u seyredecekleri, Istanbul'u görecekleri, tstanbul'a bakacaklan alanlar, park- lar yapılması yerine, bu- radaki beton yığını de- polar ve antrepolar, Türk ınsanının ve dünya in- sanlannın yararlanması olanaksız, yabansı (aca- ip) "lüks" bir yerleşim yerine dönüştürülecek- miş. Shakespeare'in(1564- 1616) yüzyıllar önce yaz- dığı "YanhşhklarKome- disi" şimdi "Yanhşhklar TVajedisi''ne dönüşmüş bir konumda sürmektedir. Arapça bir deyim olan "el- insaP, bu işin alay- lı ve acı bir tanımıdır. Atatürk'ün; savaşla, banşla, kanla. canla, bil- giyle, kültürle, uygarlık- la kurduğu sonsuz (ebe- di) ve bitimsiz (ezeli) Tür- kiye Cumhuriyeti Dev- leti 'nde; bugün var, yann yok, geçici, değişken, dö- nemsel "syasalyetketer" ve bunlann uzantısı olan "befcdiyeter", tannsal ve kutsal Babil ve Asur Krallan Hammurabi ve Nabukadnasor yönetim- lerine taş çıkartacak akıl- dışı, bilimdışı, kültür dı- şı, uygarhk dışı zorba yö- netimlerle "erk"lerini (ik- tidarlannı) sürdürmekte- dirler. Böyle "acube" (şaşı- lası) bir erk, yönetim, zor- bahk ve kryıcıhk (zulüm), tarihin hiçbir dönemin- de, hiçbir ülkede ve dev- lette \-ar olmamıştır. Kim- dir bu adamlar? Kimdir bu tannsal ve kutsal ki- şiler? Seçimle gelip se- çimle giden, Türk Ulu- sundan aldıklan oylarla Türk Ulusu karşın bir ko- numda iş başında olan (hüküm süren) bu adam- lar kimlerdir? Atatürk'ün yaşamına ilişkin şöyle bir söylenti (efsane) vardır. Atatürk lOEylül 1922 günü îz- mirde deniz kıyısında bu- lunan Kramer Otel/Lo- kantası'na gider. Karar- gâh subaylan başkomu- tanı izlerler. Atatürk de- nize bakan masalardan birine oturur. Rum garson korkulu bir şaşkınlık için- de kim olduğunu bilme- diği bu Türk Paşası'nın yemek ve içki istekleri- ni büyük bir saygıyla ye- rine getirir. Atatürk garsona sorar: 44 Yunanistan Krah Kons- tantın 12 Hariran 1921'de Izmir'e gekli Fakat bura- ya geip bu denize karşı bir bardak içki içti mi?" ^ayır Pas(ş)am' Rum garson ikinci bir şaşkınlık içinde cevap ve- rir: tt Ha>TrPas(ş)anL''Bu cevap üzerine Atatürk'ün saptaması şu olur: "O halde, Kral Kons- tantin Izmir'e neden gel- di?" Peki, bizim Devletliler "Sahpazan" sahiline ge- lip buradan Istanbul'a baktılar mı?.. Bu olana- ğa "Samnam" diyemem. Bu olanağa kesinlikle "Hayır" derim. Bizim Devletliler bu davranışı hiçbir zaman yapmamış- lardır. Bizim Devletliler Istanbul'a geldikleri za- man, yalnız Atatürk Ha- va Limaru'nı, iç ve dış mimarileri, iç kapayan/iç karartan beş yıldızlı otel içlerini görürler. Bilimsel bilgi, bilim- sel düşünce sınırlan için- de, öznel düşünce dışı, nesnel düşünce içi, cum- huriyet ve demokrasi ku- rallan gereği, "siyaset meydanında" siyasacı- lar yaptıklan yasama ve yürütme yanlışlarını "canlan ve mallanvla" ödemedikleri sürece, Ulus, Ülke ve Devlet kar- şıtı bu yanlışlıklar sürüp gidecektir. Siyasal partilerin ve si- yasal yetkenin hukuksal denetimi, Anayasa Mah- kemesi ve Devlet güven- lik mahkemesi tarafın- dan çok duyarlı ve de- vingen bir biçimde ya- pıldığı sürece bu yanlış- Erkan Tan ile Sultanahmet'ten Ramazan Ayı boyunca iftardan hemen önce izleyicilerle... lıklann yapılması ola- naksızdır. Yasama erki, yargısal bir soruşturma ve yargı- lama işlevi yapamaz. "Egemenfik Suıırsız ve Koşukuz Llusundur" ta- nımı, yasama erkine böy- le bir yargı erki yetkisi vermez. Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarihinde yasa- ma erkinin yargısal so- ruşturma (tahkikat ko- misyonu) işlevini üstlen- mesi sonucu, 1960 dev- rimi gerçekleşmiştir. " SahpazanOnayeti"ne otopsi yapılması, bu ci- nayetin patolojik anato- mi masasına yatınlarak kesilip biçilmesi gerektir. Cinav etin bedeli Türk Ulusuna, Türk Ülkesine, Türkiye Cum- huriyeti Devleti'ne, Türk tarihine, Istanbul tarihi- ne, Türk kültürüne, Türk uygarhğma, insanlık ta- rihine, dünya kültürüne, dünya uygarlığına karşı işlenmiş olan bu siyasal, ekonomik, toplumsal, kültürel ve uygarlık kar- şıtı cinayetin bedelinin ödenmesi zorunludur. Bu bedelin ödenmesi, cinayet sonucu oluşan Sa- lıpazan gümrük depo ve antrepolanrun yok edil- mesiyle olanaklıdır. Kül- türbilim, Uygarlıkbilim. Şehircilikbilim üçlüsü- nün koşullanna ve kural- lanna uyularak Topha- ne'den Fındıklf ya kadar uzanan "Sahpazan" sa- hil şeridine alanlar ve parklar yapmak yaşamsal bir zorunluluktur. Bu alanlara ve parklara ko- nacak heykeller ve anıt- lar çağdaş Türk uygarlı- ğının göstergesi olacak- tır. Ömeğin; bu alanlardan birine konacak görkem- li (monumental) amt/ya- zıtlardan biri Atatürk'ün şu sözü olmalıdır: "Gel- dUderiGibiGiderier" . Atatürk bu sözü, I. Dünya Savaşı'nda Ata- türk'ün komutasındaki Türk Ordulannın zafe- riyle sonuçlanan son sa- vaş alanından Istanbul'a geldiği tarih olan 13 Ka- sım 1918 günü, Haydar- paşa'dan Sirkeci'ye git- mek için bindiği askeri ulaştırma gemisinin gü- vertesinde söylemiştir. Atatürk'e bu sözü söy- lettiren görüntü şudur: Istanbul limanında ve Dolmabahçe önünde de- mirlemek için Saraybur- nu önünden ağır ağ^r ge- çen altmış beş Ingiliz, Fransız, Italyan, Yunan ve diğer bağlaşık (mütte- fık) devletlerin savaş ge- mileri. 'Geldikleri gibi giderier' Bu savaş gemilerinin geçişi sırasında Ata- türk'ün içinde bulundu- ğu donanma güçlerine ait küçük gemi, Istanbul'a gitmek için savaş gemi- lerinin geçişinin sona er- mesini bekler. Devletin, Ülkenin, Ulu- sun ve her şeyin yok ol- duğu o gün, bu sözü an- cak Atatürk söyler. "Gel- dikleri GibiGideıier" sö- zü, Türkiye Cumhuriye- ti Devleti'ni kuracak olan aklın, düşüncenin, bilgi- nin, cesaretin, istencin (iradenin), önderliğin, ulusal bilincin, tarih bi- lincinin sesidir. Seksen yıl önce söy- lenmiş bu büyük söz, bu- güne değin taşa kazılmış bir anıt-yazıt olarak ts- tanbul'un hiçbir yerine konmadı. Örneğin; eski Haydarpaşa mendireği üstüne bu devasa anıt'ya- zıt konulabilirdi. îstanbul'un bazı park- lannda aramızda yaşa- yan kişilerin bile heykel- İeri var. Istanbul' un ba- zı parklarında sanat ya- pıtı yalanı buluşbelgeli (patentli) "acaibaftan (yadırgatıcı) birçok anıt ve heykel var. Fakat bu unutulmaz bü- yük sözün yazılı olduğu bir anıt/ yazıt yok. Tür- kiye Cumhuriyeti Dev- leti'nin kuruluşunun el- linci yılı olan 1973'te, Atatürk'ün doğumunun 100. yılı olan 198 l'de Îs- tanbul'un alanlarına, parklanna bir yığın hey- kel ve anıt dikildi. Içle- rinde yalnız "Geldikleri Gibi Giderier" sözünün üstünde yazılı olduğu bu anıt/yazıt yok. Türk tarih kitaplannın tümünde Roma İmpara- toru Sezar'ın kazandığı bir savaş sonrası söyledi- ği ünlü sözü "Geldim, gördüm.yendnn" (Yeni, vici, vidi) sözü yazılıdır. Bu sözün Türkçesini ve Larincesini tarih oku- muş her Türk bilir. Fakat Türkiye Cumhu- riyeti Devleti'nin tüm yurttaşlan acaba Ata- türk'ün söylediği "Gel- dikJeriGfci Giderier" sö- zünübiliyormu?.. Bu soruyu Atatürkçü görünümündeki tüm gardırop Atatürkçüleri- ne, globalcilere, küresel- cilere, yeni vizyonculara, ikinci cumhuriyetçilere, etnik ve dinsel aynlıkçı- lara, şeriat yandaşlanna, padişah ve şah yandaş- lanna, laiklik karşıtlan- na, Cumhuriyet ve Ata- türk düşmanlarına, Türk Ulusunun, Türk Ülkesi- nin, Türkiye Cumhuri- yeti Devleti'nin ulusal birlik ve beraberlik ilke- sine en çok gereksinimi olduğu bu günlerde, bu il- keyi bir aldatma aracı ola- rak kullananlara ve ay- dın görünümlü tüm "Ka- raa\dm"lara soruyorum. "Istanbulun Orta Yeri Sahpazan" sahil şeridin- de işlenmiş bir cinayetin cesetleri görünümünde duran gümrük depo ve antrepolannı yok etme- den, bu gümrük depo ve antrepolannı işlevi deği- şik yeni bir yerleşim ye- ri olarak kullanmak, ikin- ci bir "Sahpazan Cinaye- ti" işlemektir. (Buyazıl5Martl998 tarihinde Olaylar ve Gö- rüşler sayfasında yayım- lanmıştır.) PENCERE Avrupalı Bizim Gibi Davranmazdı.. Çocuktum, babam subaydı, arada sırada kışla- ya gider, askerin talimini bir oyun seyrediyor gibi izlerdim... Bir gün garip bir manzara ile karşılaştım; çavuş bir eri ortaya çıkarmış, çömeltmiş, tuvaietlerde na- sıl davranılacağını erata uygulamalı ders yöntemiy- le öğretıyordu... Şaka değil, köyden dağdan gelen Mehmetçik 'adabı muaşeret'e yabancıydı; e\\e yemek yiyen köylü, çatalı bıçağı asker ocağında görüp tanıyor- du. • 'Vaktiyle Avrupalı dışkıyla dolu oturağını saray penceresinden dışan dökerken biz alaturka he- lalarda taharetlenırdik' diye övünebiliriz; geçmiş zamanın hayali cıhan değer... Ancak Batı, köylülüğü tarihe gömdü; biz ilkelli- ğin mirasını omuzlanmızdataşıyoruz... Muaşeret, zarafet, ıncelik, yasama biçimi, uygar- lıkta bir kültür aşamasıdır, eğitim sorunudur... Insan biryakını öldüğü zaman çırpınıp, yırtınıp, bağırıp, çağınp dövünmeye de koyulabilir... Gözyaşlarını ıçine akıtıp soylu bir duruşla acısı- nı yüreğine de gömebilir... Uygarlığın süzülmüşlüğünü içine sindirmek ve davranışlanna yansıtmak kolay degildir; bu yolda incelikli bir öğretimden geçmek gerekir. • Eski dönemlerde birisini övmek için kullanılan bir deyişvardı: '- Avrupa görmüş adamdır!..' Geçti ogünler... Artık Avrupalı turist Türkiye'de sıradan, alelade, dogal sayılıyor; en başta Almanya, çeşitli Batı ül- kelerinde milyonlarca Türk yaşıyor... Peki, Avrupalı olabildik mi?.. Dünkü gazetelerimizin birinci sayfalannı gör- dükten sonra çarpıldım ve Kemal Tahir ağzıyla de- dim ki; - Olabilemeyiz!.. Görgüsüzlük.. Zevksizlik.. Şişırme.. Abartma.. Estetikten nasibi olmayan kırmızı, mavi, yeşil, tu- runcu renk cavalacıcozuyla içeriğinde gerçek dı- şı bir övünme ve şişinme... BizTürklerkendımizi nasıl biraşağılıkduygusu- na kaptırmışız ki çeşitli olumsuz koşullara bağlan- mış olan, sonu da belirsiz, 'ucu açık' bir müzake- re sürecine başlamayı okurlanmıza görgüsüzlerin düğünü gibi sunabiliyoruz?.. "Avrupalılık" mı bu?.. • Inşallah AB'ye gireriz.. Ne var kı manzaramız hiç de iç açıcı değil.. Avrupa bizim için bir 'medeniyet' dünyasını vur- guluyorsa, önce kendi içimizde 'uygar' olalım.. Medyada alaturka şamata utandıncı boyutlar- da.. Daha ortada hiçbir şey yokken zil takmak.. Göbek atmak.. Belki bize yakışıyor.. Ama, benzemeye çalıştığımız Avrupalı, bizim yenmizde olsa, bizim gibi davranmazdı. Yargı karanyla yayını durdurulan yazı dizisi kitap olarak çıktı. HİKMET ÇETİNKAYA Yıl arkadaşı Nurettin Veren anlalıyor FETHUIİAH GÜLHU'İN 40YIUJK SERÜVBIİ-2 Eskilenn "fıkr-ı takıp" dediklen nedir?.. Hikmet Çetınkaya'nın Fehullah Gülen'e ılışkın yazı dızısı 1976 yılında CumhuriYef'te yoyımlanıyof, Izrrtir, Kemalpoşfl, Kozdoglon'nda Fettıultah Gülen'in öğrendlet içm kurduğu irtka kompkm ttrrntıhyof. Yıl 2005!.. Yine Cumhunyet'te Hikmet'in kaleminden "Fettıullahplardo İç Hesaplaşma"yı okuyocoksınız... Çetinkayo'do fıkr-i takip vat... İLHAN SELÇUK GUNIZI YAYINCILIK tel / faks : 0.21 2 51 2 1 1 72 Okullara dikeceğiniz en büyük anıt Atatürk'ün Bütün Eserleri'dir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle