18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
7 OCAK 2005 CUMA CUMHURİYET SAYFA J\_ LJ \_j 1 U J \ kultur(« cumhuriyet.com.tr 1 5 'Eşkıya'dan 8 yıl sonra Yavuz Turgul- Şener Şen işbirliğinin son ürünü 'Gönül Yarası' bugün gösterime giriyor Hayallerimizin kurbanıyız!Gönül Yarası, 1980- 9O'lı yılların mizah dergi- lerinde " O r a " diye ad- landınlan, yoksul kalmış, gcri bırakılmış Güneydo- ğu illerimizdeki kıraç bir mczranın derme çatma il- kokulıında açılıyor. Mavi önlükleri içinde, kızh-erkekli küçük öğrencileri- ne çok sevecen davranan, gerektiğinde Kiirtçe de konuşan ilkokııl öğretmeni Nâzım rolünde epeydir kendini özletti- ren Şener Şen var. Aralarından Nâzım Hikmet, Sabahattin Eyuboğlu, Aziz Nesin, Edip Cansever'i seçebildiği- miz, vaktiyle kültür sanat dünyamızı ışıklandırmış kimi aydınlarımızın re- simlerinin ve kısa kısa kimi dize ya da metinlerinden alıntıların asıldığı sınıf- taki panodan öğretmen Nâzım'ın nasıl biri olduğunu anlıyoruz. Evinden uzakta, bütün olumsuz ko- şullara aldırmadan, idealizmini hiç yi- tirmeksizin, hatta karısıyla iki çocuğu- nu ihmal etme pahasına çalışıp didine- rek yüzlerce çocuk yetiştirmiş sıkı bir idealist o. Yıllarca öğretmenlik yaptık- tan sonra hayatını adadığı mesleğinden emekli olarak lstanbul'a dönmeye ha- zırlanan Nâzım öğretmen onu seven sa- yan, tek sıra dizilmiş köylülere veda edi- yor duygusal bir sahnede. Istiklal harbi gazisi bir dedenin torunu, öğretmen bir babanın oğlu olan Nâzım, 15 yıl önce aynldığı lstanbul'a, daha doğrusu do- ğup büyüdüğü Samatya'ya dönünce ço- cukluk ve mahalle arkadaşı Takoz Ata- kan'ın (Sünıer Tilmaç) taksisinde ge- ceci olarak çalışmaya karar veriyor emeklilik ikramiyesini alana kadar. Trajik final Bu arada Takoz, Paris'e göç etmiş bir Er- meni arkadaşının boş evine yerleştiriyor onu. Karısı Nâzım'ı çoktan terk etmiş, oğlu Mehmet'lc (Güven Kıraç) kızı Piraye (Özgür Devin Çınar) ise çoktan büyüyüp yetişmiş, kendilerini kurtarmışlardır. Hayli ticari bir kafaya sahip, hali vakti yerinde Mehmet, üvey baba parasıyla peynir ekmek gibi beyaz eşya satan bir dükkân açmış, çok- tan çoluk çocuğakanşmıştır. Zengin birban- kacıyla evlilik hazırlığındaki Piraye ise kü- çükken geçirdiği bir hastalıktan dolayı, hayat boyu doğuramayacak oluşunun sorumlusu saydığı babasından nefret ettiğini bizzat ba- basının yüzüne çarpar. Bir gece mesaisini bitirdikten sonra araba- sına binen pavyon şarkıcısı Dünya'yla (Mel- tem Cumbul) yolları kesişen Nâzım'ın yaş- Yönetmen, senaryo: Yavuz Turgul / Kamera: Soykut Turan / Müzik: Tamer Çıray / Montaj: Bülent Taşar / Oyuncu- lar: Şener Şen, Meltem Cumbul,Timuçin Eşen Esen, Güven Kıraç, Öz- gür Devin Çınar, Sümer Tilmaç, Erdal Tosun, Ecenaz Kızıltan / Filma- Cass, Most Yapım 2004 (WB) ünümüzde eski değerlerin yerini alan genel bir yozlaşmanın ve eski-yeni çatışmasının hissedildiği, alışıldığı üzere yoğun bir nostalji duygusuyla bezeli "Gönül Yarası" sağlam karakterlere ve sıkı örülmüş bir dramatik yapıya sahip. Kuşkusuz sinemamızın en iyi senaristlerinden biri olan Yavuz Turgul'un yönetmen olarak hikâye anlatmada eriştiği olgunluğun bu son örneği, seyirciyi kıskıvrak ele geçiren bir tempoda seyrediyor baştan sona. lı gönlünü, (kaçınılmaz bir şekilde) pır pır ettiriyor, işveli, cilvcli, fettan şarkıcı. Dünya da bu sapına kadar dürüst, halim selim, sıkıl- gan, ona kol kanat geren, yaşlı ama güveni- lir erkeğe meyilli. Ne var ki eski karısının izini süren, boşandığı Antepli belalı kocası Halil'in (Timuçin Esen) devreye girmesiy- le dıırum değişiyor. Dünya, Halil'den kaçır- dığı küçük kızı Melek'le lstanbul'da ayakta kalmaya, tutunmaya çalışıp çabalarken çalış- tığı pavyonu basan maço Halil olay çıkarıp Dünya'yı hastanelik ediyor. Vaktiyle pavyonda görüp sevdiği Dün- ya'yla dünya evine girdiği için ailesince dış- lanmayı ve mirastan mahrum edilmeyi bile göze almış, işini gücünü kaybetmiş Halil'in biricik derdi, tıpkı anası gibi pavyona düşme- sini istemediği küçük kızını geri almaktan çok, marazi bir aşkla sevdiği ve delicesine kıskandığı Dünya'nın peşi sıra lstanbul'a ge- lip eski karısıyla yeniden bir araya gelebil- mek. Dünya ve küçük Melek'le tekrar çekir- dek aile oluşturup ikinci bir şansı (ya da ba- harı!) yakalayabilmek. Ancak bunu ne kadar hak ettiği tartışmaya açık, çünkü küçük Me- lek'in gözleri önünde, marazi bir ihtirasla sevdiği karısını sılle tokat döverek kızının di- linin tutulmasına sebep olacak kadar maço ve cahil aslında Halil. Nâzım'ın sorunlugenç çıfti babacanbirol- gunlukla yeniden birleştirmesi dahi hikâye- nin trajik finalini engelleyemeyecektir son- da. Nostalji duygusuyla bezeli Yaklaşık 2.5 saatlik, inişlı çıkışlı, renkli bir kaçış kovalamaca serüveninin sürükleyicili- ğine sahip Gönül Yarası, Muhsin Bey ve özellikle Eşkıya gibi yakın dönemde sine- mamıza ivme kazandırmış bazı başyapıtlar armağan eden senarist-yönetmen Turgul'un, Fahriye Abla'yla (1984) başlayan filmogra- fisinde ikinci planda yer alacak eserlerinden biri izlenimi bıraktı bizde, Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetme- ni(1990)yada 1992 yapımı Gölge Oyunu benzeri. Az ama öz çalışan, yılların birikimine sahip, deneyimli bir sinemacı gözünün ve özeninin eseri film, ikna edici, ayrıntılı anla- tımı, doyurucu üslubu ve görsel dü- zeyiyle, azalacağına çoğalan bir il- giyle izleniyor 140 dakika süresin- ce. Günümüzde eski değerlerin ye- rini alan genel bir yozlaşmanın ve eski-yeni çatışmasının hissedildiği, alışıldığı üzere yoğun bir nostalji duygusuyla bezeli "Gönül Yarası" sağlam karakterlere ve sıkı örülmüş bir dramatik ya- pıya sahip. Kuşkusuz sinemamızın en iyi se- naristlerinden biri olan Yavuz Turgul'un yö- netmen olarak hikâye anlatmada eriştiği ol- gunluğun bu son örneği, seyirciyi kıskıvrak ele geçiren bir tempoda seyrediyor baştan so- na. Meltem Cumbul'dan bile iyi verim alabil- miş Turgul'un oyuncu yönetiminden mekân kullanımma, görüntü-müzik uyumundan montajına kadar belirgin ustalığını sergiledi- ği Samatyalı Takoz'la Nâzım'ın mahalle ar- kadaşlığı gibi klişe duyarlılıkları dozunda bı- raktığı ve seyirciyle bir kez daha yakın bir ilişki kurduğu "Gönül Yarasf'nda her za- manki sıcak oyununu yineleyen Şener Şen'in yanı sıra gözü kara Halil'i başarıyla oynayan Timuçin Esen'e dedikkat. Sonuçta Turgul'un büyük işlerinden biri değilse de kuşkusuz seyre değer, iz bırakan, iyi filmlerinden biri bu "Gönül Yarası". Yeni Başlayanlar... Yenl Başlayanlar... Yeni Başlayanlar... BULUTLARI BEKLERKEN Yeşim Ustaoğlu'nun Petros Markaris'le birlikte senaryosunu yazdığı ve yönettiği film- de Suna Selen, Rüçhaıı Çalışkur, Rıdvan Yağcı ve Ismail Baysan rol alıyor. 1916 yı- lında Karadeniz Bölgesi'nden göç etmek zo- runda kalan Rum ailelerden birisinin kızıdır Ayşe ya da asıl adıyla Eleni... Ayşe/Eleni sür- gün yollarında ailesinin büyük bir kısmını kar- lara bırakıp Mersin'e ulaştığında, küçük kar- deşi Niko ile çok çaresiz kaldıkları bir anda bir Türk ailesi tarafından evlat edinilir. Küçük Eleni'nin acımasız deneyiminin travması, ye- niyetme Selma'yla kurduğu sevgi dolu bağ sa- yesinde hafifler. Niko'nun gidişine göz yu- mup yıllar sonra bütün hayatını bir gölge gibi adadığı sevgili Selma'sı da ölünce, Ayşe'nin derinlerde sakladığı suçluluk duygusu, iç he- saplaşması, dağlardan gelen bulutların, sisle- rin getirdiği seslerle, geride bıraktığı kayıpla- rının görüntüleriyle harekete geçer. 50 yıldır sorduğu sorunun yanıtını artık bulmak zorun- dadır. Acaba koruyamadığı, gitmesine göz yumduğu, 6 yaşından sonra bir daha görme- diği Niko yaşıyor mudur? Nerededir? Onu af- fedecek midir? 'Bulutları Beklerken' bizi, 50 yıl boyunca sırtına yüklenen sırların yükiiy- le yaşamak zorunda kalmış bir kadının; Kara- deniz'in sislerle örtülü yaylalarında, karanlık ve sırlarla dolu geçmişinin kapılarını arala- masına, bitmek bilmeyen arayışına ve vicda- ni hesaplaşmasına tanıklık etmeye çağırıyor. Film, Sundance Uluslararası Film Yapımcıla- rı Avrupa Bölümü Senaryo Ödülü, 2004 Ulus- lararası tstanbul Film Festivali'nde Jüri Özel Ödülü ve En iyi Kadın Oyuncu Ödülü'ne de- ğer görüldü. Ne Zamandan BeriBuradasınız! Kültür Servisi - Kargart'ta, bugün ve ya- rın 20.00'de 'Ne Zamandan Beri Buradası- nız!' adlı tiyatro oyunu sahnelenecek. Oyu- nu yöneten Ayla Algan, ressam Zehra Al- gan. Oyuncu ve dansçılar: Cüneyt Karadu- rak, Ömer Uysal, Senem Oluz, Sevi Algan, Talin Büyükkiirkçiyan, Tayanç Ayaydın. Ekip oyununyaratım sürecinde lonesco'nun 'Sandalyeler' oyunundaki imge, karakter ve tipler arasındaki ilişkisizliği doğaçlayarak yaratıcı bir seyir ortamı yaratıyor ve İcarşı- lıklı iletişimle oyunu izlettiriyor. Oyun son- rası, oyunun nasıl bir çalışma süreci ve yön- temiyle yaratıldığını göstermek amacıyla, izleyicilere 'boş sandalyeler'e koydukları kinılikJer sorularak nıantığı olmayan, uyum- suz, yabancılaştıran bir sahne düzeni içinde, insanın felsefi, politik davranışlarından he- sap sormayan bir dramaturji sunuluyor. Çağdaş tiyatroda saçma, uyumsuz tiyatro türü 1950de lonesco'nun 'Kel Şarkıcı' ya- pıtıyla yaşamımıza girer. Beckett, Adamov, Pinter, Albee, Arrabal ve Pinget'in önem- li temsilcileri arasında yer aldıkJarı bu akım, kökenlerini Camus'nün 'Yabancı'sından, Sisifos söylencesinden, Sartre'dan (l'etre et le neant) alarakhiçlik ve savaş içindeki ikin- ci Dünya Savaşı sonrası felsefeci ve yazar- lannın yıpranmışlığını, egemen ideolojilerin düşlem eksikJiklerini ve yaşamın param par- ça olduğu bir dünyayı göstermektedir. (0 216 330 31 51) İZLEYİCİ CÖZÜYLE... ERDAL ATABEK îki insan, beş dönemeç, bir yaşam5 x 2 , bir François Ozon filmi. 'Sekiz Kadın' gibi, 'Havuz' gibi da- ha önceki filmlerinde de insan iliş- kilerini irdeleyen Ozon, bu kez ka- merasını bir çiftin evliliğine çeviri- yor. Gilles (Jil) ve Marion bir tatil köyünde karşılaşırlar. Gilles, buraya kiz arkadaşıyla gelmiştir. Ancak kız arkadaşı her şeye eleştirel bakan, kı- namsık bir tiptir. (Kınamsık, her şe- ye hoşnutsuz bakan, bir bahane bu- lup eleştiren insan tipi.) Genç adam durumdan biraz sıkılmıştır, yapacak bir şeyi de yoktur. Oraya gelen Ma- rion'u çalıştığı firmanın reklam ser- visinde çalışan bir genç kadın olarak tanımaktadır. Doğal içgüdünün çe- kimi onları birbirine yaklaştırır. Bu, birinci dönemeçtir ve filmin sonun- da görülecektir. Doğal içgüdünün çeklmi Yönetmeninbufilmdekııllandığı teknik, olayları sonundan başına doğru izletmek, böylece bir son gi- bi görünen ilişkinin nasıl bir seyirle başa döndüğünü göstermek olmuş. Bunda da başarı kazanmış bence. lz- leyen için bir boşanma ile başlayan film, böyle bir tanışma ile bitmek- te, böylece de bütün bir ilişkiyi dü- şünme fırsatı doğmaktadır. Düğün sahnesi, evliliğin çeşitli periyotları, doğal çekimin azalış aşamalan bütün insanlann ilişkile- rinde yaşayabilecekleri aşamalar. Aslında her şey, doğal içgüdünün çekimleri ile sosyal kuralların sınır- ladığı bir yaşam alanında yaşanıyor. Erkekle kadın arasındaki ilişkinin her türü bu yaşam alanında doğu- yor, biçimleniyor, tüketiliyor ve bi- tiyor. Bütün mutluluklar, mutsuz- luklar, verilen ebedi sözler, edilen yeminler, söylenen yalanlar, yaşa- nan her çeşit çetrefil öyküler hep bu sınırlanmış yaşam alanında geçiyor. Düğün geccsinde yakışıklı deli- kanlı Gilles, aşırı kaçırılmış içkinin de etkisiyle otel odasının mutluluğu Valcria Bruni Tcdeschi ile Stephane Freiss filmin bir sahnesinde. ile sızınca, cinsel isteği uyarılmış Marion'un giyinip dışarı çıkması, bahçede karşılaştığı Amerikalı gen- cin cinsel yaklaşımına karşı koya- maması da filmin ana temasını açık- layan bir sahne. Doğal içgüdünün çekimiyle baş- layan bir yakınlaşma kimi zaman ev- liliğe kadar uzanıyor, kimi zaman da bir kaçamakla bitiyor. Ama sosyal kurallar öyle bir anlık olaylara göre düzenlenemez. Sosyal kurallar, uyulması gereken, bunun için sıkın- tılar da çekilse korunması gereken bir kurumsal yapı oluşturuyor. Fil- min böyle bir sosyal eleştiri yanı var nıı? Bu elbette, izleyenin filme ba- kışıyla da ilgili bir değerlendirme olur. Kötümserlik ve iyimserllk François Ozon, 37 yaşında bir yö- netmen. Kendisiyle yapılan bir röpor- tajda bu filmi için "Evliliğe kötüm- ser bir bakış mı" sorusuna, "Kö- tümserlik ya da iyimserlik sorunu değil" yanıtını veriyor. Gerçekten de konu kötümserlik ya da iyimserlik de- ğil. Konu, doğal çekimlerile sosyal sı- nırlar arasındaki farklılık sorunu olu- yor. Eğer bu iki alan, doğal alanla sos- yal alan örtüşüyorsa mutlu bir ilişki doğuyor ve yürüyor. Ama bu iki alan çelişiyorsa o zaman ortaya her türden olumsuzluk çıkıyor. 5 x 2 bir de bu açıdan değerlendi- rilmeli bence. KEDÎ GOZU VECDİ SAYAR Onat'a Sevgilerle İki haftalık biraradan sonra, yeni yılın bu ilk 'Ke- di Gözü'nde geride bıraktığımız yılın sanat olay- larından söz etmeye ne dersin? İki haftadır say- famızı kaplayan -bizi de köşemizden eden- de- ğerlendirmeleri okumuşsundur elbet. Edebiyat- tan sinemaya, plastik sanatlardan müziğe sayı- sız olay, sayısız başarı öyküsü. Ben de, olup bi- tenlere ilişkin düşüncelerimi seninle paylaşmak istedim... Anıları, salı akşamı Yeni Melek'teki bu- luşmamıza bırakarak... Adalet Ağaoğlu'nun yeni kitabını okuyordum geçenlerde; 'Damla Damla Günler'. 1969'dan 77'ye uzanan bir süreci, önemlice bir bölümünü birlikte, nefes nefese yaşadığımız günleri anlatı- yor Sevgili Adalet. Kitabın ilk sayfalarında, TRT'deki günlerinden söz ediyor. Kitap saatinde 'Sartre Küba'yıAnlatıyor'un tanıtılmasına izin ver- diği için çektiği sıkıntılardan, yasakları delip prog- ramında Yaşar Kemal'den söz etmesinden, gö- zaltına alınan, tutuklanan sanatçı dostlardan... 12 Mart'ın o karanlık günlerini birlikte yaşadık. 12 Eylül'ü de. TRT'nin -göstermelik de olsa- Kürtçe yayınlara başladığı, düşünce özgürlüğü- nün önündeki engellerin birer birer ortadan kalk- tığı şu günlerde, umutlu olmak için yeterince ne- den var. Demokratikleşme sürecinde ağır aksak -kimi zaman kendimizin bile şaştığı bir hızla- iler- lerken tekseslilik yerini çoksesliliğe bırakıyor. Ta- bular yıkılıyor, farklı kültürler kendilerini ifade et- mekten çekinmiyor. Çok kültürlü bir toplum ol- manın avantajlarini fark etmeye başlıyoruz yavaş yavaş. AB'ye üyelik sürecinin, toplumsal bir dönüşü- mü hızlandıran bir katkısı olduğunu düşünüyo- rum. Ama 12 Eylül Anayasası tümden değişme- dikçe sorunlanmız bitecek gibi görünmüyor. Evet, görece bir özgürlük var ama baskılar şekil değiştirerek sürüyor. F tipi cezaevleri, 'medya fovver'ları ile... İçinde bulunduğumuz alacaka- ranlık ortamdan çıkışın anahtarının kendi elleri- mizde olduğunu düşünüyorum. Iktidarın verdik- leri ile yetinmeyerek gerçek özgürleşmeyi, ger- çek demokratikleşmeyi, gerçek katılımcılığı ve saydamlığı istemediğimiz sürece, ya verilenle yetinir ya da tutucu bir yaklaşıma saplanıp kalı- rız. Çelişkilerin herzamankinden de keskin oldu- ğu bu ortamda, kültür-sanat alanı olması gerek- tiği kadar devingen mi, emin değilim. Başka alan- larda olduğu gibi, sanat alanının da 'piyasa' ko- şullarına teslim olduğu yılları yaşıyoruz. Bir tes- limiyet daha var: O da 'nitelik'\r\ 'nicelik'e tesli- miyeti... Çok satan 'ucuz' kitapların yılı oldu 2004. A- ma aynı zamanda Orhan Pamuk'tan Oya Bay- dar'a, Latife Tekin'den Murathan Mungan'a, Vedat Türkali'den Mehmet Uzun'a nice usta- nın başarı öyküsüne de tanıklık eden bir yıl oldu. Müzik için de aynı sey söylenebilir. Milyonlarla birlikte 'Of Of çeken Gülşen de vardı tabloda, bildiği yolda kararlı adımlarla ilerleyen Edip Ak- bayram'lar, Cahit Berkay'lar, Kazım Koyun- cu'lar da... Sinemada tablo daha da net. Sinemamızın 'ye- ni kahramanlan'nın renkli maceraları salonları doldurur, seyirci sayısında bir patlamaya yol açarken Nuri Bilge Ceylan'lar, Zeki Demirku- buz'lar, Yeşim Ustaoğlu'lar dünyanın dört bir yanında ülkemizin prestij hanesine yeni puanlar kazandırıyorlar. Bu tabloya Almanya'dan Fatih Akın'ın, Italya'dan Ferzan Özpetek'in başarıla- rı da eklenince, 2004'te dünyada kendinden en çok söz ettirmeyi başaran sanat dalı sinema ol- du. Bundan, en çok gurur duyması gereken kişi sen olmalısın. Sinemayı salt bir ticaret alanı ola- rak gören Yeşilçam erbabına karşı farklı bir sine- manın var oluşunu savundun. Sinematek'te bir kuşağın yetişmesine önayak oldun. O yıllarda sana karşı çıkanlar, şimdi 'sanat' filmi yaparak pi- yasada kalmanın yollarını arıyor. Sinemamızın altın yıllarından söz edilir hep (Ye- şilçam filmlerinin iyi iş yaptığı yıllar). Bana kalır- sa, esas altın yıllar şimdi başlıyor. Çünkü, biryan- daendüstrinin kurallarına göre oynayan '/ş'film- leri, öte yanda nitelikten başka kaygısı olmayan yönetmen sineması örnekleri... Üretim de olma- sı gereken sayıya yaklaşıyor, yılda yirmi beş-o- tuz film. Bunların bir bölümünde tecimsel kaygı- ların ön planda olması son derece doğal. Doğal olmayan, bu filmleri yapanların illa da eleştir- menler tarafından da önemsenmek gibi bir tela- şa kapılmaları. Bunun dünyada örneği yok, ama bizimkileri tanırsın (yeniler biraz daha iddialı), her şeyi birden istiyorlar. Para ve şöhret yetmiyor, bir de övgü istiyorlar. Eh, bunu esirgemeyen yazar- larımız yok değil. Nasıl kızardın kim bilir, şimdi- lerde çıkan bazı yazıları okusaydın... Gene de, dedim ya, iyimserim. Farklılıklarımızla bir arada yaşamayı öğreniyoruz işte... [email protected] İDSO yeni yıl konserleri • Kültür Servisi - Istanbul Devlet Senfoni Orkestrası (tDSO) Ülker sponsorluğunda, bugün saat 19.30 ve 8 Ocak Cumartesi günü saat 11.00'de AKM'de yeni yılın ilk konserlerini verecek. Vesna Souc'un yöneteceği konserlerin solistleri Burak Bilgili (bas), Eglise Gutierrez (soprano), Özay Günay (mezzo- soprano) ve Şenol Talınlı (tenor) olacak. Konserlerde Mozart, Puccini, Verdi, Bizet, Rossini, Bellini ve Massenct'nin operalarından tanınmış aryaların yanı sıra müzikallerden seçmeler de seslendirilecek. Bugün • CEMAL REŞİT REY KONSER SALONU'nda saat 19.30'da 'En Chordais Müzik Topluluğu (SeIanik)&Lübnan Oryantal Müzik Topluluğu (Beyrut) konseri. (0 212 232 98 30} • İTALYAN KIJLTÜR MERKEZİ'nde saat 11.00'de Gülsen Yavuzkal yönetiminde 'Borusan Çocuk Korosu konseri. (0 212 292 06 55) • NARDIS JAZZ CLUB'da saat 23.30'da 'Aşkın Arsunan Quartet' konseri. (0 212 244 63 271 • AKBANK KÜLTÜR SANAT MERKEZİ'nde Prodüksiyon Tiyatrosunun saat 20.00'de 'Fernando Krapp Bana Mektup Yazmış'adh oyunu. (0 212 252 35 00)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle