Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
7 OCAK 2005 CUMA CUMHURİYET SAYFA
J\_ LJ \_j 1 U J \ kultur(« cumhuriyet.com.tr 1 5
'Eşkıya'dan 8 yıl sonra Yavuz Turgul- Şener Şen işbirliğinin son ürünü 'Gönül Yarası' bugün gösterime giriyor
Hayallerimizin kurbanıyız!Gönül Yarası, 1980-
9O'lı yılların mizah dergi-
lerinde " O r a " diye ad-
landınlan, yoksul kalmış,
gcri bırakılmış Güneydo-
ğu illerimizdeki kıraç bir
mczranın derme çatma il-
kokulıında açılıyor. Mavi önlükleri
içinde, kızh-erkekli küçük öğrencileri-
ne çok sevecen davranan, gerektiğinde
Kiirtçe de konuşan ilkokııl öğretmeni
Nâzım rolünde epeydir kendini özletti-
ren Şener Şen var. Aralarından Nâzım
Hikmet, Sabahattin Eyuboğlu, Aziz
Nesin, Edip Cansever'i seçebildiği-
miz, vaktiyle kültür sanat dünyamızı
ışıklandırmış kimi aydınlarımızın re-
simlerinin ve kısa kısa kimi dize ya da
metinlerinden alıntıların asıldığı sınıf-
taki panodan öğretmen Nâzım'ın nasıl
biri olduğunu anlıyoruz.
Evinden uzakta, bütün olumsuz ko-
şullara aldırmadan, idealizmini hiç yi-
tirmeksizin, hatta karısıyla iki çocuğu-
nu ihmal etme pahasına çalışıp didine-
rek yüzlerce çocuk yetiştirmiş sıkı bir
idealist o. Yıllarca öğretmenlik yaptık-
tan sonra hayatını adadığı mesleğinden
emekli olarak lstanbul'a dönmeye ha-
zırlanan Nâzım öğretmen onu seven sa-
yan, tek sıra dizilmiş köylülere veda edi-
yor duygusal bir sahnede. Istiklal harbi
gazisi bir dedenin torunu, öğretmen bir
babanın oğlu olan Nâzım, 15 yıl önce
aynldığı lstanbul'a, daha doğrusu do-
ğup büyüdüğü Samatya'ya dönünce ço-
cukluk ve mahalle arkadaşı Takoz Ata-
kan'ın (Sünıer Tilmaç) taksisinde ge-
ceci olarak çalışmaya karar veriyor
emeklilik ikramiyesini alana kadar.
Trajik final
Bu arada Takoz, Paris'e göç etmiş bir Er-
meni arkadaşının boş evine yerleştiriyor onu.
Karısı Nâzım'ı çoktan terk etmiş, oğlu
Mehmet'lc (Güven Kıraç) kızı Piraye
(Özgür Devin Çınar) ise çoktan büyüyüp
yetişmiş, kendilerini kurtarmışlardır. Hayli
ticari bir kafaya sahip, hali vakti yerinde
Mehmet, üvey baba parasıyla peynir ekmek
gibi beyaz eşya satan bir dükkân açmış, çok-
tan çoluk çocuğakanşmıştır. Zengin birban-
kacıyla evlilik hazırlığındaki Piraye ise kü-
çükken geçirdiği bir hastalıktan dolayı, hayat
boyu doğuramayacak oluşunun sorumlusu
saydığı babasından nefret ettiğini bizzat ba-
basının yüzüne çarpar.
Bir gece mesaisini bitirdikten sonra araba-
sına binen pavyon şarkıcısı Dünya'yla (Mel-
tem Cumbul) yolları kesişen Nâzım'ın yaş-
Yönetmen, senaryo:
Yavuz Turgul / Kamera:
Soykut Turan / Müzik:
Tamer Çıray / Montaj:
Bülent Taşar / Oyuncu-
lar: Şener Şen, Meltem
Cumbul,Timuçin Eşen
Esen, Güven Kıraç, Öz-
gür Devin Çınar, Sümer
Tilmaç, Erdal Tosun,
Ecenaz Kızıltan / Filma-
Cass, Most Yapım 2004
(WB)
ünümüzde eski değerlerin yerini alan genel bir yozlaşmanın ve eski-yeni
çatışmasının hissedildiği, alışıldığı üzere yoğun bir nostalji duygusuyla bezeli
"Gönül Yarası" sağlam karakterlere ve sıkı örülmüş bir dramatik yapıya
sahip. Kuşkusuz sinemamızın en iyi senaristlerinden biri olan Yavuz
Turgul'un yönetmen olarak hikâye anlatmada eriştiği olgunluğun bu son
örneği, seyirciyi kıskıvrak ele geçiren bir tempoda seyrediyor baştan sona.
lı gönlünü, (kaçınılmaz bir şekilde) pır pır
ettiriyor, işveli, cilvcli, fettan şarkıcı. Dünya
da bu sapına kadar dürüst, halim selim, sıkıl-
gan, ona kol kanat geren, yaşlı ama güveni-
lir erkeğe meyilli. Ne var ki eski karısının
izini süren, boşandığı Antepli belalı kocası
Halil'in (Timuçin Esen) devreye girmesiy-
le dıırum değişiyor. Dünya, Halil'den kaçır-
dığı küçük kızı Melek'le lstanbul'da ayakta
kalmaya, tutunmaya çalışıp çabalarken çalış-
tığı pavyonu basan maço Halil olay çıkarıp
Dünya'yı hastanelik ediyor.
Vaktiyle pavyonda görüp sevdiği Dün-
ya'yla dünya evine girdiği için ailesince dış-
lanmayı ve mirastan mahrum edilmeyi bile
göze almış, işini gücünü kaybetmiş Halil'in
biricik derdi, tıpkı anası gibi pavyona düşme-
sini istemediği küçük kızını geri almaktan
çok, marazi bir aşkla sevdiği ve delicesine
kıskandığı Dünya'nın peşi sıra lstanbul'a ge-
lip eski karısıyla yeniden bir araya gelebil-
mek. Dünya ve küçük Melek'le tekrar çekir-
dek aile oluşturup ikinci bir şansı (ya da ba-
harı!) yakalayabilmek. Ancak bunu ne kadar
hak ettiği tartışmaya açık, çünkü küçük Me-
lek'in gözleri önünde, marazi bir ihtirasla
sevdiği karısını sılle tokat döverek kızının di-
linin tutulmasına sebep olacak kadar maço ve
cahil aslında Halil.
Nâzım'ın sorunlugenç çıfti babacanbirol-
gunlukla yeniden birleştirmesi dahi hikâye-
nin trajik finalini engelleyemeyecektir son-
da.
Nostalji duygusuyla bezeli
Yaklaşık 2.5 saatlik, inişlı çıkışlı, renkli bir
kaçış kovalamaca serüveninin sürükleyicili-
ğine sahip Gönül Yarası, Muhsin Bey ve
özellikle Eşkıya gibi yakın dönemde sine-
mamıza ivme kazandırmış bazı başyapıtlar
armağan eden senarist-yönetmen Turgul'un,
Fahriye Abla'yla (1984) başlayan filmogra-
fisinde ikinci planda yer alacak eserlerinden
biri izlenimi bıraktı bizde, Aşk
Filmlerinin Unutulmaz Yönetme-
ni(1990)yada 1992 yapımı Gölge
Oyunu benzeri. Az ama öz çalışan,
yılların birikimine sahip, deneyimli
bir sinemacı gözünün ve özeninin
eseri film, ikna edici, ayrıntılı anla-
tımı, doyurucu üslubu ve görsel dü-
zeyiyle, azalacağına çoğalan bir il-
giyle izleniyor 140 dakika süresin-
ce.
Günümüzde eski değerlerin ye-
rini alan genel bir yozlaşmanın ve
eski-yeni çatışmasının hissedildiği,
alışıldığı üzere yoğun bir nostalji
duygusuyla bezeli "Gönül Yarası" sağlam
karakterlere ve sıkı örülmüş bir dramatik ya-
pıya sahip. Kuşkusuz sinemamızın en iyi se-
naristlerinden biri olan Yavuz Turgul'un yö-
netmen olarak hikâye anlatmada eriştiği ol-
gunluğun bu son örneği, seyirciyi kıskıvrak
ele geçiren bir tempoda seyrediyor baştan so-
na.
Meltem Cumbul'dan bile iyi verim alabil-
miş Turgul'un oyuncu yönetiminden mekân
kullanımma, görüntü-müzik uyumundan
montajına kadar belirgin ustalığını sergiledi-
ği Samatyalı Takoz'la Nâzım'ın mahalle ar-
kadaşlığı gibi klişe duyarlılıkları dozunda bı-
raktığı ve seyirciyle bir kez daha yakın bir
ilişki kurduğu "Gönül Yarasf'nda her za-
manki sıcak oyununu yineleyen Şener Şen'in
yanı sıra gözü kara Halil'i başarıyla oynayan
Timuçin Esen'e dedikkat. Sonuçta Turgul'un
büyük işlerinden biri değilse de kuşkusuz
seyre değer, iz bırakan, iyi filmlerinden biri
bu "Gönül Yarası".
Yeni Başlayanlar... Yenl Başlayanlar... Yeni Başlayanlar...
BULUTLARI BEKLERKEN
Yeşim Ustaoğlu'nun Petros Markaris'le
birlikte senaryosunu yazdığı ve yönettiği film-
de Suna Selen, Rüçhaıı Çalışkur, Rıdvan
Yağcı ve Ismail Baysan rol alıyor. 1916 yı-
lında Karadeniz Bölgesi'nden göç etmek zo-
runda kalan Rum ailelerden birisinin kızıdır
Ayşe ya da asıl adıyla Eleni... Ayşe/Eleni sür-
gün yollarında ailesinin büyük bir kısmını kar-
lara bırakıp Mersin'e ulaştığında, küçük kar-
deşi Niko ile çok çaresiz kaldıkları bir anda bir
Türk ailesi tarafından evlat edinilir. Küçük
Eleni'nin acımasız deneyiminin travması, ye-
niyetme Selma'yla kurduğu sevgi dolu bağ sa-
yesinde hafifler. Niko'nun gidişine göz yu-
mup yıllar sonra bütün hayatını bir gölge gibi
adadığı sevgili Selma'sı da ölünce, Ayşe'nin
derinlerde sakladığı suçluluk duygusu, iç he-
saplaşması, dağlardan gelen bulutların, sisle-
rin getirdiği seslerle, geride bıraktığı kayıpla-
rının görüntüleriyle harekete geçer. 50 yıldır
sorduğu sorunun yanıtını artık bulmak zorun-
dadır. Acaba koruyamadığı, gitmesine göz
yumduğu, 6 yaşından sonra bir daha görme-
diği Niko yaşıyor mudur? Nerededir? Onu af-
fedecek midir? 'Bulutları Beklerken' bizi,
50 yıl boyunca sırtına yüklenen sırların yükiiy-
le yaşamak zorunda kalmış bir kadının; Kara-
deniz'in sislerle örtülü yaylalarında, karanlık
ve sırlarla dolu geçmişinin kapılarını arala-
masına, bitmek bilmeyen arayışına ve vicda-
ni hesaplaşmasına tanıklık etmeye çağırıyor.
Film, Sundance Uluslararası Film Yapımcıla-
rı Avrupa Bölümü Senaryo Ödülü, 2004 Ulus-
lararası tstanbul Film Festivali'nde Jüri Özel
Ödülü ve En iyi Kadın Oyuncu Ödülü'ne de-
ğer görüldü.
Ne Zamandan BeriBuradasınız!
Kültür Servisi - Kargart'ta, bugün ve ya-
rın 20.00'de 'Ne Zamandan Beri Buradası-
nız!' adlı tiyatro oyunu sahnelenecek. Oyu-
nu yöneten Ayla Algan, ressam Zehra Al-
gan. Oyuncu ve dansçılar: Cüneyt Karadu-
rak, Ömer Uysal, Senem Oluz, Sevi Algan,
Talin Büyükkiirkçiyan, Tayanç Ayaydın.
Ekip oyununyaratım sürecinde lonesco'nun
'Sandalyeler' oyunundaki imge, karakter ve
tipler arasındaki ilişkisizliği doğaçlayarak
yaratıcı bir seyir ortamı yaratıyor ve İcarşı-
lıklı iletişimle oyunu izlettiriyor. Oyun son-
rası, oyunun nasıl bir çalışma süreci ve yön-
temiyle yaratıldığını göstermek amacıyla,
izleyicilere 'boş sandalyeler'e koydukları
kinılikJer sorularak nıantığı olmayan, uyum-
suz, yabancılaştıran bir sahne düzeni içinde,
insanın felsefi, politik davranışlarından he-
sap sormayan bir dramaturji sunuluyor.
Çağdaş tiyatroda saçma, uyumsuz tiyatro
türü 1950de lonesco'nun 'Kel Şarkıcı' ya-
pıtıyla yaşamımıza girer. Beckett, Adamov,
Pinter, Albee, Arrabal ve Pinget'in önem-
li temsilcileri arasında yer aldıkJarı bu akım,
kökenlerini Camus'nün 'Yabancı'sından,
Sisifos söylencesinden, Sartre'dan (l'etre et
le neant) alarakhiçlik ve savaş içindeki ikin-
ci Dünya Savaşı sonrası felsefeci ve yazar-
lannın yıpranmışlığını, egemen ideolojilerin
düşlem eksikJiklerini ve yaşamın param par-
ça olduğu bir dünyayı göstermektedir.
(0 216 330 31 51)
İZLEYİCİ CÖZÜYLE... ERDAL ATABEK
îki insan, beş dönemeç, bir yaşam5 x 2 , bir François Ozon filmi.
'Sekiz Kadın' gibi, 'Havuz' gibi da-
ha önceki filmlerinde de insan iliş-
kilerini irdeleyen Ozon, bu kez ka-
merasını bir çiftin evliliğine çeviri-
yor. Gilles (Jil) ve Marion bir tatil
köyünde karşılaşırlar. Gilles, buraya
kiz arkadaşıyla gelmiştir. Ancak kız
arkadaşı her şeye eleştirel bakan, kı-
namsık bir tiptir. (Kınamsık, her şe-
ye hoşnutsuz bakan, bir bahane bu-
lup eleştiren insan tipi.) Genç adam
durumdan biraz sıkılmıştır, yapacak
bir şeyi de yoktur. Oraya gelen Ma-
rion'u çalıştığı firmanın reklam ser-
visinde çalışan bir genç kadın olarak
tanımaktadır. Doğal içgüdünün çe-
kimi onları birbirine yaklaştırır. Bu,
birinci dönemeçtir ve filmin sonun-
da görülecektir.
Doğal içgüdünün çeklmi
Yönetmeninbufilmdekııllandığı
teknik, olayları sonundan başına
doğru izletmek, böylece bir son gi-
bi görünen ilişkinin nasıl bir seyirle
başa döndüğünü göstermek olmuş.
Bunda da başarı kazanmış bence. lz-
leyen için bir boşanma ile başlayan
film, böyle bir tanışma ile bitmek-
te, böylece de bütün bir ilişkiyi dü-
şünme fırsatı doğmaktadır.
Düğün sahnesi, evliliğin çeşitli
periyotları, doğal çekimin azalış
aşamalan bütün insanlann ilişkile-
rinde yaşayabilecekleri aşamalar.
Aslında her şey, doğal içgüdünün
çekimleri ile sosyal kuralların sınır-
ladığı bir yaşam alanında yaşanıyor.
Erkekle kadın arasındaki ilişkinin
her türü bu yaşam alanında doğu-
yor, biçimleniyor, tüketiliyor ve bi-
tiyor. Bütün mutluluklar, mutsuz-
luklar, verilen ebedi sözler, edilen
yeminler, söylenen yalanlar, yaşa-
nan her çeşit çetrefil öyküler hep bu
sınırlanmış yaşam alanında geçiyor.
Düğün geccsinde yakışıklı deli-
kanlı Gilles, aşırı kaçırılmış içkinin
de etkisiyle otel odasının mutluluğu
Valcria Bruni Tcdeschi ile Stephane Freiss filmin bir sahnesinde.
ile sızınca, cinsel isteği uyarılmış
Marion'un giyinip dışarı çıkması,
bahçede karşılaştığı Amerikalı gen-
cin cinsel yaklaşımına karşı koya-
maması da filmin ana temasını açık-
layan bir sahne.
Doğal içgüdünün çekimiyle baş-
layan bir yakınlaşma kimi zaman ev-
liliğe kadar uzanıyor, kimi zaman da
bir kaçamakla bitiyor. Ama sosyal
kurallar öyle bir anlık olaylara göre
düzenlenemez. Sosyal kurallar,
uyulması gereken, bunun için sıkın-
tılar da çekilse korunması gereken
bir kurumsal yapı oluşturuyor. Fil-
min böyle bir sosyal eleştiri yanı var
nıı? Bu elbette, izleyenin filme ba-
kışıyla da ilgili bir değerlendirme
olur.
Kötümserlik ve iyimserllk
François Ozon, 37 yaşında bir yö-
netmen. Kendisiyle yapılan bir röpor-
tajda bu filmi için "Evliliğe kötüm-
ser bir bakış mı" sorusuna, "Kö-
tümserlik ya da iyimserlik sorunu
değil" yanıtını veriyor. Gerçekten de
konu kötümserlik ya da iyimserlik de-
ğil. Konu, doğal çekimlerile sosyal sı-
nırlar arasındaki farklılık sorunu olu-
yor. Eğer bu iki alan, doğal alanla sos-
yal alan örtüşüyorsa mutlu bir ilişki
doğuyor ve yürüyor. Ama bu iki alan
çelişiyorsa o zaman ortaya her türden
olumsuzluk çıkıyor.
5 x 2 bir de bu açıdan değerlendi-
rilmeli bence.
KEDÎ GOZU
VECDİ SAYAR
Onat'a Sevgilerle
İki haftalık biraradan sonra, yeni yılın bu ilk 'Ke-
di Gözü'nde geride bıraktığımız yılın sanat olay-
larından söz etmeye ne dersin? İki haftadır say-
famızı kaplayan -bizi de köşemizden eden- de-
ğerlendirmeleri okumuşsundur elbet. Edebiyat-
tan sinemaya, plastik sanatlardan müziğe sayı-
sız olay, sayısız başarı öyküsü. Ben de, olup bi-
tenlere ilişkin düşüncelerimi seninle paylaşmak
istedim... Anıları, salı akşamı Yeni Melek'teki bu-
luşmamıza bırakarak...
Adalet Ağaoğlu'nun yeni kitabını okuyordum
geçenlerde; 'Damla Damla Günler'. 1969'dan
77'ye uzanan bir süreci, önemlice bir bölümünü
birlikte, nefes nefese yaşadığımız günleri anlatı-
yor Sevgili Adalet. Kitabın ilk sayfalarında,
TRT'deki günlerinden söz ediyor. Kitap saatinde
'Sartre Küba'yıAnlatıyor'un tanıtılmasına izin ver-
diği için çektiği sıkıntılardan, yasakları delip prog-
ramında Yaşar Kemal'den söz etmesinden, gö-
zaltına alınan, tutuklanan sanatçı dostlardan...
12 Mart'ın o karanlık günlerini birlikte yaşadık.
12 Eylül'ü de. TRT'nin -göstermelik de olsa-
Kürtçe yayınlara başladığı, düşünce özgürlüğü-
nün önündeki engellerin birer birer ortadan kalk-
tığı şu günlerde, umutlu olmak için yeterince ne-
den var. Demokratikleşme sürecinde ağır aksak
-kimi zaman kendimizin bile şaştığı bir hızla- iler-
lerken tekseslilik yerini çoksesliliğe bırakıyor. Ta-
bular yıkılıyor, farklı kültürler kendilerini ifade et-
mekten çekinmiyor. Çok kültürlü bir toplum ol-
manın avantajlarini fark etmeye başlıyoruz yavaş
yavaş.
AB'ye üyelik sürecinin, toplumsal bir dönüşü-
mü hızlandıran bir katkısı olduğunu düşünüyo-
rum. Ama 12 Eylül Anayasası tümden değişme-
dikçe sorunlanmız bitecek gibi görünmüyor.
Evet, görece bir özgürlük var ama baskılar şekil
değiştirerek sürüyor. F tipi cezaevleri, 'medya
fovver'ları ile... İçinde bulunduğumuz alacaka-
ranlık ortamdan çıkışın anahtarının kendi elleri-
mizde olduğunu düşünüyorum. Iktidarın verdik-
leri ile yetinmeyerek gerçek özgürleşmeyi, ger-
çek demokratikleşmeyi, gerçek katılımcılığı ve
saydamlığı istemediğimiz sürece, ya verilenle
yetinir ya da tutucu bir yaklaşıma saplanıp kalı-
rız. Çelişkilerin herzamankinden de keskin oldu-
ğu bu ortamda, kültür-sanat alanı olması gerek-
tiği kadar devingen mi, emin değilim. Başka alan-
larda olduğu gibi, sanat alanının da 'piyasa' ko-
şullarına teslim olduğu yılları yaşıyoruz. Bir tes-
limiyet daha var: O da 'nitelik'\r\ 'nicelik'e tesli-
miyeti...
Çok satan 'ucuz' kitapların yılı oldu 2004. A-
ma aynı zamanda Orhan Pamuk'tan Oya Bay-
dar'a, Latife Tekin'den Murathan Mungan'a,
Vedat Türkali'den Mehmet Uzun'a nice usta-
nın başarı öyküsüne de tanıklık eden bir yıl oldu.
Müzik için de aynı sey söylenebilir. Milyonlarla
birlikte 'Of Of çeken Gülşen de vardı tabloda,
bildiği yolda kararlı adımlarla ilerleyen Edip Ak-
bayram'lar, Cahit Berkay'lar, Kazım Koyun-
cu'lar da...
Sinemada tablo daha da net. Sinemamızın 'ye-
ni kahramanlan'nın renkli maceraları salonları
doldurur, seyirci sayısında bir patlamaya yol
açarken Nuri Bilge Ceylan'lar, Zeki Demirku-
buz'lar, Yeşim Ustaoğlu'lar dünyanın dört bir
yanında ülkemizin prestij hanesine yeni puanlar
kazandırıyorlar. Bu tabloya Almanya'dan Fatih
Akın'ın, Italya'dan Ferzan Özpetek'in başarıla-
rı da eklenince, 2004'te dünyada kendinden en
çok söz ettirmeyi başaran sanat dalı sinema ol-
du. Bundan, en çok gurur duyması gereken kişi
sen olmalısın. Sinemayı salt bir ticaret alanı ola-
rak gören Yeşilçam erbabına karşı farklı bir sine-
manın var oluşunu savundun. Sinematek'te bir
kuşağın yetişmesine önayak oldun. O yıllarda
sana karşı çıkanlar, şimdi 'sanat' filmi yaparak pi-
yasada kalmanın yollarını arıyor.
Sinemamızın altın yıllarından söz edilir hep (Ye-
şilçam filmlerinin iyi iş yaptığı yıllar). Bana kalır-
sa, esas altın yıllar şimdi başlıyor. Çünkü, biryan-
daendüstrinin kurallarına göre oynayan '/ş'film-
leri, öte yanda nitelikten başka kaygısı olmayan
yönetmen sineması örnekleri... Üretim de olma-
sı gereken sayıya yaklaşıyor, yılda yirmi beş-o-
tuz film. Bunların bir bölümünde tecimsel kaygı-
ların ön planda olması son derece doğal. Doğal
olmayan, bu filmleri yapanların illa da eleştir-
menler tarafından da önemsenmek gibi bir tela-
şa kapılmaları. Bunun dünyada örneği yok, ama
bizimkileri tanırsın (yeniler biraz daha iddialı), her
şeyi birden istiyorlar. Para ve şöhret yetmiyor, bir
de övgü istiyorlar. Eh, bunu esirgemeyen yazar-
larımız yok değil. Nasıl kızardın kim bilir, şimdi-
lerde çıkan bazı yazıları okusaydın... Gene de,
dedim ya, iyimserim. Farklılıklarımızla bir arada
yaşamayı öğreniyoruz işte...
vecdisayar@yahoo.com
İDSO yeni yıl konserleri
• Kültür Servisi - Istanbul Devlet Senfoni
Orkestrası (tDSO) Ülker sponsorluğunda,
bugün saat 19.30 ve 8 Ocak Cumartesi günü
saat 11.00'de AKM'de yeni yılın ilk
konserlerini verecek. Vesna Souc'un
yöneteceği konserlerin solistleri Burak Bilgili
(bas), Eglise Gutierrez (soprano), Özay Günay
(mezzo- soprano) ve Şenol Talınlı (tenor)
olacak. Konserlerde Mozart, Puccini, Verdi,
Bizet, Rossini, Bellini ve Massenct'nin
operalarından tanınmış aryaların yanı sıra
müzikallerden seçmeler de seslendirilecek.
Bugün
• CEMAL REŞİT REY KONSER
SALONU'nda saat 19.30'da 'En Chordais
Müzik Topluluğu (SeIanik)&Lübnan Oryantal
Müzik Topluluğu (Beyrut) konseri.
(0 212 232 98 30}
• İTALYAN KIJLTÜR MERKEZİ'nde saat
11.00'de Gülsen Yavuzkal yönetiminde 'Borusan
Çocuk Korosu konseri. (0 212 292 06 55)
• NARDIS JAZZ CLUB'da saat 23.30'da
'Aşkın Arsunan Quartet' konseri.
(0 212 244 63 271
• AKBANK KÜLTÜR SANAT
MERKEZİ'nde Prodüksiyon Tiyatrosunun saat
20.00'de 'Fernando Krapp Bana Mektup
Yazmış'adh oyunu. (0 212 252 35 00)