23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA •f CUMHURİYET 31 OCAK 2005 PAZARTESİ INCELEME Dünya Bankası ve IMF politikalannı uygulayan hükümetler söylemde güçlü, uygulamada cılız kaldı edilemedioplumun en örgütsüz ve sessiz kesimini oluşturan yoksullann en önemli avantajı her dört, beş yılda önlerine konan seçim sandığıdır. Siyasal partilerin yoksullukla mücadele hedefini benimsemeleri siyasal düzlemde yoksulların oylanna yönelik rekabeti arttıracağı için bu avantajın daha iyi kullanılmasına kuşkusuz katkıda bulunacaktır. FİKRETŞENSES* Yoksulluk ve ona bağlı olarak yoksul- lukla mücadele konusunun son yıllarda ülkemizde üzerinde en çok konuşulan konular arasında yer aldığı görülmekte- dir. Konu, siyasal gündem yanında aka- demik gündemde de önemli bir yer işgal etmektedir. Konuya ilişkin bilimsel ça- lışma ve ulusal ve uluslararası düzeyde- ki toplantı sayısmda son yıllarda kayda de- ğer bir artış gözlenmektedir. (1) Türkiye'deki yoksullukla mücadelede GEREKLİ DESTEK SAĞLANMALI - Yoksullukla mücadeleyeyönelikadımlaratüırken özengösterilme- si gereken birinci nokta, yoksullukla mücadele alanında özveriyle çalışan, yoksullukla mücadele için somut öneriler geliştiren kişi ve kuruluşlann çabalannı yadsımamak ve onlara gerekli desteği sağlamak olmahdır. Dünya Bankası'nın bakış açısının etkili olduğu bir gündem içine sıkışıp kaldığı görülmektedir. Bu sonuç birbiriyle ilintili iki temel etmenden kay- naklanmaktadır. Bunlardan birincisi, Dünya Ban- kası ve IMF'nin son çeyrek yüzyılda Türkiye ik- tisat politikalan üzerindeki belirleyici etkileridir. Bu etkinin son yıllarda işgücü piyasaları ve sos- yal güvenliğe ilişkin politikalara kadar yayılması yoksullukla mücadele alanında da bu etkiden ba- ğımsız adımlar atılabilmesini en baştan engelle- mektedir. lkinci etmen, bu kuruluşlann sağladık- lan mali destek yoluyla yoksulluk araştırnıa gün- demi üzerinde belirleyici bir rol oynamalarıyla il- gilidir. Böyle bir ortamda işbaşına gelen farklı hü- kümetler de, uluslararası duruma benzer bir biçim- de yoksullukla mücadele için yeterli kaynak ayır- mayarak söylem düzeyinde güçlü, uygulamada ise cılız bir yaklaşım içinde olmuşlardır. Oysa, 2000'li yıllann başlannda Türkiye'de yoksulluk ora- nı, Dünya Bankası'nın kendi verilerine ve günde iki dolar esasma göre yüzde 10. 3'e, asgari gıda tüketimi esasına göre kentsel alanlarda yüzde 17.2'ye, yoksulluk tehlikesi altındaki nüfu- sun toplam nüfusa oranı ise yine kentsel alan- larda yüzde 56.1 gibi kaygı verici boyutla- ra ulaşmıştır. (2) Kurumsal açıdan bakıldığında, yoksul- lukla mücadele alanı, son dönemde Baş- bakanlık'a bağlı genel müdürlüğe dönüş- türülen Sosyal Yardımlaşma ve Dayanış- mayı Teşvik Fonu'nun (SYDTF), çok sayıda sivil toplum kuruluşunun, bele- diyelerin ve Dünya Bankası ve UNDP gibi uluslararası kuruluşların etkinlik gösterdiği karmaşık ve dağınık bir görünüm içindedir. Özel- likJe sivil toplum kunıluşlarının amaçlannın ve etkinlik alanlarının birbiriyle örtüştüğü, bazıları- nın ise çok sınırlı bir amaç çerçevesinde dar kap- samlı bir örgütlenme yapısı içinde oldukları gö- rülmektedir. Bu çerçeve içinde geliştirilen yok- sullukla mücadele politika ve önerileri de Bang- ladeş örneğinden esinlenen yoksul kadınlara kü- çük ölçekli kredi sağlanması, SYDTF ve o kap- samda uygulamaya konan Dünya Bankası destek- li Sosyal Riski Azaltma Projesi uygulaması çer- çevesinde sağlanan para ve mal aktanmları ve ki- mi Avrupa ülkelerindeki tartışmalardan esinlenen vatandaşlık hakkı olarak asgari gelir desteği gibi hemen hepsi sosyal politikanın dar sınırlan için- de değerlendirilebilecek unsurlar üzerinde odak- lanmaktadır. Türkiye kendi polltikasını oluşturmalı Türkiye 'nin yoksulluk alanında da kendi özgül koşullarını ön planda tutan bir araştırma günde- mine ve yoksullukla mücadele stratejisi- ne ihtiyacı vardır. Bu özgül koşullar ara- sında en belirgin olanı Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgelerinin yoksulluğun bütün yönleriyle en yoğun olarak yaşan- dığı bölgeler olması ve bu bölgelerdeki yoksulluğun göçler yoluyla başka böl- gelere de taşınmasıdır. Kadınların başta eğitim olmak üzere insani gelişme kıs- taslarına göre dezavantajlı konumda ol- ması, gerek kırsal gerek kentsel alanlar- da çocuk istihdamının eğitim sürelerini ve kalitesini de engelleyecek boyutlara ulaşması ve yoksulluğun bu yolla bir ku- şaktan diğerine taşınması diğer bir önem- li husustur. Yoksullukla mücadele strate- jisinin ana ekseninde yer alması gereken başka bir husus Türkiye'de özürlü yurt- taş sayısının toplam nüfusa oran olarak özellikle yüksek olmasıdır. En başta bu koşullar dikkate alınarak oluşturulacak yoksullukla mücadele stra- tejisinin etkili kurumlara gereksinim du- yacağı açıkça ortadadır. Neoliberal kü- resel düzen sermayenin hareket alanın- daki bütün engelleri kaldınp özellikle ni- teliksiz işgücünün serbest dolaşımını en- gellemeyi sürdürürken sermaye örgütle- rinin ulusal ve uluslararası düzlemde güç- lenmesine, emek örgütlerinin ise zayıf- lamasına yol açmaktadır. Oysa, en ör- gütlü ve etkili sivil toplum kuruluşlan olarak sendikalar yoksullukla mücadele alanının en önemli bileşenlerinden biri olmahdır. Türkiye'de sendikalar 12 Eylül 1980askerîdar- besini ızleyen yıllarda karşı karşıya kaldıklan bü- yük baskılann izlenni hâlâ taşımaktadır. Neolibe- ral politikalann bir parçası olarak işgücü piyasa- larının esnekleştirilmesi yolunda atılan adımlar sendikaların gücünün azaltılmasında etkili bir rol oynamıştır. Küreselleşme dalgasının etkisiyle sen- dikalar birçok sanayileşmiş ülke dalıil olmak üze- re uluslararası düzlemde etkisizleşme ve hatta ge- rileme süreci içine girmiştir. Birçok ülkede sendi- kalaşma oranındaki gözlenen düşüş bunun en so- mut bir göstergesidir. Türkiye sendikal hareketi bu olumsuz gelişmelerden önemli ölçüde etkilenmiş- tır. Sendikal hareket egemen neoliberal bakış açı- sının sözcüleri tarafindan yoksullukla mücadele- nin bir engeli olarak tanıtılmakta ve sendikalı ke- simin dışında kalan ve daha düşük ücretle çalışmaya lıazır işsiz ve yok- sendikalann asgari müşterekler üzerinde uzlaşa- rak kendi içlerindeki bütünlüğü ve dayanışmayı sağ- laması ve aynı amaçlar doğrultusunda etkinlik gös- teren ulusal ve uluslararası düzlemdeki kuruluş- larla dayanışmasını arttırması olmahdır. Örgütlenme düzeyl Enformelleşme eğiliminin hızla arttığı, yan- za- manlı, geçici ve mevsimlik çalışma gibi yeni is- tihdam biçimlerinin ve taşeronlaşma eğilimlerinin yaygmlaştığı ve enformelle formel arasındaki ay- rımın giderek azaldığı göz önüne alınarak sendi- kaların yeni üye arayışlannı enformel sektörde de sürdürmeleri beklenebilir. Ingiltere, Fransa, ABD, Ispanya ve Almanya gibi sanayileşmiş ülkeler ya- nında Brezilya, G. Kore ve G. Afrika Cumhuriye- ti gibi ülke sendikalanmn bu yöndeki deneyimle- ri yol gösterici niteliktedir Enformel sektörde ör- ki kuruluşların bir listesini çıkarmak, amaçlarını tanıtmak ve son birkaç yıllık etkinlik raporlannı, kaynaklannın ve bun- lann kullanım alanlarının dökümünü ve yoksulluğa ilişkin sayısal veri ve gözlem- lennı yayımlamak olmalıdır. Yoksulluk ko- nusuyla ilgili kesimlerin dahı bu örgütle- rin bir kısmının etkinliklerinden ve hatta varlığından yeterince haberdar olmama- sı bu çabanın gerekliliğine işaret etmek- tedir. Bu örgütlerin bütün etkinliklerinin saydamlığının sağlanması kendilerine top- lum katmda duyulan güvenin artmasına kuşkusuz önemli bir katkıda bulunacak ve benzer alanda etkinlik gösteren kuruluş- lann birleşerek güçlenmelerine yol aça- bilecektir. Bu tür bir şemsıye örgütün di- ğer bir katkısı sivil toplum kuruluşlan arasındaki bilgi akışının artınası ve et- kinlikleri arasındaki eş uyumun sağlan- ması olacaktır. Aynca, bu yolla bu kuru- luşlann etkinliklerinin başta Dünya Ban- kası olmak üzere yerel gündemden uzak uluslararası kuruluşlann parasal desteği- ne ve dolayısıyla yönlendirmesine sürük- lenme riski de azaltılmış olacaktır. 'Örgütsüz' mücadele Kişiden kişiye yardımlan içeren ve ger- çek boyutlan kestirilemeyen, ancak özel- likle kutsal sayılan dönemlerde çok önem- li boyutlara ulaştığını tahmin edebilece- ğimiz geniş ve "örgütsüz" bir yoksulluk- la mücadele alanı da bulunmaktadır. Özel yardımların daha çok gönüllü kuruluşlar Türkiye'nin yoksulluk alanında da kendi özgül koşullarını ön planda tutan bir araştırma gündemine ve yoksullukla mücadele stratejisine ihtiyacı vardır. Bu özgül koşullar arasında en belirgin olanı Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgelerinin, yoksulluğun bütün yönleriyle en yoğun olarak yaşandığı bölgeler olması ve bu bölgelerdeki yoksulluğun göçler yoluyla başka bölgelere de taşınmasıdır. sullann çıkarlarını tehdit eden bir unsur olarak gösterilmek istenmektedir. Medyanın, birkaç istis- na dışında çalışan ve sendikalı kesimlerin sorun- lanna karşı gösterdiği ilgisizlik bu durumun bir baş- ka yansımasıdır. Oysa, sendikaların örgütlü mü- cadeleleri yoluyla sağladıkları ücret artışlannın ve sosyal haklann geçmişte kendi dışlarında ka- lan çalışan kesimlenn yaşam koşullarına olumlu yansımaları olmuştur. Yeni bir yol haritası Sendikaların kendi özgül amaçlan açısından ol- duğu kadar yoksullukla mücadele açısından da yeni bir yol haritasına ihtiyaçlan vardır. Sendikal hareket geçmişten gerekli dersler çıkararak ücret artışları yanında, iş güvenliği ve işçi sağlığı gıbı konulan gündeminde öne çıkarmalı ve bunlann öte- sinde yoksullukla mücadele gibi alanlarda kendi dışındaki kesimlenn sorunlarına da giderek daha çok ilgi gösterme ve bu yolla kendilerine yönelik toplumsal desteğin de artmasını sağlama çabası içi- ne girmelidir. Bu yönde atılması gereken ilk adım gütlenmenin bilinen güçlüklerine karşın yüksek bir örgütlenme düzeyıne ulaşmak mümkün olabilir Uganda ve Gana gibi sendikal hareketin Türkiye kadar güçlü olmadığı ülkelerde bile sendikaların işini kaybedenlerle enformel sektörde yeniden bu- luşarak üye kaybını bu şekilde durdurmaya çalış- tıkları gözlenmektedir. Hındistan'da Kendi Hesa- bına Çalışan Kadınlar Derneği'nin 700.000'den fazla üyesi olması sendıkalan bu yönde cesaret- lendirebilecek bir gelişmedir. (3) Kurumsal düzlemde, sendikalara ek olarak yok- sullukla mücadele konusunda önemli rol oynaya- bilecek kurumlar arasında etkili bir yoksullukla mü- cadele stratejisinın geliştirilmesinde Devlet Plan- lanıa Teşkilatı, uygulamada ise personel durumu- nun nitelik ve nicelik açısından güçlendirilmesi ve özerk bir yapıya kavuşturulması koşuluyla SYDTF önemli bir rol üstlenebilir. Yoksullukla mücadele alanındaki sivil toplum kuruluşlannın tederatif bir yapı içinde bir şemsi- ye örgüt altında toplanarak güç birliği oluşturma- lannda sayısız yararlar vardır. Bu şemsiye örgü- tün birinci işlevi yoksullukla mücadele alanında- üzerinden yapıldığı sanayileşmiş ülkelerin aksine Türkiye'de geniş yer tutan bu "örgütsüz" alanm da yoksullukla mücadele stratejisinin tasarlanma- sında dikkate alınması gerekmektedir. Sivil top- lum kuruluşlannın toplumdaki güvenilirlik dere- celerınin artmasına koşut olarak bu örgütsüz ala- nm zaman içinde bu kuruluşlar lehine daralması beklenebilir. Bu yazının sınırlı çerçevesi içinde ancak birkaç temel unsuruna değinebildiğimiz yoksullukla mü- cadele konusu kolay çözümlere izin vermeyen kar- maşık ve güç bir konudur Önündeki belki en çe- tin engel bu konudaki siyasal iradenin genellikle cılız bir görünüm sergilemesi ve sürekliliğinin sağlanamamış olmasıdır. Uluslararası düzlemde, nasıl ki Soğuk Savaş döneminin iki kutuplu dün- yası az gelişmişlik ve yoksulluk sorununa karşı ger- çek bir ilgi uyandırmış, bunu izleyen tek kutuplu dönem ise bu ilginin azalmasında etkili olmuşsa, ulusal düzlemde de, ekonomik kriz dönem- lerinde artan ilginin bir süre sonra yerini aşırı iyimserliğe ve duyarsızlığa bıraktı- ğı görülmektedir. Bu ilginin sürekliliği- nin sağlanarak etkili boyutlara ulaşması siyasal alanda rekabetin artmasıyla müm- kün olabilir. Toplumun en örgütsüz ve sessiz kesimini oluşturan yoksullann en önemli avantajı her dört, beş yılda önle- rine konan seçim sandığıdır. Siyasal par- tilerin yoksullukla mücadele hedefini be- nimsemeleri siyasal düzlemde yoksulla- nn oylanna yönelik rekabeti arttıracağı için bu avantajın daha iyi kullanılmasına kuş- kusuz katkıda bulunacaktır. sendikal hareket egemen neoliberal bakış açısının sözcüleri tarafmdan yoksullukla mücadelenin bir engeli olarak tanıtılmakta ve sendikalı kesimin dışında kalan ve daha düşük ücretle çalışmaya hazır işsiz ve yoksullann çıkarlannı tehdit eden bir unsur olarak gösterilmek istenmektedir. ysa, sendikaların örgütlü mücadeleleri yoluyla sağladıkları ücret artışlannın ve sosyal haklann geçmişte kendi dışlarında kalan çalışan kesimlerin yaşam koşullanna olumlu yansımaları olmuştur. Cerekll destek sağlanmalı Yoksullukla mücadeleye yönelik adımlar atılır- ken özen göstenlmesi gereken birinci nokta bu alanda özveriyle çalışan, yoksullukla mücadele için somut öneriler geliştiren kişi ve kuruluşların çabalannı yadsımamak ve onlara gerekli desteği sağlamak olmahdır. Öte yandan, neoliberalizmin belirlediği dar çerçeve içinde hareket alanı bula- bilen girişimlerin yoksulluğun azaltılması konu- sunda kalıcı sonuçlar veremeyeceği de dikkatler- den uzak turulmamalıdır. Neoliberal küreselleşme- nin yolun sonu olmadığı, aksine bu sürecin artan eşitsizlıkler ve yoksullukla yakından ilişkili oldu- ğu asla göz ardı edilmemelidir. Bunun gibi, orta- ya çıkan bu olumsuz tablo karşısında sistemin içın- den ve dışından bugünden oluşan tepkilerin sonu- cunda neoliberalizmin yerini, sanayileşmenin yol- lannı açan, hızlı istıhdam artışlanna dayalı, geniş halk kitlelerinin eğitim ve sağlık hizmetlennden yararlanmalannı kolaylaştıran, yoksul kesimlerin sorunlarına duyarlı, eşitlikçi bir bakış açısına bı- rakması ve bu amaçlar doğrultusunda yapılanacak sosyal devlet anlayışının güç- lenmesi olasılığı gözlerden ırak tutulma- malıdır. Bu bakış açısı neoliberal küre- selleşmeyi ve başta yoksulluk olmak üze- re onun hızlandırdığı olumsuz eğilimle- ri veri alan ve çeşitli biçimlerde kişilere sosyal yardım aktarma amacıyla sınırlı kalan sosyal politika yaklaşımıyla taban tabana zıt bir yaklaşımdır. Bu bakış açı- sına sahip bütün kesimlere düşen ise güç koşullara ve artan her türlü baskıya kar- şın ümitsizliğe kapılmadan daha hakça bir ulusal ve uluslararası düzenin ortaya çıkması için mücadele etmektir. C7 o (1) Meslektaslanm Çağlar Keyder, Ayşe Buğnı ve FikretAdaman 'ın Boğaziçi Üniversitesibiinyesin- deM Sosyal fblitika Fonmıu ve Korel Göymen 'in Sabancı Üniversitesi bünyesındekı tskmbulPoliti- kalarMerkeziçerçevesinde bu komıdadüzenledik- leri ve beninı de katılımalanngöriiş vedeneyimle- rindenyaraıianmajirsatı bııkktğum topktntılar bu yazııun temel esin kaynağım olıtftunnaktadır '(2) WorldBankQ003). TiokevPovertyandCoping ajier Cnses, Repon No. 241H5-TR, Hbshüıgton. DC.-mridBank (3) Dtın Galin, Organızingm the GbbalEconomy, Clumging Role of Unions in the Contemponıry WoridoflMboıır başlıkh topkmtıya suruıkm tebliğ, Boğaziçi Üniversitesi, Sosyal fblitika Forumu, 26-27Kasım 2004. * Orta Doğu Teknik Üniversitesiîktisut Bölümii Uluslararası yaklaşımlar Devletler bin yılın hedefine ulaşamadı • Bir milyardan fazla insanın sefaletle karşı karşıya kaldığı bir dünyada sanayileşmiş ülkelerin yoksullukla mücadele için kendi vaat ettikleri son derece düşük düzeyin dahi altında kalması mücadelenin söylem düzeyinin ötesine geçemediğinin bir kanıtıdırdır. ANKARA (ANKA) - Insanlık tarihinin özellikle son birkaç yüzyılhk dönemine damgasını vuran yoksulluk konusunun son on, on beş yılda Türkıye'de de gündeme gelişi, gerek zamanlaması gerekse ele alınış biçimi açısından 1980 sonrasında bütün dünyada yaygınlaşan neoliberal iktisat politikalannın olumsuz etkilerinden soyutlanamaz. Bu polıtikalar sonucunda başta Afrika ve Latın Amerika ülkeleri olmak üzere birçok ülkede yoksulluk oranında ve yoksulluğun derecesinde önemli artışlar görülmüştür. Bunun sonucunda bu politikalara ve bunlann tasarlayıcıları konumundaki Dünya Bankası ve IMF gibi kuruluşlara karşı tepkiler yükselmiş ve bunlar kimi ülkelerde önemli sosyal çalkantılara neden olmuştur. Cılız gellsme Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) gibi kuruluşların aynı yöndeki çabalanna karşm yoksulluğun 199O'lı yıllann başında yeniden gündeme getirilmesinde Dünya Bankası belirleyici bir rol oynamıştır. Bu kuruluşun bu konudaki temel hareket noktası ise bu politikalardan zarar gören kesimlerin karşılaştıklan olumsuzluklann hafifletilmesine katkıda bulunarak neoliberal iktisat politikalanna karşı oluşan tepkilerin önünü kesmek olmuştur. Zaman içinde değişikliklere uğramış olsa da Dünya Bankası'nın yoksullukla mücadele yaklaşımı, söylem düzleminde istihdam artışlan sağlayabilen hızlı büyüme, sağlık ve eğitim harcamalannda artışı esas almış, uygulamada ise son derece cılız bir gelişme göstererek neoliberal politikalardan zarar gören kesimlere yönelik bir güvenlik şemsiyesi oluşturma çabalarının ötesine geçememiştir. Dünya Bankası ve IMF ile yapılan anlaşmalar çerçevesinde uygulanan neoliberal politikalann bir sonucu olarak birçok ülkede devletin ekonomideki hareket alanı daraltılır, kamu yatınmları ve istihdamı kısılırken sağlık ve eğitim alanlarmdaki kamu harcamalannda önemli bir artış sağlanamamaktadır. Verimli istihdamm temel kaynağım oluşturması beklenen sanayileşme hedefinden neredeyse hiç bahsedilmez olmuştur. Bunun gibi, yoksulluk düzeyinin dığer önemli belirleyici unsurları arasında yer alan mülkiyet dağıhmı, gelir dağılımı ve vergi yapısı ile vergi yükünün değişik kesımler arasındaki dağılımı gibi konular da uygulamada bu kuruluşlann temel ilgi alanlarının dışında kalmaktadır. Vtfashlngton sonrası Ittlfak Özellikle Asya krızi sonrasında son yedi- sekiz yılda bu kuruluşlara yöneltilen eleştinlerin Washington lttifakı olarak nitelenen katışıksız neoliberal gündemde kimi önemli değişikliklere yol açarak VVashington-sonrası lttifak olarak nitelenen yeni bir yaklaşıma yerini bırakacağma ilişkin beklentiler yoksullukla mücadele konusunda da çok büyük ölçüde boşa çıkmıştır. Bu yeni yaklaşmıın diğer önemli bir unsurunu oluşturan "iyi yönetişim" kavramı ise neoliberal politikaların köklü bir biçimde yeniden gözden geçirilmesine yol açmak şöyle dursun bu politikaların doğru, uygulamanın ise kötü yönetim sonucu zayıf kaldığı görüşünün pekiştirimıesi ve olumsuz sonuçlann sorumluluğunun yine azgelişmiş ülkelerde aranmasına yönelik bir işlev üstlenmiştir. Dünya Bankası ve IMF aracılığıyla değişik ülkelerde uygulamaya konan politikaların yoksullukla mücadele açısından kayda değer bir gelişme sağlayamadığı açıkça görülmektedir. 2000 yılında belirlenen ve 2015 yılına kadar açlık ve yoksulluğun azaltılmasında belirli mesafe kat etmeyi amaçlayan 'Bin yılın hedefleri'nin ulaşılamayacağı şimdiden anlaşılmıştn-. Bir milyardan fazla insanın sefaletle karşı karşıya kaldığı bir dünyada sanayileşmiş ülkelerin kalkınma ve yoksullukla mücadele için sağladıklan yardımların kendi vaat ettikleri son derece düşük düzeyin dahi altında kalması yoksullukla neoliberal tarzda mücadele konusunun bile söylem düzeyinin ötesine geçemediğinin bir diğer önemli kanıtını oluşturmaktadır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle