22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA + CUMHURİYET 24 OCAK 2005 PAZARTESİ 4 HABERLER Yolsuzlukla Mücadele Giinii • ANKARA (AA)- TBMM Içişleri Komisyonu Başkanı AKP Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut, her yıl 9 Aralık gününün, "Yolsuzlukla Mücadele Günü" olarak kutlanması için yasa teklifi verdi. Akbulut'un TBMM Başkanhğı'na sunduğu yasa teklifine göre, "Yolsuzlukla Mücadele Günü" kapsamında düzenlenecek etkinlikler, bu kanunun yayımı tarihinden itibaren 3 ay içinde îçişleri Bakanlığı'nca çıkanlacak yönetmelikle belirlenecek. Kaçakların maliyeti • EDİRNE(AA)- Türkiye'ye 165 ülkeden yasa dışı yollardan giriş yapan, ikamet sürelerini aşmış ve vize ihlali bulunan kaçakları karantinaya alma, nezarette bulundurma, sınıra ulaştınlmaları ve iaşe giderleri için son 6 yılda 4 milyon 383 bin 363 YTL (4 trilyon 383 milyar 363 milyon lira) harcandığı bildirildi. Emniyet Genel Müdürlüğü'nden edinilen bilgiye göre, Türkiye, yasadışı göçte transit ülke konumunda bulunan Almanya, Ingiltere, Fransa, Belçika, Hollanda, Isveç, Danimarka, îtalya, Yunanistan, Finlandiya, îspanya, Avusturya, ABD, Kanada, Avustralya, Japonya gibi hedef ülkeler arasında gösteriliyor. Emniyet internette • ANKARA (ANKA)- Emniyet Genel Müdürlüğü yetkilileri, 4- lONisantarihleri arasında emniyet teşkilatımn 160'ıncı kuruluş yıldönümünün kutlanacağmı hatırlatarak bu çerçevede halkı suça karşı bilinçlendirici ve Emniyet Teşkilatını tanıtıcı "pop-up mönü" şeklindeki tanıtımlann internet sitelerine yerleştirileceğini duyurdu. Kampanyayı sitelerin desteğiyle ücretsiz gerçekleştirmek istediklerini belirten emniyet yetkilileri, bu konuda çeşitli internet sitelerine başvuruda bulunulduğunu bildirdiler. Milli Eğitim Bakanı, mahkeme kararlanna karşın üst düzey bürokratlan göreve başlatmıyor Çelik,yargıya direniyorFIRATKOZOK ANKARA-Milli Eğitim Ba- kanı Hüseyin Çelik, görevden aldığı bürokratlara ilişkin yar- gı kararlannı "ısrarla" uygu- lamıyor. Yargının görevlerine iade ettiği bürokratlar ya baş- ka birimlerde görevlendirili- yor ya da kendilerine oda bile verilmiyor. Göreve geldiği günden bu yana onlarca bürokratı görev- den alan ve kendi ekibini kuran Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, yargı kararlannı da *ln- çesayıyor". Çelik'in göreve ge- lir gelmez görevden aldığı bü- rokratlardan biri olan Müste- şar Yardımcısı Remzi Sezgin, yargının göreve iade karanna karşın koltuğuna oturamıyor. Sezgin'in yerine Çelik'in Van • Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, Müsteşar Yardımcısı Remzi Sezgin, Dış llişkiler Genel Müdürü Tolga Yağızatlı, Genel Müdür Yardımcısı Yüksel Sezgin, personel genel müdür yardımcılan Ömer Turna, Hasan Tezli, daire başkanlan Serpil Günalay, Mehmet Özcan ile Özel Eğitim Rehberlik ve Danışmanlık Genel Müdür Yardımcısı Metin Memiş'i yargı kararlanna karşın görevlerine başlatmadı. Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nden arkadaşı Şaban Şimşek getiri- lirken Sezgin ise kendisine oda bile bulamıyor. Dış llişkiler ge- nel müdürlüğü yaptığı sırada görevden alınarak araştırma planlama ve koordinasyon mer- kezinde (APK) uzman olarak görevlendirilen Tolga Yağızat- lı, yargının kendini haklı bulma- sına karşın görevine başlaya- mazken müsteşarhk emrinde görevlendirildi. Personel genel müdür yar- dımcılığından alınan Ömer Tur- na, mahkeme kararıyla geri döndü, ancakbu kez de APK'de görevlendirildi. Turna achğı da- vayı da kazanmasına karşın yi- ne görevine başlatılmadı. Ömer Turna, şu anda MEB Özel Eğitim Rehberlik ve Da- nışmanlık Genel Müdürlü- ğü'nde genel müdür yardımcı- sı olarak çalışıyor. Dış llişkiler Genel Müdür Yardımcısı YükselSezgin göre- vinden alınarak Yaygın Eğitim Enstitüsü'nde öğretmenliğe ve- rildi. Bunun üzerine yargıya başvuran Sezgin'in, görevine iadesi kararlaştırıldı. Ancak MEB, karan uygulamak yeri- ne Sezgin'i Özel Öğretim Ge- nel Müdürlüğü'nde genel mü- dür yardımcısı olarak görev- lendirme yolunu seçti. özel Eğitim Rehberlik ve Da- nışmanlık Genel Müdür Yar- dımcısı Metin Memiş görevin- den alındı. Memiş'in itirazını değerlendiren mahkeme, bü- rokratı görevine iade etti, ancak Memiş görevine döndürülme- yerek APK'de uzman yapıldı. MEB Personel Genel Müdür Yardımcılığı'nı sürdürürken gö- revden alınan Hasan Tezli, yi- ne yargı tarafından haklı bu- lundu, ancak görevine başlatıl- mayarak Çıraklık ve Yaygın Eğitim Genel Müdür Yardım- cılığı'nda görevlendirildi. Talim ve Terbiye Kurulu üye- si Ahmet Sönmez görevinden alınarak APK'de uzman olarak görevlendirildi. Açtığı davayı kazanan Sönmez, bir kez daha APK uzmanı yapıldı. MEB Personel Genel Mü- dürlüğü'nde daire başkanlan Mehmet Özcan ve Serpil Gü- nalay görevlerinden alındı. Aç- tıklan davalan kazanan bürok- ratlar bu kez de başka birimler- de görevlendirildiler. Özcan, Talim ve Terbiye Kurulu'na gönderilirken Günalay da özel Eğitim Rehberlik ve Danışman- lık Genel Müdürlüğü'nde iş- başı yaptı. 'KADROLAŞMADA ÖLÇÜSÜ YOK' Haber-Sen y den Demiröz'e 'zttyıf karne • Haber-Sen tarafından hazırlanan karnede TRT Genel Müdürü Hüseyin Demiröz'e özerklik, tarafsızlık ve yayıncıhktan 'zayıf; siyasi kadrolaşma, TRT çalışanlartnı bölme ve sansürden 'pekiyi' verildi. ANKARA(Cumhuri- yet Bürosu) - Haber-Sen Genel Başkanı Kemal Keleş, AKP iktidan ta- rafindan TRT Genel Mü- dürlüğü'ne getirilen Şe- nol Denıiröz'ün 1 yıllık görev süresi boyunca kadrolaşmada "hiçbiröl- çü tanımadığuu" bildir- di. Sendika tarafından hazırlanan temsili kar- nede Demiröz'e "siyasi kadrolaşma"dan "peki- yi" verildi. Haber-Sen Genel Başkanı Keleş, yaptığı yazılı açıklamay- la Demiröz'ün 1 yıllık görevi boyunca yaptığı uygulamalan değerlen- dirdi. Keleş, Demiröz ve ekibinin çalışmalarını şöyle sıraladı: v' Kadın yöneticiler görevden alındı. • Çalışanlar üzerinde baskı kurmak için "cadı avı"başlatıldı. Soruştur- malar, sürgünler çalışan- lann gündemine girdi. V' Bir yıl içerisinde yaklaşık 200 kişi görev- den alındı. •" Demiröz, kadrolaş- manın önünde engel ola- rak gördüğu yönetmelik- leri değiştirdi, hakkında soruşturma yürütülenle- ri yönetime atadı. ^ TRT prodüktörleri- nin program önerileri ge- ri çevrilirken, program- lar eş-dost şirketlerine ihale edildi. • Kurumun kadrolu spikerleri, sunuculan ek- ranaçıkarılmazken, prog- ramlar astronomikücret- lerle kurum personeli ol- mayan kişilere sundurul- du. 500'ü aşkın ses ve saz sanatçısının sözleş- mesi feshedildi. • Bir yıl içinde eşe dosta aktanlan paralarla TRT'nin kasası boşaltıl- dı. TRT, ilk kez persone- line maaş ödeyemeyecek duruma getirildi. • 8 odalı, 4 banyolu lojmanına taktırdığı ja- kuzi ile kamuoyunun gündemini işgal etti. • Yılın üçte ikisini Ankara dışında geçirdi. Hafta sonunda evine ço- cuklarını, eşini görmeye devlet harcırahıyla gitti. •* TRT televizyonlan ve radyolan, tarikatlann kontrolünde olduğu ka- muoyunca bilinen yayın kurumlarını aratmaya- cak programlara sahne olmaya başladı. Tarikat destekli televizyonlann sunuculan, ekrana çıktı. «/ Toplumsal muhale- fetin tüm kesimlerinin sesine sansür uygulandı. Halkın sesi sansürlendi. • TRT, ilk kez genel müdürkoltuğuna oturan kişi tarafından onursuz- lukla itham edildi. • TRT, ilk kez kendi personeli olmayan kişi- ler tarafından yönetildi. 12 Eylül 1980'den son- ra ilkkezpohsler TRT'ye girerek çalışanları sor- guladı, gözalüna aldı. Ça- lışanlann dolaplan polis tarafından arandı, kuru- mun, personelin güven- liğinden sorumlu güven- lik görevlileri amirleri- nin emri ile TRT çalışan- lanna saldırdı. Yönetici- lerkuruma polis çağırdı. Ecevit, Oran'daki evinde dış poütika ve CHP konusundaki son getişmeleri değeriendirdL (Fotoğraf:AA) Ece\it: Solun yazgısı CHP'ye baglı değOdir ANKARA(CıımhuriyetBürosu) - Eski Başbakan Bülent Ecevit, "CHP'ninömrüdolmuştur.Ancak Türkiye'de solun yazgısı CHP'ye bağiı degildir. DSP, denıokratik so- lu devam ettirecektir" açıklaması- nı yaptı. Ecevit dün Oran'daki evinde bir basın toplantısı yaparak dış politi- ka ve CHP konusundaki son geliş- meleri değerlendirdi. ABD'ninîran'ı açıkça tehdit ettiğini vurgulayan Ecevit şu değerlendirme- leri yaptı: "Irak'ıbile di- zegetİFemediler. Binlerce yıllık tarihi olan bir dev- leti nasıl dize getirecek- ler? ABD'nin böyle bir giriş.imveniyetiçinde bu- lunmasıTürkiye'viyakın- dan ilgilendiriyor. Türki- ye böyle bir guişimin iş- lu sürdürecektir" dedi. Kamuoyunun CHP'nin iç sorun- lan ile meşgul edildiğine dikkat çe- ken Ecevit, sözlerini şöyle sürdür- dü: "İktidar bundan yararlanıyor, TBMM'denheristediğinirahatlık- la geçiriyor. Karşısuıdabir muhale- fet yok. CHP kendi iç sorunlanyla boğulduğu için vaıiıkgösteremiyor. HalkunızDSP'yegüvenmeBdir.CHP içinde değerlibazı politikacüar var- dır. Onlar ctkisizdir. CHP'nin ne • Ecevit, CHP'nin Cumhuriyeti kuran parti olduğunu, olumlu işler yaptığını, ancak bir noktaya gelince işlevinin ortadan kalktığını savundu. CHP içindeki tartışmalann toplumu ilgilendirmediğini söyleyen Ecevit, genel başkan adaylan için de "Al birini, vur ötekine" sözlerini kullandı. birlikçisi olmasa bile bir saldından çok zarar görecektir. ABD karartı bir şekilde uyarılmalıdır." Ecevit, "CHP ile aralannda geç- mişe dayalı ilişkiler, kırgınlıklar ol- duğunu, ancak buna karşın CHP içindeki akıl alınaz kargaşayı istis- mar etmediklerini" söyledi. Ece- vit, "CHP'yeumutbağlavanlarken- dilerini çaresiz görüyor. Ama DSP var. Türkiye'desolunyazgısıCHP'ye bağh degildir. DSP, denıokratik so- olacağı belli degildir. Liderlik için adnu ortaya sürenler de ashnda bir şey söylemiyor. Söylenenlerin bazı- lan da CHP'nin geçmişiyle çelişi- yor. CHP'deki kof tarüşmalar top- lumuhiç ilguendirmiyor.ArûkCHP diye bir güç yok. DSP varlığı gerek- tiği gibi değeriendirilmelidirr Ecevit, "CHP'yi kuşatan dış et- kenlervarmı"sorusuna, "Dışetken- ler tabii var. Ama eğer bugünkü CHP,bu kadaretkisizolmasaydıdı- şandangelecekoyunlannüstesinden rahatiıkla gclebilirdi. Biz, geçmişte Kıbrıs, haşhaş gibi konularda Tür- kiye'nin gücünü göstermiştik'' ya- nıtını verdi. Ecevit, CHP'de adı geçen aday- lann hangisine şans tanıdığı soru- su üzerine, "Al birini, vur ötekine'' derken, CHP'nin sorunlannın "ya- pısal" olduğunu kaydetti. Ecevit, CHP'nin Cumhuriyeti ku- ran parti olduğunu, çok olurnlu ça- __^^__ hşmalaryaptığını, ancak bir noktaya gelince işle- vinin ortadan kalktığını bıldirdi. Ecevit, "Kendi- ni bile idare edemeyen bir parti. Cumhuriyeti ben kurdum, Atatürk'ü ben temsil ederim, diyor. Atatürk'e böyle ağır ha- karet olmaz. CHP'nin ömrü dolmuştur. Tarihteçokolum- lu bir yeri vardır. Onun önünde he- pimiz saygıyla eğiliriz. Ancak bu- nun ötesinde, CHP Atatürk'ü sa- hiplenirse, sorumluluklarını da ye- rinegctirmelidir.Bu da şu haliyieola- naklı görünmüyor" dedi. Ecevit, "CHP'lilere,bizekaühn,çağnsıya- pıyor musunuz" sorusuna da "Ka- punız herkese açık degildir. Ama DSP'ye gelebilecek ldmseler var" karşılığını verdi. IR NOKTASI /ORAL ÇALIŞLAR oralcalislar@cumhuriyet.com.tr Münih ve çevresindeki Alevi der- neklerinin düzenlediği toplantılara ka- tılıyorum. Şunu fark ediyorum ki, Ale- viler her geçen gün kimliklerine da- ha fazla sahip çıkıyorlar ve örgütlü bir mücadeleyle haklarını elde etmek konusunda önemli adımlar atıyorlar. Son AB llerleme Raporu'ndaki "Ale- vilerazınlıkmı, değilmi" konusu Tür- kiye'de tartışmalara neden olmuştu. Alevilerin ve Kürtlerin temsilcileri kendilerini azınlık değil asli ve kuru- cu unsur olarak gördüklerini söyledi- ler. Aslında, bu ülkede kimsenin azın- lık olmak istememesi, azınlıkların ta- rihte yaşadıklarıdır. Varlık Vergisi, 6- 7 Eylül ve buna benzer acı tarihi olay- lar insanımızı azınlık olmanın ne ka- dar kötü bir şey olduğu gibi bir ruh hali içine sokmuş. Burada travmatik bir durumdan söz edebiliriz. Zaten önemli olan, Alevilere azın- lık mı, çoğunluk mu denileceğinden çok milyonlarca Alevinin yasal hak- larına kavuşması, haklarının güven- ce altına alınmasıdır. Son dönemde AKP yetkilileri, "Aleviler kardeşimiz, Avrupa'da Alevi Kimliği ve Türkiye biz de Aleviyiz" gibisinden sözler et- seler de Alevilerin inanç merkezleri olan cemevleri yasal statüye kavuş- turulmamış ve buralar sanki eğlence merkezleri gibi tanımlanmaya çalışıl- mıştır. Avrupa Alevi Birlikleri Konfederas- yonu Başkanı Turgut Öker, Avru- pa'daki son gelişmeleri şöyle özet- ledi: 16 Kasım'da Strasbourg'datop- lanan Avrupa Parlamentosu Dış lliş- kiler Komisyonu Başkanı, Alevi kuru- luşlarının Türkiye'de ve Avrupa'da yürüttükleri imza kampanyasını ve başvurularını dikkate alarak ilerleme raporunda yer alan "Sünni olmayan Müslüman azınlık" ifadesini çıkara- rak yeni raporunda kendine özgü bir inanç olan "Aleviliğin yasal güvence- ye kavuşturulmasını ve cemevleri- nin de inanç merkezi olarak benim- senmesi" ifadesini kullanmayı karar- laştırdıklarını açıkladı. Avrupa Parlamentosu'ndaki bu ge- lişme, Alevilerin yıllardır yürüttükleri mücadelenin dikkate alındığını ve on- lann yasal demokratik haklarının ya- sal güvenceye kavuşturulmak isten- diği gerçeğini ortaya çıkardı. Aleviler yalnızca bu raporun de- ğiştirilmesini sağlamakla yetinmedi- ler, böylece Türkiye'de bu sorunu azınlık mı, değil mi eksenine oturta- rak hakları görmezlikten gelmeye ça- lışanların ellerindeki silahı da almış ol- dular. Aleviler, Diyanet Işleri Başkanı Ali Bardakoğlu'nun "Diyanet Işleri Baş- kanlığı Alevilere de hizmet vermeli- dir" talebi karşısında söylediklerine de çok tepkililer. Bardakoğlu, "Ale- vilik, Islamın alt inanç grubu olduğun- dan dolayı, her gruba hizmet götü- remeyiz, böyle olursa Aczmendiler talepte bulunduklan zaman ne olur" demişti. Milyonlarca Aleviyi, basit ve marjinal bir cemaatle aynı tutmakla Bardakoğlu, büyük bir hata yapmış- tır. Milyonlarca Alevi vergi veriyor. Bardakoğlu, bu vergilerden oluşan devlet bütçesinden maaş alıyor. Böy- le konuşmaya hakkı yoktur. Alevile- re de nasıl hizmet verileceğini dü- şünmekvebu konuda yöntemler ge- liştirmekleyükümlü bir devlet görev- lisi olduğunu unutmamalıdır. Aleviler de tıpkı Sünniler gibi bir inanç topluluğudur. Bu topluluk da Sünniler gibi devlet tarafından tanın- mak ve onlara gerekli hizmet götü- rülmek zorundadır. "Hepimiz Alevi- yiz" gibi edebi sözlerle sorunlar çö- zülmüyor. Ayrıca Diyanet Işleri Baş- kanlığı, bir devlet kurumu olarak yal- nızca Sünni-Hanefi yurttaşlara hiz- met vererek ve bu mezhebin propa- gandasını yaparak laiklik ilkesini de çiğnemiş oluyor. Almanya'da Alevilik konusundaki gelişmeleri Münih AKM Sekreteri Mahmut Akgül şöyle özetledi: Ber- lin ve Hamburg eyaletlerinden son- ra şimdi de Kuzey Ren VVestfalya, Baden VVürttemberg, Bayern ve Hes- sen eyaletleri de okullarda Alevilik derslerinin verilmesini kararlaştırdı. Artık Almanya'nın çok önemli bir kıs- mında Alevilik bir inanç olarak resmen kabul görüyor ve eğitimde dikkate alınıyor. Almanya'nın diğer eyaletle- rinde de benzer kararlar alınması için buradaki yurttaşlar dilekçeler veri- yorlar. önümüzdeki süreç içinde Alman- ya'da ve Avrupa'nın birçok ülkesin- de Aleviliğin bir inanç olarak resmen kabul gördüğüne tanık olacağız. Tabii, işin dramatik olan yanı, Hı- ristiyanların çoğunlukta olduğu Al- manya gibi ülkelerde resmen kabul gören Alevilerin hâlâ kendi ülkelerin- de hakları yasal teminat altına alın- mamış, varlıkları resmen kabul edil- memiştir. Artık, bu konudaki inattan vazgeçilmeli, binlerce yıldır kimlikle- rini korumak için eziyetlere, acılara kat- lanan Alevilerin varlığı resmen tanın- malı ve bir anlamda tarihten de özür dilenmelidir. 2OOO'Lt YILLARDA ERDAL ATABEK Sevgili Uğun Mumcu, Antalya'dan hekim meslektaşım Yener Oruç, 17 Ocak 2005 tarihli bir e-posta ile 'Mavi Ceket' başlık- lı bir ileti gönderdi. Mavi ceket, Yener Oıuç'un seni gör- düğü Türkocağı Sokağı'nda, üzerindeki ceket. Cum- huriyet gazetesine gelirken görmüş seni Yener Oruç. Daha sonra o acı haberi duyduğu zaman belleğinde yer alan bu anıyı anlatıyor. lletisinde beni de çok et- kileyen şu satırları aktarmak istiyorum: "24 Ocak 1993 Pazargünü, o acının unutturduğu birnedenden ötürü ancak saat dokuzdan sonra Uğur Mumcu'nun katledildiği haberini öğrenebilmiştim. öğrendiğimde istemsiz (refleks) olarak ilk yaptığım, henüz beş ayını doldurmamış ilk göz ağrısı kızımı ku- cağıma almak oldu. Bu davranışımın temeli Uğur Mumcu'ya uzanan ellerin aslında ona da uzandığı dü- şüncesi olmalıydı." Yener Oruç, haberi duyduğu anda istemsiz (refleks) olarak kızını kucağına alıyor. Bu davranış, çok önem- li bir işaret gibi etkileyicidir. Daha beş ayını doldurma- mış kızını böyle bir saldırıdan korumak istemi, gele- ceğimize yönelik bir tehdide karşı korunmak refleksi- nin en açık ifadesi değil mi? Uğur Mumcu bir gazeteci yazar mıydı? Elbette öy- leydi ama 'Uğur Mumcu' gazeteciden de, yazardan da çok daha fazla kavramların simgesiydi. O, 'cesa- rer'ti, 'güven'ö\, 'kötülüklerekarşı toplumu koruyan'ö\. Bütün bunların birleştiği 'güvenilir gelecek'ti. Uğur Mumcu bütün bunları tek başına gerçekleştirecek bir kahraman mıydı? Toplumun duygulan bu soruya 'evet' demiştir. Ona yönelen suikast, çocuğumuza yönelik olarak algılanmıştır. O kötülük, temel güven duygumuza yö- nelmiştir. Cesaretimize, geleceğimize, iyi olanları ko- ruma gücümüze yönelmiştir. Hepimiz böyle algıladık. Uğur Mumcu'yu sonsuza kadar yaşatacakyürüyü- şe katılanlar bilirler ki, böylesine içtenlikli, böylesine kararlı, böylesine birbiriyle bütünleşmiş yüz binlerAta- türk'ten sonra kimseyi böyle uğurlamamıştır. Sonra da bu yüz binler bir daha bir araya geleme- miştir. Bu da üzerinde durulması gereken bir önemli olgu. 1 Mayıs'ların görkemli kalabalıklarını bilenler ken- dilerine daha sonraları benzer soruları sormuşlardır: Bu kalabalıklar şimdi nerede? Yoksa bütün bu birliktelikler, bütün bu düşünce-duy- gu ortaklıkları, günlük ya da anlık buluşmalar mıdır? Toplumlar bu olayları yaşar ve her şey orada kalır mı? Uğur Mumcu ile birlikte, cesareti, güveni, kötülük- lere karşı toplumun korunacağı duygusunu da mı yi- tirdik? Kahramanlar kendi yarattıkları duygulan da kendi- leriyle birlikte götürürler mi? Bunları da düşünüyorum sevgili Uğur Mumcu. ölümünden sonraki uzun yıllar boyunca bu cina- yetin aydınlatılmayışından ben de suçluluk duydum. Doğrusu, busuçlululukduygusu, dürüstvicdanlar ta- rafından duyulması gereken bir duygudur diye düşü- nüyorum. Eğer bir cinayet aydınlatılamıyorsa, o top- lumda yaşayan herkes suçluluk duymalıdır. Elinden geleni (ve gelmeyeni) yapamamış olmanın vicdanı tır- malayan duygusu geride kalanlarcaduyulmalıdır, du- yulması da gerekir. Bizi kötülüklere karşı koruyan baş- ka ne var ki? Başka türlü nasıl bir 'toplumsal vicdan'dan söz edebiliriz? Dünya, bildiğin gibi, bildirdiğin gibi, anlattığın gibi Sevgili Uğur Mumcu. Senden sonra, sanki görevini içimizdeki biri üstlen- miş gibi seni daha çok anar olduk. "Uğur Mumcu bu- nu nasılyorumlardı?", "Tam Uğur'luk birkonu" diye düşündük. Içimizde öyle biri yaşamaya başladı. Amerika 11 Eylül 2001'de fkiz Kuleler'in vuruluşu- nu dünyaya egemen olmanın bahanesi saydı. Ah na- sıl da sana göreydi o Ikiz Kuleler'in vuruluşunun gizi? Bush iktidan haberli miydi, bu saldınnın iplerini mi çek- mişti de sonranın senaryosunu sahneye koymuştu? Her şey senin bildiğin, bildirdiğin, anlattığın gibi geli- şiyor. Yıllarca, yıllarca bıkıp usanmadan anlattın bun- ları. Bunların böyle olacağını biliyordun da ondan. Memleketi biliyorsun elbette, o da bildiğin yolda, bil- diğin gibi, anlattığın gibi gidiyor... Türkiye üzerindeki ipotekleri anlatırdın. Tam bağım- sızlıktan nasıl adım adım ipotek altına alındığını her şe- yin. Ekonominin, politikanın, kültürün, eğitimin, gün- lük yaşamın üzerine konan ipotekleri anlatırdın. Din sömürücülerini, siyaset bezirgânlarını, ülke bölücüle- rini, dışa bağımlı memleket pazarcılarını anlatırdın. Bütün birtopluma vicdan olmuştun. Bütün birtop- luma ışık tutmuştun. Ülkeyi de, dünyayı da değiştirmek istiyordun. Mustafa Kemal'in ülkesini istiyordun. Ama dünya değişecek Uğur Mumcu, bunu biliyor- sun. Bunun için canını verdin. Dünya da değişecek, ülkemiz de. Bu ipoteklerin hepsi kalkacak. Insanca düzen, in- san için düzen kurulacak. Cesur olacağız, güven duyacağız, doğruları koru- yacağız. Sensiz olmamız söz konusu değil sevgili Uğur. Sen bizimlesin, biz seninleyiz. Elbette, bunu da biliyorsun. e-mail: erdalatak@superonline.com faks:0212 513 90 98 Kızılayda bitmeyen çeklşme Eski yönetimden 100 milyarlık dava ANKARA (Cumhuri- yetBürosu)-Eski Türki- ye Kızılay Derneği Ge- nel Başkanı Ertan Gö- nen, Anayasa Mahkeme- si ve Danıştay kararlan- nı uygulamadıklan ge- rekçesiyle Başbakanlık, îçişleri Bakanlığı ve An- kara Valiliği hakkında toplam 100 milyar lira- lık tazminat davası açtı. Gönen'in avukatı Coş- kun Aras tarafından ha- zırlanan dava dilekçe- sinde, Gönen ve arka- daşlarının görevlerine son verilmesi ve yerleri- ne başkalannın görev- lendirilmesine ilişkin Ba- kanlar Kurulu karannuı iptali ve yürürlüğunün durdurulmasına ilişkin Danıştay 10'uncu Da- iresi karan anımsatıla- rakgörevden almaya iliş- kin Bakanlar Kurulu ka- rarının da Anayasa Mah- kemesi'nin karanyla ya- sal dayanaktan yoksun kaldığı savunuldu. Dilekçede, Danış- tay'ın yürütmenin dur- durulması karannın en geç 30 gün içinde uygu- lanması gerekirken ye- rine getirilmediğine işa- ret edilerek 100 milyar lira rutanndaki tazmina- tın yasal faiziyle birlik- te Başbakanlık, îçişleri Bakanlığı ve Ankara Va- liliği'nden alınarak Gö- nen'e ödenmesi istendi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle