18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
24 OCAK 2005 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA H i J V U i ı U l T İ J . ekonomiC«cumhuriyet.com.tr 13 Bütün firmalann AB'ye uyum sürecinde ISO 14000 ve gıda güvenliği ile ilgili standartlan almalan gerekiyor Gıda sektörünün işizorFİNANS ENSTİTÜSÜ lur/aye buyıl bolyatınm çekebilir' ANKARA (AA) - Dünyada 60'tan fazla ülkede 320 finansal kuruluşun üye olduğu Uluslararası Finans Enstitüsü (IIF), 2005 yılında gelişen piyasalara akacak 276 milyar dolar yabancı sermayeden önemli bir bölümünün Türkiye, Brezilya ve Meksika gibi yatırımcı güveninin arttığı ülkelere yöneleceğini bildirdi. Başkanlığını aynı zamanda Deutsche Bank'ın da CEO'luğunu yürüten Josef Ackermann'ın yaptığı IIF'nin gelişen piyasalar raporunda özetle şu değerlendirmelere yer veriliyor: ı/Gelişen piyasalara giren sermaye 2002'de 125, 2OO3'te 211 milyar dolardı, geçen yıl da 279 milyar dolar ile son 7 yılın en yüksek seviyesine ulaştı. • Bu rakam 2005 'te global ekonomideki yavaşlamadan olumsuz etkilenecek ve 276 milyar dolarda kalacak. t/ Buna karşın Türkiye'nin de dahil olduğu Doğu Avrupa ve Latin Amerika'nın Josef Ackermann toplamdan aldığı pay artacak. Bu kapsamda, Türkiye, Brezilya ve Meksika öne çıkacak. • Bu yıl gelişmekte olan ülkelere 143 milyar dolarhk doğrudan yatırımın, 30 milyar dolann üzerinde portföy yatmmının girmesi bekleniyor. Ackermann'a göre, "Dolar zayıfladıkça yatırımcılar başka olanaklara yoğunlaşıyor, bu da gelişmekte olan piyasalan öne çıkanyor." IIF Işletme Direktörü Charles Dallara'ya göre ise "ABD'nin faizleri beklenenden hızh arttıınıası. paritelerle ilgili gelişmeler ve jeopolirik gerginliklerle yatınmcı güveninin a/alması gibi riskler, bu iyinıscrliği bozabilir nitelikte." 7 milyar dolar kredi f' Rapora göre devlet tahvillerinde de Türkiye'nin AB ile üyelik müzakerelerine başlaması ve IMF destekli ekonomik programıyla ilgi odağı haline gelmesi beklenirken uluslararası ticari banka kredilerinden geçen yıl 5.5 milyar dolarhk net sermaye girişi sağlayan Türkiye'nin bu rakamı 2005 yılında 7 milyar dolara yükselteceği tahmin ediliyor. Ülkelerin büyüme hra İMi • IIF'nin raporunda gelişmekte olan piyasalardaki büyüme oranlan da ele alındı. Buna göre, geçen yıl yüzde 6.3 olan gelişmekte olan ülkelerin ortalama büyümesi, dünya ekonomisindeki beklenen yavaşlamayla bu yıl yüzde 5.4'e gerileyecek. Türkiye'de gelir dağılımı dev uçu- rum gibi.... Bir yanda en ileri tekno- loji ile donatılmış tesislerde el değ- meden hazırlanıp ambalajlanarak tüm sağlık koşullanna özen gösteri- lerek iç ve dış piyasaya sunulan ürün- ler, öte yanda günlük yaşamımızda, yanı başımızdaki kasabın, ekmek fı- nnının arka bölümlerinde televizyon programlannın artık vazgeçilmez ko- nusu haline gelen iç karartıcı görün- tüler... Sektörde kayıtlı 30 bin 500 gı- da sanayicisi bulunuyor. Bunlann 2 bin 500'ü modern yöntemlerle faali- yetini sürdürüyor, 80'i aşkın ülkeye ihracat yapıyor. Dünya markası olma yolunda önemli atılımlar yapan şirketler mev- cut. Kayıt altındaki gıda sanayi fir- malannda 270 bin kişi çalışıyor. Ka- yıt dışı ile birlikte bu alandaki istih- dam 500 bini buluyor. Kayıt dışılık, uluslararası standart- lara uyumsuzluk ve denetimsizlik ise sektörün geri kalan bölümüne dam- gasını vuran özellikler. tşletmelerin yüzde 90'ı ruhsatsız. Ruhsatlandır- ma çahşmalan yürütülüyor ancak so- mut ilerlemeler sağlanamıyor. Bu yüzden Avrupa Birliği (AB) ile uyum sürecinde en çok sıkıntı çekecek sek- törlerin başında gıda sektörü geliyor. Tam üyelik yaklaştıkça hem ba- kanlık hem de AB denetimleri arta- cak ve belirlenmiş standartlara uy- mayan firmaların faaliyetleri yasak- lanacak. Geçen yıllarda AB'ye yeni üye olan ülkelerde toplam bine yakın gıda firması sağlık ve hijyen stan- dartlanna uymadıklan içinkapatıldı- lar. Dolayısıyla sektörün kısa bir sü- re içinde bir dönüşüm yaşaması şart. Ya küçük işletmeler kendi aralannda birleşerek yenilenecekler ya da daha büyük ve güçlü firmalara işlerini devredecekîer. Gıda sanayindeki büyük şirketlerin kendi dağıtım ağlarını geliştirmeleri toptancılann da işini zorlaştıracak. Özellikle sebze ve meyve hallerin- deki toptancılar hem kalite sınıflan- Dernek ve birliklere özdenetim görevi Gıdada denetim özellikle büyüme çağuıdaki çocukları yakından ilgilendiriyor. dırması yapacak hem de daha şefTaf ve kurallara uygun ahmlar yapmak zorunda kalacak. Ne yapmalı? Her ne kadar yanlış politikalarla tanm can çekişir noktaya getirilmiş olsa da gıda sektörü ihracat konu- sunda hâlâ Türkiye'nin en gelecek vaat eden sektörlerinden biri. Türki- ye halen dünyada birçok ürününün üretimi ve ihracatında ilk sıralarda yer alıyor: Fındık, kuru incir, kuru kayısı, şark tipi tütün üretimi ve ihracatın- da ilk, kuru üzüm üretiminde ikıncı, ihracatında birinci. Aynı zamanda dünyanın ekolojik şartlar ve iklim bakımından organik tanma en uy- gun ülkelerinden biri olan Türkiye bu alanda yetiştirdiği ürünleri Al- manya, Hollanda, Fransa, tsviçre, Ingiltere, diğer Avrupa ülkeleri, Ka- nada, ABD, Israil ve Avustralya'ya satıyor. Devletin tanm kesimini modern yöntemlerle desteklemesi ve strate- jik bir bakış açısıyla yeniden ele al- ması şart. Yıldız Teknik Üniversitesi'nden Doç. Dr. Ayşe Gözen'e göre, Türki- ye'de küçük işletmelerin olması as- lında büyük bir şans. Küçük toprak ve aile çiftçiliğinin yaygın olması önemli biravantaj. Hem ürün çeşitlendirilmesinde hem de organik tanmda önemli atı- lımlar yapılabilir. "AB'ninortak ta- nm politikasına körü körüne uyaca- ğız diye bir şey söz konusu" değil di- yen Gözen, "Avrupalı Yeşiller son Türkiyeziyaretlerinde, acaba Türki- ye tanm politikasına farklı bir boyut getirebilir mi, somsumı ortaya attdar. Türkiye'nin gelişi mevcut tanm po- litikasını sorgulanmasını da günde- me getirebilecektir" görüşünü dile getiriyor. Gözen'e göre ulusal bir proje hazırlanıp Avrupa'nın karşısı- na öyle çıkılabilir. SÜRECEK Gıda sektörünün dönüşünıünde der- nek ve birliklere önemli görevler dü- şüyor. Türkiye geçmiş yıllarda çıkar- dığı yasalarla gerek Dünya Sağlık Ör- gütü'nün gerekse Dünya Tarım ve Gı- da Örgütü'nün öngördüğü gıda gü- venliği hükümlerinin önemli bir bö- lümünü beninıseyerek kabul etti. An- cak sorun bu yasalann uygulama aşa- masında yani denetimde. Bu yüzden alt sektörlerin oluşturdu- ğu dernek ve bırliklerle (örneğin Be- yaz Et Üreticileri Derneği, Makarna Sanayicıleri Derneği...) tüketici bir- liklerine ve Gıda mühendisleri odası- na çok iş düşüyor. AB'ye uyum için her firma ISO 14000 çevre standardı ve HACCP (Gıda güvenliğiyle ilgili problemleri engellemeyi amaçlayan kontrol sistemi) sertifikasını almak zorunda. Meslek kuruluşlan özdene- tim konusunda ciddi çahşmalaryapa- bilir. TUBITAKHa işbirliği Sektörün geleceğiyle ilgili göz önün- de bulundurulması gereken bir diğer önemli husus, bilimsel kuruluşlarla sanayicıler arasında yakın işbirliği. Örneğin TÜBİTAK. bünyesindeki Gıda Enstitüsü, gıda bilimi ve tekno- lojisi alanında üst düzey AR-GE ça- lışmaları yürütüyor. Bu merkezde dünyadaki eğılimler ve yeni teknolo- jiler yakından izleniyor. Yurtdışında bulunan kuruluşlarla olan sürekli iliş- kilerle uluslararası projeler yürütü- lüyor, elemanlara uzmanlıkkazandı- nlıyor. Gelişmış ülkelerdekı kuruluşlarla eş- değer kapasıtedeki enstıtü, gıda sa- nayisinin tüm teknik ve teknolojik ge- reksinimlerine cevap verecek durum- da ve işbirliğıne açık. Ancak ne ya- zık ki sektör tarafından tam olarak bi- linip destek ahnmıyor. Türk elektronikçileri, Uzakdoğu rekabeti için yeni stratejiler geliştiriyor Çin'e karşı Çin'de üretîın • Vestel Dış Ticaret Başkanı Turan Erdoğan, maliyetlerin çok daha düşük olduğu Çin'de, önceleri Çin iç pazanna ağırlık vermeyi planladıklannı belirterek "Bu ülkede en fazla teşvik sağlayan bölgeye yönelebiliriz" dedi. tSTANBUL (AA) Vestel Dış Ticaret Başkanı ve lcra Kurulu üyesi Turan Erdo- ğan, Çin'de imalatı şart gördüklerini belir- terek "Şimdiden bu planlan yapıyoruz. Çin'in imkânlaruu değerlendirmemiz la- zını" dedi. Halen Çin'de bir ofisi bulunan Vestel, burasını Ar-Ge çalışmalan ve bazı yan ürünlerin tedariki amacıyla kullanıyor. Erdoğan, özetle şunlan söyledi: "Yakın planda değil, aıııa u/uıı vadede, bence 3 seneden sonrası için, Çin'in iınkân- Türkiye pahalı olmaya başnyor. Türkiye'de işçilikler 1000 dolara vurdu. Çin'de hâlâ 100-150 dolar. YTLdeğerlendi,YTLbazın- daki masraflar ciddi şekilde maliyet artışı- na neden oluyor. Dolayısıyla bence Çin'in, Hindistan'ın artık düşünülmesi lazun." Koruma duvannı aşınak lannı değerlendirmemiz lazım. Çünkü "Çin, hiçbir zanıan göz ardı edilmemesi gereken çok büyük bir pazar. Buraya gir- ııuk için doğrudan üretim yapmak mecbu- riyeti var. Çünkü Çin hâlâ ciddi şekilde ken- dine korumacıhk uygulayan bir ülke." "Çin'de uzun vadede yapmayı plan- ladığunız üretim iç pazar ağırlıklı ol- nıak üzere dış pa/ara da yönelecek. Çin'de elektronik pazarı çok canlı. Ciddi üreticiler var. Biz, dijital teknolojiler ve yüksek teknolojili ürünlerde Çinli üreticiler- den öndeyiz. Dolayısıyla Çin pazan- na yüksek nitelikli ürünler sunup pazar kazanabili- riz. Dijital televizyon ve her türlü dijital üriinde güçlü olabiliriz. Sharp, Toshiba ve JVC gibi firmalanna üretim ya- pabiliriz. Vestel mar- kasını da sunmayı dü- şünüyoruz." ANKAKAPAZARI YAKUP KEPENEK Giden 'Güneş' Dönmeli! Ankara'da günbatımı çok güzeldir. Akşamleyin güneş giderken ufkun kırmızılığının bozkıra yansı- ması, kızılın tonlarının seyrine doyulmaz olağanüs- tü renk cümbüşüne dönüşür. Bu kez giden, o her gün yeniden gelen güneş de- ğildir. Giden güneş Ankara'nın simgesi olan Hitit Güneşi'dir. Ankara Büyükşehir Belediyesi, yıllar süren ve yüz binlerce imza, sayısız dava, Ankara Valiliği ve Mül- kiye müfettişlerinin raporları ve Danıştay kararına uzanan karşı çıkış uğraşlarını hiçe saydı. Hitit Gü- neşi, başkentin amblemi olmaktan çıkarıldı. Yerine, yeni bir yasal düzenlemeden yararlanarak ve bele- diye meclisinde AKP çoğunluğunun oylarıyla "ca- mili, çok hilalli, Atakule'li amblem" yerleştirildi. Mülkiye müfettişleri ve Valilik Inceleme Kurulu, bu amblemi bakınız nasıl niteliyor. "Biramblemin kullanılabilmesi için tescili zorun- ludur. Bu amblem tescil edilmediği halde 1995 yı- lından beri kullanılmaktadır. Amblemin tescili için ilgili mevzuata uygun olması zorunludur. Bu amb- lem, mevzuatın dört fıkrasına uygun değildir. Yö- netmeliğin 10. ve 12. maddelerine göre kullanımı ve tescili mahzurludur. Amblem bayrağımıza olan saygıyı azaltıcı etkiyapmaktadır. Laiklik ilkesine ay- kırı propagandaya fırsat verebilir. Amblemde Tür- kiye Cumhuriyeti'nin Başkenti modern Ankara 'nın kimliğinin yerine, dini ve dince kutsal sayılan öğe- lerönplana çıkarılmıştır." (Hürriyet, 15 Ocak, 2005). Evet, yaklaşık on yıl, Ankara'da "tescil edilme- yen" bir amblem kullanıldı. Yürütme erkinin, devletgücünün, "derinliğine" iş- lediği ve yargı gücünün, yani, hakkın ve hukukun "dağıtıldığı" varsayılan; kırmızı plakalı arabaların trafiği allak bullak ettiği bu kentte, onaylanmamış bir simge, bu anlı şanlıların, savcıların, sivil ve res- mi polislerin gözleri önünde, Büyükşehir Belediye- si tarafından kullanıldı. Durumu eleştirenlerin, ko- nuyu gündeme getirenlerin, dilekçe verenlerin, ka- rar alanların görüşleri, önerileri göz ardı edildi; "Ka- rarlar neden uygulanmıyor" diye soranlara, "tazmi- nat davalan" açıldı. Bugünlere böyle gelindi. Bugünlere nasıl gelindiğinin diğer bir sayfası da- ha var. Ankara Belediyesi, CHP'nin zayıflaması so- nucu kaybedildi. Aslında Ankara, Cumhuriyetin başkenti olma özelliğini, 1950'lerden sonra her geçen gün biraz daha yitirdi. Giderek artan oranda yaînız kültür, sa- nat, sporetkinlikleri; büyük ortaklıklar, banka genel müdürlükleri değil, "devlet işleri" de İstanbul'a ta- şındı ve taşınıyor. Kent, plansız ve kaçak yapılaşmanın en çarpık bi- çimlerini barındırıyor. Tiyatro kenti Ankara'da doğ- ru dürüst bir tiyatro binası, çağdaş bir konser salo- nu bulunmuyor. Güzelim devlet konservatuvarı bi- nası bir ilçenin belediye başkanlığı yapıldı. "Böyle sanatın içine tükürürüm" görüşünün, kentin kültür ve sanat ortamını nerelere taşıdığı, ayrı bir yorumu gerektirmeyecek derecede açıktır. Kültürel çöküşün niceleri içinde bir örneğine de yer verilmelidir. Cum- huriyetin onuncu yılının armağanı ve başkentin en güzel anıtlarından biri olan Güven Anıtı'nın bulun- duğu park, Güven Parkı, resmi, yarı resmi beton yı- ğını kulübeciklerin; bakanlıkların, biçimsiz ek bina "çıkmalannın" kapladığı bir bozuk beton alanına; her türlü kirliliğin iç içe geçtiği bir mezbeleye dö- nüşmüş bulunuyor. Kentler, kültür tarihleriyle yaşar ve onunla gele- ceği kucaklar. Uygarlık bilinci böyle kazanılır. Baş- kent Ankara, eski uygarlıkların beşiğidir. Hitit Güne- şi dört- beş bin yıl öncesinden geliyor. Anadolu'nun, üretkenliğini, üretim gücünü simgeliyor. Korkulan, kaldırılan, yok edilmek istenen işte bu binlerce yıl öncesinden gelen güneştir. • • • Hitit Güneşi geri döner mi? Eğer Ankara halkı, kendini gerçekten Ankaralı olarak duyumsar, kentliliğini özümser ve buna öz- gü tutum takınırsa döner. Daha güncel olarak, eğer bu hafta sonu yapıla- cak olan CHP kurultay delegeleri, CHP'nin, yöne- timini değiştirir ve "iktidaryürüyüşünü" başlatırsa, Hitit Güneşi yine döner. [email protected] DÜNYA EKONOMlSlNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU LONDRA Testi kebabına tescil talebi • YOZCAT (AA) - Yozgat Belediye Başkanı \usuf Başer, testi kebabının tescil işlemleri için, Ticaret ve Sanayi Odası, Esnaf ve Sanatkârlar Odalan Birliği, Lokantacılar Odası ile birlikte, Türk Patent Enstitüsü'ne başvurduklannı açıkladı. Başer'in verdiği bilgilere göre, tescilden sonra her su testisinin içine et doldurup, malzeme koyan, testi kebabı yaptım diye ortaya çıkamayacak. Bu işin ustalan eğitimden geçirilecek. Usulüne uygun testi kebabı yapmayanlar hakkında yasal işlem yapılacak. Bir de eğer uygun toprak bulunursa testi kebabının olmazsa olmazı sayılan Avonos testisi üretimine geçilecek. Tescil sonuçlan, haziran ayındaki Sürmeli Festivali öncesinde açıklanacak. [email protected] Birçok yorumcu, özellikle "neocon"ya- zarlar, Bush seçimleri kazanırsa Iran'ın gündemin ön sırasına yükseleceğini sa- vunuyorlardı. Gelişmeler bu öngörüleri doğrulamaya başladı. Eski ulusal güven- likdanışmanı, şimdi Dışişleri Bakanı Con- doleezza Rice, yeni göreviyle ilgili mec- lis panelinde konuşurken "ABD'nin Iran'ın nükleer silahlara sahip olmasına aslaizin veremeyeceğini"Vurguladı. Baş- kan Bush, "hiçbir olasılığı gündemden kaldırmayacağmı" söyledi. Araştırmacı yazar Seymur Hersh'in, The New Yor- ker'dayazdıklarınabakılırsa ABD'nin özel timleri, çoktan Iran'a sızarak nükleer si- lahyapımıyla ilgili bilgilertoplamaya baş- lamışlardı. Pentagon, Hersh'in iddialarını, yalanlamak yerine, "Birçok yanlış içeri- yor" demekle yetindi. Sonra Başkan yar- dımcısı Dick Chaney, Israil'in, "ABD'yi beklemeden Iran'ı vurabileceğini" söy- ledi. Brzezinski'ye göre Chaney'in söz- leri, bir Israil saldırısını meşrulaştırma, hat- ta Israil'i saldırı için yüreklendirme çaba- sına benziyordu. Irak'taki "başarısızlığa" rağmen ABD yönetiminin bir savaşı daha göze alabi- leceğini düşünmek, gerçekçi olmayabi- lir. Ancak Bush'un geçen haftaki yemin töreninde yaptığı konuşma, böyle, ilk ba- kışta çılgınlık gibi duran, bir ikinci savaş niyetinin arkasında belli bir "mantık" ol- duğunu gösteriyordu. "Ave Cesarrci) "Ven/ffoma"nınSezar'ı, II. Bush'untaç giyme töreni üç açıdan çok ilginçti. Birin- cisi, Irak'ta savaşan ABD askerlerinin çe- lik yelek yetersizliğinden yakındığı bir or- tamda, 40 milyon dolar harcanarak ger- çekleştirılen törenin podyumu, aynı anda, hem Mussolini'nin konuşmalarını yaptığı devasa ve bir o kadar da vülger platform- ları hem de SSCB nomenklaturasının devlet törenlerinde dizildiği balkonları anımsatıyor, Leni Riefenstahl'ın kamera- sına (1935, Irade'nin Zaferi") layık birgö- rüntü oluşturuyordu. Ikincisi törende, bir zafer havası hâkimdi. Irak'ta bir zafer söz konusu olmadığına göre, bu olsa olsa, ar- tık programlarını hiçbir engelle karşılaş- madan uygulayabileceklerine inanan ne- oconların bir zafer kutlaması olabilirdi. Üçüncüsü ve en önemlisi, II. Bush'un ko- nuşmasında geçen dört yılın birçok anah- tarkavramıyeralmıyordu. II. Bush konuş- masında, '7rafc"tan, "terorizme karşı sa- vaştan" söz etmedi, ama açıkça dini, "mesihçi" bir retorikle hazırlanmış 1800 sözcüklük konuşmasında, "özgürlük" ve "özgürleşme" sözcüklerini 40'tan fazla kez kullandı, tüm dünyada diktatörlere karşı mücadele edeceğini ilan etti. İnan, Yine İran, Yine İnan.. Böylece ABD dış politikasında 2001 'den bu yana egemen olan, "önleyici vuruş", "rejim değişikliği" taktikleri, "teröristlere destek verme", "kitle imha silahlarına sa- hip olarak tehdit oluşturma" gibi somut doğrulanabilir gerekçeler yerine, so- yut/kavramsal, bu yüzden de doğrulana- maz gerekçelere bağlanıyordu. Belli ki ABD yönetimi, Irak'ta olduğu gibi bir kez daha yalancı çıkmak, gerekçelerini kanıtla- makla uğraşmak iste- miyordu. Şimdi ABD'nin bir ülkeye ba- karak "Yeterince, öz- gür değil" demesi, onu bir rejim değişikliği, is- tikrarsızlaştırma ope- rasyonları, ya da doğ- rudan askeri müdahale konusu yapmayayetecekti. Böylece, Ku- zey Kore ve Iran'ın yanı sıra Küba, Vene- züella, ABD çıkarlarından bağımsız olan ya da daha bağımsız olmaya kalkan, yöneti- mi ABD'nin demokrasi tanımına uymayan, bütün ülkeler, hatta Çin ve Rusya artık ABD'nin "vuruş" alanına giriyordu. İran, Avrupa'yla anlaşarak zenginleştirilmiş uranyum üretmekten vazgeçse bile hedef olmaktan çıkmayacaktı. çekirdek ve çatlak Irak savaşı başlarken bu köşede, ABD Deniz Harp Akademisi'nde görevli, Co- uncil on Foreign Relations üyesi, Rums- feld'in danışmanı ve Pentagon'da planla- macı, Prof. Barnett'ın "Pentagon'un Ye- ni Haritası" yazısına de- ğinmiş ve ABD'nin saldır- gan dış politikasıyla "Kü- reselleşme" arasındaki ilişkiye dikkat çekmiştim (24/03/2003). Prof. Bar- nett yazısında dünya coğ- rafyasını küreselleşmiş, bir "çekirdek" ve küreselleş- meye tam olarak katıla- mamış, dışında kalmış "çatlak" olarak iki bölgeye ayırıyordu. "Çatlak", küreselleşmeye bağlı bir serma- ye ilişkisini ve gereken disiplini üretmekte "başarısız devletleri", ABD denetiminin dışındaki bölgeleri ve gittikçe artan bir kay- naksavaşları dinamiğini içeriyordu. Dünya- nın önemli enerji ve su kaynakları ne yazık ki esas olarak bu "çaf/a/c"taydı. Barnett, ABD dış politikasının temel hedefinin bu çatlağın küreselleşme içine çekilmesi (bu yüzden de Irak savaşının yalnızca bir baş- langıç) olduğunu vurguluyordu. II. Bush, taç giyme törenindeki konuşmasında, bu "çaf- lağı" hedef alacak seri savaşlar için gerek- li ideolojik söylemi sundu. Ancak bu kez, yeni bir durum daha var. Uluslararası jeopolitikte, Bush'un ilk kez başkan olduğu 2000 yılından bu yana Çin, Hindistan, Brezilya ve hatta Rusya'nın ar- tı, bu ülkelerin kendi aralarındaki ilişkiler, dahası enerji piyasalan, yatırım alanları ve silah pıyasaları bağlamında, gelişmekte olan, çoğu çatlak bağlamında değerlendi- rilebilecek ülkelerle ılişkileri yoğunlaştı. Di- ğer bir değişle, ABD'nin "içeri" çekmeye çalıştığı "çatlak" ülkelerinin, potansiyel ola- rak ABD karşıtı bir blokun etkısi altına gir- me olasılığı giderek güçlendi. Neoconların önde gelen propagandistle- rinden Charles Krauthammer'in "faç giy- me" törenınin ertesi günü VVashington Post'ta yayımlanan yorumunda da benzer bir saptama dikkat çekiyordu. Krautham- mer'e göre terorizme karşı savaş, geçen dört yılda başarılı olmuş, bu düşman artık eski öneminı yitirmişti. Ama şimdi daha va- him bir durum söz konusuydu. Çünkü Sov- yetleryıkıldığından bu yana ilk kez, "büyük güçlere çapasını takmış bir ABD karşıtı blok oluşuyordu"... Çin ve Rusya arasın- da ekonomik askeri işbirliği gelişiyor, özel- likle Çin, İran, Venezüella, Küba, gibi ülke- lerle ilişkileri geliştirerek, Krauthammer'in sözleriyle "bizi (ABD'yi) hedef alan, önemli bir hegemonya karşıtı blokun oluşmaya başladığını gösteriyordu". Bu mercekten bakınca, Iran'ın ABD açı- sından gerçek önemini daha iyi kavrayabi- liriz. 70 milyonluk bir nüfusa, gelişkin bir ekonomiye, güçlü bir orduya bunları bes- leyen enerji kaynaklarına sahip bir bölgesel güç olarak Iran, salt Israil'i tanımamakta ıs- rar ettiği için değil, aynı zamanda, ABD'nin, dünya ekonomisinin en "büyük çatlağını" (Büyük Ortadoğu'yu) istediği gibi şekillen- dirme, enerji kaynaklarını denetleyerek di- ğer yükselen güçlerin can damarlarına bı- çak dayama projesinin önünde bir engel olarak duruyor. Bu yüzden Iran'ın diğer yük- selen güçlerle bağının koparılması, şu ve- ya bu biçimde sömürgeleştiriierek, en azın- dan bağımlı ülke konumuna indirilerek ABD denetimine/kullanımına açılması gerekiyor. Bu noktada iki soru yaşamsal öneme sa- hip: ABD, bunu gerçekleştirmek için gere- ken ekonomik ve askeri riski alabilir mi? Bölgede, tarihsel olarak Iran'ı dengeleyen bir ülke, Türkiye, ABD'nin İran denkleminin dışında kalabilir mi? (1) Ave Cesar! Morituri te salutant! "Se- lam Sezar, biz, ölecek olanlar, seni selam- lıyoruz."
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle