Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
24 OCAK 2005 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
H i J V U i ı U l T İ J . ekonomiC«cumhuriyet.com.tr 13
Bütün firmalann AB'ye uyum sürecinde ISO 14000 ve gıda güvenliği ile ilgili standartlan almalan gerekiyor
Gıda sektörünün işizorFİNANS ENSTİTÜSÜ
lur/aye
buyıl
bolyatınm
çekebilir'
ANKARA (AA) - Dünyada 60'tan
fazla ülkede 320 finansal kuruluşun
üye olduğu Uluslararası Finans
Enstitüsü (IIF), 2005 yılında gelişen
piyasalara akacak 276 milyar dolar
yabancı sermayeden önemli bir
bölümünün Türkiye, Brezilya ve
Meksika gibi yatırımcı güveninin
arttığı ülkelere yöneleceğini bildirdi.
Başkanlığını aynı zamanda Deutsche
Bank'ın da CEO'luğunu yürüten
Josef Ackermann'ın yaptığı IIF'nin
gelişen piyasalar raporunda özetle şu
değerlendirmelere yer veriliyor:
ı/Gelişen piyasalara giren sermaye
2002'de 125, 2OO3'te 211 milyar
dolardı, geçen yıl da 279 milyar dolar
ile son 7 yılın en yüksek seviyesine
ulaştı.
• Bu rakam 2005 'te global
ekonomideki yavaşlamadan olumsuz
etkilenecek ve
276 milyar
dolarda
kalacak.
t/ Buna karşın
Türkiye'nin de
dahil olduğu
Doğu Avrupa
ve Latin
Amerika'nın
Josef Ackermann toplamdan aldığı
pay artacak. Bu kapsamda, Türkiye,
Brezilya ve Meksika öne çıkacak.
• Bu yıl gelişmekte olan ülkelere
143 milyar dolarhk doğrudan
yatırımın, 30 milyar dolann üzerinde
portföy yatmmının girmesi
bekleniyor. Ackermann'a göre,
"Dolar zayıfladıkça yatırımcılar
başka olanaklara yoğunlaşıyor, bu da
gelişmekte olan piyasalan öne
çıkanyor." IIF Işletme Direktörü
Charles Dallara'ya göre ise
"ABD'nin faizleri beklenenden hızh
arttıınıası. paritelerle ilgili gelişmeler
ve jeopolirik gerginliklerle yatınmcı
güveninin a/alması gibi riskler, bu
iyinıscrliği bozabilir nitelikte."
7 milyar dolar kredi
f' Rapora göre devlet tahvillerinde
de Türkiye'nin AB ile üyelik
müzakerelerine başlaması ve IMF
destekli ekonomik programıyla ilgi
odağı haline gelmesi beklenirken
uluslararası ticari banka kredilerinden
geçen yıl 5.5 milyar dolarhk net
sermaye girişi sağlayan Türkiye'nin
bu rakamı 2005 yılında 7 milyar
dolara yükselteceği tahmin ediliyor.
Ülkelerin büyüme hra
İMi
• IIF'nin raporunda gelişmekte olan
piyasalardaki büyüme oranlan da ele
alındı. Buna göre, geçen yıl yüzde 6.3
olan gelişmekte olan ülkelerin
ortalama büyümesi, dünya
ekonomisindeki beklenen
yavaşlamayla bu yıl yüzde 5.4'e
gerileyecek.
Türkiye'de gelir dağılımı dev uçu-
rum gibi.... Bir yanda en ileri tekno-
loji ile donatılmış tesislerde el değ-
meden hazırlanıp ambalajlanarak
tüm sağlık koşullanna özen gösteri-
lerek iç ve dış piyasaya sunulan ürün-
ler, öte yanda günlük yaşamımızda,
yanı başımızdaki kasabın, ekmek fı-
nnının arka bölümlerinde televizyon
programlannın artık vazgeçilmez ko-
nusu haline gelen iç karartıcı görün-
tüler... Sektörde kayıtlı 30 bin 500 gı-
da sanayicisi bulunuyor. Bunlann 2
bin 500'ü modern yöntemlerle faali-
yetini sürdürüyor, 80'i aşkın ülkeye
ihracat yapıyor.
Dünya markası olma yolunda
önemli atılımlar yapan şirketler mev-
cut. Kayıt altındaki gıda sanayi fir-
malannda 270 bin kişi çalışıyor. Ka-
yıt dışı ile birlikte bu alandaki istih-
dam 500 bini buluyor.
Kayıt dışılık, uluslararası standart-
lara uyumsuzluk ve denetimsizlik ise
sektörün geri kalan bölümüne dam-
gasını vuran özellikler. tşletmelerin
yüzde 90'ı ruhsatsız. Ruhsatlandır-
ma çahşmalan yürütülüyor ancak so-
mut ilerlemeler sağlanamıyor. Bu
yüzden Avrupa Birliği (AB) ile uyum
sürecinde en çok sıkıntı çekecek sek-
törlerin başında gıda sektörü geliyor.
Tam üyelik yaklaştıkça hem ba-
kanlık hem de AB denetimleri arta-
cak ve belirlenmiş standartlara uy-
mayan firmaların faaliyetleri yasak-
lanacak. Geçen yıllarda AB'ye yeni
üye olan ülkelerde toplam bine yakın
gıda firması sağlık ve hijyen stan-
dartlanna uymadıklan içinkapatıldı-
lar. Dolayısıyla sektörün kısa bir sü-
re içinde bir dönüşüm yaşaması şart.
Ya küçük işletmeler kendi aralannda
birleşerek yenilenecekler ya da daha
büyük ve güçlü firmalara işlerini
devredecekîer.
Gıda sanayindeki büyük şirketlerin
kendi dağıtım ağlarını geliştirmeleri
toptancılann da işini zorlaştıracak.
Özellikle sebze ve meyve hallerin-
deki toptancılar hem kalite sınıflan-
Dernek ve
birliklere
özdenetim
görevi
Gıdada denetim özellikle büyüme çağuıdaki çocukları yakından ilgilendiriyor.
dırması yapacak hem de daha şefTaf
ve kurallara uygun ahmlar yapmak
zorunda kalacak.
Ne yapmalı?
Her ne kadar yanlış politikalarla
tanm can çekişir noktaya getirilmiş
olsa da gıda sektörü ihracat konu-
sunda hâlâ Türkiye'nin en gelecek
vaat eden sektörlerinden biri. Türki-
ye halen dünyada birçok ürününün
üretimi ve ihracatında ilk sıralarda
yer alıyor:
Fındık, kuru incir, kuru kayısı,
şark tipi tütün üretimi ve ihracatın-
da ilk, kuru üzüm üretiminde ikıncı,
ihracatında birinci. Aynı zamanda
dünyanın ekolojik şartlar ve iklim
bakımından organik tanma en uy-
gun ülkelerinden biri olan Türkiye
bu alanda yetiştirdiği ürünleri Al-
manya, Hollanda, Fransa, tsviçre,
Ingiltere, diğer Avrupa ülkeleri, Ka-
nada, ABD, Israil ve Avustralya'ya
satıyor.
Devletin tanm kesimini modern
yöntemlerle desteklemesi ve strate-
jik bir bakış açısıyla yeniden ele al-
ması şart.
Yıldız Teknik Üniversitesi'nden
Doç. Dr. Ayşe Gözen'e göre, Türki-
ye'de küçük işletmelerin olması as-
lında büyük bir şans. Küçük toprak
ve aile çiftçiliğinin yaygın olması
önemli biravantaj.
Hem ürün çeşitlendirilmesinde
hem de organik tanmda önemli atı-
lımlar yapılabilir. "AB'ninortak ta-
nm politikasına körü körüne uyaca-
ğız diye bir şey söz konusu" değil di-
yen Gözen, "Avrupalı Yeşiller son
Türkiyeziyaretlerinde, acaba Türki-
ye tanm politikasına farklı bir boyut
getirebilir mi, somsumı ortaya attdar.
Türkiye'nin gelişi mevcut tanm po-
litikasını sorgulanmasını da günde-
me getirebilecektir" görüşünü dile
getiriyor. Gözen'e göre ulusal bir
proje hazırlanıp Avrupa'nın karşısı-
na öyle çıkılabilir.
SÜRECEK
Gıda sektörünün dönüşünıünde der-
nek ve birliklere önemli görevler dü-
şüyor. Türkiye geçmiş yıllarda çıkar-
dığı yasalarla gerek Dünya Sağlık Ör-
gütü'nün gerekse Dünya Tarım ve Gı-
da Örgütü'nün öngördüğü gıda gü-
venliği hükümlerinin önemli bir bö-
lümünü beninıseyerek kabul etti. An-
cak sorun bu yasalann uygulama aşa-
masında yani denetimde.
Bu yüzden alt sektörlerin oluşturdu-
ğu dernek ve bırliklerle (örneğin Be-
yaz Et Üreticileri Derneği, Makarna
Sanayicıleri Derneği...) tüketici bir-
liklerine ve Gıda mühendisleri odası-
na çok iş düşüyor. AB'ye uyum için
her firma ISO 14000 çevre standardı
ve HACCP (Gıda güvenliğiyle ilgili
problemleri engellemeyi amaçlayan
kontrol sistemi) sertifikasını almak
zorunda. Meslek kuruluşlan özdene-
tim konusunda ciddi çahşmalaryapa-
bilir.
TUBITAKHa işbirliği
Sektörün geleceğiyle ilgili göz önün-
de bulundurulması gereken bir diğer
önemli husus, bilimsel kuruluşlarla
sanayicıler arasında yakın işbirliği.
Örneğin TÜBİTAK. bünyesindeki
Gıda Enstitüsü, gıda bilimi ve tekno-
lojisi alanında üst düzey AR-GE ça-
lışmaları yürütüyor. Bu merkezde
dünyadaki eğılimler ve yeni teknolo-
jiler yakından izleniyor. Yurtdışında
bulunan kuruluşlarla olan sürekli iliş-
kilerle uluslararası projeler yürütü-
lüyor, elemanlara uzmanlıkkazandı-
nlıyor.
Gelişmış ülkelerdekı kuruluşlarla eş-
değer kapasıtedeki enstıtü, gıda sa-
nayisinin tüm teknik ve teknolojik ge-
reksinimlerine cevap verecek durum-
da ve işbirliğıne açık. Ancak ne ya-
zık ki sektör tarafından tam olarak bi-
linip destek ahnmıyor.
Türk elektronikçileri, Uzakdoğu rekabeti için yeni stratejiler geliştiriyor
Çin'e karşı Çin'de üretîın
• Vestel Dış Ticaret Başkanı Turan Erdoğan, maliyetlerin çok daha
düşük olduğu Çin'de, önceleri Çin iç pazanna ağırlık vermeyi
planladıklannı belirterek "Bu ülkede en fazla teşvik sağlayan
bölgeye yönelebiliriz" dedi.
tSTANBUL (AA) Vestel Dış Ticaret
Başkanı ve lcra Kurulu üyesi Turan Erdo-
ğan, Çin'de imalatı şart gördüklerini belir-
terek "Şimdiden bu planlan yapıyoruz.
Çin'in imkânlaruu değerlendirmemiz la-
zını" dedi.
Halen Çin'de bir ofisi bulunan Vestel,
burasını Ar-Ge çalışmalan ve bazı yan
ürünlerin tedariki amacıyla kullanıyor.
Erdoğan, özetle şunlan söyledi:
"Yakın planda değil, aıııa u/uıı vadede,
bence 3 seneden sonrası için, Çin'in iınkân-
Türkiye pahalı olmaya başnyor. Türkiye'de
işçilikler 1000 dolara vurdu. Çin'de hâlâ
100-150 dolar. YTLdeğerlendi,YTLbazın-
daki masraflar ciddi şekilde maliyet artışı-
na neden oluyor. Dolayısıyla bence Çin'in,
Hindistan'ın artık düşünülmesi lazun."
Koruma duvannı aşınak
lannı değerlendirmemiz lazım. Çünkü
"Çin, hiçbir zanıan göz ardı edilmemesi
gereken çok büyük bir pazar. Buraya gir-
ııuk için doğrudan üretim yapmak mecbu-
riyeti var. Çünkü Çin hâlâ ciddi şekilde ken-
dine korumacıhk uygulayan bir ülke."
"Çin'de uzun vadede yapmayı plan-
ladığunız üretim iç pazar ağırlıklı ol-
nıak üzere dış pa/ara da yönelecek.
Çin'de elektronik pazarı çok canlı.
Ciddi üreticiler var.
Biz, dijital teknolojiler ve yüksek
teknolojili ürünlerde Çinli üreticiler-
den öndeyiz. Dolayısıyla Çin pazan-
na yüksek nitelikli ürünler
sunup pazar kazanabili-
riz. Dijital televizyon ve
her türlü dijital üriinde
güçlü olabiliriz. Sharp,
Toshiba ve JVC gibi
firmalanna üretim ya-
pabiliriz. Vestel mar-
kasını da sunmayı dü-
şünüyoruz."
ANKAKAPAZARI
YAKUP KEPENEK
Giden 'Güneş' Dönmeli!
Ankara'da günbatımı çok güzeldir. Akşamleyin
güneş giderken ufkun kırmızılığının bozkıra yansı-
ması, kızılın tonlarının seyrine doyulmaz olağanüs-
tü renk cümbüşüne dönüşür.
Bu kez giden, o her gün yeniden gelen güneş de-
ğildir. Giden güneş Ankara'nın simgesi olan Hitit
Güneşi'dir.
Ankara Büyükşehir Belediyesi, yıllar süren ve yüz
binlerce imza, sayısız dava, Ankara Valiliği ve Mül-
kiye müfettişlerinin raporları ve Danıştay kararına
uzanan karşı çıkış uğraşlarını hiçe saydı. Hitit Gü-
neşi, başkentin amblemi olmaktan çıkarıldı. Yerine,
yeni bir yasal düzenlemeden yararlanarak ve bele-
diye meclisinde AKP çoğunluğunun oylarıyla "ca-
mili, çok hilalli, Atakule'li amblem" yerleştirildi.
Mülkiye müfettişleri ve Valilik Inceleme Kurulu, bu
amblemi bakınız nasıl niteliyor.
"Biramblemin kullanılabilmesi için tescili zorun-
ludur. Bu amblem tescil edilmediği halde 1995 yı-
lından beri kullanılmaktadır. Amblemin tescili için
ilgili mevzuata uygun olması zorunludur. Bu amb-
lem, mevzuatın dört fıkrasına uygun değildir. Yö-
netmeliğin 10. ve 12. maddelerine göre kullanımı
ve tescili mahzurludur. Amblem bayrağımıza olan
saygıyı azaltıcı etkiyapmaktadır. Laiklik ilkesine ay-
kırı propagandaya fırsat verebilir. Amblemde Tür-
kiye Cumhuriyeti'nin Başkenti modern Ankara 'nın
kimliğinin yerine, dini ve dince kutsal sayılan öğe-
lerönplana çıkarılmıştır." (Hürriyet, 15 Ocak, 2005).
Evet, yaklaşık on yıl, Ankara'da "tescil edilme-
yen" bir amblem kullanıldı.
Yürütme erkinin, devletgücünün, "derinliğine" iş-
lediği ve yargı gücünün, yani, hakkın ve hukukun
"dağıtıldığı" varsayılan; kırmızı plakalı arabaların
trafiği allak bullak ettiği bu kentte, onaylanmamış
bir simge, bu anlı şanlıların, savcıların, sivil ve res-
mi polislerin gözleri önünde, Büyükşehir Belediye-
si tarafından kullanıldı. Durumu eleştirenlerin, ko-
nuyu gündeme getirenlerin, dilekçe verenlerin, ka-
rar alanların görüşleri, önerileri göz ardı edildi; "Ka-
rarlar neden uygulanmıyor" diye soranlara, "tazmi-
nat davalan" açıldı. Bugünlere böyle gelindi.
Bugünlere nasıl gelindiğinin diğer bir sayfası da-
ha var. Ankara Belediyesi, CHP'nin zayıflaması so-
nucu kaybedildi.
Aslında Ankara, Cumhuriyetin başkenti olma
özelliğini, 1950'lerden sonra her geçen gün biraz
daha yitirdi. Giderek artan oranda yaînız kültür, sa-
nat, sporetkinlikleri; büyük ortaklıklar, banka genel
müdürlükleri değil, "devlet işleri" de İstanbul'a ta-
şındı ve taşınıyor.
Kent, plansız ve kaçak yapılaşmanın en çarpık bi-
çimlerini barındırıyor. Tiyatro kenti Ankara'da doğ-
ru dürüst bir tiyatro binası, çağdaş bir konser salo-
nu bulunmuyor. Güzelim devlet konservatuvarı bi-
nası bir ilçenin belediye başkanlığı yapıldı. "Böyle
sanatın içine tükürürüm" görüşünün, kentin kültür
ve sanat ortamını nerelere taşıdığı, ayrı bir yorumu
gerektirmeyecek derecede açıktır. Kültürel çöküşün
niceleri içinde bir örneğine de yer verilmelidir. Cum-
huriyetin onuncu yılının armağanı ve başkentin en
güzel anıtlarından biri olan Güven Anıtı'nın bulun-
duğu park, Güven Parkı, resmi, yarı resmi beton yı-
ğını kulübeciklerin; bakanlıkların, biçimsiz ek bina
"çıkmalannın" kapladığı bir bozuk beton alanına;
her türlü kirliliğin iç içe geçtiği bir mezbeleye dö-
nüşmüş bulunuyor.
Kentler, kültür tarihleriyle yaşar ve onunla gele-
ceği kucaklar. Uygarlık bilinci böyle kazanılır. Baş-
kent Ankara, eski uygarlıkların beşiğidir. Hitit Güne-
şi dört- beş bin yıl öncesinden geliyor. Anadolu'nun,
üretkenliğini, üretim gücünü simgeliyor. Korkulan,
kaldırılan, yok edilmek istenen işte bu binlerce yıl
öncesinden gelen güneştir.
• • •
Hitit Güneşi geri döner mi?
Eğer Ankara halkı, kendini gerçekten Ankaralı
olarak duyumsar, kentliliğini özümser ve buna öz-
gü tutum takınırsa döner.
Daha güncel olarak, eğer bu hafta sonu yapıla-
cak olan CHP kurultay delegeleri, CHP'nin, yöne-
timini değiştirir ve "iktidaryürüyüşünü" başlatırsa,
Hitit Güneşi yine döner.
yakup@metu.edu.tr
DÜNYA EKONOMlSlNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU LONDRA
Testi kebabına tescil talebi
• YOZCAT (AA) - Yozgat Belediye Başkanı \usuf
Başer, testi kebabının tescil işlemleri için, Ticaret
ve Sanayi Odası, Esnaf ve Sanatkârlar Odalan
Birliği, Lokantacılar Odası ile birlikte, Türk Patent
Enstitüsü'ne başvurduklannı açıkladı. Başer'in
verdiği bilgilere göre, tescilden sonra her su
testisinin içine et doldurup, malzeme koyan, testi
kebabı yaptım diye ortaya çıkamayacak. Bu işin
ustalan eğitimden geçirilecek. Usulüne uygun testi
kebabı yapmayanlar hakkında yasal işlem
yapılacak. Bir de eğer uygun toprak bulunursa testi
kebabının olmazsa olmazı sayılan Avonos testisi
üretimine geçilecek. Tescil sonuçlan, haziran
ayındaki Sürmeli Festivali öncesinde açıklanacak.
erginy@tr.net
Birçok yorumcu, özellikle "neocon"ya-
zarlar, Bush seçimleri kazanırsa Iran'ın
gündemin ön sırasına yükseleceğini sa-
vunuyorlardı. Gelişmeler bu öngörüleri
doğrulamaya başladı. Eski ulusal güven-
likdanışmanı, şimdi Dışişleri Bakanı Con-
doleezza Rice, yeni göreviyle ilgili mec-
lis panelinde konuşurken "ABD'nin
Iran'ın nükleer silahlara sahip olmasına
aslaizin veremeyeceğini"Vurguladı. Baş-
kan Bush, "hiçbir olasılığı gündemden
kaldırmayacağmı" söyledi. Araştırmacı
yazar Seymur Hersh'in, The New Yor-
ker'dayazdıklarınabakılırsa ABD'nin özel
timleri, çoktan Iran'a sızarak nükleer si-
lahyapımıyla ilgili bilgilertoplamaya baş-
lamışlardı. Pentagon, Hersh'in iddialarını,
yalanlamak yerine, "Birçok yanlış içeri-
yor" demekle yetindi. Sonra Başkan yar-
dımcısı Dick Chaney, Israil'in, "ABD'yi
beklemeden Iran'ı vurabileceğini" söy-
ledi. Brzezinski'ye göre Chaney'in söz-
leri, bir Israil saldırısını meşrulaştırma, hat-
ta Israil'i saldırı için yüreklendirme çaba-
sına benziyordu.
Irak'taki "başarısızlığa" rağmen ABD
yönetiminin bir savaşı daha göze alabi-
leceğini düşünmek, gerçekçi olmayabi-
lir. Ancak Bush'un geçen haftaki yemin
töreninde yaptığı konuşma, böyle, ilk ba-
kışta çılgınlık gibi duran, bir ikinci savaş
niyetinin arkasında belli bir "mantık" ol-
duğunu gösteriyordu.
"Ave Cesarrci)
"Ven/ffoma"nınSezar'ı, II. Bush'untaç
giyme töreni üç açıdan çok ilginçti. Birin-
cisi, Irak'ta savaşan ABD askerlerinin çe-
lik yelek yetersizliğinden yakındığı bir or-
tamda, 40 milyon dolar harcanarak ger-
çekleştirılen törenin podyumu, aynı anda,
hem Mussolini'nin konuşmalarını yaptığı
devasa ve bir o kadar da vülger platform-
ları hem de SSCB nomenklaturasının
devlet törenlerinde dizildiği balkonları
anımsatıyor, Leni Riefenstahl'ın kamera-
sına (1935, Irade'nin Zaferi") layık birgö-
rüntü oluşturuyordu. Ikincisi törende, bir
zafer havası hâkimdi. Irak'ta bir zafer söz
konusu olmadığına göre, bu olsa olsa, ar-
tık programlarını hiçbir engelle karşılaş-
madan uygulayabileceklerine inanan ne-
oconların bir zafer kutlaması olabilirdi.
Üçüncüsü ve en önemlisi, II. Bush'un ko-
nuşmasında geçen dört yılın birçok anah-
tarkavramıyeralmıyordu. II. Bush konuş-
masında, '7rafc"tan, "terorizme karşı sa-
vaştan" söz etmedi, ama açıkça dini,
"mesihçi" bir retorikle hazırlanmış 1800
sözcüklük konuşmasında, "özgürlük" ve
"özgürleşme" sözcüklerini 40'tan fazla
kez kullandı, tüm dünyada diktatörlere
karşı mücadele edeceğini ilan etti.
İnan, Yine İran, Yine İnan..
Böylece ABD dış politikasında 2001 'den
bu yana egemen olan, "önleyici vuruş",
"rejim değişikliği" taktikleri, "teröristlere
destek verme", "kitle imha silahlarına sa-
hip olarak tehdit oluşturma" gibi somut
doğrulanabilir gerekçeler yerine, so-
yut/kavramsal, bu yüzden de doğrulana-
maz gerekçelere bağlanıyordu. Belli ki
ABD yönetimi, Irak'ta olduğu gibi bir kez
daha yalancı çıkmak,
gerekçelerini kanıtla-
makla uğraşmak iste-
miyordu. Şimdi
ABD'nin bir ülkeye ba-
karak "Yeterince, öz-
gür değil" demesi, onu
bir rejim değişikliği, is-
tikrarsızlaştırma ope-
rasyonları, ya da doğ-
rudan askeri müdahale
konusu yapmayayetecekti. Böylece, Ku-
zey Kore ve Iran'ın yanı sıra Küba, Vene-
züella, ABD çıkarlarından bağımsız olan ya
da daha bağımsız olmaya kalkan, yöneti-
mi ABD'nin demokrasi tanımına uymayan,
bütün ülkeler, hatta Çin ve Rusya artık
ABD'nin "vuruş" alanına giriyordu. İran,
Avrupa'yla anlaşarak zenginleştirilmiş
uranyum üretmekten vazgeçse bile hedef
olmaktan çıkmayacaktı.
çekirdek ve çatlak
Irak savaşı başlarken bu köşede, ABD
Deniz Harp Akademisi'nde görevli, Co-
uncil on Foreign Relations üyesi, Rums-
feld'in danışmanı ve Pentagon'da planla-
macı, Prof. Barnett'ın "Pentagon'un Ye-
ni Haritası" yazısına de-
ğinmiş ve ABD'nin saldır-
gan dış politikasıyla "Kü-
reselleşme" arasındaki
ilişkiye dikkat çekmiştim
(24/03/2003). Prof. Bar-
nett yazısında dünya coğ-
rafyasını küreselleşmiş, bir
"çekirdek" ve küreselleş-
meye tam olarak katıla-
mamış, dışında kalmış
"çatlak" olarak iki bölgeye ayırıyordu.
"Çatlak", küreselleşmeye bağlı bir serma-
ye ilişkisini ve gereken disiplini üretmekte
"başarısız devletleri", ABD denetiminin
dışındaki bölgeleri ve gittikçe artan bir kay-
naksavaşları dinamiğini içeriyordu. Dünya-
nın önemli enerji ve su kaynakları ne yazık
ki esas olarak bu "çaf/a/c"taydı. Barnett,
ABD dış politikasının temel hedefinin bu
çatlağın küreselleşme içine çekilmesi (bu
yüzden de Irak savaşının yalnızca bir baş-
langıç) olduğunu vurguluyordu. II. Bush, taç
giyme törenindeki konuşmasında, bu "çaf-
lağı" hedef alacak seri savaşlar için gerek-
li ideolojik söylemi sundu.
Ancak bu kez, yeni bir durum daha var.
Uluslararası jeopolitikte, Bush'un ilk kez
başkan olduğu 2000 yılından bu yana Çin,
Hindistan, Brezilya ve hatta Rusya'nın ar-
tı, bu ülkelerin kendi aralarındaki ilişkiler,
dahası enerji piyasalan, yatırım alanları ve
silah pıyasaları bağlamında, gelişmekte
olan, çoğu çatlak bağlamında değerlendi-
rilebilecek ülkelerle ılişkileri yoğunlaştı. Di-
ğer bir değişle, ABD'nin "içeri" çekmeye
çalıştığı "çatlak" ülkelerinin, potansiyel ola-
rak ABD karşıtı bir blokun etkısi altına gir-
me olasılığı giderek güçlendi.
Neoconların önde gelen propagandistle-
rinden Charles Krauthammer'in "faç giy-
me" törenınin ertesi günü VVashington
Post'ta yayımlanan yorumunda da benzer
bir saptama dikkat çekiyordu. Krautham-
mer'e göre terorizme karşı savaş, geçen
dört yılda başarılı olmuş, bu düşman artık
eski öneminı yitirmişti. Ama şimdi daha va-
him bir durum söz konusuydu. Çünkü Sov-
yetleryıkıldığından bu yana ilk kez, "büyük
güçlere çapasını takmış bir ABD karşıtı
blok oluşuyordu"... Çin ve Rusya arasın-
da ekonomik askeri işbirliği gelişiyor, özel-
likle Çin, İran, Venezüella, Küba, gibi ülke-
lerle ilişkileri geliştirerek, Krauthammer'in
sözleriyle "bizi (ABD'yi) hedef alan,
önemli bir hegemonya karşıtı blokun
oluşmaya başladığını gösteriyordu".
Bu mercekten bakınca, Iran'ın ABD açı-
sından gerçek önemini daha iyi kavrayabi-
liriz. 70 milyonluk bir nüfusa, gelişkin bir
ekonomiye, güçlü bir orduya bunları bes-
leyen enerji kaynaklarına sahip bir bölgesel
güç olarak Iran, salt Israil'i tanımamakta ıs-
rar ettiği için değil, aynı zamanda, ABD'nin,
dünya ekonomisinin en "büyük çatlağını"
(Büyük Ortadoğu'yu) istediği gibi şekillen-
dirme, enerji kaynaklarını denetleyerek di-
ğer yükselen güçlerin can damarlarına bı-
çak dayama projesinin önünde bir engel
olarak duruyor. Bu yüzden Iran'ın diğer yük-
selen güçlerle bağının koparılması, şu ve-
ya bu biçimde sömürgeleştiriierek, en azın-
dan bağımlı ülke konumuna indirilerek ABD
denetimine/kullanımına açılması gerekiyor.
Bu noktada iki soru yaşamsal öneme sa-
hip: ABD, bunu gerçekleştirmek için gere-
ken ekonomik ve askeri riski alabilir mi?
Bölgede, tarihsel olarak Iran'ı dengeleyen
bir ülke, Türkiye, ABD'nin İran denkleminin
dışında kalabilir mi?
(1) Ave Cesar! Morituri te salutant! "Se-
lam Sezar, biz, ölecek olanlar, seni selam-
lıyoruz."