Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 24 OCAK 2005 PAZARTESİ
OLAYLAR VE GORUŞLER
AÇI
MUMTAZ SOYSAL
CHP'nin Derdi
BİR PARTİ ki, derdi aynı zamanda Cumhuriye-
tin de derdidir.
Daha doğrusu, Kemalist doğmuş bir Cumhuri-
yeti bugünün koşullarında da devrimci görmek is-
teyenlerin.
Çünkü CHR Cumhuriyeti kuranın kurduğu par-
tidir ve Cumhuriyetçi devrimleri gerçekleştiren
odur. Bugün parti dışında olup da Cumhuriyeti yi-
ne devrimci görmek isteyenlerin büyük çoğunlu-
ğu, devrim döneminin partili ailelerinden gelenler-
dirya da parti devrimciliğe kapı açmadığı için on-
dan kopanlardır. O halde, şimdiki dert üzerinde
söz söylemek onların da hakkıdır.
Devrimcilikten ayrılış, elbet yeni bir olay değil.
Başlangıçları Atatürk'ten sonrasına kadar iner.
Ama ilginç olan, bu ayrılışın "devrimciliğe dönüş"
gibi sunulan "ortanın solu" ve "sosyal demokra-
si" dönemlerinde de sürmüş olması.
Galiba, bütün dert de burada. Bu iki etiketin
devrimcilik sayılmasında.
Daha doğrusu, Batı demokrasilerinin belirli aşa-
malardan geçtikten sonra edindikleri ve kendileri-
ne haklı olarak yakıştırdıkları bu iki etiketin Türki-
ye'ye de yapıştırılmak istenmesinde. O Türkiye ki,
etiketlerin benimsendiği yıllarda, yani birincisi için
1960 ve 70'lerde, hatta ikincisi için 1980'lerde bi-
le, hâlâ ekonomik kalkınmasını ve sosyal gelişme-
sini tamamlamamış, çağdaşlaşıp uluslaşamamış,
dolayısıyla devrimciliğin sürmesine muhtaç kal-
mış bir ülkedir.
CHP'nin hatası, 1945'ten sonra oy kaybedişin
nedenlerini daha önceki devrimciliğine bağlayıp kar-
şıdevrimciliğin oyununa gelmiş olmasıdır. Oysa,
"Ortanın Solu" sözünün bir slogan olarak bile ne
kadar etkili olduğunu 1973 seçim sonuçlarıyla gör-
mesi ve bu çeşit sözlerin arkasındaki gerçek bek-
lentiyi sezip doğrudan doğruya devrimci atılımla-
ra geçmesi gerekiyordu.
Şimdi bütün umudunu liderdeğişikliğine bağla-
mış olan partinin iç çalkantılarına bakıldığında,
bu tarz bir düşünceye pek rastlanmıyor.
Değişiklik isteyenlerden biri, geçen gün, parti-
nin derdini ülke ve dünya gerçeklerinden kopmuş
olmasına bağlamaktaydı.
Ülke gerçeklerinden kopmafaslı doğru da, aca-
ba "dünya gerçekleri" denen konu üzerinde biraz
daha durmak gerekmiyor mu? ABD'nin tek başı-
na egemenliğini ve Dünya Bankası'yla IMF'nin sis-
temdeki ağırlığını küreselleşmenin kaçınılmaz, kar-
şı konamaz, döndürülemez gerçekleri olarak ka-
bullenmek ne ölçüde doğrudur? Mustafa Kemal
de 1919'un dünyasına böyle baksaydı, bir Türki-
ye Cumhuriyeti ve bir Halk Fırkası doğar mıydı? Aca-
ba, bugünkü CHP'nin derdi, artık böyle bir baş-
kaldırıya, silkinişe ve dirilişe inanmamak, bu tutu-
mu denemekten bile ürkmüş olmak değil midir?
Yoksa, asıl ürküntü, bu güç fakat doğru tutumu
savunanların, Istanbul medyasının iğrenç deyişiy-
le "marjinal" sayılışından ve parti de aynı tutumu
benimserse o medyaca marjinal sayılma korkusun-
dan mı kaynaklanmaktadır?
Marjinal sayılmayacak olanaklara sahip koca
partiye yakışır mı bu korku?
TRABZON CUMHURİYET OKURLARI
UĞUR MUMCITyu ANMA GECESİ düzenlemiştip.
Konuğumuz: Prof. Dr.
MÜMTAZ SOYSAL
Konu:
KIBRIS-AB ve TÜRKİYE
Yer: Trabzon Hamamizade Ihsanbey Kültür Merkezi
24 Ocak 2005 Saat: 18.00
İletişim: 0 462 326 62 87 - 0 532 704 05 35
KÜLTÜR • SANAT
Dilek Türker
Tiyatro Ayna
PIR SULTAN ABDALYazan Yöneten
Mahmut Gökgöz
Genel Sanat Yönetmeni
Dilck Türker
Dckor Kostüm
Osman Şengezer
Müzik
Nurettin Özşuca
Koreografı
Nasuh Barın
Işık Tasarım
Yüksel Aymaz
27 - 28 Ocak
10-11 -17 -18 - 24 - 25 Şubat
Saat: 21.00
AKATLAR KÜLTÜR MERKEZİ GİŞE TEL: 0212 351 93 84
r . C . K Ü L T Ü R ve ' U R İ Z M B A K A N L I Ğ I ' N I N M A D D İ K A T K I L A R I Y L *
Kalpaksız Kuvayı Milliyeci Uğur Mumcu
Kuvayı Milliye ruhunu taşıdığı için şimşekleri üzerine
çekti. Günümüzde Kuvayı Milliyeci olmak, ne acıdır ki,
sakıncalı kişi olmakla eşanlamlıdır.
Daver DARENDE Emekli Diplomat
U
ğur Mumcu, "Sus-
kunluk, çağımızın
en büyük suçu-
dur" demişti bir
yazısında. Sus-
mak, kabuğuna çekilmek çağı-
mızın en büyük suçu. Uğur
Mumcu hiç susmadı, toplumu-
muzu tarihi yanılgı içine sürük-
lemeye çalışan "mütareke ka-
lıntıları"na, "tatlısu aydınla-
rı"na, gericilere karşı amansız
bir savaş açtı kalemiyle. Gerçek-
leri tek tek belgeleriyle gözler
önüne serdi. Onun yirmi yıl ön-
ceki yazıları günümüze de ışık
tutuyor. Çünkü yazılannın ardın-
da hep Kemalizm vardı. Kema-
lizm onun için, bizler için kur-
tuluşun meşalesiydi. Uğur
Mumcu hiçbir zaman "su baş-
lannı tutanların", robotlaşan-
ların yanında olmadı. Uğur
Mumcu'nun kitaplarına, yazıla-
rına yeniden göz gezdirirken
1993 yılı 24 Ocak günü Anka-
ra'da, Uğur Mumcu'nun vurul-
duğu yerdeki kalabahk birden
gözümün önüne geldi. Elimiz-
deki kırmızı karanfillerle onu
anıyor, çevremizdeki kalabalı-
ğın attığı sloganları duyuyor-
duk. Bu sırada Uğur Mum-
cu'nun vurulduğu yerde törene
katılan Cumhuriyet gazetesi ya-
zan Sayın tlhan Selçuk bir ko-
nuşma yaptı, sakin bir sesle ka-
labalığa seslenerek şunları söy-
ledı:
"Katil devlet demek kolay,
ama katil devleti katil olmayan
devlete, demokratik devlete,
Uğur'un katillerini bulabilecek
örgütlü bir devlete dönüştür-
mek, ozor... Onu yapmakiçin ge-
rekii çabayı ve atılınıı göstercük
mi arkadaşlar?"
24 Ocak 1995 Salı gününü
bugünkü gibi anımsıyorum:
Uğur Mumcu'yu anmak için
Karlı Sokak'tatoplanmıştık. Yi-
ne büyük bir kalabahk vardı
çevremizde. Uğur Mumcu'yu
yitirdiğimiz yerde, duvara yapış-
tınlmış karton üzerine yazılmış
bir yazı, o gün bugün aklımdan
hiç çıkmadı. Törene katılan beş
yaşındaki çocuk, kartonun üze-
rine şunları yazmıştı: "Siz bü-
yükler Uğur Amca'yı yaşataca-
gınızı söylüyorsunuz, ama Cum-
huriyet okumuyorsunuz. Ben
okumayı öğrenince Cumhuri-
yet okuyacağun. Adım Seyhan
Börekçi, yaşını beş buçuk..."
Seyhan Börekçi'ye bu yazıyı
yazması için yardım eden anne
ve babayı ne kadar çok kutlamak
isterdim. 24 Ocak günü Uğur
Mumcu'nun ardmdan yürüyen
bir milyona yaklaşan kalabalık-
tan kaç kişi bugün Cumhuriyet
gazetesini okuyor? Atatürk'ün
aydınlanma kalesi olan Cum-
huriyet'i hiç değilse birkaç yüz
bin kişinin okumasını ne kadar
çok isterdim.
Aydınlanmanın ışığını yayan,
Cumhuriyet devrimlerine sahip
çıkan, ülkemizin yaşamsal çıkar-
larını iç ve dış güçlere karşı yü-
reğiyle ve kalemiyle savunan
Uğur Mumcu artık aramızda
yok. Uğur Mumcu'nun ölümün-
den sonra Türkiye'de değişen
bir şey olmadı. Her şey daha da
kötüleşti. Hayatta olsaydı, gü-
nümüzdeki acı olayları yaşa-
saydı yine kalemine sarılır, her
şeyi tüm açıklığı ile yazardı,
gerçek bir Atatürkçü gibi.
Kuvayı Milliye ruhunu taşıdı-
ğı için şimşekleri üzerine çek-
ti. Günümüzde Kuvayı Milli-
yeci olmak, ne acıdır ki, sakın-
calı kişi olmakla eşanlamlıdır.
Kalpaksız Kuvayı Milliyeci
Uğur Mumcu'yu, onun çok sev-
diği "Kuvayı Milliye şehitleri
mezardan çıkmanın zamanıdır"
dizesiyle, hiç eksilmeyen bir
özlemle ve saygıyla anıyorum.
Selam Uğur Mumcu'ya
Dr. Coşkun ÖZDEMÎR
S
evgili Uğur seni nasıl özlüyoruz
bilemezsin. Şu yaşadığımız
günlerde ne kadar ihtiyacımız var
sana. Anlatamam. Sen gideli ülkede ne
kadar çok sey değişti. Tepeden tırnağa
bir bozulma, bir kirlenme, bir yozlaşma
sarıp sarmalıyor bu toplumu. Senin o
kavgalaştığın medya şimdi çok başka
yerlerde.
Büyük Atatürk'ten armağan olarak
aldığımız ve senin yükselttiğin o
bağımsızlık bayrağını çıkar uğruna
ayağa düşürmek için çabalayan nice
yazarcıklar, aydıncıklar türedi. Atatürk'ü
ve onun kurduğu Cumhuriyeti,
devrimleri karalayanlar küçümseyenler
mi istersin, Batı dünyasının türlü
iğvalarına boyun eğen, teslim olanlar mı,
Cumhuriyet karşıtı tarikat önderlerine
övgü düzenler mi, vurgun ve soygunlara
ortaklık edenler mi, hepsi var, bugün
aramızdalar, hatta itibardalar.
Birçok kez vurgu yaptığın, o tarikat,
siyaset, ticaret ilişkileri tüm hızı ile
sürüyor. Devrimleri, laikliği, emeği,
emekçiyi korumaya kararlı gazeten
bugün oldukça yalnız. Bir kopuş, bir
parçalanış, bir kutuplaşma, bir ilkesizlik,
inançsızlık yaşanıyor.
Sevgili Uğur. Toplumu bilimden,
bilimsellikten uzaklaştırmaya
çalışıyorlar. Neoliberal politikalar,
postmodernizm toplumu batıla,
hurafelere, mistisizme
sürüklüyor. Çaresiz insanlar ya
dine, Tanrı'ya, şeyhlere sığınmak
ya da hilekârlığa, kapkaça, kurnazlığa,
kara paraya başvurmak seçenekleriyle
baş başa kalıyor. Büyücülük iyice
yayılıyor. Şans oyunlarından,
piyangolardan medet umuyor halk. Her
gün yüzlerce araba soyuluyor, deprem
için hazırlanan konteynır'lar çalınıyor,
binlerce kapkaç olayı yaşanıyor.
Milyonlarca işsiz var.
Hiç unutmuyorum ve yineliyorum;
gençlerimizin sağ-sol kamplara bölünüp
birbirini vurduğu günlerde sen
Türkiye'ye Bulgaristan yolu ile aynı
kaynaklardan silah getirildiğini ve
bunların sağdaki ve soldaki militanlara
dağıtıldığını belgeliyordun. Sosyalist bir
ülkeyi suçluyorsun diye sana tepki
gösteren sözde solcular vardı o günlerde.
Sen politikacılarıyla birlikte tüm
toplumun şiddete karşı çıkmasını
istiyordun. Sağ-sol gözetmeden, her
türlü şiddete... Itibar görmüyordu bu
öneri. O günün lider politikacıları halkın
huzuruna çıkıp her türlü şiddete karşı
olduklarını söyleyemediler. Onlardan
biri, "Bana sağcılar suç işByor
dedirtemezsiniz" diyerek tarihe geçmişti.
lnanılmaz bir gaflet. Senin o büyük
savaşımını, insan hakları için, demokrasi
için verdiğin savaşı anlayamayan çok
sayıda insan ve sözde aydın vardı
yurdumuzda. Ne hazin bir gerçek.
Sensiz yıllar geçti. Çok şey yaşadık.
Sen pek çok şeyi herkesten önce
görmüştün, yazmış, söylemiş,
uyarmıştın. Bugün önümüzde büyük bir
mücadele var.
Bilimi korumak için, bağımsızlığı
korumak için, emperyalizmin oyunlarını
savuşturabilmek için, hatta Cumhuriyeti
ve laik düzeni koruyabilmek için. Bütün
bunlar için sana, senin gibi yiğit bir
insana çok ihtiyacımız var.
Umarım bugünün gençliği Atatürk'ün
nutkunu olduğu gibi, senin kitaplarını da
okumaktadır. Selam sana, sevgi sana
Sevgili Uğur. Bu yazıyı senin
seslenişinle bitiriyorum: Bağımsızlık
Mustafa Kemal'den armağandı bize.
Emperyalizmin ahtapot kollarına teslim
edilen ülkemizin bağımsızlığı için kan
döktük sokaklara... Korkmadan öldük ey
halkım unutma bizi... Bir gün
mezarımızda güller açacak, ey halkım
unutma bizi... Bir gün sesimiz hepinizin
kulaklarında yankılanacak, ey halkım
unutma bizi... Özgürlüğe adanmış bir
top çiçek gibiyiz. Şimdi hep birlikteyiz,
ey halkım unutma bizi, unutma bizi...
Mahkeme Kapısı: Harç, Kazanç, masraf...
Av. Turgut İNAL
A
dliyeden çok şikâyet
ederiz, ama onsuz ola-
mayız ve yaşayamayız.
Kendi kendimize hakkımızı ara-
maya ve almaya ne gücümüz ne
de bilgimiz yeter. Kaldı ki eski
bir hukuk tabiriyle mahkeme
yerine geçerek ihkak-ı hak (hak-
kı zorla almaya kalkmak) yap-
mak da suçtur. Yargı sorunla-
rında bu ülkenin sorumlularına
ve yetkililerine düşen görev,
mahkemelerden olan şikâyetle-
ri aza indirrnek ve tamamen kal-
dırmaktır. Öteden beri söyler,
yazar dururuz. Yargı reformu
için öyle yıllara, on yıllara, tril-
yonlara ve katrilyonlara, yetiş-
miş hukukçu ve personele hiç ih-
tiyaç yoktur. Bunlar Türkiye'de
hazırdır. Sadece "Biz bu ülkeyi
kendi dönemimizde yargı refor-
muna kavuşturacağız" denilsin,
bu yetecektir. Yıllar önce yaz-
dığım bir yazıda, yargı reformu
için karar vermenin yanı sıra bir
yılın yeteceğini belirtmiştim.
Yargı reformunun yapılmasına
herkes evet der, buyurun denil-
diği zaman, önce hükümetler,
sonra bürokrasi, sonra düzen-
den medet umanlar ve bu düzen
içinde yaşayarak palazlananlar,
aysbergin sualtındaki gövdesi
gibi karşı çıkarlar.
Bir gtinde 46 dava
Bugün ülkemizde yargı refor-
muna gitmeye bile gerek olmak-
sızın alınacak bazı önlemlerle
yargının süratleneceğinden, sağ-
lıklı kararlar verileceğinden hiç
kuşkunuz olmasın. Şimdi yargı-
da yaşanan sıkıntılı olaylardan
birkaçım huzurunuza getirmek
istiyorum. 4 Kasım 2004 tarihin-
de Bursa 2. Idare Mahkeme-
si'nde görülen davalann duruş-
maları y|pılmış ve mahkeme
kapısına o günkü duruşmaların
listesi asılmıştır. Üç sayfa ha-
linde 46 (kırk altı) davanm ya-
pılacağı bu listede yazılmıştır.
Davacıların yanı sıra davalılar da
gösterilmiştir. Davacılar arasın-
da Bursa Valiliği, Içişleri Ba-
kanlığı, Çanakkale Valiliği, Ba-
lıkesir Valiliği, Maliye Bakan-
lığı, öbür bakanlıklar, genel mü-
dürlükler, belediye başkanlık-
ları, rektörler, SSK Başkanlığı,
müsteşarlıklar, kaymakamlıklar
gibi devlet kuruluşları vardır,
hepsinin duruşma saati de
09.30'dur. Şimdi düşününüz, üç
kişilik mahkeme heyeti, 46 da-
vanın hepsini saat 09.30'da na-
sıl görecektir? Kapııun önünde
bekleyen 100'ün üstünde insan
ve avukatı, saat 0930'dan iriba-
ren üç-beş saat çakılı taşgibi bek-
letmeyi önlemek için yargı re-
formuna ihtiyaç var mıdu*? Bir
mahkeme bu sayıdaki dosyanın
taraflarını, bir günde sağlıklı bi-
çimde iddia ve sorumluluklan-
nı nasıl dinleyecek, nasıl anla-
yacak ve nasıl not tutacaktır?
Hangi hâkimin kafasında kırk al-
tı davada anlatılanlar, duruşma-
larda zabıt tutulmadığı halde ka-
lacaktır? Bu duruşmalardan ha-
yır mı gelir? Böyle duruşmala-
n günlere bölmek ve zapta ge-
çerek yapmak için yargı refor-
muna ihtiyaç var mıdır? O gün
görülen davalann dosya numa-
ralarına bakıyoruz.
Çoğu 2003 yılından kalan da-
valar. Dosya numaraları
2003/1562, 2003/2275,
2003/2574 gibi devam ediyor.
Düşününüz, 2003 yılının en son
dosya numarası 2574 olsa, -ki de-
ğildir, daha fazladır- siz bir ınah-
kemede bir yıl içerisinde 2 bin
500-3 bin dosyayı gör ve çöz di-
ye havale ederseniz o mahkeme
hâkimleri nasıl bir mucize yara-
tacaklar da bunu çözeceklerdir?
Adalet, yurttaşı zora
sokmak, cziyet etmek
için mi vardır?..
Yine listeye bakıyoruz. Da-
vacılar arasında Gökçeada'dan,
Bozcaada'dan, Çanakkale'den,
Balıkesir'den, ilçelerinden mah-
kemeye gelenler var. Peki, siz Ça-
nakkale'de, Bahkesir'de aynca
Edremit, Gelibolu, Bandırma
gibi büyük ilçelerde, hatta Bur-
sa'nın büyük ilçelerinde idari
mahkemeler kursanız, bu dava-
lan il ve ilçe mahkemelerine da-
ğıtsanız, mahkemelere bir yılda
200-300 dosya düşecek biçim-
de hareket etseniz, bunun için
yargı reformuna ihtiyacınız olur
mu? Siz ta Sındırgı'dan, Ayva-
lık'tan, Gökçeada'dan ve Boz-
caada'dan hak arayan insanları-
nızı Bursa'ya yollamaya adalet
mi diyorsunuz? Hani hak ara-
ma ucıı/du, hani hak arama üc-
retsiz ve seri olacaktı! Anayasa-
da böyle hükümler bulunmak-
tadır. Bu hükümleri uygulamak
için vahiy mi bekliyorsunuz?
İdari mahkemelerin yanı sıra
bu sorunlar vergi mahkemeleri
için de var. Türkiye düzeyinde
24 ilde idari mahkeme, 34 ilde
de vergi mahkemeleri kurmuş-
sunuz, burada dosyalar tınaz gi-
bi birikmiş.
Tüm illere ve ilçelere davala-
n yaymak ve sağlamak için yar-
gı reformuna ihtiyaç mı vardır?
Şimdi bakın, bu mahkemeler-
den birinde 2004/1109 esas sa-
yısı almış bir dosya için mahke-
menin sayın başkanı 8.7.2004
tarihinde davacı avukatlanna bir
yazı gönderiyor. Bu yazıda "2577
sayılı yasanın 4001 sayılı yasa ile
değişik 6. maddesi uyannca bu
yasanın tebliğinden itibarcn 30
gün içinde eksik olan 10.100.000
TL harç ile 10 milyon TL posta
pulu ücretinin gönderilmesi hu-
susu tebliğ olunur" denilmekte-
dir.
Harç parası!
Yazının biçimine ve içeriğine,
sertliğine girmeyeceğiz, Türk
mahkemelerinde böyle üslup
kullanılır. Oysa Avrupa insan
Haklan Mahkemesi'nde görülen
davalarda yazılan tebligatlarda
sayın denilerek başlanır, rica ve
saygı sunularak yazı bitirilir.
Burada önemli olan husus,
mahkeme başkanınm 8.7.2004
tarihinde imzaladığı yazı, 118
gün sonra 3.11.2004 tarihinde
Bursa'dan Balıkesir'e geliyor.
118 gün içinde kaplumbağayı
yola çıkarsanız mutlaka Balıke-
sir'e en az iki kez gider ve ge-
lir. Gecikmeyi kim yaptı, nere-
den kaynaklandı, neden oldu, bu
hiçbirzaman ele aunmazve alın-
manııştır. Bu tebligatla ne iste-
niyor? 10.100.000 TL harç pa-
rası ve 10.000.000 TL de posta
parası. Esasında, dava açılırken
yatınlan harç da eksik değildir,
pul parası da eksik değildir. Da-
va sürerken harç ve posta ücret-
leri arttığı için bu eksiklikler
doğmuştur.
Ve 118 gün süren gecikme-
nin yanı sıra bir de ayrıca 30
gün de gönderme süresi verilmiş-
tir. Siz süreleri adeta yanm yı-
la varacak şekilde böyle harcar,
kullanırken bu dosyanın içinde
istenenve aranan hak neymiş, ne
olmuş, ne hale gelmiş, mağdur
olan, acı çeken insanlar ne gibi
zararlara uğruyor, bunlar mah-
kemelerin pek uğraş alanı için-
de değildir. O, dosyadaki pula
ve harca bakar, sadece beyaz kâ-
ğıtları ve evrakı görür.
Bu mübarek adalet ve bu haş-
metli Meclis harç ve posta pul-
lannı arttınrken çıkaracağı ya-
sa ve kararlarda devam eden da-
valar için uygulanmaz hükmü-
nü koysa bu uzamalar olmaya-
caktır. Sen devlet olarak, adalet
olarak dosyayı çözmek, ihtilafı
kaldırmak, yurttaşlannı huzura
kavuşturmak amacında mısın,
Deli Dumrul haracı gibi harç,
posta pulu toplamak amacında
mısın? Avrupa İnsan Haklan
Mahkemesi'nde de olduğu gibi
davaları harçsız ve masrafsız
yapmakiçin yargı reformuna mı
ihtiyaç vardır? Mahkeme kapı-
sı, harç kapısı, masrafkapısı, ka-
zanç kapısı mıdır? '
CUMHURİYET OKURLARI
TEKYÜREKHAYKIRIYOR
BEDENİNİ YOK ETTİLER,
SONSUZLUĞA UĞURLANDIN,
UĞURLAR OLSUN,
UĞUR
MUMCU.KALPAKSIZ KUVVACI;
MÜCADELE AZMİN, ONURLU
DURUŞUN, DÜRÜSTLÜĞÜN,
YAZDIKLARIN, YURT VE ULUS DAVAN,
GAZETEMİZDEKİ KÖŞEN
BİZLERE MİRAS KALDI.
ULUSAL BAĞIMSIZLIK, GERÇEK DEMOKRASİ,
KALKINMA VE AYDINLANMA YOLUNDA,
DAHA BİLENMİŞ OLARAK, REHBERİMİZ
GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜN
BURSA NUTKU İLE,
BİZLER DE SENİN YOLUNDAYIZ.
YURT VE ULUS SEVGİMİZ SÖNMEYECEK;
FİKİRLERİNLE AYDINLANMIŞ KAFALARIMIZI
KOPARAMAYACAKLAR,
KALPAKLARIMIZI DÜŞÜREMEYECEKLER;
MÜCADELEMİZSÜRECEK,
SÖZVERİYORUZ...
24 OCAK 2005
Adana, Anamur, Ankara, Antalya, Aydın, Ayvalık,
Burdur, Bursa, Denizli, Gaziantep, Gönen, Kars,
Istanbul, Izmir, Mersin, Kocaeli, Malatya, Milas,
Silifke, Tekirdağ, Ordu, Trabzon, Zonguldak
www.cumok.org
CUMOK
UĞUR MUMCU
ÖLÜMSÜZDÜR
Emek, demokrasi ve ulusal bağımsızlık
yoluna baş koyan, adlı adsız bütün
yiğitlerimiz gibi UĞUR MUMCU da
ölümsüzdür. Her 24 Ocak'ta yüreğimiz
acısa da adını, anısını ve yapıtlarını
yaşatmanın onurunu saygı ile
taşıyacağız.
FİKRET AKOVA
Burhaniye Belediye-Başkanı
Cumhuriyet
kitap kulübü
NECATİ CUMALI
Bütün Oyunları 1-2
Çağ P a z a r l a m a A.Ş. T ü r k o c a ğ ı C a d . N o : 3 9 / 4 1
3 4 3 3 4 C a ğ a l o ğ l u - İ s t a n b u l
T e l : ( 0 2 1 2 ) 5 1 4 01 9 6 F a k s : ( 0 2 1 2 ) 5 1 4 0 1 9 5
Cumhuriyet
kitap kulübü
VEDAT GÜNYOL'a
Armağan
100'e 5 Vardı
Çağ P a z a r l a m a A.Ş. Türkocağı C a d . N o : 3 9 / 4 1
3 4 3 3 4 C a ğ a l o ğ l u - İ s t a n b u l
T e l : ( 0 2 1 2 ) 5 1 4 01 96 F a k s : ( 0 2 1 2 ) 5 1 4 0 1 ,95