Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 12 OCAK 2005 ÇARŞAMBA
HABERLER
Maliye Bakanlığı, sosyal güvenlik kuruluşlanna bir malzemenin, 10 katı fiyata satıldığını belirledi
Neşter'inboyutu 2.5trilyonANKARA (Cumhuriyet Bürosu) -
Maliye Bakanlığı, Neşter davasına ko-
nu edilen sosyal güvenlik kuruluşla-
nna malzeme alımındaki yolsuzluk-
ta Hazine'nin uğradığı zararın 2 tril-
yon 382 milyar lira olduğunu bildir-
di. Maliye'nin raporunda, Medistar
şirketinin bir balonlu stenti 2001 yı-
lında 433 nıilyon 102 bin lira yerine
3 milyar 754 milyon liraya sattığı be-
lirtildi. Küçükçekmece Müttülüğü'ne
satılan 1 defibrilatördeyse Hazine'nin
36 milyar 377 milyon lira zarara uğ-
radığı vurgulandı.
Maliye Bakanlığı Muhasebat Genel
Müdürlüğü'nce sosyal güvenlik kuru-
luşlanna fatura edilen stent, kalp pili
ve defibrilatör bedelleriyle ilgili rapor,
davanın görüldüğü Ankara 11. Ağır
Ceza Mahkemesi'ne gönderildi. Ra-
porda, Medim Dış Ticaret'e 615 mil-
yar 504 milyon, Medistar firmasına
• Maliye'nin raporunda, Medistar şirketinin bir balonlu stenti
2001 yılında 433 milyon 102 bin lira yerine 3 milyar 754 milyon liraya sattığı
belirtildi. Küçükçekmece Müftülüğü'ne satılan bir defibrilatördeyse
Hazine'nin 36 milyar 377 milyon lira zarara uğradığı vurgulandı.
635 milyar 151 milyon, Mutlu Medi-
kim firmasına 284 milyar 500 mil-
yon, Onmed Tıbbi Ürünler firmasına
379 milyar 984 milyon, Remed Me-
dikal'e 58 milyar 718 milyon, Sesa
Elektronik'e 270 milyar 731 milyon,
Tarcem Tıbbi Ürünler'e 38 milyar 112
milyon lira olmak üzere toplam 2 tril-
yon 382 milyar 700 milyon lira fazla
ödeme yapıldığı bildirildi. Raporda,
genel bütçeden yapılan fazla ödeme-
nin 1 trilyon 926 milyar 696 milyon,
katma bütçeden yapılan fazla ödeme-
ninse 456 milyar 5 milyon lira oldu-
ğu kaydedildi. Fazla ödemelerin he-
saplanmasında stentin bırım fiyatı
SSK ile firmalar arasında belirlenen
300 dolar olarak baz alındı ve bunun
üzerinde fatura edilen miktar fazla
ödeme olarak hesaplandı. Defibrila-
törler için markalara göre 4 bin 133
dolarla 11 bin 850 dolar arasında de-
ğişen protokol fiyatlannın üzerinde
yapılan ödemeler, kalp pilleri için mar-
kalara göre 890 dolarla 2 bin 650 do-
lar arasında belirlenen rayiç bedel üze-
rinde yapılan ödemeler hesaplanarak
kurum zaran ortaya çıkarıldı. Medim
firmasının 1999 yılında Ankara Is-
mail Enderuni tlköğretim Okulu adı-
na fatura ettiği bir stenti, o dönemde-
ki döviz kuruna göre 159 milyon 770
bin 700 liraya satması gerekirken 1 mil-
yar 312 milyon 4 bin 400 liraya sattı-
ğı belirlendi. Firmanınhastanelere fa-
tura ettikleri stentlerdeyse daha az Ha-
zine zararı doğduğu ortaya çıktı.
Bir stente 2.5 milyar fazla ödeme
Medistar firmasının tzmir Atatürk
EğitimHastanesi'ne 7 Ağustos 20O0'de
fatura ettiği bir defibrilatörü 7 milyar
463 milyon 792 bin 880 lira yerine 23
milyar 201 milyon 496 bin liraya sat-
tığı ve 15 milyar 737 milyon 703 bin
120 lira Hazine zaranna neden oldu-
ğu kaydedildi. Firmanın aynı hastane-
ye 10 Arahk 2001 'de fatura ettiği bir
balonlu stentiyse 433 milyon 102 bin
500 lira yerine 3 milyar 754 milyon
823 bin 439 liraya satarak 2 milyar 490
milyon 5 lira Hazine zaranna yol aç-
tığı belirtildi. Firmanın İstanbul'daki
Koşuyolu Kalp Hastanesi'ne 2 Ka-
sım 2000'de fatura ettiği aynı marka
balonlu stentteyse Hazine zaran 910
milyon lira olarak belirlendi. Rapora
göre Medistar firmasının, Küçükçek-
mece Müftülüğü'ne 18 Temmuz
2001 'de fatura ettiği defibrilatörüyse
17 milyar 252 milyon 451 bin 785 li-
ra yerine 53 milyar 629 milyon 992 bin
liraya satması sonucu 36 milyar 377
milyon 540 bin lira Hazine zaran doğ-
du. Raporda, Mutlu Medikim firma-
sının Yüreğir Yavuzlar tlköğretim
Okulu'na 24 Ekim 2001 'de fatura et-
tiği bir nabız düzenleyici satışından Ha-
zine'nin 6 milyar 889 milyon 251 bin
lira fazla ödeme yaptığı bildirildi.
Yurtdışına kaçışından sorumlu tutulan eski Yargıtay Başkanı'nın 'Alevi olduğu için onuruyla oynandığını' ileri sürdü
Çakıcı, Ozkaya'yı savunduHİLALKÖSE
Organize suç örgütü lideri Alaattin
Çakıcı, eski Yargıtay Başkanı Eraslan
Ozkaya'nın Alevi olduğu için onuruyla
oynandığını ileri sürerek "Yargıtay'da
cezamın onanacağına dair karan Anka-
ralı avukatımdan öğrendim" dedi.
Çakıcı, borsacı AdilÖngen'e "suikast
girişiınineaznıettinneiddiası" ile ilgili ola-
rak dün Istanbul 3. Ağır Ceza Mahkeme-
si'nde görülen davada susma hakkını
kullandı. Mahkeme başkanınınmesleği-
ni somıası üzerine "demir tüccarüğı''
yaptığını söyleyen Çakıcı, Yargıtay, MİT
ve kendisi ile ilgili iddialan yanıtladı.
Çakıcı'nın, ertelenen duruşmada yaptı-
ğı açıklamalar sırasında ar-
goya kaçan ifadeler kullan-
ması dikkat çekti. Çakıcı,
yurtdışına kaçmasından so-
rumlu tutulan Eraslan Öz-
kaya'dan hiçbir bilgi alma-
dığını belirterek "Insanlar
Kürt olabilir, Alevi olabilir.
Ama bu ülkede Yargıtay
Başkanı'nın (eski),Alevi ol-
duğu için onuruyla oynadı-
lar" dedi. Yargıtay Başka-
nı'nın tek suçunun dostla-
nnı seçememesi olduğunu
öne süren Çakıcı, ifadesi-
ni şöyle sürdürdü: "Süha
Hakkı Şen kinı? Senonun-
la arkadaşlık yapıyorsun.
Yargıtay'dan bilgisayarla bi-
le bilgi ahnabiliyor. Yargı-
tay'da avukanm var. Bilgi-
yi avukaümdan aldım. AK
lah şahit, Yargıtay Başka-
nı'ndan bilgi aldıysanı oğ-
lunı kurşunlara gelsin."
mış bırkişiyle ilgili konuştuğunu söyle-
yen Çakıcı, "Devlete her zaman saygılı
oldunı. Yaşam dilinüniin sonuna kadar
da saygılryım. Devletin varlığı hanımı-
nun, oğlumun namusıından daha önem-
lidir" diye konuştu. Çakıcı, Ergin kardeş-
lere ilişkin olarak da şu ifadelerde bulun-
du: "Sulukuleli Nuri ve Vedat diye iki
kardeş var. Güya ben onlan şikâyetetmi-
şim. Onlar beninı için hiç önemli değil-
ler. Onlar zurnanuı son deliğL"
Çakıcı, UğurMumcu'nun öldürülme-
si ile ilgili olarak, "Hiram Abbas, Yavuz
Ataç, Korkut Eken, Mehmet Eymür ile
bir yolculuga çıkarkcn gazeteci Uğur Dün-
dar denen adamla tanıştırdılar. Ben Gü-
neyAmerika'dayas^rkenTürldye'dega-
zeteci Uğur Mumcu'nun 61-
dürülmesi ile ilgili olarak
çeşitli spekülasyonlar var-
dı. Dündar'a Mumcu'yu
kim öldürmüşse anası esİci-
miştir' dedim. Amaobunu
inkâr etti" diye konuştu.
'Derin devletin
cılkıçıktf
Kozinoğlu'nu suçladı
Çakıcı, "Cumhurbaşkanı Sezer'e su-
ikasttehdidi üzerine Çakıcı'yla görüştü-
ğunü" söyleyen MÎT Dış tlişküer Sorum-
lusu Kaşif Kozinoğlu'nun basına yansı-
yan açıklamalarına yönelik de böyle bir
ihbarda bulunmadığını söyledi. MIT Da-
ire Başkanlığı'nı kastederek "bu teşki-
lata boynum kddan ince" diyen Çakıcı,
açıklamalanna şöyle devam etti: "Ama
teşkilattaki görevli beni ispiyoncu yerine
sokup, i... diye bir kelinıe kullanırsa ben
de ona 'anası babası belli olmayan gibi
konuşuyorsun. Devlet göreylisisin' de-
rinı. Bcniöldürteceklermiş. Öldürtmeye-
nin nanıu$undan şüphe etlerinı."
Devletle, MtT'le ilgili değil, Kaşif Ko-
zinoğlu denen kişilik erozyonuna uğra-
• Devletini
koruduğıınu
söyleyen Çakıcı,
Özkaya'danhiçbir
bilgi almadığım
belirtti. Çakıcı,
"Yargıtay'da
cezamın
onanacağına dair
karan avukatımdan
öğrendim " dedi.
Dünyanın her yerinde,
demokrasisi gelişmiş ülke-
lerde bile derin devletin ol-
duğunu ifade eden Çakıcı,
"Derin devlet vardır ve ol-
nıası gerekir. Ülkenin gii-
vcnliği için. Ama bi/dekile-
rincdkıçıkmış'' dedi. "\urt-
dışında hi/n letinı olıııuşola-
bilir, olnıanıış olabilir. Tür-
kiye Cumhuriyeti'ne iğne-
nin ucu kadarzararverme-
dim" diyen Çakıcı, bugüne
kadar hep sustuğunu, an-
cak bundan sonra konuşa-
cağını belirtti.
Duruşmadan önce Çakı-
cı'nın avukatlanndan Bozkurt Nuhoğ-
lu tarafından Çakıcı imzah bir basın
açıklaması dağıtıldı. Açıklamada, 7 Ocak
2005 tarihli Vatan gazetesinde "Her şey
Cumhurbaşkanı Sezer'e suikasttehdidi
ile başladı" başlıklı haberde bir ihbar
mektubundan bahsedildiği ifade edile-
rek "Ben hiç kimseyi ihbar etmedim.
Böyle bir olaydan da haberim olnıamış-
nr" denildi. Haberin içeriğinde yeralan
telefon dökümlerinde Kozinoğlu ile Sü-
ha Hakkı Şen'in Çakıcı'ya hakaret etti-
ği ve küfrettiği belirtilerek şöyle denil-
di: "Resmibirsıfattaşıyanbirkişininonun
bunun çocuğu gibi değil de adam gibi ko-
nuşması gerektiğini sayın kamuoyunun
dikkatinc sunanm."
İĞNELİ F1RÇA ZAFER TEMOÇİN
Atasagun'a soruşturma izni istendi
Yargıtay, Vedat ve SedatErgin 'in üst düzeyMİTgörevlileri hakkında suç
duyurusunda bulunmalan üzerine 4 kişi hakkında Başbakanlık'a başvurdu
ANKARA (Cumhuriyet Bürosu)
-Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı,
Milli Istihbarat Teşkilatı (MİT) Müs-
teşarı ŞenkalAtasagun'un da arala-
rında bulunduğu, 4 MİT görevlisi
hakkındaBaşbakanlık'tan soruştur-
ma izni istedi. Soruştunnanın kamu-
oyuııda "Ergin Kardeşler" olarak bi-
linen Vedat ve SedatErgin'ın suç du-
yurusu üzerine başlatıldığı bildiril-
di. Ergin kardeşler, MİT görevlile-
rini çete lideri Alaattin Çakıcı'yı
"kollamakla" suçladılar.
Tekirdağ F Tipi Cezaevi'nde ya-
tan Vedat ve Sedat Ergin kardeşler
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na
MİT görevlileri hakkında suç du-
yurusunda bulundular. Edinilen bil-
giye göre, suç duyurusunda MÎT
Müsteşarı Şenkal Atasagun, MİT-
Yargı eksenli tartışmalann odağın-
daki Dış Operasyonlar Daire Baş-
kan Yardımcısı Kaşif Kozinoğlu,
pasaportu Çakıcı'nın üzerinden çı-
kan ve bu suçtan halen tutuklu olan
Faik Meral ve eski MİT'çi Yavuz
Ataç suçlanıyor.
^Çakıeıyı kolladılar' savı
Ergin kardeşler, MlT'ın üst dü-
zey görevlilerinin Çakıcı'yı "kolla-
dıklarını" öne sürerek bu nedenle
de Çakıcı'nın cezaevinde güçlendi-
ğini ve kendilerinin de bundan do-
layı baskı gördüklerini iddia ettiler.
Kozinoğlu'nun, Çakıcı'nın Yargı-
tay'da görülen dosyasını geciktir-
mek için girişimlerde bulunduğu
ortaya çıkmıştı. Yargıtay'ın yanlış
yorumu sonucu yurtdışına kaçan
Çakıcı, Avusturya'nın Graz kentin-
de yakalandığında üzerinde MİT'çi
Faik Meral'e ait pasaprot çıkmıştı.
Meral, Çakıcı'ya yardım etmek su-
çundan hâlâ tutuklu bulunuyor. An-
kara Cumhuriyet Başsavcılığı, dos-
yayı görevsizlik karanyla Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcılığı'na iletti.
Yargıtay Başsavcılığı da suçlanan
MİT görevlilerinin soruşturulması
için Başbakanhk'tan izin istedi.
IR NOKTASI /ORAL ÇALIŞLAR oralcalislar@cumhuriyet.com.tr
Ikinci Gazeteciler Konferansı'nın
ikinci gününde ilk oturum "Medya
Çalışanlarının Sorunları" üzerineydi.
Marmara Üniversitesi öğretim Üye-
si Prof. Dr. Müjdat Şakar'ın akade-
mik sunumunu yaptığı oturumu Na-
il Güreli yönetti. Katılımcılar ise şu
isimlerden oluşuyordu: Türkiye Gaze-
teciler Sendikası Başkanı Ercan Ipek-
çi, Çağdaş Gazeteciler Derneği Baş-
kanı Doç. Dr. Doğan Tılıç, yazar Umur
Talu, Maltepe Üniversitesi öğretim
görevlisi Atilla Özsever. Raportör Bi-
anet'ten Eroy Önderoğlu'ydu.
Konuşmacılar, haklı olarak gazete-
cilerin örgütsüzlüğü sorununu öne çı-
karan birsunumyaptılar. Gazetecile-
rin, haklarına, sorumluluklarınasahip
çıkamadıklarını, mesleğin yozlaştığı-
nı belirttiler. Umur Talu, üniversitele-
rin ve gazetelerin otoriter bir kurum-
laşma içinde olduklarına dikkat çek-
ti. Doğan Tılıç, gazetecilerin sınıf bi-
linciyle hareket etmediklerini söyledi.
Herkesin üzerinde birleştiği nokta-
lardan birisi de konferansa katılımın
az olmasıydı. Üniversitenin iletişim
Medya Çalışanlarmm Sorunlan
fakültesi öğrencileri bile oturumlarda
yok denecek kadar azdı.
Konuşmaların ardından Zafer
Atay'ın yönettiği tartışmalar yapıldı.
Sözalan katılımcılardan Mehmet De-
mir, muhabirlerin çeşitli olaylarda,
olaylara nasıl yabancılaştıklarına iliş-
kin çarpıcı örnekler verdi. Nazım Alp-
man, Abdi Ipekçi'nin yaşadığı ilginç
bir örneği aktardı: Abdi Ipekçi, gaze-
tenin yöneticisi olarak çeşitli görüş-
melere ve yemeklere gittiğinde para-
yı cebinden ödediği için gazeteye
borçlanmak zorunda kalmıştı. Bu onun
üzerinde büyük bir baskı oluşturmuş-
tu. O dönemde gazetenin idare mü-
dürü Nurettin Demirkol'a bu sıkın-
tısını aktardığında şöyle bir çözüm
önerisiyle karşılaşmış ve kabul etmiş-
ti: Abdi Ipekçi borçlarının karşılığı ola-
rak kullandığı arabasını gazeteye sa-
tacaktı. Gazete satın aldığı bu araba-
yı ona makam arabası olarak tahsis
edecekti. 1979 yılında içinde vurula-
rak öldürüldüğü BMVV işte bu ara-
baydı. Araba kendisinin değildi. O dö-
nemde Türkiye'nin en önemli gaze-
telerinden birisinin en tepesindeki ga-
zeteci işte bu koşullarda yaşıyordu.
Türkiye'nin en etkin gazetecisinin ma-
kam arabası, makam şoförü ve ko-
ruması da yoktu. Nereden nereye gel-
diğimizi belki de en güzel bu örnek
açıklayabilirdi.
Muhabirlere yöneltilen eleştiriler üze-
rine Göksel Özköylü söz aldı ve mu-
habirlerin içinde yaşadığı sıkıntıları di-
legetirdi. Gazetecilerin örgütsüz oldu-
ğu bir gerçekti, ancak bu örgütsüzlü-
öün nedenı yalnızca çalışanlar mıydı?
Orgütlerin, bu konudafikirsahibi olan
etkili gazetecilerin hiç mi günahı yok-
tu? Belki de artık eski usullerle örgüt-
lenmek ve haklara sahip çıkmak da
mümkün değildi. Yöntemleri gözden
geçirmek söz konusu olamaz mıydı?
Bilgi Üniversitesi öğretim görevlisi
Esra Arsan, medyada demokratik-
leşmenin önemini vurguladı. Ayrıca
medya çalışanlarının durumlannı açık-
layabilecek araştırmaların yeteri ka-
dar yapılmadığını belirtti.
İki günlük Ikinci Gazeteciler Konfe-
ransı 50 yıl sonra da olsa, önemli bir
başlangıç olarak da kabul edilebilir.
Medyanın birçok sorunu enine bo-
yuna konuşuldu, tartışıldı. Yeni tar-
tışma ve araştırmalar için yeni düşün-
celer geliştirildi.
Unutmayalım ki Türkiye "düşükyo-
ğunluklu" birsavaştan geçti. 15 yıl bo-
yunca gazetecilik mesleği savaş ko-
şullarında ağır yara aldı. Gerçekleri
yazmak, devletin belirlediği sınırların
dışında habercilik yapmak için bir-
çok tehlikeyi göze almak gerekti. Bir-
çok meslektaşımız ölüm tehditleri al-
tında gazetecilik yaptı. Birçok mes-
lektaşımızı faili meçhul cinayetlerde yi-
tirdik. Bu konuda en büyük acıyı ise
muhabirler çektiler. Onlar gerçeği,
yalnızca gerçeği yazmaları için değil,
muktedirlerin istediğini yazmak için
yönlendirildiler. Haklarını savunama-
dılar, düşüncelerini ifade etmeleri
mümkün olmadı. Sendikalaşmaları
yasaklandı.
Böyle bir dönemi geride bırakırken
yanı başımızda yeni bir savaşın tanı-
ğı haline geldik. Yanı başımızda bü-
yük bir acı yaşanıyor. Bu acının en
yakın tanıklarından birisi yine gazete-
ciler. Orada da gazeteciler yaşamla-
rını yitiriyorlar.
Ikinci Gazeteciler Konferansı'nın,
ilginç eleştirilerinden birisini de Bi-
anet'ten Nadire Mater yaptı: Otu-
rumlara katılan konuşmacıların yüz-
de yüze yakınının erkek olmasını, ra-
portörlük görevlerinin ise kadınlara
verilmesini haklı olarak eleştirdi. Ay-
şe Arman, Sabiha Sertel karşılaş-
tırması yoluyla yine kötü örnek olarak
bir kadın gazetecinin gösterilmesinin
de erkek egemen anlayışın bir sonu-
cu olduğunu söyledi.
Gazetecilik mesleği zor bir dönem-
den geçiyor. Zorlukları aşmaçabamız
sürüyor.
GLOBALPOLİTİKÜLTÜR
ERGIN YILDIZOĞLU
Filistin'de 'Ertesi Giin'
Filistin yönetiminin başına, silahlı direnişe karşı,
ABD ve Israil tarafından desteklenen Mahmut Ab-
bas seçildi. Israil'deŞaron yönetiminin, "barışsü-
recini" askıya almak için ileri sürdüğü, "Barış gö-
rüşmesi yapacak meşru bir liderlik yok... Arafat te-
rörü destekliyor..." gibisinden mazeretler daya-
naklarını yitirdi. öyleyse şimdi, "Barış görüşmele-
ri yeniden başlayabilir" diye düşünebilir miyiz?
Sanmıyorum.
Barışın koşulları
Barış sürecinin başlayabilmesi için önce Isra-
il'de, "ara çözüm" hayalinesaplanmamış, "ikidev-
letli nihai çözüm" yaklaşımını kabul eden bir yö-
netimin iktidara gelmesi gerekiyor. Şaron'un, "Ba-
kın Gazze'den tek taraflı olarak çekiliyorum, ama
Batı Yakası bizde kalacak", "Nihai çözüm formal-
dehite yattı" yaklaşımı geçerliliğini korumaya de-
vam ettikçe bir adım ileri atmak olanaklı değil.
Ama Gazze'den tek taraflı çekilme saçmalığı ol-
masaydı da "Barış sürecine" başlamak olanaklı
değildi. Israil'in halen inşa etmekte olduğu "utanç
duvarı", Filistin topraklarını parçalamaya, işgal et-
meye, gettolaştırmaya devam ediyor. Bu "duvar",
herhangi bir nihai çözümün gündemde olmadığı-
nın, Israil'in tek taraflı olarak Filistin'le ilişkisini kes-
meye hazırlandığının kanıtı. Ama bu duvar, uzun dö-
nemde Israil'e barış ve güvenlik getiremeyecek. İş-
gal edilmiş topraklardaki Arap nüfus, hiçbir neden-
le olmasa bile, salt demokratik nedenlerle Şaron'un
stratejik danışmanlarından, nüfus bilimci Arnon
Soffer'in sözleriyle "israil'i boğmaya başlayacak".
O zaman da Israil, "Yaşayabilmek için bütün gün
ve her gün öldürmek, öldürmek ve öldürmek zo-
runda kalacak" (Sun-Sentinel, 09/01).
"Duvar" olmasa da "barış sürecinin" yeniden
başlaması çok zor. Çünkü iki devletli nihai çözü-
mün, kalıcı barışın gerçekleştirilebilmesi için üçte-
mel sorunun çözülmesi gerekiyor: Birincisi, Israil'in
1967'den sonra işgal ettiği topraklardan çıkması,
dolayısıyla Batı Yakası'ndaki 200.000'den fazla
yerleşimciyi buradan çıkarması gerekiyor. Ikincisi:
Doğu Kudüs'ün Filistin Yönetimi'ne verilmesi ge-
rekiyor. Üçüncüsü, 1948 yılında sürgüne gitmek zo-
runda bırakılan 500.000 Filistinlinin evlerine geri
dönme hakkının tanınması ya da belki de bir taz-
minat almaları gerekiyor. Oslo süreci, Taba barış gö-
rüşmeleri bu üç talebin ağırlığı altında çöktü. Şa-
ron birçok kez vurguladığı gibi taleplerin hiçbirini
kabul etmeye niyetli değil.
Israil ve ABD boşa ümitleniyor
Peki öyleyse, geçen haftaki seçimleri kazanarak
Arafat'tan sonra Filistin yönetiminin başına geçen
Mahmut Abbas, Israil, ABD ve hatta Avrupa'da ne-
den bu kadar heyecan yaratıyor? Burada ya bir ya-
nılgı ya da bilerek zaman kazanmak için yaratılan
bir illüzyon var. ABD ve Israil, Abbas'ın bu üç di-
kenli talebi rafa kaldırabileceğini, onların yerine, Is-
rail için daha uygun kimi talepleri koyabileceğini dü-
şünüyorlar; Abbas'ı bu amaçla desteklediler.
Abbas bunları gerçekten yapmak ister mi bil-
mem, ama Filistin halkı ne kadar savaş yorgunu olur-
sa olsun, hâlâ ve uzun bir süre için bu üç noktada
bir uzlaşmaya hazır değil. Bu, halk arasında dola-
şan tüm gazetecilerin ve sosyal bilimcilerin ortak
izlenimleri.
Diğertaraftan Abbas'ın seçilmiş olmasını ve meş-
ruiyetini de abartmamak gerekiyor. Seçim günü
sandıkların kapanmasına yakın, katılım hâlâ yüz-
de 30 düzeyindeydi (New York Times, 10/01). Bu-
nun üzerine, oy kullanma süresi uzatıldı ve listeler-
de olmayanların da oy kullanmasına izin verildi.
Abbas'ın karşısındaki 'muhalefetmankeni' Bargu-
ti bile, listede olmayanların birden fazla sandıkta
oy kullandığından, parmağa sürülen boyaların yı-
kanınca çıktığından yakınıyordu. Bunları bir araya
koyunca, seçimlere katılım oranını iki saat içinde
yüzde 30'dan yüzde 65'e yükselten "mucizenin"
de hikmeti anlaşılır. Eğer daha gerçekçi olup, ka-
tılım oranının yüzde 50 civarında bir yerde kalmış
olabileceğini varsayarsak, Abbas'ın daaslında top-
lam seçmenin yalnızca yüzde 30'unun oyunu ala-
bildiğini görürüz. Bu sonuçlar, başkanlık seçimle-
rine katılmayan Hamas'ın Filistin halkı içindeki des-
teğinin yüzde 30 civarında olduğunu gösteren ve-
rilerle de uygunluk halindedir. Bu koşullarda Abbas,
Hamas, Islami Cihat ve diğer silahlı direniş örgüt-
lerini imha edemeden ya da değişime zorlama-
dan, yukarıda değindiğim üç konuda, taviz verme
yolunda, istese bile hiçbir gerçek adım atamaz.
Yılmaz, Taner ve Aydın
YüceDivany
da ilk
duruşma 16Şubafta
ANKARA (Cumhu-
riyetBürosu) -Eski Baş-
bakan Mesut Yılmaz ve
eski Devlet Bakanı Gü-
neş Taner'in 16 Şu-
bat'ta; eski Bayındırlık
Bakanı Koray Aydın'ın
ise 24 Şubat'ta Yüce Di-
van'da yargılanmasına
başlanacak.
Anayasa Mahkemesi
Başkanvekili HaşimKı-
hç, dünkü toplantıda Yıl-
maz, Taner ve Aydın'ın
Yüce Divan'a sevk dos-
yalannın ön incelemesi-
ninyapıldığını ve tensip
tutanağının düzenlendi-
ğini bildirdi. Mesut Yıl-
maz ve Güneş Taner'in
Yüce Divan'daki yargı-
lamasının 16 Şubat Çar-
şamba günü saat
10.00'da başlayacağını
belirten Kılıç, Koray Ay-
dın'ın yargılamasının
ise 24 Şubat Perşembe
günü saat 10.00'dayapı-
lacağını söyledi.
Bu süreçte iddianame
yerine geçecek olan
TBMM Soruşturma Ko-
misyonu Raporu, Yar-
gıtay Çumhuriyet Baş-
savcılığı aracılığıyla Yıl-
maz, Taner ve Aydın'a
göndeıilecek. Davanın
ilk duıuşmasında usule
ilişkin itirazlar olursa
değerlendirilecek.
Yüce Divan'a sevk
kararında, Yılmaz ve
Taner'in "Türkbank
ihalesi sürecinde ihale-
nin yapımında ve iîyal
oluşumunda fesat ka-
rıştırmak suretiyle gü-
dümünde bir medya dü-
zeni kurmak için tüm
organizasyonları ger-
çekleştirdiği,böylecesi-
yasi rantamaçladığı, ay-
rıca Türkbank ihalesi
ile doğrudan ilişkisi bıı-
lunmayan üçüncü şahıs
konumundaki Kamu-
ran Çörtük'eihaledeüst-
lendiği aracıhk nıisyo-
nıınıın karşılığı olarak
Genç TV'nin bedelsiz
olarak verilmesini sağ-
ladığı" öne sürülüyor.