22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA l CUMHURİYET 11 OCAK 2005 SALI ROPORTAJ CHP İstanbul Milletvekili Şükrü Elekdağ, AKP'nin Avrupa Birliği politikalannı eleştirdi: Türkiyeçıkmazasokuldu A NKARA (Cumhuriyet Bürosu) - CHP İs- tanbul Milletvekili ve emekli Büyükelçi Şükrü Elekdağ, 17 Aralık karannı "başa- n değil, hezünet" olarak nitelerken, AKP iktida- nnın Kıbns konusunda tüm kozlan Güney Kıb- ns Rum Yönctimi'ne (GKRY) verdiğini ve Rum- lann adada Türk tarafına azınlık statüsünü daya- tacağını kaydetti. Serbest dolaşım, tanm ve yapı- sal politikalarda kalıcı korumaların da söz konu- su olabileceğini vurgulayan Elekdağ, bu konuda AB ülkelcrinc ayn ayrı düzenleme yapma kapısı açan maksimum rol venldiğini belirtti. Şükrü Elekdağ, Brüksel Zirvesi'den çıkan ka- rarlan değerlendirdi. Elekdağ, sorularımıza şu yanıtlan vcrdı: -17 Araük Brüksel zirvesinde AB Konseyi ta- rafindan Türkiye ile müzakerclere başlamak hu- sıısıında alınan karar, hükünıet ve mcdyanuı bü- yük çoğunluğu tarafindan Türk kamuoyuna bir başarı olaraksunuldu. Bu karar,gerçekten bir ba- şanyı yansıbyor mu? Eğer başanysa Türkiye'ye ne gibi kazanımlar sağladı? ELEKDAĞ: Maalesef bu karan bir başan ola- rak değerlendirmemiz mümkün değil. Hükümet, Brükscl'de, net ve koşulsuz olan tam üyelik amaç- lı bir tarih alamadı. Hükümel, Türkiye'ye açık ve tartışmasız tam üyelik hcdefi vermeyen, ülkemi- zi ikinci sınıf üyeliğe açılan mecralara sokmayı öngören ve bıınları kayıt altına alan koşullu bir ka- ran Brüksel'de onaylayarak yurda döndü. Bu bir başan değil, tam bir hezimettir. I lükümetin nıü- zakerclcrde sergilediği basiretsız direniş gücün- den yoksun ve dirayetsiz tutum yabancı devlet adamlarıııı dalıi hayrcte düşürmüştür. O kadar ki, örneğin Isvcç Başbakanı Göran Persson, Başba- kan Erdoğan' ın müzakerelerde baskılara fazla di- rennıediğini, aceleci davranarak şartlı üyeliği ve kabul edilcmez nitelikteki konulan kabul ettiği- ni belirtmiş ve "Biz olsaydık şartlı üyeliği kabul etmezdik, aıııa Türkiye kabul etmeyc yönelince biz öne çıkamadık" demiştir. ERDOĞAN TERS DÜŞTÜ - Başbakan Erdoğan, 20 Aralık 2004 Pazartesi günü TBMM'de yaptığı konuşmada, 17 Aralık kararıyla Türkiye için koşullu üyelik ve ikinci sı- nıf statü öngörüldüğü yolıındııki görüşleri kabul etmemiş ve "Türkiye net bir müzakere tarihi al- nııştır. Bu 3 Ekinı 2005'tir. Türkiye'ye bir de he- defkonulmuştur. Bu datam üyeBktir" demiştir. Baş- bakan'ın bu iladelerini nasıl değerlendiriyorsu- nuz? ELEKDAĞ: Sayın Başbakan'ın bu sözleri AB siyasi liderleriııin 17 Aralık'ta akükian karanıı içe- riğine kesinlikle ters düşüyor. Nitekim, karann 23. maddesinin 5. paragrafının içeriği şöylcdir: "Müzakerelerin paylaşılan hedeli katılımdır. Müzakereler açık uçlu bir süreçtir ve sonucu ön- ceden garanti edilcmez. Tüm Kopenhag kriterle- rini hesaba katarken, aday ülke üyeliğin tüm yü- kümlülükleriniycrine getirecekdurumda değüse, bu ülkenin olası en güçlü bağlarla Avrupa yapıla- nna bağlı tutulması garanti edilmelidir." Şimdi önce, "Ucu açık" müzakerenin ne demek olduğu üzerinde duralım. "Ucu açık" müzakere, hedefi kesin ve bclirli olmayan ve farklı yönlere sapabi- lecek bir müzakere yöntemi demektir. Bu kavra- ma Sayın Başbakan Tayip Erdoğan, Brüksel zir- vesine gitmeden önce açıklık getirmiş ve 15 Ara- lık tarihinde Milliyet'in Ankara Temsilcisi Fik- ret Bila ile yaptığı söyleşide aynen şu ifadelerde bulunmuştur: "Bizim olunüu bakacağımız yakla- şım Schröder'in dediği gibi tam üyelikle sonuçla- nabilecek müzakere süreci gibi ifadelerdir. Ucu açık ne demek? Tam üyeükten sapılacaksa o za- man ben bu masaya niye oturuyorum? Müzake- renin hedefi tam üyciiktir. O halde başından niye böyle bir ifade kullanılmak isteniyor?" TÜRKİYE YE İKİNCİ SINIF STATÜ Görüleceği gibi, Sayın Başbakan,u ucu açıklık" formülünün müzakereleri saptırma anlamını ta- şıdığını söyleyerck tcpkisini ortaya koymuş vc böyle bir dayatma karşısında masaya oturamaya- cağını vurgulamıştır. Bu sözleri söylediği zaman Sayın Başbakan teşhisinde haklıydı. Çünkü şim- diye kadar AB ile katılım müzakerelerine oturan hiçbir aday ülkeye uygulanmamış olan bu formül -bunun altını öncmle çiziyorum- Türkiye için ile- ri sürülüyorsa, bunun arkasında herhalde iyi ni- yct yoktur. Burada niyet, Türkiye'yi tam üyelik ŞÜKRÜ ELEKDAC'DAN • 17 Aralık kararı başarı değil, hezimet. • AKP, net, koşulsuz ve tam üyelik amaçlı tarih alamadı. • AKP, ulusal çıkarları hiçe saydı. • 17 Aralık kararıyla tüm kozlar Rumlara verildi. • Rumların ileri sürecekleri koşullara direnen bir Türkiye, AB ile asla müzakere masasına oturamaz. • AKP hükümeti, Türkiye'yi ikinci sınıf üyeliğe açan maceraya soktu. • Kalıcı koruma söz konusu olacak. Türkiye'nin Schengen sistemine girmesi zorlaşıyor. yolundan saptırmak, Türkiye'yi tam üyelik dı- şında başka bir yola yöneltmektir. Nitekim, ka- rardaki, müzakere sürecinin açık olacağı ve so- nunun garanti edilemeyeceği koşulundan sonra yer alan ıfadeler ile Türkiye'nin tam üyelik dışında bırakılarak AB yapılanna sıkıca bağlanması kay- da gcçirilmiştir. Bu ifadeler, Türkiye için ikinci sınıf bir statü olan imtiyazlı ortaklık modelini desteklcyenlere çok güçlü bir koz sağlamıştır. Ka- rar mctnine dayanarak verdiğim bu izahat, Sayın Başbakan' ın gerek Brüksel 'deki basın toplantısın- da, gerekse pazartesi günü TBMM'de yapmış ol- duğu açıklamalann gerçek durumu yansıtmadı- ğını ve Türkiye'ye net, tartışmasız ve şartsız bir tam üyelik hedefi verilmcdiğini kesin bir şekilde ortaya koyuyor. Tabii bu sÖylediklerime bir de Gü- ney Kıbns Rum Yönetimi'ni (GKRY) tanıma ve Kıbns sorununa çözüm bulma şartını eklemek lazım. KIBRIS ÖNŞART - Yani, 17 Aralık kararına göre GKRY'yi tanı- madan ve Kıbns sorununa çözüm bulmadan 3 Ekim 20O5'te müzakerelerebaşlanamaz mı diyor- sunuz? ELEKDAĞ: Tamamen öyle. Karar, katılım mü- zakerelerine 3 Ekim 2005'te başlanacaktır diyor, ama bunu Kıbns sorununun çözülmesi şartına bağlayarak ilave bir şart daha getiriyor. Brüksel Zirvesi'nden biraz önceye gidelim. Bu tarihler- de, AB Dönem Başkanlığı, 1963 tarihli Ankara Anlaşması'nın Güney Kıbns'a da teşmil edilme- si amacıyla Ankara'ya baskı yapmış ve bu husu- su AB ile müzakerelere başlanabilmesi için bir ön- şart olarak ileri sürınüştü. O zaman, Sayın Dışiş- leri Bakanı Abdullah Gül de bu dayatmalan püs- kürtmüş ve "Nihai çözüm olmadan Kıbns'ı tanı- mayız" demişti. Bu tutum doğruydu. Zira, Tür- kiye'nin bu dayaünaya boyun eğmesi halinde, bu- güne kadar meşru saymadığı GKRY'nin tüm ada üzerindeki egemenliğini hukuken tanımış olacak, bunun doğal sonucu olarak da 1960 tarihli Lond- ra ve Zürih anlaşmalannın temel hükümlerınin iş- lerliği kalmayacaktı. Ancak Brüksel'de baskılara boyun eğen AKP iktidan Kıbrıs konusunda alınan karan kabul ede- rek, Türkiye'yi tam bir çıkmaza sokmuştur. Nitekim, bu konuda, 17 Aralık Konsey Kara- n'nda şu ifadeler ycr almaktadır: "Avrupa Kon- seyi,Türkiye'nin, lOyeni üye ülkenin katılımmı he- saba katarak Ankara Anlaşması'nm uyunı pro- tokolünü imzalama karannı memnuniyetle kar- şılar. Bu bağlamda, Türkiye tarafindan yapüan 'Türk Hükümeti, mevcut katılım müzakereleri öncesinde, AB'ye üye olmak için gerekli uyarla- malar üzerinde anlaştıktan ve bunlan sonuçlan- dırdıktan sonra Ankara Anlaşması 'nın uyum pro- tokolünü imzalamaya hazır olduğunu teyit eder' açıklanıasını memnuniyetle karşıladı." Bu metın şu anlama gelmektedir: (a) Türk Hükümeti, Ankara Anlaşması'nın Kıb- ns'a teşmiline ilişkin Protokol'ü 3 Ekim 2005 ta- rihine kadar imzalamayı taahhüt ctmiştir. (b) 3 Ekim 2005'e kadar GKRY Türkiye tara- findan tanınmadığı takdirde, Türkiye AB ile ka- tılım müzakerelerine oturamaz. (c) Kıbns sorununa 3 Ekim 2005 tarihine ka- Avrupa Parlamentosu, Türkiye'ye tarih verilmesine farklı dillerde 'evet' demişti dar bir çözüm bulunması gereklidir. Aksi takdir- de AB, Türkiye ile katılım müzakerelerini başlat- maz. Bu şartlar, hem Türkiye'nin AB ile katılım müzakerelerine başlamasının, hem de Kıbns'a ilişkin bir çözümün tamamen Rum tarafının ira- de, arzu ve kaprislerine teslim edilmesi anlamı- na gelmektedir. KOZLAR RUMLARDA - Yani tüm kozlann GKRY'nin eline bıraküdı- ğını mı söylüyorsunuz? ELEKDAĞ: Evet, 17 Aralık kararıyla tüm koz- lar Kıbns Rumlarının eline verılmiştir. Rumlara öylesıne lcilit bir konum sağlanmıştır kı, Kıbns so- rununa çözüm ancak onlann istedikleri şartlarla gerçekleşebilir ve Türkiye AB ile katılım müza- kerelerine ancak onlann nzasıyla oturabilir. Tek- rar ediyorum, Kıbns Rumlannın ileri sürecekle- ri koşullara direnen bir Türkiye, AB ile asla mü- zakere masasına oturamaz. Rumlann eline böylesine kuvvetli bir baskı un- suru verince, onlann tutumu tabiatıyla Türk tara- fına çözüm olarak azınlık statüsünü dayatmak ve bunda son derece ısrarlı olmak olacaktır. Erdoğan hükümeti ve Kıbns Türkleri böyle bir çözümü ka- bul etmedikleri takdirde, Türkiye AB ile katılım müzakerelerinden feragat etmeye zorlanacaktır. Eğer bir yolu bulunup, Türkiye'ye AB ile mü- zakerelere başlama imkânı verılirse, o zaman da Papadopulos salam taktiğinı kullanarak Kıbrıs TürkJerini azınlık formülü ile tahakkümü altına alma yolunda ilerlemeye çaba gösterecektir. Pa- padopulos'un eline bu kozlan veren Türk hükü- meti Kıbns'ta adil ve dengeli bir çözümden fera- gat etmiş olrnaktadır. Yıllarca süren emek ve mü- cadele bu şekilde heba edilmiştir. - TBMM'nin 20 Aralık Pazartesi günkü oturu- munda, Sayın Erdoğan, Sayın Baykal ve Sayın Gül arasında, kalıcı koruma hükümleri konusunda ol- dukça sert tartışmalar oldu ve taraflar birbirine ters düşen görüşleri savundular. Bu konuda 17 ArahkBrüksel karannda kayıüı hükümler neyiön- görüyor? KALICI KISITLAMALAR VAR ELEKDAĞ: Sayın Başbakan Brüksel'de 17 Aralık'ta yaptığı basın toplantısında "koruma hü- kümlerinin kalıcı olmasının önlendiğüıi" söylc- mişti. Meclis'te de bu görüşü savundu. Sayın Bay- kal ise kalıcı koruma hükümlerin 17 Aralık kara- nnda muhafaza edildığıni vurguladı. Gerçeğin ne olduğunu saptamak için koruma hükümlerinin yer aldığı karann 20. maddesinin 2. paragraf metnıni okuyalım. Metin aynen şöy- le: "Uzun geçiş dönemleri, derogasyonlar (istis- nalar), özel düzenlemelcr ya da kalıcı kısıtlamalaı, koruma mekanizmalarına temel olarak sürekli el- de tutulan hükümler göz önüne alınabilir. Komis- yon, herçerçeveyleilgili önerisinde, bunlan uygun biçimde, tdşilerin hareket özgürlüğü, yapısal poli- tikalar ve tanm konulanna dahil edecektir. İlave- ten, kişilerin hareket özgürlüğüyle ilgili nihai ka- rar süreci tek tek üye ülkelerin maksimum rolüne izin vermelidir. Geçici düzenlemeler ya da kısıtla- malar, rekabete ve iç pazarlann işlemesine etkile- ri göz önüne ahnarak yeniden gözden geçirilmeli- dir." Görüleceği üzere, bu metin, koruma hüküm- lennin kalıcıhğını gündemde tutuyor ve bunların kişilerin serbest dolaşımına, yapısal politikalara ve tanm sektörüne uygulanabilcceğini öngörüyor. Metin, aynı zamanda üye ülkelerin her birinin serbest dolaşımda maksimum rol oynama yetki- sine kapıyı açmıştır. Her ülkenin kendisi için ay- n bir düzenleme isteyebilecek olması, Türkiye'nin Schengen sistemine dahil olabilmesinde karşıla- şacağı muazzam müşkülatı ortaya koymaktadır. - Okuduğunuz madde cidden ürkütücü. Bu ko- şullara hapsedilen bir Türkiye tam üyelik yolun- da nasü ilerieyecek? ELEKDAĞ: 20/2 maddesinin Türkiye'yi tam üyelikten saptırmak amacıyla kaleme alındığı açık seçik belli. Bu madde ile Hollanda Dışişleri Bakanı Bernard Bot'un söylediği gibi "maç sıra- sında kurallar değiştirilmiş" ve Türkiye için di- ğer adaylardan bambaşka bir senaryo hazırlanmış- tır. Bu senaryodaki yeni kurallar, özel düzen- lemeler, uzun geçiş dönemleri, geçici ve kalıcı koruma hükümleri ve üye ülkelere verilen geniş yetkilerle müzakerelere enjekte edilen keyfilik, Tür- kiye'yi eninde sonunda "imtiyazlıortakhğa" mah- kûm etme iradesini yansıtmaktadır. SALI ORHAN BURSALI CHP Filine Tapif CHP hakkında -yeni- ne yazabilirim? Günün kö- püğünün vıcıklığını mıncıklamanın dışında?.. CHP için yazılabilecek her şeyin gök kubbede boş bir se- da bile olamayacağını, yankılanamayacağını, minik bir kum tanesini bile yerinden kımıldatamayacağı- nı biliyorsanız hele?.. Ama yine de üşüşen düşün- celeri derleyip toparlamaktan başka çare mi var? CHP'nin sorunları nedir? Herkes kendine göre bir fil tarifi yapıyor. Çok doğal; hepsini bir araya geti- rirseniz, aralarından, fili tarif edecek bir görüntü ya- ratabilirsiniz belki. Ben, CHPfilini üç noktada tarif etmeye çalışaca- ğım... Üçü de kapalılık üzerine.. ••• Birincisi, CHP "liderliğe kapalı" bir parti. Bu, kısmen, "liderlik sultası" olarak da dile getiriliyor. CHP gibi bir parti içinde, parti liderliğine sürekli taleplerin olması kötü değil iyi bir şey olarak algı- lanmıyor.. Oysa bu talep, partinin hayatiyetiyle ilgi- li.. Parti liderliğine, parti içinde sürekli olarak "potan- siyel" adayların bulunması, partiyi ve liderligi canlı tutar. Ancak parti liderliğinde, partinin toplum-seçmen içindeki konumunda ve ilişkilerinde ölçülebilir de- rin sorunlar, çelişkiler ve gerilemeler varsa ve lider- lik aciz kalıyorsa o zaman yeni bir lider ve yönetim arayışının parti içinde canlanması çok doğal.. Bugün CHP'nin seçmen karşısında durumu ne- dir, geriliyor mu, gelişiyor mu? CHP başarılı algıla- nıyor mu, yoksa seçmen, örneğin iktidar partisine (ve diğerlerine) daha mı çok yöneliyor? Sanırım, bu konuda CHP liderliğinin sorunları var. Ama mümkün olduğunca tarafsız, ayrıntılı biraraş- tırma ile belirli ipuçları elde etmek mümkün.. Böy- lece tartışma somut sürdürülür.. Ancak Sarıgül'e parti içinde talebin yoğunluğu, parti liderliğinin zafiyeti açısından güçlü bir verL Par- ti kolektif düşüncesi, gelecek seçimlerde başarısız- lığı görüyor ve yeni arayışlar içinde.. CHP üyeleri ise her zaman, "lidere" değil "parti- ye bağlı" kalabilmeli. Liderlikle birlikte partinin çök- mesi, hangi partilinin yararına olur? Fakat CHP'de, anladığım kadar, "özgür düşünen üye" sorunu da güçlü olarak mevcut.. CHP liderligi, her zaman, yönetimin değiştirile- bilirliğini güçlü bir ilke olarak benimsemediği ve bu- nu engellediği sürece, partiden bir şey beklemek zordur.. CHP bu sorunun bataklığında çırpınıyor. • •* Ikincisi, partinin dışa, fikirlere, insanlara, düşün- celere kapalılığı... Türkiye'yi ve dünyayı, gelişmeler ve yenilenme- ler karşısında sürekli değerlendirmelere tutacak ve partinin hayat karşısında tutumunu yorumlayacak, yeni fikirleri içine alabilecek, programını güncelle- yebilecek, bir iktidar partisiymiş gibi davranacak, ülke sorunlarına sürekli çözümler üretecek, geçmi- şin hatalarından arınacak, sosyal demokrasinin dünya çapında sokulduğu-itildiği açmazları iyi ana- liz edecek, neoliberal saldırıları ve küreselleşmenin dayattıklarını görecek, bunlara karşı alternatif ve ciddi politikalarve programlargeliştirebilecek... bir parti olabilmeli.. En iyisini bildiğini sanan liderlik, ancak yaya kalır.. Liderlik, öğrenebilir, öğrenebilme potansiyeli yüksek olabilmelidir.. Örneğin ben, CHP'nin ulusal ve uluslararası dü- zeyde, politikaları ve sorunları tartıştığını ve tartış- tırdığını hiç görmedim.. Neden, çok tanınmış kişi- ler getirterek evrensel toplantılar düzenleyemiyor? Belki de nedeni şudur: CHP'nin kafası çok açık.. CHP ve liderliğin hiçbir puslu-sisli sorunu yok.. Ancak bütün sorunlar ise çok karmaşık... Liderliğin önemli bir açmazı, karmaşıklığın far- kında bile olmaması.. Bu, Türkiye'yi ve seçmenı hafife almanın adıdır.. Hababam Sınıfı, uydur kay- dırgitsin politikaları bitmiştir.. •*• CHP filini tarif etmenin üçüncü ayağı, yaratıcı, gerçekçi, gelecekçi bir programa kapahlıktır. CHP, daha önceki yazılarımda da üzerinde dur- duğum bir konudur: Türkiye'yi heyecanlandıra- cak, Türkiye'nin önüne somut ve gerçekleştirilebi- lir hedefler koyacak, bu hedeflere insanları inandı- rabilecek bir yetenekten yoksun görünüyor. Örneğin CHP, Cumhuriyetin 100. yıldönümü olan 2023 yılında nasıl bir Türkiye düşlüyor? Bugün iktidar gelse bu düşünü nasıl gerçekleş- tirecek? CHP geçmişi tüketerek değil, geleceği kurarak ik- tidara gelebilir. CHP, lafa dayalı liderlik kavgalarıyla hiçbir ye- re gelemez.. Bugün ne yazık ki "liderliğe yürüdü- ğünü" ilan edenlerin de arkalarında ve yanlarında büyük boşluklar vardır.. CHP'de kişiler değil, düşünceleh olan program- lar çarpışmalıdır. Yoksa koca tarih, içi kof bir fil gibi ayakta yıkı- lıp gidecektir.. Bir daha iktidar yüzünü rüyasında bile gö- rememecesine... obursalia/ cumhuriyet.com.tr Fransa'nın tutumukötü örnek oldu AB, altı ay sonra kapımızı çalardı - Fransa ve Avusturya, Türkiye'nin üyeliğini an- cak halkoylamasıyla onaylayacaklannı belirttiler. Özcllikle Fransızların bu tutumlanru değiştirmele- ri beklcnemez mi? ELEKDAĞ: Bu sorunun yanıtı maalesef "hayır"! Çünkü, Fransa Cumhurbaşkanı Chirac, 15 Ara- lık'ta yaptığı açıklamada, Türkiye'nin tam üyelik statüsünü alma aşamasına geldiği zaman, bunun yapılacak bir refe- randumla Fransız halkı tarafindan onaylanacağını tekrar açıklayarak, Türk halkını düş kınklığına uğrattı. Fransa, Brüksel müzakerelerinin Kıbrıs sorunuyla kilitlen- mesinde baş senarist oldu. Fransa'nın bu tutumu diğer ül- kelere de çok kötü örnek oluyor. Referanduma gitme kara- nnı alan Avusturya, şimdi büsbütün cıvıtarak tüm Avrupa ülkelerinin Türkiye'nin tam üyeliği için halkoylamasına gitmelerini önermektedir. - Bu ileri sürdüğünüz hususlar Türk halkı tarafindan anla- şılınca, bunun nasıl bir soııuç doğuracağuu bekliyorsunuz? ELEKDAĞ: Halka kargayı bülbül diye satamazsınız. Ger- çeklcr kısa zamanda ortaya çıkar. Brüksel karannın gerçek niteliğinin ve bir başan değil bir hezimet olduğunun anla- şılmasınrn en önemli sakıncası, Türk kamuoyunun AB'ye •^•1 ti/k deste •j^^ ^ B kulu desteğinın azalması olacaktır. Tam üyeliğin kuş- , koşullu ve tartışmalı bir hedef olduğunu an- layan halkımızdan, AB'ye bugüne kadar verdiği desteği verınesıni beklemek isabetli olmaz. Bir diğer sakınca, hükümetin müzakere döne- minde ülkemize doğrudan yabancı sermaye geleceği yolundaki yüksek beklentilerinin gerçekleşmeye- bileceğidir. AB'den net ve berrak bir üyelik hedefi veren karar çıksaydı, Türkiye'ye önemli boyutta dış kaynak ak- masını beklemek makul olurdu. Ancak üyelik hedefi muğ- lak ve kuşkulu olunca bu husustaki beklentileri çok müte- vazı ölçülere indırgemek gerekecektir. Son olarak da Türkiye'nin kendıni Avrupa standartlanna uydurması devasa bir çaba ve gayrete ihtıyaç gösterecektir. Bu amaçla Türkiye'nin ulusal enerjisini ve kaynaklarını se- ferber etmesi icap edecektir. Tanm sektörü gibi alanlarda uygulanması zonınlu dev boyutlu transformasyon, sosyal dokuyu zedeleyecek, büyük sorunlar yaratacaktır. Halkı- mızın motive edilerek bu sıkıntılann üstesinden gelinmesi ve ciddi fedakârlıklarda bulunarak AB ile bütünleşme yo- lunda mesafe alınabılmesi için üyelik hedefinin net ve tar- tışmasız olması gerekirdı. - Sizce hükümet Brüksel'de ne yapmalıydı? ELEKDAĞ: Brüksel zirvesi, Türkiye'nin uluslararası ağırlığının önem kazandığı bir dünya konjonktüründe yapıldı. Bu küresel ortamda, çoğunluğu Müslüman Türkiye'yi Avrupa ailesine koşulsuz kabul etmeye hazır olduğunu gösteren bir AB, Islam/Arap âlemine onları küresel düzenle bütünleştirme misyonunu üstlendiği ve medeniyetler çatışmasının insanlığın kaderi olmadığı mesajını vererek, hem dünyaya Washington'ın ben- merkezli, katı güce dayanan Pax-Americana'sından ayn cazıp bir Avrupa seçeneğı sunacak, hem de büyük bir stratejik avantaj kazanacaktı. Ne var ki Avrupa'nın miyop İiderleri bu soylu stratejik vızyonu değerlendiremediler. Bunun önde gelen nedeni, zıhinlerindeki çelişkıli eğilimleri henüz bağdaştıramamış olmalanndan ileri geliyor. Bir taraftan, Türkiye'yi Avrupa bünyesine tam üyelik statüsü ile kabul etmeyi içlerine bir türlü sindırememenin etkisinden kurtulamazken öte yandan da özellikle 11 Eylül olaylanndan sonra Türkiye'yi AB dışında bırakmanın, tam üye yapmaktan daha sakıncalı olacağı değerlendınnesini yapıyorlar. Bu şızofrenik ruh haletinden kendilerini tam anlamıyla kurtannış değıller. Bu nedenle de Türkiye'ye tam üyelik haklan vermeden onu yörüngelerinde ve kendilenne bağımlı bir şekilde tutmanın yol ve çarelerini arıyorlar. 17 Aralık'ta da bu hedefi öngören bir stratejiyi başarıyla uyguladılar. Hükümetin bu stratejiye karşı koyması, tsveç Başbakanı'nın belirttiği direnci ve dirayeti göstermesi ve Türkiye'yi tam üyeliğe götürmeyen yanlış yola sokmaması gerekırdi. Eğer Başbakan müzakere masasından kalkıp Ankara'ya dönseydi, Avrupalılara sözünü ettiğim ruh haletinden kurtulmak için bir iirsat vermiş olacaktı. Ve bağnaz önyargı ve kuşkulannı aşmaya ve zihninden Haçlı ruhunun mirasını silmenin muhasebesine esasen başlamış olan Avrupa, 6 ay-1 yıl sonra tıpış tıpış gelip Türkiye'nin kapısını çalacaktı. Sayın Erdoğan, bastalara boyun eğerek Avrupa'nın basiretli ve sağduyulu bir tercıh yapmasını engelledı. Hükümetin, 17 Aralık karanndaki koşullara razı olabilmesi, bu denli basiretsizlik ve öngörüsüzlük göstermesi akla durgunluk veriyor. Bu son derece hatalı, ulusal çıkarlan hiçe sayan turumuyla hükümet, Türkiye'yi AB'ye tam üyelik yolundan saptırmak suretiyle ağır bir vebal altına girmiştir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle