Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA
l
CUMHURİYET 11 OCAK 2005 SALI
ROPORTAJ
CHP İstanbul Milletvekili Şükrü Elekdağ, AKP'nin Avrupa Birliği politikalannı eleştirdi:
Türkiyeçıkmazasokuldu
A
NKARA (Cumhuriyet Bürosu) - CHP İs-
tanbul Milletvekili ve emekli Büyükelçi
Şükrü Elekdağ, 17 Aralık karannı "başa-
n değil, hezünet" olarak nitelerken, AKP iktida-
nnın Kıbns konusunda tüm kozlan Güney Kıb-
ns Rum Yönctimi'ne (GKRY) verdiğini ve Rum-
lann adada Türk tarafına azınlık statüsünü daya-
tacağını kaydetti. Serbest dolaşım, tanm ve yapı-
sal politikalarda kalıcı korumaların da söz konu-
su olabileceğini vurgulayan Elekdağ, bu konuda
AB ülkelcrinc ayn ayrı düzenleme yapma kapısı
açan maksimum rol venldiğini belirtti.
Şükrü Elekdağ, Brüksel Zirvesi'den çıkan ka-
rarlan değerlendirdi. Elekdağ, sorularımıza şu
yanıtlan vcrdı:
-17 Araük Brüksel zirvesinde AB Konseyi ta-
rafindan Türkiye ile müzakerclere başlamak hu-
sıısıında alınan karar, hükünıet ve mcdyanuı bü-
yük çoğunluğu tarafindan Türk kamuoyuna bir
başarı olaraksunuldu. Bu karar,gerçekten bir ba-
şanyı yansıbyor mu? Eğer başanysa Türkiye'ye
ne gibi kazanımlar sağladı?
ELEKDAĞ: Maalesef bu karan bir başan ola-
rak değerlendirmemiz mümkün değil. Hükümet,
Brükscl'de, net ve koşulsuz olan tam üyelik amaç-
lı bir tarih alamadı. Hükümel, Türkiye'ye açık ve
tartışmasız tam üyelik hcdefi vermeyen, ülkemi-
zi ikinci sınıf üyeliğe açılan mecralara sokmayı
öngören ve bıınları kayıt altına alan koşullu bir ka-
ran Brüksel'de onaylayarak yurda döndü. Bu bir
başan değil, tam bir hezimettir. I lükümetin nıü-
zakerclcrde sergilediği basiretsız direniş gücün-
den yoksun ve dirayetsiz tutum yabancı devlet
adamlarıııı dalıi hayrcte düşürmüştür. O kadar ki,
örneğin Isvcç Başbakanı Göran Persson, Başba-
kan Erdoğan' ın müzakerelerde baskılara fazla di-
rennıediğini, aceleci davranarak şartlı üyeliği ve
kabul edilcmez nitelikteki konulan kabul ettiği-
ni belirtmiş ve "Biz olsaydık şartlı üyeliği kabul
etmezdik, aıııa Türkiye kabul etmeyc yönelince
biz öne çıkamadık" demiştir.
ERDOĞAN TERS DÜŞTÜ
- Başbakan Erdoğan, 20 Aralık 2004 Pazartesi
günü TBMM'de yaptığı konuşmada, 17 Aralık
kararıyla Türkiye için koşullu üyelik ve ikinci sı-
nıf statü öngörüldüğü yolıındııki görüşleri kabul
etmemiş ve "Türkiye net bir müzakere tarihi al-
nııştır. Bu 3 Ekinı 2005'tir. Türkiye'ye bir de he-
defkonulmuştur. Bu datam üyeBktir" demiştir. Baş-
bakan'ın bu iladelerini nasıl değerlendiriyorsu-
nuz?
ELEKDAĞ: Sayın Başbakan'ın bu sözleri AB
siyasi liderleriııin 17 Aralık'ta akükian karanıı içe-
riğine kesinlikle ters düşüyor. Nitekim, karann 23.
maddesinin 5. paragrafının içeriği şöylcdir:
"Müzakerelerin paylaşılan hedeli katılımdır.
Müzakereler açık uçlu bir süreçtir ve sonucu ön-
ceden garanti edilcmez. Tüm Kopenhag kriterle-
rini hesaba katarken, aday ülke üyeliğin tüm yü-
kümlülükleriniycrine getirecekdurumda değüse,
bu ülkenin olası en güçlü bağlarla Avrupa yapıla-
nna bağlı tutulması garanti edilmelidir." Şimdi
önce, "Ucu açık" müzakerenin ne demek olduğu
üzerinde duralım. "Ucu açık" müzakere, hedefi
kesin ve bclirli olmayan ve farklı yönlere sapabi-
lecek bir müzakere yöntemi demektir. Bu kavra-
ma Sayın Başbakan Tayip Erdoğan, Brüksel zir-
vesine gitmeden önce açıklık getirmiş ve 15 Ara-
lık tarihinde Milliyet'in Ankara Temsilcisi Fik-
ret Bila ile yaptığı söyleşide aynen şu ifadelerde
bulunmuştur: "Bizim olunüu bakacağımız yakla-
şım Schröder'in dediği gibi tam üyelikle sonuçla-
nabilecek müzakere süreci gibi ifadelerdir. Ucu
açık ne demek? Tam üyeükten sapılacaksa o za-
man ben bu masaya niye oturuyorum? Müzake-
renin hedefi tam üyciiktir. O halde başından niye
böyle bir ifade kullanılmak isteniyor?"
TÜRKİYE YE İKİNCİ SINIF STATÜ
Görüleceği gibi, Sayın Başbakan,u
ucu açıklık"
formülünün müzakereleri saptırma anlamını ta-
şıdığını söyleyerck tcpkisini ortaya koymuş vc
böyle bir dayatma karşısında masaya oturamaya-
cağını vurgulamıştır. Bu sözleri söylediği zaman
Sayın Başbakan teşhisinde haklıydı. Çünkü şim-
diye kadar AB ile katılım müzakerelerine oturan
hiçbir aday ülkeye uygulanmamış olan bu formül
-bunun altını öncmle çiziyorum- Türkiye için ile-
ri sürülüyorsa, bunun arkasında herhalde iyi ni-
yct yoktur. Burada niyet, Türkiye'yi tam üyelik
ŞÜKRÜ ELEKDAC'DAN
• 17 Aralık kararı başarı değil, hezimet.
• AKP, net, koşulsuz ve tam üyelik amaçlı tarih alamadı.
• AKP, ulusal çıkarları hiçe saydı.
• 17 Aralık kararıyla tüm kozlar Rumlara verildi.
• Rumların ileri sürecekleri koşullara direnen bir Türkiye,
AB ile asla müzakere masasına oturamaz.
• AKP hükümeti, Türkiye'yi ikinci sınıf üyeliğe
açan maceraya soktu.
• Kalıcı koruma söz konusu olacak.
Türkiye'nin Schengen sistemine girmesi
zorlaşıyor.
yolundan saptırmak, Türkiye'yi tam üyelik dı-
şında başka bir yola yöneltmektir. Nitekim, ka-
rardaki, müzakere sürecinin açık olacağı ve so-
nunun garanti edilemeyeceği koşulundan sonra yer
alan ıfadeler ile Türkiye'nin tam üyelik dışında
bırakılarak AB yapılanna sıkıca bağlanması kay-
da gcçirilmiştir. Bu ifadeler, Türkiye için ikinci
sınıf bir statü olan imtiyazlı ortaklık modelini
desteklcyenlere çok güçlü bir koz sağlamıştır. Ka-
rar mctnine dayanarak verdiğim bu izahat, Sayın
Başbakan' ın gerek Brüksel 'deki basın toplantısın-
da, gerekse pazartesi günü TBMM'de yapmış ol-
duğu açıklamalann gerçek durumu yansıtmadı-
ğını ve Türkiye'ye net, tartışmasız ve şartsız bir
tam üyelik hedefi verilmcdiğini kesin bir şekilde
ortaya koyuyor. Tabii bu sÖylediklerime bir de Gü-
ney Kıbns Rum Yönetimi'ni (GKRY) tanıma ve
Kıbns sorununa çözüm bulma şartını eklemek
lazım.
KIBRIS ÖNŞART
- Yani, 17 Aralık kararına göre GKRY'yi tanı-
madan ve Kıbns sorununa çözüm bulmadan 3
Ekim 20O5'te müzakerelerebaşlanamaz mı diyor-
sunuz?
ELEKDAĞ: Tamamen öyle. Karar, katılım mü-
zakerelerine 3 Ekim 2005'te başlanacaktır diyor,
ama bunu Kıbns sorununun çözülmesi şartına
bağlayarak ilave bir şart daha getiriyor. Brüksel
Zirvesi'nden biraz önceye gidelim. Bu tarihler-
de, AB Dönem Başkanlığı, 1963 tarihli Ankara
Anlaşması'nın Güney Kıbns'a da teşmil edilme-
si amacıyla Ankara'ya baskı yapmış ve bu husu-
su AB ile müzakerelere başlanabilmesi için bir ön-
şart olarak ileri sürınüştü. O zaman, Sayın Dışiş-
leri Bakanı Abdullah Gül de bu dayatmalan püs-
kürtmüş ve "Nihai çözüm olmadan Kıbns'ı tanı-
mayız" demişti. Bu tutum doğruydu. Zira, Tür-
kiye'nin bu dayaünaya boyun eğmesi halinde, bu-
güne kadar meşru saymadığı GKRY'nin tüm ada
üzerindeki egemenliğini hukuken tanımış olacak,
bunun doğal sonucu olarak da 1960 tarihli Lond-
ra ve Zürih anlaşmalannın temel hükümlerınin iş-
lerliği kalmayacaktı.
Ancak Brüksel'de baskılara boyun eğen AKP
iktidan Kıbrıs konusunda alınan karan kabul ede-
rek, Türkiye'yi tam bir çıkmaza sokmuştur.
Nitekim, bu konuda, 17 Aralık Konsey Kara-
n'nda şu ifadeler ycr almaktadır: "Avrupa Kon-
seyi,Türkiye'nin, lOyeni üye ülkenin katılımmı he-
saba katarak Ankara Anlaşması'nm uyunı pro-
tokolünü imzalama karannı memnuniyetle kar-
şılar. Bu bağlamda, Türkiye tarafindan yapüan
'Türk Hükümeti, mevcut katılım müzakereleri
öncesinde, AB'ye üye olmak için gerekli uyarla-
malar üzerinde anlaştıktan ve bunlan sonuçlan-
dırdıktan sonra Ankara Anlaşması 'nın uyum pro-
tokolünü imzalamaya hazır olduğunu teyit eder'
açıklanıasını memnuniyetle karşıladı." Bu metın
şu anlama gelmektedir:
(a) Türk Hükümeti, Ankara Anlaşması'nın Kıb-
ns'a teşmiline ilişkin Protokol'ü 3 Ekim 2005 ta-
rihine kadar imzalamayı taahhüt ctmiştir.
(b) 3 Ekim 2005'e kadar GKRY Türkiye tara-
findan tanınmadığı takdirde, Türkiye AB ile ka-
tılım müzakerelerine oturamaz.
(c) Kıbns sorununa 3 Ekim 2005 tarihine ka-
Avrupa Parlamentosu, Türkiye'ye tarih verilmesine farklı dillerde 'evet' demişti
dar bir çözüm bulunması gereklidir. Aksi takdir-
de AB, Türkiye ile katılım müzakerelerini başlat-
maz. Bu şartlar, hem Türkiye'nin AB ile katılım
müzakerelerine başlamasının, hem de Kıbns'a
ilişkin bir çözümün tamamen Rum tarafının ira-
de, arzu ve kaprislerine teslim edilmesi anlamı-
na gelmektedir.
KOZLAR RUMLARDA
- Yani tüm kozlann GKRY'nin eline bıraküdı-
ğını mı söylüyorsunuz?
ELEKDAĞ: Evet, 17 Aralık kararıyla tüm koz-
lar Kıbns Rumlarının eline verılmiştir. Rumlara
öylesıne lcilit bir konum sağlanmıştır kı, Kıbns so-
rununa çözüm ancak onlann istedikleri şartlarla
gerçekleşebilir ve Türkiye AB ile katılım müza-
kerelerine ancak onlann nzasıyla oturabilir. Tek-
rar ediyorum, Kıbns Rumlannın ileri sürecekle-
ri koşullara direnen bir Türkiye, AB ile asla mü-
zakere masasına oturamaz.
Rumlann eline böylesine kuvvetli bir baskı un-
suru verince, onlann tutumu tabiatıyla Türk tara-
fına çözüm olarak azınlık statüsünü dayatmak ve
bunda son derece ısrarlı olmak olacaktır. Erdoğan
hükümeti ve Kıbns Türkleri böyle bir çözümü ka-
bul etmedikleri takdirde, Türkiye AB ile katılım
müzakerelerinden feragat etmeye zorlanacaktır.
Eğer bir yolu bulunup, Türkiye'ye AB ile mü-
zakerelere başlama imkânı verılirse, o zaman da
Papadopulos salam taktiğinı kullanarak Kıbrıs
TürkJerini azınlık formülü ile tahakkümü altına
alma yolunda ilerlemeye çaba gösterecektir. Pa-
padopulos'un eline bu kozlan veren Türk hükü-
meti Kıbns'ta adil ve dengeli bir çözümden fera-
gat etmiş olrnaktadır. Yıllarca süren emek ve mü-
cadele bu şekilde heba edilmiştir.
- TBMM'nin 20 Aralık Pazartesi günkü oturu-
munda, Sayın Erdoğan, Sayın Baykal ve Sayın Gül
arasında, kalıcı koruma hükümleri konusunda ol-
dukça sert tartışmalar oldu ve taraflar birbirine
ters düşen görüşleri savundular. Bu konuda 17
ArahkBrüksel karannda kayıüı hükümler neyiön-
görüyor?
KALICI KISITLAMALAR VAR
ELEKDAĞ: Sayın Başbakan Brüksel'de 17
Aralık'ta yaptığı basın toplantısında "koruma hü-
kümlerinin kalıcı olmasının önlendiğüıi" söylc-
mişti. Meclis'te de bu görüşü savundu. Sayın Bay-
kal ise kalıcı koruma hükümlerin 17 Aralık kara-
nnda muhafaza edildığıni vurguladı.
Gerçeğin ne olduğunu saptamak için koruma
hükümlerinin yer aldığı karann 20. maddesinin
2. paragraf metnıni okuyalım. Metin aynen şöy-
le: "Uzun geçiş dönemleri, derogasyonlar (istis-
nalar), özel düzenlemelcr ya da kalıcı kısıtlamalaı,
koruma mekanizmalarına temel olarak sürekli el-
de tutulan hükümler göz önüne alınabilir. Komis-
yon, herçerçeveyleilgili önerisinde, bunlan uygun
biçimde, tdşilerin hareket özgürlüğü, yapısal poli-
tikalar ve tanm konulanna dahil edecektir. İlave-
ten, kişilerin hareket özgürlüğüyle ilgili nihai ka-
rar süreci tek tek üye ülkelerin maksimum rolüne
izin vermelidir. Geçici düzenlemeler ya da kısıtla-
malar, rekabete ve iç pazarlann işlemesine etkile-
ri göz önüne ahnarak yeniden gözden geçirilmeli-
dir." Görüleceği üzere, bu metin, koruma hüküm-
lennin kalıcıhğını gündemde tutuyor ve bunların
kişilerin serbest dolaşımına, yapısal politikalara
ve tanm sektörüne uygulanabilcceğini öngörüyor.
Metin, aynı zamanda üye ülkelerin her birinin
serbest dolaşımda maksimum rol oynama yetki-
sine kapıyı açmıştır. Her ülkenin kendisi için ay-
n bir düzenleme isteyebilecek olması, Türkiye'nin
Schengen sistemine dahil olabilmesinde karşıla-
şacağı muazzam müşkülatı ortaya koymaktadır.
- Okuduğunuz madde cidden ürkütücü. Bu ko-
şullara hapsedilen bir Türkiye tam üyelik yolun-
da nasü ilerieyecek?
ELEKDAĞ: 20/2 maddesinin Türkiye'yi tam
üyelikten saptırmak amacıyla kaleme alındığı
açık seçik belli. Bu madde ile Hollanda Dışişleri
Bakanı Bernard Bot'un söylediği gibi "maç sıra-
sında kurallar değiştirilmiş" ve Türkiye için di-
ğer adaylardan bambaşka bir senaryo hazırlanmış-
tır. Bu senaryodaki yeni kurallar, özel düzen-
lemeler, uzun geçiş dönemleri, geçici ve kalıcı
koruma hükümleri ve üye ülkelere verilen geniş
yetkilerle müzakerelere enjekte edilen keyfilik, Tür-
kiye'yi eninde sonunda "imtiyazlıortakhğa" mah-
kûm etme iradesini yansıtmaktadır.
SALI
ORHAN BURSALI
CHP Filine Tapif
CHP hakkında -yeni- ne yazabilirim? Günün kö-
püğünün vıcıklığını mıncıklamanın dışında?.. CHP
için yazılabilecek her şeyin gök kubbede boş bir se-
da bile olamayacağını, yankılanamayacağını, minik
bir kum tanesini bile yerinden kımıldatamayacağı-
nı biliyorsanız hele?.. Ama yine de üşüşen düşün-
celeri derleyip toparlamaktan başka çare mi var?
CHP'nin sorunları nedir? Herkes kendine göre bir
fil tarifi yapıyor. Çok doğal; hepsini bir araya geti-
rirseniz, aralarından, fili tarif edecek bir görüntü ya-
ratabilirsiniz belki.
Ben, CHPfilini üç noktada tarif etmeye çalışaca-
ğım...
Üçü de kapalılık üzerine..
•••
Birincisi, CHP "liderliğe kapalı" bir parti. Bu,
kısmen, "liderlik sultası" olarak da dile getiriliyor.
CHP gibi bir parti içinde, parti liderliğine sürekli
taleplerin olması kötü değil iyi bir şey olarak algı-
lanmıyor.. Oysa bu talep, partinin hayatiyetiyle ilgi-
li..
Parti liderliğine, parti içinde sürekli olarak "potan-
siyel" adayların bulunması, partiyi ve liderligi canlı
tutar.
Ancak parti liderliğinde, partinin toplum-seçmen
içindeki konumunda ve ilişkilerinde ölçülebilir de-
rin sorunlar, çelişkiler ve gerilemeler varsa ve lider-
lik aciz kalıyorsa o zaman yeni bir lider ve yönetim
arayışının parti içinde canlanması çok doğal..
Bugün CHP'nin seçmen karşısında durumu ne-
dir, geriliyor mu, gelişiyor mu? CHP başarılı algıla-
nıyor mu, yoksa seçmen, örneğin iktidar partisine
(ve diğerlerine) daha mı çok yöneliyor?
Sanırım, bu konuda CHP liderliğinin sorunları var.
Ama mümkün olduğunca tarafsız, ayrıntılı biraraş-
tırma ile belirli ipuçları elde etmek mümkün.. Böy-
lece tartışma somut sürdürülür..
Ancak Sarıgül'e parti içinde talebin yoğunluğu,
parti liderliğinin zafiyeti açısından güçlü bir verL Par-
ti kolektif düşüncesi, gelecek seçimlerde başarısız-
lığı görüyor ve yeni arayışlar içinde..
CHP üyeleri ise her zaman, "lidere" değil "parti-
ye bağlı" kalabilmeli. Liderlikle birlikte partinin çök-
mesi, hangi partilinin yararına olur? Fakat CHP'de,
anladığım kadar, "özgür düşünen üye" sorunu da
güçlü olarak mevcut..
CHP liderligi, her zaman, yönetimin değiştirile-
bilirliğini güçlü bir ilke olarak benimsemediği ve bu-
nu engellediği sürece, partiden bir şey beklemek
zordur.. CHP bu sorunun bataklığında çırpınıyor.
• •*
Ikincisi, partinin dışa, fikirlere, insanlara, düşün-
celere kapalılığı...
Türkiye'yi ve dünyayı, gelişmeler ve yenilenme-
ler karşısında sürekli değerlendirmelere tutacak ve
partinin hayat karşısında tutumunu yorumlayacak,
yeni fikirleri içine alabilecek, programını güncelle-
yebilecek, bir iktidar partisiymiş gibi davranacak,
ülke sorunlarına sürekli çözümler üretecek, geçmi-
şin hatalarından arınacak, sosyal demokrasinin
dünya çapında sokulduğu-itildiği açmazları iyi ana-
liz edecek, neoliberal saldırıları ve küreselleşmenin
dayattıklarını görecek, bunlara karşı alternatif ve
ciddi politikalarve programlargeliştirebilecek... bir
parti olabilmeli..
En iyisini bildiğini sanan liderlik, ancak yaya kalır..
Liderlik, öğrenebilir, öğrenebilme potansiyeli
yüksek olabilmelidir..
Örneğin ben, CHP'nin ulusal ve uluslararası dü-
zeyde, politikaları ve sorunları tartıştığını ve tartış-
tırdığını hiç görmedim.. Neden, çok tanınmış kişi-
ler getirterek evrensel toplantılar düzenleyemiyor?
Belki de nedeni şudur: CHP'nin kafası çok açık..
CHP ve liderliğin hiçbir puslu-sisli sorunu yok..
Ancak bütün sorunlar ise çok karmaşık...
Liderliğin önemli bir açmazı, karmaşıklığın far-
kında bile olmaması.. Bu, Türkiye'yi ve seçmenı
hafife almanın adıdır.. Hababam Sınıfı, uydur kay-
dırgitsin politikaları bitmiştir..
•*•
CHP filini tarif etmenin üçüncü ayağı, yaratıcı,
gerçekçi, gelecekçi bir programa kapahlıktır.
CHP, daha önceki yazılarımda da üzerinde dur-
duğum bir konudur: Türkiye'yi heyecanlandıra-
cak, Türkiye'nin önüne somut ve gerçekleştirilebi-
lir hedefler koyacak, bu hedeflere insanları inandı-
rabilecek bir yetenekten yoksun görünüyor.
Örneğin CHP, Cumhuriyetin 100. yıldönümü olan
2023 yılında nasıl bir Türkiye düşlüyor?
Bugün iktidar gelse bu düşünü nasıl gerçekleş-
tirecek?
CHP geçmişi tüketerek değil, geleceği kurarak ik-
tidara gelebilir.
CHP, lafa dayalı liderlik kavgalarıyla hiçbir ye-
re gelemez.. Bugün ne yazık ki "liderliğe yürüdü-
ğünü" ilan edenlerin de arkalarında ve yanlarında
büyük boşluklar vardır..
CHP'de kişiler değil, düşünceleh olan program-
lar çarpışmalıdır.
Yoksa koca tarih, içi kof bir fil gibi ayakta yıkı-
lıp gidecektir..
Bir daha iktidar yüzünü rüyasında bile gö-
rememecesine...
obursalia/ cumhuriyet.com.tr
Fransa'nın tutumukötü örnek oldu AB, altı ay sonra kapımızı çalardı
- Fransa ve Avusturya, Türkiye'nin üyeliğini an-
cak halkoylamasıyla onaylayacaklannı belirttiler.
Özcllikle Fransızların bu tutumlanru değiştirmele-
ri beklcnemez mi?
ELEKDAĞ: Bu sorunun yanıtı maalesef "hayır"!
Çünkü, Fransa Cumhurbaşkanı Chirac, 15 Ara-
lık'ta yaptığı açıklamada, Türkiye'nin tam üyelik statüsünü
alma aşamasına geldiği zaman, bunun yapılacak bir refe-
randumla Fransız halkı tarafindan onaylanacağını tekrar
açıklayarak, Türk halkını düş kınklığına uğrattı.
Fransa, Brüksel müzakerelerinin Kıbrıs sorunuyla kilitlen-
mesinde baş senarist oldu. Fransa'nın bu tutumu diğer ül-
kelere de çok kötü örnek oluyor. Referanduma gitme kara-
nnı alan Avusturya, şimdi büsbütün cıvıtarak tüm Avrupa
ülkelerinin Türkiye'nin tam üyeliği için halkoylamasına
gitmelerini önermektedir.
- Bu ileri sürdüğünüz hususlar Türk halkı tarafindan anla-
şılınca, bunun nasıl bir soııuç doğuracağuu bekliyorsunuz?
ELEKDAĞ: Halka kargayı bülbül diye satamazsınız. Ger-
çeklcr kısa zamanda ortaya çıkar. Brüksel karannın gerçek
niteliğinin ve bir başan değil bir hezimet olduğunun anla-
şılmasınrn en önemli sakıncası, Türk kamuoyunun AB'ye
•^•1 ti/k deste
•j^^ ^ B kulu
desteğinın azalması olacaktır. Tam üyeliğin kuş-
, koşullu ve tartışmalı bir hedef olduğunu an-
layan halkımızdan, AB'ye bugüne kadar verdiği
desteği verınesıni beklemek isabetli olmaz. Bir
diğer sakınca, hükümetin müzakere döne-
minde ülkemize doğrudan yabancı sermaye
geleceği yolundaki yüksek beklentilerinin gerçekleşmeye-
bileceğidir. AB'den net ve berrak bir üyelik hedefi veren
karar çıksaydı, Türkiye'ye önemli boyutta dış kaynak ak-
masını beklemek makul olurdu. Ancak üyelik hedefi muğ-
lak ve kuşkulu olunca bu husustaki beklentileri çok müte-
vazı ölçülere indırgemek gerekecektir.
Son olarak da Türkiye'nin kendıni Avrupa standartlanna
uydurması devasa bir çaba ve gayrete ihtıyaç gösterecektir.
Bu amaçla Türkiye'nin ulusal enerjisini ve kaynaklarını se-
ferber etmesi icap edecektir. Tanm sektörü gibi alanlarda
uygulanması zonınlu dev boyutlu transformasyon, sosyal
dokuyu zedeleyecek, büyük sorunlar yaratacaktır. Halkı-
mızın motive edilerek bu sıkıntılann üstesinden gelinmesi
ve ciddi fedakârlıklarda bulunarak AB ile bütünleşme yo-
lunda mesafe alınabılmesi için üyelik hedefinin net ve tar-
tışmasız olması gerekirdı.
- Sizce hükümet Brüksel'de ne yapmalıydı?
ELEKDAĞ: Brüksel zirvesi, Türkiye'nin
uluslararası ağırlığının önem kazandığı bir dünya
konjonktüründe yapıldı. Bu küresel ortamda,
çoğunluğu Müslüman Türkiye'yi Avrupa ailesine
koşulsuz kabul etmeye hazır olduğunu gösteren
bir AB, Islam/Arap âlemine onları küresel düzenle
bütünleştirme misyonunu üstlendiği ve medeniyetler
çatışmasının insanlığın kaderi olmadığı mesajını vererek,
hem dünyaya Washington'ın ben- merkezli, katı güce
dayanan Pax-Americana'sından ayn cazıp bir Avrupa
seçeneğı sunacak, hem de büyük bir stratejik avantaj
kazanacaktı. Ne var ki Avrupa'nın miyop İiderleri bu soylu
stratejik vızyonu değerlendiremediler. Bunun önde gelen
nedeni, zıhinlerindeki çelişkıli eğilimleri henüz
bağdaştıramamış olmalanndan ileri geliyor. Bir taraftan,
Türkiye'yi Avrupa bünyesine tam üyelik statüsü ile kabul
etmeyi içlerine bir türlü sindırememenin etkisinden
kurtulamazken öte yandan da özellikle 11 Eylül
olaylanndan sonra Türkiye'yi AB dışında bırakmanın, tam
üye yapmaktan daha sakıncalı olacağı değerlendınnesini
yapıyorlar. Bu şızofrenik ruh haletinden kendilerini tam
anlamıyla kurtannış değıller. Bu nedenle de
Türkiye'ye tam üyelik haklan vermeden onu
yörüngelerinde ve kendilenne bağımlı bir şekilde
tutmanın yol ve çarelerini arıyorlar. 17 Aralık'ta
da bu hedefi öngören bir stratejiyi başarıyla
uyguladılar. Hükümetin bu stratejiye karşı
koyması, tsveç Başbakanı'nın belirttiği direnci ve dirayeti
göstermesi ve Türkiye'yi tam üyeliğe götürmeyen yanlış
yola sokmaması gerekırdi. Eğer Başbakan müzakere
masasından kalkıp Ankara'ya dönseydi, Avrupalılara
sözünü ettiğim ruh haletinden kurtulmak için bir iirsat
vermiş olacaktı. Ve bağnaz önyargı ve kuşkulannı aşmaya
ve zihninden Haçlı ruhunun mirasını silmenin
muhasebesine esasen başlamış olan Avrupa, 6 ay-1 yıl
sonra tıpış tıpış gelip Türkiye'nin kapısını çalacaktı. Sayın
Erdoğan, bastalara boyun eğerek Avrupa'nın basiretli ve
sağduyulu bir tercıh yapmasını engelledı. Hükümetin, 17
Aralık karanndaki koşullara razı olabilmesi, bu denli
basiretsizlik ve öngörüsüzlük göstermesi akla durgunluk
veriyor. Bu son derece hatalı, ulusal çıkarlan hiçe sayan
turumuyla hükümet, Türkiye'yi AB'ye tam üyelik
yolundan saptırmak suretiyle ağır bir vebal altına girmiştir.