23 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 11 OCAK 2005 SALI OLAYLAR VE GORUŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Biz TÜPkler Aptal mıyız? "Enerji toprak altında duragan yatıyor. Enerjiyi yabancılardan ithal ediyoruz. Türkiye borçlanıyor, çöküyor." llhan Selçuk'un 6 Ocak günkü "Zonguldak So- runu" başlıklı yazısını okuyorum. "Zonguldak'ta Türkiye'ye 100yıldançokbirsü- redeyetecekkömürvar; ama çıkaramıyoruz, üret- meyöntemlerini çağdaşlaştıracakyatırımları yapa- mıyoruz; bölge insanınt toprağın altında ölüm teh- likesi karşısında, toprağın üstünde de işsiz bırakı- yoruz..." Rusya'dan, Iran'dan doğalgaz, hep dışardan, ordan burdan büyük paralar ödeyerek petrol alı- yoruz. Herkes biliyor ki, bu toprakların altında pet- rol kaynakları var. Yeni bir olay değil, elli yıldır bili- nen birgerçek! Sıksık haberlerçıkar, Trakya'da pet- rol bulundu, Karadeniz'de bulundu... Raman'lar, Bat- man'lar hep anılır... Araştırmalar, incelemeler, so- nuç yoktur! Beklenir, beklerler, bir gün Anadolu petrolü ortaya çıkanlacak! Ama ne zaman, kimler tarafından?.. llhan'ın yazısını okurken Fazıl Hüsnü Dağlarca nın yıllar önce Aksaray'daki Kitap Kitabevi'nin vitrini- ne astığı "Yeryağ" şiirini anımsadım. Bilenler bilir, Dağlarca, o, 196O'lı 70'li yıllarda her hafta yeni bir şiiriyle halka seslenirdi. Petrolle ilgili haberlerin yay- gınlaştığı günlerde sesini bir şiirle yükseltmişti: "Burası Raman'dır, Batman'dır, Beşir'dir/Birses kara toprağın içinde uyanık I Bir acı, kara topra- ğın yüreğinde çıldırmış I Geceler boyu bunalır, döğünür, haykırır, kapatılmışlığından... I Yeryağ, onun petrol dediği I Onun beni yeraltına kilitlediği." Yıllardır Türkiye petrolü, gazı tüm zenginlikleri ki- lit altındadır! Bunu hepimiz biliriz... Ama kilidin anahtarı bizdedeğildir. Yabancı güçler, beklerler bir gün tam güvenle o kilidi açıp zenginhklere tek baş- larına konacakları günü... Dağlarca büyük bir şair, büyük bir yurtsever. Bu toprakların kanla, terle, acıyla, emekle alındığını, ko- runduğunu bilen, bu yolda savaşım vermiş bir in- san... Her haksızlığa, heryanlışa, her kötülüğe şi- iriyle karşı çıkmış... "Yeryağ" şiiri bir bildiri, bir meydan okuyuş, ger- çekleri ulusa açık açık bildiriştir. "Ulaşmakistereve, köye, kente... kocaman I Isı olmak ister, aydınlık olmak ister I Ellerinde oğul- larının I Ulaşmak ister, kurda kuşa, aça, çıplağa... ta yıldızlara dek I Yeryağ onun petrol dediği I Be- ni yeraltına kilitlediği... Ama bırakmazlar, kendiyeryağlannı on katına sat- mak için I Hasır şapkalı sömürgenleri yeryüzünün, iğrenç, pis, I Boğuldum bu karanlıkta kükrediği- mi duymuyor musunuz I Bir depremle ha taştım, ha taşacağım kardaşlar I Yeryağ onun petrol de- diği I Onun beni yeraltına kilitlediği." Yıl 1965'tir. Aksaray'dan gelip geçen durup bu dizeleri okur. Kimi gelir sorar, kimi başını sallar ge- çer, bir meraklısı çıksa da ülkeyi yönetenlere sor- sa, sorabilse, o gün bugün belki de bu gidişle ya- rın: Niye hep başkası, niye hep onlar, niye hep ya- bancılar, sömürgenler, çıkarcılar? Niye kendi gücü- müze inanmamak, kendi başımıza başarmamak... llhan Selçuk hep sormuştu, yine soruyor: "Neden? Yoksa biz Türkler aptal mıyız?" Kendimize, önce kendimize sormamız gereken birsoru bu... "Enerjiyi Anadolu toprağından alacağımıza, ne- den dışarıya daha çok bağlanmaya doğru sürük- leniyoruz. Zonguldak sorununu çözemeyen bir Türkiye, hiçbir sorununu çözemez." SIS CANI suuur DEMIRTAS CEYHUN IIII Türkiye AIDS mi oluyor? Uzun bir zamandan beri AKP hükümetinin uygulamalannın kendi konum içinde olan TÜBİTAK ve MTA gibi kurumlarla eğitimimiz üzerinde yarattığı yıkıcı etkiyi yazılarım ve olabildiğince televizyon konuşmalanmla dile getirmeye çalışıyoram. Bunlar son iki yılda benim sürekli üzüntü kaynaklarım arasında olmuştur. A. M. Celâl ŞJiıîSGOlilTÜ Mcıden Fukültesi ve Avrasya YerbilimleriHnslilii.su, 2004- 2005 College de France Chaire Iniernationale Profesörü E ylül 2004 başından beri bir aka- demik yıl boyunca Fransa'nın en prestijli eğitim ve araştırma ku- rumu olan College de France'ın uluslararası kiirsü profesörü ola- rak Fransa'daydım. Bilimsel olarakne den- li tatmin duyuyorsam, ülkemin Avrupa te- levizyon ve gazctelerinde sürekli uğradığı aşağılamalara da o denli üzülüyorum. Bu- nun sorumlıtlarını aramak gereksiz; Avru- palılar bunu (bizim medya duyurmamaya ne denli özen gösterse de) açık açık söylü- yorlar. Bir örnek vereyim: Bir Fransız tele- vizyon kanalındaki bir açıkoturumda Fran- sız Ulusal Bilimsel Araştırma Merkezi'nde (CNRS) görevli bir Türk tarih profesörü Türkiye'nin Atatürkdevrimleriyle ulaştığı uygarlık düzeyini anlatmaya çalışırken Fran- sız katılımcı aynen şunları söyleyerek sö- zünü kesti: "AtatürkTürkiyesiöldü.Başba- kanınız poligamiyi savunuyor. Partisi Atatürk çizgisinden uzaklaşarak iktidar oldu. Siz ne- den bahsediyorsunuz?" Şöhretli fotoğrafçı Marc Riboud'nun en- fes Istanbul kitabının tanıtim broşüründe bir tek kara çarşafh bir kadın fotoğrafı bu- lunması da buna paralel değil mi? Bunla- rın bir Türk vatandaşı olarak üzerimde ya- rattığı moral çöküntüsü kelimelerle ifade edilemez. Uzun bir zamandan beri AKP hükümeti- nin uygulamalarının kendi konum içinde olan TÜBtTAK ve MTA gibi kurumlarla eği- timimiz üzerinde yarattığı yıkıcı etkiyi ya- zılarım ve olabildiğince televizyon konuş- malanmla dile getirmeye çalışıyorum. Bun- lar son iki yılda benim sürekli üzüntü kay- naklarım arasında olmuştur. Fakat bu kez Noel tatili için yurduma yap- tığım kısa süreli dönüşte beni her şeyden çok korkutan bir başka olguyla karşılaştım: Bir kesimin bilinçli ve pek ahlaksızca yayma- yaçahştığı bir askerdüşmanhğı! Bu, kanım- ca, bugünlerde Türkiye'nin başına gelebi- lecek en tehlikeli şeydir. Nedenini hemen açıklayayım: Türk Silahlı Kuvvetleri ülke- mizin düzenli bir şekilde üstün kaliteli eği- tim ve öğrenim görmüş en seçkin zümresi- ni oluşturur. Sivil sektörde bireysel olarak askerlerimizden daha üstün kişiler olabilir. Ancak Türkiye'de hiçbir kuruluş veya züm- re ordu kadar kurumsallaşamadığı gibi, or- du kadar yeknesak bir kaliteli eğitim ve öğ- renim görmüş bir grubu barındırmaz. As- kerimiz kadar dünyayı yakından ve anlaya- rak izleyen ve izlenimlerini ulus ve ülke ya- rarına dönüştürmek için çabalayan başka tek bir kurumumuz yoktur. Her büyük zümrede olduğu gibi sayısı milyonu bulan Türk Silahlı Kuvvetleri için- de de kaçınılmaz olarak insan zafiyetleri görülür. Ancak bu, Türk Silahlı Kuvvetle- ri içerisinde diğer kurumlanmızla asla kar- şılaştırılamayacak kadar düşük bir düzey ve sayıda olduğu gibi, bu tür zafiyeti gös- terenlerin kurumdan temizlenerek gereği durumunda cezalandırılması için iyi yer- leşmiş, kişisel etkilerden uzak ve düzenli iş- leyen kurumsal mekanizmalar vardır. Bu tür münferit zafiyet vakalarını büyüterek ordumuzu karalamaya kalkmak, ülkemizin bağışıklık yani iç ve dış tehlıkelere karşı sa- vunma mekanizmasını ortadan kaldırmaya hızmet etmek, bir başka ifadeyle Türkiye'yi toplumsal bir AIDS hastalığına duçar etmek demektir. Bilindiği gibi hastayı AIDS virü- sü öldürmez; onun vücudun savunma me- kanizmasını ortadan kaldırması, en ufak bir dış veya iç saldınnın hastanın hayatına mal olmasıyla sonuçlanır. Günümüzde tüm dünyada uygarlık yan- lılarıyla küçük zümrelerin kısa süreli men- faatlarını savunanlar arasında acımasız bir savaş sürmektedir. Bu savaşın en etkili si- lahı bilgidir. Ülkemizde bilgiyi en çabuk ve doğru olarak edinen, en etkili kullanıp öğreten ve üretmeye çalışan kurum Silahlı Kuvvetlerimizdir. Bu kurumun mensupla- n aldıklan terbiye ve eğitim yönünde ve et- tikleri yemin ve yetiştikleri psikoloji gere- ği -talihsiz bazı kişisel ve pek cüzi istisna- lar dışında- ülke ve ulus menfaatlarını her zaman şahsi ve ailevi menfaatlarının üze- rinde tutmuşlardır. Tarihleri ve kültürel gelişmeleri bizim- kinden tamamen değişik olan Batı ülkele- rinden sözde entelektüellerimizce bilgisiz- ce ve düşüncesizce ithal edilmiş bir "sivil eşittir demokratik" mantığı ne acıdır ki Türkiye için geçersizdir. Tüm askeri yapı- sına rağmen ordumuz, üstün entelektüel dü- zeyi ve bireylerinin görgüsü nedeniyle ken- di içinde, örneğin siyasi partilerimizden da- ha demokratik bir işleyişe sahiptir; zira li- der sultasıyla değil, yasayla yönetilir ve ya- sası keyfe göre "birdefayanıahsus olarak" değişmez; zamanın gereklerine göre çok ti- tiz çalışmalar sonucu revizyondan geçirilir. Hiçbir askerimizin, "Anayasa bir defa de- linse ne olur?" diye sorduğu veya bir kuru- mun yasasını, "Canım bir defaya nıahsus de- ğişik uygulayıversek" diye yozlaştırmaya kalktığı veya mahkeme kararlannı hiçe say- dığı görülmemiştir. Cumhuriyet tarihimi- zin askeri darbeleriyse ülkeyi iç savaşlann eşiğine getiren basiretsiz, cahil ve görgüsüz politikacıların, oylarıyla seçildikleri vatan- daşlarına ihanet etmiş olmalarının acı ama kaçınılmaz sonuçları olmuştur. Türk Silahlı Kuvvetleri Türkiye'de uygar yaşamın en etkili ve en güvenilir garantisi- dir. Onun zayıflatılması, ülkemizde yaşayan tüm insanları büyük acılara boğacak sonu gelmeyecek maceralara atmak isteyenlerin en büyük arzusudur. Bu arzuya paralel ha- reket etmek yetmiş milyonluk bir insan züm- resini perişanlığa ve en azından bir kesimi- ni yok oluşa sürüklemek demektir ki bu, in- sanlık düşmanlığından başka bir şey değil- dır. Aydın, Sözlük Kullanan Insandır O Türkçe Sözlük'tc "aydın" sözcüğünü, kendine özgü kılgısal bir yaklaşımla şöyle tanımlıyor Sevgili Püsküllüoğlu: "Genellikle öğrenim görmüş, çok okumuş, kültürlü, bilgili, görgülü, ileri ve açık düşünceli, kendisi aydmlanmış olduğu için çevresini de aydınlatabilecek nitelikte olan (kimse)." Eşanlamlı olarak da Fransızca kökenli "entelektüel" sözcüğünü göstermiş. MehmetYALÇIN zanlığının ve ya- zarlığının dışın- da, Ali Püsküllü- oğlu, üretken bir dil emek- çisi, bir sözlük yazarı, (hoyratça el konulan Ata- türk'ün o güzelim) Türk Dil Kurumu'nun üyesi ve çahşanıyken "kurum"da- ki yerinden evine taşın- mış, ama onun için hiçbir şey değışmemış, daha bir venmli üretiyor, üretiyor: Sanki de tek kişilik bir "Türk DUKurumu"! Ya- bancı dil öykünmeciliği- ni uygarlık sanan kişilik- siz sömürge budalalanna karşı, derinden derine sa- vaşan tek kişilik bir ordu: Gerçek anlamda bir ay- dınlanmacı. Türkçe Sözlük'te "ay- dın" sözcüğünü, kendine özgü kılgısal bir yakla- şımla şöyle tanımlıyor Sevgili Püsküllüoğlu: "Genellikle öğrenim gör- müş, çok okumuş, kültür- lü, bilgili, görgülü, ileri ve açık düşünceli, kendisi ay- dınlanmışolduğu için çev- resini de aydınlatabilecek nitelikte olan (kimse)." Hşanlamlı olarak da Fran- sızca kökenli "entelektü- el" sözcüğünü göstermiş. Birçok di le geçmiş olan Fr. "intellectuel" sözcü- ğünü, bu dilin birbirine yakın oylumdaki genel dil sözlükleri kısaca "us"a dayandırarak tanımlıyor. Örneğin Petit Larousse, "özel beğenisi ya da mes- leğinden dolayı us olayla- Doktorum tavsiye etti: ıan ellerde kışa hazırlık yoldan çıkarmaz" nylaflgilenen100186", Bor- das "usa dayalı uğraşlan olan kimse'', tngilizce Col- lins (Cobuild Essential Dictionary) ise "intellec- tual" biçimindeki sözcü- ğü "zamanının büyük bir bölümünü anlaşılması güç düşünceler üstüneharca- yan ve düşünen kimse" olarak tanımlıyor. Descartes "us" kavra- mını düşünce temelinde tanımlamış, dili de düşün- cenin somutlaşmış dışavu- rumu olarak kabul etmiş- ti. Ona göre dilin incelen- mesi, düşüncenin, yani usun ve dolayısıyla insa- nın incelenmesi demek- tir. Bizim çağdaş düşünce insanlarımızdan Nusret Hızır da dil ile bilimin sı- kı ilişkisini öne çıkarnıış- tır, başka düşünürler de... Fransız aydınlanması- nı yönlendiren ilk toplu bilgi kaynağı ansiklopedi- dir. Genel bilgileri belirli bir düzen içinde açıkla- yan, geniş kapsamlı bir sözlük niteliğindeki bu yapıtın kısa adı bir özel ad olarak Encyclopedie biçiminde tarihe geçmiş- ti. "Kısa adı" diyorum, çünkü gerçek adı tam ola- rak şöyledir; Encyclope- die ou Dictionnaire ra- isonne des sciences, des arts ed des metiers (Usa dayalı bilim, sanat ve mes- lekler ansiklopedisi ya da sözlüğü). Bu devrimsel çahşma, aydınlanmanın öncüleri arasında adlarını sıkça duyduğumuz Diderot ve d'Alembert öncülüğünde yapılmıştır. Kendilerine Voltaire, Rousseau, Mon- testjuieu,Jaucourt gibi dö- nemin birçok öncü aydı- nı da katkıda bulunmuş- tur. Ansiklopedi ya da söz- lükler bir uygulayım ola- rak, sezgi gücüyle birlik- te, sıralama, öbekleştir- me, örnekleme gibi aşa- malar içeren büyük ve çok yönlü bir çaba gerektirdi- ğinden, genellikle birer ortak çahşma ürünüdür. Ayrıca sözlük yapımı, uygulamalı dilbiliminbir alanı olarak, kuramsal bir edince (kompetans'a) da- yanır: Sözcük düzlemin- de bir çözümleme bilin- ciyle birlikte, belirli bir anlambilimsel yaklaşım vb. gerektirir. Ali Püsküllüoğlu ise tek başına, yıllardır genel bir sözlüğü (değişik boyut- larda Türkçe Sözlük'ler) ve özel alan sözlükleri yazdı. Sayılan tam olarak kaça ulaştı, her biri kaçın- cı kez gözden geçirilip ye- niden basıldı, doğrusu he- sabım tutamadım. Son olarak, bunlardan altısı bir arada, yeni basım bir söz- lük takımı çıktı; şöyle bir karşınıza ahnca hemen dokunmaya kıyamayaca- ğınız nitelikte alımlı bir takım: Türkçe Sözlük (1533 sayfa), Türkçe De- yimler Sözlüğü (848 say- fa), Türk Atasözleri Söz- lüğü (191 sayfa), Türkçe- deki Yabancı Sözcükler Sözlüğü (500 sayfa), Ya- zım Kılavuzu (740 sayfa) ve Öz Türkçe Sözlük (624 sayfa); toplam 4436 say- fa! (Arkadaş Yayınevi, Ankara, Mayıs 2004). Dilimizi ve bağımsız- lığımızı unutan Amerikan ağızlı sömürge sarhoşla- n boşuna çırpınmasınlar: Çağdaş Türkiye Cumhu- riyeti bir daha "yabancı dUler boyunduruğu" altı- na dönmeyecektir! PENCERE Aracınız ne olursa olsun daha ucuz ışçılık, daha kalıte, daha hızlı servis hızmeti... UCRETSİZ Check-Up'ınızı hemen yaptırın, sürprizlere yakalanmayın!.. CARMIX ASSIST, 24 saat Alo servis ve Cekıcı hızmeti ile aracınızı bir doktor kontroiünden geçer gibi ele alır. Yedek parçada ilk el olmanın avantajı ile ucuza mal eder. Uzman ve profesyonel ekibi ile kaporta, boya, mekanik ve elektrikte kaliteden taviz vermez. CARMIX SERVİCE Yavuz Selim Mahallesı 1. Sokak No: 2 Bagcılar / İSTANBUL Tel: 0212.434 61 71 (pbx) Fax: 0212.434 61 70 Lara Feneri c Musa SEYİRCt jakıp Sönen Anılar: Aramızda yaş farkı olmasına karşın, dostluğun- 'dan keyif aldığım AliH. Neyzi, son yayımlanan iki yapıtına ad verirken, za- ten önünde oturmakta olduğu Lara Fe- neri'ni kullanmış. Kendi anlattığı üzere Neyzi, Antalya'da "gönüllü sürgün" ola- rak yaşamakta. Eskı deyimi ile "velût" bir yazar olan Neyzi ile tanışırsanız onun ne mene eski bir "İstanbullu" olduğunu hemen anlarsınız. 1983 yılında yayım- lamış olduğu "Hüseyin Paşa Çıkmazı No. 4" adını verdiği anı-romanında Os- manlı kahntısı kalabalık bir köşkte ge- çen çocukluğunu aynntılan ile anlatmış ve o dönemde oldukça ilgi toplamıştı. Birincisi 2003 yılında yayımlanan La- ra Feneri'ni 2004 yılında yayımlanan La- ra Feneri II izledi. Sn. Neyzi, bu kez anı- lannı ya da tanık olduğu ilginç olayları kısa anlatılar halinde okura sunmakta. Önsözünde açıkladığı üzere, yazar, genç torunlan ile iletişim kurmak ama- cı ile, onlara e-postalar halinde öyküle- rini göndermiş ve aldığı olumlu tepki üzerine bunları kitap halinde yayımlama yolunu seçniiş. Ali H. Neyzi aslında ya- şadıklannı öne çıkaran ya da geçmiş ya- şantısını bir övünme aracı yapan bir ki- şi değildir. Öte yandan anlattığı olaylar arasında Bedri Rahmi Eyuboğlu ve Ali- ye Berger gibi sanatkârlara, Ekrem Ali- can ile Ismet İnönü gibi ülke yönetimin- de söz sahibi olmuş kişilere rastlamanız olasıdır. Neyzi, ayrıca dünyanın pek çok yerini de (değişik nedenlerle) dolaşmış bir kişidir. Anlatıları arasında "New York'ta Boğaziçi" ya da "Kyoto'da Çay Servisi" gibi başlıklarla karşılaşmanız olasıdır. Özellıkle yeni yüklendiği görevi yüzün- den, katledilmiş Abdi lpekçi'nin özel masasına yerleşmeye davet edilmesi ola- yını anlattığı öyküsünde, okurun gözle- rinin yaşarması olasıdır. Bu kitaplan değerlendirip okurlara su- nan tş Sanat Yayınlan'nı da aynca kut- lamak gerekir kanımca. "Çakîp sönen" bu anıları okumanızı öneriyorum. Ba- zen hüzünlenecek, bazen güleceksini;. Onsöz!••• Onat'ı yitireli on yıl geçmiş, inanılacak şey de- ğil!.. On yıl önce yaşamının son günlerinde, basılan bir kitabına 'önsöz' yazmak için hazırlanıyordum; o arada Onat gitti gider... Kitap ölümünden sonra basıldı.. Önsöz'ü anısına saygıyla sunuyorum... • Bu önsöz, sıradan bir önsöz değil. Hayır, yazının içeriğinden doğmuyor bu sıradan- dışılık; yazgısından oluşuyor. Çünkü bu önsözün yazımı sırasında Onat Kutlar gözlerini yaşama ka- padı. önsözü yazmak için elinizde tuttuğunuz kitabı okuduğum geceler, Onat hastanede ölümle sava- şıyordu. Okumayı çağrışımların gelgitleriyle sürdür- düm; heryazı ayrı biranlam kazanmıştı; hele 74'ün- cü sayfadaki şiir: "Ey ölüm! Bekleyebilirsin! Hadi git, uzaklaşl Git, avut başka yürekleri; utancın, korkunun solgun umutsuzluğun kemirdiği. Benim içi yemyeşil henüz Pan'ın çayırlan, Dipdiri henüz aşk öpücükleri, şarkıların perisi! ölmek istemıyorum henüz, işte o kadar!" Andre de Chenier'nin dizelerini hastane yata- ğında yineliyor muydu Onat?.. Oysa son gördü- ğümde, Azrail'i atlattığını, ölüm rüzgârının esmer bedenini yalayıp geçtiğini sanıyordum. The Marmara Cafe'de patlayan bombayla ya- ralandıktan birkaç gün sonra kendisini hastane- de görmüştüm; bilinci saydam, bakışları doluydu, ama, acı çektiği de belliydi, sağlığının bıçak sırtın- da rodeo yapan bir usta binici gibiydi. "On güne kadar," dedim, "doğrulup yazarsın, bekliyoruz". Yanıt verdi hemen: "Dur hele bakalım!.." Onat gerçekçiydi, "önce şu işibitirelim" demek istiyordu. Umut doluyduk; bomba omuriliği kesmiş, bel- den aşağısını yatalak bırakmıştı; ama, inanıyorduk ki Onat tekerlekli sandalyesinde kanatlanabilecek bir irade gücüne sahipti. İnsan oturduğu ya da yattığı yerde, akıl gücüyle ve imgelem yetisiyle devinebilen tek yaratıktır. Onat ölüme yenildi, teröre kurban verdik bu gü- zel insanı, önsöz sonra yazıldı. Bu kitabı Onat Kutlar'ın öteki yapıtlarının yanı- na koymak gerekiyor. Ancak bu yazılarda birkaç boyut birbirinin içine geçmiş gibidir. Onat Kutlar, eskılerin deyimiyle "kalem sahibi" idi. Edebıyatçı kimliği yanında ga- zete yazarlığının herkeste bulunmayan kıvraklığı, tümcelerinin akışkanlığını oluşturuyordu; bunafi- kirlerindeki saydamlık, aydınlık ve durmuş oturmuş- luğu da katarsanız, okurken alacağınız tadın içe- riği anlaşılabilır. Çağımızın aydınıdır o... Hem ülkemizin gerçeklerineayaklarını dayamış, hem evrenselliğin ölçüleriyle yerel gerçekleri tera- ziye vurabilen bir bilince ulaşmıştır. Onat'ın yazı söylemi ilginçtir, hem olayın içinde bütün duyarlığıyla yaşar, hem kendisini olayın dı- şında tutar; ikilem gibi görünen bu bütünlükte, sencil yazar kimliğiyle bencil edebiyatçı kişiliğinin gelgitleri yazı boyunca süregelir... Noktayı koyunca amacına ulaşmıştır. Amacı nedir?.. Ah o amaç!.. Insandan insana geçen titreşim- den daha güzel, uygar, aydınlık bir dünyanın tını- sını duyurabilmek!.. Onat'ın işi bu!.. Onat Kutlar omurgalı biryazardı, belkemiğinden yoksun sürüngenlerden değildi. İnsan eliyle enlem ve boylamları çizilmiş dünyamızda doğrultusu hiç şaşmadı. Kolay gibi görünen bu erdemi koruya- bilmek, sanıldığından çok güçtür. Yaşadığımız yıl- larda pusulasını şaşırmış aydınlar öylesine çok kı elini sallasan ellisi, saçını sallasan tellisi... Onat, çağdaş Türkiye'nin bir 'önsöz'üdür; çün- kü sanatın, yazının, uygarlığın 'sonsöz'ü yoktur; üs- telik, biliyorum ki bu kısacık 'önsöz', Onat için hiç mi hiç yeterlı değildir. Yaşasaydı, daha neler yazabileceğini düşün- dükçe yitirdiğımizin ne olduğunu çok daha çarpı- cı biçimde duyumsuyorum. Ne varki buyazıyı birölünün değil, birdirinin ki- tabına önsöz gibi yazdığımıdasöylemeliyim. Onat yaşarken diriydi, öldükten sonra da diri kalacak. ESM ENERJİ, SANAYİ ve MADEN KAMU EMEKÇİLERİ SENDİKASI ANTALYA ŞUBESİ DUYURU F.SM (Enerji, Saııayı ve Muden Kamu I mekçilerı Sendikası) Antalya Şubesi 2 Olağan Genel Kurulu 29 01 2005 Cıımaılesı günü saal 10 00'da ÜSİ H Bölge Müdürlüğii toplantı salonuıı- daa^ağıdakı gundernle loplanacaklır Çoğunluğun sağlanatnama- sı halinde aynı gündeıııle 05 02.2005 Cumartesı günü aynı yer ve saalte (ienel Kurul yapılacaktır. GİINDEM: 1. Açılış ve saygı duru^u. 2. Divanın oluşumu, 3. Sürecın de|erlendinlmesı, 4. Yönetım, Denetleme, Dısıplın Kurulu raporlannın okunma- sı. 5 Kurulların aklanması, 6. Yonetım Kurulu organları addylarının lcspıtı, 7 Zorunlu organların sceımı '(Yönetım. Denetleme, Dısıplın). 8 Önerılerve kapanış. Dclegelerinııze ve uyelerınııze onemle duyuruluı. BAY1NDIR ASLtYE HIJKUK MAHKEMESİ'NDEN hsas No: 2004/343 Davacı Levent 1 aşkıran tarafından davalı Ali Şımşck aleyhınc mahkememize açılan iflas da- vasının 2.2.2OO5 gunu saat 14 05'te Hayındır Adlıyesı'nde yapılacağı, bu davalının ıflas da- vasına ıtıra^ı olanların ya da bu davalıdan ala- caklı olanların ılan tarıhındcn ıtıbarcn 15 gün ıçerısınde davaya karşı ıtırayları ve varsa ala- caklarını bıldırmeleri ılan olunur. Basın 642
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle