Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 11 OCAK 2005 SALI
OLAYLAR VE GORUŞLER
EVET / HAYIR
OKTAY AKBAL
Biz TÜPkler
Aptal mıyız?
"Enerji toprak altında duragan yatıyor. Enerjiyi
yabancılardan ithal ediyoruz. Türkiye borçlanıyor,
çöküyor."
llhan Selçuk'un 6 Ocak günkü "Zonguldak So-
runu" başlıklı yazısını okuyorum.
"Zonguldak'ta Türkiye'ye 100yıldançokbirsü-
redeyetecekkömürvar; ama çıkaramıyoruz, üret-
meyöntemlerini çağdaşlaştıracakyatırımları yapa-
mıyoruz; bölge insanınt toprağın altında ölüm teh-
likesi karşısında, toprağın üstünde de işsiz bırakı-
yoruz..."
Rusya'dan, Iran'dan doğalgaz, hep dışardan,
ordan burdan büyük paralar ödeyerek petrol alı-
yoruz. Herkes biliyor ki, bu toprakların altında pet-
rol kaynakları var. Yeni bir olay değil, elli yıldır bili-
nen birgerçek! Sıksık haberlerçıkar, Trakya'da pet-
rol bulundu, Karadeniz'de bulundu... Raman'lar, Bat-
man'lar hep anılır... Araştırmalar, incelemeler, so-
nuç yoktur! Beklenir, beklerler, bir gün Anadolu
petrolü ortaya çıkanlacak! Ama ne zaman, kimler
tarafından?..
llhan'ın yazısını okurken Fazıl Hüsnü Dağlarca nın
yıllar önce Aksaray'daki Kitap Kitabevi'nin vitrini-
ne astığı "Yeryağ" şiirini anımsadım. Bilenler bilir,
Dağlarca, o, 196O'lı 70'li yıllarda her hafta yeni bir
şiiriyle halka seslenirdi. Petrolle ilgili haberlerin yay-
gınlaştığı günlerde sesini bir şiirle yükseltmişti:
"Burası Raman'dır, Batman'dır, Beşir'dir/Birses
kara toprağın içinde uyanık I Bir acı, kara topra-
ğın yüreğinde çıldırmış I Geceler boyu bunalır,
döğünür, haykırır, kapatılmışlığından... I Yeryağ, onun
petrol dediği I Onun beni yeraltına kilitlediği."
Yıllardır Türkiye petrolü, gazı tüm zenginlikleri ki-
lit altındadır! Bunu hepimiz biliriz... Ama kilidin
anahtarı bizdedeğildir. Yabancı güçler, beklerler bir
gün tam güvenle o kilidi açıp zenginhklere tek baş-
larına konacakları günü...
Dağlarca büyük bir şair, büyük bir yurtsever. Bu
toprakların kanla, terle, acıyla, emekle alındığını, ko-
runduğunu bilen, bu yolda savaşım vermiş bir in-
san... Her haksızlığa, heryanlışa, her kötülüğe şi-
iriyle karşı çıkmış...
"Yeryağ" şiiri bir bildiri, bir meydan okuyuş, ger-
çekleri ulusa açık açık bildiriştir.
"Ulaşmakistereve, köye, kente... kocaman I Isı
olmak ister, aydınlık olmak ister I Ellerinde oğul-
larının I Ulaşmak ister, kurda kuşa, aça, çıplağa...
ta yıldızlara dek I Yeryağ onun petrol dediği I Be-
ni yeraltına kilitlediği...
Ama bırakmazlar, kendiyeryağlannı on katına sat-
mak için I Hasır şapkalı sömürgenleri yeryüzünün,
iğrenç, pis, I Boğuldum bu karanlıkta kükrediği-
mi duymuyor musunuz I Bir depremle ha taştım,
ha taşacağım kardaşlar I Yeryağ onun petrol de-
diği I Onun beni yeraltına kilitlediği."
Yıl 1965'tir. Aksaray'dan gelip geçen durup bu
dizeleri okur. Kimi gelir sorar, kimi başını sallar ge-
çer, bir meraklısı çıksa da ülkeyi yönetenlere sor-
sa, sorabilse, o gün bugün belki de bu gidişle ya-
rın: Niye hep başkası, niye hep onlar, niye hep ya-
bancılar, sömürgenler, çıkarcılar? Niye kendi gücü-
müze inanmamak, kendi başımıza başarmamak...
llhan Selçuk hep sormuştu, yine soruyor:
"Neden? Yoksa biz Türkler aptal mıyız?"
Kendimize, önce kendimize sormamız gereken
birsoru bu...
"Enerjiyi Anadolu toprağından alacağımıza, ne-
den dışarıya daha çok bağlanmaya doğru sürük-
leniyoruz. Zonguldak sorununu çözemeyen bir
Türkiye, hiçbir sorununu çözemez."
SIS CANI suuur
DEMIRTAS CEYHUN IIII
Türkiye AIDS mi oluyor?
Uzun bir zamandan beri AKP hükümetinin uygulamalannın kendi konum
içinde olan TÜBİTAK ve MTA gibi kurumlarla eğitimimiz üzerinde
yarattığı yıkıcı etkiyi yazılarım ve olabildiğince televizyon konuşmalanmla
dile getirmeye çalışıyoram. Bunlar son iki yılda benim sürekli üzüntü
kaynaklarım arasında olmuştur.
A. M. Celâl ŞJiıîSGOlilTÜ Mcıden Fukültesi ve Avrasya YerbilimleriHnslilii.su, 2004-
2005 College de France Chaire Iniernationale Profesörü
E
ylül 2004 başından beri bir aka-
demik yıl boyunca Fransa'nın en
prestijli eğitim ve araştırma ku-
rumu olan College de France'ın
uluslararası kiirsü profesörü ola-
rak Fransa'daydım. Bilimsel olarakne den-
li tatmin duyuyorsam, ülkemin Avrupa te-
levizyon ve gazctelerinde sürekli uğradığı
aşağılamalara da o denli üzülüyorum. Bu-
nun sorumlıtlarını aramak gereksiz; Avru-
palılar bunu (bizim medya duyurmamaya
ne denli özen gösterse de) açık açık söylü-
yorlar. Bir örnek vereyim: Bir Fransız tele-
vizyon kanalındaki bir açıkoturumda Fran-
sız Ulusal Bilimsel Araştırma Merkezi'nde
(CNRS) görevli bir Türk tarih profesörü
Türkiye'nin Atatürkdevrimleriyle ulaştığı
uygarlık düzeyini anlatmaya çalışırken Fran-
sız katılımcı aynen şunları söyleyerek sö-
zünü kesti: "AtatürkTürkiyesiöldü.Başba-
kanınız poligamiyi savunuyor. Partisi Atatürk
çizgisinden uzaklaşarak iktidar oldu. Siz ne-
den bahsediyorsunuz?"
Şöhretli fotoğrafçı Marc Riboud'nun en-
fes Istanbul kitabının tanıtim broşüründe
bir tek kara çarşafh bir kadın fotoğrafı bu-
lunması da buna paralel değil mi? Bunla-
rın bir Türk vatandaşı olarak üzerimde ya-
rattığı moral çöküntüsü kelimelerle ifade
edilemez.
Uzun bir zamandan beri AKP hükümeti-
nin uygulamalarının kendi konum içinde
olan TÜBtTAK ve MTA gibi kurumlarla eği-
timimiz üzerinde yarattığı yıkıcı etkiyi ya-
zılarım ve olabildiğince televizyon konuş-
malanmla dile getirmeye çalışıyorum. Bun-
lar son iki yılda benim sürekli üzüntü kay-
naklarım arasında olmuştur.
Fakat bu kez Noel tatili için yurduma yap-
tığım kısa süreli dönüşte beni her şeyden çok
korkutan bir başka olguyla karşılaştım: Bir
kesimin bilinçli ve pek ahlaksızca yayma-
yaçahştığı bir askerdüşmanhğı! Bu, kanım-
ca, bugünlerde Türkiye'nin başına gelebi-
lecek en tehlikeli şeydir. Nedenini hemen
açıklayayım: Türk Silahlı Kuvvetleri ülke-
mizin düzenli bir şekilde üstün kaliteli eği-
tim ve öğrenim görmüş en seçkin zümresi-
ni oluşturur. Sivil sektörde bireysel olarak
askerlerimizden daha üstün kişiler olabilir.
Ancak Türkiye'de hiçbir kuruluş veya züm-
re ordu kadar kurumsallaşamadığı gibi, or-
du kadar yeknesak bir kaliteli eğitim ve öğ-
renim görmüş bir grubu barındırmaz. As-
kerimiz kadar dünyayı yakından ve anlaya-
rak izleyen ve izlenimlerini ulus ve ülke ya-
rarına dönüştürmek için çabalayan başka
tek bir kurumumuz yoktur.
Her büyük zümrede olduğu gibi sayısı
milyonu bulan Türk Silahlı Kuvvetleri için-
de de kaçınılmaz olarak insan zafiyetleri
görülür. Ancak bu, Türk Silahlı Kuvvetle-
ri içerisinde diğer kurumlanmızla asla kar-
şılaştırılamayacak kadar düşük bir düzey
ve sayıda olduğu gibi, bu tür zafiyeti gös-
terenlerin kurumdan temizlenerek gereği
durumunda cezalandırılması için iyi yer-
leşmiş, kişisel etkilerden uzak ve düzenli iş-
leyen kurumsal mekanizmalar vardır. Bu
tür münferit zafiyet vakalarını büyüterek
ordumuzu karalamaya kalkmak, ülkemizin
bağışıklık yani iç ve dış tehlıkelere karşı sa-
vunma mekanizmasını ortadan kaldırmaya
hızmet etmek, bir başka ifadeyle Türkiye'yi
toplumsal bir AIDS hastalığına duçar etmek
demektir. Bilindiği gibi hastayı AIDS virü-
sü öldürmez; onun vücudun savunma me-
kanizmasını ortadan kaldırması, en ufak bir
dış veya iç saldınnın hastanın hayatına mal
olmasıyla sonuçlanır.
Günümüzde tüm dünyada uygarlık yan-
lılarıyla küçük zümrelerin kısa süreli men-
faatlarını savunanlar arasında acımasız bir
savaş sürmektedir. Bu savaşın en etkili si-
lahı bilgidir. Ülkemizde bilgiyi en çabuk
ve doğru olarak edinen, en etkili kullanıp
öğreten ve üretmeye çalışan kurum Silahlı
Kuvvetlerimizdir. Bu kurumun mensupla-
n aldıklan terbiye ve eğitim yönünde ve et-
tikleri yemin ve yetiştikleri psikoloji gere-
ği -talihsiz bazı kişisel ve pek cüzi istisna-
lar dışında- ülke ve ulus menfaatlarını her
zaman şahsi ve ailevi menfaatlarının üze-
rinde tutmuşlardır.
Tarihleri ve kültürel gelişmeleri bizim-
kinden tamamen değişik olan Batı ülkele-
rinden sözde entelektüellerimizce bilgisiz-
ce ve düşüncesizce ithal edilmiş bir "sivil
eşittir demokratik" mantığı ne acıdır ki
Türkiye için geçersizdir. Tüm askeri yapı-
sına rağmen ordumuz, üstün entelektüel dü-
zeyi ve bireylerinin görgüsü nedeniyle ken-
di içinde, örneğin siyasi partilerimizden da-
ha demokratik bir işleyişe sahiptir; zira li-
der sultasıyla değil, yasayla yönetilir ve ya-
sası keyfe göre "birdefayanıahsus olarak"
değişmez; zamanın gereklerine göre çok ti-
tiz çalışmalar sonucu revizyondan geçirilir.
Hiçbir askerimizin, "Anayasa bir defa de-
linse ne olur?" diye sorduğu veya bir kuru-
mun yasasını, "Canım bir defaya nıahsus de-
ğişik uygulayıversek" diye yozlaştırmaya
kalktığı veya mahkeme kararlannı hiçe say-
dığı görülmemiştir. Cumhuriyet tarihimi-
zin askeri darbeleriyse ülkeyi iç savaşlann
eşiğine getiren basiretsiz, cahil ve görgüsüz
politikacıların, oylarıyla seçildikleri vatan-
daşlarına ihanet etmiş olmalarının acı ama
kaçınılmaz sonuçları olmuştur.
Türk Silahlı Kuvvetleri Türkiye'de uygar
yaşamın en etkili ve en güvenilir garantisi-
dir. Onun zayıflatılması, ülkemizde yaşayan
tüm insanları büyük acılara boğacak sonu
gelmeyecek maceralara atmak isteyenlerin
en büyük arzusudur. Bu arzuya paralel ha-
reket etmek yetmiş milyonluk bir insan züm-
resini perişanlığa ve en azından bir kesimi-
ni yok oluşa sürüklemek demektir ki bu, in-
sanlık düşmanlığından başka bir şey değil-
dır.
Aydın, Sözlük Kullanan Insandır
O
Türkçe Sözlük'tc "aydın" sözcüğünü, kendine özgü kılgısal bir
yaklaşımla şöyle tanımlıyor Sevgili Püsküllüoğlu: "Genellikle
öğrenim görmüş, çok okumuş, kültürlü, bilgili, görgülü, ileri ve açık
düşünceli, kendisi aydmlanmış olduğu için çevresini de
aydınlatabilecek nitelikte olan (kimse)." Eşanlamlı olarak da
Fransızca kökenli "entelektüel" sözcüğünü göstermiş.
MehmetYALÇIN
zanlığının ve ya-
zarlığının dışın-
da, Ali Püsküllü-
oğlu, üretken bir dil emek-
çisi, bir sözlük yazarı,
(hoyratça el konulan Ata-
türk'ün o güzelim) Türk
Dil Kurumu'nun üyesi ve
çahşanıyken "kurum"da-
ki yerinden evine taşın-
mış, ama onun için hiçbir
şey değışmemış, daha bir
venmli üretiyor, üretiyor:
Sanki de tek kişilik bir
"Türk DUKurumu"! Ya-
bancı dil öykünmeciliği-
ni uygarlık sanan kişilik-
siz sömürge budalalanna
karşı, derinden derine sa-
vaşan tek kişilik bir ordu:
Gerçek anlamda bir ay-
dınlanmacı.
Türkçe Sözlük'te "ay-
dın" sözcüğünü, kendine
özgü kılgısal bir yakla-
şımla şöyle tanımlıyor
Sevgili Püsküllüoğlu:
"Genellikle öğrenim gör-
müş, çok okumuş, kültür-
lü, bilgili, görgülü, ileri ve
açık düşünceli, kendisi ay-
dınlanmışolduğu için çev-
resini de aydınlatabilecek
nitelikte olan (kimse)."
Hşanlamlı olarak da Fran-
sızca kökenli "entelektü-
el" sözcüğünü göstermiş.
Birçok di le geçmiş olan
Fr. "intellectuel" sözcü-
ğünü, bu dilin birbirine
yakın oylumdaki genel dil
sözlükleri kısaca "us"a
dayandırarak tanımlıyor.
Örneğin Petit Larousse,
"özel beğenisi ya da mes-
leğinden dolayı us olayla-
Doktorum tavsiye etti:
ıan ellerde kışa hazırlık
yoldan çıkarmaz"
nylaflgilenen100186", Bor-
das "usa dayalı uğraşlan
olan kimse'', tngilizce Col-
lins (Cobuild Essential
Dictionary) ise "intellec-
tual" biçimindeki sözcü-
ğü "zamanının büyük bir
bölümünü anlaşılması güç
düşünceler üstüneharca-
yan ve düşünen kimse"
olarak tanımlıyor.
Descartes "us" kavra-
mını düşünce temelinde
tanımlamış, dili de düşün-
cenin somutlaşmış dışavu-
rumu olarak kabul etmiş-
ti. Ona göre dilin incelen-
mesi, düşüncenin, yani
usun ve dolayısıyla insa-
nın incelenmesi demek-
tir.
Bizim çağdaş düşünce
insanlarımızdan Nusret
Hızır da dil ile bilimin sı-
kı ilişkisini öne çıkarnıış-
tır, başka düşünürler de...
Fransız aydınlanması-
nı yönlendiren ilk toplu
bilgi kaynağı ansiklopedi-
dir. Genel bilgileri belirli
bir düzen içinde açıkla-
yan, geniş kapsamlı bir
sözlük niteliğindeki bu
yapıtın kısa adı bir özel
ad olarak Encyclopedie
biçiminde tarihe geçmiş-
ti. "Kısa adı" diyorum,
çünkü gerçek adı tam ola-
rak şöyledir; Encyclope-
die ou Dictionnaire ra-
isonne des sciences, des
arts ed des metiers (Usa
dayalı bilim, sanat ve mes-
lekler ansiklopedisi ya da
sözlüğü).
Bu devrimsel çahşma,
aydınlanmanın öncüleri
arasında adlarını sıkça
duyduğumuz Diderot ve
d'Alembert öncülüğünde
yapılmıştır. Kendilerine
Voltaire, Rousseau, Mon-
testjuieu,Jaucourt gibi dö-
nemin birçok öncü aydı-
nı da katkıda bulunmuş-
tur.
Ansiklopedi ya da söz-
lükler bir uygulayım ola-
rak, sezgi gücüyle birlik-
te, sıralama, öbekleştir-
me, örnekleme gibi aşa-
malar içeren büyük ve çok
yönlü bir çaba gerektirdi-
ğinden, genellikle birer
ortak çahşma ürünüdür.
Ayrıca sözlük yapımı,
uygulamalı dilbiliminbir
alanı olarak, kuramsal bir
edince (kompetans'a) da-
yanır: Sözcük düzlemin-
de bir çözümleme bilin-
ciyle birlikte, belirli bir
anlambilimsel yaklaşım
vb. gerektirir.
Ali Püsküllüoğlu ise tek
başına, yıllardır genel bir
sözlüğü (değişik boyut-
larda Türkçe Sözlük'ler)
ve özel alan sözlükleri
yazdı. Sayılan tam olarak
kaça ulaştı, her biri kaçın-
cı kez gözden geçirilip ye-
niden basıldı, doğrusu he-
sabım tutamadım. Son
olarak, bunlardan altısı bir
arada, yeni basım bir söz-
lük takımı çıktı; şöyle bir
karşınıza ahnca hemen
dokunmaya kıyamayaca-
ğınız nitelikte alımlı bir
takım: Türkçe Sözlük
(1533 sayfa), Türkçe De-
yimler Sözlüğü (848 say-
fa), Türk Atasözleri Söz-
lüğü (191 sayfa), Türkçe-
deki Yabancı Sözcükler
Sözlüğü (500 sayfa), Ya-
zım Kılavuzu (740 sayfa)
ve Öz Türkçe Sözlük (624
sayfa); toplam 4436 say-
fa! (Arkadaş Yayınevi,
Ankara, Mayıs 2004).
Dilimizi ve bağımsız-
lığımızı unutan Amerikan
ağızlı sömürge sarhoşla-
n boşuna çırpınmasınlar:
Çağdaş Türkiye Cumhu-
riyeti bir daha "yabancı
dUler boyunduruğu" altı-
na dönmeyecektir!
PENCERE
Aracınız ne olursa olsun
daha ucuz ışçılık, daha kalıte,
daha hızlı servis hızmeti...
UCRETSİZ Check-Up'ınızı hemen yaptırın,
sürprizlere yakalanmayın!..
CARMIX ASSIST, 24 saat Alo servis ve Cekıcı hızmeti
ile aracınızı bir doktor kontroiünden geçer gibi ele alır.
Yedek parçada ilk el olmanın avantajı ile ucuza mal eder.
Uzman ve profesyonel ekibi ile kaporta, boya,
mekanik ve elektrikte kaliteden taviz vermez.
CARMIX SERVİCE
Yavuz Selim Mahallesı 1. Sokak
No: 2 Bagcılar / İSTANBUL
Tel: 0212.434 61 71 (pbx)
Fax: 0212.434 61 70
Lara Feneri
c
Musa SEYİRCt
jakıp Sönen Anılar: Aramızda yaş
farkı olmasına karşın, dostluğun-
'dan keyif aldığım AliH. Neyzi, son
yayımlanan iki yapıtına ad verirken, za-
ten önünde oturmakta olduğu Lara Fe-
neri'ni kullanmış. Kendi anlattığı üzere
Neyzi, Antalya'da "gönüllü sürgün" ola-
rak yaşamakta. Eskı deyimi ile "velût"
bir yazar olan Neyzi ile tanışırsanız onun
ne mene eski bir "İstanbullu" olduğunu
hemen anlarsınız. 1983 yılında yayım-
lamış olduğu "Hüseyin Paşa Çıkmazı
No. 4" adını verdiği anı-romanında Os-
manlı kahntısı kalabalık bir köşkte ge-
çen çocukluğunu aynntılan ile anlatmış
ve o dönemde oldukça ilgi toplamıştı.
Birincisi 2003 yılında yayımlanan La-
ra Feneri'ni 2004 yılında yayımlanan La-
ra Feneri II izledi. Sn. Neyzi, bu kez anı-
lannı ya da tanık olduğu ilginç olayları
kısa anlatılar halinde okura sunmakta.
Önsözünde açıkladığı üzere, yazar,
genç torunlan ile iletişim kurmak ama-
cı ile, onlara e-postalar halinde öyküle-
rini göndermiş ve aldığı olumlu tepki
üzerine bunları kitap halinde yayımlama
yolunu seçniiş. Ali H. Neyzi aslında ya-
şadıklannı öne çıkaran ya da geçmiş ya-
şantısını bir övünme aracı yapan bir ki-
şi değildir. Öte yandan anlattığı olaylar
arasında Bedri Rahmi Eyuboğlu ve Ali-
ye Berger gibi sanatkârlara, Ekrem Ali-
can ile Ismet İnönü gibi ülke yönetimin-
de söz sahibi olmuş kişilere rastlamanız
olasıdır. Neyzi, ayrıca dünyanın pek çok
yerini de (değişik nedenlerle) dolaşmış
bir kişidir. Anlatıları arasında "New
York'ta Boğaziçi" ya da "Kyoto'da Çay
Servisi" gibi başlıklarla karşılaşmanız
olasıdır.
Özellıkle yeni yüklendiği görevi yüzün-
den, katledilmiş Abdi lpekçi'nin özel
masasına yerleşmeye davet edilmesi ola-
yını anlattığı öyküsünde, okurun gözle-
rinin yaşarması olasıdır.
Bu kitaplan değerlendirip okurlara su-
nan tş Sanat Yayınlan'nı da aynca kut-
lamak gerekir kanımca. "Çakîp sönen"
bu anıları okumanızı öneriyorum. Ba-
zen hüzünlenecek, bazen güleceksini;.
Onsöz!•••
Onat'ı yitireli on yıl geçmiş, inanılacak şey de-
ğil!..
On yıl önce yaşamının son günlerinde, basılan
bir kitabına 'önsöz' yazmak için hazırlanıyordum;
o arada Onat gitti gider...
Kitap ölümünden sonra basıldı..
Önsöz'ü anısına saygıyla sunuyorum...
•
Bu önsöz, sıradan bir önsöz değil.
Hayır, yazının içeriğinden doğmuyor bu sıradan-
dışılık; yazgısından oluşuyor. Çünkü bu önsözün
yazımı sırasında Onat Kutlar gözlerini yaşama ka-
padı.
önsözü yazmak için elinizde tuttuğunuz kitabı
okuduğum geceler, Onat hastanede ölümle sava-
şıyordu. Okumayı çağrışımların gelgitleriyle sürdür-
düm; heryazı ayrı biranlam kazanmıştı; hele 74'ün-
cü sayfadaki şiir:
"Ey ölüm! Bekleyebilirsin! Hadi git, uzaklaşl
Git, avut başka yürekleri; utancın, korkunun
solgun umutsuzluğun kemirdiği.
Benim içi yemyeşil henüz Pan'ın çayırlan,
Dipdiri henüz aşk öpücükleri, şarkıların perisi!
ölmek istemıyorum henüz, işte o kadar!"
Andre de Chenier'nin dizelerini hastane yata-
ğında yineliyor muydu Onat?.. Oysa son gördü-
ğümde, Azrail'i atlattığını, ölüm rüzgârının esmer
bedenini yalayıp geçtiğini sanıyordum.
The Marmara Cafe'de patlayan bombayla ya-
ralandıktan birkaç gün sonra kendisini hastane-
de görmüştüm; bilinci saydam, bakışları doluydu,
ama, acı çektiği de belliydi, sağlığının bıçak sırtın-
da rodeo yapan bir usta binici gibiydi.
"On güne kadar," dedim, "doğrulup yazarsın,
bekliyoruz".
Yanıt verdi hemen:
"Dur hele bakalım!.."
Onat gerçekçiydi, "önce şu işibitirelim" demek
istiyordu.
Umut doluyduk; bomba omuriliği kesmiş, bel-
den aşağısını yatalak bırakmıştı; ama, inanıyorduk
ki Onat tekerlekli sandalyesinde kanatlanabilecek
bir irade gücüne sahipti. İnsan oturduğu ya da
yattığı yerde, akıl gücüyle ve imgelem yetisiyle
devinebilen tek yaratıktır.
Onat ölüme yenildi, teröre kurban verdik bu gü-
zel insanı, önsöz sonra yazıldı.
Bu kitabı Onat Kutlar'ın öteki yapıtlarının yanı-
na koymak gerekiyor.
Ancak bu yazılarda birkaç boyut birbirinin içine
geçmiş gibidir. Onat Kutlar, eskılerin deyimiyle
"kalem sahibi" idi. Edebıyatçı kimliği yanında ga-
zete yazarlığının herkeste bulunmayan kıvraklığı,
tümcelerinin akışkanlığını oluşturuyordu; bunafi-
kirlerindeki saydamlık, aydınlık ve durmuş oturmuş-
luğu da katarsanız, okurken alacağınız tadın içe-
riği anlaşılabilır.
Çağımızın aydınıdır o...
Hem ülkemizin gerçeklerineayaklarını dayamış,
hem evrenselliğin ölçüleriyle yerel gerçekleri tera-
ziye vurabilen bir bilince ulaşmıştır.
Onat'ın yazı söylemi ilginçtir, hem olayın içinde
bütün duyarlığıyla yaşar, hem kendisini olayın dı-
şında tutar; ikilem gibi görünen bu bütünlükte,
sencil yazar kimliğiyle bencil edebiyatçı kişiliğinin
gelgitleri yazı boyunca süregelir...
Noktayı koyunca amacına ulaşmıştır.
Amacı nedir?..
Ah o amaç!.. Insandan insana geçen titreşim-
den daha güzel, uygar, aydınlık bir dünyanın tını-
sını duyurabilmek!..
Onat'ın işi bu!..
Onat Kutlar omurgalı biryazardı, belkemiğinden
yoksun sürüngenlerden değildi. İnsan eliyle enlem
ve boylamları çizilmiş dünyamızda doğrultusu hiç
şaşmadı. Kolay gibi görünen bu erdemi koruya-
bilmek, sanıldığından çok güçtür. Yaşadığımız yıl-
larda pusulasını şaşırmış aydınlar öylesine çok kı
elini sallasan ellisi, saçını sallasan tellisi...
Onat, çağdaş Türkiye'nin bir 'önsöz'üdür; çün-
kü sanatın, yazının, uygarlığın 'sonsöz'ü yoktur; üs-
telik, biliyorum ki bu kısacık 'önsöz', Onat için hiç
mi hiç yeterlı değildir.
Yaşasaydı, daha neler yazabileceğini düşün-
dükçe yitirdiğımizin ne olduğunu çok daha çarpı-
cı biçimde duyumsuyorum.
Ne varki buyazıyı birölünün değil, birdirinin ki-
tabına önsöz gibi yazdığımıdasöylemeliyim. Onat
yaşarken diriydi, öldükten sonra da diri kalacak.
ESM
ENERJİ, SANAYİ ve MADEN KAMU
EMEKÇİLERİ SENDİKASI
ANTALYA ŞUBESİ
DUYURU
F.SM (Enerji, Saııayı ve Muden Kamu I mekçilerı Sendikası)
Antalya Şubesi 2 Olağan Genel Kurulu 29 01 2005 Cıımaılesı
günü saal 10 00'da ÜSİ H Bölge Müdürlüğii toplantı salonuıı-
daa^ağıdakı gundernle loplanacaklır Çoğunluğun sağlanatnama-
sı halinde aynı gündeıııle 05 02.2005 Cumartesı günü aynı yer ve
saalte (ienel Kurul yapılacaktır.
GİINDEM:
1. Açılış ve saygı duru^u.
2. Divanın oluşumu,
3. Sürecın de|erlendinlmesı,
4. Yönetım, Denetleme, Dısıplın Kurulu raporlannın okunma-
sı.
5 Kurulların aklanması,
6. Yonetım Kurulu organları addylarının lcspıtı,
7 Zorunlu organların sceımı '(Yönetım. Denetleme, Dısıplın).
8 Önerılerve kapanış.
Dclegelerinııze ve uyelerınııze onemle duyuruluı.
BAY1NDIR ASLtYE HIJKUK
MAHKEMESİ'NDEN
hsas No: 2004/343
Davacı Levent 1 aşkıran tarafından davalı Ali
Şımşck aleyhınc mahkememize açılan iflas da-
vasının 2.2.2OO5 gunu saat 14 05'te Hayındır
Adlıyesı'nde yapılacağı, bu davalının ıflas da-
vasına ıtıra^ı olanların ya da bu davalıdan ala-
caklı olanların ılan tarıhındcn ıtıbarcn 15 gün
ıçerısınde davaya karşı ıtırayları ve varsa ala-
caklarını bıldırmeleri ılan olunur.
Basın 642