Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
1 7 AĞUSTOS 2004 SALI CUMHURİYET SAYFA
J\_ U l_j 1. U J \ kultur(2 cumhuriyet.com.tr 15
Fransa'nın güneyindeki küçük Lodeve ayağa kalkmak, kişilik kazanmak için bir festival yarattı
Şîirle yaşam bulan kent• Bu yıl 24 Temmuz-1
Ağustos tarihleri arasında
yapılan ve Akdeniz
çevresindeki ülkelerden
yiizden fazla sanatçının
katıldığı festivalde on gün
boyunca sabah ondan gece
yansına dek şiir ve müzik
etkinlikleri düzenlendi.
TURGAY FİŞEKÇİ
Lodeve'in yerini haritalarda bile
bulabilmek güç. Fransa'nın güneyin-
de, Akdeniz kıyısında Montpellier
kentini bulabilirseniz, onun altmış ki-
lometre kuzeyindeki Lodeve de gözü-
nüze ilişebilir belki. Bu gözlerden
uzak, küçük kasabada yedi yıldır Av-
rupa'nın en büyük şiir festivali olan
"Voix de la Mediterranee" (Akde-
niz'in Sesleri) yapılıyor.
Böyle bir etkinlik için neden bura-
nın seçilmiş olduğunun yanıtı ise çok
açık. Çünkü burası ölmüş, terk edil-
miş bir kent ve şiir yoluyla yeniden
ayağa kalkmaya, kişilik bulmaya ça-
lışıyor.
XIII. yüzyıldan kalma görkemli ka-
tedrali, daracık kıvnmlı sokaklan, taş
evleriyle tipik bir ortaçağ kenti Lod-
eve. Sanayi toplumuna dönüşürken,
çevresinde bulunan uranyum maden-
leri sayesinde canh bir merkez olma-
yı sürdürebilmiş. Ancak madenlerin
tükenmesiyle kent de bütün canlılığı-
nı yitirmiş.
Bir kente kl$lllk
kazandırmak
Bu küçük kentin yeniden yaşam
bulma süreci, mesleğindeki başanla-
nyla dikkat çekmiş, ülkenin önde ge-
len müzecilerinden Maithe Valles-
Bled'in Lodeve Müzesi'nin yöneti-
cisi olarak buraya yerleşmesiyle baş-
lamış.
Ortaçağ din adamlanndan Kardi-
nal Fleury'in sarayının müze olarak
düzenlenip her yıl ülkenin, hatta Av-
rupa'nın önemli sergilerinden birinin
burada açılması kente gelen ziyaret-
çilerin sayısını arttrrmaya başlamış.
Çünkü müze gezmek, Avrupah insa-
nın yaşamında önemli bir yer tutuyor.
Yaz boyu tngiltere, Hollanda gibi ku-
zey ülkelerinden Akdeniz sahillerine
inen turistlerin bir bölümü buradan
geçiyor. tlginç sergiler, onlann kente
girmelerini, müzeyi gezmelerini sağ-
lıyor.Bu çılgın kadın, burada yarattı-
ğı görkemli müzeyle yetinmeyip
Lodeve'i Avrupa'nın şiir başkentine
Benzeyen kültürler
Türldye-Ampa
Lodeve Şiir Festivali'nin kapanış etkinliği derenin ortasına kurulan bir sahnede yapıldı.
dönüştürecek bir de şiir şenliği dü-
zenlemeye girişmiş.
Bu yıl yedincisi düzenlenen festiva-
le katılan şairlerin çokluğuna, etkin-
lik sayısının inanılmazlığına, festiva-
li izlemek için gelenlenn kalabalığı-
na bakıhrsa, bu yolda başanlı olduğu
da söylenebilir. On gün boyunca so-
kaklannda şair seslerinin eksilmedi-
ği bir kent yaratmak kolay mı?
Festival günlerl
Bu yıl 24 Temmuz-1 Ağustos tarih-
leri arasında yapılan ve Akdeniz çev-
resindeki ülkelerden yüzden fazla sa-
natçının katıldığı festivalde on gün
boyunca sabah ondan gece yansına
dek şiir ve müzik etkinlikleri, bu kü-
çücük kentin bütün salonlarında, so-
kaklannda, parklarında, evlerinin
bahçelerinde, dere boylannda, çadır-
larda, kılise avlulannda aralıksız sür-
dü durdu.
Her gün sabah saat 10'da başlayan
ilk etkinlikten sonra, 11 'de üç, 12'de
iki, 15'te üç, 16'da altı, 17'de beş,
18'de beş, 19'da dört, 2O'de iki, 21 'de
iki, 22'de üç ve 23'te bir etkinlik dü-
zenli olarak gerçekleştirildi. Festiva-
lin açılışında bir alanda, kapanış ge-
cesinde ise derenin ortasına kurulan
bir sahnede yapılan ve bütün sanatçı-
lann katıldığı etkinlikler ise gün ağa-
rana dek sürdü. Işin hoş yanı, sabaha
kadar süren etkinliklerde dinleyicile-
rin de, yanlannda getirdikleri hasırla-
ra uzanarak, kurulan büfelerden yi-
yecek-içecek gereksinimlerini karşı-
layıp şairleri, müzisyenleri yalnız bı-
rakmamasıydı.
Belki bu festivalin en ilginç yanı da
hiçbir etkinliğin boş kalmamasıydı.
Ister Berberi çadırında ayakkabılann
çıkanlıp yere oturularak izlenen top-
lantılar olsun, ister, gündüz sıcağmda
dere içinde yapılsın, isterse kentin en
ücra evinin kuytu bahçesinde, bütün
toplantılarda ilgilı bir Lzleyici toplu-
luğu görmek şaşırtıcıydı.
Şllr kltapları fuarı
Şiir kitaplan yayımlayan yayınev-
lerinin katıldığı bir kitap fuan da yi-
ne festival boyunca açık kaldı. Çeşit-
li atölyelerde resim, grafık, baskı, ge-
leneksel yöntemlerle matbaacılık vb.
etkinlikler de hep festival canhlığı
içinde sürüp gitti. Festivale çağnlı yüz
kadar şair ve müzikçinin yanya yakı-
nı Fransızdı. Ötekiler ise, Suudi Ara-
bistan'dan Irak'a, Kosova'dan Bosna
Hersek'e, Kıbns'tan Portekiz'e dek
Akdeniz çevresini de aşan genişlik-
teydi. Şiir heveslileri de festivalin
renkli unsurlanndandı. Bulduklan
her köşebaşında gelip geçene şiirleri-
ni okumalan, kitap fuannın etkinlik
sahnesinde müzikli şiir etkinlikleri
gerçekleştirmeleri, şiirlerini duvarla-
ra, standlara asmalan hep içlerindeki
tükenmez şiir coşkusunun dışavuru-
muydu.
Fransız şairlerinden kimileri. festi-
vale şair kişiliklerinin yanı sıra gö-
revli olarak da kahlmışlardı. Bunlar
okuma ve tartışma programlanna ka-
tılmanın yanında kimi programlann
yöneticisi ya da sunucusu olarak da
görev alıyorlardı. Sözgelimi, festi-
valin en renkli kişiliklerinden Ber-
nard Mazo, her sabah 11 "de kated-
ralin avlusunda yapılan ve önemli
bir şaire ayrılan okûma programla-
nnın sunucusu ve yöneticisiydi. Bu
ağzından bal damlayan tatlı dilli
adam, önüne çıkan herkesle, günün
her saati bağıra çağıra şiir konuşur
tartışırken, sıra kendi şiirlerini oku-
maya geldiğinde küçük, masum, ses-
siz bir çocuk oluveriyordu. Festival
programlannm bir özelliği de kusur-
suz işlemesiydi. Her gün gerçekle-
şen kırk etkinlik için teker teker ses
düzeni kuruluyor, masa örtüsünü se-
renden su getirenlere, sunuculardan
şiirleri Fransızca okuyan tiyatro sa-
natçılarına dek herkes işini büyük
bir ciddiyetle gerçekleştiriyordu.
Ülkenin ünlü sanatçılannın ücretli
olarak verdikleri on iki ayn konser de
yine hem teknik altyapısı hem de bü-
yük kalabalıklan toplamasıyla festi-
vale avn bir renk kattı.
tartışmalan
Katıldığımız
programlarda söz hep
dönüp dolaşıp
Türkiye'nin Avrupa
Birliği'ne girip
giremeyeceğine
geliyordu. Bu konuda
aydınlar arasında tam
bir görüş birliğinin
bulunduğu söylenebilir.
Herkes Türkiye'nin
Avrupa'nın bir parçası
olduğuna inanıyor.
"Akdeniz'in Köşeleri"
programında birlikte
konuşruğumuz Ispanyol
şair Jose-Maria
Alvarez, tstanbul
üzerine bir roman
yazmakta olduğundan
söz ettikten sonra, genel
kanmın îspanyollarla
Italyanlann birbirine
benzediği yolunda
olduğunu, ama gerçekte
Avrupa'nın birbirine en
benzeyen iki ulusunun
îspanyollarla Türkler
olduğunu söyledi.
Türkiye-Avrupa Birliği
ilişkilerinin yalnızca
aydınlar arasında değil,
kahvelerde,
lokantalarda, halk
arasında da çok
tartışıldığına tanık
oldum. Beni havaalanına
götüren taksi
sürücüsünün Türkiye
izlenimleri de ilginçti:
"Istanbul Avrupa
Birliği'ne girsin, ona
bir itirazım yok. Bence
tstanbul, Paris ya da
Berlin'den farklı değil.
Ama Anadolu farklı. O
bütün gün yalnızca
erkeklerin oturduğu
kahveler ve simsiyah
çarşaflar içinde gezen
kadınlarla Avrupa
Birliği olmaz.
Avrupa'da dincilik
voktur."
EVAT KIZILKAYA
Lodeve'de bir
halk âşığı ve
bir Türk
Daha açılış gecesindeki etkinlikte
bir sürprizle karşılaştık. Sahnede
bir âşık saz çalıp türkü söylüyordu.
Sonradan tanıştık: Max Greze adlı
bir Fransız sanatçı. Türkiye'de beş
yıl kalmış. Çok güzel Türkçe
konuşuyor. Ali Ekber Çiçek'ten
bağlama dersleri almış, bütün
Anadolu'yu dolaşmış, gittiği
yerlerde hem türkü dinlemiş hem
de çalıp söylemiş.
Şimdi saz çalıp türkü söylemeyi
Fransa'da sürdürüyor. Tek başına
verdiği dinletilerin dışmda,
viyolonsel, akordeon, kontrbas
sanatçılanyla yaptığı ikili,
üçlü, dörtlü dinletilerde
de geniş ilgi gördü.
Bir başka sürpriz ise bir
yurttaşımızla karşılaşmak oldu:
Konya Ereğlili Cevat Kızılkaya,
1971 'de döküm işçisi olarak
Fransa'ya gelmiş. Geçirdiği türlü
hastalıklardan sonra malulen
emekli olmuş. Lodeve
yakınlannda bir sanatoryumda
tedaviye gönderildiği sırada,
burada tamştığı bir hanımla
evlenerek Lodeve'e yerleşmiş,
Her gün bir Hürriyet gazetesi
getirtiyormuş kendisine, ülkesiyle
tek bağı bu.
Emekli maaşı 600 euroymuş. Bu
parayla Türkiye'de daha rahat
yaşayabileceğini söyledim. O da
bana, "Ama ben sık sık
hastalanıyorum. Burada sağlık
hizmetleri çok iyi, bana iyi
bakıyorlar. Türkiye'de olsam, ilk
rahatsızlığımda hastane
bulamadan ölürüm" dedi.
Soldan sağa: Lodeve'de Büyük Cadde, çeşitli kitaplann sergilendiği, kitap ve şiir severlerin büyük ilgi gösterdiği Akdeniz Kitap ve Şiir Pazarı.
'Işsizliğe karşı şiir' işe yarar mı?
Gözlerden ırak, küçücük bir
kasabanın böylesi dev bir
etkinliğe girişmesinin nedenlerini
sorgulamadan edemiyor insan.
Kente, sokaklara, yapılara,
insanlara bakarak anlamaya
çalışıyorsunuz, bu yaşam
enerjisinin nedenini. Çağdaş,
uygar bir toplumun bireyleri,
içlerindeki Akdenizli olmanın
getirdiği coşkuyla ürettikleri
yaşama sevincini, güzel işlere
dönüştürebiliyorlar. Kente bunca
insanın gehnesi, otellerde,
lokantalarda yer bulunamaması
gibi sorunlar da yaratıyor. Şiir
canlıhğı, kentin ekonomik
yaşamını da canlandınyor.
Nitekim, "Le Monde" gazetesi,
festivali duyuran haberine
"tşsizliğe Karşı Şür" başlığını
doğuyor. Böyle bir festivali ortaya
çıkaran güç yanında, benimsenip
paylaşılması, çoğalhlması da kent
insanının taşıdığı yaşama
• Böyle bir festival sonrası, şiir sanatının geleceği üstüne
de umutla doluyor insanın içi. Şiirin bir halkm günlük
yaşamına bunca girebilmiş olması, şiirin tutunacak bir dal
olarak sağlamlığını koruduğunu düşündürtüyor.
koymuştu. Gerçekten de festivalin
kusursuz işleyişi, ses ve ışık
teknisyenlerinden çevirmenlere.
şoförlerden ahçılara dek çok
sayıda insanın çalışmasıyla
gerçekleşiyor. Yeni iş olanaklan
sevinciyle açıklanabilir ancak.
Yaşamın canlılığına, verimliliğine
bir ucundan tutunabilmek.
Evlerinin bahçesini etkinliklere
açan insanlardan görevlilere dek
;ı
herkeste festivalin canlandırdığı
bir yaşama sevincini görmek
güzel bir duygu. Böyle bir
festival sonrası, şiir sanatının
geleceği üstüne de umutla
doluyor insanın içi. Şiirin bir
halkın günlük yaşamına bunca
girebilmiş olması, hâlâ köşe
başlannda durup gelene geçene
şiirlerini okuyan şairler görmek,
insanlann aynı anda çok sayıda
gerçekleşen etkinliklerin hepsini
de heyecanla doldurduklanna
tanık olmak, hayatın alıp başmı
gittiği günümüzde, şiirin
tutunacak bir dal olarak
sağlamlığını koruduğunu
düşündürtüyor.
YAZI ODASI
SELtM İLEBİ
Güz Akşamında Peyker
ve'Bögiirtlen'd)
Yirmi beş yıl önce, o kaaar geçmiş olmalı,
"Uzun BirKışın Siyah Günleri"ne çaiışıyordum.
Aşk-ı Memnu üzerine yazılmış her yazıyı oku-
ma çabası içindeydim.
Dikkat etmemişim; Cevdet Kudret bu roma-
nı, Türk edebiyatının baş köşesine oturtuyor-
du:
"Eser, vakanın örülüşü, dış ve iç dünyaların
anlatımındaki denge bakımından edebiyatımız-
da hâlâ aşılamamıştır. Oysa Intibah'/nyay/m/a-
nışından (1876)bu eserin yazılışına kadar (1898)
sadece yirmi iki yıl geçmiştir; öylesine bir ilkel-
likten böylesine bir ustalığa sıçrayış, olağanüs-
tü bir olaydır; bunda, yazann kişisel yeteneği-
nin büyük payı vardır; buna karşılık Aşk-ı Mem-
nu 'dan bu yana yetmiş iki yıl geçmiştir."
Bugünün tarihini göz önünde tutacak olur-
sak, Halid Ziya'nın romanı yüzyıllık bir roman
artık.
Namık Kemal'in romanı, bir "ilkellik" miydi,
herhalde ayrıca tartışmak gerekir. Dünün eleş-
tirel ölçütleri, eleştirel yaklaşımları gözden ge-
çirilmeye değmez mi?
Güzin Dino, Intibah'ı, her şeye karşın, roma-
nımızın başlangıcı kabul eder. Kuşkusuz, bu
saptayım da tartışılabilir.
Tartışılamayacak olan, Aşk-ı Memnu'nun sa-
hiden aşılamadığıdır. Aşılamayışın niyesi yok.
Romancı, döneminin edebiyat anlayışını, ro-
man kavrayışını, adeta birdevrimle değiştirme-
yi, 'kendibildiğiniokumayı' göze almıştı. Med-
dah hikâyesinin bütün izleri Aşk-ı Memnu ile bir-
likte silinir.
Kuşkusuz, yanı başındaki Eylül mucizesini
de unutmamak gerekiyor. Aşk-ı Memnu ve Ey-
lül, Türk romanında beklenmedik verimlerdi.
Ama Tanzimat yazarları yeniliğin ardını kova-
larken, geçmişteki köklü bir edebiyatı, üstelik
kendilerini yetiştiren edebiyatı handiyse yadsı-
mayı göze alıyorlardı. Birikimlerini, begenileri-
ni, duyuş ve alışkanlıklarını da yadsımak paha-
sına. Ruhun bu mücadelesi kolay olmamalı...
Halid Ziya olsun, Mehmed Rauf olsun, yüz-
yılların geleneğine sırt çevirme noktasına gel-
miş yazariara borçlannı söyleyip durmuşlardır.
O kadar ki "Bir Yazın Tarihi"nde Halid Ziya, Ser-
güzeşt'e hayranlığını açıkça ve özellikle belirtir.
Sergüzeşt'ln ardılı sayılabilecek Aşk-ı Mem-
nu'da, Sergüzeşt'te olduğunca, yan kişiler de
ayn birer hayat sürdürürler, romanda pek açık-
lanmamış bu hayatları yaşamak ve yaşatmak
okura bırakılmıştır.
Sözgelimi Peyker...
O unutulmaz Göksu gezintisinde, kendisiyle
flört etmek isteyen, apaçık sevda öneren Beh-
lül -Firdevs Hanım'ın tutkunluğunu da aynı an-
da tatmin edecek kadar pervasız, çifte ahlaklı-
dır-, Peyker'den şu yanıtı alır:
"Bakınız size söyleyeyim, dünyada benim ka-
dar kendisini uzun uzun dinlemiş, hislerinin mu-
ammasını benim kadar açık seçik görebilmiş bir
kadına ender tesadüf edebilirsiniz."
Duygulann bilmecesi! Görkemli bir söz bu.
Tıpkı Behlül'ün, Galatasaray Sultanisi'nde,
"mektebin her unsurla kanşık hayatı içinde",
"muhtelifülfetlerpeyda" etmesi gibi biraz pus-
lu, sisli kalsa bile. Satır arası okunduğunda çok
şey söylüyor.
Kocakarı masalından insanoğlunun gizine,
gizlerine yol alış, bizim edebiyatımızda kim bi-
lir hangi sınavlardan geçti. Divan şiirinin gönül
ve söz açıklığıyla konuşabildiğinden, 'düzyazı'
neredeyse utanç duyuyordu.
Peyker, demin belirttigim gibi, romanın yan ki-
şilerinden. Sanki Halid Ziya, yazarlık yaşamı
boyunca, duygularının bilmecesini çözmüş ki-
şileri yazmak istiyor da, ucun ucun, ahlaki kay-
gılara yenik, tutsak düşüyor.
Aynı sarsıntıyı Tanzimat yazarları da yaşamış.
Bireyin duygularında "muamma" aramayı gö-
ze alamamışlar; kişilerini kartonlaştınmak zo-
runda kalmışlar, çoğu kez.
Öneriler
Kitap / Şafak (Tan), Şafak Karaali, Kum Ya-
yınlan, 2004. (Cezaevleri, tiyatro, ülkü, direnç...
Gerçekten okunmaya değer bir kitap.)
Ötüme dair her şey
• ANKARA (AA) - Constance Jones'un,
"ölüme dair" pek çok ilginç bılgiye yer verdiği
"Huzur tçinde Yatsın" adlı kitabı, Dharma
Yayınlan'ndan piyasaya çıktı. Kitapta kimi
ünlülerin ölmeden önce tarihe geçen son sözleri
de yer alıyor: • Yatağının başucundaki kandil
alev alan Voltaire: "Ne? Daha şimdiden alevler
ha?" • Karl Marx: "Hadi oradan... Son sözler
yeterince doğnı söz söylememiş aptallar
içindir..." ^ Ünlü yazar George Onvell: "Ellisine
gelen herkes hak ettiğini bulacakttr." • Kafka:
Max Brod'dan bütün eserlerini yok etmesini
isteyerek "Ortada yazar olduğuma dair hiçbir
kanıt kalmasın." •'Sağır besteci Ludwig Von
Beethoven: "Cennette duyacağım." ^ Asılmadan
önce son bir içki içmek isteyen katil Neville
Heath: "Tüh, bunu duble yapsaydınız keşke..."
Bergama'daki kazı çalışmalan
• BERGAMA (AA) - Bergama Akropol'de son
30 yılda yapılan 3. büyük onanm sonucu ortaya
çıkan Antik 'Z' Yapısı Koruma Çatısı açıldı.
Pergamon Antik Kenti'ndeki Demeter Kutsal
Alanı içinde inşa edilen Koruma Çatısı ve 'Z'
yapısmın açılış törenine Kültür Varlıklan ve
Müzeler Genel Müdur Yardımcısı Yalçın Kurt,
Almanya'nın Ankara Büyükelçisi Dr. Wolf-
Ruthart Born, Istanbul Alman Arkeoloji Enstitüsü
Müdürü Prof. Dr. Adolf Hoffman, Bergama
Alman Kazısı Başkanı Prof. Dr. Wolfgang Radt,
Bergama Belediye Başkanı Raşit Ürper ve birçok
isim katıldı. Bergama Akropolü'nde Kral
Eumenes II zamanında eski sur duvarlan
yıkılarak güneyindeki dik yamaçta, Gymnasion
ve Demeter Tapınağı gibi iki bina kompleksi
yapıldı. 'Z' yapısı, bu iki bina arasına yerleştirilen
peristilli yapı, sütunlu bir avlu çevresinde
toplanan odâar, salonlar ve galeriterden oluşuy»r.