24 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
t 1 AdUSTOS 2004 ÇARŞAMBA + CUMHURİYET SAYFA 17 Portekiz, orman tü yangaJannda bvcden g yartbm Utemiş. İ Nasıl yakıldığuu *ğ öğrenmek içindir! Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 - Ege'deki depremler volkan habercisiymiş... "Yok canım. öküzün aĞzından ateş çıkmaz!" SSK hekimi Muğla Tabip Odası Başkanı Op. Dr. Naki Bulırt: "Son dönemdeki uygulamalar ile bütün sağlık kurumlan başvuran kişinin bağlı bulunduğu sosyal güvence kurumuna bakmaksızın herkesi kabul edryor. Vatandaş için sağlanan bu kolaylık maalesef farklı kurumlarda çalışan hekimlerin özlük haklannda büyük farklılıklara yol açtı. Ocak2004 tarihinden beri Sağlık Bakanhğı hekimleri ile SSK hekimleri arasında ciddi bir ücret farkı ortaya çıktı. Aynı sayıda hasta muayene eden, ameiiyat yapan aynı branşta iki hekimin geliri karşılaştınldığında devlet hastanesinde çalışan hekimin SSK hastanesinde çalışan hekimden bir buçukla üç kat fazla ücret aldığı görülüyor. Eşit işe eşit ücret ilkesine aykın olan bu durumun düzeltilmesi için girişimlerde bulunulmasına rağmen henüz SSK'de çalışan meslektaşlanmızın mağduriyeti giderilmedi." B urhaniye Atatürkçü Düşünce Derneği, de- mokrasi ve laiklik konulu konferans düzen- liyor. ören'de bir çay bahçesinde düzenle- nen konferansı hoşgörülü ve diyaloglu bir hocaefendi veriyor. Atatürk'ün kalpaklı fotoğrafının bulunduğu pankartın önüne geçen Hocaefendi, söz- lerine laikliğin tanımını yaparak başlıyor ve Avrupa'ya Aydınlanma Devrimi ile gelen laikliğin Aydınlanma Devrimi'ni yaşayamayan Türkiye'ye cumhuriyetlete- peden inme getirildiğini anlatıyor. Hocaefendi hoşgörü, din ve vicdan özgürlüğü ile sekülerizmin laiklikten aynlması gerektiğini savunu- yor; Osmanlı'nın laik olmadığı halde hoşgörülü oldu- ğunu söylüyor. Batı'dademokrasinin olduğu monar- şilerden Doğu'da ise diktatörlüğün olduğu cumhuri- yetlerden örnekler veriyor. Hocaefendinin konferansı bitince sıra dinleyicile- rin sorulanna geliyor. Şık giyimli bir hanım söz alıp soruyor: Hocaefendiler "ABD'nin Yeşil Kuşak Projesi ile 1947'de ilk Ham- dullah Suphi'nin ağzından 'dinler arası tesanüd' adıyla dile getirilen, şimdilerde Amerika'da yaşayan bir başka hocaefendinin 'hoşgörü ve dinler arası di- yalog' çalışmalanyla şekillenen ve sizin de ödül aldı- ğınız bu projeyi Atatürkçülüğün neresine oturtuyor- sunuz? Bu projenin Büyük Ortadoğu Projesi'ndeki ro- lünü ve bugün gelinen noktayı nasıl değerlendiriyor- sunuz?" Hoşgörülü hocaefendi kürsüde epeyce suskun kal- dıktan sonra yanıtını veriyor: "Ben hoşgörü ve diyalogla bunu Atatürkçülüğe oturtuyorum, siz oturtamayabilirsiniz, bu benim dü- şüncem." Hocaefendinin herhangi birgerekçegöstermeme- si üzerine aynı hanım tekrar söz alıyor: "1980 öncesi, sağ sol diyerek Amerikan emper- yalizmi tarafından birbirine düşman edilen, birbirine kırdınlan gençliğin, bugün vatan savunmasında bir araya gelip, 30 Ağustos'u biriikte kutlamasına aynı hoşgörüyü göstermiyorsunuz ve 'kızıl elma' diyerek sert bir şekilde eleştiriyorsunuz; gençliğin 1980 ön- cesinde olduğu gibi, birbirlerini öldürmesini mi isti- yorsunuz?" Hocaefendi bu soru üzerine de bir süre sessiz ka- lıyor ve ardından merakla beklenen yanıtını veriyor: "Onlarta bir araya gelemeyiz, aramızda kan var, ar- kadaşlanmızı öldürdüler." Şık giyimli hanım, üçüncü soruyu sormaya gerek duymuyor ve yanındaki arkadaşına dönüp, "Bu ho- caefendi, elinden tutup koluna girdiği hocaefendiye kendini öyle kaptırmış ki Menemen'den Sivas'a ba- şı kesilerek, yakılarak öldürülenleri bile ya unutmuş ya da hatırlamak istemiyor" diyor. SESSÎZSEDASIZ(!J MmiMlilMJİ İi 11 1 » • \ 1 Türk Telekom'da demokrasi anlayışı Türk Telekom (TT) yönetimi ilgili birim- lere yazı göndererek, kurumda çalışan mühendislerin meslek odalanna üye olmalannı istiyor. Yönetimin bu tavn ilk bakışta demokratik bir çaba ola- rakalgılanıyor... TTgenel müdüryar- dımcılanndan biri Elektrik Mühendis- leri Odası (EMO) Adana Şubesi'nin yö- netimine aday oiuyor. Bu tavır da ilk ba- kışta demokratik hakların kullanımı açı- sından saygı ile karşılanıyor. Fakat üst düzey yönetici, odaseçimini kazanamı- yor. Bu da demokrasinin tecellisi oluyori öte yandan EMO yöneticileri geçen ay bir basın toplantısı düzenleyerek TT'nin kamuoyuna "büyük indirim" di- ye açıkladığı yeni telefon tarifelerinin gerçekte zam olduğunu açıklıyor. Aynı açıklamayı odanın şube yönetimleri bölgelerinde yapıyor. EMO Adana Şu- besi'nin basın toplantısına şube yöne- ticilerinden ve aynı zamanda TT çalışa- VI I f f nı olan Ibrahim Bakmaz da katılıyor... TT yönetimi, gazetelerde fotoğrafını gö- rünce Ibrahim Bakmaz hakkında so- ruşturma başlatıyor. Bunun üzerine EMO yönetimi, TT yöneticilerine şöyle sesleniyor: "Hem yöneticileriniz şube yönetimlerine a- day olacak, hem çalışanlannıza odala- ra üye olun diyeceksiniz, hem de basın açıklamasına katıldı diye şubemiz yöne- ticisi çalışanınız hakkında soruşturma açacaksınız. Bu tutum, TT yönetiminin odamızı vesayet altına almaya çalıştığı- nı aklagetiriyor." Yüksek Yerilim Hato Ortada fol yok, yumurta yok. Gelirken süpermarketten yumurta almayı unutma hayatım. erdincutku <ı yahoo.com ÇED KÖŞESÎ OKTAY EKİNCİ Karadenizliler... Karadenız fikralannı "Kara- deniztikrin" ürettiği yaygın bir söylenti. Zaten en iyi anlatan- lar da yine Karadenizliler... Pe- ki, amaneden?... Nitekim, her Trabzon seya- hatimizde daha yola çıkmadan yüzümüzü bir gülümseme alır. Hangi amaçla gittiğimizi bile unuturuz. Kim bilir kaç yeni fikra dinleyeceğimizi düşünür, dost meclislerine bir an önce kavuşmakisteriz... Geçenlerde de öyle oldu. THY'nin Istanbul'dan 23.30'da kalkması gereken uçağı, gecik- mesiyle biriikte Trabzon'a 02.00'de vardığında, umutlan- mız artık "sabaha" kalmıştı. Ne var kı Karadenizliler aynı zamanda "fikralanndakr gibi yaşadıklanndan, geceyi yine de "neşeyle" geçirdik... Kentin en lüks otelinde ba- gajlan kapıda almalan güzeldi. san"lar.. Haberierdeld 'gerçekük' Gazetelere göz atıyorum. KaradenizHaber'de bir başlık: "Hayden Vakfikebir'e™" (31.07.2004) Yerel lehçeyle yazılan haber bu yıl ikincisinin yapıldığı be- lirtilen "Ekmek FestivaH"ni duyuruyor. Fınncılar neredey- se "boytan" büyüklükteki Vak- fikebir ekmekleriyle festival vûrüyûşüne katılmışlar. Amaç, "ünlü taş finrı ekmeğinin asfan- da sadece bu flçeye art oMuğu- nu" anlatmak ve başka yere kaptırmamak... Bır başka haber: "Rize'de i- mam kavgası»" Belediye Başkanı yerel tele- vizyonda konuşurken "cami- lerde cemaat da yok, imam da_" deyince, ll Müfhisü ateş püskii- riiyor: "Imamlanmızgörevba- şmdadır" Tepkili müfrünün .' \aUık«bır duzcolcnra Ek- nrk FestnaliM ılgı bfl- yfc. Bu yıl ıkincui dûK»- loen EJunek Festiv«l?nrk Gıibahar Haiun'un Vakiı- tuinr İskefcsi'nden $ehre sanatçı ÇİŞdem Tunç Ancak, hangi bavulun kime ait okiuğunu sormadan, odalara nasıl dağıtacaklardı? Merakımızı "gideren" (!) o- td görevlisi dedi ki: "Odalan d»laşıp kapılannı çalacağız; htrkes seçip alacak-" Bunun yerine neden sahip- lenni baştan belirlemedikleri- nısorduğumuzda ise aldığımız yautla da artık Karadeniz'dey- dt "- Ne fark eder, kapıyı yine acmayacaklar mı?™" Nitekim, aramızdaki "baga- jıjtaavan" bir arkadaşınuz da sibaha karşı kendini zor attığı yaağından kalkıp "bavul" için çilman kapıyı açtığında şaşu-- nak yerine ğülüverdi... Ertesi sabah otelin karşısın- dü bayiden ^tüm yerel gaze- tderi" aldığımda, büfedeki gaç hayretle sordu; • - Hepsini mi?" - - Neden merak ettm?" " - Hepsinde aynı habeıier vır. boşuna para-." Trabzonlu gencin "maııtığı" byle olsa bile, bir "saöcınm" truşterisine karşı bu kadar iç- te davranışuıa; kendi kazana- ct parayı değil sizin harca- jKağınız parayı düşünmesine blmem başka nerede rastlana- bkr? karadenizliler, aynı zaman- a işte böylesine de *in- ikinci cümlesi ise şöyle: "150 caminin imamı hâlâ yok, belki onlardan birme rastianuşür_." Gûnebakış gazetesinde yine Rize'nin Ikizdere ilçesinde bir "ayının" salduısına ugrayan Ariye Bir'in haberi var. 45 ya- şındaki kadın, kolundaki se- rumla olanı biteni anlatırken "Karadenizlfliğini'' elden bı- rakmıyor: "Sonunda beni her- haldebeğenmediki bıralap gh- Trabzon Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı'nın tt hızlı tren kazas]"yla ilgili demeci ise "mizah" olsun diye değil, "cid- di ve resmi" bir görüş şeklinde. Hükümeti eleştirenleri "siyaa" davranmakla suçlayan Başkan, gerekçesini ise özetle şöyle açıklıyor: "YıDardır binlerce insan trafik kazalarmda ölür- ken kimsenin sesi çıkmrvor da şimdi bu tren kazasında neden herkes ayağa kaUayor?" Başkana birisi yanıt vermiş midir, bilemem. Ancak böyle- sine bir "manöğa" bile gülüm- seyerek bakmanız ne anlama geliyor? Kım bilir belki de Karade- nizlilerinkendileriyle ilgili fik- ra üretmeleri de işte bu neden- ledir. Asla kızamrvorsunuz. Oekinct(â cumhuriyetcom.tr KİM KİME DUM DUMA BEHIÇAK behicaka turk.net HARBt SEMİHPOROY semihporoy(Syahoo.com TARİHTE BUGÜN MLMTAZARIKAN 11 Ağustos wunc.Tnumtaz-arikcm.com 070 TEKERLEGINDE YEMLIK... 13S0'P£ &UGÜK1, OTVMOBİL T&£g4_EĞİ /ÇfAJ YAP/U1N BİR YEUiÜĞe, ABP'PB B6Ş MİL- DOLAS TSi^LıF EDİLOİ. SİUEZy/U-l j eau/fÇü OLAU LoruAe smuerzKi, ûz£e.iMoe ONBİŞ. YIL ç/)Ufr/Ğ/ BU TE- KERJLEK M£KAKliZMAS/NI SAStMA AÇtlC- LAMlŞTl. BİÜA/EfJ V/aAU-SOMUNLU SfS- T£M YEIZİMe, YALUIZO4 ĞZEL Bi& AMAH- ÖYLE BİR. KAP/M TAZAF/UDAM BİLE SÜÇ UAR.C4MADAN yAPfigİÜYRPÜL Solda, Lof-Uar Sfave+zki, •** '^i-ır irke.* gârülCiyOn ANMA 68 kuşağının delikanlısı sevgili AYDIN ERTEN'i saygı ve seviyle anıyorum. Prof. Dr. NURETTİN DEMİR Turkıye Gazetecıler Cemiyetı'nın yayınladığı gunlük Bizim Cazete Ülke sorunlanna ilışkin raporianyla, âraştırmalarıyla. köşe yazılanyla, tarafsız haberleriyle sivıl toplumlann gazetesı Duzenlı okumak için abone olun. Tel: 0.212. 511 08 75 ACIKAYBIMIZ Konfederasyonumuzun eski Genel Teşkilatlanma Sekreteri, T. Çimse- îş Sendikamız Genel Başkanı değerli sendikacı TAMER ERALAN'ı yitirmenin derin üzüntüsü içindeyiz. Merhuma Allah'tan rahmet, ailesine, Türk-Iş ve Çimse-Iş Sendikası topluluğuna başsağlığı dileriz. TÜRK-İŞ YÖNETİMKURULU PANO DENtZ KAVUKÇUOĞLU Korkunun Bedeli 6O'lı yıllann başından itibaren yükselmeye başlayan "Almanya sevdası" ile biriikte Tophane'deki Iş ve Iş- çi Bulma Kurumu'nun çevresi bayram yerine dön- müştü. Anadolu'nun dört bir yanından işli işsiz her gün yüzlerce insan Tophane'ye akın ediyor, daha tanyeri ağarmadan kurumun önünde uzun kuyruklar oluşu- yordu. Her gün biraz daha artan kalabalık, her gün biraz daha uzayan kuyruklar Tophane'de o güne ka- dar benzeri görülmemiş ölçüde bir "girişim furya- sı"r\a yol açmış, sokak köftecilerine, kol börekçileri- ne, salepçilere, pilav üstü nohutçulara, arzuhalcilere, tercümanlara, seyyar fotoğrafçılara, her işe koşan ayakçılara gün doğmuştu. Ne var ki bu "girişimcile- rin" toplu halde dar bir alanda bulunmalan ve günün 24 saatine yayılmalan dışında olağanüstü bir özellik- leri yoktu. Ta (<i profesyonel "idrarcılar" ortaya çıka- na kadar... "Idrarcılık", kayıt işlemleri sona erip de Alman dok- toriardan oluşan sağlık kurulunun önüne çıkma sıra- sı gelen gurbetçi adaylanna para karşılığı destek ver- mek amacıyla kollan sıvayan bir avuç girişimci tara- fından faaliyete geçirilen özgün birişkoluydu. Bu uya- nık girişimciler daha kuyruk aşamasında idranna gü- venemeyen, bu nedenle de korku içinde olan gurbet- çi adaylannı saptıyoriar, onlara kendi idrarlannı sat- yorlardı. Üç beş derken iş adamakıllı tutmuştu. Artık tek başlanna değil, ekipler halinde çalışıyorlardı. Ekip başı çevredeki kahvelerden birinde oturuyor, kendi- si için çalışan özel ayakçılar tarafından getirilecek müşterileri bekliyordu. Ekiplerdeki profesyonel idrar- cı sayısı müşteri yoğunluğuna göre değişiyor, görev dağılımı ekip başlan tarafından yapılıyordu. Verilen alt tarafı "bir tüp idrar" olmakfa biriikte idrarcılık za- man içinde iyi para getiren bir kazanç kapısı haline gelmişti. Esas olarak gurbetçi adaylannın korkulanyla bes- lenen bu özgün ve özgün olduğu kadar da ilginç "ti- cari faaliyet", hiç kuşku yok ki Alman yetkililerin saf- tiriklikleri olmasaydı kesinlikle sürdürülemezdi. Tarih boyunca matbaadan dizel motoruna kadar yüzlerce buluşla insanlığa büyük hizmetler sunmuş olan Alman ulusunun Tophane'deki evlatlannın basiretleri bağlan- mış, aylar boyunca karşılanna gelen tüm Türk idrar- lannın "mükemmer çıkmasına çok şaşırmış da olsa- lar bundan hiç kuşkulanmamışlardı. Günlerden bir gün profesyonel idrarcılardan biri suçüstü yakalanıp da arkası çorap söküğü gibi gelince buna en çok hayret edenler doğal ki yine o Alman doktorlar olmuş- tu. Son günlerde gazete manşetierine çıkan ve kamu- oyunun geniş kesimleri tarafından ilgiyle izlenen ha- berier bende 60' lı yıllann o kendi idrarlanna güven- meyen, bu nedenle de başkalannın idrarianna baş- vuran gurbetçi adaylannın anlaşılabilir korkulannı çağ- nştırdı. Doğruluk derecesi henüz açıklığa kavuşama- yan bu haberlere göre "ulusal atletimiz ve gurunı- muz" Süreyya Ayhan uluslararası doping denetim- cilerine kendi ıdran yerine başka birisinin idrannı ver- mişti. Bir iddiaya göre bir sporcu arkadaşının, bir id- diaya göre de masözünündü bu "yanlış" idrar. Eğer bu iddialar ya da bu iddialardan biri doğruy- sa bunun da kaynağı korkuydu. Çünkü yerin yedi kat altında boğaz tokluğuna çalışan ve Almanya hayaliy- le yaşayan Zonguldaklı bir maden işçisinin "gideme- me" korkusu ile basına yansıyan haberlerden çıka- rabildiğimiz kadanyla Süreyya Ayhan'ın da Atina Olimpiyatlan'nda birincilik kürsüsüne "çıkamama" korkusu arasında özünde pek bir fark yoktu. "Kom- şuda pişer bize de düşer" örneği, Almanya'ya gide- cek 6O'lı yıllann o Zonguldaklı maden işçisine nasıl yalnızca ailesi ve yakın çevresi değil, uzak akrabala- n, hatta komşulan da "umut" bağlamışlarsa, bizler de ona umut bağlamış ve onu umutlanmızın ağıriığı altında ezmiştik. 0nun Avrupa Şampiyonu olması bi- le bize az gelmiş, sanki her ay bir dünya şampiyonu çıkanrmışçasına Paris'teki son dünya şampiyonasın- da birinci değil de ikinci geldiği için öfkemizi neredey- se linç noktasına vardırmıştık. Dolayısıyla "olimpiyat şampiyonu" olamama gibi haklı ve anlaşılabilir bir korkusu vardı genç kadının. Süreyya Ayhan, ona yaşattığımız korkunun bedeli olarak dopinge başvurdu mu, denetçilere kendisinin- ki yerine bir başkasının idrannı verme yanlışlığına düş- tü mü ya da hamilelikten mi medet umdu, yoksa ger- çekten bir hastalığı, bir sakatlığı mı vardı? Bunlan bil- miyoruz, belki bir gün öğreneceğiz. Şimdilik tek bil- diğimiz ne yazık ki ona toplum olarak altından kolay kalkamayacağı kadar ağır bir bedel ödettiğimiz. (e-posta: dkavukcuoglu(a superonline.com) (Faks:0212-234 68 73) B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 SOLMNSAĞA: 1/ Fransa'daki Cannes yakın- lanndan başla- yıp Italya'da Cenova Körfe- zi'ne kadar 4 uzanan ve çok 5 canlı bir turizm „ yöresiolankıyı şeridi. 2/Argo- 7 da çok çalışan 3 öğrenciye veri- len ad... Işaret olarak yere dikilen çu- buk. 3/ Birinin, işini görmesi için kendi ye- „ rine bıraktığı ya da yet- ki verdiği kimse... Şa- rap. 4/"—Kadın": Ya- vuz Ozkan'm bir fil- mi... Toprak, kum ve saman elemeye yarar 7 irideliklikalbur.5/Es- 8 kiden ağır hapis mah- 9 kûmlannın bo>nuna geçirilen demir halka... Parola. 6/ Eski Mısır'da güneş tannsı... Hamur topağı. II Bir devletin ya da bir ken- tin simgesi olarak kabul edilen resim ya da şekil... Kra- liçe. 8/ Pazar ya da panayır kurulan gün... Oyunda ce- zalı çocuk. 9/Dayamak eylemi... Bir gıda maddesi. YUKARIDAN AŞAĞIY4: 1/Zeytinyağırun üç türünden biri. 2/Nâznn Hikmet'in biroyunu... Meriçlrmağı'nınbirkolu. 3/Bakan... Do- ğu Anadolu'da kullanılan bir tür küçük zurna. 4/"— kapılı bir handa / Gidiyorum gündüz gece" (Âşık Vey- sel)... Tarlada suyu akıtmak için yapılan tahta oluk. 5/ " — Mansur": Oyuncumuz... Anlamlı iz. 6/Radyum elementinin simgesi... Yara ya da çıban nedeniyle vü- cudun herhangi bir yerinde oluşan şişkinlık. 7/ Gemi- nin yürümesine hizmet eden direk, seren, ip, halat ve yelkentakunı..."—Ayhan": Şairimiz. 8/tnsanvehay- van vücudunu kaplayan örtü... Nine. 9/ Fınnda ya da sacda pişirilen bır tür pide Mısır'ın plaka işareti.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle