19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 11 HAZİRAN 2004 CUMA OLAYLAR VE GORUŞLER AÇI MUMTAZ SOYSAL Utanç ve Tehlike SON günlerde AB'den "tarih" alma telaşıyla yapı- lanlar, tiksindirici ve utanç verici olmaktan öteye, en- dişe verici ve tehlikeli olmaya başlamıştır. Yapılanlann dış baskıyla yapıldığı aşikâr. Belki de, tik- sindirici ve utanç verici olan bu. Yoksa, kişisel özgür- lükler alanının genişlemesine, bu ülkenin yasaksız in- sanlar ülkesi olmasına kim sevinmez? Kimse geçmi- şin koşullan içinde konan sınırlamalann sonsuza dek sürmesinden yana değildir. Ama, heıtıalde her şeyin bir ölçüsü, üslubu olmalı. Özgürlüğün gelişi, başkalarının zorlamasıyla olunca pek sevindirici olamıyor. Hele, yapılanlar bir noktada durmaz ve yine başkalarının kışkırtmasıyla siyasal özerklik isteklerine doğru kayarsa, şimdiki sevinç de kursaklarda kalabilir. Zaten, AB ile olan ilişkilerde düşündürücü olan da bu tek yanlılıktır. öyle bir görüntü ki, sanki hep borçlu ve ödevli olan Türkiye'dir veAB'nin Türkiye'ye hiç borcu ve ödevi yok- tur. Gümrük birliğinin ilk yıllannda Türkiye'nin karşıla- şacağı bilinen ve "kısazamandakapanır"denMıği hal- de, giderek artan dış ticaret açığı için vaat edilmiş mil- yariarca "Euro" unutuluverdi. Ankara, her istenene "Emriniz olur" diyecek yerde, biraz da bu konuyu kurcalasa olmaz mı? Daha önemlisi şudur: "Tarih" koparmak için AB'nin isteği üzerine özellikle Güneydoğu'ya yönelik ola- rak yapılanlar, o bölgeye ilişkin asıl sorunu iyice arka plana itmiştir: KaJkınma, yatınm ve plan sorunu. Etnik özgüriükleri genişletmek ya da yargı alanında bir şeyler yapmak, o iller için ekonomik alanda ne ya- pacağını bilmeyen, dahadoğrusu ideolojisi pazareko- nomisine seyirci kalmaktan ibaret olan bir iktidann da işine gelmiştir. Sanki AB'nin istediklerini vermek ve Güneydoğu in- sanlannı bunlarla sevindirmek yeterliymiş, orada geri kalmışlık, eğitimsizlik, işsizlik, yatınmsızlık, plansızlık gi- bi sorunlar yokmuş gibi. Asıl sorunun etnik değil, ekonomik olduğunu unu- tarak. Oysa, bölge için geniş kapsamlı bir ekonomik kal- kınma planı yapılsa, daha doğrusu ülkenin genel kal- kınma perspektifi ortaya konup Güneydoğu'nun ge- leceği onun içine sağlam biçimde oturtulsa, bunun dış dünyayla ilişkiler bakımından da açabileceği yepyenı ufuklar olamaz mı? örneğin Ankara, Güneydoğu'yu kal- kındıımak, işsizliği giderip iç ve dış göçleri önlemek için kaynak sıkıntısı çektiğini, bu amaçla borçlannı bir sü- re ertelemeyi düşündüğünü ileri sürse ve ortaya koy- duğu planlann ciddiliği ile alacaklılan ikna etse fena mı olur? Üstelik, AB'nin böyle bir yaklaşıma destek verip ver- meyeceği, hatta bu konuda olumlu katkılargetirip ge- tirmeyeceği o canipteki içteniiği sınamak açısından da yararlı olabilir. Her güreşte alta yatmak Türkiye'nin alınyazısı mıdır? Irak Krizi mi, ABD Krizi mi? Günümüzde, 11 Eylül 2001 'de, ikiz kulelere düzenlenen saldından, binlerce yurttaşının ölümünden sonra ABD, mitoloji döneminin tannlar tanrısı, evrenin tek egemeni Zeus'a benzeyen yüzünü, bu kez tiyatro sahnesinde değil. dünya arenasında gösterme olanağını bulmuştu. Kemal BEKİR, Tiyatro Sanatçısı KIRALIK TURYAP'tan Sanyer, Medya Kent'te 120 rrv, göl ve orman manzaralı, sıfır daire 800 milyon/TL Tel: (0 212) 263 32 36/85 0 542 423 16 32 Y ıl 1945 ya da 46 ol- malı. Ankara Devlet Konservatuvarı' nda. Prof. Cari Ebertın dersindeyiz. Alman- ca anlatıyor, yardımcısı Sabahat- tiın Ali Türkçeye aktanyor. Ebert, Ibsenin oyunlanndan bir sahne- nin uygulamalı çalışmasına geç- meden önce, Norveçlı ünlü tiyat- ro yazannı tüm boyutlanyla an- latmanın gereğinı duyuyor. Sa- bah başlayan ders, arasız, üst üs- te dört saat sürüyor. O güne de- ğın pek alışık olmadığımız derin- lemesine, siyasal, toplumsal, eko- nomik bu arada tiyatro yazarlığın- da yeni arayışlan, tezli tiyatronun özelliklenni içeren bir konuşma. Bilirsıniz, îkıncı Dünya Savaşf nın sancılı yıllannda. HiÜer'in faşiz- minden gönüllü sürgünlenn sayı- sı çoktu. Nazi Almanyası'nı terk eden bırçok bilim ve sanat adamı- na, ülkemiz kucak açmıştı. Ebert onlardan biriydi. Bız yeni öğren- ciler, o günlerin koşullannda, an- lamakta zorlansak da ilgiyle din- liyorduk. Daha sonra büyük yazar tbsen'i, özümseyerek okuma çabası ıçıne gırince, Ebert'in uzun açıklama- lanndan bazılannı anımsayacak- tım. Ama bir sözü, o gün belleği- mekazmmıştı: "BürmisiniiAme- rika'da Wall Street diye bir yer vardır. Burada dünya ekonomisi- ne yön verenler bulunur. Eğer bir savaş çıkması gerektiğine karar verirlerse, dünya haritasını açıp bir yere parmak basabilirter. An- laşırlarsa orada savaş çıkar." Daha sonra çıkarcılann amaç- lanna ulaşma yöntemlerini, îb- sen'in "Bir Halk DüşmanT adlı oyunundan öğrenecek. halkın sağ- lığı için saptadığı bir bilimsel ger- çeği açıklayan halk dostu, savaşım- cı bir doktoru, yerel yöneticile- rin, basının, çıkar çevrelerinin, halkın desteğini de alarak, nasıl halk düşmanı ilan ettiklerinı gö- recektim. Ibsen, halkın yarannı gözeten doğru uygulamalarla ço- ğunluk kararlarırun çeliştiğini ser- gilerken o yıllarda yükselen de- mokrasi kavramını tartışma ala- nına çekerek mercek altına alı- yordu. Klasik çağdan da, çağımızdan da bu konuyu, güldürü, trajedi, epik, dramatik biçemde ele alan Bernard Shavv'dan Brecht'e, Art- hur Millerden Nâzım Hikmefe, bırçok yazardan örnekler sırala- nabılir. Burada, Carl Ebert'inyu- kanda değindiğım sözüyle bağlan- tılı bulduğum için 1979'da Şehir Tiyatrolan'nda oynanmış Broad- way türü bir oyundan söz etmek istiyorum. 1930'lann başındayazılmış, iki Amenkan yazann bir oyunuydu. Wall Street'te, bir tröst başkanı, o sırada New York'ta bulunan bir ge- nerali, ülkesi Meksika'da, sözde halkının çıkarlannı gözeterek bir ihtilal başlatması, harita üzerinde gösterdiği birbölgeyı ele geçirme- si için kıralar. Öte yandan, kendı- sınden iş isteyen bir mühendis gence de o petrol bölgesinde iş ve- rir. O genç, ABD'de başkanlık koltuğuna oturmuş, artık hayatta olmayan ünlü birpolitikacının oğ- ludur. Sonunda Meksika'da ayak- lanma patlak verir. Ama yıllardır şirkette çalışan deneyımli biri, gencin kimliğıni öğrenince dü- zenlenen oyunu kavrar. Canını kurtarması için delikanlının kaç- masını sağlar. Genç, döndürülen oyunu Amerikan kamuoyuna açık- lamak için çırpınır. Oysa tröst baş- kanıyla karşılaştığında, onun he- yecanla borsadaki hisse senetle- rinin değerlenni izlemekte oldu- ğunu görecek, yılda bir dolar sem- bolik ücret karşılığı "muharipga- zilereyardun derneğTne başkan- lık ettiğını öğrenecektir. Üstelik, yurttaşlannı ateş altında bırakıp kaçmakla, bencil, korkak, hain bı- n olmakla suçlanacaktır. Tröst amacına ulaşmıştır. Tüm Ameri- kan basınıyla, radyolanyla birlik halinde ayağa kalkmış. Meksı- ka'ya saldın, petrol bölgesindeki yurttaşları kurtarma planlan ya- pılmakta, radyolarda vatan, mil- İet, birlik olma nuruklan çekil- mektedir. ABD, gerçek yüzünü, hani o sözlüklerde, siyasal tarih ki- taplannda örneğini gördüğümüz, ulusal bayrağının renkleriyle süs- lü uzun silindir şapkalı, keçi sa- kallı, sağ elinin işaret parmağını gözdağı verırcesıne, bize, tüm dünyaya doğru uzatarak öfkeyle bakan simgesel afişteki yüzünü göstermıştır. "Sizin için neler dü- şündüğümü baiaşımdan anla>ın" demektedir. Günümüzde, 11 Eylül 2001'de, ikiz kulelere düzenlenen saldın- dan, binlerce yurttaşının ölümün- den sonra ABD, mitoloji döne- minin tannlar tannsı, evrenin tek egemeni Zeus'a benzeyen yüzü- nü, bu kez tiyatro sahnesinde de- ğil, dünya arenasında gösterme olanağını bulmuştu. Insan soyu- nun üstüne yıldınmlan, şimşek- leri yağdıran, cezalandıran, ödül- lendiren, hakkı hukuku dağıtan, ateşe, toprağa, havaya, suya hük- meden Zeus'un tavnyla karar ver- di. Zeus'un egemenlığının teme- li söylenceler dönemı sona ermiş, tarihsel süreçte gücünü yitirmiş, yetkeyi, erki, tek tannlı dinlere, peygamberlere, onlann temsilci- İerine, imparatorlara, krallara, de- rebeylerine, uluslara, devletlere, giderek gelişen insan soyunun öz- gür düşüncesine bırakmıştı. Ze- us'un söylenceleri varsa, ABD'nin de söylenceleri vardı. Zeus'un ın- sanlan ateşle buluşturan Prome- teus u cezalandıran acımasız yü- zünü de, kansı Hera'yı başka ka- dınlarla aldatarak eğlenen güleç yüzünü de bilıyordu. Medya, tüm dijital, elektronik iletişim araçla- nyla onun güdümündeydı. Işte, yeni bir düşman daha yaratmayı başarmıştı. Doğal yandaşlannın yanı sıra Afrika, Asya devletleri bile tir tir titreyerek, vurucu gü- cüne destek olmak için 25, 50, 100 kişilik sembolik sayıda as- kerle de olsa katkıda bulunuyor- lardı. Doğa belgesellerinde sık sık izlettirilen canlılar arasındaki güç- süzün güçlüye yem olması kura- lını yığınlar içlerine sindınnışler, bir iki çatlak sese karşın, Dünya Tıcaret Örgütü'nün önünde küre- selleşme karşıtı gösteriler yapan- lann seslen kısılmış, dünya kamu- oyunu etkilemeleri önlenmiştı. Yarattığı yapay düşmam, ülkesi- ni işgal alrıda tutarken adeta da- ha kararlı, daha direnişçi bir düş- man haline getirmek için dünya ka- muoyundan gizleme gereğini bi- le duymadan yeni işkence yön- temlerine başvuruyordu. Bıraka- lım iyice batağa saplansuı, bıra- kahm iğrenç yüzü iyice görün- sün, Vietnam'da ne duruma düş- tüğünü gördük, deyip geçebilir mıyız? Korkut Boratav'ın 28 Nisan 2004 günlü yazısı sanınm Cum- huriyet okurlannın gözünden kaç- mamıştır. Borata\, "Bertrand Rus- sel'ın öncülüğünde oluşmuş Vi- etnam Savaşı Mahkemesi'ni", Türkiye'nin Mehmet Ali Aybar tarafindan temsil edildığı bu mah- kemenın, 1967 yılında ABD'yı yargılayıp suçlu bulduğunu, aym mahkemenin \arlığını sürdürdü- ğünü, Irak'takı savaşı dolayısıyla ABD'nin yine yargılanması için hazırhklar yapıldığını hatırlatı- yor, mankeme adına hazırlık ya- pan komisyonun düzenlediği ra- poru 6 madde halinde özetliyor. Şubölümleri okuyalım: a- "_.'ne- ocon" diye bilinen aşın sağcı kliğin 1997'de 'Yeni Amerikan Yüzyıh Projesi' başlığı altında hazıriadık- lan program™", b- "Irak'ınişga- li bu doktrinin ha>ata geçirilme- skür. (_) Bu yönefişİer, havırhah bir hegemonya ile degil, süreklL ke- sintüiz bir savaş hali ile sonuçla- nacakCuu." Evet, krizi yaratan ABD'nin ka- ran, hiçbir karşı koyuşla, diremş- le karşılaşmasa da körfeze. o böl- geye yığdığı sılahlan kullanmak, gerekıyorsa yem cepheler açmak- tır. Çünkü, rapora göre "Irak sa- vaşına yol açan küresei gündem, egemen ekonomik sistemin man- oğından türemekte"dır Korkunç, kör bir mantık. Ne vatandaşlannın ölümü, ne anala- nn ağlayışı, ne açlık, ne Viernam deneyimi... Yalnızca ekonominın kuralı. Peki, hiç mi umut yok? Var. Korkut Boratav, bunun haberini de aynı yazıda veriyor. Russell Mah- kemesi, "Latin Amerika'dan Uzakdoğu"ya kadar uzanan on yedi kentte bir dizı soruşturma ve duruşma yapacak ve ABD, Istan- bul'da 2005 yılında gerçekleşe- cek son duruşma ile bir kez daha yargılanacak. tşte, bu da küçük bir umut. ABD, söylencelerin yarattığı Zeus'a özense de, ınsanoğlunun düş gücü Prometeus gibi umutlar yaratmış. Işte, Russell Mahkemesi'nın Brüksel Komisyonu önenyor: "Hükümetkrinizden talep edi- niz: İşgal güçlerine askeri, si>usi, maü ve herhangi bir başka destek vermesinler. İşgalci güçlerin ve iş- birlikçilerinin Irak ekonomisini topluca özelleştirmelerine karşı çıksınlar." Şiirin, destanın ve insanın buluştuğu noktada Nihat Behram yakın tarihle hesaplaşıyor! Bilime Karşı Siyasal îslam... Osmanlı'nın Ermenileri, Ermenilerin Türkleri kıyımı; kıyımların öksüz ve yetim bıraktığı çocukların dramı. Genç cumhuriyetin yükselişi ve düşüşü... Behram, şiirden süzülmüş bir dil ve destansı bir solukla yaşadığı çağla hesaplaşıyor. Anlattığı her şey inanılması güç, ama bir o kadar, yaşanmış, yaşanmakta olan gerçeklikler. Bir ömrü bir solukta dışa vuran, bir solukta okuyacağınız bir roman. EVERE§T Bahir M. ERURETEN G enel seçim öncesi söylemlerin- de, Milli Görüş adı altında yıl- larca sürdürülen düşünceden dönüş yaptıklannı, değiştiklerini vur- gulayarak yasama ve yürütme erkinde sayısal çoğunluk sağlayanlann; gerçek- ten, çağdaşlaşma yönünde değişip de- ğişmediklerini irdelerken, konuyu yal- nızca siyasal ve bürokratik kadrolaş- ma olarak görmek yanıltıcıdır. Işin as- ündaki çatışma, bilim ile siyasal İslam- cı dayatma arasındadır. Bunun en şaş- maz ölçütü, siyasal gücün, bilime kar- şı tutum içinde olup olmadığının sap- tanması ile açıklanabilir. Ömeğin, TÜBÎTAK (Türkiye Bilim- sel ve Teknik Araştırmalar Kurumu) yasasının değiştirilmesi. gündemde çok daha önemli ivedi işler varken, birinci öncelikli bir iş miydi? Bu değişiklik yalnızca, kadrolaşma mıydı 0 Yoksa bu pozitif bilim kurulunu. onun gerçek iş- levini denetim altına almak mıydı? Ar- kasından, YÖK değişikliği yasası ace- le gündeme geldi. Acaba asıl amaç, yalnızca beğenilme- yen üniversite öğretim üyelerini değış- tirmek miydi? Gerçek bilim yuvalan olan üniversitelerin işlevlerini, ilerici de\Tİmci kimliğinden ayumak mıydı? Bu sorulann yanıtlan. asıl amacın sap- tanmasında çok büyük önem taşımak- tadır. Özellikle. bunca yıllık deneyime kar- şın. iskolastik eğitim verdiği kuşkusuz olan imam hatip lisesi çıkışlılann. üni- versitenin her fakültesine girmelerine olanak sağlayan değişiklik, kuşkulan art- tırmakta. değişimin olumlu yanını hiç de göstermediği anlaşılmaktadır. Oysa, Ulu Önder Atatürk'ün, "Dün- yada her şey için, maddiyat için, mane- \i\vt için, yaşam için, başan için en ha- idJd miirşit (gerçek yoi gösterici) bilim- dir, fendir. Buunin ve fennin (teknoloji- nin) dışında yol gösterici aramak, gaf- lettir (yanılgıdır), dalalettir (sapkınlık- ür), cehalettir (bilgjsizliktir). Yalnız, bi- hmin ve fennin, vaşadıgımız her daki- kadaki safhalann (evreterin) tekâmülü- nü (gelişimini) idrak etmek (algılamak) ve ileriemelerini zamanla takip etmek (Ldemek)şartür~ bıçimınde özetledıği, büyük dehasının eseri olan, çağdaşlaş- ma ideolojısinın üstünde tuttuğu, tek yol olarak gördüğü değişimin karşıtı pozitif bilimi hor gören, dışlayan isko- lastik anlayıştır. Değişimin, Atatürkçü ideolojiye ters karşıtlığıdır. Bu çatışma, Osmanlı tarihine yaban- cı değildir. Islam felsefesinin büyük önderleri olan, Islam Türk bilgınleri İbni Sina ve Farabi'nın. yüzyıllar önce yöneldiği. akılcı, bilim yolu, ne yazık kı tutucu ve köktendinci felsefenin tem- silcisi tmam-iGazali yanlüannın, med- rese anlayışı eğitimle, Cumhuriyet'e kadar sürdürdükleri, Islama. içtihat ve teceddüt (yenilenme) kapılannı kapa- tan ve aslında, Osmanlı'nın önce geri kalma, sonra da batma noktasına gel- diği köhne politikanın bugünlere yan- sımasıdu". Oysa bu tutum. kısa bir süre siyasal alanda prim yapsa da, gidişin çıkar yol olmadığı. çağdaş uygarlık ile çeliştiği gözden uzak tutulmamah, izleyicileri- ne de uzun vadede yarar sağlamayaca- ğı bilinmelidir. Her ne kadar iç ve dış teşvikçisi bu- lunsa da, akıl, bilgi ve iletişim çağı ile çelişen bu tutum, Yeşil Kuşak, Ilımlı Is- lam ya da Büyük Ortadoğu Projesi adı altmda vutturulmaya çalışılsa da, ken- di içinde çelişki taşıyan böylesi bir si- yasetin, beklenenden daha kısa sürede çıkmaz yol olduğu anlaşılacaktır. Bek- leyelim ve görelim... CVCHEST V*VIWL*BI " 1 -8O 212 513 3 * 2O-2" C aks »90 2 72 5 î 2 33 76 E pcsTJ « PENDİK 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN EsasNo 2003 410 Davacı Gülsüm Yüce tarafindan 23.10 1969 doğumlu eşı Gökçen \üce'nın 20.10. 199"1 yılından ben kayıp olduğu bildınlerek gaıplığıne karar venlmesı ıstenılmış olmakla. Son ola- rak Sanavı Mahallesı. 3. Şahın Sokak No:32 Kurtkov-Pendik adresınde ikamet eden \e Ifidır. Tuzluca. Incesu. C 37 0, H.3'te nüfusa kayıtlı olan Abdülkadır ve Gülpen'den olma 1969 do- ğumlu Gökçen Yüce hakkında bilgısı olanların TMK'nun 33. maddesi uyannca ilan tarihın- den ıtıbaren 15 aün içinde mahkememıze baş\urarak bılei \ermelen ıkıncı kez ilan olunur 26.05.2004 Basin. 26848 PENCERE Yarının Insanı Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer dedi ki: "- Atatürk yarının insanıi." Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) ile Ankara Üni- versitesi'nin ortaklaşa düzenledikleri '1. Uluslara- rası Atatürk Sempozyumu'nda konuşan Cumhur- başkanı, gerçeğin altını tek tümcede bir şairane sadelikleçizdi... Peki, neden Atatürk yarının insanı?.. • Insan eskiden bugünkü gibi değildi; her gün ev- de, işte, meydanda ya da sokakta gördüğümüz in- san ne böyle giyinir ne de böyle yürürdü... Dört ayak üstünde yürüyen hayvanlar gibi devi- nirdi atalarımız... İki ayağı üzerine dikilen ilk atamız birdevrim yap- mıştır, Hollandah bilim adamı Dubois ayağa kalkan ilk insan fosilini 1889'da Cava Adası'nda buldu. Insan ayağa kalktı, ama göçerdi, bir yere yerle- şebilmek için ekip biçmesini keşfetmek gerekiyor- du; sonunda bu amaca erişti; tarım devrimiyle uy- garlığın başlangıcını tohumladı. Sanayi devrimine dek kaç yüzyıl bekleyecekti?.. • insan gelişen, değişen, ilerleyen bir hayvan; ta- nm düzeninde yaşarken sanayi devrimini gerçek- leştirmesi 'bilimsel devrim' sayesindedir. Ancak sanayi devrimiyle birlikte laik devlet, fikir özgürlüğü, insan hakları, demokrasi hayata geçiri- lebildi. Bu işin geçmişi daha dün gibi.. Bilemediniz iki yüzyıl.. Tanm devrimi zamanında toplumda toprak sahip- leri ile köylüler vardı; sanayi devrimiyle buna fabri- ka sahipleriyle işçiler eklendi; bu 'yeni iki sınıf laik cumhuriyeti kurdular. • Peki, Osmanlı'da bu yeni iki sınıf yokken biz laik cumhuriyeti nasıl kurabilmişiz?.. Sorunun büyük çapta yanıtı Cumhurbaşkanı Ah- met Necdet Sezer'in deyişinde: Yannın insanı Atatürk!.. Hem sanayi uygarlığının dışa dönük yüzündeki emperyalizmine karşı savaşmak, hem sanayi uy- garlığının içe dönük yaşam felsefesini ve devlet dü- zenini benimsemek gibi bir çelişkiyi çözüp laikTür- kiye Cumhuriyeti'ni kurmak, dünya tarihinde ilk kez gerçekleşen şaşılası bir olgu... Hıristiyan dünyasında laik Cumhuriyet sanayi devrimi veemperyalizmle kuruldu;Müslüman dün- yasında ilk laik Cumhuriyet emperyalizme karşı sa- vaşla kuruldu. • Atatürk yarının insanı!.. Sayın Sezer'in altını çizdiği gibi, akıl ve bilimi Tür- kiye Cumhuriyeti için kılavuz olarak saptayan bir dün- ya görüşünü benimsemiş.. ki ulusumuz da bu yo- la katıldı... Bu görüş tüm uygarlığın yolunu gösteren insan- lık şiandır. Ne yazık ki Islam coğrafyasındaki devletler bu gö- rüşe kavuşamadılar, hiçbiri laik ve demokratik de- ğil; bir tek Türkiye, Avrupa Birliği koşullarına göre özgüriüklereaçık... Batı'nın öteki yüzündeki emperyalizmi ise azgın- laşarak sürüyor... • Ertuğrul Kazancı ve arkadaşları "Atatürk Sem- pozyumu" ile güzel bir iş yaptılar; bu dernek 'yan- nın örgütlenmesi'm Türkiye çapında bir seferber- likle gerçekleştirebilir... Dinci siyaset bugün devlet üzerinde ağırtık kazan- mıştır; laik Cumhuriyet üzerinde fırtına bulutları do- laşıyor; Amerika'nın desteğiyle "Ilımlı Islam Devle- ti" projesi açıkça dile getiriliyor. Peki, Atatürkçüler bu büyük tehlike karşısında bu- gün değilse başka hangi gün birleşecekler?.. antonio banderas emma thompson kayıp haypllâr•= - Anaaining arAentiftaİI İ: ^1 BEYOĞLU/ALKAZAR (293 24 66) 12.00 14.00 16.30 19.00 21.30 ATAKÖY/GALLERIA PRESTIGE (560 72 66) 11.45 14.15 16.45 19.15 21.45 KKOY/TEPECINEMAXX (339 85 85) 11.30 14.00 16.30 19.00 21.30 cm/ct 00.00 AZADE/CAPITOL SPECTRUM 14 (651 33 30) 10.50 13.05 15.20 17.35 19.50 22.10 Hafta Sonu NLP PracTlstantHjl 26 - 27 Hazıran 2004 NLP Pracötioner Istanbul 10-18 Temmuz 2004 NLP Practttioner Ankara 26 Haziran - 04 Temmuz 2004 NLP Practttioner Çeşme - Izmir 24 Temmuz - 01 Ağustos 2004 NLP Practttioner Antatya 11-19 Eylul2004 Dtrk BANSCH • Susanna BELLINI Ralph VVATSON - Yahya HAMURCU NLJ» GHUP BSmM DANIŞMANUK İstanbul - O (212) 361 77 77 Ankara - O (312) 466 22 21 İzmir - O (232) 465 30 40 www.nlpgrup.com İlonlannız için: (O2I2)2H»7I www.ptnnkiom.ccm.ir
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle