Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 11 HAZİRAN 2004 CUMA
OLAYLAR VE GORUŞLER
AÇI
MUMTAZ SOYSAL
Utanç ve Tehlike
SON günlerde AB'den "tarih" alma telaşıyla yapı-
lanlar, tiksindirici ve utanç verici olmaktan öteye, en-
dişe verici ve tehlikeli olmaya başlamıştır.
Yapılanlann dış baskıyla yapıldığı aşikâr. Belki de, tik-
sindirici ve utanç verici olan bu. Yoksa, kişisel özgür-
lükler alanının genişlemesine, bu ülkenin yasaksız in-
sanlar ülkesi olmasına kim sevinmez? Kimse geçmi-
şin koşullan içinde konan sınırlamalann sonsuza dek
sürmesinden yana değildir.
Ama, heıtıalde her şeyin bir ölçüsü, üslubu olmalı.
Özgürlüğün gelişi, başkalarının zorlamasıyla olunca
pek sevindirici olamıyor. Hele, yapılanlar bir noktada
durmaz ve yine başkalarının kışkırtmasıyla siyasal
özerklik isteklerine doğru kayarsa, şimdiki sevinç de
kursaklarda kalabilir.
Zaten, AB ile olan ilişkilerde düşündürücü olan da
bu tek yanlılıktır.
öyle bir görüntü ki, sanki hep borçlu ve ödevli olan
Türkiye'dir veAB'nin Türkiye'ye hiç borcu ve ödevi yok-
tur. Gümrük birliğinin ilk yıllannda Türkiye'nin karşıla-
şacağı bilinen ve "kısazamandakapanır"denMıği hal-
de, giderek artan dış ticaret açığı için vaat edilmiş mil-
yariarca "Euro" unutuluverdi.
Ankara, her istenene "Emriniz olur" diyecek yerde,
biraz da bu konuyu kurcalasa olmaz mı?
Daha önemlisi şudur: "Tarih" koparmak için AB'nin
isteği üzerine özellikle Güneydoğu'ya yönelik ola-
rak yapılanlar, o bölgeye ilişkin asıl sorunu iyice arka
plana itmiştir: KaJkınma, yatınm ve plan sorunu.
Etnik özgüriükleri genişletmek ya da yargı alanında
bir şeyler yapmak, o iller için ekonomik alanda ne ya-
pacağını bilmeyen, dahadoğrusu ideolojisi pazareko-
nomisine seyirci kalmaktan ibaret olan bir iktidann da
işine gelmiştir.
Sanki AB'nin istediklerini vermek ve Güneydoğu in-
sanlannı bunlarla sevindirmek yeterliymiş, orada geri
kalmışlık, eğitimsizlik, işsizlik, yatınmsızlık, plansızlık gi-
bi sorunlar yokmuş gibi.
Asıl sorunun etnik değil, ekonomik olduğunu unu-
tarak.
Oysa, bölge için geniş kapsamlı bir ekonomik kal-
kınma planı yapılsa, daha doğrusu ülkenin genel kal-
kınma perspektifi ortaya konup Güneydoğu'nun ge-
leceği onun içine sağlam biçimde oturtulsa, bunun dış
dünyayla ilişkiler bakımından da açabileceği yepyenı
ufuklar olamaz mı? örneğin Ankara, Güneydoğu'yu kal-
kındıımak, işsizliği giderip iç ve dış göçleri önlemek için
kaynak sıkıntısı çektiğini, bu amaçla borçlannı bir sü-
re ertelemeyi düşündüğünü ileri sürse ve ortaya koy-
duğu planlann ciddiliği ile alacaklılan ikna etse fena mı
olur?
Üstelik, AB'nin böyle bir yaklaşıma destek verip ver-
meyeceği, hatta bu konuda olumlu katkılargetirip ge-
tirmeyeceği o canipteki içteniiği sınamak açısından da
yararlı olabilir.
Her güreşte alta yatmak Türkiye'nin alınyazısı mıdır?
Irak Krizi mi, ABD Krizi mi?
Günümüzde, 11 Eylül 2001 'de, ikiz kulelere düzenlenen
saldından, binlerce yurttaşının ölümünden sonra ABD,
mitoloji döneminin tannlar tanrısı, evrenin tek egemeni
Zeus'a benzeyen yüzünü, bu kez tiyatro sahnesinde
değil. dünya arenasında gösterme olanağını bulmuştu.
Kemal BEKİR, Tiyatro Sanatçısı
KIRALIK
TURYAP'tan Sanyer, Medya Kent'te
120 rrv, göl ve orman manzaralı, sıfır
daire 800 milyon/TL
Tel: (0 212) 263 32 36/85
0 542 423 16 32
Y
ıl 1945 ya da 46 ol-
malı. Ankara Devlet
Konservatuvarı' nda.
Prof. Cari Ebertın
dersindeyiz. Alman-
ca anlatıyor, yardımcısı Sabahat-
tiın Ali Türkçeye aktanyor. Ebert,
Ibsenin oyunlanndan bir sahne-
nin uygulamalı çalışmasına geç-
meden önce, Norveçlı ünlü tiyat-
ro yazannı tüm boyutlanyla an-
latmanın gereğinı duyuyor. Sa-
bah başlayan ders, arasız, üst üs-
te dört saat sürüyor. O güne de-
ğın pek alışık olmadığımız derin-
lemesine, siyasal, toplumsal, eko-
nomik bu arada tiyatro yazarlığın-
da yeni arayışlan, tezli tiyatronun
özelliklenni içeren bir konuşma.
Bilirsıniz, îkıncı Dünya Savaşf nın
sancılı yıllannda. HiÜer'in faşiz-
minden gönüllü sürgünlenn sayı-
sı çoktu. Nazi Almanyası'nı terk
eden bırçok bilim ve sanat adamı-
na, ülkemiz kucak açmıştı. Ebert
onlardan biriydi. Bız yeni öğren-
ciler, o günlerin koşullannda, an-
lamakta zorlansak da ilgiyle din-
liyorduk.
Daha sonra büyük yazar tbsen'i,
özümseyerek okuma çabası ıçıne
gırince, Ebert'in uzun açıklama-
lanndan bazılannı anımsayacak-
tım. Ama bir sözü, o gün belleği-
mekazmmıştı: "BürmisiniiAme-
rika'da Wall Street diye bir yer
vardır. Burada dünya ekonomisi-
ne yön verenler bulunur. Eğer bir
savaş çıkması gerektiğine karar
verirlerse, dünya haritasını açıp
bir yere parmak basabilirter. An-
laşırlarsa orada savaş çıkar."
Daha sonra çıkarcılann amaç-
lanna ulaşma yöntemlerini, îb-
sen'in "Bir Halk DüşmanT adlı
oyunundan öğrenecek. halkın sağ-
lığı için saptadığı bir bilimsel ger-
çeği açıklayan halk dostu, savaşım-
cı bir doktoru, yerel yöneticile-
rin, basının, çıkar çevrelerinin,
halkın desteğini de alarak, nasıl
halk düşmanı ilan ettiklerinı gö-
recektim. Ibsen, halkın yarannı
gözeten doğru uygulamalarla ço-
ğunluk kararlarırun çeliştiğini ser-
gilerken o yıllarda yükselen de-
mokrasi kavramını tartışma ala-
nına çekerek mercek altına alı-
yordu.
Klasik çağdan da, çağımızdan
da bu konuyu, güldürü, trajedi,
epik, dramatik biçemde ele alan
Bernard Shavv'dan Brecht'e, Art-
hur Millerden Nâzım Hikmefe,
bırçok yazardan örnekler sırala-
nabılir. Burada, Carl Ebert'inyu-
kanda değindiğım sözüyle bağlan-
tılı bulduğum için 1979'da Şehir
Tiyatrolan'nda oynanmış Broad-
way türü bir oyundan söz etmek
istiyorum.
1930'lann başındayazılmış, iki
Amenkan yazann bir oyunuydu.
Wall Street'te, bir tröst başkanı, o
sırada New York'ta bulunan bir ge-
nerali, ülkesi Meksika'da, sözde
halkının çıkarlannı gözeterek bir
ihtilal başlatması, harita üzerinde
gösterdiği birbölgeyı ele geçirme-
si için kıralar. Öte yandan, kendı-
sınden iş isteyen bir mühendis
gence de o petrol bölgesinde iş ve-
rir. O genç, ABD'de başkanlık
koltuğuna oturmuş, artık hayatta
olmayan ünlü birpolitikacının oğ-
ludur. Sonunda Meksika'da ayak-
lanma patlak verir. Ama yıllardır
şirkette çalışan deneyımli biri,
gencin kimliğıni öğrenince dü-
zenlenen oyunu kavrar. Canını
kurtarması için delikanlının kaç-
masını sağlar. Genç, döndürülen
oyunu Amerikan kamuoyuna açık-
lamak için çırpınır. Oysa tröst baş-
kanıyla karşılaştığında, onun he-
yecanla borsadaki hisse senetle-
rinin değerlenni izlemekte oldu-
ğunu görecek, yılda bir dolar sem-
bolik ücret karşılığı "muharipga-
zilereyardun derneğTne başkan-
lık ettiğını öğrenecektir. Üstelik,
yurttaşlannı ateş altında bırakıp
kaçmakla, bencil, korkak, hain bı-
n olmakla suçlanacaktır. Tröst
amacına ulaşmıştır. Tüm Ameri-
kan basınıyla, radyolanyla birlik
halinde ayağa kalkmış. Meksı-
ka'ya saldın, petrol bölgesindeki
yurttaşları kurtarma planlan ya-
pılmakta, radyolarda vatan, mil-
İet, birlik olma nuruklan çekil-
mektedir. ABD, gerçek yüzünü,
hani o sözlüklerde, siyasal tarih ki-
taplannda örneğini gördüğümüz,
ulusal bayrağının renkleriyle süs-
lü uzun silindir şapkalı, keçi sa-
kallı, sağ elinin işaret parmağını
gözdağı verırcesıne, bize, tüm
dünyaya doğru uzatarak öfkeyle
bakan simgesel afişteki yüzünü
göstermıştır. "Sizin için neler dü-
şündüğümü baiaşımdan anla>ın"
demektedir.
Günümüzde, 11 Eylül 2001'de,
ikiz kulelere düzenlenen saldın-
dan, binlerce yurttaşının ölümün-
den sonra ABD, mitoloji döne-
minin tannlar tannsı, evrenin tek
egemeni Zeus'a benzeyen yüzü-
nü, bu kez tiyatro sahnesinde de-
ğil, dünya arenasında gösterme
olanağını bulmuştu. Insan soyu-
nun üstüne yıldınmlan, şimşek-
leri yağdıran, cezalandıran, ödül-
lendiren, hakkı hukuku dağıtan,
ateşe, toprağa, havaya, suya hük-
meden Zeus'un tavnyla karar ver-
di. Zeus'un egemenlığının teme-
li söylenceler dönemı sona ermiş,
tarihsel süreçte gücünü yitirmiş,
yetkeyi, erki, tek tannlı dinlere,
peygamberlere, onlann temsilci-
İerine, imparatorlara, krallara, de-
rebeylerine, uluslara, devletlere,
giderek gelişen insan soyunun öz-
gür düşüncesine bırakmıştı. Ze-
us'un söylenceleri varsa, ABD'nin
de söylenceleri vardı. Zeus'un ın-
sanlan ateşle buluşturan Prome-
teus u cezalandıran acımasız yü-
zünü de, kansı Hera'yı başka ka-
dınlarla aldatarak eğlenen güleç
yüzünü de bilıyordu. Medya, tüm
dijital, elektronik iletişim araçla-
nyla onun güdümündeydı. Işte,
yeni bir düşman daha yaratmayı
başarmıştı. Doğal yandaşlannın
yanı sıra Afrika, Asya devletleri
bile tir tir titreyerek, vurucu gü-
cüne destek olmak için 25, 50,
100 kişilik sembolik sayıda as-
kerle de olsa katkıda bulunuyor-
lardı. Doğa belgesellerinde sık sık
izlettirilen canlılar arasındaki güç-
süzün güçlüye yem olması kura-
lını yığınlar içlerine sindınnışler,
bir iki çatlak sese karşın, Dünya
Tıcaret Örgütü'nün önünde küre-
selleşme karşıtı gösteriler yapan-
lann seslen kısılmış, dünya kamu-
oyunu etkilemeleri önlenmiştı.
Yarattığı yapay düşmam, ülkesi-
ni işgal alrıda tutarken adeta da-
ha kararlı, daha direnişçi bir düş-
man haline getirmek için dünya ka-
muoyundan gizleme gereğini bi-
le duymadan yeni işkence yön-
temlerine başvuruyordu. Bıraka-
lım iyice batağa saplansuı, bıra-
kahm iğrenç yüzü iyice görün-
sün, Vietnam'da ne duruma düş-
tüğünü gördük, deyip geçebilir
mıyız?
Korkut Boratav'ın 28 Nisan
2004 günlü yazısı sanınm Cum-
huriyet okurlannın gözünden kaç-
mamıştır. Borata\, "Bertrand Rus-
sel'ın öncülüğünde oluşmuş Vi-
etnam Savaşı Mahkemesi'ni",
Türkiye'nin Mehmet Ali Aybar
tarafindan temsil edildığı bu mah-
kemenın, 1967 yılında ABD'yı
yargılayıp suçlu bulduğunu, aym
mahkemenin \arlığını sürdürdü-
ğünü, Irak'takı savaşı dolayısıyla
ABD'nin yine yargılanması için
hazırhklar yapıldığını hatırlatı-
yor, mankeme adına hazırlık ya-
pan komisyonun düzenlediği ra-
poru 6 madde halinde özetliyor.
Şubölümleri okuyalım: a- "_.'ne-
ocon" diye bilinen aşın sağcı kliğin
1997'de 'Yeni Amerikan Yüzyıh
Projesi' başlığı altında hazıriadık-
lan program™", b- "Irak'ınişga-
li bu doktrinin ha>ata geçirilme-
skür. (_) Bu yönefişİer, havırhah bir
hegemonya ile degil, süreklL ke-
sintüiz bir savaş hali ile sonuçla-
nacakCuu."
Evet, krizi yaratan ABD'nin ka-
ran, hiçbir karşı koyuşla, diremş-
le karşılaşmasa da körfeze. o böl-
geye yığdığı sılahlan kullanmak,
gerekıyorsa yem cepheler açmak-
tır. Çünkü, rapora göre "Irak sa-
vaşına yol açan küresei gündem,
egemen ekonomik sistemin man-
oğından türemekte"dır
Korkunç, kör bir mantık. Ne
vatandaşlannın ölümü, ne anala-
nn ağlayışı, ne açlık, ne Viernam
deneyimi... Yalnızca ekonominın
kuralı.
Peki, hiç mi umut yok? Var.
Korkut Boratav, bunun haberini de
aynı yazıda veriyor. Russell Mah-
kemesi, "Latin Amerika'dan
Uzakdoğu"ya kadar uzanan on
yedi kentte bir dizı soruşturma ve
duruşma yapacak ve ABD, Istan-
bul'da 2005 yılında gerçekleşe-
cek son duruşma ile bir kez daha
yargılanacak. tşte, bu da küçük
bir umut.
ABD, söylencelerin yarattığı
Zeus'a özense de, ınsanoğlunun
düş gücü Prometeus gibi umutlar
yaratmış.
Işte, Russell Mahkemesi'nın
Brüksel Komisyonu önenyor:
"Hükümetkrinizden talep edi-
niz: İşgal güçlerine askeri, si>usi,
maü ve herhangi bir başka destek
vermesinler. İşgalci güçlerin ve iş-
birlikçilerinin Irak ekonomisini
topluca özelleştirmelerine karşı
çıksınlar."
Şiirin, destanın ve insanın buluştuğu noktada
Nihat Behram
yakın tarihle
hesaplaşıyor!
Bilime Karşı
Siyasal îslam...
Osmanlı'nın Ermenileri, Ermenilerin Türkleri kıyımı; kıyımların öksüz ve yetim bıraktığı çocukların dramı.
Genç cumhuriyetin yükselişi ve düşüşü... Behram, şiirden süzülmüş bir dil ve destansı bir solukla yaşadığı
çağla hesaplaşıyor. Anlattığı her şey inanılması güç, ama bir o kadar, yaşanmış, yaşanmakta olan gerçeklikler.
Bir ömrü bir solukta dışa vuran, bir solukta okuyacağınız bir roman.
EVERE§T
Bahir M. ERURETEN
G
enel seçim öncesi söylemlerin-
de, Milli Görüş adı altında yıl-
larca sürdürülen düşünceden
dönüş yaptıklannı, değiştiklerini vur-
gulayarak yasama ve yürütme erkinde
sayısal çoğunluk sağlayanlann; gerçek-
ten, çağdaşlaşma yönünde değişip de-
ğişmediklerini irdelerken, konuyu yal-
nızca siyasal ve bürokratik kadrolaş-
ma olarak görmek yanıltıcıdır. Işin as-
ündaki çatışma, bilim ile siyasal İslam-
cı dayatma arasındadır. Bunun en şaş-
maz ölçütü, siyasal gücün, bilime kar-
şı tutum içinde olup olmadığının sap-
tanması ile açıklanabilir.
Ömeğin, TÜBÎTAK (Türkiye Bilim-
sel ve Teknik Araştırmalar Kurumu)
yasasının değiştirilmesi. gündemde çok
daha önemli ivedi işler varken, birinci
öncelikli bir iş miydi? Bu değişiklik
yalnızca, kadrolaşma mıydı
0
Yoksa bu
pozitif bilim kurulunu. onun gerçek iş-
levini denetim altına almak mıydı? Ar-
kasından, YÖK değişikliği yasası ace-
le gündeme geldi.
Acaba asıl amaç, yalnızca beğenilme-
yen üniversite öğretim üyelerini değış-
tirmek miydi? Gerçek bilim yuvalan
olan üniversitelerin işlevlerini, ilerici
de\Tİmci kimliğinden ayumak mıydı?
Bu sorulann yanıtlan. asıl amacın sap-
tanmasında çok büyük önem taşımak-
tadır.
Özellikle. bunca yıllık deneyime kar-
şın. iskolastik eğitim verdiği kuşkusuz
olan imam hatip lisesi çıkışlılann. üni-
versitenin her fakültesine girmelerine
olanak sağlayan değişiklik, kuşkulan art-
tırmakta. değişimin olumlu yanını hiç
de göstermediği anlaşılmaktadır.
Oysa, Ulu Önder Atatürk'ün, "Dün-
yada her şey için, maddiyat için, mane-
\i\vt için, yaşam için, başan için en ha-
idJd miirşit (gerçek yoi gösterici) bilim-
dir, fendir. Buunin ve fennin (teknoloji-
nin) dışında yol gösterici aramak, gaf-
lettir (yanılgıdır), dalalettir (sapkınlık-
ür), cehalettir (bilgjsizliktir). Yalnız, bi-
hmin ve fennin, vaşadıgımız her daki-
kadaki safhalann (evreterin) tekâmülü-
nü (gelişimini) idrak etmek (algılamak)
ve ileriemelerini zamanla takip etmek
(Ldemek)şartür~ bıçimınde özetledıği,
büyük dehasının eseri olan, çağdaşlaş-
ma ideolojısinın üstünde tuttuğu, tek
yol olarak gördüğü değişimin karşıtı
pozitif bilimi hor gören, dışlayan isko-
lastik anlayıştır. Değişimin, Atatürkçü
ideolojiye ters karşıtlığıdır.
Bu çatışma, Osmanlı tarihine yaban-
cı değildir. Islam felsefesinin büyük
önderleri olan, Islam Türk bilgınleri
İbni Sina ve Farabi'nın. yüzyıllar önce
yöneldiği. akılcı, bilim yolu, ne yazık
kı tutucu ve köktendinci felsefenin tem-
silcisi tmam-iGazali yanlüannın, med-
rese anlayışı eğitimle, Cumhuriyet'e
kadar sürdürdükleri, Islama. içtihat ve
teceddüt (yenilenme) kapılannı kapa-
tan ve aslında, Osmanlı'nın önce geri
kalma, sonra da batma noktasına gel-
diği köhne politikanın bugünlere yan-
sımasıdu".
Oysa bu tutum. kısa bir süre siyasal
alanda prim yapsa da, gidişin çıkar yol
olmadığı. çağdaş uygarlık ile çeliştiği
gözden uzak tutulmamah, izleyicileri-
ne de uzun vadede yarar sağlamayaca-
ğı bilinmelidir.
Her ne kadar iç ve dış teşvikçisi bu-
lunsa da, akıl, bilgi ve iletişim çağı ile
çelişen bu tutum, Yeşil Kuşak, Ilımlı Is-
lam ya da Büyük Ortadoğu Projesi adı
altmda vutturulmaya çalışılsa da, ken-
di içinde çelişki taşıyan böylesi bir si-
yasetin, beklenenden daha kısa sürede
çıkmaz yol olduğu anlaşılacaktır. Bek-
leyelim ve görelim...
CVCHEST V*VIWL*BI " 1
-8O 212 513 3 * 2O-2"
C
aks »90 2 72 5 î 2 33 76 E pcsTJ «
PENDİK 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN
EsasNo 2003 410
Davacı Gülsüm Yüce tarafindan 23.10 1969 doğumlu eşı Gökçen \üce'nın 20.10. 199"1
yılından ben kayıp olduğu bildınlerek gaıplığıne karar venlmesı ıstenılmış olmakla. Son ola-
rak Sanavı Mahallesı. 3. Şahın Sokak No:32 Kurtkov-Pendik adresınde ikamet eden \e Ifidır.
Tuzluca. Incesu. C 37
0, H.3'te nüfusa kayıtlı olan Abdülkadır ve Gülpen'den olma 1969 do-
ğumlu Gökçen Yüce hakkında bilgısı olanların TMK'nun 33. maddesi uyannca ilan tarihın-
den ıtıbaren 15 aün içinde mahkememıze baş\urarak bılei \ermelen ıkıncı kez ilan olunur
26.05.2004 Basin. 26848
PENCERE
Yarının Insanı
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer dedi ki:
"- Atatürk yarının insanıi."
Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) ile Ankara Üni-
versitesi'nin ortaklaşa düzenledikleri '1. Uluslara-
rası Atatürk Sempozyumu'nda konuşan Cumhur-
başkanı, gerçeğin altını tek tümcede bir şairane
sadelikleçizdi...
Peki, neden Atatürk yarının insanı?..
•
Insan eskiden bugünkü gibi değildi; her gün ev-
de, işte, meydanda ya da sokakta gördüğümüz in-
san ne böyle giyinir ne de böyle yürürdü...
Dört ayak üstünde yürüyen hayvanlar gibi devi-
nirdi atalarımız...
İki ayağı üzerine dikilen ilk atamız birdevrim yap-
mıştır, Hollandah bilim adamı Dubois ayağa kalkan
ilk insan fosilini 1889'da Cava Adası'nda buldu.
Insan ayağa kalktı, ama göçerdi, bir yere yerle-
şebilmek için ekip biçmesini keşfetmek gerekiyor-
du; sonunda bu amaca erişti; tarım devrimiyle uy-
garlığın başlangıcını tohumladı.
Sanayi devrimine dek kaç yüzyıl bekleyecekti?..
•
insan gelişen, değişen, ilerleyen bir hayvan; ta-
nm düzeninde yaşarken sanayi devrimini gerçek-
leştirmesi 'bilimsel devrim' sayesindedir.
Ancak sanayi devrimiyle birlikte laik devlet, fikir
özgürlüğü, insan hakları, demokrasi hayata geçiri-
lebildi.
Bu işin geçmişi daha dün gibi..
Bilemediniz iki yüzyıl..
Tanm devrimi zamanında toplumda toprak sahip-
leri ile köylüler vardı; sanayi devrimiyle buna fabri-
ka sahipleriyle işçiler eklendi; bu 'yeni iki sınıf laik
cumhuriyeti kurdular.
•
Peki, Osmanlı'da bu yeni iki sınıf yokken biz laik
cumhuriyeti nasıl kurabilmişiz?..
Sorunun büyük çapta yanıtı Cumhurbaşkanı Ah-
met Necdet Sezer'in deyişinde:
Yannın insanı Atatürk!..
Hem sanayi uygarlığının dışa dönük yüzündeki
emperyalizmine karşı savaşmak, hem sanayi uy-
garlığının içe dönük yaşam felsefesini ve devlet dü-
zenini benimsemek gibi bir çelişkiyi çözüp laikTür-
kiye Cumhuriyeti'ni kurmak, dünya tarihinde ilk kez
gerçekleşen şaşılası bir olgu...
Hıristiyan dünyasında laik Cumhuriyet sanayi
devrimi veemperyalizmle kuruldu;Müslüman dün-
yasında ilk laik Cumhuriyet emperyalizme karşı sa-
vaşla kuruldu.
•
Atatürk yarının insanı!..
Sayın Sezer'in altını çizdiği gibi, akıl ve bilimi Tür-
kiye Cumhuriyeti için kılavuz olarak saptayan bir dün-
ya görüşünü benimsemiş.. ki ulusumuz da bu yo-
la katıldı...
Bu görüş tüm uygarlığın yolunu gösteren insan-
lık şiandır.
Ne yazık ki Islam coğrafyasındaki devletler bu gö-
rüşe kavuşamadılar, hiçbiri laik ve demokratik de-
ğil; bir tek Türkiye, Avrupa Birliği koşullarına göre
özgüriüklereaçık...
Batı'nın öteki yüzündeki emperyalizmi ise azgın-
laşarak sürüyor...
•
Ertuğrul Kazancı ve arkadaşları "Atatürk Sem-
pozyumu" ile güzel bir iş yaptılar; bu dernek 'yan-
nın örgütlenmesi'm Türkiye çapında bir seferber-
likle gerçekleştirebilir...
Dinci siyaset bugün devlet üzerinde ağırtık kazan-
mıştır; laik Cumhuriyet üzerinde fırtına bulutları do-
laşıyor; Amerika'nın desteğiyle "Ilımlı Islam Devle-
ti" projesi açıkça dile getiriliyor.
Peki, Atatürkçüler bu büyük tehlike karşısında bu-
gün değilse başka hangi gün birleşecekler?..
antonio banderas emma thompson
kayıp haypllâr•= - Anaaining arAentiftaİI İ: ^1
BEYOĞLU/ALKAZAR (293 24 66)
12.00 14.00 16.30 19.00 21.30
ATAKÖY/GALLERIA PRESTIGE (560 72 66)
11.45 14.15 16.45 19.15 21.45
KKOY/TEPECINEMAXX (339 85 85)
11.30 14.00 16.30 19.00 21.30 cm/ct 00.00
AZADE/CAPITOL SPECTRUM 14 (651 33 30)
10.50 13.05 15.20 17.35 19.50 22.10
Hafta Sonu NLP PracTlstantHjl
26 - 27 Hazıran 2004
NLP Pracötioner Istanbul
10-18 Temmuz 2004
NLP Practttioner Ankara
26 Haziran - 04 Temmuz 2004
NLP Practttioner Çeşme - Izmir
24 Temmuz - 01 Ağustos 2004
NLP Practttioner Antatya
11-19 Eylul2004
Dtrk BANSCH • Susanna BELLINI
Ralph VVATSON - Yahya HAMURCU
NLJ» GHUP BSmM DANIŞMANUK
İstanbul - O (212) 361 77 77
Ankara - O (312) 466 22 21
İzmir - O (232) 465 30 40
www.nlpgrup.com
İlonlannız için:
(O2I2)2H»7I
www.ptnnkiom.ccm.ir