Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
1 1 HAZİRAN 2004 CUMJV CUMHURİYET SAYFA
kultur(2 cumhuriyet.com.tr 15
Bugün gösterimegiren yapım, Amerikan sinemasınınyüz akı Coen Kardeşler'in sonfilmi
'Kadın KalUl.ıi" 2004
G,
Artık işi otomatiğe (ve gözboya-
yıcı görsel numaralara, efekt bece-
risine. dur durak tanımaz aksiyona)
bağlamış görünen Hollywood"un
sık sık ürettiği devam filmlerine ge-
nelde gıcık olur eleştirmen tayfası.
Çoğu büyük stüdyo yapımı olan
ve başannın posasını çıkarmak üze-
re tezgâhlanmış. tutmuş bir hikâye-
yi allayıp pullayarak tefrikaya çevi-
ren devam filmlerinden bilinçli si-
nemasever de pek hoşlanmaz.
Aynı şekilde, hep aslını aratan so-
nuçlara varan. 'remake' denen ye-
niden çevrimlerden de hiç hazzet-
meyiz, hazzetmedik, çiinkü mutla-
ka bir gışe kaygısı, bir bezirgânhk,
bir suyunun suyunu çıkarma duru-
mu söz konusudur bu remake'lerde.
Bağımsız sinemadan yetişip bol-
kepçe bir kara mizahı da banndı-
ran, bütünüyle kendine özgü bir üs-
luba ve görsel yapıya sahip, ilginç,
ironik filmleriyle son 20 yılın
Hollywood'unda saygın biryeredi-
nen, kara film türünü hatmetmiş
Coen Kardeşler'in remake modasına kapıl-
dıklannı görmek de varmış kaderde.
Alec Cutnness'tn yerlne Tom Hanks
Tarantino kadar parlak bir popüler kültür
figürü olmasalar da 1984'teki Blood Simp-
le- Kansız'la çıkışlannın ardından 1990'lar-
daki Barton Fink başyapıtı ya da Fargo'yla
The Big Lebovvski gıbî genış seyırci kitle-
sine mal olan fılmlenyle önemsediğimiz Co-
en'lerin elinden çıkan bir "yeniden çevri-
me" ilgisiz kalmak ne mümkün?
Doğrusu çocukken görüp mizahının tadı-
na varmada ve tam degerini teslim etmede
biraz yaya kaldığımız bu klasik, anlı şanlı în-
giliz oyunculuğunun ustalanndan, hatta be-
yazperdenin en büyük aktörlerinden diyebi-
leceğimiz. 'Sir Binbir Surat' Alec Guin-
ness'in unutulmaz çete reisi kompozisyo-
nuyla aklımızda yer etmişti.
Iskoç asıllı yönetmen Alexander Mac-
kendrick ın (1912-1993), yarım yüzyılhk
The Ladykillers' ının (1955), Coen'lerce çe-
kilmiş modern Amerikan versiyonu, geçen
ay Cannes'da görücüye çıktıktan sonra bu-
gün bizde de gösterime giriyor. Ama bilinen
Kadın Katilleri adıyla değil, konusuyla il-
gisiz bir Kadın Avcılan başlığıyla.
45 yıl kadar önce Kadın Katilleri adıyla si-
nemalanmıza uğramış, birkaç kez TV'de de
gösterilmiş The Ladykillers klasiğine hangi
akla hizmet Kadın Avcılan adı yakıştınlır,
pes doğrusu. (Geçmişteki Hisli Duygular (!)
ya da çok daha taze Isa Mesıhın Çılesi yeri-
ne Tutku vb. gibi kötü örneklerden sonra şim-
di sınema kültürümüzü yok sayan bu "avcı-
lı" adı kullanmayı da biz reddediyoruz!)
Kasvetll Londra dan Mlsslssippl'ye
Damardan kara film ısteyenleri geçen
mevsim mest eden Orada Olmayan
Adam'la. boşanma hukukundaki aynntılan
eksen alarak kadınla erkeğin günümüzde iyi-
ce ivme kazanmış cinsiyetler mücadelesini
her zamanki gibi esprili bir şekilde hikâye e-
den Dayanılmaz Zulüm'den sonra Coen'le-
rin 11. filmi Kadın Katilleri.
Joel'in yönetmenliği, Ethan" ınsa senarist-
lık ve yapımcılığı üstlendiği, alışılmış görev
paylaşımmı değiştiren biraderlerin bu kez
yönetmen, senarist, montajcı ve yapımcı ola-
rak birlikte imza attıkları bu son filmlerini,
artık aileden sayılan kameraman Roger De-
akins'le besteci Carter Burwell görüntüle-
yip müziklemiş yine. VVilliam Rose'un ken-
di oyunundan senaryosunu yazdığı, Mac-
kendrick'in klasiğine sadık kalan Coen'ler,
eçen ay
sona eren
Cannes Film
Fesîivali 'nde
özel bir ödüle
değer görülen
IrmaRHall
fılmde, kilise
müdavimi,
'hibidihop
müzik'
düşmanı,
sürekli ölmüş
kocasının
resmiyle
konuşan,
Örgüsünü
ören, çalçene
bir Güneyli
zencibayanı
oynuyor.
ı ^z^—
The
Ladykillers/
Yönetmen,
senaryo,
montaj: Joel
Coen, Ethan
Coen / Kamera:
Roger Deakins
/ Müzik: Carter
Bunvell /
Oyuncular: Tom
Hanks, Marlon
VVayans, Irma P.
Hall, Tzi Ma,
J.K. Simmons,
Ryan Hurst /
ABD-2004
(UIP)
konuyu puslu, kasvetli, karanlık Londra dan
ABD'nin güneyindeki, sakın, küçük bir Mis-
sissippi kasabasına taşımışlar. Zaten taşrah,
takıntılı insanlann kahramanı olduğu birta-
kım suç hikâyelerini gitgide absürd bir ha-
vaya bürünerek, mizahla kanşık anlatan Co-
en filmlerine hiç de aykın kaçmayan bir kla-
sik Kadın Katilleri.
Ingıliz sınemasında, 1945-55 arasında.
yaklaşık on yıl kadar sürmüş Ealing kome-
dilerinin başyapıtlanndan biri ve son örneği
olan The Ladykillers, Amerikan gangster
filmlerinin zehir zemberek bir parodisiydi.
Kendilerine konsere hazırlanan klasik bir
müzisyen grubu havası veren, oysa bir soy-
gunu planlayan, her biri silah, patlayıcı, tü-
nel açmak vb. gibi konularda uzmanlaşmtş,
azılı haydutlardan oluşan 5 kişilik bir çete-
nın, kiracı olarak evine girdikleri, kendi dün-
rekli kapışması üstüne, farklı kuşaklan etki-
leyegelen, namh bır klasige dönüştü zaman
içinde.
Çetenin beyninı Alec Guinness, askeri uz-
manı Cecil Parker, Amerikanvari gangste-
ri Herbert Lom, aklı kıt, çocuksu devi Dan-
ny Green, ateşli. taşkın hırsızı gencecik bir
Peter Sellers, e\ sahibesini de Katie John-
son'ın oynadığı onjinal filmın ıçerdiğı kara
mizahla, Coen'lerin hınzır komedi yaklaşı-
mı örtüşüyor genelde.
Coenvarl bir gırgır-şamata sölenl
Clooney'den sonra bu kez bir başka de-
mırbaş Hollyvvood stan olan Tom Hanks'le
çalışan Coen'ler, yaşlı Ingiliz leydiyi, kilise
müdavimi, 'hibidihop müzik' düşmanı, sü-
rekli ölmüş kocasının resmiyle dertleşen, ör-
Antonio Banderas'm başrolünü üstlendiği 'Arjantin'i Düşünüyorum' uluslararası
kadrosuna karşın ne yazık ki duygu sömürüsünden öteye gidemeyen politik bir gişe filmi.
yasında yaşayan, yalnız, yaşlı arkadaşlannı
çay davetleriyle ağırlayan, 70'lik. saf ev sa-
hibesi, tonton bir teyze tarafından (farkında
olmaksızın) alt edilişini anlatan.lngiliz kara
mizahının tavana vurduğu bu keskin, gotik,
fantezi, kötü niyetli suçla masumiyetin sü-
güsünü ören. sarman kedisi ikide bir bahçe-
ye kaçan, çalçene bir Güneyli zenci bayana
(Cannes'da özel ödül kazanan Irma P. Hall),
çeteyi de farklı kökenlerden gelen, çok renk-
li bir mozaiğe çevirmişler.
Poedan şiirler okuyan, Fransızca parala-
yan Hanks, Guinness'den farklı, züppe bir
çete reisı olmuş. Rönesans müzıği çalışma-
sı için akustiği mükemmel, rutubetli kilerde,
kumarhane kasasına çıkacak bir tünel kazıp
soygunu gerçekleştirdikten sonra ev sahibe-
sini ortadan kaldırmak konusunda birbirle-
rine düşerek birbırinden grotesk ölüm sah-
neleriyle birbirlerini temizleyen çete eleman-
lannı canlandıran Marlon VVayans, J.K.
Simmons, Ryan Hurst ve Çınli Tzi Ma'nın
da topluca göz doldurduklan film, parodiden
yergiye gıdip gelen, espnli, cıvıl cıvıl anla-
tımı, tıkınnda temposu, Dağkızı'nın (Diane
Delano) da eklenmesiyle uçuk kaçık bir ka-
rakterler galerisini andıran, bildik tipleme
şematizmi, sıcak Güney atmosferi, kilise
gospel'lerinden barok'a uzanan müziği ve
birinci sınıf görselliğiyle ilgiyle izlenen, ti-
pik Coenvari bir gırgır-şamata şöleni baştan
sona.
Başyapıt düzeyindeki aslının yanında bi-
raz hafif kaçmışsa da merakhsının kesinlik-
le kaçırmayacağı, ustalık gösterisinden çok
hünerli bir zanaatkârlık becerisi niteliğinde,
oyalayıcı bir eğlencelik.
Arjantln'l Düşünüyorum
Haftanın bugün başlayan öteki yeni filmi
Imagining Argentina, on yıl kadar önce, il-
ginç bir edebı biyografik filmle (Carring-
ton) yönetmenliğe atılmış. geçen yüzyılın
Londra'sındaki gizli ajan kapışması üstüne,
Secret Agent adlı ikinci filmiyle de dikkati
çekmiş, Tehlikeli llişkiler, Mary Reilly, Sa-
kin Amerikalı gibi filmlerin senaristi Chris-
topher Hampton ın. uluslararası bir kadro
eşliğinde. Antonio Banderas'la Emma
Thompsonı birarayagetırdiği, 30 yıl kadar
öncesinin ArjantnYinde yaşanan kayıp olay-
lannı yansıtan, politik bir drama.
Ödüllü bir kıtaptan aktanlan film, kayıp
olaylannın katlanarak çoğaldığı 1976'nın
Buenos Aires'ınde. yazdıklan birilerinin ho-
şuna gitmeyen gazeteci karısı (Emma
Thompson), derin devlet birimlerince kaçı-
nlmış tıyatrocu bir aydının (Antonio Ban-
deras), kızıyla (Leticia Dolera) birlikte,
umutsuzca kansını arayışı üstüne.
Derken film, Banderas'm doğaüstü ileriyi
görme gücünün farkına vanşıyla zıvanadan
çıkıyor. Ve tiyatrocu kahramanımızın, kah-
ve falına bakar gibi. tüm yakınlannı kaybet-
miş insanlara umut dağıtışına dönüşüyor.
Ciddi konusuna ve işkence mağdurlannın
haklannı savunma gibi soylu bir gerekçeye
dayanmasına karşın ne yazık ki, duygu sö-
mürüsünden öteye gidemeyen, sinemasal bir
değer taşımayan, politik bir gişe filmi.
İZLEYİCİ ERDAL ATABEK
Poliûk özdenyoksun birHollpvoodfilmi'•W Dünyada 532 milyon
tenzin yakan otomobil ve
lomür yakıtlı elektrik
smtrallan çalışıyor. Yağmur
crmanlan kesiliyor. Sorumlu
Clkeler de başta ABD olmak
ûzere endüstriyel açıdan
jelişmiş aşın tüketim
.t)plumlan. Yanndan Sonra
flmi, işte bunlar için önemli.
Filmin önemi gerçek bir felaketin
•rrarısı olmasından geliyor. 'Küresel
•mma' olarak tammlanan, henüz ne
«tduğu kitleler tarafından açıkça bi-
lımeyen iklim değişimi büyük bir fe-
lkete neden olacaktır. Buzullar en-
Kktedir, dünya ısınmaktadır, çeşitlı
yerlerde yaşanan iklim degişiklikleri,
doğal felaket tanımıyla açıklanan ka-
sırgalar, sel basmalan, hortumlar he-
nüz tam olarak algılanamıyor. Ama
yakJaşan felaketi Lester R. Brovvn
yıllardır açıklıyor.
Lester R. Bro\vn 'Eko-Ekonomi'
adlı yapıtında 'Ekolojik Ekonomi'
ka\Tamını ortaya atıyor ve dünyanın
karşılaştığı tehlikeleri açıkça ortaya
koyuyor. Kitap TEMA Vakfı tarafın-
dan Türkçeye çevrildi ve yayımlandı.
Küresel ısınmanın nedeni, atmosfer-
de sıcağı tutan gazlann, başta karbon-
dioksit olmak üzere artmasıdır. Bu
gazlann artmasının nedeni de fosil ya-
kıt kullanımı ve ormansızlaşmadır.
Fosil yakıtlar, kömür, benzin, doğal-
gaz giderek artan kullanımlanyla her
yıl daha çok gazı atmosfere yolluyor.
Dünyada 532 milyon benzin yakan
otomobil ve kömür yakıtlı elektrik
santrallan çalışıyor. Yağmur ormanla-
n kesiliyor, otlaklar yapılıyor.
İnsanın aymaz hırsları
Bütün bunlann nedeni ise her yıl
artan bilinçsiz tüketim. Endüstrinin
daha çok kâr etmek ıstemesi, şirket-
lerin doymak bilmeyen kâr hırsı, in-
sanlann aşın tüketimı.
Sorumlu ülkeler de başta ABD ol-
mak üzere endüstriyel açıdan geliş-
miş aşın tüketim toplumlan. Ama za-
ran bütün dünya çebyor. Yanndan
Sonra filmi, ışte bunlar için önemli.
Dünya, çeşitli bölgelerde yaşanan ik-
lim değişmelennden sonra hızla soğu-
maya başlıyor. Bir ikJimbilimci, bu
uyanlara dayanarak dünyanın yeni bir
buzul çağına sürükJeneceğini açıklı-
yor ama başta kimseler inanmıyor. A-
ma felaket tahmin edılenden daha kı-
sa sürede ortaya çıkıyor, Amerika hiç
beklemediği bir felaketle karşı karşı-
ya kalıyor.
Film, bu sahneleri çok iyi veriyor,
izleyenler üşüdüğünü hıssediyor, bu
felaketten kaçmak neredeyse olanak-
sız. Soğuk hızla yayılıyor, deniz yük-
seliyor, dev dalgalar kentleri akla gel-
meyecek boyutta sel felaketine ugra-
tıyor. tnsanlar nereye, nasıl kaçacak-
lannı bilemiyor.
Amerikan başkanı durumu kavTa-
maya başlasa da yardımcısı işi hafife
ahyor. Sonuçta Meksika'nın yardımı-
na muhtaç duruma gelmeleri endüst-
ri toplumuna yönelik bir eleştiri kabul
edilebilir. Ama filmin en zayıf yanı,
küresel ısınmanın nedenlerine hiçbir
gönderme yapmaması. Yaşanan fela-
ket, nedeni pek bilinmeyen doğal bir
afet olarak anlatılıyor.
Oysa, çok açık bilindiği gibi, bek-
lenen felaket bütünüyle insanlann ay-
mazlık dolu hırslanyla doğayı yağ-
malamalan. Atmosfere gaz gönderip
küresel ısınmaya yol açan endüstri
ürünlerinden ve orman yağmasından
vazgeçilmedikçe bu felaketin önüne
geçilemeyeceği filmden anlaşılmıyor.
Bu da, en açık gerçeklerin bile
Hollywood tarafından nasıl politik
özünden soyutlandığının açıkbir gös-
tergesi. Ama 'Yanndan Sonra' gö-
rülmeli. üzerinde düşünülmeli, Lester
Brownın 'Eko-Ekonomi'si de mut-
laka okunmalı.
KEDİ GOZU
VECDt SAYAR
Kill Bill'cllerle
Gelme Bush'çular
Istanbul, NATO zirvesi için makyaj tazeleye
dursun, NATO ve Bush karşıtı etkinliklerin yo-
ğunluğu artıyor. Ne var ki, bu etkinliklere katı-
lanların sayısında aynı oranda bir artış yok.
Gençlerimizin büyük çoğunluğu, Bush'un ge-
lişinden çok, önümüzdeki günlerin rock kon-
serlerine katılacak sanatçılarla ilgili. Buradan
şu sonucu çıkartabiliriz belki: 12 Eylül'den bu
yana sürdürülen de-politizasyon kampanyası
tutmuş! Birzamanların anti- emperyalist genç-
liğinin yerini, nemelazımcı, hedonist bir genç-
lik almış. Ve, siyasetle ilgilenmek günün mo-
da 'frend'leri arasında değil!
Bu sürecin sorumluları arasında eğitimden
medyaya uzanan geniş bir yelpazede görev
yapan aydınlarımız da yer alıyor ne yazık ki. Bir
okut söyleşisinde, Mehmet Ali Alabora'yı 'Si-
yasete giriyorsun' diye uyaran öğretmenin, ya
da bir okul müsameresinde öğrencilerin Nâ-
zım Hikmet şiirleri okumasına izin vermeyen
başöğretmenin yılların biriktirdiği refleksler-
den, korkulardan kendilerini arındıramadığını
görüyoruz.
Ya, tiyatromuzun usta yazarı Vasıf Öngö-
ren'i anmak için düzenlenen toplantıya katılan
sanatçılar hakkında soruşturma açtıran Istan-
bul Belediyesi Şehir Tiyatroları Genel Sanat
Yönetmeni'ne ne buyrulur? Sanatçıların her
adımını izne bağlamak mıdır yöneticilik? Bu-
na, olsa olsa yönetim aczi denir.
Peki, sanatçılarımızın hiç mi sorumluluğu
yok bu süreçte? Onların topluma öncülük et-
meleri, toplumsal çıkarları bireysel çıkarlarının
üstünde tutmaları, bu uğurda riskler üstlene-
bilmeleri gerekmez mi? özellikle büyük kent-
lerimizde yaşayan sanat erbabımız bu misyo-
nu terk etmişe benziyor. Elbette, hemen her
toplumsal harekete büyük bir özveriyle katılan
bir avuç sanatçıdan söz etmiyorum. Yarın Ana-
dolu yakasında özgürlük Meydanı'nda ger-
çekleşecek konserde, "Gelme Bush, katillere
kapımız kapalı" diye haykıracak müzisyenleri-
miz, tiyatrocularımız var. Çizerlerimiz, karika-
türleriyle gerçekleri en güzel biçimde vurgula-
mayı sürdürüyor. Ama, neden hep aynı isim-
ler? Neden, pek çok ünlü sanatçımız suskun
kalmayı yeğliyor? Inanıyorum ki birtek sanat-
çı bile yoktur, Ortadoğu'daki katliama tepki
duymayan. Ama, bu tepkilerini dile getirebilen-
ler nedense hep aynı isimler. Ya diğerleri? Bü-
yük patronları kızdırmaktan mı korkuyorlar
yoksa?
Toplumun geniş kesimlerinin 'pop star'laria
avutulduğu birdönemde, sanatçıların suskun-
luğunun adı, bu düzene hizmet etmek değil mi-
dir? Sesini yitirmiş bir sanatçılar topluluğu,
toplumun suskunluğunun baş sorumlusu sa-
yılmaz mı? Dünyanın gidişatına itirazı olma-
yan; cinayetlere, haksızlıklara karşı sesini yük-
seltmeyen aydınlar bir ülkeyi nasıl aydınlata-
bilir?
Sanatçılarımızın nicedir özü unuttuklarını, bi-
çime ilişkin tartişmalaıia zaman tükettiklerini
göımek acı veriyor insana. Sinemacılarımız di-
zilerden başını kaldıramazken, dünyanın baş-
ka yerlerinde farklı bir süreç yaşanıyor. Dün-
yanın en büyük sinema pazarı Cannes Film
Festivali'nde bile, topluma aktaracak bir me-
sajı, bir derdi olan yönetmenlerin yapıtları ön
plana çıkıyor. Latin Âmerika'dan Uzakdoğu'ya.
sanatçılar sisteme itirazlarını en etkili biçimde
dile getiriyorlar. Michael Moore'un protesto-
ları dünyanın dört bir yanında yankı buluyor.
Bizde ise herkes ekmek derdinde. Ayıplamak
değil amacım. Ama, sanatçının toplumsal gö-
revleri olması gerekmez mi? Yanılıyor muyum,
çok mu 'demode' bir anlayışı dile getiriyorum
acaba?
Peki, sinemacılarımız politikadan uzak duru-
yor da, sinema yazarlarımız çok mu politik? Bu
sorunun yanıtını, SlYAD'ın yıllık değerlendir-
mesinde görmek mümkün. Yılın en iyi filmi ola-
rak 'Kill Bill'\ seçmiş arkadaşlarımız.
öyle ise devam et Bush; bizimkiler 'KillBiH'ci
nasılsa...
vecdisayartyahoo.com
Depreıran tnraktığı îzî nesmettilep
• DÜZCE (AA) - Düzce'de 1999'da meydana
gelen depremlerin ardından, yaşadıklannı
unutmak için Halk Eğitim Merkezi'nde açılan
resim kursuna katılan ev hammlan, yaptıklan
resimleri sergilediler. Halk Eğitim Merkezi'nde
resim öğretmeni Nesrin Öz, Düzce
depreminden sonra yaşadıklannı unutmak için
bir araya gelerek prefabrik evlerde resim
yapmaya başlayan hanunlarm, daha sonra Halk
Eğitim Merkezi'nde açılan kurslara
katıldıklannı söyledi. Kursun, yaşlan 27 ile 60
arasında değişen 40 öğrencisi bulunuyor.
BUGUN
• BABYLON'da 22.30'da Barney Kessel
Anısına 'gitar gecesi'. (0 212 292 73 68)
• RUMELİ HÎSARI'nda 21.15'te Sunay
Akın, Nihat Sırdar, Sivri Sinek'ten 'Sivri
Sinek Dedin de Aklıma Geldi' adlı gösteri.
(0 212 263 39 28}
• AKBANK KULTÜR SANAT
MERKEZt nde Akbank Prodüksiyon
Tiyatrosu'ndan 'Fernando Krapp
Bana Mektup Yazmış' adlı oyun.
(0 212 252 35 00)
• YAPI KREDI SERMET ÇlF"TER
SALONL'nda 18.30'da 'Arkeoloji/Ayasofya:
tlk Kubbe için Bir Yeniden tnşa Denemesi'
konulu söyleşi. Konuşmacı: Ahmet Çakmak.
(0 212 252 47 00)
• BEYOĞLU SİNEMASI'nda 'Sinema
Yazarlarının Seçtikleri 04' kapsamında
12.00 - 18.00'de 'KiU BiU -1' ve 16.00 -
21 .OO'de 'Kill BİU - II'. (0 212 251 32 40) .