22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURtYET 8ŞUBAT2004PAZAR 10 P A Z A R YAZELARI dishabiacumhuriyetcom.tr PederPierreve 1Şubat 1954çağnsı(CTVostlar, imdat!.. Dün gece sabaha karşı L/saat 03.00 channda, Chatelet Şehir Tiyatrosu yakuunda, Sebastopol Buhan kaldınmlannda 60 yaşlannda bir kadın soğuktan donmuş olarak bulunmuş. Göğsüne basOrdığı tek örtüsü resmi kâgıt. bir gün önce kendisine tebüğ edilen. kirasını ödeyemediği gerekçesiyle evinden atıbna emriymiş. Şu sıralar Paris'te her gece başım sokacak yuvası, yiyecek kuru ekmeği bile olmayan ortalama 2 bin kişi, -10 derecede. sokakta yatmak zorunda. Felaket karşLsında aciF sözcüğü yetersiz. Bu akşamdan tezi yok Fransa'nın bütün şehiıierinde, Paris'in bütün mahalklerinde. 'Güç Durumdakilere Kardeşçe Destek Merkezleri - Ey, sen ki ıstırap çekiyorsun, zordasın; içeri gir, karnını doyur, uyu; umudu tekrardan keşfet. Burada SENİ SEVÎYORUZ...' yaahpankartlarasıh mekânlar oluşturulmalı: onlara bir döşek, bir battaniye, bir çorba verebilmeliyiz. Derhal 5 bin battaniye, 300 çadır. 200 soba bulmahyız. Gün batbktan sonra sayenizde, Seine Nehri boylarında veya Paris asfaltlarında aç açıkta hiç kinıse kalmamah. Kış sürdükçe bu dayanışma da sürmeli. MERSL." Hendi Groues, nam-ı diğer (Abbe) "Peder Pierre"in bu çağnsı, çığlığı Lüksemburg radyosunda kendi sesinden duyurulduğu zaman, takvımler 1 Şubat 1954, saatlerde 13.00'ü(haberler) gösteriyordu. 2. Dünya Savaşı'nın yıkımını zorlukla onarmaya çalışan Fransa'ya çağn yıldınm gibi düştü. Olağanüstü bir kış yaşayan Fransa o gün seferber oldu. Peder Pierre günümüzün en önemli dayanışma kurumlarından "Emmaüs Cemryeu"ni (Eski Ahit'e atfen) 1949 yılında kurarken bir devre öncü damgasını vuracağının belki farkuıda değildi. Zira 1 Şubat 1954 çağnsını izleyen günlerde yalnızca 2 bin ton malzeme, 50 bin mektup ve çek, 400 milyon frank (7 milyon Euro) toplanmakla kahnmıyor, aynı gün Pierre'in yakın dostu De Gaullecü senatör Leo Hamon (Yahudi kökenli) büyük millet meclisine 1 milyar frankhk acil lojman proje önerisi sunuyordu. Bu girişim Fransa'da ilk PARİS UGURHÜKÜM sosyal konutlann inşasmı getirecektir. Hatta o dönemde çıkan bir yasa bugün hâlâ kiracılara 1 Kasrm"la 15 Mart tarihleri arasında evinden atılmama _ ^ _ _ _ _ _ ^ _ hakkını tanır. 1912 'de Lyon'da bir ipek tüccannın 8 çocuğundan 5'incisi olarak dünyaya gelen Henri Groues, 15 yaşından itibaren kendini kilıseye farklı bir yaklaşımJa hasrermiş bir kişiliktir. Katıksız bir laik olan Henri, 1942'de Alman Nazizmi ve işbirlikçi kiliseye baş kaldırarak direniş hareketine katılmış ve aldığı kod adı "Peder Pierre"ı mücadele anlayışının sımgesi sıfatıyla bugüne kadar taşımıştır. Savaştan beri değişmeyen kılığı, gocuğu, başından hıç çıkarmadığı Cbe Guevara (o daha doğmazdan önce takılmış) beresi diye bilinen lacivert beresi, elinden düşürmediği bastonu, ak sakalı, kalın gözlükJeri ve keçi melemesini hatırlatan, ancak kararlı, keskin sesi, ama en önemlisi 70 yıldır sürdürdüğü dünyada, toplumda sosyal adalet ve eşitlik mücadelesi ona böyle bir saygınlık kazandırmıştır ki savaşın ardından milletvekili olmasına rağmen (1951 'de istifa ermiş) yanm asırdır Fransa'nın en sevilen kişiliği olma özelliğini asla kaybetmemiştir. Journal du Dimanche'ın (Pazar Gazetesi) 17 yıldır kurumlaştırdığı yıl sonu araştırmalannda daima en popüler Fransız seçilen Pierre, 2003 sonunda bu listeden çıkanlmasını ve yerini gençlere bırakmak istediğini söyledi. Bunun üzerine birincılik. günlük yaşamının insanı ve sosyal yanını ticari boyutla ustalıkla birleştirmesini bilen (asla Peder gibi köklü ve bilinçli olmasa da) Cezayir kökenli futbolcu. Fransız Milli Takımı'nın kaptanı Zinedine Zidane ve ünlü besteci-şarkıcı Jean-Jacques GoJdman a geçtı. | Yani "oralarda" haksız yere sık sık hayıflanmayın, sadece sizlerde sahalardan "imparator"lar, sahnelerden "sultan"lar çıkar diye.) Peder Pierre ilk çağnsından tam 50 yıl sonra, 92 yaşında, biraz yıpranmış ama asla yılmamış bir azimle 1 Şubat 20O4'te, Paris'in sosyalist Belediye Başkanı Bertrand Delanoe ve 6 bin kişi eşliğinde "İnsan Müzesi"nde yaptığı konuşmada. "YoksuDukla ve Dıslanmışlıkla Mücadele İçin" yurttaşlara yeni bir çağnda bulundu. "Yoksulhığa Karşı Manifesto" yaytmladı. Yoksulluk üzerine bir sergi de açan Peder Pierre ve Enımaüs Dostian 2054 dünyasmın yolunda herkese şu sorulan yönelttiler: "1954'te Fransa'da 43 milyon nüfusun 15 mihonu kötü koşuOarda oturuyor, 4 milyon lojman eksikliği vardı. 10 haneden yüzde 4'ünde akarsu, 4 haneden 3'ünde tuvalet yoktu. Bugün o güne oranla 4 misli daha zenginiz. GSMH iribanyla dünyanın 5. büyük ekonomisiyiz. Nasü oluyor da halen 3 mihon işsiz, 3.7 milyon insan da yoksulluk sınınnın altuıda? Dayanışmadan başka çö/üm görebiliyor musunuz? Sorumluluk kamu kadar mutlu insanlara da düşüyor. Mutluluğunun büincindt olması koşuluyla..." ugur.hukum@paris.com 'Oldürmeyi reddediyorum' deyince ABD Irak'ta savaşı başlattıgından beri ilk kez bir Amerikan askeri, Stephen Funk "Öldürmeyi reddediyorum" dedi ve hapse girdi. Oğlunun hapse girmesinin ardından gençliğinin aktif polıtıkacısı anne Gloria Pasis de kendini yeniden gösterilenn ve toplantılann ortasında buldu. Oğlunun savaşmayı reddetmesi nedeniyle hapsedilmesinin ardından oğlunun mücadelesini anlatmak için eyalet eyalet gezmeye başladı. Boston'un en soğuk günlerinde SNAFU örgütleyıcisi Dustin Langew ile birlikte geldiği Women Fightback Nervvork'ün (WFC) 24 Ocak'ta düzenlediği toplantıda çoğunluğunu kadınlann oluşturduğu dinleyicilere bir direnişin öyküsünü anlattı. Savaşmayı reddettiği için tutuklanan ilk asker olan 21 yaşındaki Funk, 2002'nin Nisan ayında orduya katılma karan alır. Üç çocuklu anne Pasis, oğlunun askere gitmesine karşı çıkar. ama çocuklannı bağımsız kişılikler olarak yetıştirdiğinden. oğlunun karanna katılmadığı halde onun kişiliğine duyduğu saygıdan dolayı onu engellemez. Önce eğitim kamplannda askeri eğitim süreci... Stephen bu kamp eğitiminde en yüksek dereceyi alır. Ardından ağustosta San Diego'da birliğe gönderilir. Annesi ile her görüşmelerinde tartıştıklan konu yine askerliği bırakma olur. 2002'nin Aralık ayında ziyarete geldiğinde, annesi ordudan aynLmak ısterse bir avukat bulacağmı ve onu askerlikten kurtarmak için her şeyi yapacağını söyler. Stephen'in yanıtı bu kez "evet" olur. Bu evette eşcinsel olduğu için rahatsız edilmesinin de payı vardır elbette. Anne Pasis bu arada avukat bulur, ama bulduğu avukat bir başkasını önerir, süreç uzar. 2003'ün Ocak ayı Stephen için kesin karar alma dönemidir. ABD'de orduya katılmak gönüllü olmasına karşın ordudan sözleşme bitmeden aynlmak ise suç oluşturmaktadır. Stephen ise üsse dönmez. Bir savaş karşıtı olan kız kardeşi Karhy Stephen'i savaş karşıtı gösterilere çağınr ve Stephen göstenlere konuşmacı olarak katılır, ama bu asker kaçaklığımn bir şekilde sonlanması BOSTON CEMİLEÇAKIR gerekmektedir. 1 Nisan 2003'te de karannı açıklamak üzere üsse döner ve savaşa karşı olduğunu belirten bildirisini okur. Bu bildiride eşcinsel olduğunu da ilk kez açıkça söyler. Daha önce bir subay üsse dönerse bir şey olmayacağını söylemiştir, ama savaş karşıtı bildiri okumak durumu daha da polıtıze ettığinden, hemen farklı uygulamaya tabi tutulur ve New Orleans'a nakledilıp mahkemeye venlır. Gizli görüşme sonucunda Stephen asker kaçağı olmaktan 6 ay ceza alır. Annesi oğlunun mahkemesine giremez, ama kapıda mahkemeden çıkacak oğlunu beklemektedir, Stephen bir başka kapıdan çıkanlır ve North Caroline'dakı bir cezaevine götürülür. Oğluna gönderdiği mektuplann verilmediğini söyleyen Pasis, bu deneyımlerin Stephen'i daha da politik biri kıldığını anlatıyor ve "Onunla gurur duyuyonım. Onun attığı adını. cesaret isteyen bir adım. Dilerdinı ki bu adım sıradan, herkesin atacağı bir adım olsun " diyor. Askerler içinde savaşa karşı mücadeleyi örgütleyen ve savaşa gitmek istemeyen askerlere bilgi ve hukuki yardım vermeyi hedefleyen SNAFU (Support Netvvork For An Armed Forces Union) örgütleyicisi Langew ise bir kişiden çoğula gidildiğinde, savaşa gidenleri, toplumun en yoksul kesiminden göçmenler, Kızılderilüer ve siyahların oluşturduğunu belirtiyor. Irak'ta ölen ilk askerin bir Guatemalalı göçmen olduğunu söylerken WFN adına konuşan Kızılderili Mathowin Munro da ilk ölen kadın askerin bir Hopi (bir Kızılderili kabilesi) kadını olduğunu söylüyor. Ordunun özellikle Latin Amerikalılan etkilemek için Ricky Martiıı gibi ünlülere reklam filmi yaptırdıklannı belirten Langevv, askerlerden çok sayıda e-posta ve telefon aldıklannı söylüyor ve amaçlannın Funk gibi savaşmayı reddedecek insanlara ulaşmak ve yardım ermek olduğunu vurguluyor. 6 aylık süresi 4 Şubat'ta dolan Funk'ın, eyalet eyalet gezmesi bekleniyor. (SNAFU web sayfası için www.join- snafu.org) 'Küçükşeytanların oyunu' Kosta Rika'da yaşayan Boruca yertileri, "Küçük Şeytanlann Oyunu" şenliği için hazırlık yapıyor. Her yıl düzenlenen ayinde, yerliJer geleneksel giysiler ve maskelerle dans ediyoriar. Key de Cuerre köyündeki yerliler bu dini şenliği, 1502'de başlayıp 1821'de sona eren lspanyol sömürgeciliği döneminde de hiç aksatmıyordu. Boruca yeriileri, İspanyol yönetimine karşı en büyük direnişi gösteren topluluk olarak ünlenmişti. (REUTERS) Kırk yıldır buradayız Aslında hep vardı ama şimdilerle iyice alevlendi. Yabancılann durumu n'olacak, bütünleşme gibi konular artık Hollanda'nın öncelikJe konuştuğu konular, hatta sorunlar arasuıda. Hollanda'yı yönetenler ne diyor; yabancılar gettolaştı, kendi dillerini konuşuyorlar, çanak antenlerle kendi ülkelerinin televizyonlannı izliyorlar, o da yetmezmış gibi açtıklan bakkal, market gibi yerlerde kendi ürünJerini sahyorlar, tüketiyorlar, yabancı çocuklar arasında suç oranı çok yüksek... Bunlara benzer birçok şey, durmaksızın konuşuluyor. Hele geçen haflalarda Türk kökenli Murat adlı bir gencin, okul kantininde öğretmenini kafasma kurşun sıkarak öldürmesi, bu tartışmalan iyice alevlendirdi. Olay evirilip çevirilip "entegrasyon" tartışmalanna getirildi. Aslında, bu konuyu sorun haline getirmek isteyenler için olayın tatsızhğı. kötülüğü bir yana, konunun kendisi bulunmaz nimet. ^ ^ "Bakın yabancılar gene suç işledi. bunlar ne kadar vahşi" denilebilmesi için çok iyi bir firsat. Cinayeti işleyen genç, suçunu itiraf etti. Ama okulunda sorunlar bitmiyor. Öğrenci arkadaşlan her gün gösteri yapıp Murat'ın çok fazla zorlandığını, aslında iyi bir çocuk olduğunu, üzerine fazla gidildiğini söylüyorlar. Tabii ki, nedeni ne olursa olsun bir gencin cinayet işlemiş olması çok kötü. Olayın hemen ardından farklı gelişmeler de oldu... "Kırk yıldır buradayız, arnk burahyız" diyen birçok yabancı örgütü. hatta Türk örgütü açıklamalar yaparak (bir yerde açıkJama yapma zorunluluğu hissederek) olayın vahametini vurguladı, ne kadar üzüldüklerinı yana döne anlatmaya çalıştı. Altında yatan psikoloji ise "Biz de Türk'üz ama bu olavı vaflahi biz AMSTERDAM planlamadık, biz böyle şeylere karşryız, Türk'üz ama böyle işler yapmayız" mantığıydı sanki. Böyle bir açıklamanın yapılmış olması tabii ki yanlış değil, ama bizlenn sadece Türk kökenli olduğumuz için sorumluluk duyarak hareket etmemiz yanlıştı bence. Buradan hareketle Türkiye "de olup biten her tatsızlıkla ilgilı de açıklamalar yapmamız, niye demokratikleşemediğimizi de ara ara Hollandalılara hatta tüm Avrupalılara açıklamamız gerekmez mi? Ya da otobüse, tramvaya binen her Türk asıllının her karşılaştığı Hollandahya, "Bugün de demokradkleşemedik görüyon mu, Lahey'deki olay ne vahinı vah vah" demesi gerekmez mi?.. Espri yaptığımı sananlar varsa yanılıyorlar, bunu komik olsun diye yazmadım. Zaten olay bir ölçüde bu şekilde yaşanmakta. Bütün Türk asıllılar kendini gelişmelerden ^ ^ _ ^ ^ ^ _ _ sorumlu tutmakta... Ülkede tatsız bir olay olduğunda gece sabahlara kadar "Aman altmdan bir Türk çıkmasın, n'olur bu olayi bir yabancı yapnnş olmasın da şurada huzur içinde yaşayahm* denmekte. Yabancı karşıtı lider Pim Fortuyn öldürüldüğünde de aynı şeyler yaşandı. Katil bulunana kadar bütün yabancılar nefesini tutup bekledi ve de olayı bir Hollandalının yapmış olması, deriiin nefes almalanna neden oldu. Yanlış anlaşılmasın, olaya sevindikleri için değil, bir yabancı üstlenirse bize dünyayı dar ederler düşüncesiyle derin nefesler alındı. Hollanda'da gelecek aylar içinde de Türklerin buralara gelişinin 40. yılı kutlamalan yapılacak. Yazınm başında da bahsettim. "Kırkyıkhr buralardayız, artık burahyız" gıbı düşünceler ve sloganlar da var. Bu tip açıklamalan Türkiye'de YAKUP KARAHAN yaşayanlar da mutlaka bilirler. Verdiğim örneklerden sonra bile ne kadar yaşarsa yaşasın Türklerin "Avrupah" olduğu ya da buna izin venldığine inanabilıyor musunuz? tkincı, üçüncü kuşak çocuklanmızın bile dillerinin yeterli olmadığı ıddia edilerek yeni doğan bir bebeğe "Aha gene bir yabancı doğdu" dıyerek insanlann entegre edılebıleceklerine kim inanabilir? Hem sonra kırk yıldır bir yerli olmuş msanlan olur olmaz gelişmelerden sorumlu tutarak, her olumsuz gelişmenin nedenini bu adamlara ve yaşam tarzlanna bağlayarak buralı olmalan sağlanabilir mi? Ve de yabancılann (niye hâlâ yabancılarsa) bir ömür bir yerde yaşayıp hâlâ yabancı olduklan, bu insanlara niye yabancı dendiği anlaşılabilir mi?.. Olayın Türkiye'de yaşayanlar tarafindan biraz daha iyi anlaşılabilmesi için örnek verecek olursak. İstanbul'a 40 yıl önce yerleşmiş, dedeleri Malatya'dan gelen birinin suç işlemesi durumunda, bütün Malatya kökenlilerin kendini suçlu hissetmesi. bütün "Malaryahlar Birteşme ve Dayanışma DerneklerTnin "olayı kınıyoruz, bu İstanbul'a ve Malatya'ya vuruhnuş bir darbedjr" demeleri arasında pek bır fark yoktur. Hatta İstanbul "ileri gelenlerinin" habire "Bu Malatyahlar da bir rürlü uyum sağlayamadı. 3. kuşaktan çocuklan bile Türkçevi dogru dürüst konuşanuyor, yeni yeni yasalar yapak" demeleri gibıdir. Ve yüksek eğitim almış, kariyerler yapmış Malatyalılann bile, sadece o şehirden olduklan için farklı muamele görmeleri gibidir. (Malatyalı dostlar lütfen alınmasın, herhangi bir kent adı da kullanılabilir...) Tabii ki. cinayet bağışlanamaz, ama sorun çevrilip başka noktalara getirildığinden böyle bir yazıyı yazma ihtiyacı duydum. karahan a wanadoo.nl AB-TC-WC!ÜTy ugün Devlet AB İçin Ne J 3 Yaptı?" Türkiye'nın yapmış olduğu \e uygulayacağı reformlar ile düzenlemelenn Brüksel'de AB tarafindan nasıl yorumlandığını gösteren fotoğrafı betimlemek hıç kolay değil... Alaturka tuvalete derme çatma sandalye ayaklan, onun üzenne de WC altlığı koyup ığretı bır alafranga ruvalet yapmışlar. Belçika'dakı Türklere Belçikalı arkadaşlan e- postalarla böyle fotograflar yolluyorlar. Fotoğrafı "Ashnda Türk'ün pratik zekâsını gösterme açısından düşünmesi gerekirdi Avnıpalmın" diye yorumlayan Brüksel'deki bır gazeteci büyüğümüz. "Ama deliği niye biraz geıüşlermemişler; isabet hatası yapılmasını azaltmak için yanL." şeklinde de "tam biztik" bir öneride bulundu! Geçen günlerde. A\rupa Parlamentosu'nda çekim yapmak üzere Brüksel'e gelen, Köln'den yayın yapan özel bir TV'nin konuğuydum. "Bir mizah yazan gözüyle Türkiye-AB ilişkilerini nasıl değerİendiriyorsunuz" diye sorulunca bu fotoğraf imdadıma yetişti. Aslında halimiz fotoğraftakinden de beter. AKP ile birlikte. yüzü AB'ye dönük ama sürekli olarak geri geri doğuya doğru giden bir ülke oldu Türkiye. Ulkece Euro-takıyye yapıyoruz: AB'ye gelince reformcu ve ılencı gözüken bir tutum, ülke içinde ise ortaçağa dönüş özlemini çağnştıran denemeler... Sakallı Celal, "Türkiye doğuya giden bir genüdir, içinde batrya koşan yolcular vardır T> demiştı. ___^^_ Cumhunyet Türkiyesi ise uygarlığa doğru yol alan bır gemıdir, içinde AKP zıhniyetı gibi doğuya koşan yolcular vardır. Korkanm, çekirdek ve geniş A\Tupa olmak üzere iki farklı hızla yol alan İKİ VİTESLÎ bır Avrupa'yı tartışan Brüksel'e, Türkiye tam üye olduktan sonra, üçüncü bir vites. GERİ VİTES de gerekecek! Aslında AB de Türkiye'ye karşı Euro- takıyye yapıyor. Buna Türkiye'nin üyeliğine karşı olduğunu açıkça söyleyen Valery Giscard bile tepki gösterip "Türkiye'ye başka, özel sohbetlerde başka konuşan ikh üzlü AB pob'tikacılaruıı eleşnrmiş" ve kendısı gıbı herkesin açık sözlü olup "AB'nin Türkiye ile tam üyelik yerine daha gerçekçi olan özel üişkivi konuşmasını" istemişti. AB ile karşılıklı maskeleri çıkanp "Takke düştü, takryye göründü!" diyeceğimiz günler yakındır. Eski Avrupa Komisyonu Türkiye temsilcilerinden Karen Fogg, İstanbul'daki uluslararası bir sempozyumda, 1989öncesi Doğu A\Tupa"da olduğu gibi, Türkiye'de de değişimi gerçeîcleştirmek için mizahın kullanılabileceğı önerisinde bulunmuştu. Türk mizahçılan ülkemızde değişım için BRUKSEL ERDİNÇUTKU yıllardır ellerinden geleni başanyla yapıyorlar \ e Fogg gibılerden nasıhat almaya da hiçbir zaman gereksinimleri olmadı. Gördüğüm kadanyla sadece AB'ye girişte değil, AB'de de mizah çok önemli. ltalya Başbakanı Sihio Beıiusconi ve genişlemeden sorumlu AB Komisen Günter Verheugen AB'de boy gösteren komedyenlere en iyi örneklen oluşruruyorlar. "Şu Verheugen midir nedir. o adamcağızın her konuşmasuıı haber olarak vermek zorunda mryız ki? \ani adanıın hem ruh sağfağı yerinde değil hem de bu durumuna rağmen bizimk kafa bulmava da çalışryor" demışti bır yazısında Serdar Turgut. İşine gelince "susma hakkmı", işine gelince "saçmalama hakkınr. yen gelince de "susfurma ve firçalama hakkını" kullanan Verheugen'i anlayan varsa beri gelsin. "AB'nin şunu kabul etmesi la/ım... Bizim mizah konunıumuz son derece kendine özgü, AB'de olmayan birtakım sorunlar, bizde komik olarak dc\ am ediyor... Bu da kamuoyunda tepki uyandınyor. Bu konuda bizim duyarhhğımıza AB'nin de anlavış göstermesi gerekir. Ashnda son yıllarda karikatür ilettişkilerimizdenispi bir olumlu getişme var, fakat yeterH değil™ AB'de Türk mizahından kaygı duyan, kuşku duyan çevreler \"ar, bunlara ahşmamız gerekiyor...'' diye yazıyor Latif Demirci'nin "Bugün Devlet İçin Ne Yapün?" adlı albümünün arka kapağında. Her şeyini 2004 sonrasında AB'den kapabileceğı müzakere tarihine endekslemiş bir ^^_^__m Türkiye ile karşı karşıyayız. 2004 sonunda bahane bırakmama>T amaçlayan Türk yetkililer "son derece kendine özgü mizahınuzı** da bir uyum paketi halinde AB'ye uydurma çalışması başlatırsa şaşmayın. 2004'ü AB yılı ılan edip AB başkentlerinde Türkiye 'yi tanıtmaya yönelik etkinlikler düzenleyecek olan AKP, devletin parasını (bazı e-mail gruplannda iddia edildiğine göre) birtakım göstermelik etkinliklerle "Türkiye AB kamuoyunda tanıtildı" denilerek yandaşlanna aktarma planlan yapıyormuş. Brüksel, "bugüne kadar kendi yağı ile kavrulan Belçika'daki bir işadamları oluşumunun (TÖSED)saltAKP'den tanıtnn çerçevesinde 10 mihon Euro almak içnı paravan yönetim değişiköğine sürüklendiği'' iddialanyla çalkalanıyor. Bu işte TÜSİAD'ın parmağı olduğu söyleniyor. İddialar doğmysa Türkiye'de TESETTÜRLÜ demokrasi uygulayan AKP, AB'nin başkenti Brüksel'e de TÖSED türü demokrasiyi ihraç etmiş oluyor. Demirci şimdilerde albüm çıkaracak olsaydı sanınm adını "Bugün Devlet AB İçin Ne Yapü?" ya da "Bugün AKP, Yandaşlan İçin Ne Yaptı?" koyardı! (erdincutku@yahoo.com).
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle