Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 6 ŞUBAT 2004 CUMA
DIZI
V
Prof. Dr. Sinanoğlu, TÜBİTAK'ın particiliğin hedefi haline geldiğini söyledi: BIR BAKIMA
Işık KANSU - Mustafa ÇAKIR
SUNUŞ
Türkiye Bilimsel ve Teknik
Araştırma Kurumu (TÜBtTAK), adı
üstünde, bilimsel araştırmalar
yapmak, bilimi Türkiye'de
geliştirmek, bilim insanlannın
yetişmesi amacıyla ta çocukluktan
başlayarak yurttaşlann önüne
olanaklar koymak için kurulmuş.
AKP, iktidara geldi geleli, birçok
devlet kurumu gibi TÜBİTAK ile de
kavgalı oldu. Başbakan Recep Taryip
Erdoğan'ın TÜBtTAK'a kendi
belirlediği isimleri getirmesi ile
sonuçlanan süreç geçen yılın mayıs
ayında başladı. Dönemin TÜBİTAK
Başkanı Prof. Dr. Namık Kemal
Pak'ın görev süresi 30 Mayıs 2003 "te
sona erdi. Ancak TÜBİTAK Bilia
Kurulu. 30 Mayıs öncesinde yaptığı
seçimde Pak'ı yeniden başkanlığa
seçti. TÜBİTAK Yasası gereği, B:lim
Kurulu tarafindan seçilen Pak'ın
ismi, onay için CumhurbaşkanlığVna
gönderilmesi için Başbakanlık'a
iletildi. Ancak Başbakan Recep
Tayyip Erdogan, Pak'a ilişkin karan
Curnhurbaşkanlığı'na
göndermeyerek aylarca
Başbakanlık'ta bekletti. Bu sırada
TÜBİTAK Başkanhğı'na Prof. Dr
Tuğrul Tankut vekâlet etti.
TÜBİTAK Bilim Kurulu'nun 6
üyesinın görev süreleri de 21 Eylâl
2003 'te doldu. TÜBİTAK Bilim
Kurulu, bır gün öncesinde görev
sürelen dolacak olan 6 Bilim Kurulu
üyesi yerine seçim yaptı. Ancak 6
üyeye ilişkin Bilim Kurulu karan da
Başbakan Erdoğan tarafindan
onaylanmadı.
AKP hükümeti, bir yandan da
TÜBÎTAK Yasası'nda değişiklik
yapmak için çalışmaya başladı. Bu
bilim kurumuna ilişkin hazırlıklar,
geçmişte "büginin ve bilimin
IslamJaştınlmasmr öneren kimi
siyasi tslamcılann kitaplannı
Türkçeye çevirmiş olan Başbakanlık
Müsteşan Ömer Dinçer tarafindan
yürütüldü. Yasa tasansının
TBMM'deki görüşmeleri sırasında
CHP'liler ile AKP'liler arasında sert
tartışmalar yaşandı. Tasan
AKP'lilerin oylan ile TBMM'de
yasalaştı. Ancak yasa,
Cumhurbaşkaru Ahmet Necdet Sezer
tarafindan bir kez daha görüşülmek
üzere TBMM'ye gönderildi.
AKP'nin dıretmesi üzerine yasa
TBMM'de yeniden kabul edildi.
Cumhurbaşkanı Sezer de ikinci defa
önüne gelen yasayı onaylamak
zorunda kaldı. Ancak CHP'H 141
millervekili. AKP hükürneti
tarafindan hazırlanan TÜBİTAK
Yasası'nın iptali ve yürürlüğünün
durdurulması istemiyle Anayasa
Mahkemesi'ne başvurdu. Başbakan
Erdoğan, yasanın Resmi Gazete'de
yayımlanmasının ardından Anayasa
Mahkemesi'nin vereceği karan
beklemeden 6 Bilim Kurulu
üyeliğine 22 Aralık 2003'te yeni
atama yaptı. Başbakan Erdoğan
tarafindan TÜBİTAK Bilim
Kurulu'na atanan 6 üyenin isimleri
şöyle:
Doç. Dr. Ahmet Ademoğiu. Prof Dr.
Hüseyin Akan. Prof. Dr. Abdullah
Atalar, Prof. Dr. Ömer Ziya Cebeei,
Nuri Gürgür ve Prof. Dr. Nüket Yetiş.
Yeni üyelerin katılımı ile 11 Ocat'ta
ılk toplantısını yapan TÜBİTAK
Bilim Kurulu, Başkanvekili Prof. Dr.
Tuğrul Tankut un görevine son vardi.
Başkanvekilliğine Prof. Dr. Nüket
Yetiş getirildi. Yetış'ın TÜBİTAK
Başkanlığı'na atanmasını öngören
kararname de onay için Çankaya
Köşkü'ne gönderildi. Bu sırada
Anayasa Mahkemesi 29 Ocak 20O4
tarihinde CHP'nin AKP
hükümetince hazırlanan yasanın
yürürlüğünün durdurulması istemıni
karara bağladı. Yüksek mahkeme 4'e
karşı 7 üyenin oyuyla AKP
hükümetince hazırlanan yasanın
yürürlüğünü durdurdu. Karann
ardından Cumhurbaşkanı Sezer de,
Nüket Yetiş'e ilişkin kararnameyi
Başbakanlık'a iade etti. Yazı dizimiz
süresince, bilim insanlanmızın,
uzman demek ve örgütlerin
temsilcilerinin. yukanda özetlemeye
çalıştığımız süreçte AKP'nin ısrarla
müdahale ehneye çahştığı
TÜBİTAK'a dönük girişimlerinın.
sıradan bir kadrolaşma mı, yoksa
bilginin, bilimin dinselleştirilmesme
dönük bir hareket mi olduğuna
ilişkin görüşlerini aktarmaya
çahşacağız.
Büimkuruluşlan
hedefsiz bırakıldıDünyaca ünlü bilim insanımız
Prof Dr. Oktay Sinanoğlu, TÜBİ-
TAK ile ilgili son gelişmeleri de-
ğerlendinrken "Bilim kuruluşia-
ruım ban zümrelerin, çıkarcı öbek-
lerinin, Türk ve Türkiye düşmaıu
olanlann, dost postuna bürünmüş
dış düşmanla el alündan işbirtiği
yapanlann, her türlü ûrkacıhğın
hâkimiyetine geçmesini engelle-
mek gerekir* dedı.
Sinanoğlu, Cumhuriyefin ko-
nuya ılışkın sorularmı yanıtlar-
ken, ülkenın geleceğini ulusal he-
defienn belırleyeceğıne değine-
rek "Hedefsiz üİke; dümeni kınk,
ftrunalarda oraya buraya süriik-
Ienen gemiye benzer, sonunda sö-
mürgecilere yem olur" görüşünü
savundu. Sinanoğlu. Ülkenin uzun
ve kısa vadeli dış siyaseti, iktisat
siyaseti, onlara bağlı olarak da bır
ulusal eğirim siyaseti ve bilim tek-
nik araştırma siyaseti olması ge-
rektiğine vurgu yaparak şunlan
sö\ledi:
" Bir ulus kim olduğunu, dünya-
da nasıl bir yer almak istediğini bfl-
meli: ulus, tetnel hedefleri etrafin-
da birieşmetidir. O zaman, ülkenin
bireyleri de ulusal hedefleri kendi
çıkarlannın üstünde tutar. ulusun
bekası ve refahı için canla başla
çakşıriar. İşte Atatürk döneminde
Türkiye'de bunlann hepsi vanh.
Ancak 1945 ve özellikie 1950'den
sonra, önceyavaş yavaş, sonra hız-
la hedefler. arkasından ulusal bir-
lik ve beraberlik adım adım yok
• Prof. Dr. Oktay
Sinanoğlu:
Bilim hıruluşlannın
bazı zümrelehn, çıkarcı
öbeklerinin, dost
postuna bürünmüş dış
düşmanla el altından
işbirliği yapanlann,
her türlü firkacılığın
hâkimiyetine geçmesini
engellemekgerek.
edildi. Nereden nerelere geldiği-
miz, gittikçe batağa saplanışımız
aruk meydanda.
BOim/teknik araşbrması bir ül-
ke için lüks mü? Kesinlikle hayır.
Tersine iktisadi gelişmenin başını,
araşarma ve temel bilimin yol aç-
üğı teknik buluşlar çekiyor. An-
cak araşürma, dostlar aüşverişte
görsün kabilinden, yayın olsun di-
ye yayından ibaret ise ulusal bilim
ekorierinin gelişmesine yol aç-
mazsa, ulusal hedefler betirleyip ön-
ce kendi halkına, ulusuna, sonra in-
sanhğa hizmet etmezse, ülkeye yük
olmaktan. hirtakını çömez küme-
lerine geçim ve sahte itibar sağia-
maktan öteye gidemezr
1962"de ı'lensı ıçın TÜBtTAK
gıbı bir kuruluşun gereği ortaya
atıldığında, temel fikir ve önen-
nin. ülkenin bilim teknik hedefle-
nni, ereklerini belirlemesi olduğu-
nu anımsatan Sinanoğlu, "Ancak,
hemen yabancı bir vakfin Anka-
ra'daki başkanı devreye girdi;' He-
def de ne demekmiş? Herkes bil-
diğini okur' diyerek o maddeyi
kakhrtn.'Okomünistliktir' deme-
ye getiriyordu; halbuki kendi ül-
kesinde her şey devletinin tespit
ettiği hedeflere göreyapthyordu. O
gün, bugün getişmenin neyöndeol-
duğu aşikâr" diye konuştu.
Sahte eğitlmden
sıyrılmak
Oktay Sinanoğlu, sözlerini şöy-
le sürdürdü:
u
Bilim vetekniğinge-
lişebilmesi için ona yön verecek,
araşürmalan destekleyecek, ger-
çek bilinıci ve araştınnacılann ye-
tişmesüie katkı sağlayacak kuru-
luşlann; her dönemde bazı züm-
relerin, çıkarcı öbeklerinin, hatta
gizli Türk ve Türkiye düşnıanı
olanlann, dost postuna bürünmüş
dış düşmanla el alündan işbirliği
yapanlann, her türlü firkacıhğuı
(particiliğin) hâkimiyetine geçme-
sini engellemek gerekir. Halen bu
kuruluşlann yasalan, yönetim ku-
rullannın açılan verlerini kendile-
ri doldurmalan, bu suretle zümre
egemenüğinin sürüp granesini sağ-
lamaktadır.
Üİke uçunımun kenanna gel-
mişken, Atatürk'ün "milli eğıti-
mi'nin yerini yabancılann güdü-
münde, Türk kültürünü, tarihini,
dih'ni, dolayısıyla her şeyini yok
eden, yabancı ülkelere köleler, içe-
ride vatan topraklanm bile gözü-
nü kırpmadan yabancılara teslim
eden işbirlikçiler yetiştiren, genç-
leri cahil bırakan sahte "eğitım' al-
mış iken, özellikie 1980'den beri
gerçek bilim, gerçek araştırma
adeta yasaklanmışken, her vatan-
severin, her insanukonuru olanın.
'Önce vatan!', 'Önce ülke!', "Ön-
ce ulusumuz, aziz halkımız, onun
refahı. bekası, geleceği' demesi,
Türk ulusu ve ulus-devletinin ba-
ğunsız ve eşit haklara sahip ülke-
lerden ohışması gereken gerçekten
küresel bir dünyada şerefli yerini
alması için canla başla uğraşma-
SL, birlik olması gerekmektedir.
En uzun ve en şerefli bir uygar-
lık tarihine, en mükcmmel ve ma-
temaüksd zenginlikte bir dile sa-
hip olan Türkulusu bunu yapacak-
**fl
Ankara Üni\ ersıtesı Rektörü Prof. Dr. Nusret
Aras, TÜBİTAK'ın. Türkiye'nin gelişmiş bir
bilimsel ve teknolojik araştırma kurumu
olduğunun altını çizerek TÜBİTAK'ın bugüne
değin yerleşik mevzuatının bir yasa ile
değıştirilerek kurumun yönetime hâkim olma
hareketinin, öncelikle sıradan bir kadrolaşma
hareketi gibi değerlendirilebileceğini dile
getirdi. Türkiye'nin tüm kurumlannın,
üniversiteler ve bilimsel kurumlar dışında
her zaman değişen iktidarla beraber gelen
kadrolaşma harekerine maruz kaldıklanna
değinen Prof. Aras, "Ancak bu hareketin
en büyük farkı güzide bir bilim
kuruluşu olan, ülkemizi bu
alanda içte ve dışta başan De
tanıtan ve temsil eden bir
kurulun kendisine \e kuruma
yönelik ounasıdu"" dedi.
TÜBlTAK'ta son gelışen
olaylan "bilgi ve bilimin
öncelikle siyasallaşmasma
yönelik bir hareket" olarak
değerlendiren Aras, şu
düşünceleri öne sürdü:
SERVER TANÎLLİ
nr."
Ankara Universitesi Rektörü Prof. Dr. Nusret Aras:
Soıırald adnıı iuıiversiteler"Bilim ne siyasallaşnnlabilir ne de
dinselleştirilebilir. Ancak bilim kurullannın
yapısınmbu şekilde değiştirilmesi, kurumlara
ümnıet mantığının yerleştirilmesi sonucunu
doğurur. Sonuçta. bilimsel kurum ve kurullann
oluşumu ve temsiHyeti, tarikatlann pay daşügı
şeklinde gerçekleşir. Böyle bir genşme ise bilimsel
bulgu ve birildmlerin dinsel motifler ve ifadelerle
süslenerek topluma verihnesine kadar
gidebUir. Türkiye'nin tüm önemli kurum ve
kuruluşlanmn yapısında yapılagelen
*S dinselleşrirme hareketinin bilimsel
kuruluşlara taşmması, bunun yakuı gelecekte
diğer kurumlaria beraber sonunda
ünhersitelerimize de taşınmak
isteneceğinin açık kamn olup belki
de günün birinde üniversite
yöneticilerinin de "bir kereliğine"
bazı makamlar tarafindan
atanması istenecektir. Tüm
. bunlar 1923 Aydınlanma
->A DeMİmi'ne karşı ya\aştan ve
5( gizh'devam eden devrim
karşıthğmuı açık bir şekle
dönüşmesinden ibarettir."
YARIN: Prof. Dr. Oya ARASLI - ODTÜ Öğretim Elemanlan Derneği - Füsun SAYEK
Prof. Dr. Engin Ataç:
'Amaçlan
kurumu ele
geçirmek'
Anadolu Universitesi
Rektörü Prof. Dr. Engin
Ataç, üniversiteler dışında
akademık ve sınai araştırma-
geliştırme ve bilim adamı
yetiştırme gibi ulusal
misyonlar üstlenen
TÜBİTAK'ın hızmetlennın
yeterli olup olmadığının ayn
bir tartışma konusu
olduğunun altını çizerek
"TÜBÎTAK'ınyapısal
sorunlan ve yetersiz
kaynaklan hangj verimlilikte
kullanmış olduğu
tarüşüabilir. Örneğin,
TÜBİTAK'ın ne ölçüde
araşarma hedefleri ve ağırtık
merkezleri belirieyip, ülke
biliminde yönlendirici
olabildigi, Bilim Kurulu'nun
oluştunüma ve yenilenme
biçimi, personel
harcamalannın nispi
yükseküği, tarüşdmay^ ve
düzeltilmeye muhtaç
hususlar olabilir" dedi. Prof.
Ataç, hükümetin
TÜBlTAK'a yönelik
tutumunu şu sözlerle
eleştirdi: "TÜBİTAK'ta bir
yenilenme veya reformun, bu
tür önemli sonınlann
taruşmaya açılarak > apılması
lazun getirken, hükümetin
hiçbir surette böyle bir
duyarülık göstermeden,
kurumu sadece kendi istediği
kişüerce ve doğal olarak
kendisinin çok açık obna>'an
hedef tercihleriyle yönetmek
istemesi, hiçbir denıokratik
ya da bürokratik gelenekle
bağdaşmadığı gibi, hukuki ve
\icdani de değildir.
Başbakan, kendisine önerilen
seçihniş başkan ve Bilim
Kurulu üyesi adaylannın
öngörülen prosedür içinde
atanmasını engelleyerek bir
sorun çıkarnuş, sonra da
böyle bir sorunun varlığuu,
bir tek defahk uygulaması
olacak bir kanuna gerekçe
olarak göstermiştir. Bu tavır
ne y^zık ki siyasi iradenin
amacuun, kurumda bir
reform yapmak değU,
kurumu ele geçirmek ve
siyasallaşurmak olduğunu
apaçık göstermektedir."
Bir Medrese Oyküsii...
Uğur Mumcu'nun, üstünde en çok durduğu
konulardan biri, eğitim sorunumuz idi: Devrimin
mirasını hatıriatır ve uğradığı ihanetleri sergileyip
mücadele yollarını önerirdi. Yeni medreselerimi-
zin ortaöğretimde ayakları olan Imam Hatip Okul-
ları da konularından biriydi.
Katledilişinin 11. yılında, onu, bir medrese öy-
küsü ile anmak yerinde olmaz mı?
Bir rastlantı da araya girdi: Hikmet Çetinka-
ya dostumuz, birkaç gün önce gazetemizde,
ABD'de Nakşi Rüzgârı adlı -güzelim- yazısında,
ünlü Nakşibendi tarikat lideri Nâzım Kıbrısî'nin
bir sözünü naklediyordu. Özal Ailesi'nin bir ışık
kaynağı dermiş ki: "Mektep niye okul oldu, mek-
tebin suyu mu çıktı... Mektep medrese demek-
tir. Dindarlann üzerinde büyük baskı var." Şim-
di Başbakanımızın son gezisinde, ABD'de görüş-
tüğü Şeyh Kabbani de Nâzım Kıbrısrnin dama-
dıymış. Onun, "Nakşibendi kumaşı"n\ da hatır-
layarak, kayınpederinden farklı bir kafada olma-
sını düşünebilir misiniz?
•
Osmanlı Imparatoriuğu'nda, en yüksek düzey-
de öğretim yapanlar, 18. yüzyılın sonlarına kadar
-tek başına- medreseler olmuştur.
Bu bahsin Osmanlı tarihinde gelişimi pek bili-
nir ve özetle şöyledir: Osmanlılar, Selçuklular'ın
mirasına konup onları örnek alarak, en gelişmiş
medreseleri kurar ve yetkinleştirirler. Osmanlı
Beyliği'nde ve sonraki Osmanlı fethi boyunca
sürdürülen medreseleşme hareketi, gerçekten
üstün düzeyde idiler.
Fatih ve Kanunî ile de medreseler, doruğuna
çıkarlar.
Ne var ki. 16. yüzyılla, "ılmıye sınıfı"nüa sap-
maların yanı sıra; ders dıli Arapça da olduğun-
dan, öğrenimde yöntem "ezber"e soysuzlaşın-
ca başa bela olur: Aklî tavır ve tartışma son bu-
lur ve dogmatik usul öne çıkar.
Yıne 16. yüzyılda, medreselerin her türlü yeni-
liklere kapanması ile, bir yandan gözlemler, dü-
şünceler, incelemeler, dine aykırı görülür: 1580'li
yıllarda, Tophane sırtlarında basit bir rasathane
kurarak evreni izlemeye koyulan Takiyüddin Mıs-
rî'ye, "garip ve meçhulât âlemınin ahvaline ke-
şif ve vukuf hâsıl ediyor" suçlaması ile rasatha-
nesinin yıkılması buna bir örnektir. Ama aynı sı-
ralarda, "düşünme özgüriüğü" de şiddetle ce-
zalandırılır: Ulemadan Kabız-ı Acemi, müderris
Nadajlı Sarı Abdurrahman ve bır de Hamza,
"zıhdıklıkla", yani Allah'a ve ahirete inanmamak-
lasuçlanarak idam edilirler. Giderek, toplum ya-
şamı baskı altına alınmaya çalışılır.
Bunlara, 17. yüzyılda medreselerin, yeniliklere
sırt çevirmelerini eklemeli!
Bütün bunlar için, geçenlerde bir yazımda okur-
lanma haber verdiğim, Necdet Sakaoğlu'nun,
Osmanlı'dan Günümüze Eğitim Tarihi adlı eseri
mutlaka okunmah!
18. yüzyılda, Osmanlılar, eğrtimde reforma baş-
larlar; bütün bir 19. yüzyılda ve 20. yüzyıl başla-
nnda bu yenileşmeyi sürdürürler.
Gözlere çarpan nedir ilk bakışta?
Şu: Yüksekokullardan aşağıya doğru bir eği-
tim reformu!
Ne var ki medreselere dokunulmaz. Pek geci-
kerek "Darülfünun", yani üniversite kurulduğun-
da, medreseler yine sürdürülür.
Bu "ikilik"e son veren 1923 Devrimi'dir: "Laik
Cumhuriyet" eğitıme yansıdığında, laik "tek
okul", onları tamamlayan laik yüksekokul ve üni-
versitedir. Bu, çağdaşlığın da bir gereğidir.
O "tek okul", 1950'lerde ihanete uğramaya
başlar: Laik liselerin yanı sıra, dine ve dogmaya
dayanan Imam ve Hatip Okulları kurulur; sayısı
da yüzlerle hesaplanır ve üniversitelerin kapılan
açılır önlerinde.
llahiyatçı fakültelerin sayısı da otuza varmış ve
belki aşmıştır da.
Din öğretimi, liselere değin zorunludur.
Ortaöğretimde öyle bir düzen kurulmuştur ki,
bir "ezber"e dayanmaktadır; soysuzlaşmıştır.
Eğitim düzenimizde, akıl ve tartışma kapı dışı-
na atılmış, dogmaya ve dogmatike buyur edilmiş-
tir. Var olan, fiilen olan, bütün eğitimi tavanının al-
tına almış tek bir medrese değil mi karşımızda gör-
düğümüz?
Genç yetenekler orada söndürülüyor.
Çare mi? Bu medreseyi mutlaka yıkmalıyız!
Okulu ve üniversitemizi, aklın ve bilimin aydın-
lığına yeniden ve gecikmeden açmahyız!..
Ocak - Şubat Seçkisi KITAPÇILARDA!
Türkiye Yazarlar Sendikası • Tel/Faks: (0212) 259 7474
Dağıtım: SAY- (02I2) 52817 54 ALFA- (02I2) 5II53 03
Ankara: DOST- (03I2) 430 48 95 Izmır: KABİLE- (0232) 425 37 58
Suriicu Ehliyetimi. Avukatlık Kimliğimi ve Silah
Taşıma Kimliğimi kaybettım Hükümsuzdür.
Av. Abdullah KİRAZ