17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 ŞUBAT 2004 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR kulturtg cumhuriyet.com.tr 15 llll! UYCARLIKLARIN İZİNDE OKTAY EKİNCt Azerbaycan'm dillere destan tarihi başkenti de 'duygusuz imarm' tehdidi altında 'Bakû Geceleri' kararmasınAzeriler için Bakû sadece birbaş- kent değil. bir "ulusal sevgili"dir... Dünyada hiçbir kent ıçın Bakû ka- dar kadar çok şiir yazılmamış, Ba- kû kadar çok şarkı bestelenmemiş- tir... Bu aşk şarkılanndan birinde, örneğin "Bakû geceleri" içın şun- lar söylenir; Hoş etirliyaza benzer, Yüz nağmeli saza benzer, Gara gözlü gıza benzer, Bizim Baki geceleri... Azenler, işte böylesıne bir "kara sevdayla" yaşadıklan Bakû'yu, öte- den beri güller, çiçekler ıçinde ko- rudular; mimarisine ve peyzajına gözleri gibibaktılar... Kentin tarihsel kimliğini gözeten bir imar anlayışı da bu duyarlılıkla beslendiği için UNESCO'nun "Dünya Mirası" listesınde yer al- dı... Özellıkle "lçerişehir" denilen ve 12. yüzyılda burayı "başkentle- ri" yaparak da bezeyen "Şirvan- şahlar" dönemi anıtsal yapılan ile ortaçağdan kalma eski kent doku- sunu "sur içinde" banndıran kesi- mi. yıne UNESCO'nun "insanlık adına da korunması gerekir" ka- rannın başlıca gerekçesiydi... Kiıltür kentlne' yakışmayan Ne var ki Bakû, onca derin sevgi- ye ve onca koruma kararlanna rağ- men, tıpkı tstanbul gibı, son yıllar- daki "kentseltahribat" nedeniyle, Dünya Mirası listesınden "risk al- tındakî miras" grubuna aktanlmak üzere... Yani, UNESCO sözcülerinin bir süredir tstanbul için de dile getir- dıklen; "insanuğa ait ortak değer- lerini korumayan" yönetimleri de evrensel külrür adına sorgulayan bir "kara liste"ye... Eğer bu aktarma olursa, Afganis- tan'daki Buda heykellerini kıran Ta- leban'la Azeriler "aynı grupta" olacakJar... Benzer durum, Istanbul için karar alındığında da bizim ba- şımıza gelecek... Oysa Türkiye, böylesi bir "çağdı- şılığı" nasıl hak etmiyorsa, Azeri- lerle Taleban arasındaki "kültür ve yaşanı farkı" da aynı listede yer al- malan olasıhğıyla bile taban tabana çelişiyor... Çünkü Bakû, Batıh petrol şirket- lerinden miras 17. ve 18. yüzyıl "klasik Avrupa mimarisini" de banndıran ve sokaklanndan cadde- lerine, bına cephelerinden meydan- lanna kadar sayısız "heykellerle" HAZAR'LA SIRDAŞ' OLAN KENT - Apşoron Yarımadasf nın güneyindeki geniş körfezi kucaklayan Bakû (yanda). Kentin hemen tüm tarihsel mekânlannda. kültür ve sanat 'emektarlarının' da heykelleri var (üstte). donatılmış muhteşem kent güzelli- ğiyle birlikte, çok sayıdakı tiyatro- lan, konser salonlan, sinemalan, ga- lerileri, müziğin her dalında konser- vatuvarlan ve çocuklardan yaşlılara "yaradıcılık" okullanyla da sade- ce Azerbaycan'm değil, tüm Kaf- kasya'nın her açıdan kültür başken- ti... 0 kadar ki kentin her köşesini sar- malayan bu sanatsal dünyayı yaşa- mak için, Bakû'nun "küçe"lerinde (sokak) dolaşmanız ya da "Göğ He- zer"in (Mavi Hazar) kıyısında en sevdiğinizi düşünmeniz bile yeterli- dir... Kentin soluğuna kanşan bir "segah" ya da bir "mahnı" sizin de kulağınıza çalınır ve orada sade- ce "kendilerine" konser veren Azerilerin duygulanna ortak olur- sunuz; güzellikleri birlikte düşlersi- niz... Işte, böylesine "hümanist" bir toplumla kimliğini ve misyonunu bulan bir başkentin, kendisıni "Ba- kû" yapan tarihsel mirasma karşı "Taleban'ı çağrıştıracak" düzey- de duyarsız ve yanlış tutumlar için- de olması ise asla kabul edilebilir bir durum değil... Duyarsızlığın 'önderleri' Bakû'da, UNESCO'nun bu "uya- rısına" neden olan olumsuz geliş- meler ıki yönlü. Bırincisi. hiç gizlemeye gerek yok, "bizimkilerden", yani "Tür- kiyeli yatırımcıiardan" da kaynak- lanıyor... Yıllardır bizim kentlerimi- ze, tarihsel peyzajlarını ezen ve kim- Hklerini göz ardı eden "yûksek rant yapılanyla" çullanan bu kesımler, Bakû'da yaptıklan "teze tikinti- ler'Me de (yenı ınşaat) benzer ör- nekleri yaratmaya başladılar... Artık, "Şehitler Hıyabanı"na çı- kıp, Apşaron Yanmadası güneyin- deki geniş körfezi sarmalayarak "Haıar'la öpüşen" Bakû'ya bak- tığınızda, o güzelim 18. yüzyıl kent silüetini "hırpalayarak" yükselen bu yapılann hızla çoğaldığını görü- yorsunuz... Belediyenin bunlara i- mar izni vermesinde ise Azerbay- can'la "iki devlet, tek milletiz" söyleminin getirdiği "kayırmanın" etkili olduğunu herkes biliyor... Tarihi dokuya karşı "korumayı dışlayan" bu tutumun ikinci önem- lı alanı ise "Içeri Şehir" Daha doğrusu, başta Şirvanşahlar Sarayı ve sur duvartan olmak üzere, imlü "Kız Kalesi" ile sayılan 53O'u bu- lan tescilli tarihi yapılardan oluşan "eski Bakû"... Bu SÎT alanına sur kapılanndan girdiğinizde, eski ve görmüş, geçir- miş mekânlarda; "garmon, kemen- çe, klarnet, nagara (koltuk davu- lu) ve tar" eşhğınde "mugamat"lar söyleyen Bakûlu sanatçüardan Aze- ri müziğinin en zengin ve otantik nağmeleriyle de birlikte olursunuz... Ancak bu mekânlardaki yıpranma- nın yani sıra özellikle "özgünlüğü gözetmeyen restorasyonlar"ın ya- rattığı bozulmalar, UNESCO'nun uyanlan için yetiyor... UNESCO'nun 'durum' raporu Nitekim, 2003'ün Nısan ayında Bakû'daki "durumu" saptamakla görevlendirilen David Michelmo- re'un raporu, bu konudaki örnekle- ri en ayntılı bilgilere kadar içermek- te... Rapora göre, Dünya Bankası'nın da desteğiyle süren Şirvanşahlar Sa- rayı restorasyonunun, doğru birpro- jeye kavuşrurulması ve uzman kad- ro desteği sağlanıncaya kadar dur- dunılması gerekiyor... Benzer şekil- de, "uygunsuz" imar koşullan ve "uyumsuz" mimariyle gerçekleş- tirilen tüm yeni yapılanmanın da he- men "yasaklanması" sağlanamaz- sa. tarihi dokunun kimlik etkıleri kalmayacak... Bunlara örnek olarak "arkeoloji- yi dikkate almayan yeraltı oto- park inşaatlannı" da gösteren Michelmore, raporunda, özellikle "eskiyi yıkarak yeni ve daha yük- sek yapı inşa edümesine" de deği- niyor... Bütün bu saptamalar karşısında da UNESCO, tıpkı Istanbul gibi Ba- kû'yu yönetenlen de artık uyanyor; "Evrensel mirası koruma sözünü- zü unutmuş görünüyorsunuz..." Azeriler işte bu "yok edici" süre- ci durdurmak için eğer ciddi önlem- ler almazlarsa, yine o "Baki Gece- leri" şarkısındaki şu sözleri de bel- ki artık söyleyemez olacaklar; "Sohbetini şirin şirin, dinler goşa güzellerin, sırdaşıdır sevenlerin, Bizim Bakigeceleri..." Yazık değil mi o "goşa" (çift) gü- zellenn sadece Bakû'yla paylaştık- lan o dünyalar kuran "sır"lanna?.. Altyazı'dan değerlendirme 2003 yılında sinemada neler oldu? Kültür Servisi - Altyazı aylık sinema dergisi şubat sayısını '2003 Vizyon Değerlendirme' dosyasına ayırmış. Bu dosyada, sinema dünyasından pek çok ismin yılın en iyi on filmini seçtiği üsteler, yurtiçi ve yurtdışında yapılan festivaller, Mithat Alam'ın dünya vizyonu değerlendirmesi ve îbrahim Türk'ün Türk sinemasının bir yılını ele aldığı yazısı bulunuyor. 'Daha bağımsız' olarak nitelenebilecek önemli altematif filmlerin sinema dünyasına renk kattığına değinilen dosyada. bu yıl Yüzüklerin Efendisi, Matrix ve X-Men 2 gibi fantastik filmlerle, Donnie Darko, Karanbk Sular ve Bebekler gibi fantastik boyutlu olan filmlerin ağırlıkh olduğu dile getiriliyor. Fırat Yücel'in !f Istanbul 3. AFM Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali'nde gösterilecek olan filmler ve yönetmenleriyle ilgili yazısı, Emre Akay ve Hasan Yalaz'la !f îstanbul'un ilk uzun metrajlı Türk fılmi olan 'Bir Tuğra Kaftancıoğlu Filmi' üzerine söyleşi bulunuyor. 'Göze Çarpanlar' bölümünde bu ay, 'Vizontele Tuuba', Japon kültürünün egemen Batı kültürüne kurban verdiği onurlu samuraylanna bir ağıt niteliğinde olan 'Son Samuray' ve gerçek bir B-tipi olan 'Gothika' yer aİıyor. Vizontele Tuuba'nın görüntü yönetmeni Uğur tçbak. 'Neredesin Firuze'nin yönetmeni Ezel Akay'. 'Ölümcül Devir'in yönetmeni Jean- Jacques Beinex ve 'Europa Europa'nın yönetmeni Agnieszka Holland'la yapılan söyleşiler de derginin bu ayki ilgi çekıci yazılan arasrnda. Dergi bu sayısında aynca çizgi roman kahramanlannın beyazperdeye aktanlmış filmleriyle ilgili haberlerin bulunduğu 'Strip' ekirti de okurlarla buluşturuyor. J?.' elgesel fotoğrafm duayenlerinden Brezilyalı Sebastiao Salgado'nun Ara Güler'e hediye ettiği fotoğraflar yann, Yapı Kredi Kültür Merkezi Sermet Çifter Salonu'nda sergilenmeye başlıyor. n beş az, daha çokfotoğraf. Kültür Servisi - Iki usta fotoğrafçı Ara Güler ile Sebastiao Salgado arasrnda ge- çen fotoğraf alışverişi, Salgado'nun da onayuıın ahnmasıyla yıllar sonra bir sergi- ye dönüştü. Belgesel fotoğrafm duayenlerinden Bre- zilyalı Sebastiao Salgado'nun (1944) Ara Güler'e hediye ettiği fotoğraflar yann Ya- pı Kredi Kültür Merkezi Sermet Çifter Sa- lonu'nda sergilenmeye başlıyor. Sergide, çoğu artık klasikler arasına girmiş otuzdan fazla Salgado fotoğrafı yer alıyor. Ülkemizde tamamı Salgado fotoğrafla- nndan oluşan bu ilk sergide 'Altın / Serra Pelada 1986', 'Göç' ve 'tşçiler' projele- rinden önemli fotoğraflan görmek müm- kün. "Ben seni hep izlerdim, fotoğraflannı da çok severim. Senden fotoğraflannı is- tiyorum" derbir gün Salgado. "Kaç tane verirsen, ben de o kadar fotoğraf veri- rim" diye de ekler. Ara Güler "Seç on beş resim" deyince "On beş az, daha çok fo- toğraf istiyorum, otuz tane olsun" der. Böylece Ara Güler hatırı sayılır bir Sebas- tiao Salgado koleksiyonuna sahip olur. Çalışma yöntemleri ve hayat karşısında- ki duruşuyla sıra dışı bir fotoğrafçı olan Salgado, aynı zamanda UNICEF'in özel temsilcisi olarak yıllardan beri zor koşul- lar altrnda yaşam savaşı veren insanlan an- latıyor. Çalışmalan bugüne dek pek çok kitaba ve sergıye dönüşen, ödüller alan fotoğraf- çı için iyi bir sonuca ulaşmak, fotoğrafla- nan insan ile kurulan ilışkiye bağlı. Bu amaçla, fotoğraflayacağı kişilerle aynı or- tamda uzun süre zaman geçirerek, acılan- nı paylaşarak onlardan biri olur. Başansının bir diğer sırn da ekonomi, yoksulluk, sanayileşme ve üçüncü dünya ülkeleri üzerindeki entelektüel birikımıni fotoğraflanna yansıtması. Mesleğini, fo- toğrafladığı insanlann yaşam standartlan- nı ve çevre koşullannı düzeltmek amacıy- la da kullanan ve ınsanı yardım kuruluşla- nnı destekleyen sanatçı, kuraklığın Afri- ka'daki Sahel halkı üzerindeki etkilerine ilişkin röportajmın sonrasında çektiği fo- toğraflarm önemli birkısmını 'Sınır Tanı- mayan Doktorlar Örgütü'ne bağışladı. Salgado, Dünya Sağlık Orgütü. Mülteciler Yüksek Komiserliği, Uluslararası Af Örgü- tü ve Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgü- tü'yle de işbirliği yapıyor. (Sergi 14 Mart a kadar göriilebilir. Tel: 0 212 252 47 00) ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Tiyatro... Tıyatro...' ile Yola Devam... "Tiyatro... Tiyatro...", derginin sahibi, yayın yönetmeni ve en büyük çilekeşi Mustafa De- mirkanlf nın yazısından öğrendiğimize göre şubat sayısı ile birlikte 13 yaşını doldurup 14'ünden gün almaya başlamış. Aslında, inanılır gibi değil. Yani Türkiye gibi bir ülkede, alanını sadece tiyatro ile sınırlamış bir derginin, üstelik hiçbir düzey yitimine uğ- ramaksızın, 13 yıl boyunca ayakta kalmış ol- ması, gerçekten inanılır gibi değil. "Tiyatro... Tiyatro..." dergisinin yaşama ve ayakta kalabilme savaşımlarına çoğunlukla ya- kından tanık oldum. Tiyatro üzerine canlı bilgi- min önemli bir bölümünü hep borçlu olduğum bu yayın organı, geride kalan 13 yıllık süreç içersinde tükenme noktalarına sıkça yaklaştı. Ama Mustafa Demirkanh'nın ve ona destek ve- ren, ne yazık ki dar bir çevrenin büyük çaba- larıyla, bugünlere ulaşmayı başardı. 13 yılda 139 sayı, bizim coğrafyamızda çok büyük bir savaşımı belgeliyor. Gönül isterdi ki bu sava- şım, yalnızca tiyatro sanatının konularıyla sınır- lı kalmış olsun; ama "Tiyatro... Tiyatro...", tiyat- ro sanatına yönelik çabalarını hep hayatta ka- labilme çabalarına koşut yürütmek zorunda kaldı. Onca çilenin ve çabanın ardından Sayın Mustafa Demirkanlı: "Sizlerin de fark ettiği gi- bi, son ikiyıldıraylıkperiyoda dönebildik..." di- yor ve bunu, haklı olarak, bir başarı diye kay- dediyor. 13 yıldır tiyatro sanatı uğruna içten ve düzey- li çabalarını sürdüren bir derginin, son iki yılda yeniden aylık periyoda dönebilmiş olmayı -yi- ne de birikmiş borçların gölgesinde- bir 'rahat soluk alma' vesilesi sayması, ülkemizin kültür ve sanat yaşamı adına gerçekten çok düşün- dürücü. Üstelik 13. yaşgünü 'armağanı'olarak, editöryazısında Istanbul Büyükşehir Belediye- si Şehir Tiyatrosu'nun ilanlarının durdurulma- sını, Devlet Tiyatrolan'nın da ilanlarını kesme- ye varan tavırlarını haber diye vermek zorun- da kalması, bu düşündürücülüğü daha da bir yoğunlaştırıyor. Ancak, "Tiyatro... Tiyatro..."dergisi olayında yaşanmış ve yaşanmakta olan güçlükler bağ- lamında topu hep başkalarına atma, şamar oğ- lanları arama sevdasından biraz olsun vazge- çilip çuvaldızların biraz da bizlere, yani tiyatro- yu hep çok sevdiğini, onun için elinden geleni yapmaktan çekinmeyeceğini her fırsatta ve or- tamda yineleyen bizlere batırılmasından yana- yım. Akhmdan yıllardır çıkmayan soru şu: Bütün 'tiyatrodan olanlar' ve 'tiyatroseverler' ayda bir kez bir sayı satın almayı, bu dergiye duyduk- ları yakınlığın bir gereği sayabilselerdi, böyle- ce de tiyatroya duydukları sevginin bir parça- cığını bir eyleme dönüştürselerdi, "Tiyatro... Tiyatro..." yine de bu sıkıntıları çeker miydi? Ya da, çilesi biraz olsun hafiflemez miydi? Açıkça söyleyelim: Uzunca bir süredir, her türlü imece anlayışının ve bu doğrultudaki öz- verilerin uzağında yaşamaya koyulmuş birtop- lumuz. Bir başka olumsuz özelliğimiz de, gü- rültü ve gösterişten hiç kaçmamamıza karşın, sess/z sedas/z desteklere -herhalde pek fazla kimsenin dikkatini çekmeyeceği için!- genel- de ilgisiz kalışımız. Bir yayın organını destek- lemek için onu satın alma eyleminiz, normal- de satıcı ile sizin aranızdaki ilişkinin mahremi- yeti çerçevesinde kalır; ama örneğin o yayın or- ganını desteklemek için hazırlanan bir bildiri- ye koyacağınız imza, büyük bir çoğunluk tara- fından görülecektir! Bildirileri, imza kampanya- larını, yürüyüşleri ve kalabalık cenazeleri kaçır- mayanların sayısı ile gizli destekçilerin sayısı arasındaki ters orantı, her zaman dikkatimi çekmiştir. "Tiyatro... Tiyatro...", son aylarda çok daha fazla eleştiriye yer vererek misyonunu yoğun- laştırılmış bir düzeyde sürdürmekte. Artık tiyat- ro seyircisi, oyunlar hakkında bu dergi aracılı- ğıyla gerçekten ayrıntılı bilgi sahibi olabiliyor ve bu bağlamda düşünce ufkunun genişlediğini algılayabiliyor. Aynı oyunların farklı bakış açı- larıyla ele alınması, hiç kuşkusuz bu ufuk ge- nişlemesinin temel nedenlerinden biri. "Tiyatro... Tiyatro... "nun 13. yaşgününü kut- luyor, dergiye bugüne kadar katkıda bulunmuş herkese sonsuz teşekkürlerimi sunuyor ve bu yolculuğun tiyatromuz adına daha uzun yıllar sürmesini diliyorum. e-posta: ahmetcemal ' superonline.com acem20r« hotmail.com BUGUN • AKBANK KÜLTÜR SANAT MERKEZİ'nde 20.00 de Hasan Cihat Örter'ın 'Dünya Klasiklerinden Anadolu' adh konsen. (0 212 252 35 00) • NARDİS JAZZ CLUB'da 21 30da Francis Lockwood Trio konseri. (0 212 244 63 27) • İŞ SANAT KONSER SALONTJ'nda 20.00'de Bilkent Su Trio & Sempre Quartet konseri. (0 212 316 10 83) • BABYLON'da 21.30'da Baba Zula konseri. (0 212 292 ^3 68) • ATATÜRK KİTAPLIĞFnda 18.00'de Hasan AIi YUdırım'dan 'Einstürzende Neubauten: Endüstriyel Müziğin Tröst'ü' adh '33 Devir Dinleti'". (0 212 249 38 19) • tFSAK'ta 19.30 ve 20.15'te Sacit Ünlü'nün 'Doğu Anadolu: Kars, Ağn, Van' adh saydam gösterisi. (0 212 292 42 01) BAÖMSC riUAfit FfSTtVALhUDE BUGÖN • AFMl'de 12.30 da 'Balık Hafızası', 15.00'te 'Başlangıç Günü', 19.00"da 'Son Dakika', 21.30'da 'Northfork'. • AFM2'de 13.00'te 'Orman', 15.30'da 'Kısalar 1', 19.30'da 'Her Gün', 22.00'de Cehennem Kıskacı'. (0 216 454 '5 55)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle