25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
13 ARALIK 2004 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA DIZI Aydınlar kıskaca alındı İLHAN SELÇUK: Soğuk Savaş'ın Sovyetler Birliği'ni kuşatan Islam ülkelerinde geçtiği gerçeğinin bilincine hâlâ varılamadı K irticayı destekledi 1 ABD uşkusuz, bir devletin salt tkınci Dünya Savaşı'na katıldığı için bir imparatorluk halıne dönüştüğünü söyleyebılmek elbette olanaksızdır. Ancak Amerika da görüldüğü gibi dış tıcaretini hızla büyüterek bir sanayi toplumu haline dönüşürken bu kapitalist gelişmeye koşut olarak devletle dinin özdeşleşmesini de gerçekleştirmiştir bu süreçte. Yani, tıpkı öteki Bau ülkeleri gibi, daha XIX. yüzyılda kiliseyle el ele vererek bir emperyalist devlet haline dönüşebilmiştir XX. yüzyılın ortalannda. Zaten 'Amerikan hnparatorhığu'nun yeni ideolojisi postmodernizmin omurgasını da "inanç" ve "gizemdlik'' oluşturmaktadır. bilindiği gibi. Bu nedenle Ühan Selçuk'un da 6 Kasım 2004 günlü yazısında "Türkive Soğuk Savaş gerinminde Ban'nın ilen karakolu'ydu. Amerika, Islam coğrafyasmda radikal İslanu, öteki adryla irticayı, yobazhğı. softabğı sonuna dek destekledi, körükledi, Kemalist devTİmi baltaladı, laikhğin karşısmdaki tüm güçleri beskdi ve tohumladr diyerek belırttığı gibi, gerek CHP'nın daha 1947 yılında devletçiliği parti programından çıkartıp laikliği tartışmaya başlamasını ve ardından ılahıyat fakültesini açıp ilkokullara dın dersi koymasını; gerekse DP yönetcilerinin iktıdara gelir gelmez bütün yeraltı ve yerüstü kaynaklannı yabancılara açarken acele ezanı Arapçalaştırmak, tankatlan serbest bırakmak, eğitimi dinselleştirmek vb. gibi gericı girişimlerini salt iç politikayla ilgili kararlarmışçasına Soğuk Savaş ve 'Amerika lmparatorhığu' olgusundan soyutlayarak değerlendırebilmek gerçekten olanaksızdır. Örneğin, CHP tek parti iktidan sırasında, "toprak ağasT olmuş kişilerce kurulduğu bilinen DP'nın, daha ılk yılda "1886 tarihli uluslararası Bern Telif Haklan Protokolünü" imzalamasını ve protokolün bir an önce yürürlüğe girebilmesi için de 21 Ağustos 1951 'de acele Fikir ve Sanat Eserleri Yasası'nı çıkarmasını, Menderes ve arkadaşlannın istençlerinin ürünü olarak değerlendirebilmenin gerçekten olanağı var mıdır acaba? Oysa, bu protokolün ımzalanması. Soğuk Savaş'ın ülkemizdeki ilk büyük toplumsal yıkımlanndan bıriymiş de biz farkında değilmişiz meğer. tlginçtir, 1950'de DP'den milletvekili seçilmiş Haüde Edib Adıvar'ın bu protokolü Menderes hükümetine imzalatmış olması bile, ola ki bu hükmün zaten Lozan Antlaşması'nda bulunduğunu söyleyip çağdaşlaşma, uygarlaşma, demokratikleşme söylevlen çekerek gündeme getirdiği için, aydınlanmızın da dikkatini çekmemiştir ne yazık ki... Çünkü, 24 Temmuz 1923 'te imzalanan Lozan Antlaşması'nın Ticaret Sözleşmesi Bölümü'nün 14. maddesinın 2. Fıkrasf nda da"Türkrve bu antlaşmayı imzalamakla 1886 Bern Telif Haklan Protokolünü de imzalamayı kabul eder" denilmektedir gerçekten de... | oğuk Savaş'ı, Amerikaülarca da başlangıç takrihi kabul edilen IMF'nin kuruluşu üe ilgi'li Bretton Woods antlaşmasırun ımzalandığı 22 Temmuz 1944 gününden bu yana yaşadığımızın bir diğer kanıtı da, güya çok partili demokratik düzene geçtiğimiz o günlerde ülkemizde gerçekleşen "parti kapatma" ve "solcu aydınlan tutuklatma" olaylan olsa gerektir sanınz. Örneğin, Ismet Paşa'nın iradesi dışında kurulmuş Türkiye Sosyalist Partisi ile Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi 'ni seçimlerden önce acele kapatnrmasuu Amerika'nın gözüne girebilmek için düşünülmüş bir doğulu kurnazlığı olarak yonımlasak bile, Adnan Menderes'in 195152'de, Amerikadaki Mac Carthy olayının devamı olduğu kuşkusuz ünlü Komünist Tevkifatlan ile bütün ilerici aydınlan hapse tıktırmasını salt iç politika olayı imiş gibi değerlendirebilmek gerçekten olanaksızdır Çünkü 1946 seçimlerinde Çekoslovakya Komünist Partisi'nin yüzde 38, Fransız Komünist Partisi'nin yüzde 28.6 oranında oy alarak ülkenin en büyiik partisi durumuna gelip hükümete ortak olmasına, Italyan Komünist Partisi'nin yüzde 19.7 oranında oy almasına, yani bu partilerin her an seçimle tek başına iktıdara gelmesi olasılığına karşın, bu partilerin kapatılmasını o ülkelerden istemeyi aklından dahi geçiremeyen Amerika'nm, Truman Doktrini ve Marshall Yardımı adı altında dağıttığı birkaç milyar dolarlık rüşvetle, Çekoslovakya'yı kurtaramamışsa da Fransız Komünist Partisi'nin 1948 yılında hükümetten çıkanlması Edebiyatımı S DEMIRTAŞ CEYHUN 5 nı, ttarya'da da Hıristiyan Demokrat Parti'nin hızla güçlenmesini nasıl sağladığı bihndiği için, birkaç yüz milyon dolarlık yardım karşılığında Menderes'e de ülkenin dört bir yarunın "KomünizmleMücadefe" dernekleriyle donattınhp, bütün ilerici aydınlann komünisttir diye toplattınldığından sanınz kuşku duyulmasa gerektir. Aynca, güya çok partili düzene geçildiği günlerde herhangı bir yargı karan ohnadan sosyalist partilerin acele kapatnrmasının altında da Amerika'nın bir işman gerçekten yok mudur acaba? oğuk savaş, Globalizm ve Postmodernizm propagandalanyla Fransız devriminin değer yargılannı aşınıma uğratıp Batılı aydınlan kimlik bunalımına sürüklerken, ABD'nin hızla bir imparatorluk haline dönmesini sağlamıştır. dusu da ta 1846'larda bile topu topu 5 bin kişidir. îç savaş sonrasında imzalanan bir antlaşmayla da ordunun 54 bin kişiye çıkanlmasına karar verümiş ve bu sayı Birinci Dünya Savaşı'na kadar değişririlmemiştir. ABD 1939a kadar Içine kapalı devlet Alman denizaltılan Pasifik'te Amerikan ricaret fılolanna da saldınnca Birinci Dünya Savaşı'na girilmek zorunda kahnmış ve asker sayısı çaresiz artnnlmıştır. Ama, savaş biter bitmez yeniden kabuğuna çekilmiştir devlet, Başkan WBson'un banş politikalannı savunarak. Yani. ta I939'a kadar ABD, kesinlikle Amerika kıtasındakı içine kapalı bir devletrir. 1939 yılmdaki ordusu da 500 bin kişi kadardır ancak. Fakat, Ikinci Dünya Savaşı patlar patlamaz askerlik zorunlu hale getirihniş ve asker sayısı 194 l'de l .4 milyona, I942'de 5 milyona, I945'te de 8 miryonaçıkanknışhr hemen. 1939'dasubay sayısı da topu topu 15 bin kadardır, ama 1942'de 127 bine, 1945'te 880 bine çıkanlmıştır hemen. Gerçi West Point'de 1802'de kurulmuş bir askeri okul vardır Fakat, 1881 yılında eğitime başlayan Fort Leavenworth'deki asken okulun 1902'de akademi haline getirihnesinden sonra Amerikan ordusunun kurmay heyeti oluşturulmuştur ancak. Pentagon da 1942 yıhnda kurulmuştur. Ikinci Dünya Savaşı sonrasında ise ABD'nin tam 90 tümeni denizaşın ülkelerde görev yapmaktadır artık. Aydınlarımızın anlayamadığı gerçek Ama, bu sinsi savaş Amerika ve Avrupa'da hissedilmediği, yani oralan harhangi bir yıkıma uğratmadığı için olsa gerek, birkaç stratejin dışında Batılı aydınlar da bu olguyla fazla ilgilenmediklerinden, konumlanm hep Batı'dan kerteriz alarak belirleyen aydınlanmız da Soğuk Savaş'ın, özellikle Sovyetler Birliği'ni kuşatan Islam ülkelerinde geçtiği gerçeğinin bilincine hâlâ varamamıştır, ne yazık ki... Oysa, bu sinsi savaş üstelik, tek kurşun sıkılmadan koca Sovyetler Birliği'ni sona erdirirken yalnız Sovyetler' i kuşatan toplumlan kültürel yıkıma uğratmakla da kalmamıştır, gördügümüz kadanyla. Bir yandan Globalizm ve Postmodernizm propagandalanyla Fransız devriminin değer yargılannı aşınıma uğratıp Batılı aydınlan kimlik bunalımına sürüklerken, ilginçtır öte yandan da ABD'nin hızla bir imparatorluk haline dönmesini sağlamıştır sanki. Bilindiği gibi ABD, Pans Antlaşmasf yla bir ulus devlet değil, ülkenin çok geniş bir coğraryaya yayılmasının zorlamasıyla bir "federal cumhuriyet" olarak kurulmuştur 1783 yılında. Yani federe devletler, kesinlikle etnik veya dinsel değil. coğrafi birimlerdır. llginçtir, bu yeni devletin or 417 OKUL AÇTILAR Misyonerlik çalışmalan hızla arttı merika'nın daha XVIII. yüzyılda sömürgelikten kurtulup XIX. yüzyüın başlanndan itibaren de sanayi ürünleri ihraç eden bir devlet haline dönüşmeye başladığı bilinmektedir. "Americaıı Board ofCommissioners for Foreign Misskms" adlı misyoner örgütunün belgelerinde venlen bilgilere göre Amerikalı misyonerler XIX. yüzyılın başından itibaren Osmanlı tmparatorluğu'na doluşmaya başlamış ve ABD ile Osmanlı trnpratorluğu arasındakı ricaret ılişkısı kısa sürede bikaç kat artmıştır. Örneğin, 1900'lere kadar Osmanlı topraklannda tam 417 adet misyoner okulu açılırken Eüas Hovve adında bir Amerikahnın 1846 yılında icat ettiği ve 1854'ten itibaren Istanbul'da da satışa sunulan dikiş makinelenni yapan şırketın, Singer Sewing Machine'in Osmanlı topraklanndaki bayi ve mağaza sayısı 200'ü bulmuştur. 12 Eylül darbesiyle Türk Tarih Kurumu ile Türk Dil Kurumu'na el konuldu. Yazartar tutuklanıp işkenceden geçirildi. Türk edebiyatına Amerikan görgüsüzlüğü l ilindiğigibi 1949'lardaSenatörMcCarthy'nin | yönetiminde başlayan faşist saldınlarla üniversitelerin, basın ve yaym dünyasının, Holrywood'un altı üstüne getirilerek bütün ülke hallaç pamuğu gibi atümış ve ne kadar ilerici bilim adamı. yazar, çizer, sinemacı, tiyatrocu varsa hepsi "komünistnkle" suçlanıp cezalandınlarak ya susturulmuşlar ya da yola getirilmişlerdir kısa sürede. Gerçekten de ne "gerçekçi" edebiyat kalmıştır ortada ne de sinema, daha 1960'larda. Yola getirilmiş bu aydınlar da artık "erotik ve psikopatolojik sorunlan işleyen" romanlar, öyküler, oyunlar yazmakta, fiknler çekmektedirler. Gerçi. daha 1938 yılında Nâzım Hikmet ve arkadaşlan neredeyse ömür boyu hapse mahkum edilmemiş. Sait Faik'ın "Medarı Maişet Motoru" adlı romanı 1946 'da komünizm prpagandası yapüğı suçlamasıyla toplanlmamış, Sabahattm Alide 1948 yıhnda kim vurduya geririlereköldürühnemiş değildirbizdede. Ancak, 1950'den itibaren artık salt gerçekçi yazarlan tutuklamak veya kimi ger' çekçi kitaplan yasaklamakla da ye' tinilmeyip aydınlanmızın yüz yılda oluşturduğu yeni Türk edebiyatına, Avrupa kültürü yerine Amerikan görgüsüzlüğünün bir an önce egemen hale getirilebilmesi için planlı bir saldın başlatılmıştır sanki. yının altında, bu Amerikancı kültür saldınlannın hiç mi rolü yoktur gerçekten? Şeriatçı girişirnlere karşı laik düzeni koruma telaşıyla polisiye önlemler getirmek yerine, "anayasa" kavramının alünın kahn kalın çizildiği yeni bir anayasa ile "düşünce v« düşünceyi açıklama özgürlükleri"ne a>n bu önem veren 27 Mayıs da zaten bir anlamda DP dönemindeki bu Amerikancı kültürel sömürgeleştirme saldınsına karşı içgüdüsel bir tepkidir sanki. Çünkü, gerçekten Nâzım Hikmet'le Sabahattin Ah'nin kıtaplannın da yeniden yayımlanmaya başladığı o yıllar, gerçekçi edebiyatımızın da en parlak dönemlerinden biridir. Nitekim, NATO'nun emir komuta zinciri içinde gerçekleştirilen 12 Mart darbesinin ilk hedefi de gerçekçi edebiyatımız ohnuştur. Bihndiği gibi bir yandan sokağa çıkma yasaklanyla evler basılıp kitaplar toplanıp yok edilir ve insanlar evlerindeki kitaplardan dolayı , cezalandınluken öte yandan da •".*'" kimi solcu yazarlanmızın deste':f ğiyle Ahmet Muhip Dıranas şiiri, İ; Ahmet Hamdi Tanpmar romanı vb. göklere çıkanlarak güncelleştirilmiş, ilginçtir bu kez yalnız Nâzım Hikmet'le Sabahattin Ali de değil, neredeyse bütün gerçekçi yazarlar, kitaplannın kitapçı raflanndan sessizce indirihnesi sağlanarak bir anlamda ustaca yasaklanmışrır. 12 Mart'ın sona ermesiyle gerçekçi (modem) edebiyatımız yeniden etkinlik kazanınca, bu kez de 12 Eylül darbesiyle, bir yandan Türk Tarih Kurumu ile Türk Dil Kurumu'na el konulup roman tefrikalanna vanncaya dek edebiyat gazetelerden süpürülüp atılır ve gerçekçi yazarlar TYS, Banş Denıeği, Aydınlar Dilekçesi gibi davalarla tutuklanıp işkenceden geçirilerek süayönetim mahkemelerinde yıllarca yargılanarak susturulurken öte yandan holdinglere dergiler çıkarttınlarak, ödüller dağıthnlarak, yayuıevleri kurdurrularak. yapısalcılık, göstergebüim, dilbilim fılan derken işi yapıbozuculuğa kadar götürüp postmodern edebiyahn ülkemizde de gerçek edebiyatın yerini abnasmı ustaca başarmışlardır doğrusu. Pln. sermayenln kanatlarının altında Gene, bu misyoner örgütunün belgelerindeki bilgilere göre, aynı günlerde Pasifik'teki Güney Denizi Adalan'na da misyoner olarak "4 rahip ile birtikte 6 marangoz, 2 duvara, 2 denıirci 2 kunduracı, 2 dokumacı, 2 çiftçi, 1 doktor, 1 mimar" gönderilmiş ve kısa bir süre sonra "Ne» England Limanı'ndan her hafta bir Amerikan şilebi bu adalara mal taşnnaya başlamışntır. Doğal olarak dinci girişimler de sermayenin kanatlan altında hızla çoğalmaya ve güçlenmeye başlamışnr bu süreçte. Örneğin, Joseph Smith. 1831 yılında "Book of Mormon" adlı kitabın kendisine Tann tarafindan vahiy yoluyla gönderildiğini öne sürerek peygamberliğini ilan etmiştir. Birinci Dünya Savaşf ndan sonra bir grup Protestan da devletin kanatlan altında "VVorkJ'sChristian Fundamentafe Assodaton" adlı bir örgüt kurmuş ve fundamentahzm adı altında Hıristiyanhğın ilk günlerindeki yaşama dönülmesini, tncil'in sözcüğü sözcüğüne yaşanmasını savunmaya başlamışlardır. 1925 yıhnda da Tennessee eyaletindeki bir ilkokulda çocuklara dünyanın döndüğünü söyleyen bir öğretmenin işine son verdirtmişler ve üç eyaletteki okullarda da "evrimyasaa*'nın okutuhnasmı yasaklatmışlardır. Bihndiği giu bi Erskme CaWweD da dilimize Din TkaretT diye aktarümış "Journeyman" adh romanında, söz konusu yıllarda insanlan günahtan korumak için Tann buyruğuyla eyaletleri kapı kapı dolaşan bir Protesten papazın öyküsünü anlatmaktadır. S İnönü reddetti " DP imzaladı avaşlar "banş, özgürlük, demokrasT çığlıklanyla başlatılmaktadır artık, halklar da "uygarlaştmlmak" için sömürgeleştirilmektedir BatılıIarca. Dolayısıyla, bu madde de Lozan Antlaşması'na. "çağdaşjaştırma, uygariaştmna, demokratikkştirme" söylevlen arasında son anda bir oldubittiye getirilerek sokuştunılmuş olsa gerektir mutlaka. Çünkü, Atatürk ve Inönü dönemlerinde bu konu kesinlikle gündeme getirilmediği gibi 1945'lerde Lozan Antlaşması'ndaki bu madde anunsatılarak birilerince Prof. Ernst Hirsch'e hazırlatılnuş Fikir ve Sanat Eserleri Yasası taslağı da Ismet Paşa tarafından rafa kaldırtılmıştır hemen. Prof. Hirsch'in de imzalanmasının yarannuza olacağını söylediği bu protokole göre ise gördügümüz kadanyla yazar haklannın korunması kesinlikle söz konusu değildir. Çünkü, yayın tarihinin üzerinden on yıl geçince bir kitabının, protokolü imzalamış öteki ülkelerde yayunlanması halinde yazanna herhangi bir telif ücreti ödenmesi gerekmemektedir. Protokol, yazar haklannın korunmasıyla değil, tam karşıtı yağmalanmasıyla ilgilidir aslında. Ve bu yağma, Batılılarca, sanki kaçınlmaması gereken bir firsatmış gibi çağdaşlaştırma, uygarlaştırma yaygaralanyla sunulmaktadır azgelişmiş ülkelere, ne acıdır ki. DP hükümetinin bu protokolü imzalamasının hemen ertesi gününden itibaren Amerikan elçiliklerindeki görevlilerin koltuklannın altlannda ilk yayın tarihlerinin üzerinden on yıl geçmiş kitaplarla. "şayet bu kitabı basarsamz, hem telif ve çeviri ücreti ödemeyeceksiniz, hem de Amerika hükfimeti bin adet satın alacak" diyerek yayıne\ri yayınevi dolaşmaya başlayınca, gerçekten de sözcüğün tam anlamıyla Amerika ile ilgili kitap yayımlamamış yayınevi kalmamıştır ülkede daha 1953 yılında. Bağımsızlık ve özgürlük İçin... Gerçekten, bu holding yayınevlerinin gazete ve televizyonlannda tezgâhlayarak her gün üçünü beşini pazarladığı bu genç yazarlar, yayımlanan bu postmodern romanlar, öyküler, şiirlerle öykü, roman, şiir mi üretmeyi amaçlamaktadırlar, yoksa romanı, öyküyü şiiri tüketmeyi mi acaba? Örneğin bu postmodern ürünlerden, tüketilirken yeniden üretüen modem edebiyat ürunleri gibi beş on yıl sonra yeniden basılmış olanı hiç var mıdır 0 Feridun Anâaç'm saptamasma göre altı ayda yüz yirmi küsur roman yayımlamış bu holding yayuıevleri de gerçekten böyle habire genç yazar(!) üreterek yazarlığm da ashnda postmodern edebiyat gibi bir ticari meta olduğunu mu kanıtlamaya çalışmaktadırlar yoksa? Unutmayahm ki "modern" kavramı da Fransız devriminin ürünüdür ve "akü" ile ilgilidir. Oysa, eski Marksistlerce Ikinci Dünya Savaşı sonrası 'Amerikan tmparatorhığu'nun ideolojisi olarak oluşturulmuş "posünodernizıırin omurgasını "manç" oluşturmaktadır, bu yüzden de "akb", hele hele "diyalektikakla'* şiddetle düşmandır. Postmodern edebiyat da zaten dinselleşmeyi savunmaktadır ve yüzü geleceğe değil, geçmişe dönüktür. Işte bu nedenle, halkımın bağmısızlığı, özgürlüğü ve onuru için edebiyatımı geri istiyonım öncelikle!.. Bağımsızlığımın bayrağı anadilimin gerçek edebiyahnı, modern edebiyatımı geri istiyorum... 'ingllzce değil Amerlkanca' 1939 'larda hâlâ içine kapah bir devlet görünümünde olan ABD'nin, tidnci Dünya Savaşı'nda suiına sihirli bir sopayla dokunuhnuşçasına hızla bir imparatorluk haline dönüştügünü, sanki bu rakamlarbile tanıtlasa gerektir doğnısu. Çünkü, bir devletin imparatorluk haline gelebilmesi için güçlü bir orduya sahip olması ilk koşuldur. Imparatorluklarda toplumsal bütünlüğün korunması açısından önemli dığer sorun da devletin resmi dili ile ilgilidir. Gerçi yeniçağ imparatorluklannın kimilerinde bütünlüğün korunması açısından halkm budunsal (etnik) kimliğinden ve anadilinden de yararlanıhnamış değildir. Ama. Hun tmparatorluğu'nda birkaç dilin. Roma împaratorluğu'nda küçük bir azınlık dilinin, Osmanlı împaratorluğu'nda da yapay bir dil Osmanhcanın kullanılması vb. olduğu gibi çoğunluğun anadili kesinlikle resmi dil yapılmamıştır. tmparatorluklar toplumsal bütünlüğü ulusalhktan değil, dinden sağlamaktadır çünkü. Nitekim, iki dünya savaşı arasında Amerika'ya sığınmış Avrupalı eski Marksistlere yeni imparatorluk ideolojiisi hazu"latilırken anımsanacağı gibi ilk iş olarak devletin resmi dilinin de artık "Ingflizce" değil, "Amerikanca" olduğunu açıklamışlardır. İklnci Yeni ŞHr' Edip Cansever, Turgut Uyar, Cemal Süreya gibi genç şairlerimizin kimlik oluşturma telaşıyla ve yenilik adnıa coşkuyla savunduklanndan kuşku duyabilmek elbette söz konusu değildir, ama Yataya Kemai Nâzun Hikmet ve Orhan \eü kuşaklannca oluşturulmuş yeni Cumhuriyet şiirinin sorumsuzca hırpalanıp tahrip edihneye çahşıldığı "Ikinci Yeni Şnr" ola BİTTİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle