17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1"4 EKlM 2004 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA JV LJ J-i X U Jt\ [email protected] 15 Ustaçizerin,2001Vlekutladığı'Çizgide60.Yırgecesindeseı^lediği35yapıtıArdiaraEkinSanatMerkezi'nde Turhan Selçuk'un şiirsel geometrisiTCRGLT ÇEVİKER Türk karikatüründe yapıtların özgünbaskı olarak yeniden üretilip sergılenmesının tanhi eskı değildır. Yakın geçmişte bu işi önce Semih Balcıoğlu'nun gerçekleştırdığı bilinir. Yıllar içinde çok değil- se de zaman zaman ka- rikatürcüler özgünbas- kı tekniğıni gündemle- nne almışlardır. Mihenk taşı Ankara Bu alanda en son ça- lışmayı rahmetli Necati Abacı yapmıştı. Turhan Selçuk'un, 2001'de kut- ladığı 'Çizgide 60. Yıl' gecesıne, 35 çeşıt yapı- tından üretılen özgünbas- kı bir sergi eşlik etmişti. Bu seyırlik, şimdi Anka- ra'da Ekin Sanat Merke- zı'nde ızleyıcilerle bulu- şuyor. Selçuk, 1990'da Millıyet Sanat Galerı- sı'nde açtığı sergıden sonra ıkıncı kez Anka- ra'ya gidiyor. Cumhuriyet dönemin- de karikatürcülerin mi- henk taşı hep Ankara olmuştur. Ülkeyı yöneten başkent, karika- türcülerin ana kaynağını oluştu- rur. Hiçbir sanat alanının başkent ile doğrudan bir ilişkisi yoktur. Bu derin labirent, Cumhuriyet karikatürünün neredeyse bütün gövdesini oluşturur. < Karikatürcüler, bu dolambaçta • Turhan Selçuk'un, Ankara'da açılan sergisini karikatüre ilgi duyan bütün gençlerin görmesi gerekir. 60 yıldan süzülmüş bu derin estetiğin etkisi, sonsuza değin sürecektir. Bu düşünceye ancak 'genç kuşak'lar tanıklık edebilecektir. bıçilen 'hayat'ın 'teşrifatçı'sı- dır. Gündelik olan ıle hayatı kal- bınden yakalamak, 'kötü'nün maskesini indirmek ve 'ger- çek'leri bütün çıplaklığıyla 'halk'a göstermek ıçın çırpınır- lar. Türkıye'de, yasaları âtlatma- nın bütün güçlüğünü yenmeyi başaran kankatürcü, gündelik iş- lev sonrasında yapıtlanndan süz- dükleriyle kalıcı olan, bütün za- manlarda ülkenin ve dünyanın estetık tarihinde yer alabilecek, karikatür sanatını bütünüyle temsıl edebilecek olan yapıtları ımzalamış olur. Turhan Selçuk da bu soy sanat- çılardan biridir; bütün albümle- rini basın için çizdiği yapıtlardan oluşturmuştur. 1990'lardan baş- layarak -gerek karikatür ve ge- rekse Abdülcanbaz ailesinden seçtiği çalışmalanndan- gerçek- leştirdiği özgünbaskılar da bu 60 yıllık verimden seçilmiştir. Grafik mizahın, dünyadaki sa- yılı seçkin sanatçısından biri olan Turhan Selçuk'un özgünbaskılan, geometrik dünya- sının adeta şiirsel bir anlatımı olarak izleyenleri büyülü- yor. Saşırtıcı etkl... Bir avuç büyüklü- ğünde basında yer alnıış karikatürlerin, büyütülüp renkli ya da siyah beyaz olarak özgünbaskı biçimiy- le ızleyıcisiyle buluş- masında ortaya çıkan şaşırtıcı etki, karika- türün gücünü bir kez daha kanıtlıyor. Bütün karikatürcülerin ya- pıtlannı sergilerken bu yolu denemeleri, yara- tıcılıklan karşısında bir tür yabancılaşmala- nna yol açacaktır. Bu deneyim, onların yaratıcıhğını kışkırta- cak, kalıcılık duygula- nnı tatmin edecek ve karikatür sanatının etki- sini -kendi aynalannda- bir kez daha kanıtlaya- caktır. Turhan Selçuk'un, Ankara'da açılan sergisini bu bağlamda -özellikle- karikatüre ilgi duyan bütün gençlerin gör- mesi gerekir. 60 yıldan süzülmüş bu derin estetiğin etkisi, sonsuza değin sürecektir. Bu düşünceye ancak 'genç kuşak'lar tanıklık edebilecektir. LÜTFİ KIRDAR KONGRE VE SERGİ SARAYI'NDA Ermeni bestecilerden şölen Kültür Servisi - Paris Akademisi Grand Prix Ödülü'nün sahıbı, İstanbul doğumlu şef Ohannes Çekiçyan yönetimindeki Ermenistan Devlet Korosu ve Filarmoni Orkestrası, ilk defa Türkiye'de konser verecek. 160 müzisyenden oluşan Ermenistan Devlet Korosu ve Filarmoni Orkestrası'nın konseri yarın, Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı'nda. Sahakyan Okulu'ndan Yetişenler Derneği tarafından, Şişli Belediye Başkanlığı sponsorluğunda düzenlenen konser saat 21.00'de başlayacak. Iki bölümden oluşan konserde Ermeni bestecilerin yapıtlan ve Ermenice ilahilerin yanı sıra dünyaca ünlü opera ve oratoryolardan parçalar seslendirilecek. On parçarun seslendirileceği konserin ilk bölümünde, Dikranyan, Bartevyan, Hakhinyan, Rossini ve OrfTun. ikinci bölümde ise Haendel, Mozart, Verdi ve Gounod'nun yapıtlan yer alacak. 1961 yılından bu yana Ermenistan Devleti Akademik Korosu'nun baş orkestra şefi ve sanat yönetmenliği görevini yürüten Çekiçyan, Ermenistan Devlet Korosu ile birlikte içinde Londra, Pans, New York ve Moskova'nın da buiunduğu, dünyanın 178 kültür-sanat merkezinde konserler verdi. ÜNLÜ MÜZÎKAL 21 EKlM GÜNÜ SAHNELENECEK Kiss me Kate Mersin f de Kültür Servisi - Mersin Devlet Opera ve Balesi (MDOB), geçen sezon istanbul"da 'kapaü gişe' oynayan C. Porter'ın ünlü müzikali 'Kiss me Kate'i Mersin için sahneye koyan ünlü opera sanatçısı ve yönetmeni Altan Günbay yönetiminde 21 Ekim Perşembe günü, saat 20.00'de Kültür Merkezi'nde sahneleyecek. Yapıtın metinleri Sam- Bella Spewack'e, Türkçe çeviri Sevgi Sanh'ya ait. Joel Schnee'nin koreografisini; Mersin için Semra Şatıroğlu uyarlamış. Dekor A. Seyhan Atamer, kostümler ise G. Çimen Somuncuoğlu'nun. Koro şefleri Alexei Vinogradscbi ve Oksana Ignatenko. 'Kiss me Kate'i bu kadar özel kılan; günümüzde geçen bir evliliğin karşı cinslerin savaşını ön plana çıkaran bir Shakespeare komedısi atmosferi ve dekorunda oynanması. Yapıtın başlıca rollerini Kenan Korbek, E. Hasan Alptekin, Işıl Cavga, Yusuf Ziya Büyükarsian, Nazlı Alptekin, Funda Uyanık Özer, Ünsal Öztekin, R. Ufuk Kasar, Fahri Önoğlu, Asım Seyhan, Tolga Erden, Levent Sözeri, Onur Polat, Mustafa Özer, Serkan Karagöz, Ercüment Şirin paylaşıyor. GişeTel: (0 324 238 37 52) Usta ressam; çizgi ve renklerle soyutlaştırdığı öyküyü somut dansa dönüştüren bir stil yaratmış Devrim ErbiVlegelecekçağlara uzanmak YÜCEL FEYZİOĞLU Babil Yayınlan'nın Marmara aydınlığına dönük kafeteryasında oturmuş. sanattan. ede- biyattan söz ediyoruz. Devrim Erbil'le tanı- şıklığım anlaşılmca çev- remdekilerin gözlerinde bir hayranlık: "Demek tanışıyorsu- nuz Devrim Erbil'le?" "Bunda ne var?" diye soruyorum. "Ne diyor- sun abi! Devrim Bey resmin tanrısı. Özlem'i götürüp tanıştırsana!" Özlem Halıcı benim masallara sevimli resim- ler çıziyor. Hemen tele- fon ediyoruz Devrim Er- bil'e. O coşkun, sıcak sesiyle: "Bekliyorum, gelin!" diyor. Özlem'le gıdiyoruz. p.lr büyü... iç78 yılında ortak ar- kadışıtnız Aydın Kara- has»n'a - -Aİmanya'ya- gelıiişti Hk kez o zaman tanışmıştık. Ara- dar26>ılgeçmiş. t-îyecanla karşılıyor bizi. Hâlâ delıkanlı y a «ndi. Resimleri gibi kıpır kıpır... Çay su- nii^r inübarek' elleriyle... «îranıklenne, halılanna, vitraylanna, re- six .enıe bakıyoruz tek tek. Orurduğu ev ve as|ıdıkı atölye tıkhm tıklım dolu. icsuso'yu bir türlü anlayamamış, bir tür- lvievmemıştım. Ta ki Aydın Karahasan, "=- ayd. Paris'e gidiyoruz. Picasso'nun özlerim resimlerde. Bir öykii kurmuştu Devrim Erbil; nakkaşlardan, minyatürden çıkıp gelecek çağlara uzanan... Anlatım perspektifleri, konu pğeleri geniş, &u jykülemede eylemin hattı sınırsız... Ve Devrim ErbiVin projeleri 25 yaşındaki bir delikanlının heyecantyla daha yeni başlıyordu..." ' » toplu bir sergisi var" dedıği güne dek. O sergi büyülemişti beni. Birdenbire Picas- so'nun çırkinlikler içinde bir umudu, bir ışığı. bir güzelliği çıkanp gösterdiğinı kav- rayıvermıştim. Ne yalan söyleyeyim, Devrim Erbil re- sımlerine karşı da böyle bir uzak duruşum vardı. Fotoğraflannı görmüştüm resimle- rin. Victor Hugo'nun dedıği gibı: "En ku- sursuz aynalar bile gösterdiği görüntüle- ri eksilterek yansıtmıyorlar mıydı?.." Ve ben şimdı Devnm Erbil'in atölyesınde bir büyüye kapılmıştım. Figüratif resimler çizmemesinin gerisın- de acaba Islamın resim yasağı mı var dıye düşünürken renklerin devindiğini görüyor- dum... Yoksa o renkler arasına mı dağıtmış- tı figürleri?.. Bir dil geligtirmlş' Boğaz'ın sulan ürperti içinde, martılar konuyordu avuçlanma... Haliç'in 'titreşen' sulanna dalıp çıkıygr, vitraylann önünde tannsal bir tapınca du- ruyordum. istanbul 'un insanı yoran o 'kımıl kı- mü' kalabalığı burada beni bir dinginliğe gö- türüyordu... Bir stil yaratmış Dev- rim Erbil; çizgi ve renk- lerle soyutlaştırdığı öy- küyü, somut dansa dö- nüştüren... Kıpır kıpır... Çizgiler arasmda bir fo- toğraf gibi başını çıka- ran Mustafa Kemal bu stile yabancı duruyor- du... Bir dil geliştirmiş Devrim Erbil: Benzet- meyle, temsille, sim- geyle, imayla, yansıt- mayla, bulmacayla do- lu, canlı, şiirsel... Klişe- lerden uzak... Bir aynntı yakalamış; renklerin, çizgilerin ara- sında gizli, insanı merak ettiren... Projeleri bitmiyordu onun. Kahkahalar ata- rak yeni bir proje öneri- yordu: "Çocuklara sa- natı anlatan kitaplar bul Almanya'da" diyordu. "Çocukları- mız için sanatın tarihini anlatan kitapla- rı yazabm birlikte..." Gözlerim resimlerde. Bir öykü kurmuş- tu Devrim Erbil; nakkaşlardan, minyatür- den çıkıp gelecek çağlara uzanan... Anla- tım perspektifleri, konu öğeleri geniş, öy- külemede eylemin hattı sınırsız... Ve Devrim Erbil'ın projeleri 25 yaşında- ki bir delikanlının heyecanıyla daha yeni başlıyordu... ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Genç liyatrocu Üzümlere Birkaç Söz? Dilimizde çok güzel bir atasözü vardır: Üzüm üzüme baka baka kararır. Ömer Asım Aksoy'un 'Atasözleri Sözlüğü'nde bu sözün anlamı "her zaman birarada bulunan kişilerin birbırlerine huy aşılamalan" diye açıklanmış. Aynı sözlükte, dilimizde bu anlama gelen baş- ka atasözleri de örnek gösterilmiş: "Kişi refi- kından azar", "Isin yanına varan is, misin ya- nına varan mis kokar", gibi. Ama biz, bugünlük üzümlerde kalalım. Çün- kü bugün sözüm, tiyatrocu üzümlere ait, ve özellikle çiçeği burnunda tiyatrocu üzümleri- miz, epey bir zamandan bu yana şu "Üzüm üzüme baka baka kararır" sözünün hakkını eksiksiz veriyorlar. Üstelik sadece kendi ara- larında vermekle kalmıyorlar, arkalarından gelmekte olan daha genç tiyatrocu adaylan- nı da bir an önce karartmak için ellerinden ge- leni yapıyorlar. Gerekçeleri, beş aşağı üç yukarı hep aynı: Yalnızca tiyatrodan para kazanılmıyor (karde- şim!). Bazen bu 'yalnızca 'sözcüğünün kaldı- rıldıgı da oluyor. Yanlış anlatmış olmamak için, bir noktayı hemen belirtmek istıyorum: Bu ya- zıda genç tiyatrocuların dizilerde oynamala- rından falan söz edecek değilim, çünkü asıl sorun, bu değil. Ya da şöyle diyelim, sadece dizilerde oynamakla-oynamamakla sınırlaya- cak olursak, buzdağının büyük bölümü suyun altında kalır. Burada sorun, 'tiyatrodan para kazanılmı- yor' ilkesiyle(!) yola çıkan genç tiyatrocu üzümlerin, tiyatrodan ne kadar para kazan- mayı amaçladıkları. Başka deyişle, genç tiyat- rocuların uğraşlarının başlangıç evresini doğ- ru ve uğraşları bağlamında uygun diye nite- lendirilebilecek parasal beklentilerle ilintili kı- lıp kılmadıkları. Bu konudaki sohbetler, genel- likle masum ve beklentisi olanı haklı kılar bir havada başlıyor; örneğin: "Insan, mesleğin- den kazandığıyla başını sokabıleceği bir evin kirasını verememeli mi?" Verebilmeli elbet. Dediğim gibi, beklentinin kulağa gelişi henüz masum. Safiyane. Ama bu böyle kalmıyor. Kı- sa sürede ya başlar büyüyor, ya da -aşırı ya- ğışlarda ıslanmaktan ötürü olmalı!- evler san- ki çekip küçülüyor ve daha dün yeterken, an- sızın yetmez oluyor. Ve genç tiyatrocu üzüm- ler, milyar sınırını iyiden iyiye zorlamaya baş- layan kıralara da uğraşlarının haklı parasal beklentileri gözüyle bakmaya başladıklan an- da, kararmaya yüz tutuyorlar. "Insanın ayağını yerden kesecek bir araba- sı da mı olmasın?" - bu da neredeyse 'başını sokacak ev' kadar kulağa masum gelen, ama aslında birincisi kadar gerekli olmayan bir beklenti. Fakat bir an için iki beklentiyi aynı gereklilik düzlemine yerleştirdik diyelim. Bu kez de ortaya şu 'ayağını yerden kesecek ara- ba' söyleminin yorumu sorunu çıkıyor. Çün- kü araba vardır, işlevi gerçekten insanın aya- ğını yerden kesmekle ve bir noktadan bir baş- ka noktaya taşımakla sınırlıdır, buna karşılık araba vardır, binene ayağının altında bir yer olduğunu bile unutturur. Burada da asıl sorun, hangisinin birtiyatro uğraşının başlangıç evresinde bulunanlar için doğru ve uygun beklenti sayılabileceğinde. Bugün ülkemizde genç tiyatrocu üzümlerin büyük çoğunluğu, tiyatromuzun geleceği için bir umut kaynağı olabilme niteliğinden yok- sun. Bunun temel nedeni ise, dahatiyatro eği- timi tamamlanmadan oluşturulmaya başla- nan parasal beklentilerin tiyatro sanatının ilk evreleri ile bağdaşmaz konumu. Bir başka de- yışle genç sanatçı adayları kuşağını temsil edenlerin artık yitirdikleri, yanından geçmeyi bile düşünmedikleri değerlerin başında, sana- tının geleceği uğruna bugün azla yetinebil- menin bilgeliği geliyor. Bugün ülkemizde bu bilgeliğin yerini çoktandır daha sanatın ger- çek kapılarına bile varmadan, nasıl varacağı- nı da düşünmeden, atacağı her adıma fiyat bi- çen, sanatla bağdaştırılabilmesi olanaksız bir tutum aldı. "Nasıl bir tiyatro?" sorusunun, yerini "Kaç paralık birrol?" sorusuna bıraktığı bir ülkenin tiyatrosunun geleceği olamaz. Bir yandan var olan düzeni eleştirir gibi yaparken, öte yandan sanatıyla(!) o düzenden olabildiğince pay al- mak peşıne düşenlerden de 'sanatçı' değil, fakat Sabahattin Eyuboğlu'nun o eşsiz de- yişiyle, olsa olsa 'manatçı' çıkar! e-posta: ahmetcemalo superonline.com BUCÜN • BABYLON'da 22.00 de Septeto Roberto Rodriguez konseri. (0 212 292 73 68} • AKBANK KÜLTÜR SANAT MERKEZİ'nde 'Caz FestivaU' kapsamında 12.00'de Rahsaan Roland Kirk/The One Man Twins adlı fihnin gösterimı, 19.30'da Olcay Saral Trio konseri. (0 212 252 35 00) M ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZt'nde 20.00'de 'Aşk tksiri' adlı komik operanm galası yapılacak. (0 212 251 56 00) • YENİ MELEK GÖSTERİ MERKEZİ'nde 21.OO'de Kamkars konseri. (0 212 244 66 80) • GOETHE ENSTtTÜSÜ'nde 'Türk - Alman Film Günleri' kapsamında 19.30'da 'Duvara Karşı'. (0 212 249 20 09) • İFSAK'ta 19.30'da 'Ayın Saydam Yanşması'. (0 212 292 42 01) • ATATÜRK KİTAPLIĞI'nda 18 OO'de 'Rashomon' adlı fihnin gösterimi. (0 212 249 38 19) Uygarlıkların Izinde... Yazanmız Oktay Ekinci yıllık izninin bir bölümünü kullandığından yazısını yayımlayamıyoruz.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle