14 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 19EYLÜL2003CUMA OLAYLAR VE GORUŞLER AÇI MUMTAZ SOVSAL Çelişkiler Yumağı ŞU çelişkilere bir bakın ve bugünkü sorunlarta alınması olası kararlann mantığını kestirmeye ça- lışın. Mantıksızlık, genellikle sanılanın aksine, dura- ğan ve tehlikesiz bir durum değildir. Kavgalara, darbelere ve savaşlara gebe olmadığını kimse soyleyemez. llertutaryanı kalmamış bir sonuç tab- losunu olağan, düzgün ve meşaı sayılabilecek yol- larla neresinden tutup nasıl düzeltirsiniz? Irak savaşının sonuç tablosuna bakın: Uyduruk gerekçeli bir savaş, ölümsüz sürdürülemeyen bir ışgale dönüştü. Kitle imha silahlannı araştıran Birleşmiş Milletler ekibinin başkanı Hans Blix, "Irak 1991 yazındanberi temizdi "d'tyor. Bush'un, Blair'in ve çevrelerindeki bütün isimlerin yalan- cılığını belirieyen daha kesin bir kanıt olabilir mi? Savaşın düpedüz bir petrol savaşı olduğu, sonu- cunun müze talanlanyla başlayan büyük birsoy- gun işgaline dönüştüğü gün gibi açığa çıkmıştır artık. Peki, bu sonuç aynı zamanda dünya banşını sağ- lamak ve sürdürmek için kurulduğu söylenen Bir- leşmiş Milletler örgütünün aczini ilan etmiş ol- muyor mu? Blix'in sözlerine vaktiyle niçin güve- nilip olaylann gidişi durdurulmadı? Orada da, pa- srflikle kalmayıp suç ortaklığına kadar varan bir seyircilik yok mu? Türkiye'nin asker yollayarak, hem de en tenli- keli bölgede işgal bekçiliğine çağrılmasında isyan ettirici çok neden var. Artık, böyle bir çağnya olumlu yanıt vermenin meşruluk gerekçesini bir Birleşmiş Milletler ka- rannda aramanın da anlamı kalmamıştır. Hangi meşruluk? Büyük yalanın ve talanın fe- ci sonuçlannı önleyememiş bir örgütün sonuçla- n onarmak için baskıyla alacağı bir karann meş- ruluğu mu? Tuhaf olan, o büyük yalanla büyük talanı baş- latanlann demokratik meşruluklannın da hay- li tartışmalı süreçlerden geçerek oluşmuş olma- sıdır. Amerika'daki son başkanlık seçiminin nasıl so- nuçlandığını, kaybedenin aldığı toplam oytann kazanmış ilan edilenin oylanndan daha çok oldu- ğu bir sistemde sonucun nasıl hesaplandığını, Baba Bush'un bir başka evladınca yönetilen Ro- rida'daki oy sayımını, mahkemelere düşen tartış- mayı kim unutabilir? Insanlık tarihinin en yanlış sa- vaş kararını verenlerin böylesine tartışmalı so- nuçla işbaşına geçmiş bir ekip oluşu tuhaf değil midir? Şimdi, onların işgal bekçiliğine çağrılan birTür- kiye'yi yönetenlerin ve çağnyı almak için VVashing- ton'a gidenlerin işbaşına gelişleri daha mı az tar- tışmalı bir seçimin sonucudur? Kayıtlı seçmen- lerden ancak dörtte birinin oyuyla işbaşına gelen- ler böylesine tartışmalı savaşın işgaline nasıl or- tak olurlar? İşgal ortaklığı iktidann da muhalefe- tin de DEHAP karannın kâbusuylayaşadığı bir par- lamentodan ne ölçüde mantık kazanmış olacak- tır? Dünya ve Türkiye, meşruluğu bu ölçüde ze- deleyen bir mantık eksikliğinden hiç geçmemiş- tir. Dünün ve Bugünün Köleleri... Toplumlara biçim olarak sunulan siyasal özgürlüğe karşın. emeğin sermayeye mutlak bağımlılığı devam ettikçe sosyo-ekonomik sorunlar giderilemez. ProfJ)r. Abidin KUMBASAR K ölelik olgusu, insan soyunun "TanmDev- rimi" ile yerleşik dü- zene geçmesinin yan . ürünlerindenbirisidir Daha önceki dönemlerde, varlıkla- rını sürdürebilmek için zorunlu ça- tışmalara giren insan topluluklan- nın yenilentaraftan sağ kalanlan ah- koymasının hiçbir getirisi yoktu. Her birey, av ya da besin toplayıcıhğıy- la ancak kendi gereksinımini sağla- yabiliyor ve etkmlığmı geniş biralan- da sürdürebildiği için, denetimi de olanaksız kalıyordu. Yerleşik düze- ne geçildikten sonra, uzun dönem yetecek kadarfazla ürünelde edebü- me oianağı yanında, daha çok sayı- da evcil hayvan yetiştirme istekleri, ek insan gücûnü gerektirdi. Bu ge- reksinim nedeniyle çahşmalanda kay- bedenler, hayatlan bağışlanıp, ''Kö- le'' olarak üretimlerinden yararlanıl- mak üzere, kullanılmaya başlandı. Kötenin kendi varhğı ve emeğiyle ürrttikJeritüımivierfendisBiin dene- timi ahında olup, efendi onu istedi- ğince kuIlanırdL Eskfl (antik) çağ- dan kalan yapıtiann tiimü, kölelerin ahn terierinin ve efendflerinin istek- leriuğruna harcannuşhayatiann öy- küJeriniiçermektedir. Ükdönemler- de savaşlarda giiçlü oiduklan için üs- tün gelenler, gerçekten güçlülerolup zayrfolanlar kök otmaktaydL Daha sonraiangüçiülerin soyundangeten- ler, bedenselolarakgüçleriniyitirse- ler de kölelerin emekleri ik elde et- tikleri zenginBklerinin sağladığı güç- le üsrünJüklerini kullanma ve vasa- lan kendi isteklerine göre şekillen- dirme yoluyla, efendi olma konum- lannı sürekB kıldılar. Hıristiyanlık. köleliğe karşı olarak gelişen bir inanç sistemı olduğu hal- de, kılise, köleliği hiçbir zanıan tü- müyle yadsımadı ve köleci düzenin yennı, "Asfl"lerrn soydan gelme üs- tünlüğünü kabullenerek, her şeyle- riyle onlara bağımlı insanJann oluş- turduğu, "SerHik düzeni aldı. "Do- ğuDünyasTnda ise kölelık, inancın ve yaşamın doğal bir olgusu sayıla- rak hep devam etti. Amenkan Kong- resi"nce 1776'da kabul edilen "Ba- ğımsızlık Bfldn-gesi" ve 1789 Fran- sız Devrimi 'nde yayımlanan "İnsan ve Yurttaş Haldan Bfldnisi" özgür- lük konusunda yaldızlı sözler içer- seler de tüm insanlara özgürlük ver- mekten uzak kaldılar. Ilkel şeklıyle kölelik, îngiltere'de ancak 1833'te, Fransa'da 1848"de. ABD'de de 1865"te kaldmlabıldi. "Birleşmiş Milletlerİnsan Haklan Evrensel Btt- dirgesr ile de 10 Aralık 1948 tan- hinde, köleliğin her türü kınanarak dışlandı. Bedensel kölelik şekil ola- rak dışlanıp zincirler ve kölelik sım- gesi olan işaretler birtakım yazılı belgelerle kaldınlmış gibi görünse de emeğin köleliği ve sömürüsü hiçbir zaman yok edılemedı. "Endüstri DevTÜni" ile kölelik, bir defa daha şekil ve isim değişitirerek fabrikalar- da işçi kisvesine büründü. "Orta- çag" kölelığinde köle sahibi, dahave- rimli olabilmeleri için köle ve aile- sinın sağlığıyla ilgilendiği, gereksi- nımJerini karşıladığı halde, fabrika sahibi. çaüşan işçisi için böyle bir so- rumluluk da taşımıyor. çahşmayanın yenne sırada bekleyen binlerce işsiz- den binni ışe alıyordu. Işçıler, bir in- sanınyaşayabilmesi için zorunlu ge- reksinimler anlamına gelen, "Pri- mumMvere'' koşullannı sağlayabıl- mek için yıllarca canlan pahasına savaş vererek zorla örgütlenebıldiler Teknolojı geliştıkçe sömürenler daha da güçlendı "Emek-yoğun" üretimden "KJgj-yoğım" üretime ge- çiş. kol emekçiJennin örgüt ve etkin- lıklerinın güç kaybetmesme neden ol- du. Böylece kol emekçileri ışsiz ka- labalıklan oluştururken bılgisayar kullanan, bilimdekı aşamalan ızle- yebilen teknokratlar "Postmodern Köleler''i oluşturdular. Emeğinden başka bir varlığı olmayanlar anla- mına gelen "Protetarya" kavramı, günümüzde sadece bedensel üretimı sömürülen kol emekçilerini değil. beyinsel üreümı parasal güçlerce sö- mürülen teknokratlan da kapsamak- tadır Bu gözlemlerin ışığında de- ğerlendirilince, bireylere siyasal öz- gürluk tanınırken emeğin sermaye- ye mutlak olarak bağımlı kabnası. ça- ğımızın çelişkisi ve sosyal-ekono- mik sorunlann kaynağı olarak belir- mektedir. Özellilde Sovyetlerin çök- mesinden sonra oluşan tek kutuplu dünyada. süpergücün güdümüne gi- ren tüm ulkelerde, köleliğin bireysel ve sınıfsal olma nitelikieri de geride kalarak. uluslann köleleştırilmesı aşamasına erişildiği gözlemlenmek- tedir. Diğer bir deyimJe. küreselle- şen sömürücü güçler. yıllardır ulu- sal devletlerde işbirliği içinde oldu- ğu çıkarcı kesimleri, çeşitli tertip- lerle ya da haksız savaşlarla yöneti- me getırip ülkelerdeki doğal kay- naklan gasp etmekte ve bireysel kö- leler yerine, köle uluslar oluşturma- ya çalışmaktadırlar. Parasal gücü sımgeleyen kuruluş- lara karşı direnen sömürii karşıtı öz- gürlükçüler. giderek etkinliklerinı arttırsalar da bugün için önemli bir kazanım sağlamalan olanaklı görül- memektedu-. Tüm "Verküre" boyu- tunda, çoğunlukla sömürücülerin çı- karlan doğnıltusunda halk kitleleri- ni koşullandıran işbirlikçi medya en- geli aşılamazsa, daha uzun süre, eme- ğe saygılı bir "EHinyaDüzeni" kurul- ması gerçekleşemez. Önce de vur- guladığımız gibi. toplumlara biçim olaraksunulan siyasal özgürlüğe kar- şın, emeğin sermayeye mutlak bağım- lığı devam ettikçe sosyo-ekonomik sorunlar giderilemez Topluluklar. sadece seçimden seçime ovr verme- nin, gerçek özgürlük ve demokrasi için, yeterli olmadığının bilincine varana kadar da gerçekçi çözümle- re ulaşılamaz Bugünkü gö/Jemlere göre, "Biri- lerinin. hiçbir çabası olmadan. tü- mü\1e başkalannın eınek ürünJeri- ni kuflanarakvaşamalan'' olarak ta- nımlayabileceğımiz sömürii düze- nine son venlmedikçe, kölelik olgu- su da isim ve şekil değıştirerek da- ha bir süre var olacak gıbı görün- mektedir. Bir Çözüm: Kullanım Hakkı... B Yetkm A R Ö Z Iktisatçt ır sorunu. bir olguyu tartışırken sa\rulup ötelere giden. doğnı ile yanlışı birbirine kanştı- ran, giderek çözümsüzlestiren bir yapımız var bizim. Akıl- cı düşünmede, olaylara bi- limsel yaklaşımdaki yetersiz- liğimız, kavram karmaşalan- mızı da besler. Birtakımlan- nın işine gelen bu kafa kanş- Orma, asıl yapılmasmı istedik- lerinin yapılmasına da ola- nak sağlar. Doğrudur. Başta tstanbul obnak üzere büvük kentleri- mizdeki konudann yansın- dan çoğu tapusuzdur. Bir bö- lümü kaçak. bir bölümü ge- cekondu kapsamındadır. Ka- bullenme ve imar aflan zin- ciri içinde günümüze kadar gelmiştir. Bu yerleşim alan- lannın sınıriı bir bölümü "or- man" olarak görünür. Birbö- lümüne de yakın tarihlerde el konulmuştur. Öncelikle Bo- ğaz suilanndaki lüks villala- n oluşturur... Çoğun, politi- kacı-bürokrat-mafya üçge- ninde yer alan ayncalıklı bir kesim otururoralarda. El ça- bukluğu ile ve hiçbir yasallık taşımayan, sadece utanmaz- lığı yansıtan "zflyederi" de vardirkimilennin! Ama bu da yeöTuyordurarnJc.. Çürüme- nin getirdıği iştah doymak bilmiyordur. Yeşil örtüsü bi- tirilmiştir. Şimdi sıra, geriye kalan ormanlanndadır ülke- nin... Göçun kırsaldan, kır- salın illennden bm'ük kent- lere savurduğu yurttaşlanmı- zın hemen hepsi Hazine-va- DESTEK " geleceğini siz de destekleyin! Eğitime katkı yapan yardımseverlere tanınan ...-. sV.-.H uidirim oranı %100'e çiKarııoi: " •D A N I Ş M A [444 0 6321 İ H A T T I T.C. MİLLİ EĞİTİM BAKANLl6l wvn.tfitiReiestekjwk.Mf.tr kıf. kimi zaman kişisel mül- tayetlerde, boş bulduğu ya da el koyanın pazarladığı arazi- lerde e\' yapmış, yerleşmiştir. Bir bölümünün 25-30 \ıllık geçmişleri vardir. flkin bir- iki e\; sonra sokak. sonra ma- halle, sonra ilçe olmuştur. Da- ha sonrasında bu yerleşım yerleri "kafayi sokacak" bir göz ev olmaktan çıkmış, gi- derek rant sağlayan mülkle- re dönüşmüştür. Zenginler, hısseli ya da imarsız tapula- nyla villalannı, apartmanla- nnı dikerken, onlar da bul- duklan Hazine arazileri üze- rine kondurmuşlardırevleri- ni. Evet, devlet güçsüz ve et- kisiz kaldığı için sorunlan çözümleyici, yön-yöntem gösterici olamamıştır. Çözül- müş ve dağılmış olan devlet erki, polıtikanın sarmalında ıpin ucunu iyice kaçırmıştır. Belediyeler bu sele dayana- mamıştır. Çoğu zaman sahip- lenmiştir. Demokrasi adı al- tındakı toplumsal yapı çıkar- cılığı, mafva-bürokrat-sha- setçiüçgenini egemen kılmış- tır. Şimdi bu üçgen, eski iş- galcileri de yanına alarak ye- ni rantlaryaratmaya sıvanıyor. İmaraflan, Orman Yasası bu zihniyetin çocuğu. Yurttaşa planlı-projeli kent topraklan göstermek, toplu konutlar yaptırmak, uydukentleroluş- turmak varken; sadece yağ- malatma yolunu gösterme- nin faturası ortadadır: Çûrü- me. Piyasa ekonomisi adı al- tmda yasadışıhğı, çıkarcüı- ğı, devlete kazık atmayı ilke durumuna getirme... Bizi biz eden değerlerimizin yıküma- sı... Çıkar, pay kokusu veren sıyasal partilenn peşine düş- meyağmacılığı... Orman niteliğini vitirmiş l yani üzerine \illalar, apart- manlar. evler yapılmış ve ya- pılmak üzere çevrilmiş olan) alanlann işgalcilerine satıl- ması, Savm Cumhurbaşka- nı'nın dedıği gibi "tşgakile- rin ödüDendiribnesine,orman alanlannınyok edibnesineve \eni ormanviknnlannaneden oJacakör". Kızılağaç ve ası- lı kestaneliklerin orman ara- zisi dışına çıkarılması ise "ağaç ortüsıinün ortadan kal- dınlmasuu,selve toprak kaş- masıgibi doğal\ıknnlanart- tıracakür." Pekı, yıllar yılı büyüyerek kördüğüm olmuş bu soruna devlet bir çözüm bulamaya- cak mıdır? Çözümsüzlüğü germek ve •'çözüm" diye bir başka çözümsüzlüğü dayat- mak mı gerekmektedir0 Kuş- kusuz ki, seçenek vardir Ve her zaman da yeni seçenek- lerbulunacaktır. Sorun, hükü- met erkini elinde tutan iktidar- lann bu seçeneklen uygula- mayı iste>ip istemeyeceğin- dedır. Akİı ve bilimi yöntem olarak belirlemiş kadrolann elinde çözüm her zaman ola- caktır. Ne "işgaldlere" işgal- lerinin armağanı topraklan para karşılığı vermektir hak- çası çözüm ne de devletin, belediyelerin akışa ayak uy- durmalanndan doğan ve uzun yıllardır evlerinde oturan "'iş- galeieri" yok saymaktır Top- lum ve gelışım adına ortak bir çözümün buluntnası ka- çınılmazdır. Çözümün biryo- lu, Batı'da, eski dokuyu ko- ruma öncelikli uygulamalar- da gorülen kuüanım hakkını, bu yerleşımcıler için bıçım- lendirip öngörmektir. KuDa- nım hakkı, ülke koşullanna göre belirlenebilır. Böyle bir hakkm tanınması, bekfemek- teolduğunıuy olası depremin getireceği büyükyıkunlardan önce, o bölgeleri yeniden ya- pılandınna,ölümlerin önüne geçme şansı olabifir. Öncelikle rantiyecılerin yerleştikleri alanlargeçerde- ğer üzennden satılmalıdır kendilerine. Peşkeşçekilme- melidır. Çünkü onlann lüks villalan, riskleri en aza indi- recek kadar sağlam yapılmış- tır! Bu sorun devreden çıka- nlmalıdır. Asıl sorunumuz olan gecekondu-betonkondu yerleşimlendir. Onlara, uy- gun görülecek süreler için (50-99 yıl) kullanım hakkı tamnmalıdır. Fiili olan du- rum, devlet-belediye eliyle güvenceye ka\ı^turumıalı- dır. Tapu verme, değiştirme ikınci aşamaya bırakılmalı- dır. Kullamm hakkı alanlar, karşılığında "satiş" yapama- yacak, kat çıkma. değişiklik yapma için "ohır" alacaklar- dır. Böylece "deprem riski bihük obn" sorûnlu gece- kondu bölgelerinden başla- yarak toplu bir iyileştirmeye girişmenin yolu açılacaknr. Gerçek tapulan beürli ölçü- deki katılımlan karşılığında yeni konutlann yapılmasın- dan sonra verilmelidir. Bu katkı pa>a, paranın yanı su^ emek olarak da düşünükne- lidir. Işsiz duran, bunalımlar içindeki kitlelerden bir üreti- me katılma coşkusu yaratıl- malıdu-. Kendi konutlannı, kuracaklan yapı kooperatif- lerinde kendıleri yöneterek başarmalanna olanak veril- melidir. Deprem riski büyük olan ve çarpık yerleşimdekı bu bölgelerde toplu konutlar yapmak, yeşil alanlan genış- leterek çağdaş yerleşimler oluşturmak bir büyük tasan- mın harekete geçirilmesidir. Bugün için olanaksızgibi gö- rünen bu tasan. ona yön ve- recek siyasal iradeyi bulma- sı durumunda devlet kurum- lannın. bürokrasinin, beledi- yelerin, sivil toplum kuruluş- lanıun el birliğinde başanya ulaşabilir. Kuşkusuz ki bu, sağduyunun egemen olduğu, aklın, bilinün yol göstericili- ğinde işbirliği yapabılecek ortak akıOann ohışturduğu bir yöntemdir. Rant bekle- yen. beklemekten sabırsızla- nan, yangından mal kaçınr gibi yasa hazırlayan kafalar için değildir. Ancak, hiçbir şey seçeneksiz olamaz, seçe- neksizlik onu isteyenler ya da ona teslim olanlara özgü bir da\Tanış biçimıdir. PENCERE Tesettüp Kavgası!.. Ziya Gökalp Cumhuriyet ilan edilmeden önce 'Türkçü' idi; Müslümanlığı aşikârdı; ama, Türkçe ezanı savunurdu... Çarşafakarşıydı... Tesettüre ters bakar, kadının mürteci baskısı al- tında örtünmesini uygarlığa aykın sayardı... Resim, Islamda yasaktır. 1916 yılından başlayarak Istanbul'da her yıl bir resim sergisi düzenlendi. Devlet büyükleri resim sa- tın alarak evlerinin duvarlanna astılar... Istanbul'da konservatuvar kuruldu... Saray'da tiyatro açıldı... Osmanlı'da kadın eylemleri başladı, yüzler açıl- dı... Yobazlar ayaklanmışlardı, irtica bas bas bağın- yordu: - Istemezük!.. Yobaz ile aydın kavgası 1923'ten çok önce baş- lamıştır; bugünkü softalar, yüzyıl önceki mürteci- lerden de geridirler. • Hıristiyanlıkta tesettür yok muydu?.. Rönesans döneminde Avrupa sanatçıları eski Yunan'latanıştılar; Afrodit ve Apollon'u keşfedip in- san bedenindeki estetiğin gizemine yeniden ulaş- tılar; Aydınlanma'nın ilk ışınları, kilisenin kubbesin- de mevzilenmiş softalığı deliyordu. Hazreti Isa'nın resimleri o günlere dek hep örtülü yapılırdı, Mic- helangelo çarmıha gerili peygamberin örtüsünü kü- çültünce ortalık birbirine girdi: - Günahtır bu, cehennem ateşlerinde yanmaya hazırianın!.. 16'ncı yüzyılda Batı'da tesettür kavgası kilisenin çatısı altında yaşandı; çağdaş uygariığın değeryar- gıları, geçmiş yüzyıllarda dinsel kurallarla boğuşa boğuşa hayata geçirildi. • Islamda tesettür (kadın ve erkeklerin örtünmesi) 'Kuran, sünnet ve icma' ile farz kılınmıştır. örtün- me, Kuran'ın 10 ayetinde bir yaşam biçimi niteli- ğiyle yer alır; Müslümanlıkta temel kaynaklar sayı- lan hadis kitaplannda 'Kitab-ül libas' (giysi bölü- mü) vardir. Bu hadislerden birinde anlatılır ki Haz- reti Muhammet, ince bir gıysiyle dolaşan Ebube- kir'in kızını uyarmış: "Esma, erginlik çağına girdikten sonra kadının yüz ve ellerinden başka yerini göstermesi doğnı değildir." Saçını, başını, kolunu, dirseğini, ayak bileğini, di- zini, boynunu, gerdanını gösteren kadın günah iş- liyor demektir; Türkiye'de ve 1.6 milyar nüfuslu Is- lam coğrafyasının çoğu ülkesinde günah işleyen işleyene... • Çarşafın Istanbul'da görünmesi 19'uncu yüzyı- lın ilk döneminde Suriye Valiliği'nden dönen Sup- hi Paşa'nın eşiyle başlamış; Iran ve Arap illerinde yaygın bu giysi, Dersaadet'te moda olmuş; yüzyı- lın sonuna gelindiğinde Ikinci Abdülhamit saray kadınlanyla ötekileri ayırmak için buyruk çıkarmış: - Feraceyi yalnız saray kadınlan giyebilir. O günden sonra çarşaf Istanbul'da en çok kul- lanılan giysiler arasına girmiş; ama, öyle türleri icat edilmiş ki softalar giyilmesini 'bidat' saymışlar; ka- dınlann popolannı büyük göstermek için yastıklı çar- şaf etekleri piyasaya sürülmüş, zenginler ithal ma- lı çarşaflan yeğlemişler, her renkten baştan çıkarı- cı çarşaflar hafif kadınlarca kapışılmış... Çarşaf, günaha açık bir kapalı giysidir. • Tesettür tartışmasının 21 'inci yüzyılda Türkiye'yi sarması ve devlet hayatını kuşatması irtica siyase- tinin yüzyıl sonra nasıl tırmandığını çarpıcı biçim- de kanıtlıyor; bu kavganın demokrasiyle en küçük birilişkisi yok!.. Sevgili Dağ, iki yıl oldu sen bizleri terkedeli hasret içinde gençliğe, güzelliğe, mutluluğa ve dostluğa. Sen gittin gideli ne fer kaldı gözlerimizde * ne yar kaldı gönlümüzde yüreğimizde kordan başka ne kaldı! MELAHAT-TAÜP-KOR ÖZAY 19 Eylül 2003 tarihinde saat 16.00'da Dağ ziyaret edilecek ve daha sonra Dağ dostlan Dağ'ın evinde buluşacaklardır. 27 Eylül 2003 tarihinde saat 15.00'te Boğaziçi Üniversitesi, Kuzey Kampus Kare Blok 2. katta bulunan "Elektrik-Elektronik Bölümü, Dağ özay Dersliği'nde" bu bölüme üstün başan ile giren öğrenciye Dağ adına her yıl verilecek olan ödülün ilki için tören düzenlenecektir. Not: tvww.dag.o23y.ory srtesı tamamlanmış olup Dağ ile ilgıli yazılan anılar, paylaşılan duygu ve düşünceler ve fotoğraflar kitap haline getirilip tûm Dağ dostlanna gondentecektir. Sevgili ENVER TÜRKOĞLU Eşin, çocukların ve dostların, aramızdan ayrılışının 18. yılında, seni özlemle anıyoruz. Nur içinde yatL PİYANO DERSİ VERÎLİR Heidelberg Devlet Konservatuvan piyano öğretmeni tarafından. Tel: 0216 - 336 54 64
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle