05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
18 EYLÛL 2003 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA [email protected] 15 UYCARLIKLARIN İZİNDE OKTAY EKİNCİ Doğubayazıt'ta kentin Urartu'dan günümüze tüm geçmişi yeniden anımsandı... Güneşin doğduğu yer...Kentin caddelerini süsleyen sem- pozyum afişlenndeki bu tanımlama, davetıye ve programlann da en üstü- ne yazılmıştı; "Güneşin Doğduğu Yer..." 13-14 Eylül 2003 günlerinde Do- ğubayazıt Kaymakamüğının ev sa- hiphğı ve öncülüğünde. ÇEKÜL'ün desteği ve Erzurum Atatürk Üni- versitesinın bilimsel katkılanyla gerçekJeşen, "Doğubayazıt'ta Ta- rih, Kültür. Sanat Sempozyumu", diğer üniversitelerden de 40'a yakın uzmanm bildirileri ve çok sayıda de- ğerlendirme konuşmalanyla, Anado- lu'da güneşı ılk karşılayan kentin 3 bin yıllık uygarlık serüvenini irdele- di... Açıhş konuşmalannda; "tarih bi- Uncinin taraflı siyasal tarih anlayı- şıyla değil. yaşannuşlığın ve yara- tıcılığın gerçek belgelerine dayalı uygarlık ve sanat tarihiyle gelişebi- leceği" vurgulanan sempozyumun sonuç bildınsinde de şu ortak "öz- lem" dile getirildı: "Doğubaya- zıt'taki bu ilki gerçekleştiren yerel, kamusal, sivü ve bilimsel birlikte- liğin. diğer tarihsel yerleşmelerimi- zin yöneticilerine de örnek olması- flj diüyonız..." 'Sınır ötesl' sınır kentlmlz... Yıllar önce bir tran seyahatimizde konakladığımız Doğubayazıt ıçin ge- zi notlanma şunu yazmıştım; "Sınır ötesi bir sınır kenti..." Çarşısındaki "yabancı mal" zen- ginlığinden ve doğu ülkelerinin renk- lerini taşıdığı için düştüğüm bu no- tun, aslında "kent tarihini" de özet- Iedığı, sempozyumda hemen tüm çağlan içeren bildirilerle dekanıtlan- mış oldu. Örneğin, 35 yıldır tstanbul Üni- versitesi arkeolojı grubunu yönete- rek bölgede araştırmalar yapan ve üs- telik bunu "terör" bahanesme de sı- ğınmadan "kesintisiz" sürdüren Prof. Dr. Oktay Belli, 2800 yıl önce- sini aydınlatan Urartu dönemuıe aıt kalelen, çoğu bugün bile kullanılan yollan ve tarihin ilk "su mühendis- liğini" belgeleyen antık barajlan, gö- letleri ve su kanallannı anlatırken, Doğu Anadolu yla bırlıkte Güney Kafkasya ve Batı Iran coğrafyasıy- la bütünleşen bir uygarlığı tanıtıyor- du... Benzer şekilde Prof. Dr. Hamza Gündoğdu'nun özetlediği Pers, Ro- ma, Makedon, Selevkos, Küçük Arsaklilar. İran. Bagrat ve hatta Bi- zans'ı sarsan Selçuklu dönemleri de "sınır ötesi" kültürlerle buluşmanın KENTİNİ YİTİREN SARAY: İstanbul'da Lale Devri yaşanırken, Bayazıt'daki Sancak Beyi tshak Paşa tarafından yapılan görkemli saray, 70 yıldır 'tanıyamadığı' yeni Doğubayazıt'ı seyrediyor... (üstte) Eski Bayazıt kenti ise 1938'e kadar bu sarayla birlikte aynı yamaçlardaydı; tıpkı 1842 tarihOli Vanderburch resmindeki gibi (solda) Kaynak: Yüksel Bingöl / İshak Paşa Sarayı / İş Bankası Kültür Yayınlan (1998) zengınliklerini Doğubayazıt'a kazan- dırmarruş rruydı? Nitekim biitün bu "evrensel" bin- kimJerin 17. ve 18. yüzyılda doruğa çıkan "sentezi" ile kente ve tüm Anadolu'ya armağan edilmiş tshak Paşa Sarayı 'na ajt bıldirilerde de Ağ- n Dağı'nın tam karşısında sadece bir anıtsal yapının değil, daha da ötesi insan emeği ve yaratıcılığının tarih- sel derınliğini taşıyan bir "sanat gös- terisinin" yer aldığı sergılendı,. Yaklaşık 150 odası ve 7600 m2'lik oturma alanıyla Topkapı Sara- yı'ndan sonra 2. büyük Osmanlı dö- nemı sarayını yaratmış bu etkileyici gösterinın "kitabını" da yazan Prof. Dr. Yüksek Bingöl ise bugün hay- ranlık uyandıran tarihsel anıtlann mucizelerle değil, "kültürel biri- kimlerle" yaratıldığını söylercesine şuna dikkat çekiyordu: * Böyle bir mimarlık şaheserinin tasarlanıp gerçekleştirildiği kentin asıl kendisi de çok değerliydi; ama ne yazık ki sarayla bütünleşen Es- ki Bayazıt artık yok..." Gerçekten, daha 70 yıl öncesine kadar hem Ishak Paşa Sarayrmn bu- lunduğu Karaburun tepesıni sarma- layan, hem de Bayazıt Kalesi ve ca- misiyle bütünleşerek sarp yamaçlan bezeyen, ancak 1938 'de ovadaki "ye- ni" yere taşınmayla birlikte boşaltı- lıp, ardından yağmalanarak yok edi- len "Eski Bayaat"taki kent kahntı- larına baktığınızda, Kaymakam Nu- rullah Çakırın ne denli "tarihsel" bir adnna öncülük ettiğıni de daha iyi kavrayabilirsinız... Köksüz' icalan Bayazıt Eğer o "talihsiz" aynlık olmasay- dı. Prof. Dr. Metin Sözen'in sempoz- yumdaki serzenişı gibı, belki de şu acımasız ımar aymazlıklanyla hiç kuşkusuz orası da tahrip edilecekti... Ancak, Doğubayazıt halkı yine de şımdiki kadar "tarihinden haber- siz" kalmayacak; geçmışrnrn onur kaynağı anıtlannı sadece "uzaktan seyreder" olmayacak, bu yabancı- laşmanın da yarattığı "kimlik buna- lımını" bıle belkı bu denJı yaşama- yacaktı... Nitekim, Ege Üniversitesi'nden sosyoloji doçenti Dr. H. Neşe Öz- gen'in Doğubayazıt'taki araştırmala- nna göre, son yıllarda gözlenen kimı "marjinal" bağımlılıklann ve top- lumsaî genlımlerin nederu de ekono- mık sorunlara eklemlenen "kültürel bunalım" ve yaşam çevresindeki "karakter çöktintüsü" olmalıydı... Tarthe geçen kaymakam Işte bütün bu değerlendirmeleri de gündeme getiren sempozyumla bir- likte Doğubayazıt 70 yıl sonra "ken- disini" yeniden tanımaya ve sorgula- maya başlıyor. Kentin yazgısı açısından bunun 'yaşamsal' ö'nemini ise Tugay Ko- mutanı Tuğgeneral Bülent Dağsa- ü'nın tüm konuklann adlanyla sem- pozyum anısına diktiğı 'ağaçlar' ge- leceğe de taşıyacak... Açıhş günü sabahında, güneşi, çar- şıdaki kahvelerde çay içerek karşılar- ken konuştuğum hemen herkesle bir- likte kırtasiyeci Mehmet Öztürk de şunu söyledi: "İlk kez bir kayma- kam, şehrin sevgilisi ve umudu ol- du..." Yerel gazete Doğubayazıfta baş- yazar Mehmet Koç'un makalesinde de şunlan okuduk: "Klasik idareci- ler gibi makamında oturnıak yeri- ne bu kente gerçek kamu hizmeti vermenin örneğini görüyoruz..." Her fırsatta halkla bırlıkte olan ve gece gündüz demeden tüm zamanını ılçesıne adayan Çakır ise böylesi bir sempozyumun gerekçesini Doğuba- yazıtlılara şöyle anlatıyor: "Geçmi- şimiz sadece siyasetçilere ait değil. asıl bize aittir. Bunun değerini bi- lerek kültürel mirasımızın da sahi- bi olduğumuzda, kalkınma ve geliş- memizin önünü de aydınlatmış olu- ruz..." Evet... Dansı, diğer tarihi ilçe merkezlerimize... oiratörlüğünü Ali Akay'm yaptığı ve Akbank Kültür ve Sanat Merkezi'nde süren sergide, 8 sanatçmın 'Gelecek Demokrasi' kavramını günümüz sanatsal diliyle ele aldıklan yapıtlan yer alıyor. Adalet, eşitlik ve kardeşlikKültür Servisi - Istanbul, çağdaş sanat açısından yoğun günler yaşıyor, bu oluşumun ıçmde yer alan bir sergi de Akbank Kültür Sanat Merkezi'nde 18 Ekim tarihine dek sürecek olan 'Gelecek Demokrasi'. Küratörlüğünü Ali Akay'm yaptığı sergide, 8 sanatçmm, Claude Leon, Cem Gencer, Gamze Toksoy, Altan Bal, Zeliha Burtek. Seza Paker, Şener Özmen ve Susan Kleinberg'in 'Gelecek Demokrasi' kavramını günümüz sanatsal diliyle ele aldıklan yapıtlan yer alıyor. 'Gelecek Demokrasi' kavramı, 'Demokrasi' kelimesindeki demos ve kratos bileşiminin çıkış noktası olarak alındı. 17. yüzyıl sözleşme kuramlan içinden Hobbes ve Rousseau geleneğinden gelerek halk kavramını ortaya çıkararak, 'çokluk' kavTamını kalabalığa, başıbozukluğa ve de safahatçılara atfeden kuramın sonucunda 18. yüzyılda Fransız de\Tİmiyle gerçekJeşen 'Cumhuriyetçi demokrasi' kuramının adalet, eşitlik, özgürlük ve kardeşlik üzerinden düşünühnüştü. Adalet kuramıyla karşı karşıya Insan haklanmn temel yapıyı oluşturduğu ortak görüşünde olan kuramcılar arasından sıyrılan ve sözleşme modelini yeniden canlandırmaya çalışan Rawls'ın düşüncesi için, Kant'a donüş olarak düşünülen kuramının sadece bireysel bir adalet meselesini değil, ülkelere ve uluslararası alana da ait olduğu ilen sürüldü. İstanbul Bianeli, Dan Cameronun 'Şürsel Adalet' kavTamı üzerine geliştirildi. Bu kavram Rawls"ın kuramını yeniden ele alıyor ve sanatsal alana taşıyor. 'Gelecek Demokrasi' ise Levinas, Biancbot ve Derrida'nın ileri sürdüğü bir ka\Tam olarak adalet kuramıyla karşı karşıya gelmekte. Demokrasinin olmamış hali ile gelecekteki halinin düşünülmesini ele alan bu ka\Tam, entegrasyon sorununa başka açılardan bakmakta, yabancımn, konukseverhğüı, armağanın açısrndan marjınalleşmelerin demokrasiye çekilmesini, bir anlamda 'imkânsızın verilmesi'nı önermekte. (0 212 252 35 00) BİLGE KAĞAN KÜLLİYESİKAZIÇALIŞMASI TÎKA'dan Moğolistan atağı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Türkiye, atalannın ızini aradıgı Moğolistan'da, Bılge Kağan Külliyesi'nin kazı çahşmalanm tamamladı. Göktürk dönemine aıt 4 brnin üzennde altın, gümüş, bronz, demir ve değerli taş eserin buiundugu kazüar, Türkiye'nin yurtdışında yürüttügü en kapsamlı kültürel çalışma oldu. Türkiye Işbırliği ve Kalkmma Ajansı'nca (TtKA) yürütülen çalışmalar çerçevesinde 2004 yıhnda müze ve çevre düzenlemesi yapılacak. Bilge Kİğan Küllıyesi için bütçeden 400 bın dolar kaynak istendi. Türkiye'nin "Moğolistan'daki TürkAnıtları Projesi"nin 2003 yılı çalışmalan sonuçlandınldı. TÎKA Başkan Vekili Faruk Uysal, 2003 yıh kazı çalışmalannın Prof. Dr. Sadettin Gömeç başkanlıgındakı 11 kişilik ekip tarafından yürütüldüğünü behrtti. Kazılan yürüten Prof. Dr. Sadettin Gömeç, 5 bin yıllık tarihi olan Türk ulusunun sadece savaş yapıp göç etmediğini. kendi dıli ile kültürünü de yarattığını \-urgulayarak, Göktürk dönemindeki ender devlet yazıtlannın dünya kültür mirasındaki yerini aldığını ifade • Göktürk dönemine ait 4 binin üzerinde altın, gümüş, bronz, demir ve değerli taş eserin buiundugu ve TÎKA'nin yürüttügü kazılar, yurtdışındaki kapsamlı kültürel çalışma oldu. etri. Buluntular arasmda yer alan Bilge Kağan'ın özel eşyalannın, o dönemin çok ilerisüıde tekniklerle yapıldığını ortaya koyduğunu anlatan Gömeç, külliyedeki çatık kiremit üzerinde resmedilen savaş sahnesinin ise düyadaki tek örnek olduğunu söyledi. Gömeç, "Son derece özel üslupla ortaya konan resim, Türklerin yaptığı savaşlar ve yaşamlarına ilişkin bilgilerle yeni bir tarih yazımına vesile olabilecek nitelikte" dedi. Kazılar sırasında "baklava dilinıi motifî" yer alan kılden yapıhnış kaplar bulunduğuna ışaret eden Gömeç, bu buluntunun baklava motifine sahip çıkan pek çok kültüre de yanıt anlamına geldığinı vurguladı. Gömeç, kazılarda Büge Kağan'ın anıt mezannın "yazıt, bark ve sunak taşlanndan" olmak üzere üç bölümden oluştuğunu anlattı. O dönemde anıt mezann zarar görmemesi için su kanallanyla çe\Tİldığini vurgulayan Gömeç, "Mezann iç tarafına da yağmur sularının tahliyesi için özel bir düzenleme yapmışlar. Anıt, oldukça ender yapıtlardan biri"diye konuştu. ODAK NOKTASI AHMET CEMAL iukacs Djye Bir Macar Köylüsü'nün Yaptıkları... Şükrü Hatun, geçtiğimiz pazar "Radikal lki"de çıkan "Lukâcs Sızısı" başlıklı yazısında, yayın yaşamına yeni başlayan bir edebiyat der- gisinde, biryazarla yapılan birröportaja değin- miş. Röportajında yazar -ki, aynı zamanda Hen- ry James da olmak isteyen bir yazarımızmış; in- sanların, hele sanatçılann olmak istedikleri bir "kendileri"n\n eksikliği, nedense beni hep rahat- sız etmiştir-, evet, bu yazar, Türkiye'nin "top- lumcu gerçekçilik" yıllarını değerlendirirken, şöyle demiş: "Toplumcu gerçekçilik dedikleri bir şey vardı ve o yıllarda yaşamasına izin veri- len tek gerçekçilikti. Ne işlerya! Nelerle uğraş- tık! Luk'acs diye bir Macar köylüsünü getirip burnumuzun dibine dayadılar, estet diye..." Şükrü Hatun, eksik olmasın, içten bir duyar- lılıkla Lukâcs'ın böyle değerlendirilmesinden duyduğu üzüntüyü ve utancı dile getirdikten sonra, Luk'acs üzerine çalışmış kişiler olarak benden ve Murat Belge'den bir ses çıkar diye beklemiş olduğunu vurguluyor. Sözü edilen derginin o sayısını görmemiştim. Ama görseydim ve içindeki o röportajı okusay- dım bile, tavrımda bir değişiklik olmazdı; yani, herhangi bir ses çıkartmaya gerek görmezdim. Çünkü, Lukâcs gibi düşünce ve sanat tarihine geçmiş birini, onu "köylû", bundan ötürü de "esfef olamayacak" biri diye nitelendiren birine karşı savunmaya kalkışmak, bence o "biri"ri\ aşırı önemsemek anlamını taşıyabilir. Yanlış so- nuçlar çıkanlmasın diye bir noktayı hemen be- lirteyim: Elbet Lukâcs da eleşriri/ebilir; dahası, bütün estetik görüşleri de tartışma konusu ya- pılabilir - yapılmalıdır da. Çünkü felsefenin ve düşüncenin tarihi, ancak içeriği böyle tartışma- larla oluşturulabildiği ölçude gerçek anlamda felsefe ve düşünce tarihi olabilir. Ama Şükrü Hatun'un sergilediği durumda bir farklılık var. Röportajda Lukâcs'ın ömeğin genel edebiyat estetiği, yaratım süreci, sanatçıya yönelik öl- çütleri vb. gibi düşünsel yanları tartışılmıyor; Henry James olmak isteyen, Joyce'u seven "yazar", "Lukâcs diye bir Macar köylüsünü ge- tirip burnumuzun dibine dayadılar, estet diye..." söylemiyle, Lukâcs'ın bir estet olmadığını söy- lüyor! Bugünkü yazımı, bu sözleri ciddiye aldığım için değil, fakat sayın Şükrü Hatun'un duyarlılı- ğına saygı duyduğum için kaleme aldım. Röportajdaki Lukâcs nitelendirmesi ise, ba- na bir zamanlar sevgili dostum Doğan Hız- lan'dan dinlediğim biranekdotu anımsattı: De- veye "Boynun eğri!" demişler, "Nerem doğru ki!" diye yanıt vermiş. Şimdi şu röportajdan ya- pılan alıntının neresinden başlayacağız? Lukâcs'ın bir "köylü" olduğu için zaten estet olamayacağı çıkarımından mı? Zaten bir estet olmadığı saptamasından mı? Yoksa, üstelik gerçekte kendisinin köylü kökenli olmayışından mı? Bilindiği üzere, saçma'nın mantığı yoktur; ve herhangi bir saçmaya mantık aramak da boşu- nadır. Sayın Şükrü Hatun, Lukâcs'ın başyapıtı olan "Estetik"] dilimize çevirdiğim için beni "kültür emekçisi" diye nitelendirmiş. Yaşamımda duy- duğum en anlamlı birkaç övgüden biri olduğu için, burada kendisine içtenlikle teşekkür edi- yorum. Ama, içim burkularak, şu soruyu sorma- dan da edemiyorum: Ülkemızde bu tür kültür emekleri yeterince değerlendirilseydi, düşünce yaşamımız yine bugünkü kadar sığ mı olurdu? "Estetikln dilimize çevirdiğim ciltleri, Payel Yayınevi'nin sahibi, sevgili dostum Ahmet Öz- türk'ün idealizmıyle yayımlanmaya başladığın- da, şimdi çok "safça" olduğuna inandığım bir umudum vardı: Onca sözü edilmiş olan Lukâcs'a ilişkin tartışmalar, artık başyapıtı Türk düşünce dünyasının da emrinde olduğuna göre, coğrafyamızda daha bir zenginleşecekti. Ama tuhaftır, tam tersi oldu, başta sevgili Ahmet Ok- tay olmak üzere; birkaç "okuyan aydın"ın yazılarının dışında, Lukâcs olayı tam bir sus- kunluk perdesiyle sarıldı. Nedeni de, ne yazık ki, çok açıktı: Konuşabilmek, yazabilmek için, artık "Estetikln ciltlerini de okumak gerekiyor- du ve biz, aydınıyla ve aydın olmayanıyla, genel- de okuma özütiü bir coğrafyanın, bilgi sahibi ol- madan fikir sahibi olmayı artık alışkanlığa dönüştürmüş insanlanydık! e-posta: ahmetcemal« superonline.com fiümüşhane'de envanter çabşması • GÜMÜŞHANE (AA) - Gumüşhane Valisı Hasan Basri Güzeloğlu. il genelindeki kültürel değerlerin envanterinin çıkanlarak katalog halinde yayımlanması için çalışma başlattıklannı belirtti. Envanteri çıkanlacak kültür \arlıklan arasmda 43 eski Gumüşhane konağı, 27 cami, 9 türbe. 8 han, 21 tarihi çeşme, 22 tarihi köprü, 6 mağara, 28 tarihi kilise, 8 höyük, 14 koruma alam, 6 tarihi okul ve 16 doğal göl bulunuyor. BUGÜN • BEYOĞLU BULUŞMASInda 17.30'da Tünel Meydanı'nda Ufuk Karakoç konseri, 18.00 de Karşı Sanat'ta 'Eksik Olan' adlı sergi, TURKCELL BİNASI'nda 18.30'da Wim Wenders'ın yönetmenliğini yaptığı 'Kentlerde' adlı filmin gösterimi, Akbank Kültür Sanat Merkezi'nde 19.30'da 'Işık Sesini Arıyor' adlı belgesel filmin gösterimi, AKM Aziz Nesin Sahnesi nde 2O.3O'da 5. Sokak Tiyatrosu'ndan 'Dumrul ile Azrail' adh oyun.CO 212 245 79 84) • NARDtS JAZZ CLUB'da 21,30'da Cihan Terlan ve topluluğundan 'Jobim Project'. (0 212 244 63 27) M İFSAK'ta 19.30 ve 20.15'te Hacer Karanlık'ın 'Kuzeyin Cenneti Fyordlar' adh saydam gösterisi. (0 212 292 42 01) • YAPIKREDİ SERMET ÇİFTER SALONU'nda 16.00'da 'Julio Pomar: Ötekinin Resmi' konulu söyleşi. Katılımcılar: Julio Pomar, Jose Sommer Ribeiro. (0 212 252 47 00) •
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle