Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
15 AĞUSTOS 2003 CUMA CUMHURİYET SAYFA
21. DUNYA FELSEFE KONGRESI
ABDÜLCANBAZ PETROL SAVAŞU\RI TURHAN SELÇUK
6
Yeni Dünya Düzeni'ne muhalif bir aydınlanma felsefecisi Prof. Dr. Jürgen Habermas:
KuraltanımayanAmerika
Prof. Dr. Jürgen Habermas: ABD, 1990'h yıllann
başında kendi koyduğu kuralları kendisi yıkryor...
SERAP GÎRGtN BAYKAL
21. Dünya Felsefe Kongresi'nin
ilk gününde "Fdsefenin Rolü: Ay-
dınlanma. Post-modern Düşünce
ve DigerFerspektifler" oturumun-
da konuşan Prof. Dr. Jürgen Ha-
bermas, Yeni Dünya Düzeni ve kü-
reselleşme üzerine sorulanmızı
yanıtladı.
-1990 sonrasıohışan Yeni Dün-
ya DüzenTndekendisini süpergüç
olarak tanımlayan ABD'nin özel-
likle 11 EylüTden sonra uluslara-
rası hukukun ahlaki yönü Ue ilgi-
li yanlış uygulamalannı nasıl de-
ğeriendiriyorsunuz?
HABERMAS - Berlın Duva-
n'nınyıkılmasıilebaşlayanve 1.
Körfez Savaşı'ndan sonrakı sü-
reçte ABD "Yeni Dünya Düze-
ni"nin süper gücü oldu. Böylece
Yeni Dünya Düzeni dediğımiz
oluşum ABD'nin yanında olan ve
yanında olmayan güçler olarak
kendisini göstermeye başladı.
# Hegemonyacı güç anlayışına göre günümüzün
suçlu devletlerinin uluslararası çatışmalan
başlattığını söyleyen Habermas, "Bununla
yetinmeyip uluslararası terorizmi de kamçılıyorlar.
Kendilerini değil, rakiplerini savaş suçlusu olarak
görüyorlar. Ve onlan cezalandırmak için de Irak'ta
olduğu gibi savaş başlatıyorlar" dedi.
ABD'nin gölgesinde yaşananlar
ise insanlığı yeni sorunlarla kar-
şı karşıyagetirdi. Aydınlanmacı-
lar arasında da görüş aynlıklan
başladı. Hegemonyacı bir gücün
yanındaki yeni anlayışlar Yeni
Dünya Düzeni ile ilgili yeni soru-
lan ortaya çıkardı.
Hegemonyacı güç...
Yeni Dünya Düzeni için en
önemli sorun, uluslararası adale-
tın mümkün olup olmadığı değil,
uluslararası hukukun bu tür bir
adaletı sağlamak için doğru olup
olmadığı sorusunda aranmalıdır.
Dünyaya hâkim olma çabasın-
daki hegemonyacı bir güç; kendi
argümanlannı uluslararası huku-
kun yerine geçirmeye çalışıyor ve
dayatıyor. Kendinden yana olma-
yanı terorizme destek vermekle
suçluyor, adeta tehdit edıyor.
Oysa ABD global ve liberal ola-
rak zaten dünyaya egemen.
1917 'den beri hukukun oluşması
ve uluslararası ilişkilerin anaya-
sallaştınlması için çaba veren
ABD, 1990'lardan ben bunun ter-
si bir anlayışla adeta kendi koy-
duğu kurallan kendisi yıkıyor. 80
yıllık uluslararası hukuk savaşırru
ilkesel olarak radıkal değişikler-
Canalı filozof VViredu, yoksul ülkelerin şiddet ve açlık kaderini paylaştığını söyledi:
Çahşmm sömürgecibaşktıyor
Prof. Dr. ULUĞ NUTKU
"Dünya Sorunlan Karşısında Felse-
fe" ana başlığında yapılmakta olan 21.
Dünya Felsefe Kongresi'nin Prof. Dr.
Onay Sözer'in yönettiği ılk ana oturu-
munda "Febefenin Rolü: Aydınlanma.
Pbst-modem DüşünceveDigerPerspek-
tifler" üzerinde konuşuldu. Konuşma-
cılar Jürgen Habermas, Gianni Vatti-
mo ve VVîredu idi. Wıredu, "Kültür-
lerarası Diyalogda Feisefenin Rolü-Bir
Afrika Bakış Açısı" başlığında pek
önemli bir bildiri sundu. İki gün son-
ra konakladığırruz otelde dünya sorun-
lan bağlamında Cumhuriyet için kısa
bir söyleşi ricamı kırmadı.
- Bay YViredu sizce bugün başbca
dünya sorunu nedir?
YVTREDU - Iç içe geçmiş, ama ayn
ayn da çözümlenebüecek iki sorunu öne
sürebilirim. Birincisi şiddet sorunu-
dur, hem ulusal hem de uluslararası
ölçeklerde. Diğeri fakirlik, açlık soru-
nudur. Dünyada eşitsizlikler dağıhmı
var. Bu maddi eşitsizlikler, eşitsiz, hak-
sız güç ve iktidar dağılmasının teme-
lidir. Daima şiddete başvurarak sür-
dürülür. Ve şiddete karşı elbette şiddet-
le karşı konuluyor.
'Şiddet ve açlık...'
-Bu iki temeJ sorun. ülkderegörefark-
b görünümler abyor mu?
WIREDU- Evet. ABD'de ülke için-
de geniş boyutta şiddet olmaz. Ama ken-
di dışına çıkınca şiddet uygulanımına
bağlanıyor ABD. Birçok fakir ülke ay-
nı kaderi paylaşıyor: Şiddet ve açlık.
Bu yüzden kendi içlerinde hep çatış-
malar oluyor.
- Gördüğünüzçözüm olanaklan ne-
lerdir?
\VIREDU - Bunlar acil sorunlardır.
Afrika'da uygun demokrasi biçiminin
henüz bulunamayışı şiddeti daha da
tırmandırdı. Etnik gruplar arasındaki
çatışmalar da önemli etken, bazı grup-
lann çok daha fazla nüfusa sahip ol-
malan ve demokrotik seçimlerde hep
iktidara gelerek küçük gruplan ezme-
leridir. Bu da sisteme sempatiyi kay-
bettiriyor. Afrika'nın birçok yerinde
# ABD Güney Florida Üniversitesi Felsefe
Bölümü'nde öğretim üyeliğini sürdüren VViredu,
'Bir ülkede iç çatışmalann boyutu büyüyor ve
parçalanmaya doğru gidiyorsa sömürgecinin parmağı
var demektir' diyor ve ekliyor: "Önceleri Afrika'da bu
tür çatışmalar hiç olmamıştı."
K\VASI WIREDU
Ganalıfilozof, 1931 'de doğdu.
Gana Üniversitesi'nde ve
Chcford'dafelsefe üzerine
öğrenim gördü. Gana
Üniversitesi'nde 23 yıl öğretim
görevlisi olarak çalıştu 1987'de
ABD Güney Florida
Üniversitesi Felsefe Bölümü 'ne
geçtL Halen orada öğretim
üyeliğiyaptyor. Bir ara North
Carolina 'da Duke
Üniversitesi 'nde dersler verdL
ULUĞ NUTKU
durum bu. Çözüm için diyalog öneri-
yorum. Diyalog, sadece karşıhklı ko-
nuşmak değildir. Konuşmanın gelişti-
rici olması gerekir. Hiç kimse kendi-
sini yanlışsız, mutlak haklı sanmama-
lı. Karşısındakinden öğrenmeye istek-
li olmalı. Bu, felsefi tavır gerekririr ve
yüzeysel olmayan, derinden kavrayan
anlaşmalar için temeldir. Tarihsel de-
neyimlerin önemi ve anlamı ancak bu
tür diyalogla ortaya çıkar ve gelecek
için sağlam yollar döşer.
Uzlaşım llkesl gellytirllmell
- Biçimsel demokrasi Afrika için uy-
gun değilse ne yapmah?
VVIREDU - Konsensüs (uzlaşım) ıl-
kesini geliştirmelı. Herkesin söz hak-
kı olacağı ve haklı olduğunda sözünün
kabul edıleceği bir sistem. Bu olma-
yınca. sadece oy hakkına sahip olmak-
tan gelişririci bir sonuç alınamaz. Par-
tiler. iktidar mücadelesinin araçlan ol-
maktan çıkmalı, siyasal topluluklar
düzeyınde çalışmalı. Bu örgütlenme
tarzı farklı bir anayasayı ortaya çıka-
nr. Demokrasi var dıyoruz ama adale-
ti bulamıyoruz. iktidara gelen, kendi
yandaşlanna iş sağlayıp koltuğunu sağ-
lamlaştırmaya çalışıyor.
- Bizde de böyle oluyor. Son 20 yılda
"ış bitırici demokrasi" hayli gelişti.
Türkiye hiçbir zaman sömürge ol-
madı. ama öyleymiş gibi muamele gö-
rüyor.
\Y1REDI-Bir ülkede ıç çatışmala-
nn boyutu büyüyor ve parçalanmaya
doğru gidiyorsa sömürgecinin parma-
ğı var demektir. Önceleri Afrika"da bu
tür çatışmalar hiç olmamıştı.
- Bizde de "72 millet"fikri,hem bu
topraklarda bannan halklarla hem
komşu devietlerleyüzyıDarca banşçılya-
şamamızı sağlamışür. "
7
2 millet" ta-
rihsel olgunluğun anlatımıdır. Bu kısa
konuşmada bir son sözüniiz var mı?
VVIREDU - Diyaloğu hiç kesmeye-
lim. Tartışmalarda aklın yolundan sap-
mayalım. Bu yol, akıllan birleştirerek
döşenir. Feisefenin hayata geçiril-
mesinin esası bu.
Prof.Dr. UluğNutku, 1935İe
Zara'da doğdu. 1947-56 yıllan
arasında Robert Kolej'de ve
1957-1964 ydlan arasında
İstanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Felsefe Bölümü 'nde
okudu. 1969'da Takiyettin
Mengüşoğlu 'nun yanında
asistan olarak çalışmaya
başladı. 1974 yılında aynı
bölümden doktor unvam alan
Nutku, 1978 'de doçent oldu.
Çukurova Üniversitesi Felsefe
Grubu Eğitim Bölümü'ne
kendi isteğiyle geçtL 1994\e
Mersin Üniversitesi'nde
çalışmaya başlayan Nutku,
aynı yıl profesör unvam aldu
Ağırhkh olarak "însan
Felsefesi" alanında çalışan
Uluğ Nutku 'nun değişik yayın
organlannda çok sayıda
makalesi yayımlandu Pek çok
felsefe dergisinin çıkmasına
öncülük etti. İstanbul'da
yayımlanmakta olan
"Fehefelogos " dergisinin yayın
kurulundadır. Felsefe
eğitiminin kalitesini yurdun
her yerinde arttırma arzusuyla
çıktığı Anadolu turun sürdüren
Nutku, halen Sıvas
Cumhuriyet Üniversitesi
Felsefe Bölümü öğretim
üyesidir.
le tersine uygulanıyor.
- Bu yeni sürec ABD'nin huku-
ki ve hatta küresele doğru ilerle-
yen bölgesd egemenlik statüsünü
detneşrulaşörmışrnı oluyorsizee?
HABERMAS - Bana göre;
ABD bölgesel egemenlik statüsü-
nü uluslararası hukuku hiçe sa-
yarak meşrulaştırdı biîe. En son
yaşanan Irak'a askeri müdahale
bunun en somut kanıtı. Burada
uluslararası hukukun artık önemi
olup olmadığı tartışılıyor. Hege-
monyacı güç anlayışına göre gü-
nümüzün suçlu devletleri ulusla-
rarası çatışmalan başlatıyorlar. Ve
sadece bununla yetinmeyip ulus-
lararası terorizmi de kamçılıyor-
lar. Hegemonyacı güçten yana
olanlar, kendilerini savaş suçlusu
olarak görmüyorlar.
Tam tersine karşıt güçleri, ya-
ni rakiplerini savaş suçlusu olarak
görüyorlar. Ve onlan cezalandır-
mak için de Irak'ta olduğu gibi sa-
vaş başlatıyorlar. Burada bir ada-
letsizlik. ahlaki olarak bir hukuk-
suzluk var. Sorunlar artık ulusal
olmaktan çıktı. E\Tensel boyutta.
Ulus devletler yetkilerini ve sta-
rülerini bir şekilde kaybediyorlar
ya da açıkça buna zorlanıyorlar.
Burada karşımıza üç yeni kav-
ram çıkıyor.
Çatışmanın Imajı değiytl
-lluslararas] anlaşmazhklann
çözümü ve banşın sağlanmasın-
da BM'nin rolü artik yok mu?
HABERMAS-Uluslararası ça-
tışmalann imajı değişti. Çok fark-
lı gelişmeler var. Devletlerüç ka-
tegoride ele alınıyor. Suçlu dev-
letler. başansız devletler ve ulus-
lararası terorizm. ABD'nin Irak'a
hiçbir hukuki dayanağı olmadan
müdahalesi gibi. Alman filozof
Kant; egemen bir devletin sava-
şa girmesi hakkını sorgulamışrır.
Bugün de uluslararası hukukun
öneminin var olup olmadığı tar-
tışılmalıdır.
Demokrasi, banş ve uluslarara-
sı hukuk kavramlan yok sayılıyor.
Global güç kendi ahlaki yasala-
rını uluslararası hukukun yerine
geçirmeye çalışıyor. Ve bunu ya-
pıyor. Kendi istediği zaman sava-
şa gitme yetkdsi var. Savaş suçlu-
lannı kendi yasalanna göre yar-
gılıyor. Burada hukukun ahlaki
yönü çok zayıflıyor. Bunun sor-
gulanması gerekır.
Askerl güç tehdldl...
Pax Americana polirikası hâlâ
uluslararası banşı korumaya ça-
lışıyor. Ancak kendi yetkisıne da-
yariarak insani müdalialede bulun-
maya karar veren bir ülke hak-
kında hiçbir zaman emin oluna-
maz. ABD kendi ulusal çıkarla-
nnı, paylaşılan uluslararası ortak
çıkarlardan ne derece ayırt ediyor°
Hem global hem de yerel alan-
da halklann yaranna uygulanacak
bir tek taraflılık bu alanda kural-
lann ve yasaların olmaması açı-
sından yetersiz kalıyor. Bugün
ABD stratejik bir oyun oynuyor
gibi görünse de, var olan bir güç
kavgasında bu askeri bir güç teh-
didi olarak ortaya çıkıyor. ABD
bugüne kadar dünyaya egemen
olan süper güçlerden daha farklı
taktik izliyor.
Gelecekte ortaya çıkacak adil
bir uluslararası hukuk düzeninin
ve adaletın oluşmasında bugün
Amerikan vatandaşlarına çok
önemli roller düşmektedir.
DUZYAZI
ORHAN BİRGİT
Kendi Sözcülerini
Arayan Toplum
Ordu'dayapılanfındık üreticileri mitingi, med-
yamıza hak ettiği ölçüde yansımamış da olsa,
yöre insanının büyük ilgisi ile karşılaştı. Kimine
göre 10, kimine göre ise 20 bin kişi, iktidarın fın-
dık politikasını protesto etti.
Toplantıyı, herhangi bir siyasal parti düzenle-
medi. Yörenin CHP'li milletvekillerinin de birer
gözlemci gibi bulunduğu bu mitingin benim için
anlamı, emeklerinin karşılığını yeterince alama-
yan ve özellikle kimi büyük aracıların etkisiyle
soyulduklarına inanan Karadenizli fındık üreti-
cilerinin, kendi seslerini kendilerinin duyurmak
için kolları sıvamış olduklarıydı.
Başbakan, bu sorunda bizzat AKP Genel Baş-
kan yardımcılanndan birisi ile Parti Genel Sek-
reteri'nin de halkın şikâyetlerini dile getirmiş ol-
maları karşısında, çok yakın danışmanı Cüneyt
Zapsu'nun avukatlığını üstlenerek ağızlarını
açanları susturdu.
Tamam. Cumhuriyet Halk Partisi'nin, 3 Ka-
sım'da aldığı oylann kendilerine verdiği görevi
yapmaktan aciz olduğu da artık tartışma götür-
mez biçimde anlaşılmış durumda. CHP, sanki
TBMM'de görevini yapıyormuş da, yerel seçim-
lerde sol muhalefetin sözcülüğü kendisine ve-
rilirse, öylelikle belediye başkanlıkları için ken-
di adaylarının sandıktan çıkması sağlanabilirse,
Türkiye'nin kurtulması için bir umut penceresi
açılacakmış gibi bir havayı yaratmanın peşinde.
CHP Genel Merkezi'nin, bazı medya organ-
larına sık sık empoze ettirilen haberieri, öteki sol
partilerden ve özellikle DSP'den başarılı isimle-
rin transferi umudunu ayakta tutma çabasının
sürdürüldüğünü de ortaya koyuyor. Mesela Yıl-
maz Büyükerşen'in adı, kaçıncı kez yalanlamış
olsa da, bu gazetede bile CHP'nin Ankara Bü-
yükşehir adayları arasında yer alabiliyor.
Genel Sekreter Süleyman Yağız'ın, gazete-
ci Yalçın Bayer ile yaptığı bir söyleşi de, "Aday-
lanmızı çalıyorlar" biçimindeki şikâyeti de gös-
teriyor ki, CHP'lilerin transfer girişimleri DSP
Genel Merkezi'nde sinirli bir hava yaratmış.
özellikle Ahmet Priştina'nın, yerel seçimlerde
Ecevit'i ve DSP'yi bırakmayacağı yönünde,
medyanın ve yüzlerce kişinin önünde yuptığı
açıklamaları bir kalemde unutmuş görünerek
parti degiştırdiğini duyunca, Bülent Bey'in "Sıt-
kım sıyrıldı" dediğini biliyorum. Ne yazık ki, bi-
zim kimi insanımız, bugün söylediğini birkaç
gün sonra unutup hiçbir şey olmamış gibi, par-
ti degiştirenlere karşı yeterince duyariı olmuyor.
Dolayısıyla Priştina örneğini, profesyonel birfut-
bolcunun transferi ile eşdeger görebiliyor. Hat-
ta, bu tür gömlek degişimlerini, solun ya da sa-
ğın güçlenmesi gibi birözverinin doğal akışı ola-
rak algılayabiliyor.
Kendilerini aldatanlar
Ve elbette kendisini aldatıyor. Çünkü o tür
transferler, hele izmir Belediye Başkanı'nın ya-
nm ağızla açıkladığı, Ecevit genel başkanlıktan
aynlacakmış türünden bahaneler, ideolojik te-
melden yoksun oldukları için, büyük kitleleri po-
litikadan ve politikacıdan soğutuyor. Alanı, kimi
üç kâğıtçıların parti liderliğine soyunmaları için
boş bırakıyor.
Benzer bir örneği, şayet dün akşam gerçek-
leştiyse, AKP'nin 2. kuruluş yıldönümü nedeniy-
le bir ANAP'lı ile iki CHP'li miiletvekilinin, iktidar
partisine kayıt oluşunda da göreceğiz.
Bu olgular tamam da; halkın politikada umut
yitirmesi için başka olup bitenlerin hiç mi etkisi
yok? Yani Nasrettin Hoca'nın hamamda yı-
kandıktan sonra tüm giysilerinin çalındığını an-
layınca kendisine mazeret uyduran hamamcı-
ya söylediği biçimde, "Hırsızın hiç mi kabahati
yok?" Dün Türey Köse'nin Cumhuriyet'te ya-
yımlanan yazısında ve DSP Genel Merkezi'nin,
yerel seçimlerin öne alınması olasılığı karşısın-
da bütün güçlerini bu seçimler için hazırlanma-
ya verme gerekçesini ileri sürerek, kurultayı ve
kongreleri erteleme düşüncesinde olduklannı
okuyunca inanmak istemedim.
Sevgili arkadaşım Süleyman Yağız, "Yerel se-
çimlerin kasım ayına alınması söz konusu. öy-
le olursa iki tarafta birden çalışma yapmak doğ-
ru olmaz. Şimdilik yerel seçimlere ağırlık vere-
ceğiz. Kendimizi bağlayacakbirtarih belirtmek
istemiyoruz" demiş.
önce yerel seçimlerin kasım ayına alınması ola-
sılığı, özellikle şu Irak krizi kapıda iken niçin söz
konusuymuş? Bunu anlamak zor. Olsa bile, biz-
zat o seçimleri öne alacak AKP, kendi kongre
takvimini işletmiyor mu? Ana muhalefet partisi
de öyle. Hatta orada Baykala karşı bir de Der-
viş takımının çalışmasından söz ediliyor?
Yanm yüz yıllık politika deneyimim ve gözlem-
lerim, kongrelerin parti örgütlerini canlandırıp
daha da sağlamlaştırdığını söylüyor. 3 Kasım se-
çimlerine bölünerek girmiş bir DSP de, yönetim
boşlukları ağır bir yöntemle doldurulsa da, par-
ti örgütünün ana omurgasının sağlam biçimde
durduğunun en büyük kanıtı, o örgüte CHP yö-
netiminin göz dikmiş olması değil midir?
Ülkede özellikle demokratik ve ulusalcı sol bir
partinin, bir an önce kendisini derieyip toparla-
yarak alanlarda AKP'nin ezdiği, CHP'nin sahip-
siz bıraktığı yığınlara yeniden umut olma, söz-
cülük yapma gereksinimi her zamankinden da-
ha çok duyuluyor.
Umarım ve dilerim ki, Bülent Ecevit'in dene-
yimi, birikimi ile bu yeni dönemi başlatmak için
DSP'Iİ arkadaşlar, daha fazla ayak sürçmezler.
Faks: 0212- 677 07 62 obirgrtta e-kolay.net
DUZELTME
Gazetemizde 13 Ağustos 2003 tarihli çıkan
'Cumhuriyet dönüm noktası' başlıklı yazıda
Prof. Betül Çotuksöken'in istanbul Bilgi
Üniversitesi'nde öğretim üyesi olduğu
yazılmıştır. Doğrusu, istanbul Maltepe
Üniversitesi olacaktır.
Düzeltir, özür dileriz.