Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 29 HAZİRAN 2003 PAZAR
DIZI
Birbirimizin elinitutahmRuhsal hastalıUarda aşılması gereken en büyükengel, toplumsal önyargılardır. Oysa belki de hiçbirimiz
sandığımız kadar 'normal değiliz. Buyüzden, tedaviden korkmamalı, yardım istemekten çelanilmemelidir
Ruhsaglıgımız
nedurumda?
ErdalATABEK 5
B
u yazı dizisini hazırlarken ba-
na yön veren en önenJi düşün-
ce bu oldu: "Birbirimizin eü-
ni tutahm." En çok gereksinmemizin
bu olduğunu görüyorum. Ruhsal so-
runlar. ruhsal bozukJuklar, ruhsal has-
talıklar hep birbirirrüzin elini rutarak
çözülecektır. Eğer birbirimizden ka-
çarsak. hepımız birden pek çok şeyi
yitireceğiz. Mutlu olabilmemız, hepi-
mizin mutlu olabilmesine bağlı.
"Birbirimizin eümi tutahm" ilkesi-
ni yaşama geçirebilmek de;
• gerçeklerden kaçmadan görebil-
mek,
• ne yapacağını bilerek karar vere-
bilmek,
• verdiği karan uygulamak için ha-
rekete geçebilmek. ile olabilecektir.
Burada aşmamız gereken en büyük
engel. toplumumuzda 'ruhsal sorun-
lar' ile ilgili önyargılardır. Ailemiz
olsun, okullanmız olsun, bireylenmiz
olsun, bu bilım çağında bile 'ruhsal
sorunlar'a genel sağlık sorunlanndan
ayn bir gözle bakıyor, bir kusurluluk,
bir farklılık, üstü örülmesi gereken,
uzak kahnması gereken bir 'suçhı so-
run' gıbi davTanıyor.
Ailelerin tutumunu yakından bili-
yorum. Birçocuğun çevTe tarafindan
sorun olarak algılanan durumunu "Ço-
cuğunuzda bir sorun var, bir doktor-
la ya da psikologla görüşseniz" uyan-
sını tepkiyle karşılayan, "Çocuğuma
hasta mı demek istiyorsunuz''la ya-
nıtlayan ya da "Çocuğumu burada siz
bö>1eyapümz" diye suçlayan anneler
babalar. çoğunlukla hem bilgi eksik-
liğini hem de içlerindekı suçlanma
korkusunu yansıtıyorlar. Anne baba-
lar da "Siz şöyledavranduıız da ondan
böyleokhı" gibi bir suçlama ile kanş-
laşmaktan korkuyorlar. Böylece, pek
çok sorun gözler önünde olduğu hal-
de görmezden gelinmektedir.
İlaç kullanımından
korkulmamalı
Çocukluk döneminin önemli 'run-
sal sorunlan' olan 'hiperaktivite ve
dikkat bozııkluğu' gibi, 'yaygın geüş-
me gerîlikieri' gibi konularda düzel-
tilecek pek çok şey vardır. Bu konu-
larda tıp biliminin. psikoloji biliminin
aile ile işbirliği yaparak ortak çalışma-
lan ile sorunun iyileştirilmesinde pek
çok şey yapılabılir.
Yeterki ailerimiz 'durumııkabulet-
mekten çekinmesin' \e 'nereden na-
sıl destek alabüeceklerini' bilsınler.
Gençlik döneminde ortaya çıkan
'da\ranun bozukhıklarT ya da 'dep-
resyonlar'. çeşıtlı yanlışlara yol aç-
ma'dan fark edilebilsin ve çözümleri
bulunsun. Çünkü, bütün sorunlann
çözümü vardır, geçikmeden aranacak
bir destek, aileler acılara boğulmadan
bulunabilir.
Depresyonlar, panik bozukluklan,
anksiyeteler, kişilik bozukluklan, şi-
zofreni tipleri, paranoyalar 'düzele-
cekruhsalsonıntardır'. Hiç unutulma-
malıdır kı:
• Ruhsal bozukluklar ve hastalık-
lar da bedensel hastalıklar gibi insan-
lann uğrayabileceği hastalıklardır.
• Bu hastalıklann ilaçlar ile ve psi-
koterapi ile, kimi zaman ikisi birlik-
te teda\ ıleri etkin biçimde yapılmak-
tıdır. Bu teda\ide sağlık bilimleri el ele
çalışmakiadır. Tıp doktorlan, psiko-
loglar, sosyal hızmet uzmanlan, hem-
şireler birlikte ekip hizmeti verirler.
• Aileler, hıç çekinmeden, kork-
madan, suçluluk duymadan yardım
istemeyi bilmelidirler. En önemli ko-
nu. "Çocuğumuz ya da ailemiz için ne
derler?" kaygısını aşabilmektir. An-
cak düşünmeliyız kı sakladığımız,
gizlediğimız her konu ilerler ve başı-
rruza hiç tahmin etmediğimiz acılara
varan sonuçlar çıkanr. İntihar olayla-
nnın önemli bir bölümünde saklanmış.
gizlenmiş, bu nedenle de tedavi edil-
memiş ruhsal bozukluklar vardır. An-
lam \ erilemeyen kazalar, beklenme-
yen suçlar hep altlannda bunlara yol
açan ruhsal sorunlann aranması ge-
reken acı olaylardır. Alkol ve uyuşru-
rucu kullanımı giderek artan sorunlar-
dır ve ruh sağlığı biliminin desteğiy-
le düzelebilir.
• Ruhsal bozukluklann tedavisin-
de ilaç kullanımından korkulmamalı-
dır. Bu konuda toplumda yanlış önyar-
gılar gelişmektedir. llaçlann hastayı
daha kötü yaptığı, yan etkilerinin ol-
duğu \ e bunlann kalıcı olduğu biçi-
mindeki önyargılar etkili olmakta,
'Televole' kültürü ve ruh sağlığı
Doç. Dr. Kemal Sayar, Karadeniz Teknik
Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim
üyesi. Trabzon'da 6-7 Eylül 1999
tarihlerinde yapılan "Uhıslararası Kültürel
Psikhatri Sempozyumu" çalışmalannı
kitaplaştırmış: Kültür ve Ruh Sağlığı, Metis,
2003. Kemal Sayar, bu toplantıyı
yayımlamakla çok iyi yapmış, ben de ldtabı
yakında aldım. Dr. Sayar, kültürel psikiyatriyi
şöyle anlatıyor: "Knltnrel psildyatrinin temel
önermesu içinde yaşadığmuz ve yeme içme
ahşanhklanmızdan çocuk yetiştirme
pratikierimize kadar hayatınuzın her cephesine
nüfuz eden kültüriin, ruhsal rahatsızhklaruı
ohışaımında, biçimlenmesinde ve
dışavurunıunda etkili olacağıdır." Bu görüş
açısı çok önemlidir ve uzun bir süredir bizim
psikiyatristlerimiz tarafindan dile
getirilmektedir. Kültürel psikiyatri, sosyal
psikiyatri, antropo-psikiyatri yeni terimler
olarak ilgi çekmektedir. Saym Prof. Dr. Cengiz
Güleç bu alanda çahşmalanyla tanınmış
değerli bir meslektaşımızdır. Kendisi aynı
zamanda antropoloji ve felsefe eğitimi almıştır.
Dr. Kemal Sayar'ın, bu kitapta yer alan
yazısından bir bölüm alıyorum:
Türldye popüler kültüriin bütün
hoyratliğryla her şeyi silip süpürdüğü, \
toplumsal hayatı bütünüyle egemeniği
alüna aldığı bir dönemden geçiyor.
Televole kültürü insanlan ahmak
otomatlara dönüştürüyor, magazin
hayadar her gece TV ekranlanndan
e\1erimize boca edihyor. TV ekranlan
acıyı da magazinleştirrvor ve infotainment
(eğlenceük haber) tarzı habeıierle
başkalanmn acılarryla bizi avutuyor.
TV aygıö, ekonomik ve siyasi
sıkmtılarla bunalan ruhlanmızı popüler
kültüriin afyonuyla teskin etmeye
çahşıyor. Teşhir kültürü bütün
ülkede bir epidemi (salgın hastahk)
halinde kol geoyor. Gösterecek güzel
organlan olmayanlar da acılanıu,
yoksuUuklannı, çaresizliklerini teşhir ederek
şöhret oluyor... Türldye toplumunun en
önemli statü göstergesinin para haline
geldiğini, insanlann sahip olduklan paraya göre
önem sırasına dizildiklerini her gün yakınma
halinde işitiyoruz.» Eğitinıin \etersbdiği ve
kültür hayatının
güdüidüğü de bu tabioya
eklendiğinde. günümüz
Türkiyesi'nin boş
benlikler ürettiği
rahatlıkla iddia edilebiür.
Empati yoksunluğu
benmerkezli söylemin ön
plana çıkmasıyla kendini
göstemor... Bir
psikiyatnn ofısine, daha
güzel giysikr giymek,
daha rahat yaşamak için
; ailesinden gizlice para karşıhğı seks yapan bir
/ I / genç kız geöyor. Yaşadığı hayattan kuıtulmak
j ( için psikiv atrdan yardım istiyor. Bir psikoloğun
^ ofısine gelen bir başka genç kız, îld erkek
arkadaşı olduğunu, birisinin arabasımn çok
güzel olduğunu, diğerininse para harcamayı
çok sevdiğini, kendisinin iki erkek arasında
seçim yapamadığun söylüyor ve psikologdan bu
seçimi için yardım istiyor." Bu konuşmayı
e.e. cummings ten bir dizeyle bitirelim:
Güzel bir yanıttır her zaman daha
güzel bir soru soran.
Deliler,
kaçıklary
tahtası
Psikiyatri tarihine yön verdiler
Doç. Dr ABBabaoğtu,"Psikiyatri
Tarihi'' adlı bir kitap yazdı
(Okuyan Us Yayınlan. 2002).
Psildyatrinin tarihi, aslında ınsanlığın
da tarihidir. Ruh hastalıklannın çeşitli
çağlarda toplumlarda nasıl tanındığı,
nasıl nitelendirildiği önemli bilgiler.
Insanın içine şeytan girdiğini
varsayarak bu şeytanı çıkarmak için
yapılan eziyetler, zincirlere vurulan ruh
hastalan bilinmesi gerek insanlık
evrelen. Sonra, tarihe yön veren büyük
ustalar, büyük dönüşüm yaratıcılan.
Psikanalizin babası Sigmund Freud.
O zamana kadar dikkat edilmemiş, fark
edilmemiş bulgulan ortaya koyarken, yorumlannı
anlatırken gördüğü anlayışsızlık.
. Çocuk cinselliğini ortaya koyarken
uğradığı saldınlar. Kendi meslektaşlan
tarafindan reddedilişi. Bıkmadan,
yorulmadan ortaya koyduğu kuramlan
geliştirmesi. Ali Babaoğlu'nun
deyişiyle, 20 yüzyılı yaratan üç kişi.
Freud, Marx ve Darwin. Psikanahz,
bilinçle büinçdışının yaşam
boyu süren serüvenini ortaya koyarken
nevrozlann oluşumuna da o güne kadar
düşünülmemiş açıklamalar geririyordu.
Cinselliğin insan doğduğu anda başlayan
etkilerini, cinsel içgüdülerin baskı altına
alınmasının yarattığı bunalımlara ilişldn
açıklamalan, devrim niteliğinde buluşlardı. Dünya
artık insana yeni bir gözle bakmayı öğrenıyordu.
Bu bakış, bilimler kadar sanatlan da etkıleyecekti.
R
otterdamlı Erasmus, 'Detinğe
Övgü' diye bir kitap yazmış, bu
kitabından da çok övgüler
almıştır. 'DefiHk', o çağlarda da
günümüzde de 'toplumun baslocı
kuraOanna karşı başkaldın'yı
simgeleyen olumlu bir nitelemedir.
Toplumlar, bir yandan çıkarlara dayalı
sinsi bir ikiyüzlülüğü sürdürmekte, bir
yandan da ahlakçı katıhğı elden
bırakmaz göriinmektedir. Her yerde,
kurallar var olan düzenin sünnesini
pekiştirirken, ahlak yargılan da buna
karşı çıkanlan sindirme işlevini
görmektedir. Işte bu durumlarda
'gerçekleri görecek kadar akılh,
sindirmeye karşı çıkacak kadar cesur'
insanlann sığınağı 'deKBk' olmuştur.
Adını 'dettye çıkarnuş
1
kişiler,
gerçekleri rahatça söylemiş, en sert
eleştirilerini çekinmeden yapmışlardır.
Dinleyenler. bir yandan gülmekte, bir
yandan da içlerini kahkahalanyla
boşaltmaktadırlar. Bu durumlann
'deüleri'. öncü görevlenni bu maske
altında rahatça yapabilmişlerdir.
Ortaçağda 'Deffler TTyatrosu' da bu
amaçla kurulmuştur. Bu tiyatroda
oynayan sanatçılar 'delitiklerini baştan
açıkladıklan' için hiç çekinmeden
yerleşik kurumlarla alay edebilmişler,
onlan yerden yere vurmuşlardır. Ancak
"deli olduklan için" cıddıye
alınmaktan, ceza görmekten
kurrulmuşlardır. "Hepimizin biraz deti"
ohnaya gereksinimimiz var" derken
günümüzde de bunu
söylemek istiyorum.
"Kaçıkhk" da genelde toplumca hoş
görülmeyen da\Tanışlan yapanlara
verilen bir niteliktır. "Kaçıklar",
toplumda cesaret edilmeyen şeyleri
yaparak "farkh" olduklannı gösterirler,
aslında eesaret ettıkleri şeyler
nedeniyle beğeni de toplarlar ama
insanlar onlann yaptığını yapmak
yerine onlara "kaçık" diyerek belki de
kendilerini rahatlatırlar.
Beklenmeyen cesaretler, kolayca
verilemeyecek kararlar, umulmadık
girişimler hep böyle "deKök" ile,
"kaçıknk" ile "tahtası noksanhk" ile
nitelenebilir. Bunlar aslında pek çok
insanın yapmak isteyip de
yapamadığı şeyleri simgeler.
hastalar ilaç kullanımında çekingen
davranmaktadır. Bu konuda, Çocuk ve
Ergen Psikiyatrisi Demeği, bir açık-
lama yapmış, ilaç kullanımınnı bili-
min güvenilirliği içinde olduğunu
açıklamıştır.
Bilinçlenmenln öneml
• En önemli konulardan birisi de ruh-
sal hastalıklarda hasta ile işbirliği ya-
pabilmektir. Hastannı işbirliği teda\i-
yi çok kolaylaştınr, tersine hastanın iş-
birliği yapmaması tedaviyi engeller.
Burada toplumun bilinçlenmesi büyük
bir önem taşır.
Hepimiz yaşamnnızın içinde be-
densel hastalıklar gibi ruhsal hastalık-
lara da uğrayabiliriz. Depresyona gi-
rebilir. kaygı bozukluklan yaşayabi-
linz. BeUd de hiçbirimiz sandığımız
kadar 'normal değiliz'. Onun için ken-
dimize de. vakınlarımıza da bakışımız
'sevgimizi, ilgimizi. yardım etme iste-
ğinıizi,yardım alma cesaretini' göster-
melidir.
Bütün çabalar insan içindir. Bütün
çabalar, insanlann daha sağlıklı, da-
ha verimli, daha iletişimli, daha mut-
lu olması içindir.
Ruhsal sorunlar da bizim iletişimi-
mizi, işbirliğimizi, yaşama sevinci-
mizi, verimliliğimizi, mutlu olmamı-
zı engeller. Neden bu engelleri orta-
dan kaldırmayalım?
• Korkmayalım, korkutmayalım.
çekinmeyelim, utanmayalun, suçluluk
duymayalım.
Belki de hepimizin 'biraz da deli'
olmaya gereksinimimiz vardır.
Toplum adına teşekkür
edlyorum...
insanlann ruh sağlıklan için çalışan
herkese, tıp doktorlanna, ocak hekim-
liği yapan pratisyen hekimlere. uz-
man hekimlere, psikologlara, hemşi-
relere, sosyal hizmet uzmanlanna, pe-
dagoglara, öğretmenlere toplum adı-
na teşekkür ediyorum. Bu kongrele-
ri düzenleyen bilim insanlanna, yeni
bilgiler yaratmak için, bunlan ilet-
mek, birbirine aktarmak için çaba gös-
teren bilim emekçilerine toplum adı-
na teşekkür ediyorum.
İnsana yardım etmek, insan olma-
nın en doğru yolu değil mi?
Bir kişiye, tek bir kişiye yardım
edebilmek bütün insanlığa yardım et-
mek değl mi?
Aslında kendimize >ardım etmenin
en doğru yolu da bu değil mi?
Belki de topluma ıletmemiz gereken
en önemli mesaj budur.
BITTI
PAZAR
ORHAN BURSALI
Dengesiz
Diyanet'ten Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet
Aydın, müthiş bir keşifte bulundu ve "laikliği ko-
rumak" için "imamlarordusu" gerektiğine karar
verdi.
Sayın Aydın, Prof. Dr., yani akademisyen.
Akademisyen Aydın, bir baktı ki 76 bin cami var.
Ama 15 bininde imam yok. Hiçbirimizin akıl ede-
mediği bir sonuç çıkardı ve bu "eğri durumu"
düzeltme kararı aldı.
Ama dikkat, "Eyvah, laik rejim elden gidiyor"
düşüncesiyle!
Bu önemli bir buluştur. Gerçi bizler bunu henüz
anlayamamış olabilıriz, bu nedenle Aydın, sanki °pa-
radoks" gibi görünen bu "olgu"yu (hadi varsayım
diyelim) bilimsel düzeyde de ortaya çıkartması için
bir öğrencisine tez konusu olarak vermelidir.
• • •
Teolog'a "Bilim insanı" denir mi? Yoksa "Din
profesörü" mü demek doğrusudur?
Bilim insanı daha çok dünyevi, doğaya ait, nes-
nel olaylar üzerine bilim yöntemiyle eğilir.
Din profesörü ise ınsanlığın uhrevi sorunlan üze-
rine uzmanlaşır. Din profesörleri çeşit çeşit. Kimi-
si.dinseldogmalaratamuyulmasıkonusundadin
tarihini ve kitaplan kullanır. Kimisi, biraz daha "sos-
yolojik" kalır, yani toplumların gelişim ve değişim
süreçleriyle birlikte dini ele alır, din sosyoloğudur.
Kimisi, bilimsel verilerle ortaya çıkan ve dinsel ki-
taplardaki öykülerle çatışan bilgileri, evrene ve do-
ğaya yeni bakışları, dinsel inançlarla bağdaştırma
yolunu seçer, "yaşayan din" peşinde koşar...
Ama, ben, toplum ve din sosyolojisiyle ilişki kur-
mayan, bu yaşamı ve gelişmeyi dikkate almayan
teoloji profesörlenne bılım insanı demekten yana
değilim.
Sayın Aydın'ın çalışmalarını incelemedim, bu
nedenle akademik olarak nerede durur bilmiyorum.
Ama bir "hesap adamı" olduğunu söyleyebili-
rim. Cami - imam sayısı ilişkisini kurduğuna göre
aritmetik biliyor. 16 bin imam kadrosunu laik reji-
mi korumak için istediğini öne sürdüğüne göre de,
yeni fikirierin filizlendiği bir beyni olduğu da söy-
lenebilir!
Herne kadar, ileri sürdüğü gerekçe, hiçbir bilim-
sel veriye dayanmasa da durumu halk nezdinde
"Profesörden iyi mi bileceksin" inanışına uygun
düşer. Ülkemizin önemli bir kesim profesörünün
konumuna uyar ve mazur görülür yani vardır!
Prof. Dr. Aydın'ın, cami ve imam sayısındaki ar-
tışlann ülkemizin gereksınımleriyle ne kadar uyuş-
tuğu konusunu dikkate almamış olmasını da yine
bir "Doğu ülkesi profesörü" olarak mazur gör-
mekten başka çaremiz mi var?
• • •
TürkerAlkan, Radikal'deki yazısında bir hesap
yapmış. "Camiye gitmeyen kadınlan, çocuklan, yaş-
lılan, hastalan, inancı zay/fo/an/an"çıkarttıktan son-
ra 100 kişiye bir cami düştüğünü hesaplamış.
özetle, cami üretiminin ihtiyacın çok ötesinde sey-
rettiğinı belirtmiş. "Ne plan ne program var"diye
şikâyet ediyor!
Bakan Aydın, hesabın bu yönüyle ilgilenmiyorta-
bii. Belki, ne kadar çok cami, imam, din vb, o ka-
dar çok bize iş düşer diye, dünyevi bir "mesleki
şovenizm" ıçindedir, kimbilir!
Ama ben Alkan'ın da bir hesap hatasına dikkat
çekmek isterim.
Şimdi bir halt edeceğim ve Alevilerden özürdi-
leyerek soracağım: Aleviler Müslüman mı değil
mi?
Sünniler, yani Bakan Aydın ve din egemenleri,
camiye gitmediklen için Alevileri Müslüman hesa-
bına saymıyor. Cem evlerini, dinsel hizmetin veril-
diği yerler olarak görmediklerini açıkladıklanna gö-
re, Alevilen "gerçek Müslüman görmüyorlar".
Ama Sünni yönetim, öte yandan mangalda kül
bırakmayarak, ülkenin yüzde 99'unun Müslüman
olduğunu da söylüyor.
Mryase'ye sordum, ne kadar Alevi var, diye. Ra-
kamlar muhtelif, en azını aldım: yüzde 25. Yüzde
5 de diğer inanışları ve dinsizleri katarsak, Sünni-
lere göre aslında doğru rakam, bu ülkenin yüzde
70'inin Müslüman olduğu olgusu ortaya çıkar.
Camiye düşen ortalama cemaat sayısını da bu
olguya göre revize etmek gerekir.
Bu yazıda söylemek ıstediğim kendimce önem-
li bazı siyasi sonuçlar vardı, ama onlar Salı yazısı-
na sarktı.
Bitirırken, bir soru daha sorabilir miyim (Ba-
tı'da ortaya çıkan dinsiz papazdan esinlenerek): Te-
oloji profesörlüğü için, dini bütün olmak zorunlu-
luğu var mı? Ülkemizde bir tanntanımaz da din pro-
fesörü olabilir mi? Ve: Din profesöriüğünü en iyi han-
gisi yapardı acaba?
obursali a cumhuriyet.com.tr.
HABERİN TEK ADRESi
VİETNAMDAN BİLE HIZLIGEÜŞİYOR
IRAKTAGERİLLASAVAŞI
• GU.-POWELLARASir»AKİ
GIZLIMUTABAKATIAÇKUYORUZ
• IŞÇiDEN SONRA KAMU ÇALIŞANI DA
HAREKETEGEÇTI
• SIVAS KATLİAMININ10 YILI VE
FAZL SAY1N K/ETIN ALTIOK ORATOflYOSU1
•VURALSAVAŞ ABO-MN ÜLKEMZ ÛZERİNDEKI
PLANLARINAKIM DUfl DlYECEK?
Aydınlık
HER PAZAR BAYıLERDEL_