23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 29 HAZİRAN 2003 PAZAR 10 P A Z A R YAZILARI dishab<şcumhuriyet.com.tr Almanya Yahudileriparçalanıyor Stuttgart Yahudi Cemaati'nin ileri gelenlerinden Meinhard Tenne, kısa süre önce 80. doğum gününü kutladı. Hahambaşının yanında uzun yıllar onun da sözü geçti. Doğum günü davetine kalburüstü insanlar geldi. Hediyeler getirdiler, övgii dolu konuşmalar yaptılar. "Bay Tenne'nin Alman-Yahudi ortak yaşamına katJalan saymakla bitmez" dedi konuşmacılar. Onu, 1980'li yıllarda tanımıştım. Atılgan, bazen biraz fazla, tuttuğunu koparan, dedığini yaptıran, kolay ödün vermeyen biriydi. Fakat son yıllarda suskunlaşmış, cemaat yönetiminden de aynlmıştı. Oğlu Jack, "Babam küstü. Cemaat çok kanşü. insanunız değişti" demışti. Almanya yıllardır Rusya'dan AJman asıllı göçmenler alıyor. Şu anda sayıJan 1 milyonu geçmiş. 1990'dan bu yana, dağılan Sovyetler Birliği'nin çeşitli curnhuriyetlerinden yaşayan Yahudi azınlığa da kapılannı açtı. Özellikle Rusya ve Ukrayna'dan on yıl içinde gelen 80 bin Yahudi çeşitli bölgelere dağıtıldı. Almanya, dünyada Yahudi nüfusu en çok ve en çabuk artan ülke! Bundan elli yıl önce Yahudi asıllı 15 bin Alman yaşıyordu. Bu insanlar AJmanya'ya niçin getiriliyor? "İnsanca bir davramş" diyor Stuttgart Yahudi Cemaati yetkilisi. "Oralarda huzur içinde bir vaşamlan yok. Nesillerinin devamı tehlikede." Ancak çoğu Alman asıl gelme nedenlerinin ekonomık çıkarlar olduğu inancında. Eyaletler pek zengin olmayan bütçelerinden her yıl 100 milyondan fazlasını bu "insanca davranışa" ayırmakta. Almanya'ya ayak bastıklannın daha ertesı günü Yahudi göçmenlenn eline Alman pasaportu tutuşturuluyor. Rus pasaportunu da gen vermedikleri için çifte vatandaş olarak yaşamaya devam ediyorlar. Alman asıllı Rus göçmenlere tanınan haklann tümünden Rusya Yahudileri de STUTTCART AHMET ARPAD yararlamyor. 60 yıl öncesinin suçundan kendini bir fürlii kurtaramayan Almanya'ya gelmek isteyen on binlerce Yahudi Rusya'da sıra —^^—^^—^— bekliyor. Yahudilerin Almanya'ya gelmesi hiç zor değil. Yahudi olduğunu kanıtlayan her Rus'a Almanya kapılan açık. Berlin Yahudi Cemaati'nden Julius Schoeps'ün birkaç yıl önceki, "Almanya'ya göç etmiş Rus Yahudilerinden yüzde 4O'ı Yahudi değU" açıklaması ilgi uyandırdı. Moskova'da bu ışın de karaborsası varmış. "2-3 bin dolar basüran, Yahudi olduğunu kanıtiayabiliyor!" Alman polisı de, Rus mafyasının ülkeye böylece 'yasal yoldan' adam soktuğuna inanıyor. Cebinde çifte pasaportla Almanya"da kolayca yaşayabılen, şırket kuran, Batı ıle Doğu arasında istediği işi çeviren 'YahudiasüTı' Rus mafyası.. Çok az veya hiç Almanca bilmeyen Alman ve Yahudi asıllı Ruslar, topluma uyum sağlayamıyor. Gençler iyi bir eğitim alamazken yaşlılar kendi aralarında yaşamayı yeğliyor. Teknisyen, bilim adamı ve müzısyen olanlar bile işsiz ordusu 5 mılyona dayanmış ülkede iş bulmakta zorlanıyor. Beklenti ile buluntu arasında uçurum, bir düşün peşınde Rusya'nın derinliklerinden Almanya'ya göç etmiş çoğu insanı krizlere sürüklüyor. Yıllar geçmesine karşın Almanca öğrenemeyenler çoğunlukta. Topluma uyum sağlamakta zorluk çekıyorlar, cemaat içinde de giderek artan sürtüşmelere neden oluyorlar. Savaş sonrasında yine önemli mevkilere gelmeye başlayan Alman Yahudileri, Rusya'dan gelenlenn çoğunluk kazanmasıyla güçlerini yıtirmeye başladı. Bunun paralelinde yabancı düşmanhğı ve antisemitizm arttı. Bu bir rastlantı mı? Son yıllarda 'kiıni kötü niyeüüer' Rusya'dan Yahudi alınmasının 'büinçlT olduğunu iddia etmekte. Almanya Yahudi Cemaari'ni parçalayan bu 'girişiın'in arkasında da, savaştan sonra yeniden kurulan ülkede 'köşebaşlannı' rutmuş, ortalıkta hiç görünmeyen, fakat ipleri elinde tutan Hitier kalıtı eski Nazilerle, onlann çocuklan neo- Naziler varrmş. Bir de şımdi, ortada 'fol yok yumurta yok' Almanya Yahudi Merkez Konseyi 2. Başkanı Michd Friedmann'ın uyuşturucu kullandığının, kiralık kadınlarla içli dışh olduğunun ortaya çıkanlmasına ne demeli? Almanya Yahudi Cemaati'nin eski başkanı Bubitz de son yıllarında Tenne gibı umutsuzdu. Ölümünden az önce, "Şimdi geriye baküğunda, yıllar boyu çabaiarunın boşa olduğunu kavmonun" demişti. Avrupa, Belçıka ve Türkiye manzaralan Belçika'ya göçün 40. yılı etkınlıkleri kapsamında düzenlenen Türk Film Günlen'nde Türk sinemasının nitelıkli örnekleri, neredeyse boş salonlara gösterilırken 21 Haziran'da Belçika Türk Kültür Sanat Vakfı'nın düzenlediği, "O Şündi Asker" filrru galasını 2200 kışının tıka basa doldurması, ilk bakışta insanı kültür sanat adına umutlandınyor. Hatta iki seans olarak planlanan gala, yoğun ilgi üzerine 3 seans yapıldı. Pekı işın sırn neydi de, 2200 kişı sınemayı doldurmuşfu. Türkler, TV dizilennden aşina olduklan Ozcan Deniz ve Yavuz Bingöl'ün de galaya geleceğinı düşündüklen ıçin Brüksel'e akm etmişlerdi. Bu ıkı sanatçı dışında diğer oyuncular ve yönetmenın gelmesi bazı fanatıkleri kesmemış. Deniz ve Bingöl'ün gelmediğıni gören "o gün için özel giyinip nıakyaj yapan gençlerimiz" hayal kırıklığına uğramış. Hatta biletlen fırlatıp gıdenler ya da filmde Özcan Deniz görününce alkışlayanlar azımsanamayacak sayıdaymış. Tam bir komedıymiş her şey. Aynntılan "Brüksel Geyikkri" başhğıyla kaleme almak fena olmazdı. Hatta Belçika'ya konser vermek ıçın gelen Nez'ın sahneye çıkmayı reddedip ertesi gün otelden mafyanın gözerimını nasıl yanp apar topar Türkiye'ye döndüğünü yazarak Televole kadar ilgi çekecek bir pazar yazısı çıkabüirdı ortaya. Ama ben, yüreğimdeki kıpırdanmalann yoğunlaşmamı sıfıra indirdiği, bu yazıyı kaleme aldığım gecenın bir vaktinde, (karanlık gecelenme dolunay gibi doğan "gerçekte var ohıp olınadıguu" araştırmaya koyulduğum "gizemli, zarif ve olguıT bir imgeyle bılınçaltımı işgal eden, yaklaştığımı sandıkça aslında daha da uzaklaşan ve bir türlü bulamadığım ama belki de hep benımle birlikte ya da bende BRUKSEL :e ERDİJNÇ UTKU yaşayan o nu, yanı zaten hiç olmayan kadını anlatmayı da bir tarafa bırakıp), sizlere Belçika ve Belçikalılar ^~~^^~"^~^~^ hakkında bazı istatistiksel bılgiler vererek "ikinci memleketimden insan manzaralan" sunacağım. Belçika'da manhuana deneyen gençlerin sayısı son 4 yılda iki katına çıktı. Ama bağımlılann sayısı aynı kaldı. Gençlerin yüzde 25'i bir kere de olsa marihuana denemiş. Reader's Digest'ın 19 Avrupa ülkesinde gerçekleştirdiği ve katıhmcüara "Yolda içinde 50 Euro bulunan bir cüzdan bulsanız ne yaparsınız?" gibi 12 adet günlük ikilem konusunda görüşlerinin sorulduğu ankete göre sorulann yansında Belçikalılar Avrupa ortalamasından daha kötüler. Belçikalılann yüzde 40'ı işverenlerinden zarf, kalem gibi şeyleri eve götürmeyi (yürütmeyi) doğal karşılıyor. Erkeklerde bu oran yüzde 50'ye çıkıyor. Bu konuda Avrupa ortalaması yüzde 49. Slovakya yüzde 78 ile başı çekiyor. Belçikalılann yüzde 22'si sarhoş olarak direksıyona geçmeyi sorun olarak görmüyor. Bu oran erkeklerde yüzde 28, kadınlarda ise yüzde 16. Belçikalılann yüzde 52 sı eve daha erken ulaşabilmek için gecelen boş yollarda yasal sınırdan 20 km. daha fazla hız yapmayı normal karşılıyor. Bu yüzde 65'lik A\Tupa ortalamasına göre düşük bir oran. Belçikahlaruı yüzde 66'sı yasadışı bilgisayar yazılımı kullanmayı kabul edılebıhr olarak değerlendiriyor. Bu konuda Avrupa ortalaması yüzde 64. Belçikalılann sadece yüzde 47'si yolda içinde 50 Euro olan bir cüzdan bulursa bunu polise götüreceğinı söylüyor. "Vergi kaçırma Belçika'mn uhısal sporudur" yaygın kanısının aksine Belçikahlaruı sadece yüzde 24'ü vergi beyannamesınde "hile yapmayT akhndan geçiriyor. A\nıpa ortalaması ise yüzde 39'u buluyor. Avusturyalılar maliyecıyi yanıltmak için en azından bir kez denemede bulunacaklanru söylüyor. (erdincutku(ç yahoo.com) _ TelAviv'de şenlik var Tel Aviv'de dün yapılan vıllık "Eşcinsel Önuru" yürüyüşüne binlerce kişi katddL Kadın kılığma giren bu gencin makyajını polis aracınm aynasına bakarak yapması ilginç bir görünrü oluşturdu. Rengârenk giysilere bürünen binlerce İsrailli kadın ve erkek eşcinseL haklaruıı istedi ve kendilerine uygulanan aynmcılığı protesto etti. (Fotoğraf: AP) Tann sahiden Brezilyalı! Brezilyalılar kadar ülkesine âşık bir millet görmedim. Fakat bu aşk Amerikalılann ABD'nın dünyada yaşanacak en güzel, hatta tek ülke olduğu inancından, cehaletinden tamamen farkh. Bu kendini beğenmışlık ya da ırkçılık değil, "Biziııı ülkemiz sizinkinden çok daha hi!" değil. Brezilyalılara göre tabii ki diğer ülkelerin güzellikleri var, ama temelde onlar başka ülkeleri düşünmüyor, Brezılya'yı başka ülkelerle kıyaslamıyor. Onlann ülkesi güzelim Brezilya, bu kadar basit. Ülkelerine olan düşkünlüğü en güzel ifade eden şeylerden biri şu esprili atasözü: "Deus Braziliero - Tann Brezüyalı!** Bu atasözünden insanlann Brezilya'yı ne kadar sevdiklerini ve Brezilyalı olmaktan gerçekten ne kadar gurur duyduklannı görmek mümkün. 2003 başında ısmi bu atasözü olan bir film yapıldı. Film kısa sürede beğeni topladı, popüler oldu. Ben de gördüm, çok sevdım. Konu şu: Insanlann yaptığı saçmalık ve kötülüklen izleyen ve bıkmış olan Tann artık bir tatili hak ettığini düşünür. Fakat tatile çıkabilmek için işleriyle ilgılenecek bir aziz bulması gerekiı. Bu kişiyi Brezilya'da bulmaya karar verir; ne de olsa Brezilya hem güzel hem de dinıne bağlı insanlarla dolu bir ülke. 60 yaşlannda, ak saçlı, ak sakallı bir erkek olarak dünyaya gelen Tann, "tur rehberi" olarak Taoca adlı bir lastik tamircisi ve bahkçıyı seçer. Taoca onun gerçekten Tann olduğuna, ancak Tann bir grup balığı denizden zıplatarak teknesine gelmesini sağladığında inanır. Kumaz Taoca bu buluşma sayesinde maddı durumunu düzeltebileceğini umar. Tann'nın görevlendirmeyi düşündüğu kişi Quüıca das RIO DE JANEIRO BARIŞ GÜNERSEL Mulas'tır; onu bulmak için yola düşerler. Kısa süre sonra büyük emellen olan, hayata âşık genç bır kız, Mada onlara katılır. Yollarda maceralar yaşarlar. Paralan yoktur ve Tann gücünü kullanmak istemiyordur, ama tabii arada sırada duruma el koyar, ıyilik eder. Brezilya'nın kuzeydoğusunda olan Alagoas, Pernambuco ve Tocanrins'den geçerken Tann yarattığı doğal güzeüıklen görerek mutlu olur, kendiyle gunır duyar. Aynı zamanda evlatlannın fakirlik, sefalet içinde çektiklenni görerek üzülür. (Burada Brasılıa Teımosa adlı gecekondu mahallesini ve orada yaşayanlann halıni tüm gerçekliğiyle görürüz.) Bu araştırma sırasında Tann, Taoca ile Mada hem tek başlanna hem de birlikte çeşitli maceralar yaşarlar. Yönetmenliğini Caca Diegues'in yaptığı film Joo l baldo Ribeiro'nın romanı 'Tann'ya İnanmayan Aziz'den uyarlanmış. Bence Diegues harika bir iş yapmış; yönetmen Brezilya'nın tabu güzelliklennı gözler önüne serdiğı gibı fakirlığı dürüstçe gösteriyor. Tann'yı ünlü Brezilyalı oyuncu Antonio Fagundes canlandınyor. Bır röportajda Diegues bu rol için ilk aklına gelen kişinin Fagundes olduğunu, ondan başkasını filmdeki Tann olarak hayal bile edemedığını behrttı. Filmde Tann'nın karakten "kusursuz" ve "insanüstû" değil, babacan, ciddi, asil, yer yer ukala, yer yer alaycı, ama kusurlanna rağmen sevilip saygı duyulacak biri. Birçok eleşriride de "Tann'nın miDiyeti hakkında künsenin şüphesi wk!" gibi espnler yapıldı. Filmde Tann bronz teni ve kuvvetli güneşten korunmak için yanuıda taşıdığı şemsiyesiyle gerçekten bir Brezifyah! bgunersdîa hotmaiLcom Değişimin eşiğindeki başkent: Tahran Hava sıcak ama Elburz sıradağlan Hazar Gölü ile kentin arasına bir perde gibı çekildiği için nem yok. Türkiye'de televizyonların akşam haberlennde büyük olasılıkla öğrencı göstenlennden söz ettiği saatlerde Millet Parkı'na gıdıyoruz. Parkın içinde, Iranlı şairlerin büstlerinin yer aldığı merdrvenler ve yapay bir göl var. Sadece aıleler ya da erkekler gelmiyor buraya, kadınlan da tek başına görüyoruz. Kımisi banka oturmuş göle vuran ışıklan ya da gondollara binenleri seyrediyor, kimisı yeşilliklerin üzerinde akşam yemeğini yıyıyor. Bazı çocuklar paten ka>ıyor, bazılan voleybol oynuyor. Direklere takılmış megafonlardan hafif bır müzik yayılıyor. Yanı haber ajanslannın o saate Iran ıle ılgılı \erdiğı "protesto gösterikri" ve "kanşıkhk" haberlerinin tersıne bu parkta huzur var. Istanbul'da akşam saati tek başına ya da bır kadın arkadaşıyla parka gitmekten çekınen birisı olarak buradakı manzaranın beni şaşırnığını söylemeliyim. Millet ve diğer parklar, sabahlan yürüyüş ve joggüıg yapan kadın ve erkeklerie doluyor. Tahranlı hanımlar çok şık ve bakımlı. Usulen taktıklan başörtülerinın altından bakrmlı saçlan fark edılıyor. Sıyah renk hâkım ama özellikle gençler artık farklı renklerde, daha kısa ve dar ceket-gömlek türü şeyler giyiyorlar. Ancak, yetkililer konfeksıyonculara geçen ay, kısa ve dar mantolar ve şeffaf başörtülen üretmeye son vermeleri emnnı vermış. Böyle bir durumda, kadınlann tepkisi ne olur diye sorduğumda, "Kadınlar evde kendileri TAHRAN GUL ATTVL\CA diker" yanıtını alıyorum. Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi'yle birlikte bazı reformlar yapılsa da yasalara göre tazminat konulannda kadının değeri erkeğin yansı kadar. Kadınlar yurtdışıııa seyahat ermek ıçın babası ya da kocasından yazılı ızm almak zorunda. Bir kadın ancak kocasının kendısıne şıddet uyguladığını, uyuşturucu bağımlısı, iktıdarsız olduğunu ya da geçimiru sağlayamadığını kanıtlarsa boşanabilır. Ne var kı en azından Avrupa Bırliğf nden (AB) gelen basblar doğrultusunda, kadınlara yönelik "taşlanma" cezası artık pek uygulanmıyor. Bu arada, Tahran'daİd sürücüler, "keUe koltukta" gidiyor. Ana yoldan gelene öncelık vermek, kavşakta diğer arabaya yol vermek gibı bir duruma rastlamadım. Arabalar her an burunburuna geliyor ve son anda çarpışmadan manevra yapılıyor. Istanbul trafığı bile bu trafiğın yanında, "düzgün" sayılır. Yani Tahran sokaklannda arabayla yolculuk etmek bir yabancı için "adrenalini yükselten'' bır etkınlık. Tahran "da yerli arabanın dışında Peugeot ve Kia'lan sıklıkla görüyorsunuz. Her ikisi de Iran"da üretiliyormuş. Benzın nispeten daha ucuz olduğu ıçın araç ve kadın sürücü sayısı yüksek. Iran'da kitagçılan gezerken Meviana. Ömer Hayam. Haüacn Mansur ıle ılgılı kıtaplara rastlayınca kültürler arası benzerlikleri bir kez daha görebıhyorsunuz. Bu arada, mutlu bir haber: Iranlılar, Yunanhların tersine Türk kahvesıne Türk kahvesi diyorlar. Yüzyıllık bir bisiklet turu...yiOsaat sonra, 1 Temmuz'da, T" Odünyanın en ünlü bisiklet yanşması. "Tour de France - Fransa Bisiklet Turu (FBT)" her ne kadar bu sene 90. kez düzenlense de tam yüz yaşına basacak. Aradaki fark, iki dünya savaşında uğranılan sektelerden kaynaklanıyor. Ne \'ar ki. 4 Fransız'dan 3'ü için yüz yıl sonra da var olacağına inanılan bu tur. Fransız Komünist Partisi'nin yan resmi yayın organı l'Humanite gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Jean-Marie LeManca göre ülkenin ulusal birliğini (Bisiklet de neymiş deyip geçmeyin. aynen okuduğunuz gibi futboldan başka 'mılli birlikçi' sporlar da mevcut, 'milli spor' olmasalar bile...) sağlayan etkenlerden biri. Şaka maka buralarda 2650 kulüpte kayıth 110 bin civannda lisanslı bisiklet sporcusu mevcut. Leblanc'ın argümanına abartma payını koyup Velo Magazine dergisi için yapılmış bir araştırmanın birkaç başka sonucunu aktaralım. Fransızlann >Tİzde 91 'i nezdinde en iyı bilinen spor olayı FBT. Onu, yüzde 90'la Roland-Garros Tenıs Turauvası ve Paris-Dakar Rallisı. yüzde 85 "Je Formula 1 ve -sık^durun- ancak yüzde 83'le futbol şampiyonalan izliyor. Ama, "en sevdiğiniz, ilgilendiğiniz'' deyince iş biraz değışse de yüzde 42 ile yine bisiklet başta. yüzde 41 ile futbol hemen arkada. Bu olgunun ardında kuşkusuz bir "tarih" yatıyor... Sporgazetesi l'Equıpe'in atası, l'Auto-Velo dergisinin sahibi Henri Desgrange. sezgısıne güvendiği genç spor yazarlanndan Geo Lefevre'i 20 Kasım 1902'de Paris'in şimdilerde yok olmuş ünlü restoranlanndan Zimmer'de yemeğe davet ediyor Aslında patronun amacı 25 yaşındaki parlak Geo'yu konuşturup başrakıbı Velo dergisıne "nasıl ™" fark atanm"a olası cevaplar aramak. Bedava güzel bir yemekten başka kaygısı olmayan Geo da sohbette o sıralar düzenlenen "Arabayia Fransa Turu"ndan esinlenerek çok etaplı "Bisiklede Fransa Turu* dıyor. Kısa sürede ikna olan Desgrange, dergisinin 19 Ocak tarihli sayısının kapağrndan "Dünyanın En Büyük Bisiklet Yanşması, Fransa Turu'nun kuruktuğunu" duyıınıyor. 2. kez düzenlenebıleceğıne kendileri bile pek inanmayan ilk girişimciler bilseler ki FBT günün binnde, olimpiyat o>-unlan ve dünya futbol şampiyonasından sonra dünyanın üçüncü büyük spor organizasyonu olacak, herhalde tezgâhı baştan farklı tutarlardı. FBT ilk yılında son ana kadar yeterince katılımcı bulamıyor. Halbuki 1870'lerden beri toplumda genişleyen dalgalar halinde özgürleşmenin. PARIS UĞUR HÜKÜM modernleşmenin simgesı derecesinde bir "bisiklet sevdasT yayılmaktadır. Örneğin üyelerinin maden işçilerinden oluşan, 1899'da Lens'te kurulmuş "Emekçi PedaT kulübü. tam bır sosyal merkez görevini üstlenmiş. Sıftahcılardan adını yazdıran 78 yanşçının 60'ının başlayıp 21 'inin tamamlayabildiği 1. FBT son günlerinde ülkede olağanüstü bir heyecan yaratıyor. Tekerleklerin sadece 6 gün döndüğü 19 gün süren 2428 km'lık tur, neredeyse 50'lı yıllara kadar AlbertLondres'ın deyimryle "Çile Turu" diye anılıyor. Londres bu deyimi turu başından sonuna takip ettiği 1924'te kullanıyor. Düşünebiliyor musunuz o günün yanşçılannı? "Sporcu füan değil, yol forsalan onlar,** diyor Londres. İki misli ağırlıkta ve yaklaşık yan hızdaki (1900'lerde ortalama ağırlık 16 kg, en yüksek hız saatte 25 km, 2000'lerde 8"kg ve 39.9 km) bisıkletleriyle günde ortalama 400 km. pedal tepmek zorundalar. Refakatçi motor. otomobil, ambulans, vs yok; yol güvenlıği yok. Lastikleri patladi mı veya herhangi bir sorunda ne lojistik, ne tıbbi destek var. Bir sonraki etaba gün içinde varabilmek için startlar gece yansı veriliyor. Yanşmacılar karanlıkta gazyağlı farlarla gitmek zorundalar. Gece gündüz yollara dökülen 10 milyon tezahüratçı, bisikletçilerin en ciddi enerji ve moral kaynağı. Başta tek tek katılınan yanşlar küçük ekıplere. sonra milli takımlara dönüşürken 60'lardan itibaren profesyonel ekipler ve ticari yaklaşım egemen olmaya başlıyor. Reklam sektörü ve ardındaki "kâr" ahtapotu dünyanın bu en büyük bedava spor göstensının ümüğüne çökmeye başlıyor. Hem spor hem tıcaret kardeş kardeş bir arada yürüyor görünse de yokuzluklar özellikle dopaj skandallan turu 90Tı yıllann sonunda epeyce sarstı... Spor şimdilik direniyor. 7 Temmuz'da, bir asır önce olduğu gibi küçücük bir belediyeden. La Ferte-sous- Jouarre'dan verilecek startla 8 değişik ülkeden 22 profesyonel ekip ve 198 yanşçı ve 4500 refakatçi, 22 gün sürecek ve 20. final etabı her zaman olduğu gibi Pans'in Champs-Elysees Caddesi'nde sonuçlanacak yeni bir maratona girişecekler. 1.62 m'lik boyuna rağmen 1. FBT'yi kazanan "bacacı" \Iaurice Garin'le başlayan popüler heyecanı bakalım kanseri yenen dev Amerikalı Lance Annstrong 5. kez kazanıp sürdürebılecek ve efsanevi Beş Yıldızlılar sınıflamasına katüabilecek mi? Arsen Lüpen'in yaratıcısı Maurice LeUanc, 29 Haziran 1903 sayılı l'Auto- Velo'dakı yazısını bisiklet sporu ve tunın örgütlenmesıne ilişkin şu sözlerle bitiriyor. "Tur, hantallık içinde u> ukla>an bir nalkı dürtecek, enerji, istek v^recek. Bisiklet umut gibi güçlü, bizi geçmişten kopanp. günümüzde yaşamavı ve \annlara yürümeyi öğretecek.** ugur.hukumaparis.com
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle