Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 29 HAZİRAN 2003 PAZAR
OLAYLAR VE GORUŞLER
EVET/HAYIR
OKTAY AKBAL
SabahattmATyiVaşatmak...
"Gelecek günler var daha
Aldırma gönül aldırma."
O, gelecek günleri göremedi! Ama bizler göre-
bildik mi? "Şarkı söyleyen yannlar"... Birgüzel di-
zeydi, şarkıydı, umuttu, düştü...
Yazaıiar, şairfer hep bu düşü yaşariar, yaşatırlar,
kendileri yaşamasalar da...
Tuncer Cücenoğlu nun yeni oyunu "Sabahat-
tin Ali"y\ okurken böyle şeyler düşündüm.
"Başın öne eğilmesin. Ağladığın duyulmasın" di-
yordu o, gencecik yaşında Sinop zindanında...
Uzaktan denizin dalgalarını duyarak...
Tarihin öyle olayları vardır, kuşaklar boyu bellek-
lerde yaşar. Zamanla içeriği, anlamı hep aynı kalır.
Kırk yaşlannda bir Sabahattin Ali, romanlar, öy-
küler, oyunlaryazdıktan; toplumda bir uyanış ate-
şi yaktıktan sonra; halkı, köylüyü, kısaca insanımı-
zı uyandırmak, kendinde, çevresinde neler olup
bittiginin bilincine vannasını boşuna bekledikten son-
ra, bir sopa vuruşuyla yaşarndan kopanlan bir ya-
zar...
Tuncer Cücenoğlu, Sabahattin AJi olayını, yanm
yüzyıldan beri çözülmemiş bircinayetin öyküsünü
sahnede canlandırmış... Böyle olaylann öyküsünü,
romanını, oyununu yazmak gerekir.
Cücenoğlu usta birtiyatro yazarı... önceki oyun-
lannda da gerçekleri sahneye getirmiş, seyircinin
de bu olaylara katılımını sağlamaya çalışmıştı. "Sa-
bahattin Ali" oyunu da o günleri yaşamış, o gün-
leri bilen insanları günümüze getirmiş...
"...bu alışılmış dramatik biroyun değil, drama-
tik öykünün, anlatılarla-tantklıklaha geliştirdiği bir
denemedir. Belki de tantkların yardımıyla biryar-
gı salonunda Sabahattin Ali gerçeğini öğrenme ça-
basıdır."
Ben Sabahattin Ali'nin ilk öykülerini 'Ayda Bir" der-
gisinde okumuştum. Hastaydım, yatakta yatarken
dergilerde çıkan bu öyküler beni bilmediğim insan
gerçekleriyle karşılaştırmıştı. llkokulun son sınıfın-
daydım, yıl 1935... Sabahattin Ali, daha otuzunda
bile değildi. Bu kadar genç bir insanın yurdunun
acı gerçeklerini nasıl böylesine görebildiğini, etki-
leyici bir biçemle okuriara sunduğunu düşünmüş-
tüm.
Iki kez karşılaşabildim. Bir kez Beyoğlu'nda. İlk
kitabımı göndermiştim. Güzel sözlerle sevindirmiş-
ti. Bir de Fikret Adil'in oluşturduğu sanatçı gece-
lerinden birinde...
Sonra romanlar, öyküler, 'Marko Paşa' serüve-
ni... Sonra Bulgarsınınyakınlanndakorkunç bir ter-
tiple yok ediliş!.. Neden, niçin? Iktidardakileri ra-
hatsız ettiği için mi, yoksa başka bir şey mi?.. Elli
yıldır her şey karanlıkta...
Tuncer Cücenoğlu'nun yapıtı biraydınlatma, bir
yorum, en önemlisi de büyük yazara, anısına birsay-
gı... Yazan sahnede bütün canlılığıyla yaşatmak, ül-
kemizdeki aydın kıyımının ilk örneği olan bir cina-
yetin gizlerini, yakın tanıkların anlatımlarıyla çö-
zümlemek.
"Bu düşüm gerçekleştiği için tanımlayamayaca-
ğım mutluiuklaryaşıyorum " diyor Cücenoğlu... En
yakın günlerde sahnede izlemeyi bekleyerek...
Bir Törerı ve Geziden Gözlemler...
Varşova, Ikinci Dünya Savaşı'nda yerle bir edilmesıne karşın dimdik ayakta. Tarih boyu
özgürlüğe özlem]i (hasret) kalmış ınsanlan çok diri. Özgüvenli, bilinçli, saglam ve
insancı. Avrupa'dan uzak bırakılmasına karşın Avrupalı. Ve, hayat pahalıhğı sıfır!
Prof. Dr. Necdet ADABAĞ Ankara DTCFDekanı
H
ep etkilemiştir beni Istanbul'dan
aynlmak. îstanbul'dan ayrıimak
fürkiye'den aynlmak anlamını ta-
şır. Uçakla giderken tstanbul son du-
rak gibidir. Ondan sonrası. Trak-
ya'yı saymazsanız, yabancıdır artık. Dili yaban-
cıdır; kültürü, insanı yabancıdır Renklen \ aban-
cıdır. Yolu, izi, tarlalan... Ama coşkulanınm yi-
ne de. yeni yeni yerler göreceğim, başka başka
insanlar tanıyacağım diye. Ne ki, Istanbul üze-
rinde uçarken bir başka iizünç kaplar içimi. Göz-
lerim yeşili arar. Beton yığınJan ıçinde sıkışmış
kalmış ınsanlan düşünürüm. Depremde kaçacak
yerleri olmayan, açık alan bulamayacak olan in-
sanJannj. Soluklu kentleri, dahası, başkentleri
düşünürüm hep. Ve tstanbul gibi güzelim birken-
tin. kibrit kurusu biçıminde bıtişik düzen dizil-
mış evlenn, hanlann, hamamlann olduğu soluk-
suz bir kente dönüştürülmesine neden (sebep)
aranm. Demokratik kitle örgütlerinın, üniversi-
telenn ve aydınlann niçin bu keşmekeşe, bu yağ-
maya karşı koymadıklannı düşünürüm.
Lamartine, "Doğa. insan ve tarih dünyaıun en
güzeJmanzaralanndan birini varatnuştır" derken.
sanınm. günün bınnde lstanbul"un bu duruma ge-
leceğini hiç mi hiç düşünmemişti. Kalabalığı, ge-
lişigüzel mimarisi, rastgele yaşam biçimi bozul-
muş tarihsel dokusu ve genel havasıyla çağdaş bir
ülke değil de karanlıklardan çıkmış ama kendinı
henüz toparlayamamış bir Ortaçağ kenti imgesı
vermektedir
UIus kenfleşmcyi beceremedi
tstanbul dışandan gelen bir yabancıyı hava-
dan gördükleriyle kesınlikle düş kınkhğına uğ-
ratmaktadır. tçine girdığinde de büyük bir şaşkın-
lık yaşıyordur mutlaka. tnsan ister istemez yurt-
dışındaki benzerleriyle karşılaştırmaya gitmek-
ten kendini alıkoyamaz. tstanbul'unsaltbırtiyat-
ro, sinema, müzik şenlıklen. bilimsel toplannlar
kentiolmasını ve öyle kalmasını çok ısterdım. Sa-
nayi keşke başka yörelere taşınmış olsaydı. Tica-
ret için başka bölgeler seçilmiş olsaydı. Ulu Ön-
der,ulusunkentsoylulaşmasınıistıyordu. 1950 den
sonra gelen iktidarlar, sözümona, sanayileşıyoruz
yanılsamasıyla toplumu kalkındıracağız diye köy-
lüyü kente taşıdılar ve adına da kentieşryoruz de-
diler. Oysa ulus, bırakınız kentsoyiulaşmayı. kent-
leşmeyi bıle beceremedi, ancak kentleri köyleş-
tirdi; kentlileri de köylüleştirdi. Bu tersinden ya-
şamanın en çarpık örneği de tstanbul'dur Bu ne-
denle tstanbul bir Roma. Paris değil. Yoksa ekin-
sel ve tarihsel altyapısı bu kentlerle rahatlıkla boy
ölçüşecek düzeydedir. Bundan kimsenin kuşku-
su olmamalı'
Bu kez tstanbul'u bir başka başkentle karşılaş-
tırdım: Varşova. Çünkü bu kez ilk durağım Var-
şova oldu. Uçak inişe geçtiğinde ilk gözüme çar-
pan kırmızı çatılı evler oldu. Çok düzenli biçim-
de yerieştirilmiş yapılar arasından geçen yollar
eğri büğrü değil, dosdoğru uzanıyordu. Uçak or-
manlann üstünden süzülüp yere inerken on bin
metreden yere inmenir keyfıni yaşıyordum.
Parklar kenti Varşova
Çorak topraklar yerine yeşil yeşil ağaçlann
çevrelediği biralana inmenin aynca erincine ulaş-
tım. Havaalanından çıkar çıkmaz geniş yollan
olan bir .cente geldığımin aynmına vardım. De-
mirperdeden kalma eski püskü evlerin çirkinli-
ğini çevesindeki parklar örtüyordu. Varşova bir
parklar centi. En büyük özelliği belki parklan.
Konukevinin arkasındaki parkta sonsuz bir yeşil-
lik ve menekşe tarlalan vardı. Dahası, iki yüz el-
li tavus ku$ u ve ayaklannıza dolaşan sincaplar.
Ne 1 i, yerlerde günçiçeği kabuklan ve sigara iz-
maritleri yoktu. Sanki parkta sigara içmek yasa-
ğı varmış gibi... \ârşova. Ikinci Dünya Sava-
şı'nda yerle bir edilmesine karşın dimdik ayak-
ta. Tarih boyu özgürlüğe özlemlı (hasret) kalmış
ınsanlan çok diri. Özgüvenli, bilinçli, sağlam ve
insancı Avrupa'dan uzak bırakılmasına karşın
Avrupalı. Ve, hayat pahalıhğı sıfir!
Hollanda'da da herkes Ingılızce konuşuyor.
Vatmanlar da konuşuyor. şehır içi otobüs şoför-
leri de. Cahil tunstleri azarlayacak kadar hem
de... Hollanda, Polonya kadar sıkıntı çekmemış.
Her anlamda kalkınmış bir ülke. Ben zaten daha
çok Polonya"yı merak ediyordum, Hollanda "nın
yapılan çirkin. Ne ki, bu yapılan, bizdeki gibi da-
ha da çirkınleştiren tabelalar yok binalann üze-
rinde asılı. Bah'da berber beş tane tabela asmı-
yor dükkânınjn sağına soluna. Ya da ıslak havlu-
lanru kapuıın önünde kurutmuyor. Hollanda su-
lar içinde bir ülke. Ama suyun içinde yaşamaya
alışığız biz. diyorlar. Ülkemı düşünüyorum. Cen-
net gibi; bir günde dört mevsim yaşanan bir ül-
ke. Ozlüyorum ülkemi...
tki ülkenin ünıversitelerine bakıyorum. Dingin
ve erinç dolu. Öğrencilerin gelecek kaygılan var
ama. kavga yok. Ya da sorunlannı bahane ede-
rek parti sloganlan atan öğrencıleri de yok Da-
ha çok öğrenmeye tutkun öğrencilen var. Eğitim
ve bilimin temel etken olduğunu biliyorlar kal-
kınmak için. Hollanda'da dört yüz bin Türk ya-
şıyor. Çocuklan Türkçeyi, Türk kültürünü öğ-
renmek için Türkoloji Bölümü'ne yazılıyorlar.
Ama Türkolojiye sahip çıkan yok. Kitap yok,
dergi yok. Amsterdam Havaalanı'nda çalışan
Türk gençlerini görüyorum. Benimle ilgileniyor-
lar.
Umutlanıyorum. Türkiye'den uzak olmanın
getirdiği burukluğu görüyorum gözlennde. Bu ço-
cuklara sahip çıkmak gerekiyor. Bunlar bizım el-
çilerimız olacak gelecekte. Bugün de siyasamı-
zın iflas ettiğinden yakınjyoruz. AB kapısından
içeri adım atmakta zorlandığımızı söylüyoruz.
Zamanında sahip çıkılmış olsaydı bu insanlan-
mıza. yol göstenlmiş olsaydı. yaşadıklan ülke
ile. kendi ülkeleri ile ilgili demokratik-laik çiz-
gıde eğirilmiş olsalardı. kısacası, yalruzlıklann-
da sahipsiz bırakılmamış olsalardı. bugün Avru-
pada ülkemizle ilgili bambaşka bir imge yarat-
rruş olacağımız gibi, kök salmış cemaat ve tari-
katlardan söz edılmiyor olacaktı.
Her iki üniversitenin Türkoloji bölümJerinde
30-35'er öğrenci var. Az değil. Ama artık Avru-
pa'da farklı bir eğitim dizgesi uygularuyor. Biz,
Erasmus bağlamında. örneğin çok gecikmiş ola-
rak edebiyat fakültelerinde her öğrencinin mut-
laka felsefe. antropoloji gibi temel bilimleri oku-
ması gerektıği konusunda savaşım verirken. bu
sonınlan çoktan aşmış uluslar olarak ve bir adım
daha atarak ilk ıki yıldan sonra \-uksek lisansa baş-
lama olanağı tanımışlar. Bu dizgeyle (sistemle)
ünıversitelerin daha devingen, daha dinamik ol-
duklannı, ayrıca gençlere kısa yoldan yaşama
atılma firsatı verdiğini düşünüyorlar. Bize kalır-
sa bızdekinın tam tersi, gençler artık üniversite
okumak istemıyorlar. Nerede o günler diyesım ge-
liyor içimden, üniversitelerimızin bu aşın kala-
balığı karşısında.
Avrupa'da kültûr ataşeülderi açıhnah
Roma son durağım oldu. Roma'yı merak et-
miyordum, çünkü biliyordum. Ama çok farklı
buldum. Tüm yapılar sabunlu sularla yıkanmış
gibiydi. Belki öyle değil ama yeniden badanalan-
mış ve boyanmıştı. Yollar tertemiz. Parklar çok
düzenlıydı. İnsanlar yakınsalar da esenlik içinde
olduklan belliydi. Tüm pizzacılar, lokantalar do-
luydu. tnsanlarkuyruktaydı. Yeni para birimine
geçiş biraz bellerim bükmüş gibiydi. Ama uste-
sinden gelecekleri kesindi. Çok becerıklı bir top-
lum.
Özel sektörü çok güçlü. Turizmi. dış ticareti çok
etkin. Yılda elli altmış milyon tunst çeken bir ül-
ke. Dış ocareti çokkuvvetli. Dış siyasasındakı açık-
lannı kültür siyasalanyla kapatmaya çalışıyor.
Kültürleri ve sanatlanyla oldum olası dünya ka-
muo>
r
unda bir sempati kazanmışlar.
Örneğin, 19601ı >ıllarda Türkıye'de Italyanca
bılen iki elin parmaklan kadarken bugün üniver-
site gençliğının üçte bin Italya'ya. ttalyan diline
ve kültürüne ilgı duymaktadır. Bu olgu, dış sıya-
sada da başan getıren ermenlerden biridir. Bu
düşüncemi ttalyan Cumhurbaşkanı'nın sarayın-
da söylediğimde çok hoşlanna gitti. Saraydaki bir
önemli törende, çağnlı olmalanna karşın. yine Türk
Büyukelçiliğı yetkililerinden kimse yoktu.
Türkiye'nin başvuracağı en etkın yol, AB'ye
girmek istıyorsa. tüm Avrupa ülkelennde çok geç
kalınmasına karşın zaman yitırmeden kültür ata-
şeliklen açmak ve o yerlere yerel toplumlann
nabzını rutmasını bilen kültür adamlan yollamak
olmalıdır. Ardından ülkemizle. özellikle kültürü-
müz. edebıyatımız ve dilimizle ilgilenenleri yü-
reklendirici işler yapmaktır. Örneğin, yanşmalar
açmak, içerikli burslar vermek, kongre ve sem-
pozyumlar düzenleyerek kendilerine özel çağ-
nlar çıkartmak ve birçok şey daha...
Istanbul'a dönerken gözlerim yeşile doymuş,
ama içimde buruk bir sevinç vardı.
Heidelberg Konservatuvarı tecrübeli
öğretmeninden piyano dersi
02163365464
Erozyon, Örovizyon...
Suay KARAMAN Tüm Öğretim Üyeleri Derneği
R
üzgâr, ırmak, deniz, Bandillerindenalınanadıile
buz gibi doğal et-
. kenlerin. yeryüzün-
de oluşrurduğu aşınmalara,
Bellona'da sizi
zorlamayacak ödeme
seçenekleri var. Üsteli
Nisan fiyatlanyla!
"erozyon" diyoruz. Ülke-
miz her yıl erozyon sonucun-
da büyük oranlarda toprak
yitirmektedir. Erozyon sade-
ce coğrafi olaylarda ohnu-
yor. ülkemizde 12 Eylül
1980 karşı devriminden son-
ra, birçok alanda olduğu gi-
bi, özekin (Mltür) alanında
da erozyon yaşanmaktadır.
SertabBjener'in, Öroviz-
yon Şarkı Yanşması'nda bi-
rinci ohnası mutlu bir olay-
dır. Ülke olarak böyle bir
başan karşısında sevinme-
mek olanaksız. Ancak yanş-
maya tngilizce söz yazılmış
birparçayla katılma düşün-
dürücüdür.
Hele yanşmanın bitimin-
de yapılan kısa televizyon
röportajında. birinci olan
şarkıcının: "fşte gördünüz
mü? Bundan sonra her şey
tngilizceotmalT gibi basit ve
düşünmeden söylenen söz-
leri, emperyalizmin ayak
seslerini ensemizde duyum-
satmıştır.
Türkive'de 'vabancı dil
(TÜMÖD) Gen Başk Yard.
öğretimi' birbirine kanştı-
rılmaktadır. Bunun sonu-
cunda, ulusal özekin ve ba-
ğımsızük açısından sakınca-
lar, tehlikeler oluşmaktadır.
Türkiye'de yabancı dille öğ-
retim yapan ilköğretim ve
ortaöğretim kurumları ile
üniversitelerin sayılan hız-
la çoğahnaktadu
1
. Oysa ya-
bancı dil biramaç değil, sa-
dece araçtır. Bilgi için, bi-
lim için, iletişim için bir
araçtır. Eğer yabancı dil öğ-
renmek amaç olursa, hem
bilgi, hem bilim bakımın-
dan yetişme ile hem de ya-
bancı dil öğrenme yanm kal-
maktadu".
Yabancı dille öğretim ya-
pan okullarda okuyan ço-
cuklarımızın. Türkçeyi
önemsemedikleri. giderek
unuttuklan, yazılı anlatım
yetersizlikleri içine düştük-
leri. kendi dillerini küçüm-
sedikleri ve zaman zaman
konuşamadıklan görülmek-
tedir. Anadilinin yetersiz ol-
duğu inancıyla yetiştirilen
gençler. kendi diiine \e kül-
türlerine nasıl saygı duya-
caklar? Zaten anadilini ye-
terince öğrenip kavrayama-
yan bir kişinin. yabancı bir
dili öğrenmesi ve kavıama-
sı da neredeyse olanaksızdır.
Okullarda yabancı dille
eğitim yapıhrsa, Türkiye'nin
dış dünya ile daha kolay ile-
tişim kuracağı, Türkçenin
bilim dili olmadığı, tngiliz-
ce ile bilimin daha iyi yapı-
lacağı gibi görüşler, emper-
yalizmin sömürge ülkelere
dayattığı bir aldatmacadır.
Her ülkede öğretim ve bilim,
ancak o ülke halkının di-
liyle yapılır.
Globalleşme, küreselleş-
me, yeni dünya düzeni gibi
emperyalizmden türetihneş
sözcüklerin arkasına sığı-
narak. kültür eroz\onuna
çanak tutanlar, Atatürk Tür-
Idye'sinde yok olmaya mah-
kûmdurlar.
1980'li yıllardan sonra.
gazetelerimizin, radyo ve
televizyonlanmızın. sine-
malanmızm. otellerimizin,
alış veriş merkezlerimizin,
dükkanlanmızın isimleri hep
yabancı sözcüklerden seçil-
di. Bütün bunlar yetmiyor-
muş gibi, şimdi uluslarara-
sı biryanşmaya katılarak, bi-
rinci olan şarkımız da tngi-
lizce...
Bir insan dünyayı en iyi
ve doğru biçimde ancak ken-
di diliyle algılayabilir ve an-
latmak istediklerini de en
güzel kendi diliyle anlatabı-
lir. Sağhklı bir iletişim için.
yaratıcılık ve hayal gücü-
nün hsıtlanmaması için, be-
lirli bir dihn çok iyi bilinme-
si gerekir. Bunun için eğiti-
min en iyi bilinen dilde, ana-
dilde yapıbnası gereklidir.
Coğrafyadaki erozyonu
tamamen önlemek. bugün
için olanaksızdır. Ancak öze-
kin erozyonunu önlemek,
Ulusal Eğitimle gerçekle-
şebilir. Ulusun kendi eğı-
timcileri tarafindan hazır-
lanmış, programı, amaçlan,
kaynaklan ve araçlan ulusal
olan, Ulusal Eğitimle...
Mustafa Kemal Ata-
türk ün emperyalistleri ko-
varak bize armağan ettiği
Türkiye'mizde, biz yaşayan-
lar; bizler Türk halkıyız ve
Türkçemizle övünmehyiz...
PENCERE
Hayata Karşı Savaş
Türkiye'yi Geciktirir..
öğle sıcağında diri bir ses ortalığı ayağa kaldır-
dı; adam bangır bangır bağınyor:
- Karpuuuuz...
Küçük bir kamyonun arkasına yüklediği karpuz-
lan mahallede satacak...
Peki, çerçi nerede?..
Elinde şıngır mıngır küçük bir çan, sırtında cam-
lı küçük dolabıyla eski Istanbul'un dar sokakların-
da dolaşan seyyar satıcı yürürken sürekli çanını sal-
lar, sonra durup soluklanırken evlerin pencereleri-
ne bakarak bağınrdı:
- Çeeerçiiii...
Ev kadınlarına gerekli şeyler satardı çerçi; top-
luiğne, dikiş iğnesi, dikiş makinesi iğnesi, masura
ipliği, çengelli iğne, makara ipliği, firkete, toka, ma-
kas, tarak, ayna, vb...
Çerçi artık yok...
Kalaycı var mı?..
Tenekeci?..
Lehimci?..
Bileyci?..
Hallaç?..
Elinde yayı ve tokmağıyla mahalleden mahalle-
ye dolaşıp duran hallaç sizlere ömür...
Kalaycı cim karnında bir nokta oldu, kayıplara ka-
nştı...
•
Rusya'da mujik ortadan kalktı..
Amerika'da köylü..
Yalnız meslekler değil, sınıflar ve katmanlar da
ortadan kalkıp siliniyorlar...
' ölüm cezası tarihe kanşıyor...
Cellata ne gerek kalacak?..
Suudi Arabistan'da cellat devlet memuru...
Bu nasıl bir devlet?..
Çağdışı devlet!..
Peki, Batı'da irtica kavgası diye bir siyasal ça-
tışma kaldı mı?..
Avrupa'da kilise devleti Vatikan'ın ötesinde yal-
nızca lâfügüzaftır...
Oysa mürteci, Müslüman dünyasında kol gezi-
yor, politikasatıyor...
Kalaycı, tenekeci, bileyci, çerçi, hallaç gibi mür-
teci de yok olacak...
•
Tüm Islam coğrafyasının geçmişte sömürgeler-
den oluşması bir rastlantı mıydı?..
Değildi...
Bugün tarih sanki tekerrür ediyor, dün Ingilizin
elindeki Müslüman topografyasında bugün Ang-
loamerikan ortaklığı at oynatıyor...
Ve Türkiye'de, annelerimizin başörtüsünü geri-
ci siyaset uğruna türbana çeviren mürteci politika-
cı, Müslümanlann aleyhine Angloamerikan emper-
yalizmine destek vermek için hizmete talip...
•
Mürteci politikadan silinmedikçe..
Çok partili rejimden tasfiye edilmedikçe..
Yaşamdaki rolünü yitirmedikçe..
öğretimde sıfııianmadıkça..
Türkiye'de ne demokrasıye kavuşulur.
Ne de çağdaşlaşma gerçekleşir...
•
Islam dünyasında irtica aşılabilseydi Müslüman,
emperyalizmin boyunduruğu altınadüşermiydi?..
Gerçek hem tarihsel..
Hem güncel.
Captain Sragu!
GÜMÜŞLÜK - BODRUM
Bodrum'un doğal kalan son koylanndan
KOYUNBABA'DA
( 10 Teramuza kadar \
1 Kişi T.P - 29.900.000 TL(+k.d.v.)
0 - 6- yaş ücretsiz, 6 -12 yaş % 50 indirimli,
açık büfe kahvaltı öğle yemeği, 5 çayı,
açık büfe akşam yemeği,
Çocuk ve büyükler için havuz,
TV Salonu - Bar - Şark köşesi
Gazeteniz, kitaplannız bizden
Tel: (252) 388 66 27
GSM (0532) 265 78 45
VVORLD CARD VE BONUS CARD'INIZA 4 TAKSİT OLANAĞI
Truva Yemek Odası / Anttk Mese
Bu kafnpanya. Tc Sanayı ve Tcaret BaKanlığı nın
1994 artı ve 2' 9 « say* m*j l i u r a r e uyjji
oarak yapA^aHa» 01 062003-1307
iraartfe gBçaör 8OYTAŞA.Ş. OSfi ZCd ftol
Kayser Beiona Boytaş A.Ş nın i
Kjpa*okya LûKs Takım / Freaglc Kircmit
BELLONA