30 Nisan 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 19 MART 2003 ÇARŞAMBA 14 l UJ\ kurtur(acumhuriyet.com.tr Artun Yeres Tokyo'da ödül aldığı 'Mevsimler' filmini Zen öğretisinden yola çıkarak yaptı Sinemanıngizi kurguda A GAMZE AKDEMtR Yönetmen Artun Yeres'in 'Hiros- hige ve Hokusai'de Mevsinüer' adh fil- mi Japonya'da düzenlenen, 19 ül- keden 50 filmın katıldığı '46. IJlus- lararası Tokyo Film ve \ldeo Festiva- H'nde 'GümüşÖdül' kazandı. Yeres ve filmin yapımcısı Umut Sanat Ürünleri'nin kurucusu Üstün KaraboJ a ödüllen 4 Şubat'ta Feriye Lokantası "nda düzenlenen bir tören- le Japonya'nın Istanbui BaşkonsoJo- su tarafından verildi. Yeres ile 'Mev- simler' ve sınema üzerine konuştuk. - Zen öğretisinden yola çıktığınız 'Mevsimler'deki duy- gunuzu anlatır mısı- nız? ARTUN YERES - Ateistim. 'IVlevsimler'i, bağımhlıktan özgürlü- ğe giden yolu göster- diği ve insanın büfü- nüyle gerçeğe uyan- masıru öngördüğü için. Zen öğretisinden yola çıkarak yaptım. İnsa- nın doğaya bağlılığını ve sevgisini. bunları şiirsel yönlerıyle be- timlemiş olan Hiros- hige ve Hokusai'nin re- simleriyle yansıtmaya çalıştım. Fil- mimde beş hayku şiiriyle anonim Ja- pon ezgilerine yer verdim. Ön çalış- ması yaklaşık 6-6.5 ay sürdü. 'Filmlerim belgesellerden farklT - Fihnfcrinizde ressamlann yaşam- lan yok denebilir... YERES - Batı'da ressamlar üzeri- ne çeşitli belgeseller yapılmıştır. Ne var ki benim yaptığım filmlerin hiç- birinin o tür belgesellerle bir benzer- liği yok. Ben filmlenmde ne ressam- lann, ne de yapıtlannın ansiklopedik tanımını yapıyorum. Sanınm o tür filmler belgeselcilerin işi. Ressamla- nn yapıtlanndan yola çıkıyorum ve ana fikirden uzaklaşmadan kendi yo- rumumu katıyorıun. Egon Schiele ile ilgili 'Aynadaki Suret'te mesela bir Ba- rtun Yeres filmlerini yaparken ressamlann yapıtlanndan yola çıkıyor ve ana fikirden uzaklaşmadan kendi yorumunu katıyor. tı dünyası bıreyindeki çürümüşlüğü yansıtmaya çalıştım, onun yaşamöy- küsünü anlatmaya kalkmadım. 'tnsanı anlatmaya çahşryonım' - Yapıtlannız için tür oiarakdeney- seJe yakuı diyebiHriz öyleyse? YERES - Yapmakta olduğum bu filmlerin sinemada pek bir benzeri yok sanıyorum. Aynca benzeri varsa da çok mu önemli? Ben yaptığım işe ba- kanm, o kadar. Evet 'deneysel'e da- ha yakın. Aynca nasıl adlandınlırsa adlandınlsın, umurumdadeğil. Ister kurmaca. ister belgesel, ister deney- sel olsun. önemli olan nasıl yaparsan yap, yeter kı doğru yap. - Tekdüzetiğedüsmek- ten nasıl kaçındınız? YERES -Anlatımın- la sürekliliği elde ede- bilmişsen, hareketi de sağlamışsındır. Farklı bir anlatımla bir devin- genlik yaratmak istiyo- rum durağan görüntü- lerde, bu da tabii lcurgu yoluyla elde edilebili- yor. Sinemanın kurgu sanatı olduğuna inanıyo- rum. Izleyıcinin konu edilen ressamı mutlaka tanıması gerekmiyor. Ben bir insanı anlatmaya çalışıyo- rum. Tercihim ressamlar. -'Çirkin Ares 2003', 1968'dekiilk çekimin bir tekran olmayacak saıu- nm... YERES - 'Çirkin Ares', Cstün Ka- rabol ile 33 yıl önce çektiğimizde, o yıllardakı sansür kurulunca, 'dost devietlerin hislerini rencide ettiği' ge- rekçesiyle yurtıçinde ve yurtdışında yasaklanmıştı. Daha sonraysa filmin negatifi ve kopyası, Sinematek Der- neği'nin arşivinde birçok filmle bir- likte yok oldu ya da yok edildi, bile- miyorum! Filmde Goya'nın 'Savaşın Felaketleri' adlı gravürjeriyle 20. yüz- yıl savaşlanrun çeşitli görüntüleri ara- sındaparalellikvar. Savaşlailgili gö- rüntüler içınse NTV'nin arşivinden ya- rarlanıyoruz. Artun Yeres, BruegeL, D. Rhera, Frida Kahlo, Gustave Dore, Rene Magritte üzerine de film yapmak istiyor. Resme âşıkbir yönetmen1938 doğumlu Artun Yeres, Devlet Güzel Sanatlar Akademisı'nde resim eğıtimi gördü. 1968 yapımı 'Çirkin Ares' ve 'Onlar ki' adlı kısa fılmlenyle ılgı çelctı. 197O'lı yıllarda 'Asi Gençler' ve 'Dadaş Hasan' adlı fılmlen yöneterek Yeşilçam'a girdi. Maddı nedenlerle pek çok fotoroman çektı. 1980'li yıllarda, kımisi Almanya pazan ıçın bazı konulu video filmleri çektı. 1967'de Robert Kolej Sinema Kulübü'nce düzenlenen Hisar Kısa Fflm FestivaH'nde ödül kazanan 'Çirkin Ares'i. Goya'nın resimlerinden yola çıkarak savaş ve katliam karşıtı özgün bir çalışmaydı. 'Onlar Id' ise Nâzun Hikmet'in şiinnden yola çıkarak emeğe ve emekçilere değınen bir yapıttı. O yıllarda Onat Kudar'ın yönetimındekı Sinematek içinde evrilen Genç Sinema Hareketi nde yer aldı. Animasyon firmalannda çalıştı. grafikerlik yaptı, kitap kapaklan hazırladı. Ardından, adını pek anmak istemediği ticari filmler çekti, video patlaması sürecinde de çalıştı. 'En iyi filmim: Buluşma' En iyi filmi oiarak 'Buhışma'yı gösteren Yeres, sevdiği ressamlann resimleriyle çektiği kısa filmlerle sinemaya döndü. 'Arahk' filmi 1994 Izmir Film Festivali'nde en iyi film seçildi. 'Dün, Bugün, Yann' adlı senaryosuyla da 1995 Antalya Film Festivali'nde en iyi senaryo ödülünü kazandı. Resim üzerine filmlen, Egon Schiele'nin otoportreleriyle ölüm temasıru kaynaştırdığı 'Aynadaki Suret' ile başladı, Toulouse-Lautrec üzerine 'Ah HayatHa sürdü. Çekimlerini ve kurgusunu tamamladığı bu iki film önümüzdeki haftalarda seslendirilecek. Çekimi tamamlanan bir başka fılmıyse, minyatür ustası Levni'nın 'Surname'si üzerine. Edward Hopper üzerine 'Yalnızhk BaladT, Gauguin konulu 'GüzeBm Ükellik' ve Yan Gogh konulu 'Özgürlükten Kaçış'ın çekım senaryolan hazır. Aynca Bruegel, D. Rivera, Frida Kahlo, Gustave Dore, Rene Magritte üzenne de film yapmak istiyor. ERJE AYDEN'ÎN MAHKEMESİ BUGÜN Sansürlenen ikinci kitabı yargı karşısındaKültür Servisi - Pıramid Yayıncıhk'ın sahibi, ressamyazar Bedri Baykam. bugün saat 10.00'da, Istanbul 2. Asliye Mahkemesi'nde Amerika'da yaşayan ünlü Türk yazar Erje Ayden'in toplatılan iki kitabının yayıncısı oiarak mahkemeye çıkacak. Yazann alrmışlı yıllann yaşam tablosunun eksık parçalannı tamamlayan son yapıtı ' Hauptbahnhof'tan Bir Trene Bindim' adlı kitabını TC Istanbul 1. Sulh Ceza Mahkemesi 5680 sayılı kanunun 1 2 maddesi hükümleri uyannca toplarmıştı. Türkıye'de son bir buçuk yılda 'Aynhk ACKI', 'Erje Ayden Efsanesi'. 'İkinci Caddenin Çılgm YeşüY, 'Hauptbahnhoftan Bir Trene Büıdim 1 adlı kitaplan üst üste yayımlanan Erje Ayden'in daha önce sadece Amenka'da 2.5 milyon satan ve üçüncü baskısı hazırlanan 'ikinci Caddenin Çılgın Yeşili' adlı romam da toplatılmıştı. Avukat bir babanın Istanbul 'da doğan; bir dönem gönüllü sürgün oiarak Anadolu'da ıssız köylerde yaşadıktan sonra 50'li yıllarda casusluktan ievrimciliğe uzanan gizemli bir yaşam sürdüğü Paris'e, oradan da 40 yıldır yaşadığı New York'a kaçak oiarak göç eden; aktörlük, mezar kazıcılığı gibi çeşitli işler yapan Erje Ayden yaşamıyla da en az kitaplan kadar ilginç ve sıradışı bir yazar. Ayden'in ülkemizde henüz yayımlanmayan kitaplanysa.'Bir Zamane Çocuğunun İtiraflan', 'Frank O'Hara'nın Öldüğü Yaz' ve 'Tutsak Kentin tnsanlan' adlannı taşıyor. DÜNYA ŞİİR GÜNÜ BÎLDÎRGESÎNİ BU YIL ATAOL BEHRAMOĞLU YAZDI Şiir, Yaşam, Sözcükler...Birkaç yıldan beri 21 Mart günleri kutla- nan Dünya Şiir Gü- nü'nün bildırgesini bu yıl. 2003 Dünya Şiir Günü ŞürBüyük Ödü- lü'ne değer görülen Ataol Behramoghıyaz- dı. Gazetemiz yazan, şair Behramoğlu'nun, önceki akşam AKM'de düzenlenen izlencede ödülünü aldıktan son- ra okunan bildirgeyi aşağıda sunuyoruz. "Size bir onur sunul- duğunda söylemeniz gereken sözlerhem dü- şüncenin süzgecinden geçmelı, hem duygu- nun terazısinde tartıl- malı. hem beğeninın ünbiğinde damıhlmalı, hem imgelemle beslen- Ataol Behramoğhı önceki gün Atatürk Kültür Merkezi'nde kutlanan Dünya Şiir Günü'nde ödülünü eski Pen Başkaıu Alpay Kabacah'mn elinden aldı. Ge- cede pek çok şair sevdikleri şiirleri seslendirdiler. (Fotoğraf: VEDAT ARIK) meli ve bütün bunlarla birlikte tümüyle içtenlikli olmalıdır... Böylece şiiri de tanımlamaya yaklaşa- bildiğimı düşünüyorum... Bu özelliklerden herhangı birine sahip oluş, bir söz ya da yazı ürününü şiir oia- rak adlandırmaya yetebilir... Fakat öyle sa- nıyorum ki şiirin her gerçek işçisi, ken- disıne şair olmak onuru ve sorumluluğu venlmiş kişi, daha üstün, daha derin, da- ha farklı bir ustalık düzeyine özenmiştir, Özenmelidirde... Bir gün bu- yerde şairliğin meslek de- ğil yazgi olduğunu işitmiş ya da okumuş- tum... Kendi yaşamım ve deneyimlerim bana bunun gerçekliğini kanıthyor... Bununla, soyaçekim, kalıtım, yetenek gibi, yaşamın ve yaratıcılığın hiçbir ala- nındayadsınamayacak gerçeklerden çok, biryazgıyı kabul etmek. hak etmek ve ta- şıyabilmek erdeminden söz edıyorum... Yeteneğin parıltısını yadsımamakla bir- likte çalışkanlığın, ıçtenliğin \e kibirsiz olmanın erdemine her zaman daha çok de- ğer verdim... Yetenek bize kalıtımsal oia- rak gelen bir eğüımdir... Böyle bir özel- liğe sahip olmaktan kendimize bir övgü payı çıkarmamız anlamsızdır... Insan te- kinin ve insanlığuı yazgısını yaratan ve yönlendiren ise bilinçli emektir... Böyle bir çabanın gerektirdiği güçlükleri, sıkın- tılan, çileleri göğüsleyip yapıta dönüştü- rebihnektir... Yazgıyı kabul etmek, hak et- mek ve taşıyabilmek derken söylemek istediğimbuydu... Şair olmayı kendi anadilimin ve gehniş geçmiş bütün dillerin şiir ustalanna, şiire emek vermiş herkese karşı hem bir sorum- luluk. hem bir sevgi ve saygı bağı oiarak. diyebilirim ki bir kan bağı gibi duyumsuyo- rum... Şiiranadilde bir derinleşme. aym za- manda da ınsanlığın ortakdilidir... Onu ne sadece söz- cüklere, ne sadece ses. kurgu, mecaz ya da imgeye, ne sadece dü- şünce ya da duyguya indirgeyebihriz... Bü- tün bunlann toplamı ve böylece de basit bir toplama işleminin so- nucundan çok daha fazla birşeydır... Çün- kü bunlan bırleştiren harç, maya, töz. özsu, yaşamın kendisi- dır... Sözcükler ne sadece araç, ne de amaç- tır... Amaç, yaşamı kirinden. pasından anndırmak, onu anlamlı, yaşanır. yaşa- nasıkıhnaktır... Yaşam, yaşamlanmız, yalanla, kötü- lükle, baskıyla, zulümle, cinayetle bozul- muş, kirletilmiş, yaralanmış ve tümüyle bir yok oluş uçurumunun eşiğine geriril- mişse ve tek sa\xınu aracımız sözcükle- rimizse eğer, insan oluşumuzun değerle- rini savunabilmek için onlan daha bü- yük bir sorumluluk, bılinç ve duyarhlık- la kullanmamız gerekiyor demektir... Beni böyle bir sorumluluğu taşımakla ödüllendiren yazgıma, dostlanma ve okur- Ianma teşekkürlerimle..." DEFNE GOLGESİ TURGAY FİŞEKÇİ 'Piyanist' ve Polonya Piyanist filmi savaşla insani olan arasındaki de- rin çelişkiyi başarıyla yansıtabilen bir yaprt oiarak ilgi görmeyı sürdürüyor. Filmde, İkinci Dünya Savaşı'nın başlamasıyla birlikte, Varşova'da insanlann nayatlarının cehen- neme çevrilişi, bütün olumsuzluk ve umutsuzluk- lara karşın insanın ayakta kalma, direnme içgüdü- sünün nasıl yaşayabildiği anlatılıyor. Polonya halkı, böylesi zorlu günleri yalnızca İkin- ci Dünya Savaşı'nda yaşamadı. Almanya ve Rus- ya gibi iki büyük ülke ve kültürün arasında kalma- sı, tarih boyunca dönem dönem bir birinin, bir öte- kinin etkisi, egemenliği altına girmesine neden ol- du. Polonya tarihi büyük ölçüde Alman ve Rus et- kisiyle savaşım tarihıdir. Peki bu iki büyük kültür arasında kalan Polon- ya halkı ve ülkesi yüzyıllar boyunca kendini nasıl korumayı başardı? Bu sorunun çok yalın biryanıtı var: Herdönem- de kendi diline ve kültürüne sahip çıkarak. Polon- ya, tarih boyunca birçok kez siyasal bağımsızlığı- nı ve egemenliğini yitirmesıne karşın, dilini ve kül- türel özgünlüğünü hiç yitirmedi. Dahası siyasal bağımsızlığının olmadığı dönem- lerde sanatçılarının, yazarlarının ürünleriyle kültü- rünü ayakta tutmayı başardı. Bu özgün kültür yapısı, Polonya halkının kimli- ğini oluşturdu ve hiçbir ışgalci güç bu kimliği elin- den alamadı. Şairieri, yirminci yüzyılda dört Nobel ödülü ka- zanan edebiyatçılan, Chopin'in bestelerinde kim- liğini bulan müziğı, deneysel çalışmalanyla bütün dünyaya adını duyuran tiyatrosu, afiş sanatının en özgün ürünlerinın yaratılması, Andrej VVajda'dan Roman Polanski'ye sinema sanatının büyük us- talannı yetıştirmesı, hep bu özgün kültürel kimli- ğın sonuçlan. Yani siyasal ve asken gücün kuramadığı bağım- sız Polonya'yı, Polonya kültürü kurdu, korudu ve bugüne taşıdı. Doğrusu bunca badireden geçmiş ve kendi kim- liğini korumayı başarmış bir ülkenin bugünün dün- yasına söyleyecek çok sözü olması gerekmez mi? Ancak 1990'dan günümüze Polonya'dan gelen sesler, sanki bu büyük kültür kalıtının, çağnşımla- nndan uzaklaşılmakta olunduğunu düşündürüyor. 2000 yılında Edebıyat Treni etkinliği sırasında Var- şova'ya geldiğimizde, kente sinmiş Amerikan ha- vası beni şaşırtmıştı. Bu düşüncemi on yıl kadar önce Polonya'da bulunmuş olan yazararkadaşım Aslı Erdoğan'a açtığımda, o da aynı gözlemi pay- laştığını söylemışti, "Inanılmaz derecede Ameri- kanlaşmış" diyerek. İkinci Dünya Savaşı'nda taş taş üstünde kalma- yan Varşova'yı en küçük mimari aynntılarına dek eskisinin aynı biçimde yeniden kuran Polonya haJ- kı, bugün bir yandan Avrupa Birliği'ne, öte yan- dan da küresel ekonomiye açılabilmenin heyeca- nıyla başkentlerinin, hiçbir başka Avrupa başken- tinde görülmedik biçimde, tepelerinde çokuluslu şirketlerin ışıklı isimlerini taşıyan çok sayıda yük- sek yapıyla doluvermesıne tepkisiz kalmışlar. Daha acıklısı siyasa alanında: Tarih boyunca ba- ğımsızlığın, özgün küttürel kimliğin temsilcisi olmuş bir ülke, bugünün güncel savaş-banş cepheleri için- de, hiç duraksamadan savaş cephesinde yerini alı- verdi. Bir ülkenin tarihsel kimliğini korumak ve ona uy- gun davranışlar içinde olmak, bir ülke yöneticile- rinin başta gelen görevlerinden biri değilse nedir? tfisekci " hotmail.com Müzjkli Söyleşilep • Kültür Servisi - Bilım ve Utopya Kooperatıfi(BlLKOOP)26Nisanadek her cumartesi 'Müzıkli Söyleşiler' başlıklı bir etkinlik düzenleyecek. Mimar Sınan Üniversitesi Devlet Konservatuvan öğretim üyesi Sarper Özsan'ın hazırladığı programda kısa müzik tarihi dinleyicilere sunulacak. Genel çizgileriyle müziğin çağlar boyunca geçirdiği e\Teleri ve gelişmesini ele alan etkinlik 7 bölümlük bir dizi söyleşi. Müziğin, tarihsel süreç içinde geçirdiği aşamalar, içinde oluşruğu toplumsal yapıyla birlikte açıklanacak ve konuyla ilgili müzik örnekleri dinletilecek. Tarihi Beyoğlu Italyan Işçi Derneği Garibaldi Salonu'nda etkinlik her cumartesi 14.00-16.30 saatleri arasında ücretsız yapılacak. Söyleşilerin başlıklan şöyle: Tarih Öncesi Toplumlarda Müzik (MÖ 4000), Tanm Toplumlannda Müzik (MÖ 4000 - MS 1100), Çoksesliliğin Gelışmesi (1100 - 1600), Barok Dönem (1600 - 1750). Klasik ve Romantik Dönem (1750 - 1900), Modern Dönem (1900 - 1980), Küreselleşme Sürecinde Müziğin Durumu(I980-...) K Ü L T Ü R # Ç İ Z İ K K Â M t L M A S A R A C I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle