25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 4- CUMHURİYET 29 KASIM 2003 CUMARTESİ OLAYLAR VE GORUŞLER AÇI MUMTAZ SOYSAL Sebat ZONGULDAK Limanı'na girip çıkan kömür va- puriann seyrederken onu da önceki yüzyılın yol- aj gemierinden dönüştürülmüş bir şilep zanneder- dik. Gaga burunlu baş bodoslamasından uzanan oastonuna bakınca, vaktiyle yelkenle de donatıl- mış esk buhariı gamilerdenmiş gibi bir hava verir- di. Oysa, vapur öykülerinin değerli yazarı Eser Tu- teTin "Seyr-ı Sefa/n"de bildirdiğini göre, 1894'te hgiltere'nin Nevvcastletezgâhlarından şilep olarak denize nmiş ve hayli el değiştirip sonunda "Ben- jamen ve Barzilay" adlı Türk firmasınca satın alın- mış. Armatörlük tarihimizde kolay unutulmaz bir iz bırakmış olan o Musevi vatandaşlanmızın gemile- nne niçin hep "Azim, Sebat, Necat, Vefa, Ikbal, Şule" gfoi adlar verdikleri, o zamanki çocuk zihin- terini pek kurcalarnayan, ama bugün hâlâ merak edilecek bir konudur. ömeğin, niçin Sebat ve Ne- cat? Sebat. "sözünden ve kananndan dönmeme" de- mek; Necat da, "kurtuluş". Belki, ancak kararianndan vazgeçmeyip azimle yola devam edenlerin kurtuluşa ve ikbale varabi- leceklerini anlatmak istemişlerdir. Çok doğru birTürkçeleştirme politikasının yan- lış uygulanışı yüzünden anlam ve dolayısıyla da kavram eksikliğine uğramış birdilin bugünkü sözcük fukaralığına üzülenlerimiz çoktur. Peki, "sebat"sözcüğü dilden silinipgitmiştirama, "ka- rartılık" diye bir söz de mi yoktur? Sözcükler de- ğiştikçe, kavramlar da zayıflayarak silinip gidiyor mu acaba? UEFA'ya ve gerisindeki Ingiltere'ye kızıp küple- re binenlerin dün akşama kadarki suskunluklannı görünce, az kalsın "Meğer sebat ya da karartılık diye birkavramı bilmiyorlarmış" diye bir değerien- dirme yapılacaktı. "Hariı UEFA'nın saha değiştir- me karan tam anlamıyta siyasiydi? Hani bizim si- yasilerkendi eşitlerine telefon edip o karan değiş- tirteceklerdi?" diye soranlar çoktu. Acaba siyasi- lerimiz "Şu sıra IngiJtere'yle ve Avrvpa camiasıy- la zıtlaşıp tam üyeliğimizi istemeyenlerin ekmeği- ne yağ sürmeyelim " diye mi düşünmüşlerdi? Ku- lüpler ulusal inat uğruna üç yıllık dışlanışı ve büyük Avrupa stadlannın seyirci gelirinden yoksun kalma- yı mı göze alamamışlardı? Bereket, dünkü karma toplantının karan bu ba- kımdan yüreklere su serpti.. Şimdi, herhalde Beşiktaş'ın akılcı tutumundan da kaynaklanan bir yaklaşımla, konu Isviçre'deki hakemlik kurumunun sağduyusuna kalmıştır. UE- FAdediğiniz, statü bakımından, nihayet Isviçre'nin yerel mevzuatına tâbi bir dernek. öyle, "astığım as- tık, kestiğim kestik" havasına girmesine izin ver- memek ve bu konuda Türklüğün onuru adına se- bat göstermek gerek. Hele Avrupa Konseyi'nin de Türkiye'yle jigiii ola- rak neredeyse "boykot" niteliğı taşıyan son tırtu- muna tanık olduktan ve Ankara'ya karşı oluşan bu düşmanca ortak tutumu gördükten sonra aynı ha- vaya katılmak, uluslararası banş ülkesi diye bilinen bir Isviçre'nin kurumlarına hiç yakışmayacaktır. Sebat, haklı onurdan gelen en doğal davranıştır. ırulmak ıstenen Batbovuöuduzenr Türtaye ve bölgeye etkılen aynntılı BATI JÜRKİYE • naftsenafyoiar, e l g e l e r de • jlanılarak ortaya • :rdu Erol MANtSAlTnm « sa yazılarından -eydana gelen bu •alışmada, çarpicı : o ı a l a r y e r laktadır Bir ^ J u k u okunacak ve akılda kalacak bıf kıtap DEMN Mehmet Farac • • • • KOTULER MAHALLESİ Kanlı topraklarda destanu Tüm kitapçılarda Gilnizi Vayıncılık 0.2125121172 r DENİZ SOM Sarı Zaman Bu kitapta tanıdık isimlerin bildik kelimeier karşısında akıllanna gelen ilk düşünceleri bulacaksınız. Bazen şaşıracak bazen aBaşlayacaksmız. Geriye dönüp bakmak adettir. Bu kitapla hem geriye dönüp bakacak hem de geride durup bugünü seyredeceksiniz. Ve bugünden yanna siz de tarihe not düşeceksiniz. Günizi Yayıncüık Tel: 0.212. 512 42 19 Faks: 0.212. 512 11 72 Tam Bağımsızlık ve Laiklik îlkelerine Saldınlar... Türkiye'de gelmiş geçmiş tüm iktidarların, bugünkü dahil, Mustafa Kemal'in tam bağımsızlık ilkesinden ne denli sapmalar gösterdiğine ilişkin örnekîer çoktur. Prof. Dr. Cevat GERAY B aşta Başbakan'ın dış gezile- ri olmak üzere uluslararası ilişkilerimizde gözlemlenen onur kıncı tutumlar, anaya- sal kurumlan siyasal erkin güdümüne alma girişimleri, Türldye Cum- huriyeti'nin temel ilkelerini, bağımsızlı- ğını tehlikeye düşürücü düzenlemeler si- yasal erki elinde bulunduranlann aymaz- İık, sapuıç (dalalet) ve vurdumduymazlık içinde bulunduğunu gösteriyor. Dış güç- lerle işbirliği, görüşbirliği içindeki siya- set, yönetim ve işadamlannın, tekelci ser- mayenin elindeki kitle iletişim araçlannın teslimiyetçi tutumlan yetmiyormuş gibi, bunlann ulusal egemenlikçi, siyasal ba- ğımsızlıkçı, kısacası cumhuriyetçi kesim- lere yönelttikleri suçlamalar yoğunlaş- mıştır. Atatürk'ün kurduğu Cumhunye- tin 80. Yıldönümünde, Atatürk Devrim- leri'nin ve Cumhuriyet'in en temel nite- liği üzerinde durmakta yarar görüyorum. Gerçekten, Cumhurryeti. Atatürk devrim veiikderinin özünii i>i kavra>abilmek için O'nun "tam bağunsıznk ilkesi"ni çok iyi anlamak gereldr. Bağımsızlık ve Kurtuluş Savaşımız temelde Batı'nın saldırgan, sö- mürgeci, kuşatmacı, elkoyucu, yayılma- cı (emperyalist) güçlerine karşı kazanıl- mış bir utkudur. Karanhk emelli, kuşkusuz faşist ve ge- rici güçlerin canına kıydığı Sevgili Prof. Dr. Muammer Aksoy'la birlikte belirtelim ki Cumhuriyet Türkiyesi'nin baş ilkesi ve Atatürk devrimlerinin özü tam bağımsız- lıktır. Çünkü, "tstiklal Savaşı'mızın ana amacı, yalnızca yurdumuzu "yabana iş- gaJi"nden kurtarmak, yurdun bötünlü- ğünü korumak degil, aynı zamanda Türk toplumunun bağımsizhğını sağlamakti." Büyük Nutuk'unda da belirttiği gibi, Mustafa Kemal daha 1919 yılında yayım- ladığı bir genelgeyle şunu herkese duyu- ruyordu: (1) Yurdun bütünlüğü, ulusun bağımsızlığı tehlikededir. (2) tstanbul hü- kümeti sorumluluğunun gereklerini yeri- ne getirmemektedir. (3) Ulusun bağımsız- lığını yine ulusun kesin karan ve direni- şi kurtaracaktır. (4) Ulusun durumunu, davranışını göz önünde tutmak, haklan- nı dile getirip bütün dünyaya duyurmak için her türlü etkiden ve bo\ıındumktan kurtulmuş ulusal bir kurumun \ arlığı çok gereklidir. Yalnızca Kurtuluş Savaşı'nın kazanılma- sıyla gerçek bağımsızlığın sağlanamaya- cağını Mustafa Kemal çok iyi biliyordu. Bu nedenle de yalnızca askeri utku, eko- homik, akçal, kültürel ve siyasal alanlar- da da ulusun bağımsızlığı gerçekleştirile- mezdi. Gerçek bağımsızlık, yalnızca ulus- lararası ilişkilerinde bağımsız kalmayı ıs- temekle de sağlanamazdı. Ekonomik ve dış ilişkilere ilişkin kararlannda özgür davranamayacak ölçüde büyük devletle- rin uydusu durumuna girmiş ülkelerin ekonomik, ekinsel, akçal, askeri, hatta ad- li bağımsızlıklanndan söz edilemez. Eko- nomfleri dışa bağımb olan ulkderde, bu du- rumdan kurtulmanın tek yolu olan de- mokratik rejimin kurulması ve yaşatılnıa- sı da olanaksızdır. Daha doğrusu, ekono- mik açıdan egemen olan de>1et sömürece- ği devleti "korumanlığı" (vesayeti) alünda tutabilmek için, kendi amaçlanna hizmet edecek kukla hükümeüerin işbaşuıda kal- masuu sağJamava. büyükölçüde sözde de- mokrasiden yana\ınış gibi davranırsa da, gerçekte, sömüriisü ve korumantağı alün- da tuttuğu deviette demokrasiyi de iste- mez. Bunlar. amaçlanna hizmet etmeyen hükümetleri her türlü yöntemleri (bu ara- da askeri darbeleri) deneyerek işbaşından uzaklaştınp yandaşlannı işbaşına getirir- ler. Amerikan Istihbarat Örgütü CIA'nın pek çok ülkede çevirdiği oyunlar artık te- levizyon dizilerine konu olmakta, beyaz perdeye de yansımaktadır. Korumanlık (vesayet) adı altında sömü- ren deviet, yardım ettiği, korumanlığı al- tında tuttuğu devletin ekonomik bağım- sızlığını da istemez. Bunlann o ülkeyi askerleriyle kuşatma- sına, işgal etmesine gerek kalmaksızın. o ülkede "biz büyük bir devietin yardımıol- maksızın yaşayamayız" görüşündeki iş- birlikçileriyle o ülkeyi kendisine sımsıkı bağlamak yoluna gitmektedir. Korumanlık adı altında sömüren deviet, yardım ettiği devletin ekinsel (kültürel) ba- ğımsızlığını da istemez. "Kültür emper- yaüzmi", doğrudan ve dolaylı bıçimde. egemene, korumana karşı çıkabilecek genç kuşaklan kendi yandaşı olarak yetiştire- cek, bağımsızlık uğraşmı verme bilincin- den yoksun, uydu kalmaya razı olmuş, bağımsız düşünme yeteneğini yitirmiş diplomalı sözde aydınlar yetiştirmeye yö- nelik eğitim, ögretim ve kültür kurumla- nnın kurulmasına her türlü yardımı esir- gemez. Yine, koruman, sömürgen deviet, aske- ri açıdan da birtakım çok uluslu ya da iki- li antlaşmalar çerçevesinde, yardım alan ülkede üsler kurma, bunlan dilediği gibi savaşçı emellerine uygun biçimde kullan- ma, verdiği silahlan denetleme ve gerek- tiğinde kullanma yetkilerini elinde tut- maktadır. Bu da, yardım alan ülkenin iç ve dış işlerine kanşma hakkını büyük dev- lete vermektedir. Oysa, Türkiye'de gelmiş geçmiş tüm iktidarlann, bugünkü dahil, Mustafa Ke- mal'in tam bağımsızlık ilkesinden ne den- li sapmalar gösterdiğine ilişkin örnekîer çoktur. Mustafa Kemal Atatürk'ün ve Kurtuluş Savaşı'nın amacmın yalnızca düşmanı Türkiye topraklanndan atmak değil, fakat tam bağımsızlığı. Osmanlı'dan kalma eko- nomik, akçal, siyasal ve öbür alanlarda ya- bancı "kapitülasyon" ve benzeri adlar al- tında yabancı ülkelere tanınmış olan ay- ncahklan ortadan kaldırmak, varlığımı- zı sürekli olarak geliştirme olanağını sağ- lamaktı. Mustafa Kemal'e göre tambağrnısızhk demek, kuşkusuz, maliye, ekonomi, ada- let, askertik, kültür gibi her alanda tam ba- ğunsızhk ve tam özgüıiük demektir. "Bun- lardan herhangi birinde bağımsızuktan yoksunluk, ulusun ve ülkenin gerçek an- lamıyla tam bağımsızuktan yoksunluğu demektir" drvordu (Söylev, s. 430). 6 Ekim 1920 günlü yönergeshie Atatürk, Ankara Ulusal hükümetini. "Empervalizme kar- şı savıınma ve savaşun istenci\1e oluşmuş bir hükümetiz" diye nitelendiriyordu. Mustafa Kemal 1921 yılında "Ozgür- lük \ e bağımsızhk beninı özyapundır (ka- rakterimdir)*' derken gerçekte topluma bir erek de gösteriyordu. Diyordu ki: "Ben- ce bir ulusta onurun. saygınlığın ve insan- lığın varolabihnesi ve sürebiunesi kesin- kes o ulusun özgürtük ve bağunsızhğuıa sa- hip olmasıyla^ sağlanabilir. Şöyle sürdü- rüyordu: "Yaşayabilmek için kesinkes ba- ğımsız bir ulusun çocuğu kalmah\im. Bu nedenle bağımsızhk bence bir yaşam biçi- midir." Ulusal bağımsızlığı konusundaki genelgesinde Atatürk sanki bugunleri gör- müşçesine; "Mecüsi Mebusanlanmızm birinci görevi, ülkenin bütünlüğünü, bağnn- sızhğını kurtarmak ve ulusal egemenbği sağ- lamak için çalışmaktır** diyordu. Gerçek Utku'nun ekonomik utkuda ol- duğunu gören Mustafa Kemal, başanla- nn kaynağını güçlendirmek, ulusu yükselt- mek gereğini vurguluyordu. Bizi yok et- mek isteyen emperyalizme karşı ve bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı ulusal sa- vaşımı uygun gören insanlanz diyerek Atatürk, Kapitülasyonlann kaldınlması, tutum, yerli malı haftalan, kooperatifçi- lik girişimleri vb ekonomik bağımsızlık açısından değerlendirmeliyiz. Türk Dil ve Tarih Kurumlan, harfdev- rimi, ulus okullan (millet mektepleri), Köy Enstitüsüne giden eğitmen kurslan girişimi, Halkevleri, aşann kaldınlması, köy ve belediye yasalannı vb... kısacası, Cumhuriyetin, demokrasinin gerçekleş- mesi için atılan önemli adımlann çoğu uluslaşma sürecinin başlaması, kültürel ve toplumsal alanda bağımsızlığı, çağ- daşlaşmayı sağlayacak önemli adımlar- dan belli başlılandır. Muammer Aksoy, "Tam Bağımsızlık ve Atatürk ", Sivasal Bilgiler Fakültesi Der- gisi, C. 26, Sayı 2, 1971, S: 1-78, - "Atatürk'ün Işığında Tam Bağımsız- lık tlkesi ", Prof. Dr. Yavuz Abadan 'a Ar- mağan S.B.F. Yavını, Ankara, 1969, S: 689-799. Cumhuriyeti Hak Etmek Prof. Dr. Emin ALJCI DEüRektörü B ir zamanlar bir adam vardı. Vatanı için, ulu- su için çok çanşü. Çok uğraştu. Ve vatanı için düşle- diği aydınlık geleceğin ilk adı- mını. genç yaşlı, kadın erkek de- meden O'na inanan ve güvenen vatandaşlan ile birlikte kazanı- lan Kurtuş Savaşı ile attı. Bu sü- reçte ulusal birliği sağlayarak sönmek üzere olan umutlan ye- niden canlandırdı. Anadolu insanının özünde bulunan bağımsızlık ve özgür- lük tutkusunu, askeri dehasıy- la birleştirerek ulusal bir zafe- re dönüştürdü. Bir zamanlar bir adam var- dı. Vatanı için. ulusu için çok ça- lışü. Çok uğrasü™ Üç kıtaya yayılan imparator- luktan. ulusal egemenliği te- mel alan çağdaş bir deviet ya- rattı. Ulusun bağımsızhğı ve özgür- lüğü söz konusu olduğunda, nelerin başanlabileceğüıi tüm dünyaya gösterdi. Bağımsızlık Savaşı'nın ka- zanılmasının ardından, tarihi- mizin en büyük aydınlanma ve çağdaşlaşma hareketini başlat- tı. Askeri zaferi, kurduğu Cum- huriyet ve yaşama geçirdiği devrimlerle taçlandırdı. Bir zamanlar bir adam var- dı. Çocuklanna çok şey bu-ak- ü™ "Türk milletinin yapısına ve ilkelerine en uygun olan idare, Cumhurijet Jdaresktir" diyerek çocuklanna "bağımsız, özgür bir vatan"; "laik, demokratik bir Cumhuriyet" bıraktı. Cum- huriyet ile sağlanan özgürlük- çü ortam ve kazanımlarla vatan- daşlanna insen olmanın onuru- nu ve erdemini yaşattı. "Egemenfik kayıtsız ve şart- sız mflletindir" diyerek dinsel kurallarla yönetilen devletten, ulus egemenliğine dayanan ye- ni bir yönetime geçildi, ümmet anlayışı yerini ulus olma bilin- cine bu-aktı. "Yurtta sulh, cihanda sulh" diyerek ulusal ve evrensel ba- nşı emanetetti. "Ben, manevi nüras olarak hiçbü" ayet, hiçbir dogma, hiç- bir donmuş ve kahplaşnuş ku- ral burakmıyorum. Benun ma- nevî nürasım iüm ve akıldır" diyerek geleceğin, çağdaş uy- gaıiığın anahtan olan ilim ve ak- lı miras bıraktı. Çağdaş toplu- mun ancak "akıfcı vvyaraüa dü- şünea kendinegüvenen, sorum- luluk sahibi özgür birevlerle mümkün olabileceğini bfliyor- du. Vatandaşlaruun hak ve öz- gürlüklerini genişleterek, "çağ- daş tophım" obnayolunda ön- lerini açtı. Bir zamanlar bir adam var- di. Çocuklanna çok şey bırak- tu. Yüzyıllar boyunca ihmal edil- miş olan kızlanna yeni haklar tanıdı. Artık Medenı Kanun'a göre bundan böyle bu memle- ketin kadınlan da erkeklere ta- nınan haklara sahip olacaklar- dı. Hatta bu ülkenin kadınlan Amerika ve Avrupa'nın birçok ülkesinden önce oy kullanma hakkına sahip olacaktı. Ülke halkını her alanda çağ- daş ve uygar düzeye çıkarabil- mek için değişiklikler tasarlar- ken insanlann dış görünüşleriy- le de bunu göstermesi gerekti- ğine inandı. Bu memleketin kızlan siyah çarşaflanndan kur- tuldular, modern elbiselere ka- vuştular, erkekleri fes yerine şapka giydiler. Bu memleketin çocuklan öğrenilmesi son de- rece güç olan Arap alfabesi ye- rine kendi dillerini en iyi ifade edecek Latin alfabesi ile tanış- tılar. Yüzyıllar boyu toplumun ihtiyaçlanna cevap vermeyen dini eğitim ağırlıklı mahalle okullan, medrese sistemi yeri- ne Batı modellerine benzer bir eğitim sistemi getirildi. Ana- dolu'nun çeşitli kentlerinde meslek okulllan, teknik okul- lar, öğretmen okullan, ortaokul ve liseler açılırken üniversite reformu ile Türk gençleri üni- versite ile tanıştı. O, bu ^~atan eviadanna daha pek çok şey bırakü. Onlara çok şe>r öğretti.™ En güç koşullar altında bile kendimize ve birbirimize gü- venmemiz gerektiğini, onurlu ve erdemli yaşamanın önemi- ni öğretti. Umudun hiçbir zaman yıtiril- memesi gerektiğini öğretti. 10 yıl gibi kısa bir süre için- de ümmetten ulusa dönmenin, sömürgeden bağımsızhğa ka- \-usmanin, toplumsal ve eko- nomik kalkınmanın toplumsal istek ve birliktelikle gerçekleş- tirilebileceğini öğretti. O, bu vatan e\1atlanna daha pek çok şey bırakü. Onlara daha pek çok şey öğ- rettL. Ama bir şeyi öğretemedL Bir şeyi hak etmek için çok çalışmak gerektiğini, emek har- camak. bedel ödemek gerekti- ğini öğretemedi. Bir şeyi hak etmek çok önem- li. Yediğimiz bir lokma ekme- ği hak etmek.. Bir kadmın ya da erkeğin sevgisini hak et- mek.. Bir işte çahşmayı hak et- mek.. Bir unvanı almayı hak etmek... Insanca yaşamayı hak etmek... Özgürlüğü hak etmak.. Cumhuriyeti hak etmek... Bize bırakılan armağanlan hak etmek ve onlan bizden son- ra gelecek çocuklanmıza bıra- kabilmek için yapacağımız tek şey var: O'nun yaptıklannı ve yapmak istediklerini çok iyi anlamak ve çok çalışmak. O'nun şu sözünü hiç aklı- mızdançıkarmayalım: "Çalış- madan, öğrenmeden, yorulma- dan, rahatyaşam yoUannı alış- kanhk haline getirmiş nıillet- ler; önce onurlannı. sonra hür- ri\ etlerini, daha sonra da gele- ceklerini ka>'beüneye mahkûm- dur." O'nu yalnızca 10 Kasım'lar- da anmakla değil, yalnızca O'nun sözlerinin bazılannı ez- berlemekle değil, O'nun yap- tıklannı ve yapmak istedikle- rini anlayarak. O'nun gibi çok yönlü düşünebildiğimiz ve öz- güvenimizi yitirmeden çok ça- lışarak ve üreterek geleceğe gü- venle bakabilinz. Biz Dokuz E\1ül Ünhersite- si olarak, "Cumhuriyetçi'', "La- ik", "Ulusalcı", "Demokrat", "Alalcı", "BUimser, "Aydnı- lanmacı", "Özgürlükçü" ve "Toplumcu" kimliğimiz ile O'nun gösterdiği akıl ve bilim yolundan avTilmayacağız. O'nun yaktığı uygarlık ateşi- ni söndürmeyeceğiz. O'nun fi- kirleri bugün de yaşıyor, yann da yaşayacak. Onun ilkelerini özümsemiş Cumhuriyet kuşak- lan olarak. O'nun emanetleri- ni her türlü iç ve dış tehlikele- re ve tehditlere karşı koruma- ya devam edeceğiz. Bağımsızlık ve özgürlük sa- vaşının önderi, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu, ulu- sumuzun kurtancısı. büyük ko- mutan, deviet adamı Mustafa Kemal Atatürk'ü aramızdan ayrılışının 65. yılında sevgi, saygı ve özlemle anıyoruz. Sevgi ve saygılanmla... * PENCERE 'Hekimbaşı'na Göre Sağlığımız Yerinde mi?.. Erdal Atabek anlatıyor: "Bir reklam görmüştüm bu çağın ideolojisini yansıtıyor. Yanm sayfalık, renkli ve yûksek tirajlı bir gazeteye verilmiş reklamdı. Okulun en gözde öğ- rencisikimdirdiye soruyordu reklam. Düşündüm... Bize göre en çalışkanı; sosyal aktivitesi en yüksek, lider, sporcu öğrenci olabilirdi. Ama reklam bunu söylemiyordu. Ona göre okulun en gözde öğren- cisi Dexter marka ayakkabı giyen öğrenciydi. (...) altında arabası varsa daha da gözde." Yaşadığımız dünya bu!.. Atabek lafını sürdürüyor: "Eşitlik insanlan ürkütüyor. Insanlar eşit olmak- tan korkutuluyor. Eşit olmak, üstün olmayı orta- dan kaldınyor. Ne korkunç şey herkes gibi olmak." • Yukardaki alıntılar Doktor Erdal Atabek'in "Mo- dern Dünyada Değer Kayması ve Gençlik" adlı ki- tabından (Alkım Yayınlan) aktanldı. Atabek'in Cumhuriyet'teki lakabı "Hekimba- ş/"dır... Peki, dünyamız hasta mı?.. 'Modem dünyada değer kayması' hangi yana?.. Gençlik bu süreçte nasıl yetişiyor?.. Dünyanın doğasını tüketen salgın, insanın gele- ceğini de yok mu edecek?.. Gezegenimiz bir büyük soru ve sorun karşısın- dadır, çoğu kişinin dışında gibi görünen konu her- kesi kapsıyor, hepimizin kapısını çalıyor; Erdal Ata- bek kitabında dış dünya ile örtüşen yazgı birtiğimi- zi sergiliyor. Hekimbaşı "arabalı insanın arabasız insandan daha değerli olduğu" bir dünyada insan- lığın nabzını tutmaya çalışıyor... • Bir şeyi aramak için o şeyi kaybetmek mi gere- kiyor?.. Ancak kimi zaman, bir kez yitirilince, artık bulun- ması olanaksız değerler vardır; Erdal Atabek de ger- çek insanlık değerlerimize -kaybetmeden önce- sa- hip çıkmanın ne kadar yaşamsal olduğunu anlatı- yor. "Değer kayması" bir kez başladı mı, nerede duracağı bilinemez; eğik düzeydeki kayma yerine doğru yöndeki dönüşümü yeğleyebilen toplum ge- leceğine güvenle bakabilir. Türkıye'yi 'Cumhuriyet kültürü'nden 'cemaat kültürü'ne iten siyasetin gün geçtikçe ağır basa- rak bugün iktidarlaşması; akıl yerine inanç, bilim yerine dinsel yargının öne geçmesi, hangi tehlike- yi haber veriyor?.. Bir yandan da paranın değeri insanın değerinden kat kat ağır basarsa, halimiz ne olacak?.. • Erdal Atabek kitabında sorguluyor... 'Sorgulamak' başlı başına bir erdem... Çünkü insan sorgulayarak insan oldu... Sorgulamayı unuttuğumuz bir dünyada, salt inan- ca bağlanarak yaşamanın propagandası egemen siyasetedönüşmüşkeninsanlığımızlaövünemeyiz... • Toplum da (insan gibi) hastalanabilir; tarihsel sü- reçlerde kimi zaman ortaya çıkan budur; 'Hitler Almanyası' ya da 'Bush Amerikası' sağlıklı sayıla- bilir mi?.. 'Islami terör denmesi kanıma dokunuyor' diyen bir Başbakan çağımızda sağlıklı bir kafa yapısına mı sahiptir? 'HekJmbaşı'run kitabında dünyamızın nabzı vetan- siyonu ölçülüyor; sağlığımızın yerli yerinde olduğu söylenemez. llkeli Kemalist, dava adamı, Gerçek hümanist, çağdaş insan; Ulusalcı, yurtsever; Emsalsiz koca, bulunmaz baba, Sevgi dolu büyükbaba; Zarafet timsali Üstad Avukat TURAN TAMARı Bugün (29 Kasım 2003) öğle namazının ardından Alsancak Hocazade Camii'nden Bornova Hacılarkırı Kabristanı'ndaki ebedi istirahatgâhına yolcu ediyoruz. Kalbimizde yas... Tükenmez elem... Sonsuzlukta kavuşmak umudu ile... Eşı: Ayla Sehşık TAMAR Kızlan: Doç. Dr. Müge TAMAR Dr. Defne TAMAR Torunu: Yasemin (Tamar) Kabaklıoğlu ANKAR4 5. AİLE MAHKEMESİ'NDEN Esas No: 2003 735 Davacı Abdullah Şahın tarafindan da\alı Muazzez Şahın aleyhine boşanma davasının venlen ara karan gere&nce: Da\ah Muazzez Şahın'ın \bzgat Akdağmadenı Kırsınkava- cı kö\ü Yozgat adresine tebhgat çıkartıldığı teblıgatm da- valıya yapılmadan lade edıldığı. emruyetçe yapılan araştır- malarda da adreslennın tespıt edılemedığı anlaşılmıştır. Da- va dilekçesının bu davalıya HUMK.nun 213. maddesı gere- ğınce ilanen teblıgine karar venlmıştır. Duruşma 25.03 2004 günü saat 10 lO'a bırakılmıştır Dunışmaya gel- mediğiniz veya kendınızı vekılle temsıi ettirmedığinız. ıb- raz etmek istediğımz belge ve delıllennızı duruşma günune kadar ıbraz etmedığınız takdırde yokluğunuzda karar \eri- lecektır. Işbu ılan davetıye \enne kaım olmak üzere ilanen tebhğ olunur. 21.11 2003 Basın: 59801
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle