04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 OCAK 2003 CUMA CUMHURİYET SAYFA KULTUR kulturfa cumhuriyet.com.tr 15 G tf İspanyol sinemasının yeni harika çocuğundan etkileyici bir 'ilk film' örsel şiddetüstüne tezEski yılın son gününde seyret- tiğim yeni yılın ilk filmi Tez. Al- modovar sonrası İspanyol sine- masmın yeni harika çocuğu ola- rak kabul gören, 1972 doğumlu yönetmen-senarist Alejandro Amenabar'ın 1995'te 23 yaşın- dayken çektiğı ilk filmi. Came- ron Crowe'un Tom Cruise'lü Yanilla Sky fihnıne kaynaklık eden Abre los Ojos-Aç Gözünü (1997) ve davet alıp gittiği ABD'de Nicole Kidman'ı yöne- terek çektıği The Others-Diğer- leri'yle (2001) tanıdığımız Amenabar, meraklısının iyi bil- diği gibi, kendine özgü, kişisel ve özgün bir tarz tutturarak, bel- li bir türde (korku-gerilim) yap- tığı şimdilik üç filmiyle özel hayranlar edinen, genç bir yete- nek. Günümüzde sinema ve televız- yondaki yaygın şiddet üstüne tez hazırlayan bir sinema okulu öğ- rencisi genç kızın (Ana Torrent) aşın merakının yol açtığı bir 'katil kim'gerilimine ve son çeyrek yüzyıl- dır yeraltı sinema- sında varlığı kanıt- lanamasa da ür- künç bir söylence olarak ayyuka çık- mış Snuff filmleri olayına dayanan Tez, umulduğun- dan da sağlam ve parlak bir 'ilk film' tadında sey- redip sonlanıyor. Genç yaşına kar- şın Amenabar'ın ustalık panltılannı içeren, Madrid Complutense Üni- versitesi'ndeki si- nema eğıtimi yılla- nnın birikimini de boca ederek yazıp yönettiği, olumlu eleştiriler al- mış, en iyi yönetmen, erkek oyuncu, ses, montaj dallannda 1997'nin Goya ödüllerini topla- mış bu 'ilk film', kimi sarkan yanlanna ve uzatılmış sahneleri- ne karşın türün tutmuş reçetele- rinı beceriyle uyguluyor. Sürprizlere açık senaryo Kameranın önünde gerçek ci- nayetlerin kaydedilip el altından büyük paralara sarıldığı (ve ço- ğunlukla uyuşturucu çekilerek filme çekildiğinden dolayı burna çekmek anlamına) Snuff Movi- es denen olaya Hollyvvood'un yaklaşımını örnekleyen, birkaç SUNGU ÇAPAN Thesis / Yönetmen, senaryo: Alejandro Amenabar / Kamera: Hans Burmann / Müzik: A. Amenabar, Mariano Marin / Oyuncular: Ana Torrent, Fele Martinez, Edouardo Noriega, Miguel Picazo, Javier Elorriaga, Rosa Campillo / Ispanya 1996 (Bir Film) yıl öncesinin Nicolas Cage'li Jo- el Schumacher filmi 8 mm'ye de esin veren Tez, sürprizlere açık, şaşırtıcı olmak isteyen, ge- reksizce uzun tutulmuş bir senar- yodan çekilmiş. Korku-gerlllme yeni soluk Astımlı danışman hocasını, şiddet sahneleriyle dolu bir vi- deo kaseti seyrederken ölmüş bulunca merakını yenemeyerek gizlice kaseti alıveren genç kız, alttan alta ona sevdalı, türün tut- kunu olan, zengin bir porno-şid- det arşivine sahip, delişmen ve bohem bir öğrenci delikanlıyla (Fele Martinez) birlikte, okulda tehlikeli bir snuff filmleri trafiğinin döndüğünü keşfe- diyor çok geçme- den. Derken dev- reye başzanlı gibi görünen, konuya vakıf, kameralı bir başka yakışıkh, uzman erkek öğ- renci (Edouardo Noriega) de kan- şacaktır... Mizansenlerin- deki olgunluk, ışık, ses ve mekân kullanımındaki becerisi, çerçeve- leme ve görüntü- lerindeki zevkiyle etkileyici bir anla- tım tutturarak ki- şisel tarzını ortaya koyan, öteden be- ri korku-gerilim türiine demir atmış Amerikalı John Carpenter gibi, filmleri- nin müziğine de sürekli katılan Amenabar'ın bildik klişelere sa- nlarak türe canlı, diri bir soluk getirdiği Tez, merakhsını hoşnut edebilecek çekiciliklere sahip, biraz uzun kaçmış, ama ilgiyle tüketilen bir korku-heyecan de- nemesi sonuçta. Yetenekli genç bir ispanyol yö- netmenin gövde gösterisi niteli- ğindeki Tez, yakın dönemde Hollyvvood'da Çığlık'la yeniden rağbet bularak patlama yapan ve gençliğe yönelik habire tezgâh- lanan bir yığm abuk sabuk Ame- rikan filminin yanında nerdeyse başyapıt gibi duruyor. Oyunculuğa çocukken başlayan Ana Torrent, merakı başına bela olan genç sinema öğrencisi Angela rolünde. İZLEYİCİ GÖZÜYLE ERDAL ATABEK Sıra dışı şiddete dair..."Tez", orijinal adıyla "Thesis", İspanyol yönetmen Alejandro Amenabar'ın ilk filmi. Insan ruhu- nun şiddet olgusu karşısındaki tutu- munu ve sınırlannı beyazperdeye taşıyan bir film olarak ilgi çekici. Iletişim fakültesi öğrencisi Angela, tezi için "sinema ve televizyonda şiddet" konusunu seçiyor. Ama ça- lışmalannda sıradan şiddet boyut- lannı aşarak sıra dışı şiddete yönel- miş alanları da araştırmaya alıyor. Bu araştırmalanna tez danışmanı Profesör Figueroa hem destek ve- riyor hem de kendi olanaklannı kul- lanmayı da vaat ediyor. Film arşivi- ne giren profesör burada bulduğu bir filmi izlerken yaşama veda edi- yor. Bu film, Angela'nın çalışmala- nnı da, yaşamını da değiştirecektir. Angela, bu filmin kasetini araştı- nrken "snuff film" olgusunun deh- şet verici gerçeğiyle karşılaşacak- tır. "Snuff film". işkencenin, ölü- me varan şiddetin gerçekte yaşanır- ken filme çekilmiş bir alanın adıdır. Böyle filmler, gizlice meraklısına ulaştınlmakta, karşılığında da elbet- te büyük paralar ödenmektedir. Ar- şivde bulunan filmin, daha önce kaybolan bir öğrenciye yapılan iş- kencenin çekimi olması olayın bo- yutlannı değiştirmekte, fakülte için- de yaşananlan da kuşloılu duruma getırmektedir. Bu kuşkunun içine kaybolan öğrenci Vanesa'nın arka- daşları da girmektedir. Angelanın bir arkadaşı Shema da "sinemada şiddet" ile ılgilenmektedir. Bura- dan kaybolan öğrencinin erkek ar- kadaşı Bosco'ya ulaşan araştırma- cılar beklemedikleri sürprizlerle karşılaşırlar. 'Snuff film' bağlantısı Film, iletişim fakültesinde başla- yan bir tez çalışmasından gizlenmiş gerçeklere doğru yol alırken insanın içindeki şiddet dürtüsünün boyutla- nnı da tartışmaya açmaktadır. In- sandaki şiddet dürtüsü, kâr etme hır- sıyla birleşince nerelere kadar uzan- maktadır. Şiddet eğilimli kişiler, ilişkı kurdukları insanı canlı olarak işkence yaparken, öldürürken, son- rasında filme alabilirler mi? Sonra da bu filmleri satarak para kazan- mayı amaç edinebilirler mi? Bu noktada "8 mm" filmini de anım- samak gerekiyor. Ya da canlı insan avı partileri düzenleyip para kaza- nanlan düşünmek gerekiyor, şiddet dürtüsü. çağımızın giderek artan bir sorunu. Insanlar. içlerindeki çarpık eğilimleri şiddet yoluyla açıklarken burada da kalmıyor, bunu belgele- mek, bunu başkalanna da göster- mek tutkusunu da yaşayabiliyor. Charles Manson çetesinin Roman Polanski'nın kansı Sharon Tate'i evinde öldürürken filme alması ol- gusundan esinlenen bir ad olan "s- nuff film" konusunun işlendiği "Tez" filmi, basit yapısına karşın ustaca kurgusuyla ele aldığı konu- yu da düşündürüyor. Görülmesi ve insanın bu karanlık yanının düşü- nülmesi gereken bir yapıt. A. dını Âşık Veysel'in ünlü türküsünden alan 'Gönlümdeki Köşk Olmasa' duygusallıkla dramı dengeleyerek seyirciyi yüreğinden yakalıyor. Aşık Veysel 'e güzellemeSon Antalya Altın Portakal Fes- tivali'nden Behlül Dal jüri özel, en iyi müzik (Mazlum Çimen) ve u- mut veren oyuncu (Bora Akkaş) ödülleriyle dönen "Gönlümdeki Köşk Olmasa" bugün Akademi Istanbul sinemasında gösterime giriyor. Ülkesinin tanınmış sinemacıla- nndan, Âşık Veysel hayranı, Dani- markalı deneyimli senarist- yönet- men Elisabeth Rygaard'ın, Da- nimarka"da yaşayan sazcı Yüksel Işık'ın, kendi yaşamıyla büyük halk ozanımızı kaynaşhran senar- yosundan çektiği Gönlümdeki Köşk Olmasa, bu yıl çok sönük ge- çen Antalya'ya renk katmıştı. Köy müezzini, aksi babasının (Menderes Samancılar çok iyi oynuyor) malını mülkünü esirge- mesiyle evsiz barksız kalıp çadıra Yönetmen: Elisabeth Rygaard / Oyuncular: Mazlum Çimen, Bora Akkaş, Menderes Samancılar, Selçuk Uluergüven, Serra Yılmaz, Levent Yılmaz / Danimarka-Türkiye 2002 tıkılmışken 1960'lann başındaki Avrupa'ya işçi göçü sürecinde ka- nsıyla birlikte Danimarka'nın yo- lunu tutan bir babanın (Mazlum Çimen) ve saz çalan oğlu Os- man'uı (küçük Bora Akkaş) öykü- sünü, geriye dönüşlerle anlahyor, çocuk gözünden. Adını Veysel'in ünlü şarkısın- dan alan film, beylik tarafından egzotik, turistik, folklorik bir 'ki- lim gibi film' bekleyen önyargılı seyirciyi şaşırtan özenli, şirin, ma- sal gibi bir çalışma. Veysel'in mü- ziğiyle felsefesi üstüne oturtul- muş, göçün aile bireylerinde ya- rattığı parçalanmaya ilişkin film, duygusallıkla dramı dengeleyerek seyirciyi yüreğinden yakalıyor. Deprem sahnesi gibi pek başan- lamamış yanlanna, sert öğretmen gibi bize ters gelen bazı tiplemele- rine, kimi yerde keskinleşen eleş- tirel bakışına karşın insancıllığı ve duygusallığıyla ilgisiz kalınama- yan filmde küçük Osman'ı oyna- yan, büyümüş de küçülmüş Bora Akkaş, deneyimli oyunculardan rol çalıyor adeta. Bu filmde her şey baştan sona yavan ve bayat! Öldüren Cazibe'nin gençlik versiyonu Yüzmeye tutkun, spor bursuyla okuyan bir genç Jesse Bradford. Bir uyuşturucu deneyi- minde şeytana uyup hır- sızlık yapınca 6 ayhğına hapse düşmüş ve onun için bir çeşit annmak olan yüzmeye fena halde sardırmış içerde. Okul takımının da demirbaşı, rekorlar beklenen en gözde elemanı. Hanım hanımcık bir de sevgilisi (Shiri App- leby) var. Ne var ki baş- tan çıkarak bir kez seviş- tiği, çello çalan fettan (ve sözüm ona meşum kadı- nı oynayan), taşralı fem- me fataİe, sanşın Erika Christensen, Glenn Close havalannda, ona sakız gibi yapışınca bütün performansı dü- şecek, takımdan elenecek, giderek olaylar cinayete bile varacaktır... Swimfan / Yönetmen: John Polson / Oyuncular: Jesse Bradford, Erika Christensen, Shiri Appleby, VVayne Cravvford / ABD 2002 Erika Christensen ve Jesse Bradford başrollerde. Adını hiç duymadığımız Avustral- yalı yönetmen John Polson'un, 1980'li yıllann Adrian Lyne klasiği "Fatal Attraction-Öldüren Cazi- be"nin gençlik versiyonu olarak tez- gâhladığı bu uyduruk gerilimde her şey baştan sona yavan ve bayat. Bir kez gitmek gafletinde bulun- duğumuz, iç bayan klişelerden geçil- meyen, ne anlatımı, ne özü ve biçe- miyle ne de oyunculuğuyla hiçbir il- gjnçlik içermeyen "Swimfan- Olümcül Tutku", hedef aldığı genç kesim sinemaseverleri hayal kınklı- ğına uğratacak, evlere şenlik bir ya- pım. Hatta son zamanlarda gördüğü- müz en trişkadan film bile diyebili- riz! KEDt GOZU VECDİ SAYAR Sinema Kurumud) Bugün, sinemamızın temel sorunlarına çözüm getirebilecek bir tasanya, Kültür Bakanlığı'nca ha- zırlanan "Sinema Kurumu" yasa tasarısına ilişkin düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Önce- likle, bu yasa tasansı taslağını internet ortamına koyarak, taslağın yalnızca uzmanlann değil, sine- ma ile ilgilenen herkesin eleştirisine açılmasını sağ- layan Kültür Bakanı Hüseyin Çelik'i kutlamak isti- yorum. Dilerim, görevi süresince bu anlayışı terk et- meyip, saydamlığı ve katılımcılığı temel ilke edinir. Kültür Bakanlığı'nın, Koruma Kurulları kararları, ihaleler, proje destekleri ve daha pek çok konuda saydamlığa gereksinmesi var. Kararların kapalı ka- pılar ardında alınmaması, kültür alanının düzenlen- mesi ve desteklenmesine ilişkin hertürlü bılginin ka- muoyunun denetimine açık olması, yolsuzlukların önlenmesi adınaetkili birönlem olabilir. Amatek ba- şına kalmamak kaydıyla... Asıl yapılması gereken, karar alma mekanızmalarından, kültürel etkinlikle- rin gerçekleştirilmesine kadar her aşamada sivil ka- tılımcılık ilkesinin benimsenmesi olsa gerek. Bu yaklaşım, kültür alanına yepyenı bir soluk ge- tirerek tepeden inme kurallar ve kurulların yerini, kültür alanının gerçek sahiplerinin tasarlayıp, haya- ta geçireceği yeni kurumların almasını sağlayabilir. Şimdi, diyeceksiniz ki: "Nasıl güveniyorsun bu ik- tidara? Gerçekten saydam olacaklanna ihtimal ve- riyormusun ? Katılımcılık sözlerinin ardından bildik- lerini okumayacaklan ne malum?" Bir hukuk devletinde, kimseye "Senin masumi- yetine inanmıyorum" diyemezsiniz. Ancak, bir suç işlediği zaman yargılarsınız kişiyi; suç işlemeye te- mayülü olduğunu sandığınız için değil. Hatta, geç- mişteki suçlarından yola çıkarak "Nasılsa gene suç işler" diyemezsiniz. 0 yüzden, ben kâğıt üzerinde yazılanları, verilen sözleri ciddiye alırım. Bu sözler unutulduğu ya da tam tersi bir uygulamaya gidildi- ği zaman sorarım sorularımı... Milli Eğitim Bakanı Erkan Mumcu'nun, YÖK sis- temini kaldırarak, üniversite özerkliğini güvence al- tına alma girişimini de aynı nedenle destekliyorum. Aynı sözleri bir başka partiden bir bakan söylesey- di, benzer suçlamalarla karşılaşır mıydı? Hiç san- mıyorum. • • • Kültür Bakanı Çelik'in, göreve başlar başlamaz sinemanın sorunlarına eğilmesinı, "Türkiye Ulusal Sinema Kurumu" yasa tasansını TBMM'ye sunmak üzere harekete geçmesini ciddiye alıyorum. Ve bi- ze sunulan metinde gördüğümüz eksiklerin altını çizmeyi görev biliyorum. Öncelikle, 'Kurum'un adın- daki "Türkiye" sözcüğünün yeterli görülmeyip, bir de "Ulusal" eklenmesinın nedenini çok merak edi- yorum (Kimi 'Türkiye' istiyor, kimi 'Ulusal', biz ikisi- ni de koyuverelim gitsin' anlayışının bir sonucu mu acaba?). Ama, 'Kurum'un adı ne olursa olsun, ya- nıtlanması gereken temel soru şu: Acaba, yasayla kurulması tasarlanan bu kurum gerçekten "özerk" bir biçimde mı yapılandırılmış? Yasa tasansı taslağının 1. maddesinde yer alan, " bu kanunda belirtilmeyen hallerde özel hukuk hükümlerine tabi tüzelkişiliğe sahip, Kültür Bakan- lığı 'na bağlı özel bütçelı ve birbaşkan tarafından yö- netilen Türkiye Ulusal Sinema Kurumu " ifadesi, öz- erk bir kurumu değil, metinde de yer aldığı biçim- de 'bağlı' bir kurumu tanımlıyor... Hani, korkmayacaktık özerklikten? Neden "ilgi- li" ya da "ilişkili" kurum değil de, "bağlı" kurum? Şu anda Devlet Tiyatroları'nın sahip olduğu özerklikle (!) yetinmemiz mı ısteniyor? Bu tercihlehn Sayın Ba- kan'a değil, yasa hazırlığını yürüten bürokratlara ait olduğundan hiç kuşkum yok. Malum, elindeki yet- kilerı kaybetmemek, yani "iktidar" meselesi! Bir 'Kurum'un Yönetim Kurulu'nun oluşumu, özerkliğinin bir başka göstergesi. Yasada öngörü- len kurumun yönetiminde 5-5 beraberlik öngörül- müş:Seçimlegelecek5sektörtemsilcisi, 1 bakan- lık temsilcisi, bakanın atayacağı 1 öğretim üyesi (Neden o da seçimle gelmiyor? Pekâlâ, Sinema- TV bölümlerı olan üniversitelerin - seçimle belirlene- cek- temsilcileri arasında bir seçim yapılabilır. Çı- kabilecek sorunları sızın gibi ben de tahmın edebi- liyorum, ama demokrasınin 'bıraz'\ olmaz!) ile ku- rum başkanı ve iki yardımcısı (Tabii bu üç kışi de bakan tarafından atanıyor). Üstelik, yönetim kuru- lu 10 kişi olduğu için, eşitlik durumunda başkan 2 oy hakkına sahip. Yani, devlet gene galip! Yasanın en kritik yani ise 'Denetleme ve Sınıflan- dırma Kurulu'na ilişkin madde... Haftaya, kaldığımız yerden devam ederiz. Tabii, savaş filan çıkmazsa... [email protected] BUGUN • AKIVl'de 19.30'da İDSO'dan 'Fransız Bestecileri' konseri. Şef: Alesander Rahbari Solıst: Arilla Aldemir. (0 212 251 56 00) • AKM'de 19.30'da tDOB'dan 'Bir Tenor Aranıyor'. (0212 251 56 00) • İŞ SANAT'ta 19.30'da tstanbui Oda Orkestrası konseri. Şef: Hakan Şensoy. Solist: Emre Eüvar. (0 212 316 10 83) • CEMAL REŞtT REY KONSER SALONU'nda 20.00'de tstanbui Büyükşehir Belediyesi Cemal Reşit Rey Opera, Orkestra ve Korosu'ndan 'Deli Dolu' adlı operet. (0 212 232 98 30) • İSMET tNÖNÜ KÜLTÜR MERKEZİ'nde 20.30'da İZDSO konsen. (0232 489 0926) • ALTTJNtZADE KÜLTÜR MERKEZİ nde 20.00'de Lütfı Ortakale'den 'Erzurum Dadaş Türküleri'. (0 216 341 05 00) • NARDİS JAZ CLUB'da 22.30'da 'Aşkın Arsuman Quartet' konseri. (0 212 244 63 27) • TARIK ZAFER TUNAYA KÜLTÜR MERKEZİ'nde 18.00'deEnver Ercan'ın katılacağı 'Kültür ve Politika İşleri' konulu söyleşi. (0 212 317 77 00) UZAKDOĞU FİLM FESTİVALİ'NDE BUGÜN • İZMÎR SAJS'AT'ta saat 16.00'da, Huang Jianzhongun 'My 1919-1919', 18.30'da Ming-Liang Tsal'ın 'Delik' filmi izlenebilir. (0 232 483 63 34) • TÜRK - AMERİKAN DERNEĞİ'nde, 18.00'de 'Doktor Jivago' adlı film. (0 232 464 20 95)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle