Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 24 EYLÜL 2002 SALI
14 KULTUR kultur(âcumhuriyet.com.tr
TİYATRO DÜNYASINDAN DtKMEN GÜRÜN
Kendi geleneğini özümsemek
&>O'li yıllarla
birlikte tiyatromuz
adeta bir gerileme
dönemine girmiş,
öyle ki son on beş
yıllık süreçte birkaç
özverili çalışmanuı
dışında, oyun
yazarlığında üretim
durma noktasına
gelmiştir. Bu
tıkanıklığın aşılması
için artık tiyatro
üretiminin içinde
bulunan herkesin
önceki dönemlerde
olduğu gibi
sorumluluk
üstlenmesi
gerekmektedir.
Yapıt halk tiyatrosu geleneğimizin tüıieri ve bu türierin ortak özellikleri üzerinde çok yönlü bir araştırma olmaıun ötesinde, halk riyatrosu kavramına Turgut Ozak-
man (1), Oktay Arayıcı (2), Ferhan Şensoy (3), Sermet Çağan (4), Haldun Taner (5) gibi çağdaşınuz yazarlann yapıtlan ışıgında eğüen karşılaştırmaiı bir çalışma.
Günümüzde geleneksel Tüık tıyatrosu üstü-
ne kuramsal çahşmalar yeterli sayıda değildir.
Bu alanda ulaşabildigimiz kuramsal eserler
genelde yıllar öncesinden gelen değerli yapıt-
lardır. Burada temel sorun, çağdaş Türk tiyat-
rosunun, öz kaynaklanyla yeterince hesapla-
şamamış olması nedeniyle, sürekli kaygan bir
zeminde ve de kimlik sorunuyla iç içe, tutun-
maya çalıştığı gerçeğiyle örtüşmektedir. ÎÜ
Edebiyat Fakültesi Tiyatro Eleştirmenliği ve
Dramaturji Bölümü Öğretim Görevlisi Dr. Ya-
vuz Pekman'ın Mitos Boyut Yayınlan'ndan
çıkan "Çağdaş Tîyatromuzda Gelenekseffik"
adlı kitabının, bu alanda önemlı bir boşluğu dol-
duran kapsamlı bir çalışma olduğu düşünce-
sindeyim.
BatılHaşma Batı' glbl
- Kitabuuzda Türk Tiyatrosu'nun ana aç-
mazmm "Batılılaşma" ya da "Batı gibi"Kkte
yatüğını söylüyor,buna bağh olarak tiyatro-
muzda bir tikaıukhk yaşanmakta olduğunu
vurguluyorsumız. Bu konuda düşüneelerinizi
ainuk isterinı.
YAVUZPEKMAN - Ben bu tıkanıkhğın ge-
nel olarak oyun yazarlığımızda, hatta daha ge-
niş bir perspektiften bakacak olursak Türk ti-
yatrosunda yaşandığını düşünüyorum. Türk
Tiyatrosu, Tanzimat dönemi kurucu oyun ya-
zarlığından 1980'li yıllann ortalanna kadar
pek çok açıdan tartışılmıştır.
Ancak 80'li yıllarla birlikte tiyatroda yalnız
ulusallık, tiyatromuzun kimlik sorunu, gelenek-
sel malzemeden yararlanma gibi başlıklann de-
ğil, başka tartışma alanlannın da giderek azal-
dığını, hatta
Yavuz Pekman
Çağdaş
Tiyatromuzda
Geleneksellik
kaybolduğunu
görmekteyiz.
Türk oyun ya-
zarhğını, tiyat-
romuzun ana
yönelimlerini
tanımlayabil-
mek açısından
üç temel döne-
me ayırmak
mümkündür.
Birinci dönem,
Tanzimat döne-
miyle başlayan
ve Cumhuriyet
dönemine ka-
dar uzanan süreçtir. Bu dönemde modernleş-
menin bir taşıyıcısı gibi görülen tiyatro ürefi-
mınde diğer bütün alanlarda olduğu gibi bir pat-
lama yaşanmıştır. Tiyatromuza ilişkin sorun-
lar daha bu dönemde ortaya atılmaya başlan-
mış, dahası çözüm yollan hararetle tartışıl-
mıştır.
tkinci dönem, Cumhuriyetin ilamyla başla-
yıp 196O'lı yıllara kadar uzayan ikinci altmış
yıllık bölümdür. Bu ikinci dönem. Türkiye'de
modernleşmenin devrimci bir kimliğe bürün-
düğü ve gerçek anlamda iktidara dönüştüğü bir
zaman dilimidir.
Bu ikinci dönem, eli kalem tutan hemen bü-
tün aydınlarm tiyatro yazmaya özendirildiği hat-
ta zorlandığı bir dönemdir. Buna bağlı olarak
ortaya çıkan tartışma ve eleştiri zenginliğinin
yanında Türk tiyatrosunda kuramsal çalışma-
lann da bu dönemde başladığını görmekteyiz.
60'lann başından 80'lere kadar gelen son dö-
nem ise sürece daha kısa olmasına karşın. üre-
timin giderek ivme kazandığı farklı bir dö-
nemdir. Dönemin görece özgürlük ve tartışma
ortamı içerisinde, Türk tiyatrosu daha önceki
kurumsal kapalıhğından ve görevci kimliğin-
denuzaklaşarak farklı arayışlara yönelmiş, bu
arayışlarla ortaya çıkan topluluklar kendi tiyat-
ro dillenni oluşturmak, kendi kimliklerini bu-
labılmek için kendi ürünlerini vermeye başla-
mışlardır.
Öysa 80'li yıllarla birlikte tiyatromuz adeta
bir gerileme dönemine girmiş, öyle ki son on
beşyıllık süreçte birkaç özverili çalışmanın dı-
şında, oyun yazarlığında üretim durma nokta-
sına gelmiştir. Bunun sebeplerini askeri dar-
be, yeni anayasa, ekonomi, eğitim ve kültür po-
htikalan gibi dışsal faktörlerde bulmak kuşku-
suzmümkündür, ancak bu tıkanıklığın aşılma-
sı için artık tiyatro üretiminin içinde bulunan
herkesin önceki dönemlerde olduğu gibi so-
rumluluk üstlenmesi gerekmektedir.
- Ozgünlük ve ulusalhk bir yerde evrenseffik-
le buluşur. Bence Brecht. Po, Ionesco gibi tiyat-
ro adamlanndan verdiğiniz örnekler bu buluş-
manın taşıdığı anlamlan da açıkhyor. Bizde
durumnedir?
PEKMAN - Bugün Türk romanı yabancı
dillere çevrilmeye, yurtdışında ödüller kazan-
maya, giderek dışa açılmaya başlamıştır. Ben-
ce Türk şiiri bunu çoktan başarmıştır.
Her iki edebiyat türü de söylediğiniz anlam-
da evrensel bir kimlik kazanma yolunda önem-
li bir mesafe kat etmiştir. Ben Türkiye'de bu
ikı türün de kendi yazı geleneğınden kopma-
dan bugüne geldiğini düşünüyorum. Oysa oyun
yazarlığımızda durum büyük ölçüde farklıdır.
Türkiye'de pek az oyun yazan, yazmak istedi-
ği şeyi en iyi tiyatro yoluyla ifade edebilece-
ğinı düşündügü için oyun yazmaya yönelir.
Çünkü böyle bir düşüncenin oluşması bir bil-
gi gerekririr. Bu bilginin kaynağı dünya tiyat-
rosundaki uygulamalar ve tiyatro kuramlan
olduğu gibi, tiyatronun ülkemizdeki geleneği,
toplumun sanatsal ve kültürel mirasmın yanı
sıra tiyatrodaki çağa ayak uydurmuş, özendi-
rici bir üretim olabılır ancak.
Bunun eksildiğj noktada tiyatro yazarlanmız
önce de söylediğim gibi zorlayıcı başka etki-
lerle oyun yazmaktadırlar. Oysa evrensel de-
ğerde oyunlar yazmış. başka üİkelerde ilgi gör-
müş Haldun İaner, Murathan Mungan gibi
oyun yazarlanmız, bu bilgiye sahip olduklan
için farklı ve özgün ürünler vermeyi başar-
mışlardır.
Tiyatronun kendi kuramı
- Kitabuuzdaki Ugimi çeken saptamalardan
birişugörüşü içeriyor: "Türkiye'de tiyatronun
kendi kuramını üretmekte zorlandığını söyle-
yebiliriz." Sizcebu boşluk nasıl ortadan kalka-
cakür.
PEKMAN-Bu sorunuza iki açıdan yanıt ver-
mek isterim. Birincisi, Türkiye Batı'dan fark-
lı olarak modernleşmeyi kendiliğinden yaşa-
madığı için kendisi bilgi, teknoloji ya da sa-
natsal anlamda bir klasik de üretmemiştir. Hep
kendi dışında üretilmiş bir bilgiye ya da kla-
siğe eklemlenmiştir. Tanpmar'ın çok sevdiğim
bir saptaması var, onu kitaba da aldım, "Do-
ğu maddeyi olduğu gibi kabul eder, Baü ise onu
inceler, anlamaya çahşır, zUıninin karşısında
rutar, ondan, başka şeİdide nasıl yararianaca-
ğmıdüşünür, hakkmda bflgh e sahipobnayaça-
hşır ve sonunda o maddeyi başka bir şey dene-
cek hale getirir" diyor.
Bence kuram üretmekte neden zorlandıgı-
mızın birinci anahtan burada yatıyor. Ikinci-
si, kuram ancak var olan olgu ya da uygula-
malardan üreyebilir. Örgütlü bir Antik Yunan
tıyatrosu olmasaydı AristotelesPoetika'yı ya-
zamayacaktı kuşkusuz. Geçmişte kendi klasi-
ğini üretememiş, kendi özgün kimliğini oluş-
turamamış bir tiyatrodan bu bağlamda özgün
bir kuram üretmesi de beklenemez sanınm. Bu
bakımdan geçmişten bugüne kuramcılanmı-
zın, tiyatromuzun en özgün ve bakir alanlan
olan köylü tiyatrosu ya da halk tiyatrosu gele-
neklerine yönelmelerinin doğal karşılanması
gerekir.
Önce de söylediğim gibi, bugün geldiğimiz
noktada söz ettiğiniz boşlugun doldurulması
için tiyatroyla uğraşan herkesin kendiyle yüz-
leşmesi, kişısel hesaplanndan ve zaaflanndan
kurtulması, sorumluluk üstlenmesi, tiyatroda
sağlıklı ve düzeyli bir üretimin yollannı ara-
ması gerekmektedir. Türk tiyatrosu ve oyun ya-
zarlığı belki bu şekilde gelişebilir. Bakın ül-
kemizde 9O'lı yıİlarda tüm sorunlara rağmen
ivme kazanan alternatif tiyatro hareketi olma-
saydı. kendilerinın hiç sevmediği deyimiyle
"öteJd tiyatro" olgusu hiç tartışılmayacaktı.
Oysa "öteki tiyatro", üzerinde hâlâ tartışılma-
ya, hakkmda kuramsal çahşmalar yapılmaya
değer bir tiyatro hareketidir. Bu noktada ku-
ramcı ve eleştirmerüere de önemli birgörev düş-
mektedir.
Türkiye'de tiyatro kuramcılan ve eleştirmen-
ler, kendilerine nesnel ve evrensel ölçütler be-
lirleyerek tiyatroyla tiyatro olmayanı birbirin-
den ayırmalıdırlar. Tiyatromuz, yazar, oyuncu,
yönetmen, eleştirmen, kuramcı ve tabii seyir-
ci arasında etkin bir etkileşim kurabildiği öl-
çüde kendini geliştirebilecektir.
Güngör'ü yolunun ikinci durağına, Bebek Camii'ne hep beraber götürdük
Salon hıncahınç dolu Şükran
SEVGİSANLI
"Salon dolu Şükran, merak et-
me, hıncahınç dolu." Böyle sesle-
niyordu Yıkbz kırk yıllık can yol-
daşuıa. Salon dolu da ne demek,
sevenleri kapılardan dışan taşı-
yordu. Mahşerin böylesini gör-
memişri tiyatro tiyatro olah.
ŞükranGüngör'ü yolunun ikin-
ci durağına, Bebek Camii 'ne, hep
beraber götürdük. Imam, "Bu er
kişiyi naal biüraniz?" diye sordu-
ğunda hep beraber haylardık: "İyi
büriz!''. Cenaze törenlerinde bu
beylik bir sorudur. Ama hep be-
raber verdiğimiz karşılık deniz-
lergibi kabardı, rüzgârlar gibi coş-
tu. lyilerin iyisi bir er kişi yatı-
yordu musalla taşında.
Şükran Güngör eşi zor bulunur
bir sanatçıdır. Sanatçıydı demeye
dilün varmıyor. Gel gelelim üstün
biryeteneğin bu denli insanca de-
ğerlerle bezendiğine rastlamak da-
ha da zor. Onurlu ama kibirli de-
Onurlu, alçakgönüllü, sabırh, akıllı, bilgili, sessiz
gücü olan bir adam. Şükran Güngör... Maçoluğun
kol gezdiği bir dünyada erkek düşmanı
kesilmemişsek, kader ara sıra böyle iyilerin iyisi
bir er kişiyi karşımıza çıkardığı içindir.
ğil, alçakgönüllü ama altta kal-
maz, sabırlı ama sabruıı taşıran
olursa gösterir gününü, dengeli,
akıllı. bilgili, sessiz gücü olan
adam.
Maçoluğun kol gezdiği bir dün-
yada erkek düşmanı kesilmemiş-
sek, kader ara sıra böyle bir er ki-
şiyi karşımıza çıkardığı içindir.
Sım Sanh. kendisi kadar kendi-
mize de saygılı olmamtzı isteyen
bir babaydı. Bizi kendimizle de,
dünya ile de banştıran bir baba.
Böyle bir gönül borcu unutulur
mu, ama zaman zaman bir Şük-
ran'sa karşımıza çıkan inancımız
tazelenir.
Amansız illet, aynı acımasız
maraz üç can dostumu kopanp gö-
türdü, kentlilerin hası Büge Ka-
rasu, köylülerin hası Fakir Bay-
kurt ve köyle kent arası Şükran
Güngör, verimliliklerinin doru-
ğunda, tam ektiklerini biçtikleri
sırada.
Haksıznkbu.-
Bız yakınlan "HaksEnkbu" di-
ye isyan edince, Bilge olanca bil-
gehği ile şöyle demişti. "Doğada
hakscfak diye bir şey yoktur." Na-
sıl yok? Şu son örneğe, Şükran'a
bak, yıllarca üstüne aldığı her ro-
lü bir kuyumcu titizliğiyle işledi.
Hiç gösterişe kaçmadan. Hiç abart-
madan, hiç rol kesmeden. Sizler-
den daha fazla yaşadı ama kendi-
ni geliştirmekten bir gün bile ge-
ri kalmadı. canlandırdığı her Çe-
hovkarakteri daha Çehovyen olu-
yordu. "Büyük Adam"ın Küçük
Aşk"ı büyük aşkımız olarak ka-
lacak. Geçen yıl bu zamanlarda
Turgutreis'te, üzümlerin sardığı
güzelim çardaklannda, güzelim
bir günbatımına karşı kadeh kal-
dınyorduk. Daha önceki yıllarda
da yaphğımız gibi, kavlimiz bu
yıl da buiuşmaktı. Yıldız, Şük-
ran'ı uğurlarken "yakmda görüş-
mek üzere" deyince hiçbirimiz
kendimizi tutamadık.
"Meğer ki gökteki yıkbznn şöy-
le garip bendleyin."
"Ewt, ölenk ölünmedjğini her-
kesbirgünöğrenir.Amaeksilerek,
azalarak, sakatlanarak, bir veri
koparak yaşandığını.''
Evet, Yıldız direnecek, yılma-
yacak, yaşayacak. Acısının en de-
rin yerlerinden derlediği güzelük-
leri bizimle paylaşmak için.
YAZI ODASI
SEIİM tLERİ
Kestaneli îhtiras
Tramvayı'd)
1959 yılının ekim ayında Tennessee VVilliams
Istanbul'a gelmiştir. Âslında bu ilk gelışi değildir.
Ama Sırça Kümes yazan bu gelişinde gözler-
den ırak durmayı yeğler. Önceki gelişinde basın
usandırıcı bir ilgi göstermiş, ünlü yazarı biraz yor-
muştur.
Tennessee VVilliams, Istanbul'da üç dört gün
kaldıktan sonra Atina'ya geçer. istanbul gezisini za-
ten Yunan gazeteleri haber verecek; bu haber de
Haldun Taner'i çok üzecektir.
Çünkü Haldun Taner, Tennessee VVilliams'ın son
oyununu dilimize çevirmekteymiş. Doğru mu, ya-
lan mı, bilmem. O tarihlerdeki Akis dergisinden
aktarıyorum.
Tennessee VVilliams adının yazılması sorunlara
yol açar. Akis iki 'n 'yi kulfanır, sondaki iki 'e'nin bi-
rini unutur. Akis'ten yola çıkarak Williams!
ın önce-
ki gelişinden kalma, Türk hamamı kapısında peş-
tamallı fotoğrafını yayımlayan Hayat mecmuası,
iki 'n'yi teke indirgemiştir...
Bizde Ihtiras Tramvayı'nda Blanche Dubo-
is'yı i'kin Bedia Muvahhit oynamış galiba.
Ben sinemada Vıvien Leigh'ten seyrettim. Mar-
lon Brando yla ikisi, Elia Kazan'ın yorumunda, göz
kamaştıncıydılar. özellikle 'yorum 'sözcüğünü kul-
lanıyorum. Bana sorarsanız, Vivien Leigh, Blanc-
he Dubois için fazla cazibeliydi.
Atilla Dorsay, 100 yılın 150 oyuncusunda şöy-
le değerlendirmiş:
"Elia Kazan'ın filminde, hayvansı bir Marlon
Brando karşısında öylesine çaresiz, zavallı ve yû-
rek burkucuydu ki..."
Gerçekten öyle. Ama bir yandan da Blanche'ın
çifte ahlakla donanmak zorunda kalmış trajik kişi-
liğine, ruh dünyasındaki iniş çıkışlara, arzuya ve nef-
rete, şefkate ve bencilliğe az buçuk ters düşerek.
Yoo, Vivien Leigh'i çekiştirdiğimi sanmayın. Bir
çift zümrüt gözüyle sinemanın en güzel kadınla-
nndan biriydi. Rüzgâr Gibi Geçti'de gençliğiyle bü-
yüledi. Ne var ki, orta yaşında, yıne bir Tennessee
VVilliams uyariaması olan Roma'da Bahar'da (Mrs.
Stone'un Roma Bahan) harikuladeydi, yıpranmış
güzelliğini harikulade biroyunculukla birleştirerek
sergiliyordu...
Ihtiras Tramvayı'nı nice yıllar sonra tiyatroda sey-
redebildim. Kent Oyunculan'nın yapımıydı. Yıldız
Kenter'in Blanche Dubois'sı istek ve yalnızlık açı-
sından düşlemimdekıne daha yakındı.
YazveDuman'ıyla. Geçen YazBirdenbire'siy-
le, Gençliğin Tatlı Sesi, Dövme Gül'üyle Tennes-
see VVilliams bence yirminci yüzyılın en değerli
oyun yazarlanndan biridir. öteki oyunlarıyla da el-
bette. Sözgelimi Leyla Erbil'in dilimize kazandır-
dığı Yeryüzü Cenneti enikonu çarpıcı biroyundur.
Dövme Gül'ü yeniyetmelik çağımda ŞehirTiyat-
rosu'nda izlemiştim. Şirin Devrim daha Istan-
bul'daydı. Bulanık bir şeyler kalmış aklımda.
Dövme Gül'de Bedia Muvahhit artık Blanche
Dubois havalannda değıldı, hoş bir kompozisyon
rolünde şakrak seslerle dolaşıp durdu. Yani yine
bir uçarılık kondurmuştu rolüne...
Şimdi bilgiçliklerimi biryana bırakarak yine 1955
sonrasınınTstanbul'una dönelim.
Çocukluğuma rastlıyor o İstanbul. Hep dingin-
likle örülü. Sonbahar yaklaşırken şehrin dingin
dünyasına ince bir hüzün eşlik etmeye koyulurdu.
Yaprak dökümü geldi geliyordiye iç geçirilir, birya-
zın daha bitiyor olmasına üzülünürdü.
llle sonbahar... Başka mevsimlerin de anlamla-
n, sevindirişleri ve üzüşleri vardı elbette. llle son-
bahar oluşunun sebebi, Sırça Kümes yazanyla ilin-
tili.
Onu da gelecek yazıya bırakalım.
Takvimde tz Bırakan:
"Geçerken karışmış gibiydi I bihsinin çektiği fo-
toğrafa", Gülten Akın, Sonra Işte Yaşlandım, Ya-
pıKrediYay., 1995.
Joan Littlevvood yaşamını yîtirdi
• LONDRA(BBQ - Ingiliz tiyatro yönetmeni
Joan Littlevvood, Londra'daki evinde yaşamını
yitirdi. Sahne oyunculuğunda çığır açan
uygulamalanyla tiyatro tarihine geçen
Littlewood, aynı zamanda 20. yüzyılın önemli
drama eğitmenleri arasında da kabul
ediliyordu. Çalışma arkadaşı Gerry Raffles ile
birlikte. "Theatre Workshop Company'yi
kurmuş, 'Theatre Royal Stratford East'in
başansma uluslararası bir boyut kazandırmıştı.
Littlevvood, yenilikçi tavnyla, sanat yaşamının
daha başlannda özgün bakışım ortaya koydu.
Arts Council ve otoritelerce onaylanmamasma
karşın, bilinen oyunculuk kalıplan yerine,
kendine özgü bir yorum oluşturma yolunu
seçti. Birçok kişiye göre, o, döneminin
ilerisindeydi.Birlikte çalıştığı oyuncular ise,
Littlevvood'un, kendilerinın yaratıcıhğını
arttırdığınm altını çiziyorlar.
BUGÜN
• FRANSIZ KLXTÜR MERKEZİ nde
20.00'de Tem Producnondan 'Lahana Sarma'
adh oyun. (0 212 252 02 62)
KOMEDİ FİLMLERİ FESTİVALİ
• BEYOĞLUSİNEMASI'nda 14 OO'te
'Andrea'>ı Se\iyorum', 16.30'da 'OltadaBahk
Çantadakeklik', 19.00'da 'Kardeşim Olacak!'
ve 21.15'te 'Kız'. (0 212 251 32 40)
• SİNEMATÜRSAK-LEVENTte 14.00'te
'Propaganda',16.30'da'BayBoogie'. 19.00"da
'Gece Tarifesi' ve 21.15 te '51. Eyalet'.
(0 212 251 67 70)
• ALMAN KÜLTÜR MERKEZİ'nde
14.00'te 'TotoEvAnyor', 16.30'da 'TotoEş
Anyor', 19.00'da 'Aynaroz Kadısı' ve 'AK Baba
ve Kırk Haramiler'. (0 212 249 20 09)
• FRANSIZ KÜLTÜR MERKEZİ'nde
14.00'te 'Lola', 16.30'da 'Toto ve Kadınlar' ve
19.00'da 'Cherbourg Şemsi>*leri'.
(0 212 252 61 55)