Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 21 AĞUSTOS 2002 ÇARŞAMB-*
14 •• ••
ku(tUF(Ş cumhuriyet.com.tr
Sanat ürünü izleyiciliğinin görgüsüz yırtıcılık içinde kitlelere yayılmasının boyutu endişe verici
Davut'un başıkalabalıktıERHAN K4RAESMEV
On yıl kadarönceydi. Sanatsal-kültürel birItal-
ya seyahatı ızlenimlerine yer veren bir yazıda,
başlığı ya da en azından bir ara başhğı "Davut
Grevde" biçiminde verdiğimi anımsıyorum.
Mkhdangetonun ünlü Davut heykeli Floran-
sa'daki Acedemıa Müzesi'nin büyük demırba-
şıdır, bilindiği gibi. Katedralin arkasuıdaki es-
kiden yol kenannda yafrnurdan hafifçe korun-
muş bir küçük mekânda geçenlere el sallayan
(ve şimdilerde ise aynı yerdeki düzgün, cici bir
modern müzede baş köşerye oturmuş) Pieta'nın
önünde duraldamak bir temel görevdir. Ancak.
gerçek tavaf Davut'un önîinde yapılır. O eski se-
yahatın Acedemia Müzesi'nin, dolayısıyla şa-
kacı bir biçimde Davut'un bir grevine rastla-
masına karşın müze bekçileriyle falan anlaşa-
rak yan-tavaf biçiminde öe olsa, Davut üstadın
etrafinda süratle bir dolanmayı becermişrik.
Bu kez, Davut grevde değildi. Ama başı çok
kalabalıktı. Ve bu kalabalığın arasına kanşa-
bilmek için bıle dışanda şiddetli biryazyağmu-
ru altmda birkaç yüz metnelik bir bekleme kuy-
ruğuna girüiyordu. Michelangelo ve Davut hey-
keli, yazılanmda, konferanslanmda, üniversi-
tedeki sınav sorulanmda sıkça kullanılmış mo-
tiflerdir. Yani biraz aşinalığım bulunur. Bir kez
daha görmesem olurdu. Ama tutkulu izleyici-
lik alışkanlığı bir yandan, bekJeşen kalabalığın
içeride ne vapacağını merak etmenin dürtüsü öte
yandan, epeyce biryağmur yiyipDavut'un kar-
şısına yine dikiliyorsun, ama tam bir itiş kakı-
şın içinde, bu sefer.
Kitiesd boyutta tüketilen sanat
Avrupa ülkeleri yaşam biçiminde sanatsal-
kültürel tüketimin kazandığı yoğunluk akıl al-
maz noktalara vardı. Ünlü müzeler, adı çok ge-
çen binalar ve doğa parçacıklan benzersiz bir
Jdtle tüketimi istilası altında. Bu yakınlarda ar-
ka arkaya Pans, Roma ve Floransa'da bu özel
tür tüketüne katılma ve onu içinden izleme fir-
satım oldu. Kırk küsur yıldır yapageldiğim gi-
bi. Louvre'a öğrencilerimden özel meraklı seç-
kin bir kesimi götürme zevkini tadıyordum gü-
ya. Ama ne eski Yunan heykellerini, ne de Mi-
let kalıntılannı rahat görebilme ve gösterebıl-
me şansımız oldu. Binlerce insan birbirini çiğ-
neyerek ortalığı doldurmuştu. îtalyan Rönesan-
sı, Ispanyol KJasikleri, Hollandalı Büyükler gi-
bi adı çok daha fazla geçen dönemlerin ve ya-
pıtlann salonlanna yaklaşıricen ise aşağı katlar-
dakı binlerce kişi yüzbinlerce kişiye dönüşüyor-
du.
Bu kadar büyük kitlelerin Phküas'ı, Leonar-
do'yu, Goya'yı, Rembrant'ı, Michelangelo 'yu,
BoticeUi'yı, Rafaeüo yu ve diğer epeyce bir ya-
n-tannyı daha gerçekten derin bir sevgiyle iz-
liyor olduğunu düşünebilmek olanaksız. Çün-
kü yüz binlerce-milyonlarca insan sanatsal ya-
ratı ürünlerine gerçekten içten bir merakla sa-
nlsa, toplumlann yapısı kökünden değişir. Ne
savaş kalır, ne politik emperyalizm. İnsan de-
nen yaratık, güzel şeylere dikkatle bakmanın ge-
*üyük kitlelerin Phidias'ı, Leonardo'yu, Goya'yı, Rembrant'ı,
Michelangelo'yu, Boticelli'yi, Rafaello'yu ve diğer epeyce bir
yan-tannyı daha gerçekten derin bir sevgiyle izliyor olduğunu
düşünebilmek olanaksız. Çünkü yüz binlerce-milyonlarca insan
sanatsal yaratı ürünlerine gerçekten içten bir merakla sanlsa,
toplumlann yapısı kökünden değişir. Ne savaş kalır, ne politik
emperyalizm. İnsan denen yaratık, güzel şeylere dikkatle bakmanın
getireceği ruhsal annmışlığa kavuşur. Harika bir dünya olur.
olanına yabancıyım. Vezelay dolaşması kırk
küsur yıl boyunca yaşadığım en büyük düş kı-
nklığı olmuştu.
1967'deki tarihi büyük Picassosergisinin önün-
de, o kilometreler boyu kuyrukta saatlerce bek-
Iersiniz... Philedelphia'da büyük Cezanne ser-
gisinin, New York Metropolitan'da Manet'nin,
Roma'da Matisse'in, Amsterdam'da V'an
Gogh'un, Paris'te GeorgesdeLaTour'un yada
Gaugin'in sergilerine gidebilmek için birkaç
gün önceden yer ayırtmak faJan gibi eziyetleri
de göze alırsınız. Ama bunlar koymaz, adama.
Büyük görgüsüz kitle rurizmi yerine hepsi bel-
ki çok derin merakhlardan oluşmayan, ama da-
ha seçkin bir ınsani çevre içerde sizi bekler.
Dirsek ve omuz yemeden bir zevki paylaşabil-
me şansını bağışlar. Batı toplumundaİd kültür
tüketiminin yoğunluğuna sizi öykündürür. Ama
yaz tatili büyük furyasıyla birleşmiş müze, ka-
tedral, tarihi kalıntı ve güzel doğa parçalannın
ziyaret edilme biçimi tam bir istiladır. Bu iğrenç
panrtrya rağmenAcademia'da geçici bir süreaçık
kalacak "Vennus y Amore" sergisini yine de
çok sevdim. Zaten Davut'un çevresinde tepişen-
ler bu serginin yer aldığı biraz daha içerlek sa-
lonlara falan fazla uzanmıyorlardı.
Michelangelo Baba'nın büyük boylu bir de-
sen çalışmasından esinlenme yoluyla Italyan
16. yüzyılının başta Pormonto olmak üzere, çe-
şitli önde gelen isimleri, kendi renkli versiyon-
lannı yapmışlardır. Bu versiyonlann önemlice
sayılanlanndan büyükçe bir bölümü bu sergi-
de toplanmıştı. Biraz fazla özel, biraz aşın bi-
çimde sadece meraklısı için bir düzenlemeydi
belki. Ama nefisti.
Sosyo-kültürel bir endişe
tireceği ruhsal annmışlığa kavuşur. Harika bir
dünya olur. Ancak olayın tüketimsel boyutu,
maalesef, öylesine önde koşuyor ki olay kala-
bahk birbüfe başında hızlı birhamburger ökın-
ma ile Davut'un etrafinda itiş kakışlı bir on se-
kiz saniyelik dolanma arasında nitelik farkı bı-
rakmıyor.
tki ya da üç yıl Önce Batı Avrupa Roman mi-
mari varhğının ayakta kalmış en önemli yapıtı
gözüyle bakılan VezelayBazilikası 'na, Pans'ten
itibaren, epeyce birkilometre de direksıyon sal-
layarak ulaşmıştık. Geçmiş dönemlerden anı-
lanm arasında çok üstün biryeri bulunan bu ola-
ğanüstü yapıyı yıllar sonra yeniden görüp du-
varlannı, kolonlannı okşayabilme hazzının bü-
yük umudu içindeydik.
Birzamanlann o sevimli, o küçük Vezelay Kö-
yü, devasa bir kültür tüketim kenrine dönüş-
müştü. Sokaklarda. Bazilika"nın önündeki mey-
danda, Ostrogotlar birbirini yiyordu. Ben de
kendime göre deneyimli bir sanat-kültür tüke-
ricısiyim. Ama bunun enayice kitlesel bovutta
Kültür-sanat ürünü izleyiciliğinin bir içten
merak konusu olmaktan çıkıp, vandallara özgü
bir görgüsüz yırtıcılık içinde kitlelere yayılma-
sı, sosyo-kültürel anlamda elbette çok endişe ve-
rici.
Sanatın yüceliğine ve soyluluğuna, kültürün
derinlerdeki gizil güçleri pefaştiriciliğine ken-
dini inandıragelmiş toplumlardaki sanat düşü-
nürleri,filozoflar,sosyologlar burada özetlenen
gözlemleri tartışıp duruyorlar. Sanat-kültür tü-
ketiminden, ülkemiz ve toplumumuz, içten me-
raklı uygar kişilere özgü biçimiyle hiç nasibini
almamıştır. Istanbul'da çok bilinen Topkapı ve
bir iki cami -ki onlar da köktendinci çevrelere
buluşma mekâru oluşturmak gibi tiksindirici
bir işlevi benimsemiştir- dışında hiçbir yere hiç
kirnse uğramaz.
Önde gelen Sinan yapıtlan ve harika Arke-
oloji Müzesi'nin başyapıtlannın kapısında ve
çe\Tesinde, koltuğunun altında yabancı dilde Is-
tanbul kitapçıldan bulunduran birkaç yabancı
dolaşır, sadece. Yeri ve binasıyla bir başka tür-
lü çekici mekân olma özelliğine sahip Istanbul
Resım ve Heykel Müzesi'ne hiç kimse gitmez.
Toplumda müze kültürüne sahıp olup olma-
mak, apayn bir şeydir. Başka bir yazıda üzerin-
de durulacaktır.
Oktay Akbal ve Elvira Lindo 'nun yeni kitapları Can Yayınları 'ndan çıktı
Düşler, aııılar ve özlemlere yolculıık
Külrür Servisi - Oktay Akbal'in
'Tarzan Öldö' adlı öykü kitabı 'Can
Yajmlan'ndan çıktı. Anılann ve duy-
guİann insan yaşamını biçimleme-
deki etkinliğini en derinden duyan
yazarlardan biri olan Akbal'ın yeni ld-
tabı bir öyküler toplamı. Bütün hikâ-
yeler boyunca yalınlığın şiiriyle yük-
lü bir anlarım, okuyucuyu kendi dü-
nüne; düşlerin, özlemlerin, anılann tek
tek değerlendirildiği geçmişine götü-
rüyor. Geri kalan duygu ise tedirgin-
lik.. yaşanmamış ohnanrn tedirginli-
gi-
1969-1991 yılları arasında
gazetemizde köşe yazarlığı yapan ve
halen bu görevine devam eden, gaze-
ticilikle birlikte başladığı öykü ya-
zarlığının ürünleri edebiyat dergile-
rinde yayımlanan Oktay Akbal'ın Can
Yayınlan'ndan yeni çıkan birdiğer ki-
taplanda 'Karşı Kryılar' ve 'Istim'e
Sulan'. Usta yazann bu kitabında,
daha önce 'Karşı Kıyılar' ve 'Hey Va-
purlarTnenler' adı altında ayn ayn ya-
yımlanmış iki öykü kitabı birleştiril-
miş. 2000 vjlında bütün romanlan
için Orhan Kemal Roman Ödülü 'ne
layık görülen Akbal'ın şiirsel dili ve
duyarh anlatımı karşılıyor yine bizı.
Öykünün temel öğesi savılan 'olaj'r
gerüere atarken çe\Tesini benzersiz bir
duyarhlıkla gözlemleyen öykücülü-
ğümüzün ustalanndan Oktay Akbal
Oktav .
İSTİNYE
SULARI
<>ku\ Akbal
KARŞI
KIVILAR
*OEsldSevinçter'adlı öyküsünde şöy-
le dile getinyor duygulannı:
"Hiç de kötö bir şe> değfldir aıun>
samak. Hek güzel şe\İeri anımsamak.
Siz de çekilin bir pencere önüne, ba-
kuı gökyüzûne, bakm sokağa, bakm
Oktay Akbal
öykülehyle,
okuyucuyu
kendi dününe
götürürken,
Elvira Lindo
sekiz
yaşındaki bir
çocuğun
dünyasına
davet ediyor.
insanJara,çıkm dolaşmyoflarda, cad-
delerde.- Her şej geçip gidecek. Her
şe> 'yok' olacak.Herşevvaşanmamı-
şa dönecek» Eski anılar böyfedir iş-
te, bir geknier mi, ahp götürürler bi-
n geçmişin derinhTderine.''Daha çok
öykücülüğü ile tanınan Akbal'ın ro-
manlan, deneme, söyleşi, anı kitap-
lan, günceleri de var.
ENira Lindo'nun 'BenimAdnnMa-
nobto' adlı çocuk kitabı Can Yayın-
lan'ndan çıktı.
Altı kitaptan oluşan dizinin bu ilk
kitabında, yazar okuyucusunu Ma-
nolito adındaki sekiz yaşında bir oğ-
lan çocuğu ile tanıştınyor.
Biraz anlayışı kıt olsa da öyle iyi
kalpli, öyle sevimli bir çocuk ki... Is-
panya'da büyük başan kazandıktan
sonra, pek çok dünya diline çevTİlen
dizinin ikinci kitabının adı: ManoB-
to Gülmekten Kınhjor.
KENT ATÖLYELERI 7-14 EYLÜL'DE YAPILACAK AÇILIŞ DJ NICOLA CONTE'YLE 24 EYLÜL'DE
Etik ve estetik tartışılıyor Babylonyenisezona havr
Kültür Senia- Mimarhk ve
Felsefe sempozyumu öğrenci
workshoplan Mimarlıkve Fel-
sefe disiplinlerinden pek çok
akademisyeni birarayagetirme-
ye devam ediyor. Bu yıl ikin-
cisi düzenlenecek olan sem-
pozyum 31 Ekim -01 Kasım
tarihleri arasında I.T.Ü. Mi-
tnariık Fakültesi Taşkışla Kam-
pusu'nda yapılacak.
İlk toplantıda, mimarlık ve
felsefenin etkileşme nedenleri,
bu etkileşmeden çıkan sonuç-
lar ve ortak sorunlan üzerinde
durulurken ikinci toplantının
genel teması olarak her iki di-
siplinde de güncelliğini koru-
yan ve ortakproblem alanı du-
rumunda olan ' Etik - Estetik'
tarnşılacak.
Bu ikinci sempozyumun yurt-
dışından çeşitli kahhmcılara,
farklı disiplinlere ve meslek
pratiği içindeki mimarlara açık
olması, mimarlık sergileriyle
ve öğrenci workshoplanyla zen-
ginleştirilmesi hedeflenmekte-
dir.
07-14 Eylül 2002 tarihleri
arasında, yapılacak olan 'Kent
Atölyeteri' bir dizi öğrenci ça-
lışmasıyla, kent özeünde 'Etik'
ve 'Estetik' temalan, genç ba-
kışlataröşuacak. 2-3 günlük, ar-
dışık atölye çalışmalan; 'Atöl-
wGVKmtmİziervKttitinGöz-
İ«i', 'Heterotopya', 'AtöiyeMe-
tafor' 'Kent Fotoğraflari', 'Kr
Yaprt Olarak Kent' başlıklan-
nı taşıyor. 7 Eylül Cumartesi sa-
at 10.30'da Taşkışla'da ilk bu-
luşma toplanhsı ve kentJbru-
muyla başlayacak olan atölye
çalışmalan Iisans ve yüksek li-
sans düzeyindeki öğrencilere
açıktır.
Bilgi için ÖzlemBerber: oı-
lemberber(ayahoo. cotn;
Funda Uz Sönmez. sonmezfa-
(aitu.edu.tr
Kültür Servisi - Mimari ta-
sarımının, ses sisteminin ve
ışık sisteminin tamamen yeni-
lenmesi nedeniyle yaz sezo-
nunda tadilata giren Babylon,
24 Eylül Sah akşamı kapıla-
nnı yeniden açıyor.
Mimar EmirUras'ın orijinal
dokusuna uygun olarak yeni-
den yarattığı Babylon,iddialı
konserlerin yanı sıra 12. Ak-
bankCazFesthaüne de ev sa-
hipliği yapacak. 24 Eylül saat
21.30da Babylon Juke Box
with special guest DJ Nicola
Contela mekânın açılışı
yapılacak. 60"lı ve 70'li yılla-
nn Italyan yapımlanndan gör-
sel ve işitsel göndermeleri içe-
ren konseptin ardındaki yara-
tıcı zekâ olan Nicola Conte'nin
projesi 'TheFez', kulüp kültü-
rü ve caz öğelerini birleştiren
müziğiyle Bossa Nova'yı Ital-
ya'da tekrar gündeme getirdi.
Sinematik öyküler
Conte, Italya'nın avant-gar-
de jazz-pop sahnesine renk
katan incelikli müziğiyle sine-
matik dilde öyküler anlatıyor.
25-26Eylülsaat21.30'daLa-
ço Tayfa, Babylone'da müzik-
severlerle buluşacak. Hüsnii
Şenlendirici liderliğindeki
grup, konserde, eylülde pi-
yasaya çıkacak yeni albümle-
rinden oluşan bir seçki
sunacaklar.
Mavi Jeans'in sponsorlu-
ğunda gerçekleştirilen 'Mavi
Müzik konserleri' serisi kap-
sammda 27-28 Eylül'de saat
23.00'te Mich Gcrber konser
verecek. Son dönemde per-
formanslannın vazgeçilmez
bir öğesi haline gelen pikap-
lar ise plak cızırtılannı klasik
enstrümanın zengin sesleriy-
le birleştirip smırsız bir duy-
gu yoğunluğu yaratıyor.
DEFNE GÖLGESİ
TÜRGAY FtŞEKÇİ
İki Yüzyılın Başı
Yirminci yüzyılın başı, yani bin dokuz yüzün ilk
yılları nereden bakarsanız bakın türlü ilginçlikler-
le doludur. Bilimden sanata, ekonomiden toplum-
bilime her alanda düşünceler kıyasıya çarpış-
makta, bu zengin tartışma ortamından insanlığı
ileriye görürecek nice yenilikler, atılımlarfışkırmak-
tadır.
Insanlığın tarihi boyunca gördüğü en canlı dö-
nemlerden biridir bu yıllar.
İki film anımsanm ki, bunlann anlattıklan 1900'le-
rin başı üstüne bana çok şey söylemiştir.
Bunlardan biri Margarethe von Trotta'nın
1986 yapımı Rosa Lüksemburg'u.
Bu filmde yönetmen, yüzyıl başının toplumsal
siyasal sorunlarıyla, dönemin en önemli devrim-
d önderlerinden biri olan Rosa Lüksemburg'un
bir insan olarak yaşamını aynı oranlarda harman-
lamayı, birbirine dönüştünneyi başararak yüzyıl
başının bir genel görünümünü çizer.
Film içinde hem dönemin çarpışan farklı dü-
şüncelerini izleriz hem de dans edişinden piya-
no çalışına, hapishane bahçesine diktiği çiçek-
lerden aşklarına dek insanlık düşüncesinde ye-
ni ufuklar açmış bir bireyi insan olarak algılanz.
Devrimci dogmaların hayatlanmızı kuşattığı yıl-
larda bu filmi izlerken, yeni yıl eğlencesi sahne-
sinde ünlü Alman Sosyal-Demokrat önder Karl
Kautsky'yi yüzünde maske ile dans ederken
görünce etkisinden uzun süre kurtulamamıştım.
Film, ünlü tarihsel kişilikleri kanlı canlı, yasa-
yan kişilikler olarak ortaya çıkanyor, bunda da bü-
yük bir inandırıcılık sağlamayı başarıyordu.
öte yandan Almanya'da aynı anda yükselen
işçi sınıfı hareketiyle milliyetçi akımlar arasında-
ki kıyasıya mücadele ve bunun getirdiği acıma-
sız koşullar da büyük bir inandrncılıkla aktanlır.
Film, yaşadığı çağa damgasını vurmuş kişilik-
lerden biri olan Rosa Lüksemburg ile çağın top-
lumsal kesitini, hiçbirtarih kitabının anlatamaya-
cağı denli canlılıkla verebilmişti.
Söz etmek istediğim öte^i film ise Warren Be-
atty'nin 1981 yapımı Kızıllar'ı. Sovyet Devrimi'ne
de tanıklık eden ünlü ABD'li gazeteci John Re-
ed'in anılanndan yola çıkarak yaşamını aktaran
bu film de anlattığı dönemi büyük başanyla yan-
sıtan bir çalışma.
1910'larda sosyalist eğilimli gazetelerde yazar-
lığa başlayan John Reed, özellikle grevci işçile-
re verdiği destekle kısa sürede radikal bir önder
olarak tanındı. Meksika Devrimi ve Rusya'daki
Ekim Devrimi'ni izlemesi ve bunlar üzerine yaz-
dığı kitapları ona büyük ün kazandırdı. Rusya'da
tifüsten ölünce öteki devrim önderierinin yanına,
Kremlin'e gömüldü.
Üç saati aşkın filmde bu tarihsel döneme iliş-
kin gerek ABD'deki sınıf mücadeleleri, aydın or-
tamları, gerekse Devrim Rusyası etkileyici biran-
latımla sunuluyor. Filmi izlerken tarihsel bir dö-
neme tanıklık ediyor duygusuna kapılıyorsunuz.
Dönemin kişileriyle toplumsal olaylann birbiriyle
başanyla örtüşmesi yapıta bu gerçeklik duygu-
sunu sağlıyor.
Geçen yüzyılın başındaki kimi olayları anlatan
bu iki filmi anımsatmamın asıl nedeni ise oradan
günümüze bakmaktı.
Yirmi birinci yüzyılın ilk yıllarındayız. Yüz yıl
içinde bilim ve teknolojide büyük degişimler ol-
du. Ancak toplumsal sistemler, yaşanan önem-
li ve acılı deneylere karşın köklü birdeğişime uğ-
ramadı.
Yüz yıl önce de insanlar yeryüzünden savaş-
lann, sömürünün nasıl kaldınlabileceği üzerinde
kafa patlatıyorlardı, bugün de aynı sorunlar gün-
celliğini koruyor.
Ne ki günümüzde sınırsız bilimsel gelişmelere
karşın, çarpışan, sarsan düşüncelere yüz yıl ön-
cesi kadar rastlamıyoruz. Tartışan düşüncelerden
çok, egemen güçlerin binbir yolla düşüncelerini
beyinlere yükledikleri, tek sesli iletişim organla-
rı var.
Farklı düşüncelerin sesi günümüzde ne yazık,
yüz yıl öncesi kadar güçlü çıkamıyor. İnsanlık da
kurtuluşunun yönünü bulmakta sürekli zaman
yitiriyor.
Sesin, başı dik ve eğik kara gözlü bir çocuk.
tfisekcita superonline.com
K Ü L T Ü R • Ç İ Z İ K
K Â M İ L M A S A R A C I