26 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
-SAYFA CUMHURİYET 4 HAZİRAN 2002 SALI SOYLEŞI Yıllardır Almanya'da yaşayan Âşık Temeli, anılarını ve Türkiye'yi anlattı Deyrimcibirhalkozanı 1970'li yıllarda devrimci çevrelerde bir marş, ağızdan ağıza dolaşırdı: Bu marşı Temeli yazıp bestelemişti: Hey devrimci hey devrimci Savaş günü yaklaştı. Al silahı vur beline Emperyalizrne karşı. Deniz, İbo, Mahir Çayan Devrim için öldüler Devrimciler ölür amma Devrimler durmaz sürer... J HÜSEYİN KJVANÇ 196O'lı yıllar, burcu burcu de\Tİm kokan ortamlardı. Türkiye Işçi Partisi (TÎP), gençlik örgütlenmeleri, DÎSK, 15-16 Haziran olaylan, tam bir şölendi o yıllar. Deniz Gezmiş'li, MahirÇayan'lı, tbrahim Kaypakkaya'lı gençlik önderleriyle, belli ölçüde çeşitli halk sınıf ve tabakalanyla bir bütünleşmişliklerle, grevleriyle, köylü dırenişleriyle, çeşitli ulusal ve uluslararası kültür etkinlıkleriyle o yıllar, unutulması zor arulardır. Işte 1960'h yıllarda ortaya çıkan de\Tİmcı halk ozanlan arasında bir isim öne çıkmıştı: Aşık Temeli.. O yıllann güçlü halk ozanlan vardı: Aşık îhsani, Âşık Mahsuni Âşık Fermani (şimdilerde büyük işadamı ve Refah Partisi Içel milletvekili adayı Fermani Alrun), Aşık Güllüşah Bacı, vs. Âşık Temeli, 1973 yılından beri Almanya'da yaşıyor. Gerçek bır proleter o. Emeğinden başka hiçbir şeyi yok. Almanya'da yaşadığı yıllarda biri Kürtçe olmak üzere üç şiir kitabı yayımladı: Bin Yıllık Hasret(1984), Sınırlan îstemeyen Kardaşım (1987), Namınm (2000). Aşık Temeli, sorulanmızı Almanya'dan yanıtladı: ile tanıştım. 1967 yılı Haziran ayında Harbıye Açık Hava Tiyatrosu'nda beni Istanbul'da ilk kez bir konsere çıkardılar. tlk kez bu kadar büyük kalabalığın karşısına çıkıyordum. Heyecandan her yanım titriyordu. Söylediğım parçalar, seyircıyı coşturmuştu. Programım bittiğinde beni iki kez daha sahneye çağırdılar. Kendime müthiş bir güven gelmişti. Programın sonunda bana iki çuval kitap hediye ettiler. Ertesi gün, Âşık îhsani ile birlikte Yapı Işçileri Sendikası'na gittik. Burada Suat Şükrü Kundakçı ve İsmet Demir ile tanıştım. Daha sonra bu sendıkada çalışmaya başladım. Bu arada TlP'lilerle ve tşsizlik ve Pahalılıkla Mücadele Derneği'nde çevre edindım. Sendıkada çalışmaya başlamamla birlikte geceli gündüzlü inşaat işçilerini yürüyordum. Can Yücel'in o günkü esprileri beni acı acı güldürüyordu. Eve yan baygın dönmüştüm. Devri Süleyman oyununa sanki abone olmuştum. 1969'un yazında Besni Gecesi'nde Musa Anter, Yılmaz Gûney ve Ayşe Şan gibi değerli canlarla tanıştım. Yapı Işçileri Sendikası'nın bürosu Divanyolu'nda olduğu için Cağaloğlu ile iç içeydim. Yaymevleri ile çok sıkı ilişkilerim vardı. Bu aralar Mehmet Emin Bozarslan, Çetin Yetkin, Yaşar KemaL, Aziz Nesin, Orhan KemaL, Fakir Baykurt ve Süleyman Üstün'le de tanış'mıştım. 1968-1969 yıllannda Haznedar'dan Büyükçekmece'ye kadar büyük fabrikalann inşaatlan vardı. Ve ben, geceli gündüzlü, kara kış, yağmur demeden. şu inşaat senin bu inşaat benim bir bir geziyordum. Bazı inşaatlarda işçilerin kaldığı yerler, su ve hastalığı. buralara kadar gelmişti. Ben, farklı gruptan arkadaşlara şunlan söylüyordum: Moskova-Pekin aynşımı inancı bize göre değil. Bizim kendi öz değerlerimiz var. Neden kendi değerlerimizi sahiplenip sanlmıyoruz. Felsefeyse felsefe, tarihse tarih, inançsa inanç, her şeyimiz fazlasıyla var. Her fikirden faydalanalım, ama önce kendimıze gelelım. 1979 yılında bazı sosyalist ülkelere gittim. Gördüm ki bizim hayalimizdeki sosyalizmden çok farklı. Parti baskılan, yenilenmeme, tecrit koşullannda yaşayan halklar... Eğitimleri ise harikulade. Fark ve tezatlar beni şaşırtmıştı. Uışarıda Türk solunun durumu nedir? Almanya'da çalışan Türkiye Lşık Temeli kimdir? 1948 yılında Kayseri'nin Sanz ilçesi, Dallıkavak köyünde doğdum. Çocukluk yıllanm varlık içinde, gençlik yıllanm yoksulluk içinde geçti. Gerçek adım SeydalL Anamın saz ve nefes nağmeleri, dedemin deyiş ve muhabbetleri ile büyüdüm. llkokulu bitirdiğim yıl, babam iflas etti ve bir daha okula gidemedim. Ben de o çocuk halimle sabanın ve pulluğun saprna yapıştım. I ürkiye'de yaşarken neler yaptınız? Çok genç yaşlarda TÎP ile tanıştım ve benim için politik çalışma sürecim başladı. Köyde yaşarken saz çalıp türkü söylüyorum. Istanbul'a geldiğimde bazı dostlar aracılığıyla Âşık îhsani ile tanıştım. îhsani, o yıllarda çok popülerdi ve geniş bir çevresi vardı. Ben de o yıllarda birçok yazar, gazeteci, şair ve sendikacı Bizim kendi öz değerlerimiz var. Neden kendi değerlerimizi sahiplenip sanlmıyoruz. Felsefeyse felsefe, tarihse tarih, inançsa inanç, her şeyimiz fazlasıyla var. Her fikirden faydalanalım, ama önce kendimize gelelim. 30 yıllık Almanya yaşamımda kulaklarımı, gözlerimi ve yüreğimi hep Türkiye'den yana tuttum; dinledim, baktım, ama umudumu hiç yitirmedim. Türkiye'nin sorunlarının çaresini de Türkiye halkımn kendisinin bulacağına inanıyorum. Tüm Batı Avrupa'da Türkiye, şöyle gözüküyor: Ulke, demokrasiyi özümsemiş ve uygulayan değil. Asker, tüm işleyişe hükmetmekte. Çeteler ve rant çevreleri, istedikleri gibi hareket ediyor. Işkence ve vurgun-soygun sürüyor. sendıkalı yapmak için koşturuyordum. Artık şiirlerim de çeşitli kültür-sanat dergilerinde yayımlanıyordu. Önemli siyasi şahsiyetlerle de tanışmıştun. Hikmet Krvdcımu, Çetin Altan, tlhan Selçuk, Deniz Gezmiş, Mahir Çayan, Harun Karadeniz, Cihan Alptekin ve îbrahim Kaypakkaya... 1968 yılında ÎTÜ'de Vedat Demircioğlu' nun katledılmesınden sonra polis, gençlere ne yapacağının mesajını vermişti. Son Havadis ve Mehmet Şevki Eygi'nin Bugün gazetesi, beni hedef gösteriyordu. Kanlı Pazar'dan birkaç gün önceki yürüyüş ve mitingde polisten büyük darbeler almıştım. Kanlı Pazar günü, zor çamurla doluydu ve buralara patronlar, sendikayı sokturmamak için tüm güçleriyle çabahyorlardı. Jmanya'ya vardığınız ilk günden bugüne kadar nasıl bir süreç yaşadınız? îstanbul'dan 8 Ekim 1973'te Cumhuriyet gazetesini ziyaret edıp abone olduktan sonra uçakla Almanya'ya geldim. îşe girip çalışmaya başladıktan sonra buradaki devrimci gruplar beni, düzenledikleri kültür gecelerine çağınyordu. Ben, tüm gruplara karşı mesafeli ve ilkeli yaklaştım. Fakat her gecede farklı sloganlar ve söylemler oluyordu. Moskova-Pekin vatandaşlan pek değişmıyor. Herkes dediğinde inat ediyor. 12 Eylül faşist darbesi ile bazı değişımler oldu. Sağ kesim cami çevrelerinde tam gaz örgütlenmeye başladı. Türk konsolosluklan ve Alman devlet desteği de vardı bu sağcı örgütlenmede. Bu örgütlenme üç koldan sürüyordu: Milli Görüş, MHP ve devlete bağlı Dıyanet olarak... Ayn gibi gözükse de üçü de birbirine tam destek venyordu. 30 yıllık Almanya yaşamımda kulaklanmı, gözlerimi ve yüreğimi hep Türkiye'den yana tuttum; dinledim, baktım, ama umudumu hiç yitirmedım. Türkiye'nin sorunlannın çaresini de Türkiye halkımn kendisinin bulacağına inanıyorum. 'rada yetişen Türk kuşaklannın durumu nedir? Birincisi: Ahnanya'da çalışan Türkiyelilerin çoğu, kırsal kökenli. Bunlar, çocuklannuı eğitimine pek önem vermiyor. Çocuklar temel eğitimlerini bitirsin, hemen bir meslek sahibi olsun ve para kazansın. îkincisi: Türkiyeli ailelerin çocuklannda uyuşturucu bağımlılığı hiç de az değil. Büyük kentlerde bu durum, alabildiğine yaygm. Kültürel farklılık, birbirini anlamamak, eğitime yeterli önemi vermemek, bu sorunlann kökleri. Bizim gençlerin ana- babalanndan öğrendikleri ilk şey, köylü kurnazhğı. Bu durum gençleri birçok yanlışa sürüklüyor ve gerçeklerden uzaklaştınyor. Ana-babalar, Ahnanya'ya uyum sağlamakta direndikçe, gençlerin de işi zorlaşıyor. ürkiye dışardan nasıl görünüyor? Bu, çok önemli ve can alıcı bir soru. Dışandan bakıldığmda her şeyi örtülü değil, çınlçıplak, en ince hatlanna kadar görüyorsunuz. Tüm Batı Avrupa'da Türkiye, şöyle gözüküyor: Ülke, demokrasiyi özümsemiş ve uygulayan değil. Asker, tüm işleyişe hükmetmekte. Çeteler ve rant çevreleri, istedikleri gibi hareket ediyor. îşkence ve vurgun- soygun sürüyor. Kayırmaca ve rüşvet, işleyişe hâkim. Partiler kapatılıyor, insanlar kaybediliyor. Televizyonlar karartılıyor, basın-yayın baskı altmda. Uluslararası anlaşmalara uyuknuyor, keyfi uygulamalar devam ediyor. Köy koruculuğu ve olağanüstü durum kalduılmah. w)olun durumu hakkında ne düşünüyorsunuz? Türkiye solunun, başından beri aklı hiçbir zaman ikircilikten yani ıkilemden tekliğe eğılmedi, düşünmedı. "Acaba"larla yıllar kaybedildi. Gerçek müttefik çizgisi ya inkâr edildi ya sırt dönüldü. Kendi değerlerini hiçbir zaman ciddiye almadı, incelemedi ve de anlamadı. Ciddi ve kararlı olacağı yerde, ikircikli ve tutarsız davrandı. Sorunlann temeline inip, çözüm üretemedi... SALI ORHAN BURSALI Bor ile Dünyayı Sallamak Turkiye'yı, sahıp olduğu zenginlık potansiyeli ile bir peri masalı dünyasına götürüp getiren Bor madeni üzerine, geçen pazar sabahı bilgilendirme toplantı- sı vardı (*)• Borların "sarwb/"durumundaki Etı Holding Genel Müdürü Ziya Gözler ve araştırma geliştirme yetkilileriyle birlikte. yıne bor üzerine araştırmalar ya- pan Nusret Bulutçu, Okan Addemir ve Ersan Ka- lafatoğlu, çeşitli açılardan bor konusunda ayrıntılı bilgı verdiler. Toplantının en önemli sözünü belirteyim: Ziya Gözler e, "Bor konusunda bir ulusal plan çerçeve- sinde gerekli yatınmlar yapılır ve ülkemizde bor sa- nayi üretimi ve tûketimi örgütlenirse, 10yıliçinde Tür- kiye'nin bordan kazancı ne kadarolur?" dıye sordum. Yanrtı "Dünyayı sallanz" oldu. "Dünyayı sallanz"\n içeriği doğrusu pek açık de- ğildi. Ancak Ziya Bey'in bu yanıtından şunu anlaya- biliriz: a) Bor konusunda dünyada bir numara oluruz, b) bor üretimi ve satışından büyük gelir elde ederiz. Tabii, bortekelini bu millet ve devlet adına elinde tutan Eti Hloding'in "Dünyayı sallamalannın" önün- de ne engel var? Bu başka bir soru. Peki, bugünkü bor gelirimız ne kadar? Yıllık, çoğu ham bor satışından olmak üzere 300 mılyon $ kadar. Dünyada bor kullanılarak yüzlerce alanda oluşan toplam ticaret hacmi nedir? Uç noktalardaki rivayetleri bir kenara bırakırsak, tahminen yılda 50 mılyar S kadar. Işte "Dünyayı sallanz"m ardındakı rakam bu. 10 yıllık bir bor üretim planlamasıyla, Türkiye 50 milyardan ne kadar pay alabilır? Soru da buydu. 10 yıl bitımınde yüzde 10 pay al- mayı hedeflerseniz, Türkiye'de ve dünyada 5 milyar dolarlık ticaret "sizın üzerinizden" geçer. Bilıyorsunuz. bugunkü dünya bor rezevlerinin üç- te ikisıne sahibiz. Yani Türkiye yan tekel durumun- da. • • • Ama bugüne kadar, * siyasi aptallıktan, • yurdunu sevmemekten, * bilım ve teknolojinin ve ar-ge'nin önemini kav- rayacak beyınsel hacme sahıp olamamaktan, + kişisel çıkar hesaplarından, • siyaset erbabında, ülke ekonomisini uzun va- deli planlamak ve bazı stratejik alanlarda ulusal di- renç ve sabır göstermek gibi, ülkenin var oluşunun belkemiğini oluşturan "temel duruş" yoksunluğun- dan vb. gibi nedenlerden dolayı, Türkiye bu tekel du- rumundan yararlanmayı beceremedi. 'Bor'u hammadde gibi sattık, ülkemizde iş alan- ları yaratıp yüksek katma değer elde ederek satma- yı beceremedik. Bizden bor alan ulkeler, bunun sa- nayilerinı kurdular, bütün dünyaya ve bize satıp du- ruyorlar. Ancak Türkiye bor konusunda bir süredir politika değişikliği içinde. Bor kimyasalları üretimini gelişti- rerek, cevner satışını azaltmaya başladı. • • • Bor, satılabilecek kadar madenden çıkartılıyor. Bor'un çok özel ve stratejik bir konumu var. Bor ma- den alanlarında özel sektöre ruhsat vermeye kalkış- mak, bu amaçla yasa değişikliği yapmak ve boru özeJ sektöre devretmek, yapılabilecek en buyük yanlış- lıklardan (aptallıklardan mı desem?) bıridır. Bor, ucu- za çıkartılıyor (yaklaşık 20 S) ve pahalı satılıyor (yak- laşık 200 $). ABD'lı U.S.Borax ve Eti Holding, piya- sayı ayarlıyor. Turkıye'den özel sektörsatıcılannada ham bor satışı için dünya piyasalanna girmelerine izin vermek, rekabetin başlaması ve borun fiyatının hız- la düşmesı demektir. 2x2=4 gerçeği. Ancak, özel sektörün, son tüketiciye ulaştırılan yüzlerce borla ilişkili ürünün üretilmesi alanına tek ba- şına veya Eti-Bor ortaklığıyla gırmesinı de teşvik et- mek gerekir. Bor konusunu surdüreceğim. flToplantıyı, birkaç aydırfaalıyetgösteren Tekno- rama düzenledı. Bu grup, her alanda teknoloji üre- timinın gelıştınldiği sürekliyenılikçi bir Türkiye'nin ya- ratılmasına gönül veren, çeşitli şirket ve kurumlarda özellikle ar-ge alanında görevli yönetici veya araştır- macılann gönüllü katılımlanyla oluştu. Teknorama g- rubunun ortaya çıkması. bilim ve teknolojiyi kalkın- ma ve refahın anahtan olarak gören ve Türkiye'nin siyasi ve ekonomik çevrelerini bu yolda etkilemeyi amaçlayan bır taban hareketinin hızlayayıldığının so- mut göstergelerinden biri. Brezilya Maçı: Takımımızın en iyi oyuncusu, ör- gütleyıcısi Yıkjıray ın oyundan çıkartılması, maçın dö- nüm noktası veyenilginin başlangıcı oldu. Hakan Şü- kür ortalıkta dolanırken, böyle inanılmaz bir hata ya- pan antrenör, eleştirileri haklı çıkartmaya başladı. Sanınm, oyunculanmız, ancak antrenöre rağmen bir başarrya ulaşabilecekler. obursali(« cumhuriyet.com.tr. Sef Cürer Aykal: Konservatuvor olsaydı Taleban olmazdı ANKARA(ANKA)- Istanbul Borusan Filarmoni Orkestrası Şefi Gürer Aykal, bır ülkenin gelişiminde sanatın önemli bir etken olduğunu belirtirken "Eğer AfganKrah, Atatürk'ü dinleseydi ve ülkesine konservatuvariar kursaydı, Afganistan Taleban'ı yaşar mıydı" dedi. Dünyaca ünlü orkesrra şefi Aykal, Türkiye'nin 79 yıllık tarihinde klasik müzik alanında önemli ilerlemeler sağladığını ve Avrupa ile yanşır duruma geldiğinı söyledi. Türkiye'nin özellikle bütün Müslüman ülkeler arasında birinci sırada bulunduğunu ve diğer Müslüman ülkelerin "Türkiye'nin efine su dökemeyeceğüır belirten Aykal, bir ülkenin gelişmesinde sanatın çok önemli rol oynadığını vurguladı. Aykal, "EğerAfgan Krah Atatürk'ü dinleseydi ve ülkesine konservatuvarlar kursaydı, Afganistan Taleban'ı yaşar mıydı" dedi. Türkiye'yi dünyaya tanıtacak en önemli unsurun sanatçı olduğunu belirten Aykal, Türkiye'nin AB'ye kaülmasıyla sanat alanında daha da önemli gelişmelerin yaşanacağını söyledi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle