Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
2 0 MAYIS 2002 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
i l LJJA. kultur@cumhuriyet.com.tr 15
ffestivalde bu yıl belgesel sinema örneklerinin yanı sıra tarihsel gerçeklere dayanan filmlerin sayısı da fazla
Şiddetüstüne çeşitlemeler
VTCDİSAYAR
CANNES-20Nisan 1999da küçük
b i r Amerikan kasabası Littleton'da i-
kci lise öğrencisi büyük bir soğukkan-
lılıkla on iki ögrenci ve bir öğretme-
n i katletmişti. Ardından, aynı bölge-
d e altı yaşında bir çocuk da ateşli bir
silahla oynarken arkadaşını öldür-
müştıi. Bu olaylardan yola çıkan
A-merikalı belgeselci Michael Mo-
ore'un 'BowlingforColumbine' (Co-
lumbme tçin Bovvling) adlı yapıtı bu
yıJ Cannes'da büyük bir ilgi gören ilk
fîlm oldu. Gösterim sonrası, seyirci-
nin on dakika ayakta alkışladığı Mo-
ore. 1990 yılında çektiğı ve General
Motors şirketirun ıpliğıni pazara çıka-
ran 'Roger ve Ben' adlı belgeseli ile
Oscar kazanan Moore, Amenkan so-
lunun gözdesi bir sinemacı.
1997'de 'The BigOne'adlı filmin-
d e küreselleşmeyi eleştiren yönet-
men, 'CanadianBacon'dauluslarara-
sı silah rüccarlannı hedef almıştı.
Amerika"da skandallar yaratan kitap-
lar da yazan Moore, bu kez 'korku'
üzerine kurulu Amerikan sistemini
yerden yere vuruyor.
Moore, doğduğu eyalette gerçekle-
şen şiddet olaylannın nedenlerini
araştınyor bu son filminde. Ameri-
kan tarihinin ne denli şiddetle iç içe
olduğunu. Kızılderililere ve siyahla-
ra karşı nasıl birnefret ve korku kam-
panyası yürütüldüğünü, Amerikan
toplumunda bireysel silahlanmanın
nasıl özendirildiğini -çizgi fılmlerden
televizyon programlanna kadar- an-
latmakla yetinmiyor, bu olgunun ger-
çek sorumlulannı araştınyor. Ameri-
ka'nın ekonomisinin en önemli güç-
leri silah endüstrisi ile sinema endüst-
risinin nasıl birbirini desteklediğini,
'American Rifle Association"m
(Amerikan Silahsevenler Derneği di-
ye çevirebiliriz) kampanyalannın
Amerikan toplumunda ne denli etki-
li olduğunu göstermek için, bu derne-
ğin önde gelen propaganda aracı
Charles Heston ve Başkan Bushun
konuşmalanndanörneklerveriyor; 11
Michael Moore,
gösterimin ardmdan on
dakika ayakta
alkışlanan i
Bowlingfor
Columbine' adlı
belgesel filminde
doğduğu eyalette
gerçekleşen şiddet
olaylannın nedenini
araştınyor.
Çinli Dai Sijie ise
devrim adına uygulanan
şiddete şiddetle karşı
çıkıyor 'Balzac ve Çinli
Küçük Terzi Kız'
filminde.
Eylül'ün bu süreci nasıl hızlandırdı-
ğını, medyada şiddetin nasıl pompa-
landığını ve bu şiddet sarmalının kım-
lenn çıkanna hizmet ettığini büyük
bir netlikle anlatıyor. Moore, kapita-
lizmin insan değerlerini hiçe sayan
vahşi yönünü büyük bir ustalıkla ser-
giliyor, soluk soluğa izlenen filmin-
de. Amerika'nın perde arkasında ol-
duğu askeri darbeleri -hepsini olma-
sa da- sayıp döküyor ve ayakta kal-
mak için sürekli korku ve paranoya
üreten Amerikan sisteminin içyüzünü
gözler önüne seriyor.
'Balzacm ÇinJi Kfiçiik Tend
Michael Moore'un filmi, bu güne
dek (JJ.Cousteau'nun 50*li yıllarda-
ki fibninden sonra) yanşmaya kabul
edilen ikınci belgesel. Cannes Festi-
vali'nin bu yıl, belgesel türüne ciddi
bir yer verdiği söylenebilir. Moore'un
yanı sıra yanşma dışı bölümlerde yer
alan Philibert ve Cark) Giulianinın
'Olmak ve Sahip Olmak' adlı filmi,
Rosanna Arquette"in 'Debra Win-
ger'i Ararken'i (kişisel yaşamlan ile
meslek yaşamlan arasında sıkışan
Amerikalı kadın sinemacılar üstüne
bir belgesel), Brett Morgen ve Nanet-
te Burstein'ın 'The Kid Stays in the
Picture'ı bu rürden ilginç örnekler.
DevTİmci şiddet üstüne
Belgesel sinema ömeklerinin yanı
sıra tarihsel gerçeklere dayanan ve
belge değeri taşıyan filmlerin de sa-
yısı epeyce fazla bu yıl. îzlediğimiz
fîlmler arasında ikisi, devrim adına
kullanılan şiddete bakışlanndaki fark-
lılıkla öne çıkıyor. Biri, 1939 yılı Al-
tın Palmiyesi için yanşan ünlü Rus
yönetmen Mikhail Romm'un 'Lenin
İ918'de' adlı filmi. Karşıdevrimcile-
rin saldınlan karşısında şiddete baş-
vurmak zorunda kalan Lenin'i ve
genç So\yet rejimini savunan Romm,
kuşkusuz şiddeti yüceltmiyor (Ame-
rikan propaganda makinesinin yaptı-
ğı gibi) ama, başka seçenek kalmadı-
ğında -Kulaklar, Sovyetler'i açlığa
mahkûm ettiğinde- şiddete başvurul-
masını haklı buluyor ve Maksim Gor-
ki'nin 'rejim düşmanı' aydınlan kur-
tarmak için yaptığı ginşimlerin nasıl
sonuçsuz kaldığını anlatıyor.
Bir başka sinemacı, Çinli Dai Sijie
ise devrim adına uygulanan şiddete
şiddetle karşı çılayor, 'Balzac ve Çin-
li Küçük Terzi Kız' adlı filminde. Ilk
filmi ("îki Film Birden" programın-
da gösterdiğim) 'Çin, Acılı Ulkem Be-
nim'de ele aldığı temaya dördüncü
filminde yeniden eğilen Sijie, 1970'li
yıllarda Çin'de Kültür De\Tİmi 'nin en
hararetli günlerinde, iki genç aydının
'yeniden eğram' amacıyla gönderil-
dikleri dağ köyünde başlanndan ge-
çenleri anlatıyor. îki genç, partinin ya-
sakladığı burjuva kültürünün öğeleri-
ni oradaki bir yaşlı terzi ile kızına ak-
tararak yaşadıİdan zor koşullara kar-
şı direnç kazanıyorlar. Batılı 'burju-
va' yazarlann kitaplannın imha edil-
diği bu ortamda. ellerine geçirdikleri
bir kemanı yakılmaktan kurtararak
Mozart çalmalan için yalana başvur-
maktan başka çareleri yok: "Mozart,
bu eseri Başkan Mao için yazmışn!"_
Ama. bu kültürün yaşamlarına bir
başka etkisi daha oluyor. tki gencin
birden âşık olduğu küçük terzi kız,
gizlice okuduğu Balzac romanından
etkilenerek özgürlük sevdasına kapı-
lıyor ve büyük kente doğru yola çıkı-
yor...
Kültür Devrimi 'nin acımasız uygu-
lamalannı asla affedemeyen yönet-
men, anlattığı bu hüzünlü hikâye ile,
Çin'in bugünkü konumu (hızla kapi-
tahstleşen ve kendi değerlerinden
uzaklaşan bir Çin) üstüne bir yorum
getirmeyı hedefliyor mu, bilemiyo-
nım. Batı kültürünü hallana aşılamak
için çaba gösteren Çinli iki aydının,
bu çabalannın ürünü olarak sevdalan-
dıklan kızı yitırmelerinden ben ken-
di payıma böyle bir sonuç çıkardım...
Yönetmenin. filmini Çin'de çekmek
için izin alması kolay olmamış. Gös-
terim izni alıp alamayacağı ise henüz
belli değıl.
O 'nu nasılıınııtabiliıîm !
NAHİT HANIM
X Kürsüsünün yüksek duruşu
nedendi? Ürfcsün diye mi
bir sınrf dolusu kara önlüklü çocuk
ondan çekinmezdik, örtük kapıdan
duvargeçen gibi sessiz girerdi
\ usulca yürürdü kürsü susardı
•
;
ufalırdı. Genişçe solurduk biz kızlar
, düz ve kumral dökülürdü yüzüne saçlan
ve yüzü solgun bir azizenin yüzüydü
maskeydi kimiteri için değişmezdi
büen bir ben miydim
keyrfli ya da kederii
ağır mı duyardı? Yoksa dünyamn
) sözJeri onu yaralamasındı.
; kapanır mıydı
; irtce bedenirti eski eprimiş
1 öniüğüyie gizterdi
|
( Görünmez zırtu içinden
> anlattığı ne eksik ne fazta
havada kapılan üç beş sözcükle
dersin dışına çıkılmtşt
Balzac Dostoyevski, Kafka
/ evinden taştrdı Silone
,' yüksek duvarlaria çevrili taş avtuda
: güneşe uzanmış kediler gibi
| keyHte dünyayı seyrana çtkankm.
, Ekmek ve Şaraptı Karamazoflardı
bettü Vadideki Zambak
ve dûşterim artardı
f kimdi küçük çaresiz bir kızı
böyle güneşle dolduran
Rakı şişesinde balık rrnyd»
söyientiler. Onlar nasıl insanlardı
akşamlan nasıfdt bilmek isterdim
sanki gündüzü kaplayan gecelerdi
" ders brter. O uzun leylek bacaklı
v
"bîrgaripOrhanVeli"
eski pardesüsü, yakast kalkık
gelir, alır giderdi
{ O'nu belki bu yüzden suçladtm
GÜLTENAKIN
ARİFDAMAR
"Her ölüm erken ölümdür "
Cemal Siireva
Evet, Nahit Hanım değil, Nahithanım Bizim
oralarda Gelibolu Yarunadası Ece Ova köylükle-
rinde kız çocuklannın adlarına bir de 'hanım' ek-
lerler: Fatmahanım gibi. Biraz bundan ötürü, en
çok da Nahitin (ki ben bile, çok yakınlığımıza
karşın) ona hep Nahithanım derdim, çünkü gerçek-
ten hanundı, hanımefendiydi.
Yazı yazmak bir alışkanlıktır. Ben bu özelliğimi
hemen hemen yitirdim diyebilirim. Nahithanım'ı
anlatmaya. onu yakından tanımayanlara, özellik-
lerini, huyunu suyunu, en çarpıcı yanlanm, dün-
yaya, insanlara bakışını, üstün tuttuğu değerleri
bir bir saymaya (bugün onu toprağa verecek. son-
suzluğa alkışlarla uğurlayacağız) dilim dönecek
mi, bilemiyorum. Nahithanım ilk eşi merhum Ve-
datFmrth'nınevlenme teklifine karşı çıkar. Çün-
kü birlikteliklerinin 'nikâh'a bağlanmasını, yasa-
larla onaylanmasını saçma bulur. Günümüzde böy-
le birliktelikler artık yadırganmıyor, o zamanlar,
yani altmış yıl önce böyle bir şeyi kım düşünebı-
lirdi ki? O geçmiş. uzak yıllarda bunu düşünebil-
mek için Nahithanım olmak gerekir.
Gerçek bir hümanistti...
Nahithanım bir Atatürk hayranıdır. Ama evinın
duvarlannda Atatürk'ün kalpaklı bir portresinin
hemen yanında Che Guevara ve Yılmaz Güney'in
de portrelerı yan yana dururlar. Nahithanım söz-
cüğün tam anlamıyla bir hümanisttir. Marksist de-
ğildi. Ankara'da yaşadığım 1944-47 yıllannda o-
nun uzaktan hayranlanndandım. Ama ben evine
hiç gjhnedim: evindeki toplantılarda Ataç'la, Ha-
san AH Yücel, Orhan \ eü, Oktay Rifat, Melih Ce\-
det, Tanpınar. Cunıaü, Sabahattin A1L Eyuboğhı,
Külebi vb. şımdi aklıma gehneyen yazarlar ve şa-
irlerle hiçbir arada ohnadım. Yenişehir'deki pasta-
nelerde de ona hiç rastlamadım. Kürdün Meyha-
nesi'nde ya da Şülcran Lokantasf nda da.
Nahithanım'a uzaktan hayranlık duymama kar-
şın niçin mi evine hiç gitmedim? Çünkü biz top-
lumcu de\Tİmciler yukarda saydıklanmı küçük
burjuva aydınlan, kurulu düzenin bir parçası ola-
rak görüyorduk. Aslında Nahithanım' ın kapısı her-
kese açıktı, genç şair ArifBarikat'a niçin açık ol-
masuıdı? Itiraf edeyim içten ıçe bunu istemiyor da
değildim: çevremin, Şevki Akşit'in, Enver Gök-
çe'nin, Sefer Aytekin'in vb. tepkisinden çekiniyor-
dum. Oysa işte 1955'ten sonra onlan da tanıdı ve
çok da sevdi. Nahithanım 'diğerkâm' yani özge-
ci, başkalannı düşünen bir insandı tepeden tırna-
ğa, konukseverdi. Birlikte yaşadığımız yıllar bo-
OD
Yazdan kalma günler getirirsin kara kış
içinde
Bir serçe dala konar gibi güzel her
söytediğin
Don vurur kjrağı çalar evrenimi
Yüz güvercin pırr demiş uçmuş gibi
ûrkerim her gidişinde
Kulağımı çınlatan aşımı kotaran söküğümû
diken
Od düşer su serpersin içime
Şaşırsam sesini duyanm
Deniz kıyılansın ağustos gûneşmde
ARİFDAMAR
yu. akşam yemeğınde mutlaka sofraya en az birta-
bak daha eklerdik, bir gelen olur diye. Hiç unut-
mam bir gün yemekten sonra çok yakın dostumuz
bir şaır arkadaşımız geldi. Sorduk, yemek yeme-
miş. Nahithanım ertesi gün için pişirilmiş bir ta-
vuğu bir tabağa koj'up şaire ikram etti. Biraz ya-
dırgadım ama kuşkusuz hiç belli etmedim. E\imi-
ze gelenler ya içki ya mey\e ya da bir çiçek geti-
rirdi. Ama sık sık gelen bir felsefe öğretmeni ha-
nım arkadaşının bir şey getirdiğini anımsamıyo-
rum. Ona bunu söyleyince, hemen sözümü kesti,
'O' dedi,u
ben lisede okurken bir defa tram\r
ay bi-
letimi alımşO".
Nahithanım'la birlikte yaşamamızın başlangıcı
6-7 Eylül olaylannın geçtiği o ilk güne dayanır.
Ben 1951 TKP yargılanması bittikten (1954) son-
ra Aksaray'da kahyordum. Ertesi gün tünelle yu-
kan çıkmak için geldiğimde tünelin iki yanındaki
ayakkabıcı \ itrinlerinin tepeleme eski ayakkabılar,
lastik pabuçlarla dolmuş olduğunu gördüm. Çapul-
cular yenıleri alıp eskilerim bırakmışlardı. Bura-
da tarihsel bir olayı aynntılanyla anlatacak deği-
lün. Azınlıklara yapılan bu kınmı merak edenler
yazılmış kitaplara başvoırabilir. Bu olaylan D P.'nin
bizlerin üzerine yıkacağını sezmiştim. Uzatmaya-
lım o günün gecesi Nahithanım'ın Nişantaşı Za-
fer Sokak'taki e\inde kaldım. Uzun bir süre deay-
nhnadım.
Birkaç yıl Nahithanım'la birlikte olduk. Bir ara
zorunlu olarak evlendik. Sonra ayrıldık, ama bir
yıl kadar yine bu kez Şişli Perihan Sokağı'nda
oturduk. Yıl 1963'tü, ben şimdiki eşim Tüün'le
Macera gemisıyle yaptığımız bir ma\i yolculukta
tanışana kadar. Nahitharum Tülın'ı çok sevdi. Ve
bir gün bana teşekkür etti, "Beni küçük düşürme-
din" dedi, "böyle değerü bir insanı seçtin."
Ona çok kez Tülin'le birlikte gittik. Yeni bir ki-
tabım çıktığında Tülin "Hemen Nahimamm'a gö-
tür" diye beni uyanrdı. Ben de öyle yapardun.
Şimdi burada ilk kez yazıyorum: Bizim evlendi-
ğimizi duyan Cemal Süreya, o benim sevgili arka-
daşım Bebçet Necatigfl' e "AriTe yazık oldu. Ken-
disinden yaşh bir hanımla evlendi'' deyince Beh-
çet Hoca "AsılNahithanım'ayazıkoldu'' diye kar-
şılık veriyor. Çemal'ın kendısinden öğrendim. O,
dostum Yalçın Küçük ün söylediği gibi "40 kuşa-
ğnun efsane kadmı"ydı Behçet Necatigil'in dü-
şüncesi gerçekten doğruydu. Nahithanım'dan di-
lime üç sözcük geçmiştir: Cav'alacoz, Hebenneka,
Kenann Dilberi.
'O'nun için şiirler yazdım'
Son yülannda O'nu gerçekten candan seven Ma-
cide, Nura>; Özay gibi hanımlar misafir günü olan
cuma günleri değil de öteki günler kendisini yok-
lar, ararlardı, "acaba nasıl, bir şeye gereksmimi var
mı, yenıeği biöi mi" diye. Taksim'deki Stadyum Pa-
las apartmanından taşrndıktan sonra ben de çok
seyrek eşimle kendisine gidiyorduk. Çünkü evine
gidip gelenler ve de evinde barınanlar içinde çok
cavalacoz, hebenneka, kenann dilberi vardı.
Orhan VeK'nin mektuplannı, kimi giysilerini,
bastonunu bile alıp gitmişlerdi. Bana anlatıyordu.
Nahithanrm'ı unutmak mı? Onu nasıl unutabi-
lirim, kendisinden esinlendiğim şiirlerim var,
1959'da kendisine 'ıthaT ettiğim kitabım var. Ha-
di burada oğlum Nice'nin bir cümlesini yazarak ya-
zımı noktalayayım: "Baba sen niçin Nahit Ha-
nım'dan aynldm da annemle evlendin. O sana da-
ha uygunmuş."
Hayır, ha>or, yine O'nun bir düşüncesi, cümle-
siyle bitireyim yazımı: "Arif için TüKn en uygun
insandır."
Tıyatro Festivali 'Nâzım'a
Armağan'la açıldı
Kültür Servisi - îstanbul Kültür ve
Sanat Vakfı tarafmdan bu yıl 13"üncüsü
düzenlenen Uluslararası tstanbul
Tıyatro Festivali, 18 Mayıs Cumartesi
günü Rumeli Hisan'nda saat 20.30'da
düzenlenen açılış töreni ve 'Nâzun'a
Armağan' adlı oyunla açıldı.
Gcnco Erkal'ın sahneye koyduğu
oyunda, Erkal'ın yanısıra Ay1a Algan,
ZeHha Berksoy. Yıldız Kenter, Jüb'de
Kural Zuhal Ölcay, Tılbe Saran, Sema,
Zeynep Tanbay, Işık Yenersu rol alıyor.
Bugün (20 Mayıs) saat 21.00'de Rumeli
Hisan'nda tekrarlanacak olan buluşma,
Nâzım Hikmefin tutkun olduğu şehrin
yansımalannı da taşıyor.
Uluslararası îstanbul Tiyatro
Festivali'nin her yıl verdiği Onur
Ödüfleri, bu yıl Türkıye'den 1954"te
başlayan profesyonel yaşamını
yannlara da taşıyacak olan usta oyuncu
Şükran Güngör"e ve yıırtdışından
yapıtlan çeşitli dillere çevrilen, halen
Berlin Sanat Yüksekokulu'nda profesör
olan ve geçen yıl Erkal'ın yorumladığı
'Oyuncu' ile bir kez daha Türk
se>ircisiyle buluşan Tankred Dorst'a
verildi. Sanatçılara ödüllerini îstanbul
Kültür ve Sanat Vakfı Yönetim Kurulu
Başkanı Şakir Eczacıbaşı verdi. 20
oyunun yer alacağı festivalde, 10
sahnede toplam 45 gösten sunulacak.
(Biletbc: 0216454 15 55)
Goettıe Enstitüsü'nde
1ç Güvenliği'
• Kültür Servisi - Christian Petzold'un
yönettiği, Julia Hummer, Barbara Auer
ve Richy Müller'in rol aldığı 'İç
Güvenliği' adlı film 22 Mayıs günü saat
19.00'da Goethe Enstitüsü'nde
sinemaseverlerle buluşacak. Alman
Film Ödülü'ne 'En lyi Film', 'En lyi
Yönetmen' ve 'En lyi Yardtmcı Kadın
Oyuncu' dallannda aday gösterilen
fihnın senaryosu ise Christian Petzold
ve Harun Farocki'ye ait. Film, yıllarca
gizlenerek yaşayan terörist bir çiftin
normal yaşama dönme isteği ve bunda
başansız oluşlannı, soğuk olmayan,
mesafeli ve güçlü bir dille anlatıyor.
(0212 249 20 09)
Uluslaparası Eskişehir
Sinema Günleri' başlıyor
• Kültür Servisi - Anadolu Cnıversitesi
lletişim Bilimleri Fakültesi'nin
düzenlediği '4. Uluslararası Eskişehir
Sinema Günleri' bugün başlıyor 28
Mayıs'a kadar devam edecek olan
etkinlikte bugün Anadolu Üniversitesi
Sinema Anadolu'da saat 10.00'da Behiç
Ak'ın 'Türk Sinemasında Sansürün
Tarihi - Siyahperde' adlı belgesel
gösterimi, 12.00'de Behiç Ak ile
Handan Ipekçinin katılacağı Sinema
ve Sansür' adlı söyleşi ve saat 18.00'de
yapılacak açılış töreninde Juan Çarlos
Tabio'nun 'Otobüs Durağı' adlı filmi
gösterilecek. Hayal Kahvesi - Sinema
Hayalperest'te ise 12.30'da Maria De
Medeiros'un 'Nisan Devnmi', 15.00'te
Michael Haneke'nin 'Piyanist'. saat
17.00'de Nanni Moretti'nin 'Oğul
Odası' adlı filmleri izlenebilir.
'Mozart Coğrafyasında
Yolculuk'
• Kültür Servisi - Aya Irini'de
düzenlenen 'Mozart Günleri'
kapsamında saat 18.00'de Murat
Belge'nin 'Mozart Coğrafyasında
Yolculuk' adlı konuşması ve 20.00'de
Capella Istropolitana'nın konseri yer
alıyor. Marie Christine-Höller konserde
Mozart'ın 5. keman konçertosunu
çalacak. Soprano Olga Bulgan ise
bestecinin 'Exultate Jubilate' adlı
aryasını seslendirecek.
(Biletix:021645415 55)
'Hoş Geldin Bebek'
Avrupa turnesinde
• Kültür Servisi - Bizim Tiyatro'nun
'Hoş Geldin Bebek' adlı müzikli oyunu,
bir ayı kapsayan Avrupa turnesine çıktı.
Zafer Diper'in kurgulayıp yönettiği,
Melike Demirağ'ın şarkılanyla ilk kez
tiyatro sahnesinde yer aldığı ve tsviçre,
Fransa, Belçika, Aknanya, tngiltere ve
Danimarka'da sergilenecek olan 'Hoş
Geldin Bebek', Ulusal Bağımsızlık
Sa\aşı (Insan Manzaralan), öteki
ülkelerin antiemperyalist savaşımlan ve
dünyada tırmanışa geçen faşizm (Taranta
Babu), Ikinci Dünya Savaşı (Atlantiğin
Dibindekiler, Fakir Bir Şımal Kilisesinde
Şeytan ile Rahibin Macerası), insanhğı
sarsan nükleer tehlike (Kız Çocuğu) ve
mapushane yaşamı gibi tanhsel süreç
içinde bıreyin tepkılerinı, direncini,
aşklannı, umudunu, inancını yansıtan
şiirlerden ve bestelerden oluşuyor.
(021634619 06)