19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 17MART2002PAZAR 14 KULTUR kultur(a)cumhuriyet.com.tr Uzun bir aradan sonra televizyona dönen Tarık Akan anılannı da bir kitapta topladı Oyunculuk emek ister O yunculuğu herkesin bir yapabileceğini düşünüyorum. Ama ne kadannı yapabilir, nasıl yapabilir, önemli olan bu. Başarının altında yıllar, deneyim ve emek yatar. Oyunculuk, herkesin rahatlıkla yapabileceği bir iş değil. Bizdeki sanat anlayışında biraz fizik de önemli galiba, başka alanlarda tanınmış olsalar da bazı isimler tercih ediliyor. Bundan rahatsız değilim. mekte kararlı. Aklında dört yeni film projesi olan usta oyuncunun hayalinin gerçekleşebılmesı için şimdilik ortada bulunan finansal sorunların çözülmesi şart. Nerede ise sekiz haberlerinden sonra pek çok kanalın hâlâ 'kurtancısı' olan Rıfatllgaz'ınunutulmaz eseri 'Hababam Sınıfı'mn yeniden çekılmesı hakkında filmin namı diğer yakışıklı 'Damat Ferit' i şöyle diyor: "Hababam Sınıfı'nın yeniden çekilmesinizorgörüyorum. Fe V f rit Eğilmcz'le bu / nu birkaç kez görüştükÇokbüyükkadrolardan söz etti. Yeniden o projcde yer alnıanı, senaryo ve kadroya bağh. Bunlan başarmak dünyamn en zor işi, yeni baştan aynı Hababamı çekmeyi yanlış görüyorum. Aynca günümü/e nasıl uyarlanacağını da bilmiyorum." OKUMALAMBASI ENİS BATUR KitapGövde Kıtapların en çetrefilı gövde, gövdemiz. Durmadan okuduğumuz bir kitap değil bu; durup dururken okumaya koyulduğumuz bir kitap da: Bir çağrı almadıkça, bir seslenış söz konusu olmadıkça yönelmıyoruz genellikle ona; ötekı kıtaplara bizi her seferinde götüren bilinçli ya da rastlantısal gerekçeler, gerekçelerimiz vardır, gövde ıçın farklı koşullarımızın, okurluk konumumuzun özelliği: Belli belırsiz ya da apaçık, işaret almadıkça ondan, sayfalarını çevirmeye kalkışmıyoruz pek. Bir kitap olarak çetrefilliği, gövdemizdeki yazının hazır, bitmişolmamasından kaynaklanıyor: Doğumumuzu onceleyen, ölumümüzü sonralayacak bırmetin içeriyor gövdemiz, hayatımızın sınırlarından taşıyor, onu öteliyor gerçekliği. İlk bakışta otobıyografik bir kitap olarak görebilirız, değerlendırebiliriz gövdemizi, tamıtamına öyle değil oysa: 'Biyo' kısmı doğru şüphesiz, 'oto' kısmı bulanık: Bir başına yazarı sayılabilir miyiz bu butunluğun, kendi gövdemizden söz ettiğimizde, açıkça sanmıyorum: Orada yazılanların, yazılagelenlerin bir böluğünden doğrudan doğruya sorumlu bulsak da kendımızı, bir başka boyutu daha olduğunu görmezlikten gelemeyiz ışin: 'Dış etmen'lerin bızi aşan, denetimımızden hepten bağımsız güçlerı, gen kuramından da destek alan bir yazgısallıkla kuşatır gövdemizi, bir de muminsek, kitap iyıden lyıye yazarı olmamızı zorlaştırır: Olsak olabilsek, yarım yamalak okuru kılabıliriz kendimizi, gövdemizın. ölümü izleyen dönemde de çalıştığını bıliyoruz gövdenın:Çözulmeyebaşlarvegenişçe bir zaman dılimine yayılır, saçlar tırnaklar uzar. Ama asıl, yaşarken çalışır o; gelgelelım, sıradışı bir işleyiş olmadıkça bunun farkında bile olmayız çoğu zaman, dahası, bu farkındalıkda işleyişin parçası halıne dönuşmüştüronu okumayız. Seslenmeden, çağrıdan dem vurdum ya, uzun bir ifadeler zincıridir bu: Göz kırpmadan kafa kaşımaya, soluk alıp vermeden belli belirsız kıpırdamaya, gövdemiz gerçekte durmadan söze karışır, bizi kendimizle iletişime geçmeye çağırır. Onu dinler ve taleplerıne ayak uydururuz hemen hep: Bütün sinir ve kas sistemımız bir iletişim merkezı olarak hareket eder, kitabın sayfalarını karıştırıp bir pasajdan ötekine geçişimizi, dipnotlara ya da kaynakçaya göz atmamızı yönlendırır. Uyurken de böyle: Nasıl bildik anlamda bir okuma seansının içinde, bir ara dalmış ve sayfalardan neredeyse boş gözlerle geçtiğımizi anlayarak gerisin geri dönmek zorunda kalmışsak, uyku süreci de kitabın boş okunuşunu andıran bazı özellikler yükler bize: Başka bir bılinç tabakasında gelişır hareketlerımız, sağa sola doner, ola ki çeşitli sesler çıkarırız, ama kitap elimizden düşmüş gibıdir. Kitapların en çetrefilı, kendinı sıradışı durumlarda bütün gövdesiyle dayatır: Sürekli, güçlü bir ağrı gövdemızde yürümeye koyulduğu an, satır satır, harf harf okutur bu kitap metnini. llgimizi başka bir kaynağa yöneltmemizı olanaksızlaştıran eşiğe dayanmışsak, kıtaptan sökün eden her sese kulak kesıleceğız demektır: Içındeki rnetin bütün anlam tabakalarını insafsız bir tavırla önümüze yığmaya başlamıştır, neredeyse çaresız, neredeyse teslım olmaya hazır, pes etmeyen bir adımlık bir mesafedeyizdır artık. KıtapGövde çakıştırması, buraya kadarıyla, eğretıleme kapsamında görulebilir elbette ben, her ne kadar, düpedüz bir ilişki kurduğumu düşünüyor olsam da. Bundan sonrası için, durumun eğretileme kapsamınaalınabıleceği tartışılır. Kendi gövdemi bir başkasına, uğraşı mesleği gövde okumak olan bir bilirkişiye, hekime sunduğum an, farklı bir okuma anlayışı devreye gırecektir: Tahlıller yapılacak, rontgenler çekilecek, ultrason aygıtlarına başvurulacak, gövdenin belli bölgeleri dinlenecek, yoklanacak ve bir tanıya doğru, yöntemin ve yorumun iç içe gireceği bir okuma eylemi gerçekleştırilecektir. Kıtabım, içerdiği metin, bir tek benim okumama açık, mahrem bir butünlüktü; şimdi açık, açılmış durumda, yüksek sesle konuşmaya, dile gelmeye başlayalı beri benim okuma ve anlama sınırımdan taşmış, ünlemli ve soru işaretli yaklaşımıyla benim üstünkörü yorumlarımı zorlar biçimde karşımda, tek bir cumle kuruyor şımdi: Beni anla, benı dındir. öyle yazılmışsa bir kitap, böyle okunacak. Gövde, çeşitli anlam tabakalarından oluştuğunu, karmaşık dilinin ıfadesıni bir aşamadan sonra karşımıza koyduğunda gizinin koyulaştığını gösteriyor. Sonra, yeniden, yalınkat akışına bırakıyor kendini. Bir başka sefere gizini önümüze çıkarana dek, onu daha iyi, sağlam bir okuma anlayışıyla kuşatmaya çağırıyor. NENAÇALİDİS Tiirk sinemasının yıllara meydan okuyan yakifjiklı jönü Tank Akan, on iki yıllık bir aradan sonra tclcvizyon ekranlanna Koçum Benim dizisiyle yeniden 'Merhaba' dedi. Birözel vakıf lisesinin koçunu canlandırdığı dizinin yönetmeni, geçen yıl 'Dar Alanda Kısa Paslaşmalar'filmiyle ödülleri toplayan Serdar Akar. Mclih Kibar'ın müziklerinı yaptıgı dizidc sanatçıya Ebru Ciindübeyoğlu, Ozan Cüven, Zihni Göktay ve Sevil Üstekin eşlik ediyor. Usta oyuncu bunca yıllık ckran ayrılığını ve yeniden dönüşünii şöyle açıklıyor: "Boş oturmaktan sıkıldını. Sincmadan çok fazla beklentilerinı vardı ve mutlaka sincma 111mi yapacağım diyc bekledim. Son filmimin üstünden 3 yıl geçti. Araya fazla bir zaman gireceğini diişündüğüm içiıı gelen dizi teklifini, bu işten anlay an arkadaşlanmla birlikte dcğerlendirdikten sonra kabul ettim." Beyazperde ile tanıştığı ilk yıllarda, çapkın salon çocuğu karakteri çizen Akan, daha sonraki dönemlerde sosyal içerikli filmlere imza attı. Son filmi 'Eylül Fırtınası'nda ak sakallı bir dede olarak gördüğümüz sanatçı, şimdilerde ise 50'li yaşlannda, kır saçlı, kendinden emin, görmüş geçirmiş bir basketbol koçu olarak karşımızda. Bazı televizyon eleştirmenleri 'Koçum Benim' dizisini her ne kadar bir döneın TRT ekranlarında izlediğimiz Beyaz Gölge dizisiyle benzetsede Tarık Akan dizinin Beyaz Gölge ile hiçbır ilgisi olmadığını söylüyor. Akan'a göre dizinin en cazip noklalarından biri, oynadığı karakter. Hayatın tüm sorunlannı sporla çözmiiş bir kişiliği canlandıran sanatçı, öğrencilerine, sporla sorunların nasıl üstesinden gelinebileceğinin mesajını veriyor. Belgeselin son bölümü eleştirilere cevaptı 12 yıl önce Ayşegül Aldinç'le çevirdiği arkeolo)ik belgesel dizisi 'Taşlann Sım'ndan sonra birkaç belgesel daha yapan sanatçının çalışmalan reyting kurbanı olmuştu. Şimdilerde kaışımıza, CNN Türk'te Can Dündar'ın yaptığı 'Nâzım Belgeseli'nin danışmanı olarak çıktı. Belgesel çekmeyi çok sevdiğini söyleyen sanatçı, arkeolojinin özel ve çok sevdigi bir dal olduğunu belirtiyor. Belgeselciliğin Türkiye'de bizim düşündüğümüz seviyede olmadığını ve bu alanda aktarılan paranın karşılığını almanın imkânsız olduğunu da ekliyor. Belgesel için gelebilecek yeni tekliflere her zaman açık olduğunu da dile getırıyor. Can Dündar'ın çok ıyı bir sanatçı, yönetmen ve yazar olduğunu söyleyen Akan, onunla uzun metrajlı bir film çekmek istiyor. Yayımlandığı ilk günden beri herkesin ılgı odağı olan bu belgeselin oluşum siirecini şöyle anlatıyor: "2000 yılının sonlarına doğru Nâzım Hıkmet'in bir ctkinliği için, içinde Can Dündar'ın da yer aldığı büyük bir grup olarak Moskova'ya gitnıiştik. 20012002 Nâzım'ın 100. doğum yılı nedeniyle bir belgesel çekmek isriyorduk ve Can'la iletisinıe geçtik. Nâzım Hikmct Vakfı Başkanı,Genel Sekreteri, beıı ve Can tüm hazırlıklara başlayıp Nâzım'ın dostları ve arkadaşlarıyla görüştük. Ortaya 950 saatlik çok güzel ve keyifli bir röportaj çıktı. Bunun içinden Can'ın kendi sanatsal başansı ve dünya görüşünün bileşimiyle ortaya çıkan 4 saatlik bir belgesel yapıldı. Maddisıkıntılar yüzünden Küba ve Fransa'ya gidemedik. Sponsorlann yanı sıra Kültür Bakanlığı da gcreken desteği verdi fakat parasal sorunun daha sonra çözüleceği söylendi. Elimizde kullanmadığımız bölümler var. Can gibi başarılı belgeselciler istedikleri takdirde onlara verebiliriz. Keyifli ve güzel bir çalışmaydı." Nâzım Hikmet'in özellikle son dönemlerde yaşamına gıren kadınlarla medyada gündeme gelmesini Tarık Akan şöyle değenlendiriyor: "Bunların olmaması lazımdı. tkinci ve üçüncü bölümlerde bu tarz konuşmalar gündeme geldi fakat dördüncü bölüm yani cenazenin olduğu kısımda tüm bunlann kesildiğini görüyoruz. Cenazc görüntüsü bu tip eleştiriler yapan kişilere çok güzel bir cevap olmuştur. Bunları bıılmak ve gerçekleştirmek dünyamn en zor işiydi. Na/ım'ın ölümünden bugüne kadar bu belgelerin hiçbiri kimse tarafından bilinmiyordu." 'Sitcom'lar geçici' Sinema ile dizi arasında çok farklı bir işleyişin olduğuna değinen Akan, filmin yapacağı gişcnin tahmin edilemeyeceği dizilerin ise daha önceden izlenilirlik oranlarının saptanabileceği görüşünde. Sanatçı, "Çok iyi olduğunu düşündüğüniiz bir sinema filınini seyrettiğinizde birçok şeyin eksik olduğunu görürsünüz. Çünkü birçok sorunun bir anda çözülmesi gerekir, ön hazırlıklanmız olmadıgı için o sorunların o anda çözülmesi çok zor. Dizilerde bu tarz sorunlarla karşılaşmanıza imkân yok" diyor. Nerede ise her kanalın vazgeçilmezi olan sitcomların geçici olduğunu düşünüyor. Yeni oldukları için herkesin ilgisini çeken bu dizilerin belli bir zamandan sonra reytinglcrinde bir düşüş yaşanacağını belirtefı Akan konu hakkında şöyle diyor: "İyi olan bir şeyin üstiine hüciim edilip bir yerden sonra çiirütiileceğini düşünüyorum. Bunların içinde çok iyi vc çok körii olanlarda var, bir siire sonra kötülcr de iyilere müllıiş zarar verecek ve bunlar ortadan kalkacak." 'Siyaset benim işim değil' Türk sinemasının gclcceğinden ve genç oyunculardan umutlu olan Tarık Akan, gençlerin özellikle iyi şeyler yaptıklarını düşünüyor. Sinemacı olarak genç oyuncuların, Türkiye sınırları dışına çıkmaları gerektiğini ekliyor ve bunu başarmak için, önce kendi ülkelerındeki zorlukları aşmaları gerektiğini vurguluyor. Bir dönem Türk sinemasının gerek yıırtiçinde gerekse yurtdışında katıldığı festivallerden çoğu kez ödülle döndüğiinü; günümüzdeki daha zengın olanaklara rağmen maliyetlerin çok fazla arttığı görüşünde. Dört film projesi sırada Dizilerin ve sinema filmlerinin nerede ise olmazsa olmazı arasında yer alan manken oyuncuların bu safta yer almasını Tarık Akan diğer meslektaşlanna oranla çok daha yumusak ve farkh değerlendiriyor: "Oyunculuğu herkesin bir ölçüde yapabileceğini düşünüyorum. Ama ne kadannı yapabilir, nasıl yapabilir.. önemli olan bu. Yoksa herkes kanıcranın önüne geçip bir şeyler söyleyebilir. Bunun adına bazılan, "rahat oynuyor" diyebilir. Mesleği manken olmuş, kapıcı olmuş, mimar olmuş olmamış sorun değil, önemli olan bunun ne kadannı başardığı. Başanmn altında yıllar, deneyim ve emek yatar. Oyunculuk, herkesin rahatlıkla yapabileceği bir iş değil. Bizdcki sanat anlayışında biraz fizik de önemli galiba, onun için de farklı alanlarda tanınmış olsalar da bazı isimler tercih ediliyor. Bundan hiç rahatsız olmuyorum. Zaman zaman gençlere de yardımcı olmaya gayrel ediyorum." Atıf Yılmaz'ın yönettiği 'Eylül Fırtınası' filminin ardından Yavuz Özkan'ın çektıği 'Hayal Kurma Dersleri' ile sinemaya bir dönüş yapan sanatçı, o günden bugüne 'motor' sesinden uzak geçen iiç yılın acısını.yeni çalışmalarla çıkarmak istiyor. "Bu yıl mutlaka sinema yapacağım" diyen aktör, hangi isimlerle çalışacağını söyleme Pek çok meslektasının aksine özel kanallarla birlikte başlayan popüler olma yarışından hep uzak durdu. Ne bir televizyon programında sunuculuk yaptı ne de bir reklam filmi çevırdi. Olabildiğincc her şeyden uzak durup çizgisini ödün vermeden korudu. Bu özelliğini şöyle açıklıyor: "Zamanında eğer bir görev üstlenmişseniz o sizin hayatınızın bir parçası oluyor. Onun dışında insan pek bir şeyler yapamıyor. Bazı anlayışlan değiştirnıck kolay değil. Galiba bazı konulara bakış açım biraz dar." 'Maden', 'Demiryolu' ve Nehir' filmlerınde sıyasi çizgisini ortaya koyan Tarık Akan, 1978 yılında sonra YılmazGüney'in 'Sürü' filmiyle politik tavrını netleştirdi. 80'deki askeri darbenin ardından 1981 'de Almanya'da yaptığı bir konuşma yüzünden yurda döndüğünde yakalanan sanatçı gazete man şetlerine taşınan yalan yanlış bir haber yüzünden uzun bir yargılanma süresi yaşadı. Tüm bunlar yaşamında derin izler bıraktı. Durum böyle olunca herkesin aklına ilk gelen soru da "Bu adam aktif siyasete neden girmiyor" olmuştu. Akan, yakın çevresinden bu tür tekliflerle sık sık karşılaştığını söylese de aktif sıyaset için uygun bir kişilik olmadığını açık yüreklilikle hclirtıyor."Siyaset benim işim değiP derkcn çektiği filmlerde yeterı kadar siyaset yaptığı kanısında. Akan'la sıcak bir Istanbul sabahında sohbet ettığimiz otel lobisinde yapacaklarından söz ederken gözleri ışıl ışıl parlıyordu. Yeni çıkardığı kıtabı, oynadığı televizyon dizisi ve çekmek istediği şimdilik 4 filmini gözönünde bulundurursak ' bu yıl Tank Akan'ın yılı olacak' gibi gözüküyor. BUGLJN • ISTANBUL AKMcie saat 11 30da İstanbul Devlet Klasik Türk Müziği Komsu'nun konseri. Şef: Ender Ergün. Solistler: thsan Aslan (keman), Samim Karaca (ud), Adnan Mungan (ses). (0 212 251 56 00) • BEKSAV'da 'Michael Haneke fılmleri' kapsamında saat 17.30'da 'Benny'nin Videosu', saal I9.3()'da 'Yedinci Kıta' filmleri gösterilecek. (0 216 349 91 55) • İŞ SANAT'ta 'Çocuk Sineması' kapsamında saat 12.00, 14.15te 'Asterix 12 Görev' filminin gösterimi. (Bileli.\. (0 216 454 15 55) • BİLGİ ÜNİ VERSİTESİ'nde 'Efes PUsen ile Vizyon Köpüğü' kapsamında saat 14.00'te David 1 hıeba'nın 'Masterpiece / Başyapıt' filmi izlenebilir. (0 212 293 50 10) • İSTANBUL AKM SİNEMA SALONU'nda saat 13.00, 15.30 ve 19.00'da Gary Ross'un 'Yaşanıın Renkleri' filmi izlenebilir. (0 212 251 56 00) • BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ KUZEY KAMPUSÜ'nde wd^ saaA. kS .QA'»a. Bft^asKJ. Üniversitesi Folklor Kulübü'nün 'Semah Dogu Balkan' adlı gösterisi. (0 532 522 2H H5) • BİJYİJK KULÜP'tc saat 17 OO'de Çağdaş Yasamı Dcstekleme Derneği Bakırköy Şubesi'nin işbirliğiyle llasaıı Şevki Karayel ve EmreCan Karayel' ın minı konseri, Prof. Dr. Türkan Saylan ve gazetecı yazar Zeynep Oral'ın "Sanat ve Yasanı' konulu söyleşisi ve 'Klasik Batı Müziği Kartpostallan' sergisi izlenebilir. (0 212 543 67 09) ANILARI CAN YAYINLARPNDAN ÇIKTI Zor geçen 8 yılın günlüğü 1970 yılında Fatma Girik'le 'Solan Bir YaprakGibrtilmiyle başlayan beyazperde serüveni istikrarlı bir şekildc devam ediyor. 32 yıl boyunca pek çok filme imza atan sanatçı, ünlü isimlerle çalıştı. Ödüller, alkışlar, başarılar, yargılanmalar, mutluluklar ve hüzünler, tüm bunlar yaşamında izler bıraktı. Tank Akan yaşamının en önemli beş yılını kitaplaştırdı. Can Yayınlan'nda çıkan kitap 'Anne Kafamda Bit Var' adını taşıyor. Anılarının yer aldığı çalışmada sanatçı, kendisi için çok önemli olan 19801988 yıllan arasında yaşadıklannı anlatıyor. O dönemin kendisi için özel bir yeri olduğunu anlatan sanatçı kitabında yargılanmasını, 1980'li yıllann baskısını, yaşanan acılan, Şerif Gören'den Atıf Yılmaza, Orhan Apaydın'dan Barış Derneği davasına, Yılmaz Güney'le cezaevindeyken gizli saklı çekilen 'Yol' filminin bütün serüvenini kendine has üslubuyla anlatıyor. Gazetecilik mezunu olmasına rağmen 'Ben yazar değilim' diyen sanatçı bu kitabı çalakalem yazmaya başladığı dönemlerde kitaplaştırmayı hiç düşünmemiş. Daha bu çalışmanın ham halinin ilk okuyucusunun gazetemizin imtiyaz sahibi llhan Selçuk olduğunu söyleyen Akan, kitabının tüm gelirini Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı'na bağışladı. Sanatçı, vakıf olarak bazı zorluklar yaşadıklannı belirtirken kendi kitabının yanısıra Atilla Coşkun'un ve iki Rus yazannın kitap gelirlerinin de vakfa bağışlandığını, bu şekilde masrafların üstesinden gelmeye çalıştıklannı anlattı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle