19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4 ARALIK 2002 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA KULTUR kultur(2 cumhuriyet.com.tr 15 ALLEGRO EVtN tLYASOĞLU Ağır Roman'ın hafifliğiDansçılann parmak ucunda, synthesizer'in darbukasında, gö- t>ek havasının sonsuzluğunda bir hafiflik bu. tstanbul Devlet Ope- r a ve Balesi. Atatürk Kültür Mer- lcezi'nin birkaç yüz metre ötesinde- lci arka sokaklann gerçeklerini ser- giliyor. Konu olarak bir çeşit veris- mo. gerçekleri sahneye taşıma ola- yı. Metin Kaçan'ın aynı adlı ro- manı dansriyatrosuhaline dönüş- türülmüş. Bu yapıtın seçilmesi, müziği, sahneye sunumu günü- müzde popüler kültürün giderek ağırlık kazandığının bir göstergesi. Her şey bir yana, artılanyla ek- sileriyle yüreklilik isteyen bir pro- düksiyon Aysun Aslan'ın en ince aynntılara dek gözettiği renkler, danslar, devingenlik, ışıİdar. dekor, giysiler, her şey çarpıcı. "Doğu Yakası Hikâyesi" alt başlığında birçok kavga sahnesi tıpatıp "Ba- tı Yakası HikâyesP'ne benziyor. Başta Sibel Sürel ve Alkış Peker olmak üzere Istanbul balesirun tüm dansçılan bu "teatral bale"yi ba- şanyla sergiliyorlar. îlk perdeden sonra salondan hız- la uzaklaşanlann yargılarını erken buldum. Ancak ikinci perdenin bi- rinciden farksız olduğunu görünce neden yapıtın iki perdeye yayıldı- ğını anlamakta ben de güçlük çek- tim. Romanın aslına bağlı kalarak olaylan birebir, peş peşe dizmek gerekmezdi ki! Sanat dallan ara- sında aktanmlar hep olmuştur. Ön- ceki ortamın (edebiyat, sinema gi- bi) bir diğerine (dans, tiyatro gıbi) aktanldığında yeni bir soyutlama- ya gidilmesi daha doğaldır. Bu ka- dar uzun darbuka, davul, zurna, dümbelek sesi duymak, aynı göbek dansçılannı. aynı kavga şiddetini üst üste izlemek, insanı bir zaman sonra iyice yoruyor. Sentetik ortamdan süzülen gö- bek havası seslerinin arasına tek tük yerleşen ney'in hüznü de ol- masa, müzik genellikle bir coşku- nun simgesi gibi yankılanıyor. Fa- etin Kaçan'ın romanından yapılan dans tiyatrosu, müziği, sahneye sunumu günümüzde popüler kültürün giderek ağırlık kazandığının bir göstergesi. Her şey bir yana, artılanyla eksileriyle yüreklilik isteyen bir prodüksiyon. Ama romanm aslına bağlı kalarak olaylan birebir, peş peşe dizmek gerekmezdi ki! hir Atakoğlu doğru bir nokta ya- kalamış, alt kültürün yaşam biçi- minde acıyı neşeye dönüştüren müziği işlemiş. Ama neden bu den- li çok yineleme, neden bu denlı benzer motiflerle? Bu temsilde operamızın mezzosopranosu Jak- lin Çarkçı'yı yeşil püsküllü giysi- leri içinde bir göbek dansözü ola- rak izlemek içimi acıttı. Onu Car- men ya da Dalila gibi rollerinden anımsadığımız sesiyle, tutkulu oyunuyla saklamak isteriz belleği- mizde. Sıradan bir Sulukuleli gibi gö- bek atmak üzere sahneye çıkması- nı, kendi değerlerine karşı sorum- suzluk olarak düşünüyorum. Borusan Fllarmonl'den plak dlnletlsl glbl konser Hani kimi orkestra şefleri vardır, insana öyle bir duygu verir ki, san- ki elime bir saz alıp topluluğun ara- sına katılsam bana da çaldırtır, gibi düşünüverirsiniz. Işte geçen hafta Gürer Aykal, Richard Strauss'ın "GüUü Şövalye Süiti"nı yönetir- ken böylesi bir duyguya kapıldım. Gözümü kapattığımda Londra ya da Paris gibi bir müzik başkentinde. geienek sahibi bir orkestrayı dinli- yordum. Orkestranın bütünlüğü, kornolann temizliği, tüm üfleme çalgı sololannın netliği, yaylılann tek soluğu ve bütünüyle güzel bir yorumu dinlemenin keyfini yaşa- dık. Konserin solisti 1972 Kanada doğumlu keman sanatçısı Corey Cerovsek'ti. Paganini'nin ünlü bi- rinci konçertosunu dramatik ve us- talıklı bir teknikle sundu. Bu konserde Aykal bize yine Amerika'da yaşayan bir Türk beste- cisini tanıştırdı: Melih Cangürel. Ankara Konservatuvan çıkışlı bes- teci aynı zamanda korno ve piyano çalıyor, ldasik müzik kadar caz mü- ziği üstüne de uzmanlaşmış. Bir sü- re Paris'e gitmiş, 1970'ten beri ABD'de yaşıyor. Bugüne dek çoğunlukJafilmmü- zikleri yapmış, caz, hafıf müzik ve klasik müziği iç içe işlemiş bir bes- teci. "Yenigün" adlı 11 Eylül'ü ve sonrasıru anlattığı yapıtında zengin bir orkestra dokusu film müziği be- timselliğinde işlenmiş. 11 Eylül, in- sanlık tarihinde olduğu kadar sanat tarihinde de bir dönüm noktası ol- du. Bu dehşetle sanatın her dalmda nice yapıt çıktı ortaya. Anday'ın ardından Kim bilir kaç kuşak Türk sanat- çısının ilk gençlik yıllarını zengin- leştirmıştir Melih Cevdet Anday! Şiirleriyle, denemeleriyle, roman- lanyla, çevirileriyle gerçek bir ede- biyat adamı. Hepimiz ilk gençlik yıllanmızda onun dizelerini ezber- leyip birbirimize aktarmaktan bü- yük zevk ahruşızdır. Onun ölümü birdöneminkapanmasıdır. "Kolla- rı Bağlı Odiseus"u baştan sona ez- berlediğim günleri anımsıyorum. Nasıl bir zenginlik, nasıl bir derin- lik getirmişh imge gücümüze. Şiirin güzelim bir Türkçeyle yazılabilece- ğini, şiirin çağnşımlar sanatı oldu- ğunu, şiirin müzik olduğunu bir kez daha öğretmişti bizlere: "Büyüdük çocukluğumuzdan Büyüdük tarihe usulca Biz bir yana, doğa bir yana Doğanın yanında bir başka doğa Karşıdan bize gözlerimiz mi bakan? Ve güneş altındaki ölümlü tanrıları Hâlâ şaşkınlık içindeki yontularda Susar doğadan ayrı düşmüş ınsan tnsanın boşluğunda doğa " WEB Sitesi: www.evinilyasoglıı. com e-posta: evini(2boun.edu.tr TANZtMAT'TAN BUGÜNE Türk edebiyatçılannın profili belirlendi ANKARA (ANKA) - Bilkent Üniversitesi Türk Edebiyatı Merkezi, Yapı Kredi Yayınla- n'ndan çıkan "Tanzimat'tan Bugüne Edebi- yatçılar Ansiklopedisi" üzerinde yaptığı araş- tırmayla, bu dönemde yaşamış 2132 yazar, ozan, çevirmen. eleştirmen ve diğer edebiyatçılann toplumsal profilini çıkardı. Cniversitenin yayın organı 'Kanat'ta yayım- lanan araştırmada, bu edebiyatçılann yüzde 55'inin şiir, yüzde 27 sinin öykü, yüzde 26'sının roman ve yüzde 20'sinin çeviri alanında yapıt or- taya koyduğu, eleştiri dalındakilerin oranınmsa yüzde 3 olduğu belirlendi. Araştırma kapsamın- daki2132edebiyatçınınyüzde7rini 1911-1960 arasında doğanlar oluşturuyor. Istanbul'u mesken tuttular Araştırmaya göre Tanzimat'tan bugüne yapıt %ermiş 2132 Türk edebiyatçısının yüzde 67'si- nin Anadolu doğumlu olduğu, hayatta olan ve ol- mayan bu kişilerden yüzde 48'inin ise yaşamı- nın önemli bölümünü Istanbul'da geçirdıği be- lirlendi. Edebiyatçılar içinde Istanbul doğumlulann, 1881-1900 arası doğanlarda yüzde 51.4 olan ora- nı, 1901-1920 doğumlularda yüzde 50.3'e, . 1921-1940 doğumlularda yüzde 22.4'e. 1941- '. 1960 doğumlularda yüzde 15.8'e düştü, • 1960'tan sonra doğanlarda ise yüzde 21 oldu. Anadolu doğumlulann oranı ise söz konusu yaş dilimlerine göre yüzde 26.4'ten yüzde 76.6'ya çıktı. Çoğunluğu erkek Araştırmaya göre, Tanzimat'tan bu yana ede- bsyat sahnesinde boy gösteren 2132 kişinin yüz- de 87'sierkek,yüzde 13'üisekadın. Kadınede- bıyatçılann, 1881 -1900 doğumlularda yüzde 5.4 olan oranı, yaşayan edebiyatçılarda yüzde 13.2'yeyükseldi. Edebiyatçılann yüzde 78'inin yikseköğrenime başlamış ya da yükseköğreni- nu tamamlamış olduğu, bu kişilerin yaygın ola- nk Fransızcayı, son dönemlerde ise Ingilizceyi yabancı dil olarak benimsediği ortaya çıktı. Türk edebiyatçılannın sadece yüzde 59"unun baba mesleğinin belirlenebildiği araştırmada, bunla- nn da yüzde 10'unun orta ve alt düzey memur, yizde 8'inin serbest meslek, yüzde 6'sının asker, yizde 5'inin çiftçi, yüzde 5'inin de öğretmen ço- cagu olduğu saptandı. Kapsanan 2132 edebiyat- çdan 2033'ünün edebiyat dışında işlerle de uğ- nştığı belirlendi. Araştırmaya göre, edebiyatçılann 226'sı bir d3nem soruşturmaya uğrarken 141' i de hapis ya dı sürgün gibi özgürlüğü kısıtlayıcı yaptınm- Iffla karşılaştı. Izmir Sanat önceki hafta Burçin Büke ve Izmir Viyola Ensemble 'ı ağırladı Piyano ve viyolanın tını güzelliği ÖNDER KÜTAHYALI tZMİR - Değerli piyanist ve Izmir'in sevgili çocuğu Bur- çin Büke, 20 Kasım akşamı "Izmir Sanafta resıtal ver- dı. Yıllardır dınleyemediğim Burçin, artık olgunlaşmış, yo- rumu derinlik kazanmış. M. Ravel'in "Soylu ve Duygulu Valsleri"yle S. Prokofyefın 3. Sonatı heyecan vericiydi, ancak Chopin'den seçtıği bir Mazurka ile iki Nocturne'de ve M. Musorgski'nin "Bir Ser- giden Tablolar"ında, "Biraz daha müzik, biraz daha tek- nik" demek gerekiyor. "lzmir Viyola Ensemble", DEÜ Devlet Konservatuvan Öğretim Görevlisi Çetin Ay- dar'ın kurduğu yeni bir oda müziği topluluğudur. Güttüğü amaç, milyonlarca fıkraya ko- nu olan viyolanın yeteneğinı ve tını güzelliğini sergilemek, dağannı tanıtmaktır. Topluluğun 26 Kasmı akşa- mı "tzmir Sanafta verdiği ve "Viva Viola" başlığını ta- şıyan dinletisine, DEÜ Devlet Konservatuvan, IZDSO, İZ- DOB ve DESO gıbi kurumla- • Piyanist Burçin Büke 20 Kasım akşamı tzmir Sanat'ta bir resital verdi. M. Ravel'in 'Soylu ve Duygulu Valsleri'yle S. Prokofyef'in 3. Sonatı heyecan vericiydi. nmızın viyola sanatçılan, Çe- tin Aydar, Zeliha Özel, Nebil K. Gökay, Pınar Dinçer, Öz- lem Görgülü, Mert Savaşan, Pınar Güler, Elif Özülgen, Ebru Bilgen, Oya Uçarcı, Zeynep Tamay ve Nur Aydar katıldı. Kontrbasçı Duran Ka- ya ise bazı parçalarda toplulu- ğa yardımcı oldu. İki olumsuz yaklaşım Dinletide, ikiliden onikiliye uzanan viyola topluluklanmn, özellikle viyola dörtlüsünün müzik yapma olanaklannı gö- rerek mutlu olduk. Genç sanat- çılar Pmar Dinçer ile Özlem Görgülü'nün başanlanyla gu- rur duyduk. Hocalan Çetin Aydar'ı beğeniyle dinledik. B. Bartok'un 44 keman dü- osundan on örnekte Ç. Aydar ile N. Gökay'ın yorumu çağı- mızı yansıttı. L. Van Beetho- ven'in Op. 87. Viyola Üçlüsü- nü, J. F. Mazas'ın Op. 71 dü- osunu tanıdık. Ali Hoca'nın "Dört Viyola tçin tki B6- lüm" başlıklı yapıtuıı çok sev- dik. Lıste daha da uzatılabilir Ne yazık ki iki olumsuz yak- laşım, saydığım güzellikleri yok edecek nitelikteydi. 20.30'da başlayan dinletinin ilkyans^l^O^tabitti. ikinci yan ise 21.55'te baş- ladı ve 23.30'da son buldu. 21. yüzyıldaki yorgun insanın sab- nnı, bu kertede uzun bir izlen- ceyle zorlayamazsmız. Size dinleti verme olanağı yaratan kuruma, onun düzeni- ni tersyüz edecek bir izlence sunamazsınız. Öte yandan şu parçalann KULTU* • SANAT (0212) 293 «9 7» iıllilil^ www.0it9t0-ciub.ton } İlanlannu İçin (0212]293 89 78 [email protected] tr [email protected] www.perareklam com tr r *' TİYATRO I5TANBUL - GENCAYGÜRÜN oyünl/atöivesi JuTTHONYHOROWITZ YöfletenljılKASAMGI.U Çevıren Ztynep AVCI HalukBİLGİNER BülentEminYARAR YA DA GÜNAHKARLAR Şe n a »G Ü R L E R 12 Aralık Perşembe Saal: 20.30 13 Aralık Cuma Saat: 20.30 14 Aralık Cumartesı Saat: 20.30 15 Aralık Pazar Saat: 16.00 GişeTel:(0-216)345 39 39 EFES Yıan- KRESSMANN T»nOR Tûftçesi n Yönelen: GENCAY GÜRÜN 06 - 08 Aralık 19 - 22 Aralık Arası METİN ARSUN-ŞAHNAZ ÇAKIRALP-EBRU TEKGÜNDÜZ 12-15 Aralık ve 26-29 Aralık Tarihleri Arasında EFES PUsen Po«/r5.IO-1l 31 CUMAHTESİ MATİNE ÖĞREHCİYE $.090.000 TL G ŞE 0212. 216 40 70 PROFILO ALIŞVERİŞ MERKEZI-MECIDİYEKÖY KREDİ KARTIYLA REZERVASYON YAPILIR. û EFES Pilsen'in kühür ve sanata katkıları artarak sürecek. H EFES PUsen'in kültür ve sanata katkıları artarak sürecek. bestecilerine ve başlıklanna bakalım: Lennon: "Miche- le", McCartney: "Yester- day", "Hey Jude", S. Joplin: "Countr>' Clubrag", "Mag- netic Rag." Saydığım yapıtlar, hafıf müzik ile ragtime türü- nün klasikleridir. Onlara ruh veren sadece ezgi ve armoni değil, gitar, piyano gibi çalgı- lann anılan türlere özgü çalma yollandır. Bu durumda viyola toplulu- ğuna yapılan düzenlemelerin çarpıcı nitelikler taşıması ge- rekirdi. Bir oda müziği dinle- tisine böylesi örneklerden beş tane alınması ise ayn bir tartış- ma konusudur. Düzenleme yetersizdi Sulandırmanuı doruk nokta- sı ise "Sevdim bir genç kadı- nı" sözleriyle başlayan ünlü tangoydu. Necip Celal An- tel'in, bu sevimli yapıtına "Özleyiş" başlığım koyduğu bilinmediğinden, programa ilk dize yazılmış. Düzenleme bu- rada da yetersizdi. Aynca Sey>an Hanım'ın yorumuna göre nakaratın ikin- ci gelişinde ezgide önemli bir nota yanlışı vardı. Çetin Ay- dar'ın sesi ise tango biçe- minin kesinlikle dışında kaldı. Dileriz "tzmir Viola Ensemble", yakın gele- cekte vereceği dinletilerin- de böylesi tutarsızlıklar- dan kendini anndınr ve vi- yolanın güzelliklerini da- ha inandıncı yaklaşımlar- la bize tanıtır. Yazımı nok- talarken değerli okurlan- mın ve Cumhuriyet ailesi- nin şeker bayramlannı en içten dostluk duygulanyla kutlanm. Not: Geçen haftaki ya- zımda, Sayın Muzaffer Gûrgüneş'i nitelendiren "konuk sanatçı" tamla- ması "komik sanatçı" olarak çıktı. Değerli büyüğümüzün ve okurlann bizi bağışla- masını dilerim. GUZELİN ARDINDA BERTAN ONARAN 'Mustafa Kemai Gibi Düşünmek' "Norveç dilinde 'Mustafa Kemal gibi düşün- mek' diye bir deyim var. Herhangi bir sorun kar- şısında, çözümü olanaksız diye hemen teslim ol- ma eğilimi gösteren, ne yapıp edip bir çözüm bulmak üzere yaratıcılığını zorlamaya katlanmak istemeyen ruh ve kafa tembelı kişilere söylenir. Bu gibi insanlara hemen: 'Hayır, yanılıyorsun, bu so- runun mutlaka bir çözümü vardır, Mustafa Kemal gibi düşün lütfen' deriz. Sizin bu akşamkı konuş- manızdan sonra, bu sözün anlamını çok daha de- rinden kavradım; bu güzel fotoğraflar eşliğinde yaptığınız söyleşi bana bu yaşımda bir şey daha öğretti; anadilim Norveççeye yerleşmış şu deyi- min gerçek ve derin anlamını gördüm! Size gö- nül borcum büyük!" Genç bir Türk ışadamının, Utku Oğuz'un 18 Mayıs 2002'de Italya'nın Perugia kentinde yap- tığı konuşmanın ardından yaşlı bir Norveçli söy- lemiş bunları; Müdafaa-ı Hukuk'un kasım sayısın- dan ödünç aldım. Bana benzeyen Anadolu insanları bunu do- ğumlarından beri bilir, ama hanı şu Batılı dediği- mız dünya yurttaşlarına, bunların özellikle sömür- gecı bir geçmışe dayananlarına bir türlü anlatıla- maz. Norveçli böyle lekeli bir geçmişin ürünü ol- madığı için besbelli, görebilmiş, dahası, dile ge- tirebilmiş. O güzel insanın saptaması çok doğru: Musta- fa Kemal, yalnız çözümsuz gözüken sorunlar ko- nusunda daha başından pes etmemeyı değil, ya- şamın tümünü bilip gösteren ender insanlardan biri. Benim, Moliere'den ödünç aldığım "Yemek için yaşamamak, yaşamak için yemek" ilkesini eksiksiz bılip uygulayanların başında geliyor. Bunu hem anasından-babasından aldığı kalıt- la bıldiği, hem eğıtimle unutmadığı için, başta kendisıni, canlı cansız bütün varlık bıçimlerini se- vip sayıyor, koruyup kolluyor. Bu satırları okurken azıcık durup düşünürseniz, ınsanlık tarihinde böyle bir önder, kahraman ko- mutan, fatih bulamazsınız. Fakir Baykurt'un deyişiyle "göğsü acımalı" ka- labıldiğı için. 30 Ağustos'ta, şapşal Yunan çocuk- lanyla yurdumuzu bize armağan etmek üzere şe- hit düşmüş askerlerimizin ölülerine bakıp; "In- sanlık bu görünüm karşısında utanç duymalıdır" diyebilmiştir. Altın değerindeki sözleri arasında, bize de he- def gösterdiği "çağdaş uygarlık"a giden yolun temel taşlarından birini dile getiren şunu anımsa- yacaksınız: "Kadınlannı okutup eğitmeyen top- lum, erkeklerini düşünsel-duygusalyalnızlık ceza- sına çarptırır." Ah canım, gülüm! Kimbilir nasıl ıçi yanarak söy- ledi bunu! Avrupa Birliği ile her şeyin gerisindeki Ameri- ka'nın önünde yerlerde surünen, gözyaşları için- de yalvaran, bir dolar için bin bir takla atan şim- diki yöneticilerimizi görse ne yapardı acaba? Insanlar günün birinde şimdi estirilen, ortalığı toza dumana boğan "küreselleşme" fııtınası din- diğinde, sağ kalabilmişlerse, "gerçek uygarlık"ı, yürürlüğe koyabilmek için, daha başka sevgili- saygılı çocuklannın yanında, mutlaka Atatürk'e de kulak vermek zorunda kalacaklar. Hani özü-sözü bir olmak diye bir deyimimiz var ya, onun özü-sözü-gözü bir: Üçünde de en kü- çük bir yalan, kandırmaca yok; ınsan kanı-canıy- la bir sanal erk elde etme hastalığının kırıntısı yok bu benzersız varlıkta; imece ve bılim yoluyla dün- yayı cennete çevirme sonra insan kardeşleriyle el ele tutuşup halay çekme özlemı, kararı var. Batı'dan estirilen yalan rüzgârlarının kaldırdığı kapkaradumanlar arasında, birkaç uygarlığın ka- lıtı üzerinde oturan Anadolu insanı da bunu unut- muş gözüküyor. Uslanmaz bir Nasrettin torunu olarak, "son can çıkmadan" umut kesemeyiz dıyorum, Nor- veçli amcanın öğüdüne uyarak. Döniiş Yok'a Stockholm'den ödül • Kültür Servisi - lsveç'ın Stockholm kentinde düzenlenen 13. Uluslararası Stockholm Film Festıvali'nde. En îyi Film Ödülü'ne Gaspar Noe'nin tartışmah filmi 'Dönüş Yok' layık görüldü. Daha önce başta Cannes ve Edinburgh olmak üzere gösterildiği festivallerde, Monica Bellucci'nin saldınya uğradığı uzun tecavüz sahnesi ve diğer keskin aynntılanyla büyük yankılar yaratan yapım, îsveç'te büyük ödülün sahibi oldu. Afyon'da klasik müzik festivali • AFYON (AA) - Bu yıl ikıncisi düzenlenecek Afyonkarahisar Müzik Festivali, 9-14 Aralık 2002 tarihleri arasında yapılacak. Yönetmenliğini Hüseyin Başkadem'in üstlendiği festival, Kültür Bakanlığı'nm katkılanyla Afyon Eğitim Vakfrnca düzenleniyor. Mersin Üniversitesi Oda Orkestrası'nın açılış kanseriyle başlayacak festival, müzikseverleri Afyon'da buluşturacak. Söyleşi, dia gösterileri, atölye çalışmalannın da yer alacağı festival ünlü piyanist Fazıl Say'ın konseriyle kapanacak. Mercan Dede turneye çıkıyor • IZMİR (AA) - Ney ve bendir sanatçısı Mercan Dede Türkiye turnesini 12 Aralık'ta Konya'da vereceği konserle başlatacak. Turne programıl3 Aralık Kayseri, 14 Aralık Mersin, 17 Aralık Eskişehir, 19 Aralık Ankara, 20 Aralık lzmir ve 21 Aralık îstanbul konserlerinden oluşuyor. Sanatçuıuı 'Narname" adını verdiği Türkiye turnesi. repertuvan, ışığı ve şo\ r uyla sanatçının 2003 yazında gerçekleştireceği büyük Avrupa turnesi öncesinde hazırlık niteliği taşıyor. BUGÜN • tSTANBUL KISA FİLMCİLER DERNEĞ1 LOKALİ'nde 20.00'de Şerafettin Kaya"nın sunacağı, Sunay Akın'uı katılacağı 'Anılan Şair Orhan Veli Kanık' konulu söyleşi. (0 212 293 00 77)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle