25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
C OCAK 2002 SALI CUMHURİYET SAYFA IX I ) I i I U J \ kuttur@cumhuriyet.com.tr 13 Yeni oyunuyla izleyiciyi eğlendirmeye soyunan Erkal'a göre komedi etkisi büyük, güçlü bir silah Sahnedereytıng savaşıMELTEM KERRAR Televizyon kanallamıın olmazsa ol- mazlan yanşma programlan.. Çok kül- türlü, bol eğlenceli, en büyük reyting- li yanşma programının yıldız sunucu- sunun ağzından çıkmış bir kelimenin, ertesi gün çoktan günlük konuşmalar- da yerini aldığını gördüğümiLz ülke- mizde ise ayn, apayn bir yeri var yanş- malann. Elbette kı büyük televizyon pattonlan da bunu göz ardı etrniyorlar ve her geçen gün. ışıl ışıl bir yenisiyle karşılıyorlar renkli camda izleyiciyi. Dostlar Tiyatrosu'nun cuma günü prömiyerini yaptığı 'Yanşma* oyunu da bir bilgi yanşması ardında yaşanan- lan birebir sahneye taşıyarak özelde yanşmalan, genelde tüm medyayı eleş- tiriyor. Fransız yazar Laurent Baffie'nin Fransa'da halen sahnelenmekte olan oyununu Genco Erkal yönetti. Sahne tasanmı Duygu Sağıroğhı'na ait olan oyunda Genco Erkal'a, Zeynep Irgat ve Erdem Akakçe'nin yaru sıra aynı te- levizyon dünyasından tanıdığnnız Şeb- nem Özinal ve Ziya Kürküt eşlık edi- yor. Hyatro kan kaybediyor - Baffk'nin oyununu sahnelemeye na- sıl karar verdttniz? GENCO ERKAL - Son yıllarda ti- yatronun sürekli kan kaybettiğini, özel- likle gençlerin gündeminden silindiği- ni inkâr edemeyiz. Gençlerin çogunlu- ğu tıyatro deyınce stand-up'tan ötesini göremiyor. Bunun üzerine gelen son ekonomik kriz de orta halli izleyicinin belini büktü. Ben sadece bizim tiyatro- dan söz edeyim. Son üç yıldır oynadı- ğımız oyunlarla büyük övgüleT alıyo- ruz, güzel yazılar çıkıyor, ödüller kaza- nıyoruz ama seyircinin gişe önünde kuyruklar oluşturduğundan söz etmek olanaksız. Turnelerde verimsizleşri. Iş- te bu sıkıntılı duruma bir çare diişünür- ken Paris'te oynanan bir oyunun eleş- tirisi dikkatimi çekti. Televizyonu için- den tanıyan, kendi de bir televizyon yıl- dızı olan sunucu, anımatör Laurent BafFie ilk oyunıryla büyük ilgi çekmiş- ti. Hemen oyunun metnini getirttim, okur okumaz aradığun oyunun bu ol- duğunu anladım. Geçen yaz aylannda altmıştan fazla oyun okumuştum, çok beğendiklerim de vardı aralannda, ama benim cesaretim yokru. Bunu kaç kişi anlar, bunu kim beğerür, bu oyuna kim gelir, maalesef olumlu yamtlar vere- mediğim umut kıncı sorulardı. Uzat- maya gerek yok. Yanşma'ya karar ver- dikten sonra müthiş hafifledim. Oyu- nu çalışırken de oyuncu arkadaşlarla çok güldük, eğlendik. Şimdi izleyicile- ri eğlendinneye soyunuyoruz. Düşün- celerimizden, sanat anlayışımızdan, düzey kaygısından ödün vermeden. Te- levizyonda her gün canlı yayımlanan bir bilgi yanşmasında dönen dolaplar- dan yola çıkarak yaşamımızı kuşatan medya gerçeğine güler yüzlü, bir o ka- dar da saldırgan bir bakış. Bir düzen eleştirisi - Oyun televizyon dünyasında yaşa- nan dalavereleri. tflıiü dolaplan bir ya- nşma arkapianından izleyiciye sunar- ken ashnda tüm medyayı eteştiriyor. Te- levizyonlar, gazeteler... zaten hep aym büyük patronlann değO mi? ERKAL - Aslında bana sorarsaruz sadece televizyonu, basını değil, geniş açıdan bakıldığuıda bir dünya görüşü- nü, bir düzeni eleştiriyor bu oyun. Bü- yük patronlann düzenini. Belki de bu kadar yahn, iddiasız bir güldürüye bun- ca önemli bir işlev yüklemek aşrn ge- lebilir, ama medya da sonuçta o düze- nin en etkili silahı. Insanlann kafasmı değiştiren, kamuoyu oluşturan, oyala- yan, uyutan, uyuşturan bir silah. Oyun- daki özel öyküye daha geniş bir açıdan bakıp başka alanlardan paralellik kura- rak eleştirinin boyutlannı genişletmek olası. - Oyunda televizyon dünyasını tiyat- ro sahnesine taşırken, öraeğin tüm bir yanşmayı birebiroynamakgibi pek çok yabancılaşma unsuru var. Böyle bir ya- bancılaşma unsuru üe oynamanm/sah- neiemenin ne gibi olanaklan ve handi- kaplanvar? ERKAL - Oyunun özgünlüğü, tele- vizyon dünyasının görüntüdeki puıl pı- nl, ışıltılı, gösterişli dünyasıyla, onun arkasmdaki çirkin, yozlaşmış yüzünü bir arada, yan yana vermesinde. Bu i- ki dünya arasmdaki çelişkiler, zıtlıklar hem oyunun güldürü kaynağı oluyor, hem de en büyük yabancılaştrrma un- suru. Bizim üstümüze düşen görev, bu aynntılan görünür kılmak, izleyiciyi bir yandan zihinsel bir dürtüyle güldü- rürİcen, bir yandan da sürekli içinde ya- şadığunız, evlerimizde bizleri esir alan televizyon olgusuna eleştirel bir bakış açısı oluşturmak. - Oyunda televizyon dünyasından iki aşina yüz var. Bu da başka bir yabancı- laşma unsuru. Bu isimleri tercih etrne- nizin özel bir nedeni var mi? ERKAL - Ben oyunun gerektirdiği oyunculan aradrm. Doğru seçim yap- tığımı, bu oyun için en uygun oyuncu- lan bulduğumu düşünüyorum. Bu açı- dan kendimi şanslı sayıyorum. Zeynep Irgat ve Erdem Akakçe daha önce de birlikte çalıştığım, Dostlar Tiyatro- su'na emek vermış sanatçılar. Şebnem Özinal gerek gösterişli fiziği, gerekse oyun gücüyle oyunun yorumuna çok yakışıyor. Ziya Kürküt'ün daha önce- ki televizyon sunuculuğu deneyimi oyuna zenginlik katıyor. - Ekonomik kriz, sürekli knienen medya, neyi beğenip neyi beğenmediği- ne karar verme yetisini yitiren seyircL. Tüm bunlann arasmda komedi gibi dd- di bir iş yaparken tiyatrocu nasıl bir y- ol izkmeli? Doğru sesi verebilmek ERKAL - Kimseye reçete verecek, doğru yolu gösterecek halimiz yok. Herkes kendi yolunu bulacaktır kuşku- suz. Kendi deneyimizden yola çıkarak ancak şunlan söyleyebilirim. Her şey- den önce söyleyeceİc bir sözü olmalı in- sanın, yaptığı işe saygı duymalı, içten olmalı, onurlu olmalı. Bir de dediğiniz gibi komedi çok ciddi bir iş, önemsen- meli, güçlü bir silah olabilir, çünkü çok etkili, geniş kitleler tarafrndan en sevi- len tür olduğu içın doğru kullanılırsa etkisi büyük olacaktır. Genelde yaşa- nan büyük yozlaşma ortammdaki bez- ginlik, umutsuzluk, karamsarhk içinde, ayaklan yere basan, tutarlı, doğru sesi verebilmek önemli. Böyle biroyun doğ- ru yorumlanırsa insanlara mutluluk ve- rir, morallerini düzeltir, belki de içinde yaşadıklan dünyaya değişik bir gözle bakmaya yöneltir diye düşünüyorum. aenco Erkal, okuduğu 60 oyundan sonra sahnelemeye karar kıldığı 'Yanşma'yı, televizyonda her gün canlı yayımlanan bir bilgi yanşmasında dönen dolaplardan yola çıkarak yaşamımızı kuşatan medya gerçeğine güler yüzlü, bir o kadar da saldırgan bir bakış olarak değerlendiriyor. Yüzyılıh yalnız nü lerı yalnız kuşları Kültür Servisi-Doğayı ve insanı, bilinen gelenek- sel resim kurallan ile de- ğil; bilinçli bir abartmay- la özgürce yorumlayan ressam Gülseren Südor. Ankara Takı Antika Sanat Galerisi'nde (Filistin Cad. Horasan Sk. 15/3 Ankara, Tel: 0312-436 37 88) 90- cak-9 Şubat 2002 tarihle- ri arasuıda açacağı 43. ki- şisel sergisinde, izleyenlerini bu kez, yüzyıllık düş ve gerçeklerin birbiri içinde eridiği uzun sürmüş bir yolculuğa davet ediyor. Çok eski Istanbullu bir levan- ten ailenin vârislerinin evinde te- sadüfen eline geçen, 1900'lerin başında yazılmaya başlanmış bir anı defterinin yalnızca dokuz say- fasuıın kullanılmış olmasının ver- digi anlatılamaz hüzünJe ve duy- gusal bir gönül borcu duyarak bir şeyleri eksik kalmış bu defterin, sonsuza dek böyle kalmasına izin vermeyerek yazılı ve boş devam eden sayfalannı resimleyen res- sam, sizleri de bu serüvene katıl- maya çağınyor. Erkeğe mi? Kadına mı? Yazıl- dıgı o dönemin çok ince, nazik hitap şekillerinden dolayı anlaşı- lamayan, küçücük bir defterin yüzyıllık yalnızlığını içine sindi- remeyen Gülseren Südor; imge- leminde yarattığı o dönemin yal- noz kadınlan için neredeyse ağıt yakıyor. Bunun yanı sıra yine anı defterinin sayfalannın süsleme elemanlan olan kuşlan da son- suzluğa terk edemiyor. Yüzyıllık Kadınlan, günümüze ve aynı zamanda gözümüze so- karcasrna tüm doğallıklan içinde zamanın yıpratıcı etkisi olmadan ve yine nasılsa tanıyanım kalma- dı dedirterek, utanmazsızlıklan ile tekrar günyüzüne çıkanyor. Bu kez insanın, özellikle kadı- nın, dünyadaki bedensel özgür- lüğünün 1900'lerin başında ilk- gençlik yıllanm yaşayan tstan- bullu bir azınlığın am defterini kanştırarak irdeleyen sanatçı, ru- hun ve doğanın sımr tanımazh- ğvnı; bazen kuşlarla sarmaş do- laş ohnuş nü'ler, bazen yalnızca kuşlarla vurgulamaya çalışıyor. Südor, anı defterinden başka An- karah sanatse\'erlere gra\ f ür, kar- ma teknik ve yağlıboya resimle- rini de bu sergi kapsamında su- nacak. Dünyanın en saygın ödüllerinden Diapason d'Or Ödülünü Toros Can aldı Altın piyaniste altın ödülAHMETSAY Süontıya katlanmakta, yoksun- luklan "dayanbre" sloganıyla kar- şılamakta dünyarun önde gelen ül- kelerinden biri olduğumuz için, besbelli ki bu halk ölmez, dirilir! Eğer söylendiği gibi, uygarlüclann en anlamlı göstergesi kültür ve sa- natsa, bu alanda gençlerimiz son derece büyük başanlara imza atıp Batı dünyasına parmak ısrrtıyor. Alm işte, son örnek: KJasik müzik- te dünyanın en saygın ödüllerinden biri olan Diapason d'Or (Altın Di- apason) ödülünü piyanistimiz To- ros Can aldı. 2002'nin ilk büyük ödülü olan "Aran Diapason", geçen yıl da başka bir Türk piyaniste ve- rilmişti. Şimdi kendinizi Avrupa Birliği ülkesindeki aydmlardan bi- ri yerine koyun: "Ne oluyor bu Türklere? Uçakla kule biçmesmi bimezkr, her ne hikmetse piyano- da Stravinski ve Hindemith yorum- lanyla altm ödül topluyoriar" diye düşünmez misiniz? Izninizle Avru- pa Birliği'ne aday adayhğını amaç- layan bir ülkenin aydım olarak hik- metini söylemeye çahşayım: Ken- disini yıllardan ben izlediğim, ya- kından tanıdığrm 1971 doğumlu Toros Can, bir dönemin Ankara Devlet Konservatuvan'nda öğre- nim yapmıştır. Bu dönemin keman öğrencileri Tunca> r Ydmaz ve Em- re Tamer ile piyanistleri MuhMn Dürrüoğhı Demiriz, Yeşim Alkaya, Fazü Say, Özgür Aydın ve Toros Can, sanat yaşamını yurtdışmda sürdürdüler, girdikleri yanşmalar- da ödüller kazandılar, bugün ulus- lararası birer değer olarak geldikle- ri üstün yeri söke söke aldılar. To- ros. önce Londra Kraliyet Müzik Koleji'nde "Post-Graduete" (ileri derece) programına, ardından ABD'de Dallas Üniversitesi'ndeki solistlik prog- ramına katıldı. Yale Üniversitesi'nde master çalışmasını tamamladı, soluk so- luğa Avrupa'ya dönüp Almanya, Hol- landa, Fransa ve Ingiltere'de konserler oros Diapason d 'Or 'dan önce de, Fransa 'nın Orleans Kentinde '20. Yüzyıl Müziği Piyano Yanşması 'nda birinci olmuş; 'Chevillon Bonnaud, Fondation de France' ve Fondation Yvonne Lefebure' müzik ödüllerini almıştı. verdi, BBC ve Radio France için kayıt- lar yaptı. 1998'de Fransa'nın Orleans kentinde yapılan "20. Yüzyıl Müziği Piyano Yanş- ması"nda birinci oldu, üstüne üstlük "CheviDon Bonnaud, Fondation de Fran- ce" ve "FondationYvonne Lefebure" gi- bi iki saygın Fransız müzik vak- finın ödüllerini aldı. Sonra da (maalesef) gitti, ABD'nin vahşi batısuıdaki Arizona'da, bu eya- letin aynı adlı üniversitesinde doktoraya başladı. Bız o zaman bu durumu ya- dırgadık. Fazıl, bu yetenekli ar- kadaşma, "Toroscuğum, ne işin var Arizona çöDerinde, piyano- dan kopma" yolunda e-postalar gönderdi. Ben de etkilemeye ça- lıştım, eğer iki yıl önce Orta As- ya'nın o dağlık bölgesinin adrnı bilseydim sloganrm şu olurdu: "Ne Arizona, ne Tora Bora, yü- rüyelim21.yüzyıla!" Bazı şeyler yaşayarak öğrenilir: Toros dok- torayı sürdürürken geçen yıl kı- pırdanıp Fransa'da bir CD çıkar- dı: Ligeti'nin etütcv aleri. Bu CD. dünyada gerçekten tam an- Iamıyla geniş yarikı uyandırdı. Bu yıl bir hamle daha yapıp yine Fransa'da "Hindemith" kompakt diskini kaydetti, ardrn- dan işte, "Altın Diapason" geldi. Yaşayarak öğrenilir: Toros dok- tora sonrası ABD'de profesör olarak kovboylann çocuklanna piyano dersleri vereceğine, ken- di ülkesinin cin gibi yetenekli çocuklanna yararlı olmayı ve yurtdışı konser turneleri için Av- rupa'nm yanı başmdaki Türki- ye'nin çok daha yakın düşeceği- ni artık görmeyecek değildi. Be- yin göçünü tersyüz etme karan- m aldı piyanistimiz. Bir noktayı daha belirteyim: Bu konudaki kavrayışı ve ataklığı dolayısıyla Eskişe- hir'deki Anadolu Üniversitesi Rektörü Sayın Engin Ataç'ı ve Konservatuvar Müdürü Baude- laire'ci değerli dostum Prof. Ba- hadırGülmez'i kutluyorum. Çok yakın- da onlann "20. Yüzyıl Müziği Piyano Ya- nşmaa" birincisi ve "Alan Diapason" ödüllü bir öğretim üyesi olacak. Belli ki yoksunluklar dolayısıyla boşuna "dayan bre" demiyoruz biz. Cumalı'nın heykeli açılıyor Kültür Servisi-BeşiktaşBeledhesL 10- 13 Ocak ölüm ve doğum yıldönümleri nedeniyle, Türk edebiyat dünyasının ün- lü şiir, öykü, roman ve oyun yazan Ne- cati Cumah yı anma etkinlikleri düzen- liyor. Cumalı'nın, heykeltrraş Gürdal Duyar tarafindan yapılan heykeli, 13 O- cak pazar günü saat 12.00'de Vişnezade ŞairlerParkı'nın içerisinde bulunan 'Şa- irler Sofaa'nda belediye tarafindan açı- lacak. Beşiktaş Belediyesi'nin düzenlediği etkinlik çerçevesinde, 11 Ocak saat 17.30'da Akatlar Kültür Merkezinde 'Gel Evkneüm, Yürü Boşanahm' adlı tı- yatro oyunu ve 12 Ocak saat 22.00'de Levent Kültür Merkezi'nde 'Mine' adlı filmgösterilecek. 13 Ocak saat 18.00'de Akatlar Kültür Merkezi'nde sanatçı dostlan Necati Cumalı'yı anlatacak. Büyük ödül Yüzüklepin Efendisi'ne •Kültür Servisi - Amerikan Film Enstitüsü'nün (AFI) ilk kez bu yıl verdiği ödüllerde, büyük ödül 'Yüzüklerin Efendisi'ne verildi. Peter Jackson'un yönettiği fantezi epik filmi yılm en iyi yapımı seçilirken 'Traıning Day' (ilk Gün) adlı fılmindeki rolüyle Denzel Washington 'En iyi erkek oyuncu', 'In The Bedroom' fılmindeki performansıyla Sissy Spacek 'En iyi kadm oyuncu', Robert Altaman da 'En iyi yönetmen' ödüllerini aldılar. 'Moulin Rouge' da 'En iyi beste' ve 'sinemaya uyarlanan en iyi senaryo' ödüllerini kazandı. 'En iyi sinematograff ödülü de Coen kardeşlerin bir kara fihn örneği olan 'The Man Who Wasn't There'de rol alan Roger Deakins'e verildi. Steve Martin'in romanı fihn oluyor • Kültür Servisi - Steve Martin'in romanı 'ShopgüT fihn oluyor. Başrolünü kendisinin üstleneceği filmin senaristlığini ve prodüktörlügünü de Martin yapıyor. Fihn, Beverly Hills'te eldiven satan bir sanatçının hikâyesini anlatıyor. jnsancıl Atölyesi'nde iki yeni seminer • Kültür Servisi - lnsancıl Atölyesi, 2002 yılına iki yeni seminerle merhaba diyor. Ayla Gökdemir'in gerçekleştireceği "Insanın însanlaşma Sürecinde Sanat Oluşumlanna Yeniden Bakış" başlıklı seminerde insanlığm sanat alanında bıraktığı izler ve yaşam ile sanat arasrnda oluşturduğu bağlantı duvara çizilen ilk resimden modern sanata uzanan bir süreçte ele alımyor. 14 Ocak tarihinde başlayacak seminerde, dia gösterimiyle örnekler sunulacak. Orhan îyiler'in gerçekleştireceği diğer seminer sosyolojik içerikli ve güncel bir konu üzerine. "Afgan Savaşı ve Dünya Burjuvazisinin Asil Topluluğu" başlıklı Afganistan'da yaşanan süreç ve 90'lardan günümüze insanlıktan yana ohnak adı altında yine insanlığa karşı işlenen birer suç niteliği taşıyan girişimlerin ele alrndığı seminer 15 Ocak tarihinde başlıyor. Seminerler pazartesi ve salı günleri 18.30'da gerçekleştirilecek. (0 212 249 80 19) Konserler iptal oldu • Kültür Servisi - İş Sanat'ta bu akşamki 'Soneler ve Şarkılar' ve perşembe akşamı yapılacağı belirtilen David De'or konserleri ertelendi. (Avnntılı bilgi için: 0 212 31610 83.)' BUGUN • ATATLTIK KTT\PLlGrnda saat 18.00'de Gönül Paçacı'nm düzenlediği müzik atölyesi. (0 212 317 77 00) • VELİ BAR'da saat 20.30'da küçük Iskender'in konuğu Özkan Mert. (0 212 251 18 53) • CEMAL REŞİT REY'de saat 19.30'da Muammer Ketencoğlu'nun 'Zeybek Havalan' adlı konseri. (0 212 232 98 30)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle