Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
3O EYLUL 2001 PAZAR CUMHURİYET SAYFA
DIZI
Adücahitlereyakın olduğu sezilen herkesin sözlerinde kilit bir lider öne çıhyordu: Muhammed Tarrald!
...Afgartistan'ın
Atatürk'üolurda..G
eleli Iki gece oldu ama hâlâ
Başkent Kabil'i görmüş deği-
lim. Sabahın ilk ışıklan ile
kendimi Kabil sokaklarına vurdum.
Böylece sabah kahvaltısında iyice tı-
kınıp günü tek öğünle geçirip küçük
bütçemde yıkıcı delikler açan otel üc-
retini dengeleme planım bu gün de su-
ya düştü.Bir başkent. Ama henüz kent
bile olamamış. Elçilik binalan, Üni-
versite, Yüksek Teknik Okul, bir iki
bakanlık, bir kaç medreseyi ayınn, ge-
ri kalaru toprak damlı kulübe bozma-
sı yapılanyla bizim Güneydoğu Ana-
dolu'nun irice kasabalanndan pek
farklı değil.
Kaybolma tehlikesi de yok. Her y-
ol, eninde sonunda kentin ortasından
akan Kabil Irmağma çıkıyor. Rasgele
girdiğim cadde de beni ırmak kıyısı-
na indirdi.
Iğrenç.
Irmak boyundaki evlerin -ve belki
de bütün Kabil evlerinin- lağımlan
tuğla toprağından yapılmış künklerle
ırmağa akıyor. Kış ortasındayız. Her
yan kar, yüksek tepeler buz. Irmak bü-
zülmüş, incecik bir dereye dönüşmüş.
Karlar eriyince azgınlaşan ırmağı diz-
ginlemek için örülmüş yüksek duvar-
lan delerek uç gösteren lağım borula-
n da açığa çıkmış. Kabil Irmağının i-
ki yakasına örülmüş yüksek duvarlar-
dan bok akıyor..
Ve o çok bildik yoksul ülke görün-
tüleri: Irmağın bir yanında çocuklar
oynuyor; daha aşağılannda ırmak su-
yu ve tokaçlarla çamaşır yıkayan ka-
dınlar...
At arabalan ile askeri araçlann, es-
ki püskü otomobillerle, inanılmaz bir
renk cümbüşü ve göz emeği ile boya-
narak süslenmiş kamyonlar, triportör-
ler, motosikletler içiçe. Hiç de yoğun
olmayan trafikte tam bir kargaşa ve
gürültü egemen.
Irmağı aşan köprülerin iki ucunda
yere senli yaygılann, derme çatma
kontraplaklann üstünde işporta tez-
gahlan. Çoğunun ne işe yaradığı bilin-
mez incik boncuk, ufak tefek satılı-
yor. Seyyarçaycüar gelene geçene çay
daığıtıyor ve hemen her köprü başın-
da ünlü Afgan haşhaşından üretilmiş
esrar plakalan satan çocuklar.
Afganlstan'ın Atatürtt'ü
B
ir kenti hedefsiz, zaman sınır-
laması olmaksızın dolanmak
kenti tanımakta yararlıdır.
Kentin kokusunu, rengini, sesini, insa-
nıru tanırsınız. Ama turistik gezide de-
ğiliz. Iç savaşın tırmandığı bir ülkenin
başkentindeyiz.
Sovyetler Birliği'nin desteği ile iç
düşmanın sindirilmeye çalışıldığı bir
Afganistan:
Gözlemler,
İzlenimler
\YDI,\ ENGIN
Bir başkent Ama henûz kent bile olamamış. Elçilik binalan. t nhersite, Yüksek Teknik OkuL bir iki bakanhk, bir kaç medreseyi
ayırm, geri kalanı toprakdamh kulübe bozmasJ yapdanyla bizim Güneydoğu Anadohı'nun irice kasabalanndan pek farklı deği.
devrim ülkesinde miyiz, yoksa Kızı-
lordu işgali altında inleyen ve silaha
sanhp başkaldırmış kahraman "müc*-
hhkr"in ülkesinde mi ? Hayır, bu so-
ruların yanıtı turistik sokak gezileriy-
le elde edilemez. Sora sora önce Af-
ganistan Sendikalar Birliği merkezini.
oradakilerin yardımı ile de Afganistan
Halk Partisi'nin merkezini buldum.
Hemen her yerde dil sorununu öteki
batılı gazetecilerden çok daha iyi çöz-
memi sağlayan Azeri kökenli Afgan
yurttaşlan bulunabiliyor. Kabil'deki
üçüncü ve dördüncü günlerimde Af-
ganistan Halk Partisi merkezinde, Af-
ganistan Sendikalar Birliği binasmda,
Eğitim Bakanlığı binasının giriş ka-
tında "öğretmenler kokali" olarak kul-
lanılan büyük kahvede, Su Işleri Ba-
kanlığında, Içişleri Bakanlığında çok
sayıda Afgan yurttaşı ile konuştum.
Not almamdan önceleri tedirgin de ol-
salar daha sonra rahathyor ve bitip tü-
kenmek bilmeyen sorulanmı yanıtlı-
yorlardı.Içi kof hükümet propaganda-
sı yapan kimi resmi görevlileri bir ya-
na bırakırsak, hükümeti destekleyen
yada muhalif olan, hatta Mücahitlere
yakın olduğu sezilen Afganlılann hep-
sinin sözlerinde kilit bir Afgan lider
öne çıkıyordu. Muhammed Tarraki!
Konuşruklanm ağız birliği etmışce-
sine Afganistan'ın son dört yılını
"Tarraki dönemi ve Tarraki sonrası
dönem" olarak ayınyorlardı. En şid-
detli muhalifler bile söz Tarraki'ye ge-
lince görece ılımlı bir dil kullanıyor ve
onun başlattıklannın bu gün tahrip
edildiğini vurguluyorlardı. Bu yazı di-
zisinde aynntılı olarak Tarraki reform-
lannı, daha doğru bir deyişle Tarraki
iktidanndaki reform girişimlerini an-
latmak mümkün değil. Ama bir anı di-
limciği sayfalar dolusu yazı kadar an-
lamlı: Afganistan'da işim bitip dönü-
şe geçtiğimde, Moskova'da, Türki-
ye'nin o günlerdeki Büyükelçisi Na-
mıkKemalYolga ile ayaküstü bir soh-
bet olanağı buldum. Bana izlenimle-
rimi sordu. Bir kaç cümle ile özetle-
meye çahştım. Tarraki'den söz ettim.
Gülerek sözümü kesti:
- Sayın Engin çokzordu, belki başa-
ramayacaktL Ama başarsaydı, Mu-
hammed Tarraki Afganistan'ın Ata-
türk'ü oiurdu»
Yukandaki bilgiç arabaşlık benim
değil. Kabil Yüksek Teknik Okulun-
da görevli bir ögretmenindi. "Devrim"
terimiyle kastettiği de Büyük Fransız
Devrimiydi. Hani şu evlatlannı yiyen,
giyotin altında kelleler uçuran Fransız
devrimi.
Ordu ve aydınlar arasında "gEfiHk"
koşullannda örgütlenen Afganistan
Halk Partisi, bir darbe ile iktidan al-
dıktan sonra Sovyetlerle bir dostluk
anlaşması imzaladı. Bu anlaşmada
Tarraki yönetimi için önemli olan eği-
tim ve sağlık reformlarına Sovyetlerin
desteğini sağlamaktı. Yüzlerce Afgan
genci sosyalist ülkelere gönderildi.
Eğitim Bakanlığında bana bu konuda
bilgi veren -galiba Bakan yardımcısı
idi- mühendislik, inşaat, ve baraj ya-
pım mühendisliği için Sovyetler Bir-
liği ve Ukrayna'ya, tıp ve cam sanayii
eğitimi için Çekoslavakya'ya, kimya
ve tıp eğitimi için de Doğu Alman-
ya'ya öğrenci yolladıklarını, asıl dev-
rimin o çocukların eğitimlerini bitirip
ülkeye dönüşleri ile başlayacağını
öğünerek söyledi.
Kabil'de rehberliğimi ve çevirmen-
Şu Benim KGB Ajanlığmı... (2)
1979 sonuna gelinmiş; Kızılordu Afganis-
tan'daki çarpışmalara doğrudan katıhnaya başla-
mış ve Afganistan - tıpkı bugünkü gibi- Dünya
gûndeminin birinci sırasrna oturmuştu.
Afganistan Hükümeti ve sosyalist ülkeler "Sov-
yederBirüğjnin kendisinden askeri destekisteyen
dost ve kardeş Aiganistan Hükümetine yardımcı
ohnak ve karşı devrimci çetekrin saktırrianadan
Afgan halkmı korumak üzere bazı kralordu bir-
Hderini görevtendirdiğp'ni söylüyorlardı.
ABD ve Batı ise tam tersi bir değerlendirmeye
bız veriyor,u
Kabil'deki kulda hükümet özgürtük
savaşçısımücabitkrkbaşaçıkamadığıiçinSovA'et-
kr BJrh^pAfganistan'ıişgaletti" diyor ve bütün Af-
gan halkının mücahitlerin safında yer aldığmı.
Kızdordunun ise bir avuç hain işbirlikçi dışmda
öesıek bulamadığını belirtiyorlardı.
Bütün Türkiye medyası gibi, o dönemde Genel
Yayın Yönetmeni olduğum Poiitika Gazetea de
ağırhkh olarak AP, UPl, Reuters gibi "Baüh"
îjaaslardan haber alıyor. Oysa Poiitika gazetesi-
ain öteki gazetelerden ayrılan önemli bir özelliği
rar Türkiye Komünist Partisi'nin (TKP) resmen
degil (değil, çünkü TKP illegal bir parti ve gizli-
fik koşullannda etkinlik gösteriyor) ama fiilen
sözcülüğünü üstlenmiş. Kapitalist dünyanın ha-
beı tekellerinden akan bilgilerle habercilik yap-
mak gazetenin kendini inkan anlamına geliyor.
Oysa Sovyetler Birliği'nin resmi haber ajansı
TASS ve öteki sosyalist ülke kökenli haber kay-
aailan takır tukur propaganda metinleri dışmda
dişe dokunur haber aktarmıyor yada aktaramı-
yorlar. Gazetenin yönetim sorumluluğunu üstle-
aeıler kafa kafaya verip karar aldık: Olup biteni
yerinde gözlemek ve gerçek neyse onu yazmak
üzere biri Afganistan'a gidecek!
Gidecek olan gazeteciyi seçme görevi de, yet-
kisi de bende. Ben de "beni" görevlendirdim.
Bu seçimde, her habercinin düşüne girecek bir
görevi bir başkasına kaptırmamak bencilliğinin
yanısıra, Poiitika gazetesinde böylesine çetrefil
bir haberciliğin üstesinden gelecek deneyimde
gazeteci sayısının pek az oluşu belirleyici oldu.
Bedava Bllet Lazım
Karar almdı, gidecek olan belirlendi ama Poii-
tika düşük tirajı, sıfıra yakın ilan geliri, berbat
mali yapısı ile böylesi bir gezinin üstesinden ge-
lecek parasal kaynaklara sahip değil. Hiç olmaz-
sa uçak biletini bedavaya getirmek gerek.
Hemen hemen bütün gazetelerde (bugün de)
adettir. Uçak şirketlerinden ilan karşılığı bilet sağ-
lama yollan aranır ve çoğu kez bulunur. Meslek
dilinde buna "barter anlaşması" deniyor. Biz de
öyle yaptık. Türk Hava Yollan'na, Ahnan Hava-
yollan Lufthansa'ya ve Sovyet Havayollan Aerof-
lot'a barter önerdik. İki tam sayfa ilan karşılığı ts-
tanbul - Kabil gidişdönüş bilet istiyoruz. Türk Ha-
vayollan yamt bile vermedi. Alman Havayollan
Lufthansa, Alman disiplini içinde öneriyi ele al-
dı ve Frankfurt'taki merkezlerinin yıllık reklam
planlaması dışmda özel barter anlaşmalannı uy-
gun bubnadığını nazik ama net bir dille bildirdı.
Aeroflot'un Istanbul'daki temsilcisi ise, artık
"dobra dobrahk'* mı demeli, "dangalakhk" mı
demeli bilemiyorum ama Politika'nın düşük tiraj-
lı bir gazete olduğunu, o yüzden zaten sınırlı rek-
lam bütçelerini Poiitika gazetesi için harcayama-
yacaklannı söyledi. "SizdenparaçıknıayacakkL.
Barter yapacağız" yollu zorlamalanmız da etkili
ohnadı. Iş başa düştü.
O günlerde Sovyetler Birliği'nin îstanbul Baş-
konsolosluğunu Orlov adlı, çoksevimli, bürokra-
siden nefret eden ve çok kültürlübir diplomat yü-
rütüyor. Daha önce Sudan'da Büyükelçi iken, Su-
dan KomünistPartisi'nin darbe girişimine destek
çıktığı için personanon grata (ıstenmeyen kişi) i-
lan edilmiş. Bu onun diplomatlık kariyerinde bir
darbe olmuş ve büyükelçirikten indirilip tstan-
bul'a başkonsolos olarak atanmış. Yani bir tür at-
tan inip eşeğe binmiş. Ama pek umursadığı yok.
Randevu alıp Orlov'a gittim.
Derdimi anlattım. Aeroflot'un îstanbul yöneti-
cisi ile konuşup, başkansolos ağırlığıru kullanıp
reklam karşılığı bilet vermesi için bize yardımcı
olmasmı istedim. Biraz düşûnüp "HaBederim"
dedi. Halletri de.
Bir kaç gün sonra Aerofolat'tan telefon ettiler.
Reklam metnini ve biletleri ahnamız için Tak-
sim'deki büroya birini yoüamamızı söylediler.
Sağlama bağlamak için kendim gittim. Aerof-
lot'un suratsız yöneticisi homurdanahomurdana
biletleri doldurdu. "Al bakahm başunm belaa"
dercesine bana uzatü. tstanbul - Moskova - Kabil
gidiş, Kabil - Moskova - Îstanbul dönüş biletleri-
ni aldık. Afganistan gezisüıin ilk engelini böyle-
ce aşmış olduk. Kimilerine göre de benim "KGB
ajanlığım"ın ilk adımını atmış oldum.
Yarın: Kabil İnterkontlnental
Oteli İçin Rezervasyon
liğimi yapan, triportörlü hamal Gu-
lam Hazret'e o sözleri aktardığımda
güldü1
.
- BelkL. Dahi inşaallah- Lakin va-
kit galmayacak...Kabirii hamal Gu-
lam Hazret, Afgan gerçeğmi yüksek
bürokrat yada politikacılardan çok da-
ha iyi görüyordu: Vakit kahnamıştı.
Ülkenin güneyinde yığışmış ve
mevzilenmiş MücahiÜer artık yenil-
mesi olanaksız bir askeri güce dönüş-
müşlerdi. Kendini ısrarla "devrim hü-
kümeti'' olarak niteleyen iktidar ise
çoktan dönüşsüz yola girmiş, kan kay-
betmeye çoktan başlamışti.
Umutlar yeşerten bir "devrinTin
çıkmaz sokaklara sapması ve daha da
kötüsü ülkeyi bir içsavaşın kucağına it-
mesi kimin suçuydu?
Bu sorunun tek yanıtı yok. Sovyet-
ler Birliği, Afganistan Halk Partisi,
Afganistan ordusundaki generaller,
Mücahitler, Mücahitleri derleyip to-
parlayan, eğiten, mali ve askeri destek
sağlayan ABD... Hepsinin bu çorbada
tuzu var. Ama belki de belirleyici olan
bütün bunlann dışmda, 1923 Türki-
yesi ile bile karşılaştınlamayacak ka-
dar cahil, geri, yoksul, üstelik 80 yıh
aşkın (1919'a kadar) tngiltere'nin sö-
mürgesi olarak yeraltı ve yerüstü kay-
naklan talan edihniş Afganistan'ın ta
kendisi idi.
Paramparça Bir Mozayık
S
ıkıcı olmasmı da göze alarak
buyrun size 1980 yılında der-
lenmiş ama bugün de hemen
hemen hiç değişmediğinis sandıgım
bir kaç sayısal veri:
Karman çorman ve uluslaşma süre-
cini bile doğru dürüst yaşayamamış
bir nüfus: Yüzde 59'u Paştular (Peş-
tun, Baştun diye yazanlar da var). A-
ma Baştular da bölünmüşbirhalk. Af-
ganistan'dakiler kadan bugünkü Pa-
kistan'da yaşıyor. Kuzeydoğuda Taci-
kistan diye bir ülke var (O günlerde bir
Sovyet Cumhuriyeti, bugün bağımsız
bir devlet). Ama Afganistan'ın nüfu-
sunun yüzde 27'si de Taciklerden olu-
şuyor. Bu iki bölünmüş halktan oluşan
nüfusa aşiret düzeninde yaşayan, ki-
mileri tümüyle göçebe Hazar, Özbek,
Türkmen, Beluci, Nuristani gibi azm-
hklan ekleyin.
Böylesine bir halklarmozayığını bir
arada tutan tek güç ise tslam. Toplam
nüfus içinde okuma yazma bilerîlerin
oranı ise sadece ve sadece yüzde 18.
Ve tanma elverişli alanlan bir kaç
akarsuyun açtığı vadiden ibaret bir
"sarp dağlar ülkesT. Hayvancıhk ve
vadilerde yetiştirilen haşhaş da eko-
nominin candamarlan.
Işte böyle bir ülkede eğitim, sağhk
reformlan yaparak, feodal yapıyı kı-
rarak, üstelik bunu sosyalizm kokan
bir çizgi izleyerek Afganistan'ın kara
kaderini değiştirmeye kalkışmışlardı.
Bu "kader" değişikliği Sovyetler Bir-
liği için öncelik taşımayan bir hedef,
ABD içinse, bölgedeki Sovyet etkisi-
nin artmasma yol açacak bir karaba-
sandı. Bütün bu koşullann üstüne bir
de siyasal litarüterde "güverdn" ola-
rak nitelenmesi gereken Tarraki'nin
kazandığı saygınlıktan hoşnut ohna-
yan, aynca tepeden inmeciliğin bütün
aceleciliklerini ve zorlayıcıhklanm
"çare" gören "Şabinler"i ekleyin.
Sovyetler göz yumdu, ABD keyifle
ellerini oğuşturdu ve general Hafızul-
lah Amin bir darbe ile Tarraki'yi ön-
ce iktidardan indirdi, sonra da ortadan
kaldırdı. Bu Afganistan'da sonunbaş-
langıcı oldu.
Yada Afganistan'ın bugününü ha-
zırlayan kocaman bir adım...
PAZAR
ORHAN BURSALI
Soru Soramayınca...
Düşünce sistemi kültürel, ırksal ırkçılıkkokuyor;
dünyayı kavrayıcı hiçbir entelektüel çaba ve eser
yok adamda. Italyan kültürel birikimiyle bir ilişki ku-
ramamış; konuya yaklaşımındaki kültür düzeyi
kendi televizyonlarında sergilediği eğlence düze-
yinin bir parçası. Uygariıkların gelişmesi konusun-
da bilgisi sıfır. Uygarlıkların, inişli çıkışlı tarihsel sü-
reçleryaşadığının, Batı uygarlığının temellerini, bir
zamanlar ondan daha üstün Doğu ve Ortadoğu
uygarlıklarının yaratıcılıklan üzerine kurduğunun
farkında değil!
Tabii, Italyan Berlusconi'den söz ediyoruz.
Irkçılık, üstünlük, emperyalist sendromlardan
anndınlınca, adamın söyiediklerinin içinde gerçek-
ler de var. Ancak durumu "dile getiriş tarzı", en na-
ifçe yaklaşırsak, cahilin cesareti biçiminde.
Her neyse, biz, Berlusconi vesilesiyle kendimi-
ze bakalım yeniden...
• • •
Ülkemizde dinci ve köktendinci gazete ve ya-
zarlar neredeyse Taliban ve Bin Ladin'ın boyun-
lanna sanlıp öpecekler. Islamın içinden bazı köşe
yazarlan da Islam dünyasının köktendincilikle öz-
deşleştirilmemesi gerektiğini vurguluyorlar. Bazı-
lanna göre Taliban ve Bin Ladin türü köktendinci-
lerin gerçek Islamla bir ilgisi yok.
Gerçek Islam var mı, varsa nedir ve hangisidir,
sorusu yerinde bir sorudur. Hangi ülkede, hangi
tarikatta, bangi mezhepte, hangi grupta, örgütte,
düşüncededir?
"Gerçek Islam" sorusunun saçma olduğunun
farkındayım. Islam dünyasında onlarca farklı uy-
gulama, görüş, inanış olduöuna ve bundan sonra
da olacağına göre, her bıri Islamın bir gerçeğidir.
Köktendincilik de Islamın bir parçasıdır. Daha-
sı, belki de Islamın en önemli bir parçasıdır. Bü-
yük çoğunluğunun gönlünün bir köşesinde kök-
tendincilik yatar. Koşullar değişince, örneğin kök-
tendinciler şu veya bu kılık altında büyük bir mih-
rak olmaya başlayınca, yüreklerdeki bu eğilim de-
recede derece güçlenir!
Köktendinciliğin en önemli kalesi, Afganistan
değil, Suudi Arabistan'dır. Bin Ladin de Afganis-
tan da bu ülkenin maddi ve manevi ürünleridir.
Suudi Arabistan, yeni durum karşısında Afganis-
tan'la ilişkisini kesmek zorunda kaldı ve oradaki
köktendinci kardeşlerini yazgılanna terk etti! Kök-
tendincinin de köktendincisi var! Taliban ve Bin La-
din, yann, Suudi hanedanlığını bile hedef alabilir-
di... Suudilerin en yakın müttefiklerinden ABD, Af-
ganistan ve Bin Ladin'le savaşacak ve köktendin-
ciliği mi yok edecek?!
Pakistan da, zenginlik ve refah yaratılamayın-
ca, şeriata ve köktendinciliğe yol verildi. Bugün
Pakistan'a bakın, neredeyse bütün halkTaliban ve
Bin Ladin'in arkasında! Askeri iktidar, çıplak orta-j
da kaldı! Şimdi bunun bedelini çok ağır bir şekih
de ödemek zorunda, veya büyük faturayı Pakis-]
tan'ın şeriatçılaşmış kesimi ödeyecek! Pakistan'ını
Bin Ladin'i teslim etmesi için Afganistan'ın ikid^
bir kapısını çalması da bundan... m
• • • \
Islamın pratikte onlarca yüzü olduğu doğrudu»
da, bugün Islamın hangi yüzüyle Islam dünyası re^
faha, milletleri mutluluğa gidecek, ortaçağ işken-j
cesi bitecek? Hayatın veya insanlık ve uygarlık
nehrinin genel akışı içinde Islam dünyası da aka
cak ve genel evrimini yaşayabilecek?
Şeriatçılıkla mı? Köktendincilikle mi?
Yoksa, yeni bir reformcu hareketle mi?
Batı uygarlığının, ne zaman ve nasıl "büyüli
hamle"s\n\ gerçekleştirdiği ve refahta, zenginlik-
te, bilimde ve teknolojide, sanat ve edebiyatta,
feisefede Islam dünyasını kelimenin tam anlamıy-
la geride bıraktığı sorusu, burada kilit noktadadır.
Ne zaman?
Batı toplumu, "dünya işleri, ancak dünyaya öz-
gü yöntemler ve düşüncelerie, dünyaya özgü yö-
netim sistemleriyle çözülebilir, halledilebilir" de-
diğinde ve kiliseyi kilisenin içinetıktığında...
Bunu, Islam dünyasında en iyi -tek- gören Mus-
tafa Kemal'di. Türkiye ve Mustafa Kemal bu ne-
denle hâlâ çok önemli bir konumda dünya üzerin-
de!
Din, camilerin içinde kalacaktı. Ancak onun bü-
yük hamlesi yetersiz kaldı. Bu hamleyi taşıyacak
insan ve kültür yeterince yoktu ülkede.
1950 sonrası, din camilerin içinden dışarı çıkar-
tılmaya başlandığında, derece derece, Türkiye'nin
sorunlan ağııiaştı. Süleyman Demirel ve sonra-
sında 12 Eylül, dini, poiitika ve yönetimin içine
sokmanın şampiyonlan oldu.
Din istisman ve din politikacılığı, politikayı kolay-
laştırdı, ucuzlaştırdı, küttürsüzleştirdi, içeriksizleş-
tirdi, yağmalaştırdı, vurgunlaştırdı, bilimsizleştirdi,
sanatsızlaştırdı, tekniksizleştirdi...
obursali@cumhuriyetcom.tr
Yann: Proleterslz
Proleterya Dlktatörlüöü
Değerli üyemiz
GÜNDÜZ
AYBAY'ı
yitirmenin üzüntüsü içerisindeyiz. Ailesine,
sevenlerine, okurlanna başsağlığı dileriz.
Bilirn ve Edebiyat Eseri
Sahipleri Meslek Birliği (BESAM)
ACI KAYBIMIZ
Cemiyetimiz üyesi, Basuı Şeref Kartı sahibi,
değerli arkadaşırmz
FERİDUN
GÜlVEYMAN'ı
28 Eylül 2001 Cuma günü yitirdik.
Vefatı topluluğumuzda derin üzüntü yaratan
Güneyman'ın cenazesi 30 Eylül 2001 Pazar günü
(yann) öğle namazının ardmdan Levent
Camii'nden ahnarak Zincirlikuyu Mezarlığı'nda
toprağa verilecek.
Feridun Güneyman'a Tann'dan mağfiret. kederli
ailesine ve üyelerimize başsağlığı dileriz.
TÜRKÎYE GAZETECtLER CEMt\r
ETİ