Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
) E V L Ü L 2001 PAZAR CUMHURİYET SAYFA
17
Bari tttrayı tostyG
1 * 0.212.512 05 05 Faks: 0.21^512 44 97Bektronik posta: derHzsom©cumhwiyetcom.tr
- katyan Başbakanı da
"Haçlı Seferi" demiş...
"Başkan. başbakan
olabilivortar ama adam
olamıyorlarf"
Zorunlu
Zeytinburnu'nun
yoksul semtlerin-
den birinde Veliefendi
llköğretim Okulu'nun
suyu, geçen yıl parası-
nı ödeyemediği için ke-
silmişti; okul kaçak su
kullanıyordu ki birkaç
gün önce parasını öde-
yemediği için bu kez
okulun elektriği kesil-
di... Elektrik kesilince su
da kesildi, bilgisayariar
devreden çıktı, her şey
durdu... Camilerin elekt-
rik ve suyu bedava kul-
landığı Türkiye Cumhu-
riyeti'ncle temel eğitim
zorunlu olarak durdu-
rulmaya başlandı!
Krampon
Futbolda Galatasa-,'
ray aldı başını gidi-1
yor; Fenerbahçe te-
petaklak; Beşiktaş
yine ne yapacağına
karar veremedi; Trab-
zonspor hakeza... Eze-
li rakiplerin ligdeki ve
bir kısmının Avrupa'da-
ki mücadelesj epey
renkli geçiyor... Öte yan-
dan Türkiye'nln ilk ve
tek futbol mizah dergi-
si Yırtık Krampon'un
"taraftar" yazar ve çi-
zerieri de aynen teknik
direktörler gibi önce atop
tutuyorlarsonra... Son-
rası Yırtık Krampon'da.
azıları eski de olsa intemetten "Hazır Ce-
vaplar" başlığıylayeni geldi... Savaşın eşi-
ğine sürüklenmiş dünyada belki bir küçük
tebessüm yaratır düşüncesiyle paylaşa-
lım... Hiç olmazsa bir Pazar tatiline biraz keyif kat-
sın... Filozofa sormuşlar:
"Üstat, kadınların eli neden öpülür?"
Filozof, "Eeee" çekmiş önce, sonra devam etmiş:
"Bir yerden başlamak lazım..."
Loyd George, feministlerin bir toplantısına katıl-
dığında, kadınlardan biri ayağa kalkarak şöyle hay-
kırmış: "Eğer siz benim kocam olsaydınız, sizi te-
reddütsüz zehirlerdim."
Kadının çok çirkin olduğunu gören Loyd George
hemen yanıt vermiş: "Merak etmeyin efendim...
Eğer karım olsaydınız, zehiri gözümü kırpmadan
içerdim."
Borcuna sadık olmayan bir yakını:
"Bana 100 lira ver, şurada müşterisi hazır olan bir
Yanıtlar hazır
mal alıp 120 liraya satacağım. Sonra sana borcu-
mu ödeyip, 20 lira kâr etmiş olacağım.."
100 lirası tehlikeye giren adam, biraz düşündük-
ten sonra, yakınına 20 lira uzatmış:
"Al şunu... Sen 20 lira kâr et, ben de 80 lira."
Şabi hazretlerinin kafasını kanştırmak için "Şey-
tanın hanımının ismi nedir?" diye sormuşlar.
Şabi yanıtı yapıştırmış:
"Nikahında şahitlik yapmadım."
Sokrat ölüme mahkûm edildiğinde eşi, "Haksız
yere öldürülüyorsun" diye ağlamaya başlayınca,
Sokrat: "Ne yani! Bir de haklı yere mi öldürülseydim?"
Ünlü filozof Diyojen bir gün çok dar bir sokakta,
zenginliğinden başka hiçbir şeyi olmayan kibirti bir
adamla karşılaşmış. Ikisinden biri kenara çekilme-
dikçe geçmek olas4 değilmiş. Mağrur zengin, hor gör-
düğü filozofa dönüp:
"Ben bir serserinin önünden kenara çekilmem!"
Diyojen, kenara çekilerek gayet sakin:
"Ben çekilirim."
Mehmet Akif, bir gün saçı sakalı uzamış olduğu
halde bir dost meclisine oturmaya gitmiş. Tanıdık-
larından biri Akif'i bu şekilde görünce, şaka yollu ta-
kılarak:
"Be ne hal üstat...Maymuna dönmüşsün..."
Mehmet Akif yönünü çevirerek:
"lyi öyleyse. O halde ben de duvara döneyim."
Bu da bir fıkra... Anadolu'da köylüler eşek hangi
yolu izlerse orayı genişletip köylerine yol yapıyor-
muş.. Bir .Amerikalının yolu köye düşmüş... Köy-
lülerin ne yaptığını öğrenince katıla katıla gülerken
sormuş:
- Ya eşek bulamazsanız...
- O zaman Amerika'dan mühendis getiririz!
SESSİZSEDASIZ(İ) NLRlKURTC£M£
Yüksek Yerilim Hattı
erdincutku <ı yahoo.com
Savaş çıkarsa bızım payımıza da
metelığe kurşun atmak düşecek!
Türkjye'yi zenginler kurdu saplantısı
Türkiye'den bir gazetecinin bir ha-
beri bir yazısı yabancı bir gazeteye
alıntı olsa ertesi gün yeni bir haber
yapılır: "Yazanmızın yazısı yurtdışında
yayımlandı..."
Kompleks...
Amerika'daki terörden beri bazıla-
n, "düşünce" üretenyazarianmızaTür-
kiye'de niye yazı yazdınlmadığını, fi-
kirlerinin niye alınmadığını sorup du-
ruyordu... Bunlardan birine yazdırmış-
lar... Hem Türkiye'deki birgazete için
yazmış hem de aynı yazı Alman ve fn-
giliz gazetelerindeyayımlanacakmış...
Kompleks çok yönlü...
Ünlü yazar, üç yıl yaşadığı New
York'taki ikiz kulelerin yıkılışını Istan-
bul'da at arabacılannın, hamallann ve
veremli hastalann gittiği bir kahveha-
nede izlediğini özellikle anlattıktan
sonra yazısında ezik insanlann komp-
leksinden söz edip ikiz kulelerin yıkı-
lışına kimlerin neden "oh olsun" de-
diğini irdeliyor...
Sonra bakın sözü nereye getiriyor:
"Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran mo-
demleşmeci zenginler de ülkenin yok-
sul ve geri kısımlan kendilerine dire-
nince onları anlamak yerine üzerteri-
ne polisiye tedbirler, yasaklar ve or-
duyla gittiler."
Kompleksi çoktan aşmış... Hasta-
lık aşamasına gelmiş... Psikiyatrlar
daha iyi bilir ama herhalde sap-
lantı... Zincirlerinden başka yiti-
recek bir şeyi olmayan insanla- ,
n zengin sananlar için konula-
bilecek başka bir tanı var mı!
ÇED KOŞESI
OKTAY EKÎNCl
Sıra 'îmar Kurulları'nda...
Bugüne dek hep "siyasile-
in" yönettikleri önemlı ka-
nusal hizmetler ve sektörler
ırayla "kurullara" teslim
;diliyor... Böylece
u
yürütme"
izerindeki "seçUmişİerin" ege-
nenliği de yerini "atanmısla-
•a" bırakıyor; politika yerine
'uzmanhğa dayalı bürokra-
;i" söz ve karar sahibi oluyor...
Böylesi bir gidişin "demok-
asi" adına kaygı verici oldu-
junu söyleyenler bir bakıma
'haklı" görünseler bile. Tür-
dye'de süregelen "parti lider-
eri egemenliğine dayalı" ve
•>una koşut yaşanan "seçilmiş-
erin keyfi yönetinıine bağ-
iı" bir sözde demokrasinin "ül-
keyi ne hale getirdiği" anım-
anınca, aynı haklılık etkisini de
^'itiriyor...
O nedenle şu artık "çağdışı"
<alan \e heryönüyle "demok-
rasi özlemlerini" bile zayıf-
latan "temsili demokrasi" ye-
ine, lider diktasını ve keyfili-
ği de engelleyecek bir "kaülnn-
cı denaokrasiyi" inşa etmeye
kasyon Kurulu" gıbilerı de
eklendi... Böyle giderse, hep-
sini yönetecek bir "KKK" (Ku-
rullan Koordinasyon Kurulu)
gündeme geldiğinde de şaşma-
mak gerekecek... Belki de
KKK, "Bakanlar KurunTnun
işlevini üstleriecek.'..
• • •
Peki, hemen her alanda bu
süreç işliyor da yıllardır dile
getirmemize rağmen şu "imar
ve planlama" kararlannda ben-
zer kurullann oluşumundan ni-
ye hâlâ köşe bucak kaçılıyor?..
Üstelik imar planlan, sade-
ce bugünkü değil, gelecek ku-
şaklann da yaşam çevrelerini ve
kentlerin, her yerin "yarınla-
ruu" belirliyor... Böylesine ya-
şamsal ve siyasetin değil her yö-
nüyle bilimin etkin olması, top-
lum ve ülke çıkarlannın da yi-
ne bilimsel ilkeler gözetilerek
sağlanması gereken bir alan-
da, popülist ve rantçı politika-
lara prim vermeyecek bir "ku-
rul" denetimi neden Kemal
Derviş'in bile aklma gelmi-
am?~-^ » « m » ^ ^ ı — wıı »•"'-•<••' "-"H m ^ _ ^ ^ M ııı - ı..ı ı ^m
Hangi bilim kurulu bu "plaDa" (!) onay verebilirdi?..
ciddi ve eiin bir "çaba" gös-
termeden. siyasilerin yetkile-
rinin kurulara devredilmesine
karşı çıkrranın da "kirlenme-
den bıkmş" bir toplumdan
destek görne şansı pek bulun-
muyor...
•••
Bu tartsmayı, siyasetin ve
demdoasBİn "uzmanlanna",
bileniere mrakarak, yeniden
"kurullra" dönecek olur-
sak...
Örneği: "Radyo-Televiz-
yon Üst lurulu"... Yayınlan
izlıycr, bcienmezse durduru-
yor, beğenrse dokunmuyor...
Ya da Sankacılık Düzen-
lemeveDtnetleme Kurulu"...
Bankalanıapatıyor, açıyor, ev-
kEdiriyo: boşandınyor...
Bi: de Rekabet Kurulu"
var... Par&al darboğazım aşa-
bihr»ekıçı"danıping'' yapan
esaafm ^ıkasına yapışırken,
u
rakibinzora sokmak" için
bajki kayaklardan destekleme
ygjzrak •fiyatını düşüren"
gazeelen"'gıkını" bile çıkar-
taotııyor..
Işie buuryeni kurullara son
zarunlara "Enerji ve Doğal-
gız Kuıiu", "Telekomüni-
yor?..
Üstelik bu denetimsiz, key-
fi ve sadece siyasilerin tercih-
lerine bırakılmış imar ve plan-
lama süreci yüzünden ülkeyi
tutsak alan "imar rantı ekono-
misinin", geri dönülmez bir
"kentsel ve çevresel tahribat"
yaratmasuıın yanı su"a; toplu-
mu ûretimden uzaklaştırarak
artık doruğa çıkan ekonomik
krizin bile "temel nedeni" ol-
duğu da bilinmesine rağmen!..
•••
Eğer Türkiye'yi bundan böy-
le kurullar yönetecekse, bu iş
hepsinden önce imar planla-
nnda başlatılmalı... Bilimsel,
özerk ve katıhmcı örgütlen-
meyle oluşmuş kurulların şehir-
cilik, çevre, toplum yaran ve
kültürel mirasın korunması il-
keleri açısından uygun görme-
diği planlar da (yerel ya da mer-
kezi) siyasilerin onayına sunul-
mamalı...
Bakalım, ülkeyi yönetenler,
şu kurul modelinde "ranta"
da meydan okuma cesaretini
artık gösterebilecekler mi?..
Oekinci@cumhuriyetcom.tr.
KİM KtME DUM DUMA BEHIÇAK behicak@turk.net
ÇÎZGİLİK KÂMİL MASABACl
HARBl SEMİH POROY semihporoy@yahoo.com
TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 30Eylül
"CAYMRT/Sf"MN mZMINATff
196i 'O£ BU6ÜN; AMB&KAN BASIMSfZUK SA-
VAŞl Slf&SrHM, İNGİU2 ÇAytA£./NlN P£-
NİZE DÖKÜLÜŞÜMÜtJ /8B- riLtUDA KOMİK
&/£ TA2MİNAT Ö£>£fi/C>t- tC/2.(LC>erie/tf KtU-
BOSTX>N LİMAMNOAKİ
ÇA
DBMİZE A774N
ÇAY ve&s<s/Ni PROTtsro er\f/şri.
PAN SONRA, SOSTON ÜMANlNt KAPAYAN
İN6İLİZLBR TAZtAİNAT İSTEMİŞ^HCAK
OLUMLU 8İ8. YANir AlAMAMlŞTt.JACICSOH
COUMTV APLI KASABANIN YÖNETİMİ, PAY-
LAG.INA OÜfEAJ 1 POLA8 96 SENTİ Ç.EKLE
LONOKA ÇAY TÜCCARtARtNA YOLLAMlÇTI(t')
GEBZE SULH HUKUK MAHKEMESİ'NDEN
EsasNo: 2000/118
Davacı Mehmet Kamıl Başaran vekili Av. Necmettın Akın tarafindan, davalılar Tanm Onnan ve Köy Işleri Bakanlığı. Orman Genel Müdür-
lüğü aleyhine açılan Onnan Kadastro karanna ıtıraz davasının yapılan açık duruşmasında,
Gebze, Çerkeşli Köyü, Kınalı Bayır mevkıinde, 10 dönüm pafta, G 23a.l7.b bu tarlanın kuzeyınde orman, doğusu onnan, batısı onnan, gü-
neyi Süleyman Akdoğan tarlası olduğu, davacı Mehmet Kamil Başaran'a ait bulunan kunı tanm arsanın malikı Mehmet Kamıl Başaran vefat
ettıği, mirascılan Halise Hunye Başaran, Hüseyin Kamil Başaran, Kemal Başaran kaldığı,
MK'nin 639/3. maddesi gereğince, ekte krokisi bulunan ve krokide gösterilen yer itibari ile taynma? üzerinde hak sahibi olduğunu iddia
edenlerin son ilan gününden itibaren 3 ay içerisinde mahkememıze belgeleri ile müracaatlan veya itiıaz davası açmalan ve mahkememize bil-
gi vennelen ilan olunur Basın: 52510
PANO
DENİZ KAVUKÇUOGLU
BlmemekMuthdukmu?
Almanya'ya işçi göçünün başladığı 196O'lı yıllann
başında, bu ülkeye daha önce gelip yerleşmiş olan
Türklerin başlıca sorunlanndan biri de, yeni gelen-
lerle birlikte Alman toplumu içinde o zamana kadar
sahip olduklan 'imajı' yitirmeye başlamaları, ama
buna karşı hiçbir şey yapamamalanydı... Anadolu kır-
salından akın akın gelen göçmenler, 1950'li yıllarda
Almanya'ya yerleşmiş doktor, mühendis, mimar, tek-
niker, hemşire, usta işçi vb. yurttaşlanmızın yarattı-
ğı 'kentli Türk' imajını bir anda değiştirmişti. Ama işin
ilginç yanı bu 'kentli' Türklerin Almanya'ya yeni ge-
len yurttaşlannı Almanlardan çok daha fazla yadır-
gamalanydı. Genellikle Istanbul, Ankara, Izmir, Bur-
sa, Zonguldak gibi görece gelişmiş kentlerden gel-
mişlerdi ve Anadolu'yu hiç tanımamışlardı. Tanımı-
yorlardı. Askerlik dışında Anadolu köylüleriyle bir iliş-
kileriolmamıştı. Kafalanndaki, 'Ordabirköyvaruzak-
ta..' türü dizelerle şiirleşmiş, romantik Türk köylüsû'
resmi, kısa bir sürede Almanya'nın sokaklannda sık-
ça rastlanmaya başlanan 'reel' görüntülere hiç uy-
muyordu. 'Amabizböyledeğiliz...', 'Türkiyeaslında
çok başka..' yakınmaları bir sonuç vermeyecek, Al-
manlar duyduklanna değil, gördüklerine inanacak-
lardı... Sözlerle çizilen 'modem Türkiye' resmi ile Du-
isburg, Münih, Berlin varoşlannda kentlileşme süre-
cini henüz yaşamaya başlayan köylü Türklerin ser-
giledikleri görüntüler arasırida gerçekten de hiçbir ben-
zerlik yoktu. Biz Istanbul'un, fzmir'in, Ankara'nın
'gerçek Türkiye' olduğuna ne kadar inansak, kendi-
mizi buna ne kadar inandırmak istesek de, Alman-
lann gören gözleri artık kılavuz istemiyordu.
Son günlerde Cumhuriyet'in yayın politikası üze-
rine bir tartışma yürüttüğüm bir okurumun satırian
bana, yıllar öncesine ilişkin yukandaki gözlemlerimi
anımsattı... Antalya'dan yazan değerli radyolog oku-
rum son mektubunun bir yerinde, "Her gün Reha
Muhtar'a reyting rekorlan kırdıran Türk halkı mı ca-
hil, yoksa CNN, NBC izleyen, New York Tlmes, Was-
hington Post okuyan Amerikalılar mı" diye soruyor-
du. 265 milyonluk ABD nüfusunun tümünü sözü edi-
len o haber televizyonlarının izleyicisi ve o ciddi ga-
zetelerin okuru olarak düşünmenin, özünde, sözge-
limi 19 yaşında Stuttgart'a gitmiş, makine mühen-
disliği okuduktan sonra oraya yerleşmiş iyi niyetli bir
Türk'ün, belleğindeki, çocukluğunu ve gençliğini ge-
çirdiği Istanbul resminden yola çıkarak Türkiye'yi ta-
rif etmeye çalışması arasında bir fark yoktu.
Okulluluk ortalaması 3.2 yıl olan Türkiye'de top-
lumun genel cehaleti bir gerçekti. Bu gerçek hiç kuş-
kusuz Reha Muhtar'ın haber programına reyting ola-
rak yansıyacaktı. Ne var ki, okulluluk ortalamasının
Türkiye'nin üç katı olan Amerika'da nüfusun büyük
çoğunluğu, ömeğin "Romanya'nın Avrupa'da birül-
ke olduğunu" bilmiyordu. Afrika'dasekiz ülkenin adh
nı bir araya getiremiyordu. Amerika'da 'savaş', 'do-
ğa felaketi', 'terör faciası' gibi olağanüstü durumlar
dışında CNN ve NBC gibi televizyonlann izlenme
oranlan Türkiye'de CNN Türk, NTV gibi kanallann iz-
lenme oranlannın pek üzerinde degildi. Halkın bü-
yük çoğunluğu yerel kanallan izliyor ve "Reha Muh-
tarShow"dan pek farklı olmayan programlan beğe-
niyordu. Toplam okuryazar sayısı temel alındığında
'ciddi' ulusal gazetelerin tirajlan da sanılanın olduk-
ça altındaydı. Yale, Harvard, Columbia, MT1, Stan-
ford, Berkeley vb. on crvannda üniversite dıştndaki
yüzlerce üniversite ve yüksekokulun bir 'toymetı har-
biyesi' yoktu. Mezunlarının genel bilgi düzeyteri in-
sanı hayrete düşürecek kadar düşüktü...
Değerli okurum öte yandan, "Amerikan toplumu
gelişmiş, zengin, mutlu ve demokrasiyi özümsemiş
bir toplum" derken haklıydı. "New York, Los Ange-
les, San Fransisco" ise gerçekten "yaşanacakkent-
ler"d\. Ama Amerika bu kentlerle bitmiyordu ki... ör-
neğin, on milyonlarca Amerikalının yaşadığı uçsuz
bucaksız orta Amerika'da tüm endüstriyel, teknolo-
jik gelişmişliğe karşın günlük yaşam ilişkileri; insan-
lann aynı fabrikadan çıkmışçasına birbirini andınrtı-
ğı; kentlerin, kasabalann o tekdüzeliği herhangi bir
Avrupalı için ölümcül bir kâbustu... Fakat Amerika-
lılar çok mutluydular. Çünkü yaşananın ötesini tanı-
mayarak, tanımayı akla getirmeyerek, bildiğinden
fazlasını bilmeyerek, daha fazla bilmeyi istemeyerek,
bunu düşünmeyerek de mutiu olabiliyordu onlar... Ne-
denini bilmedikleri, merak da etmedikleri bir refah-
tan pay alıyorlardı üstelik... Aldıklan payla yetiniyor-
lar, gerisini sorgulamıyorlardı... Ama biz Amerikalı
değildik ki!.. Bilmeden mutlu olabilir miydik, öyle
kolay?
dkavukcuoglu@superonline.com
Faks:0212-723 84 97
1 2 3 4
B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN
SOLDANSAĞA:
1/ Zaman za- .•
man ortaya çı-
kanalkohldİk. 2
2/"—Maalo- 3
uf": Lübnan 4
asıllı Fransız
yazar... Bir ti-
yatrooyuncu- 6
sunun, seyir- 7
cilerin duya- g
cağı biçimde
ama sanki di- '
ğer oyuncular duy-
muyormuş gibi ko-
nuşmasıyadadüşün- 2
mesi. 3/ Tahıl yığı- 3
m... Cam üretimi ve 4
sanayide kullanılan 5
soda külü. 4/ Aktin- 6
yumelementininsim- -,
gesi... Düz ve ensiz „
bağ. 5/ Günlük yaşa- q
ma ait küçük ve geçi-
ci belgeleri toplama şeklindeki koleksiyonculuk.
6/ Asya ile Avrupa'yı ayıran dağ sırası... llgi eki.
7/"— Birsel": Yazannuz... Birmevsim. 8/Biriy-
le eğlenme ve onu küçümseme... Tekel idaresine
eskiden verilen ad. 9/ Izmir'in bir ilçesi.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Büyük Rus kentlerinin yakınındaki tatil evle-
rine verilen ad... Uyanık, gözü açık. 2/ Köydeki
işlerin elbirliğiyle bitirilmesi... Kanşıkrenkli. 3/
Bir ana bitkinin çevresinde yeniden beliren sür-
gün ve filizler... tpek eşarp. 4/ Kalayın simgesi...
Osmanlılarda vergi ve haraç vermeyen Niüslüman
ahali. 5/ Açgözlülük. 6/ Denizcilerinkı gibi ge-
niş ve yatık yaka... Eski dilde yüz, çehre. II Bir
inancı, bir görüşü yayan kimse... Mekân. 8/ Es-
ki dilde ekmek... Maun da denilen bir ağaç. 9/
"Irlanda Cumhuriyet Ordusu"... Birkimseye ça-
lıştığı yerce verilen tatil.