25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
) E V L Ü L 2001 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 Bari tttrayı tostyG 1 * 0.212.512 05 05 Faks: 0.21^512 44 97Bektronik posta: derHzsom©cumhwiyetcom.tr - katyan Başbakanı da "Haçlı Seferi" demiş... "Başkan. başbakan olabilivortar ama adam olamıyorlarf" Zorunlu Zeytinburnu'nun yoksul semtlerin- den birinde Veliefendi llköğretim Okulu'nun suyu, geçen yıl parası- nı ödeyemediği için ke- silmişti; okul kaçak su kullanıyordu ki birkaç gün önce parasını öde- yemediği için bu kez okulun elektriği kesil- di... Elektrik kesilince su da kesildi, bilgisayariar devreden çıktı, her şey durdu... Camilerin elekt- rik ve suyu bedava kul- landığı Türkiye Cumhu- riyeti'ncle temel eğitim zorunlu olarak durdu- rulmaya başlandı! Krampon Futbolda Galatasa-,' ray aldı başını gidi-1 yor; Fenerbahçe te- petaklak; Beşiktaş yine ne yapacağına karar veremedi; Trab- zonspor hakeza... Eze- li rakiplerin ligdeki ve bir kısmının Avrupa'da- ki mücadelesj epey renkli geçiyor... Öte yan- dan Türkiye'nln ilk ve tek futbol mizah dergi- si Yırtık Krampon'un "taraftar" yazar ve çi- zerieri de aynen teknik direktörler gibi önce atop tutuyorlarsonra... Son- rası Yırtık Krampon'da. azıları eski de olsa intemetten "Hazır Ce- vaplar" başlığıylayeni geldi... Savaşın eşi- ğine sürüklenmiş dünyada belki bir küçük tebessüm yaratır düşüncesiyle paylaşa- lım... Hiç olmazsa bir Pazar tatiline biraz keyif kat- sın... Filozofa sormuşlar: "Üstat, kadınların eli neden öpülür?" Filozof, "Eeee" çekmiş önce, sonra devam etmiş: "Bir yerden başlamak lazım..." Loyd George, feministlerin bir toplantısına katıl- dığında, kadınlardan biri ayağa kalkarak şöyle hay- kırmış: "Eğer siz benim kocam olsaydınız, sizi te- reddütsüz zehirlerdim." Kadının çok çirkin olduğunu gören Loyd George hemen yanıt vermiş: "Merak etmeyin efendim... Eğer karım olsaydınız, zehiri gözümü kırpmadan içerdim." Borcuna sadık olmayan bir yakını: "Bana 100 lira ver, şurada müşterisi hazır olan bir Yanıtlar hazır mal alıp 120 liraya satacağım. Sonra sana borcu- mu ödeyip, 20 lira kâr etmiş olacağım.." 100 lirası tehlikeye giren adam, biraz düşündük- ten sonra, yakınına 20 lira uzatmış: "Al şunu... Sen 20 lira kâr et, ben de 80 lira." Şabi hazretlerinin kafasını kanştırmak için "Şey- tanın hanımının ismi nedir?" diye sormuşlar. Şabi yanıtı yapıştırmış: "Nikahında şahitlik yapmadım." Sokrat ölüme mahkûm edildiğinde eşi, "Haksız yere öldürülüyorsun" diye ağlamaya başlayınca, Sokrat: "Ne yani! Bir de haklı yere mi öldürülseydim?" Ünlü filozof Diyojen bir gün çok dar bir sokakta, zenginliğinden başka hiçbir şeyi olmayan kibirti bir adamla karşılaşmış. Ikisinden biri kenara çekilme- dikçe geçmek olas4 değilmiş. Mağrur zengin, hor gör- düğü filozofa dönüp: "Ben bir serserinin önünden kenara çekilmem!" Diyojen, kenara çekilerek gayet sakin: "Ben çekilirim." Mehmet Akif, bir gün saçı sakalı uzamış olduğu halde bir dost meclisine oturmaya gitmiş. Tanıdık- larından biri Akif'i bu şekilde görünce, şaka yollu ta- kılarak: "Be ne hal üstat...Maymuna dönmüşsün..." Mehmet Akif yönünü çevirerek: "lyi öyleyse. O halde ben de duvara döneyim." Bu da bir fıkra... Anadolu'da köylüler eşek hangi yolu izlerse orayı genişletip köylerine yol yapıyor- muş.. Bir .Amerikalının yolu köye düşmüş... Köy- lülerin ne yaptığını öğrenince katıla katıla gülerken sormuş: - Ya eşek bulamazsanız... - O zaman Amerika'dan mühendis getiririz! SESSİZSEDASIZ(İ) NLRlKURTC£M£ Yüksek Yerilim Hattı erdincutku <ı yahoo.com Savaş çıkarsa bızım payımıza da metelığe kurşun atmak düşecek! Türkjye'yi zenginler kurdu saplantısı Türkiye'den bir gazetecinin bir ha- beri bir yazısı yabancı bir gazeteye alıntı olsa ertesi gün yeni bir haber yapılır: "Yazanmızın yazısı yurtdışında yayımlandı..." Kompleks... Amerika'daki terörden beri bazıla- n, "düşünce" üretenyazarianmızaTür- kiye'de niye yazı yazdınlmadığını, fi- kirlerinin niye alınmadığını sorup du- ruyordu... Bunlardan birine yazdırmış- lar... Hem Türkiye'deki birgazete için yazmış hem de aynı yazı Alman ve fn- giliz gazetelerindeyayımlanacakmış... Kompleks çok yönlü... Ünlü yazar, üç yıl yaşadığı New York'taki ikiz kulelerin yıkılışını Istan- bul'da at arabacılannın, hamallann ve veremli hastalann gittiği bir kahveha- nede izlediğini özellikle anlattıktan sonra yazısında ezik insanlann komp- leksinden söz edip ikiz kulelerin yıkı- lışına kimlerin neden "oh olsun" de- diğini irdeliyor... Sonra bakın sözü nereye getiriyor: "Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran mo- demleşmeci zenginler de ülkenin yok- sul ve geri kısımlan kendilerine dire- nince onları anlamak yerine üzerteri- ne polisiye tedbirler, yasaklar ve or- duyla gittiler." Kompleksi çoktan aşmış... Hasta- lık aşamasına gelmiş... Psikiyatrlar daha iyi bilir ama herhalde sap- lantı... Zincirlerinden başka yiti- recek bir şeyi olmayan insanla- , n zengin sananlar için konula- bilecek başka bir tanı var mı! ÇED KOŞESI OKTAY EKÎNCl Sıra 'îmar Kurulları'nda... Bugüne dek hep "siyasile- in" yönettikleri önemlı ka- nusal hizmetler ve sektörler ırayla "kurullara" teslim ;diliyor... Böylece u yürütme" izerindeki "seçUmişİerin" ege- nenliği de yerini "atanmısla- •a" bırakıyor; politika yerine 'uzmanhğa dayalı bürokra- ;i" söz ve karar sahibi oluyor... Böylesi bir gidişin "demok- asi" adına kaygı verici oldu- junu söyleyenler bir bakıma 'haklı" görünseler bile. Tür- dye'de süregelen "parti lider- eri egemenliğine dayalı" ve •>una koşut yaşanan "seçilmiş- erin keyfi yönetinıine bağ- iı" bir sözde demokrasinin "ül- keyi ne hale getirdiği" anım- anınca, aynı haklılık etkisini de ^'itiriyor... O nedenle şu artık "çağdışı" <alan \e heryönüyle "demok- rasi özlemlerini" bile zayıf- latan "temsili demokrasi" ye- ine, lider diktasını ve keyfili- ği de engelleyecek bir "kaülnn- cı denaokrasiyi" inşa etmeye kasyon Kurulu" gıbilerı de eklendi... Böyle giderse, hep- sini yönetecek bir "KKK" (Ku- rullan Koordinasyon Kurulu) gündeme geldiğinde de şaşma- mak gerekecek... Belki de KKK, "Bakanlar KurunTnun işlevini üstleriecek.'.. • • • Peki, hemen her alanda bu süreç işliyor da yıllardır dile getirmemize rağmen şu "imar ve planlama" kararlannda ben- zer kurullann oluşumundan ni- ye hâlâ köşe bucak kaçılıyor?.. Üstelik imar planlan, sade- ce bugünkü değil, gelecek ku- şaklann da yaşam çevrelerini ve kentlerin, her yerin "yarınla- ruu" belirliyor... Böylesine ya- şamsal ve siyasetin değil her yö- nüyle bilimin etkin olması, top- lum ve ülke çıkarlannın da yi- ne bilimsel ilkeler gözetilerek sağlanması gereken bir alan- da, popülist ve rantçı politika- lara prim vermeyecek bir "ku- rul" denetimi neden Kemal Derviş'in bile aklma gelmi- am?~-^ » « m » ^ ^ ı — wıı »•"'-•<••' "-"H m ^ _ ^ ^ M ııı - ı..ı ı ^m Hangi bilim kurulu bu "plaDa" (!) onay verebilirdi?.. ciddi ve eiin bir "çaba" gös- termeden. siyasilerin yetkile- rinin kurulara devredilmesine karşı çıkrranın da "kirlenme- den bıkmş" bir toplumdan destek görne şansı pek bulun- muyor... ••• Bu tartsmayı, siyasetin ve demdoasBİn "uzmanlanna", bileniere mrakarak, yeniden "kurullra" dönecek olur- sak... Örneği: "Radyo-Televiz- yon Üst lurulu"... Yayınlan izlıycr, bcienmezse durduru- yor, beğenrse dokunmuyor... Ya da Sankacılık Düzen- lemeveDtnetleme Kurulu"... Bankalanıapatıyor, açıyor, ev- kEdiriyo: boşandınyor... Bi: de Rekabet Kurulu" var... Par&al darboğazım aşa- bihr»ekıçı"danıping'' yapan esaafm ^ıkasına yapışırken, u rakibinzora sokmak" için bajki kayaklardan destekleme ygjzrak •fiyatını düşüren" gazeelen"'gıkını" bile çıkar- taotııyor.. Işie buuryeni kurullara son zarunlara "Enerji ve Doğal- gız Kuıiu", "Telekomüni- yor?.. Üstelik bu denetimsiz, key- fi ve sadece siyasilerin tercih- lerine bırakılmış imar ve plan- lama süreci yüzünden ülkeyi tutsak alan "imar rantı ekono- misinin", geri dönülmez bir "kentsel ve çevresel tahribat" yaratmasuıın yanı su"a; toplu- mu ûretimden uzaklaştırarak artık doruğa çıkan ekonomik krizin bile "temel nedeni" ol- duğu da bilinmesine rağmen!.. ••• Eğer Türkiye'yi bundan böy- le kurullar yönetecekse, bu iş hepsinden önce imar planla- nnda başlatılmalı... Bilimsel, özerk ve katıhmcı örgütlen- meyle oluşmuş kurulların şehir- cilik, çevre, toplum yaran ve kültürel mirasın korunması il- keleri açısından uygun görme- diği planlar da (yerel ya da mer- kezi) siyasilerin onayına sunul- mamalı... Bakalım, ülkeyi yönetenler, şu kurul modelinde "ranta" da meydan okuma cesaretini artık gösterebilecekler mi?.. [email protected]. KİM KtME DUM DUMA BEHIÇAK [email protected] ÇÎZGİLİK KÂMİL MASABACl HARBl SEMİH POROY [email protected] TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 30Eylül "CAYMRT/Sf"MN mZMINATff 196i 'O£ BU6ÜN; AMB&KAN BASIMSfZUK SA- VAŞl Slf&SrHM, İNGİU2 ÇAytA£./NlN P£- NİZE DÖKÜLÜŞÜMÜtJ /8B- riLtUDA KOMİK &/£ TA2MİNAT Ö£>£fi/C>t- tC/2.(LC>erie/tf KtU- BOSTX>N LİMAMNOAKİ ÇA DBMİZE A774N ÇAY ve&s<s/Ni PROTtsro er\f/şri. PAN SONRA, SOSTON ÜMANlNt KAPAYAN İN6İLİZLBR TAZtAİNAT İSTEMİŞ^HCAK OLUMLU 8İ8. YANir AlAMAMlŞTt.JACICSOH COUMTV APLI KASABANIN YÖNETİMİ, PAY- LAG.INA OÜfEAJ 1 POLA8 96 SENTİ Ç.EKLE LONOKA ÇAY TÜCCARtARtNA YOLLAMlÇTI(t') GEBZE SULH HUKUK MAHKEMESİ'NDEN EsasNo: 2000/118 Davacı Mehmet Kamıl Başaran vekili Av. Necmettın Akın tarafindan, davalılar Tanm Onnan ve Köy Işleri Bakanlığı. Orman Genel Müdür- lüğü aleyhine açılan Onnan Kadastro karanna ıtıraz davasının yapılan açık duruşmasında, Gebze, Çerkeşli Köyü, Kınalı Bayır mevkıinde, 10 dönüm pafta, G 23a.l7.b bu tarlanın kuzeyınde orman, doğusu onnan, batısı onnan, gü- neyi Süleyman Akdoğan tarlası olduğu, davacı Mehmet Kamil Başaran'a ait bulunan kunı tanm arsanın malikı Mehmet Kamıl Başaran vefat ettıği, mirascılan Halise Hunye Başaran, Hüseyin Kamil Başaran, Kemal Başaran kaldığı, MK'nin 639/3. maddesi gereğince, ekte krokisi bulunan ve krokide gösterilen yer itibari ile taynma? üzerinde hak sahibi olduğunu iddia edenlerin son ilan gününden itibaren 3 ay içerisinde mahkememıze belgeleri ile müracaatlan veya itiıaz davası açmalan ve mahkememize bil- gi vennelen ilan olunur Basın: 52510 PANO DENİZ KAVUKÇUOGLU BlmemekMuthdukmu? Almanya'ya işçi göçünün başladığı 196O'lı yıllann başında, bu ülkeye daha önce gelip yerleşmiş olan Türklerin başlıca sorunlanndan biri de, yeni gelen- lerle birlikte Alman toplumu içinde o zamana kadar sahip olduklan 'imajı' yitirmeye başlamaları, ama buna karşı hiçbir şey yapamamalanydı... Anadolu kır- salından akın akın gelen göçmenler, 1950'li yıllarda Almanya'ya yerleşmiş doktor, mühendis, mimar, tek- niker, hemşire, usta işçi vb. yurttaşlanmızın yarattı- ğı 'kentli Türk' imajını bir anda değiştirmişti. Ama işin ilginç yanı bu 'kentli' Türklerin Almanya'ya yeni ge- len yurttaşlannı Almanlardan çok daha fazla yadır- gamalanydı. Genellikle Istanbul, Ankara, Izmir, Bur- sa, Zonguldak gibi görece gelişmiş kentlerden gel- mişlerdi ve Anadolu'yu hiç tanımamışlardı. Tanımı- yorlardı. Askerlik dışında Anadolu köylüleriyle bir iliş- kileriolmamıştı. Kafalanndaki, 'Ordabirköyvaruzak- ta..' türü dizelerle şiirleşmiş, romantik Türk köylüsû' resmi, kısa bir sürede Almanya'nın sokaklannda sık- ça rastlanmaya başlanan 'reel' görüntülere hiç uy- muyordu. 'Amabizböyledeğiliz...', 'Türkiyeaslında çok başka..' yakınmaları bir sonuç vermeyecek, Al- manlar duyduklanna değil, gördüklerine inanacak- lardı... Sözlerle çizilen 'modem Türkiye' resmi ile Du- isburg, Münih, Berlin varoşlannda kentlileşme süre- cini henüz yaşamaya başlayan köylü Türklerin ser- giledikleri görüntüler arasırida gerçekten de hiçbir ben- zerlik yoktu. Biz Istanbul'un, fzmir'in, Ankara'nın 'gerçek Türkiye' olduğuna ne kadar inansak, kendi- mizi buna ne kadar inandırmak istesek de, Alman- lann gören gözleri artık kılavuz istemiyordu. Son günlerde Cumhuriyet'in yayın politikası üze- rine bir tartışma yürüttüğüm bir okurumun satırian bana, yıllar öncesine ilişkin yukandaki gözlemlerimi anımsattı... Antalya'dan yazan değerli radyolog oku- rum son mektubunun bir yerinde, "Her gün Reha Muhtar'a reyting rekorlan kırdıran Türk halkı mı ca- hil, yoksa CNN, NBC izleyen, New York Tlmes, Was- hington Post okuyan Amerikalılar mı" diye soruyor- du. 265 milyonluk ABD nüfusunun tümünü sözü edi- len o haber televizyonlarının izleyicisi ve o ciddi ga- zetelerin okuru olarak düşünmenin, özünde, sözge- limi 19 yaşında Stuttgart'a gitmiş, makine mühen- disliği okuduktan sonra oraya yerleşmiş iyi niyetli bir Türk'ün, belleğindeki, çocukluğunu ve gençliğini ge- çirdiği Istanbul resminden yola çıkarak Türkiye'yi ta- rif etmeye çalışması arasında bir fark yoktu. Okulluluk ortalaması 3.2 yıl olan Türkiye'de top- lumun genel cehaleti bir gerçekti. Bu gerçek hiç kuş- kusuz Reha Muhtar'ın haber programına reyting ola- rak yansıyacaktı. Ne var ki, okulluluk ortalamasının Türkiye'nin üç katı olan Amerika'da nüfusun büyük çoğunluğu, ömeğin "Romanya'nın Avrupa'da birül- ke olduğunu" bilmiyordu. Afrika'dasekiz ülkenin adh nı bir araya getiremiyordu. Amerika'da 'savaş', 'do- ğa felaketi', 'terör faciası' gibi olağanüstü durumlar dışında CNN ve NBC gibi televizyonlann izlenme oranlan Türkiye'de CNN Türk, NTV gibi kanallann iz- lenme oranlannın pek üzerinde degildi. Halkın bü- yük çoğunluğu yerel kanallan izliyor ve "Reha Muh- tarShow"dan pek farklı olmayan programlan beğe- niyordu. Toplam okuryazar sayısı temel alındığında 'ciddi' ulusal gazetelerin tirajlan da sanılanın olduk- ça altındaydı. Yale, Harvard, Columbia, MT1, Stan- ford, Berkeley vb. on crvannda üniversite dıştndaki yüzlerce üniversite ve yüksekokulun bir 'toymetı har- biyesi' yoktu. Mezunlarının genel bilgi düzeyteri in- sanı hayrete düşürecek kadar düşüktü... Değerli okurum öte yandan, "Amerikan toplumu gelişmiş, zengin, mutlu ve demokrasiyi özümsemiş bir toplum" derken haklıydı. "New York, Los Ange- les, San Fransisco" ise gerçekten "yaşanacakkent- ler"d\. Ama Amerika bu kentlerle bitmiyordu ki... ör- neğin, on milyonlarca Amerikalının yaşadığı uçsuz bucaksız orta Amerika'da tüm endüstriyel, teknolo- jik gelişmişliğe karşın günlük yaşam ilişkileri; insan- lann aynı fabrikadan çıkmışçasına birbirini andınrtı- ğı; kentlerin, kasabalann o tekdüzeliği herhangi bir Avrupalı için ölümcül bir kâbustu... Fakat Amerika- lılar çok mutluydular. Çünkü yaşananın ötesini tanı- mayarak, tanımayı akla getirmeyerek, bildiğinden fazlasını bilmeyerek, daha fazla bilmeyi istemeyerek, bunu düşünmeyerek de mutiu olabiliyordu onlar... Ne- denini bilmedikleri, merak da etmedikleri bir refah- tan pay alıyorlardı üstelik... Aldıklan payla yetiniyor- lar, gerisini sorgulamıyorlardı... Ama biz Amerikalı değildik ki!.. Bilmeden mutlu olabilir miydik, öyle kolay? [email protected] Faks:0212-723 84 97 1 2 3 4 B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN SOLDANSAĞA: 1/ Zaman za- .• man ortaya çı- kanalkohldİk. 2 2/"—Maalo- 3 uf": Lübnan 4 asıllı Fransız yazar... Bir ti- yatrooyuncu- 6 sunun, seyir- 7 cilerin duya- g cağı biçimde ama sanki di- ' ğer oyuncular duy- muyormuş gibi ko- nuşmasıyadadüşün- 2 mesi. 3/ Tahıl yığı- 3 m... Cam üretimi ve 4 sanayide kullanılan 5 soda külü. 4/ Aktin- 6 yumelementininsim- -, gesi... Düz ve ensiz „ bağ. 5/ Günlük yaşa- q ma ait küçük ve geçi- ci belgeleri toplama şeklindeki koleksiyonculuk. 6/ Asya ile Avrupa'yı ayıran dağ sırası... llgi eki. 7/"— Birsel": Yazannuz... Birmevsim. 8/Biriy- le eğlenme ve onu küçümseme... Tekel idaresine eskiden verilen ad. 9/ Izmir'in bir ilçesi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Büyük Rus kentlerinin yakınındaki tatil evle- rine verilen ad... Uyanık, gözü açık. 2/ Köydeki işlerin elbirliğiyle bitirilmesi... Kanşıkrenkli. 3/ Bir ana bitkinin çevresinde yeniden beliren sür- gün ve filizler... tpek eşarp. 4/ Kalayın simgesi... Osmanlılarda vergi ve haraç vermeyen Niüslüman ahali. 5/ Açgözlülük. 6/ Denizcilerinkı gibi ge- niş ve yatık yaka... Eski dilde yüz, çehre. II Bir inancı, bir görüşü yayan kimse... Mekân. 8/ Es- ki dilde ekmek... Maun da denilen bir ağaç. 9/ "Irlanda Cumhuriyet Ordusu"... Birkimseye ça- lıştığı yerce verilen tatil.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle