Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 30 EYLÜL 2001 PAZA1
O L A Y L A K VJE (jOKlJŞLJlJı. olay.gorus@cumhuriyet.com.tr
Bebek'teki Son Osmanlı
ÇelikGÜLERSOY
Y
alon tarihJere kadar,
Osmanlı'nın adı du-
yulmuş ailelerinden
genye kalan ldmileri,
Kadıköyü yörelerin-
de, Boğaziçi'nde.. otu-
rurlar ve ara sıra ortalıkta görünürler-
di. Doğallıkla, o tipler de kalmadı gibi
bir şey. Benim sözûnü edeceğim, oıllar
değil. Geçenlerde yolum Bebek'e düş-
tü. Bu Boğaz köyüne, ünlü badem ez-
mesi için, yüda bir-üti kez gıderim. Uta-
nılacak bir şey ki, çocukluğjumdan bu
yana, parkına girmedim. Once,salaş
Belediyesı gazİDOsuna tepki duyduğum
için, kıyı tarafina geçmedim. O ayıp
kaldınldıktan sonraJd ihmal ve kusurise,
bana ait Biıkaç gün önce, bir iş ince-
lemesi için girdım, o enfes koruluğa. Or-
ta yerinde bir banka oturdum. Birbirin-
den ıduağaçbrm başdöndüren yüksek-
ükkrivesKakveyineçoknemlibirgÜD-
de,çevreyeserptikleri göigder ve serin-
Kkfer, beni önce, mestetti.
Az sonra, huyum kurusun, yine be-
ni bir şeylenn rahatsız etmekte olduğu-
nun ayırdına vardım: Önce, ortadakı
"kübikpark" düzenlemesi. Romantik
ve dağınık ağaçlığa hiç uymayan sert
ve geometrik çizgüer oraya uyum sağ-
lamıyor.
Sonra, koca bir yontu. Dev gibi bir
adam. Dargmgibi, başmıda yana çevir-
naş,duruyor(Ona hakkıcok ama). Kinı
bu. "FuzulP imiş. Canun efendim, bu
kişı Tûrk dilinin yetiştirdiği belkı en
usta şair ama, Boğaziçi üe, uzak-vakm,
ügjane? Sonra,Baülılaşmadönemi ön-
celerinin insan tipleri konusunda bir
şey bilmediğimiz için, eski ûnlülerin
yontusunu dikmenin, tarihsel ve bel-
gesel hiçbirönemi -ve anlamı- olamaz.
Bu özentilerden ne zaman vazgeçece-
giz?
Oturduğum bankı değiştirerek dev
Fuzulî'den kurtuldum. Arkadakı yolun
trafik gümbürtüsüne de "kafayıtakma-
maya" çalışöm.
Buke^kar^kryılarveyamaçlar,gel-
di, gözüme girdL Sağ taraflar, gûmrah
yeşillikleri ile, eski -ve asıl- Boğazı-
çi'nin güzelhklerinı, bir oranda sürdü-
rüyorlar. Ama sol yakada, yukanlar-
dan ve arkalardan denıze doğru saldı-
ran bir beton hücumu var ki, abartma-
sız, dudak uçuklaûyor. Ünlü Göksu Ev-
leri. Yine bir "caıum efendim" ünlemi
çekeyim: "Ev sözcügünün ve kavranu-
nın bile bir anlamı ve "ha>siyeti" var-
dır. Bunlann nesi ev?
Bu beton sefini, hep kıyı yolundan
hızla geçerken görüyor, yapanlan -ve
izin verenlen-, Tann'ya havale ediyor-
dum. Hiç böyleoturup seyirzorundakal-
mamıştım.
Sonra, kötülükler ve bozukluklara
yine kendimi ûzüp bir günü daha ziyan
etmenin akıJ kân olmadığına karar ver-
dim ve arasıra yapmayı başannğnn gi-
bi, bir okul tahtaa silgismi karşundaki
tablodagezdirerek, istemediklenmi yok
ettim.
Kakn, üstömdeld ııhı ağaçtar.
Başunı biraz arkaya atarak, o nefti-
Iflderi,tirşefikJeri,o serinfikleri, o ışık-
gölgeoyunlarmıseyrevedaüandoJdıı-
ranka^armkoDserinidinlemeye,kmııl-
dum. Gözlerimi yumdum. Ama, Ar-
denne'lerde ya da Schwarzwald'da ol-
madığımı biliyordum. Boğaziçi 'nin or-
ta yerindeydim ve üstümdeki yeşillik-
ler, dört-dörtJük Osmanh olduklannı,
bana her şeylen ıle anlaüyorlardı.
Bu kıyıda, klasik Tûrk mimarisi üs-
lûbunda birHumâyun-Âbad Köşkü var-
dı. Boğaz'a açdan Hûnkârlann yaptır-
dığı (ilki 1500'ler başına ait), koca bir
mücevher kutusu gibi, hem görkemli
hem sevimli biryapı. Franaz-Almankır-
ması ressam MeÛng'in, özene- beze-
ne çizdiği geniş ve aynntüı bir desen-
den, 1800'Ier başında aldığı durumu
ile tanıyoruz. Köşkün arkasını, o za-
man bile, ulu-ulu ağaçlar sûslüyor.
O koruluk, arkadakı yamaçlan kap-
layıp denize kadar inen ormanlann,
uzanösı mı? Pek öyleye benzemez. Çün-
kü önce Melling'de, arkalar boş. Son-
ra, ormanlar genelde bir-ıkı tip ağaç
içerir. Bu Saray bahçesinde ise her tür
var. Belli ki, Hünkârlar diktirmiş.
O zaman, zihniınin düşüncelere dal-
masL kaçınılmaz oldu:
I900'lenn ortalanna kadar pek çok
semtı zâten baştan başa ve doğaJ ağaç-
lık olan bu şehirde, doğadan hazır bul-
duklan ile yetinmeyip, belli yerleri, (sa-
de padişah mülklerini değil, halkın me-
sireterini de)çamiaria,çftfcobüderle, ıh-
lamurlaria, tnanolyakrla_ dokhıracak
ve bezeyecek kadar güzeffik âşjğı oian
Osmanh, neden, her alanda ve her ko-
nuda, aynı ruh zenginliğini, enginliği-
ni, soyluluğunu gösterememiştir?
Manorya çiçeğmin,koidaymca hemen
kararan sedef beyazüğmm ve iç ezen,
baş döndürenparifümûnûn zevkine va-
ran adam, neden, dün sayılacak yakın
tarihlere kadar, sarayının kapısına, Taş-
ra'dankestirip, içi ballı kü çuvallarla ge-
tirttiği insan başlarını günlerce yığdır-
ma gibi korkunçluklara da kendini kap-
tırabilmiştır? Içerdegüi,vasemin,hanı-
meÛaiKap»da,ederidökülen,anekler
üşüşmüş, kelle kümeteri.
Bu ild olgu, nasd bağdaşn-?
Çelişkiler lıstesı, sayfalar değil, cilt-
lerdoldurur. Aynı sorulanben, ilk Fran-
sız gezimde, Louvre'u ve Versailles'ı
gezerken de kendime sormuştum: Sa-
lon süslemelerinde, resim ve yontu zev-
kinde ve bahçe desenlemelerinde doruk
noktalara çıkmış olan Fransız soylulu-
ğu, yine yakın tarihlere kadar, en basit
temizlik kültüründen bile yoksun kal-
mış ve bugünlerin anlayışı ile yanlan-
na yaklaşılamayacak kadar kötü koku-
lara batmış olarak yaşamışlardı. Par-
fiim neyi örter?
tnsan nıhunun varadıhş çelişldsin-
den başka hiçbir olgunun açıklayama-
yacağı birdurumkarşısındayız, demek
ki. En ivifleen kötüyü, en doğrufleen
yanhşı, beyninde ve kalbinde birtikte ta-
şıyabflen ve yan-yana iç-içe yaşatabflen
tekyaraokolan ınsanoğlunun, baş özel-
liği ve kimliği, böyle.
Bu sonuca varmadanönce, Humâyun-
Âbad Kasn'nın bahçesindeki uluağaç-
lan dikmiş ve yüzyıllarca yaşatmış olan
ced'lerimize, sitemM sonüar yönettmek
niyettnde idim: Niçin o keskm çetişküe-
re kapördınız. yakanrn? Size }-azık de-
gflmikti7Diur.asiacinariaruiKla.suin-
büflerinizle, müzik ve şiir tutkunuzia
değil, kafa kesen yatağaniannızia tam-
dL
Biyolojik doku olarak, bir yerde ka-
çınılmaz biçimde sizlerin devamı olan
bizlere de, yazık ounadı mı?
Ama, Osmanlı'nın son bir istasyonu
olan, yani betondan kaskatı kesilen ta-
lihsiz şehrimizde, elde kalmış son bir
Osmanh sergisini oluşturan Bebek Ko-
ruluğu'nda düşüncelere daldıkça, vaz-
geçtim geçmişi yargüamaktan.
Hele günümüzde olup-bitenleri akla
getirince, yani çirkinlikJerin, korkunç-
hıldarnıkuralhalinegeüp,rvilikkrinve
güzelliklerin yitipgHmekteolduğu çağ-
daş dünyada,Osmanh'yı suçiamayı bı-
rakmn. Günûmüz Istanbuhı'nda, baş-
ka bir gezegenin, nesti tükeomiş ve ya-
bana canhlan gibi göğe vüksetaniş ulu
ağaçbn selâmlayTp, Parktan boynaeğik
aynJdun.
EVET/HAYIR
OKTAY AKBAL
Uzak Bir Şehzadebaşı
Anısı...
O haziran günü bütün kepenkleri inmişti Şehza-
debaşj'nın... Salih Beygidiyordu... Yıl 1935. On üç
yaşındaydım. Beni uzaklara kaçırmışlardı, Eren-
köy'e... Görmedim, ama yaşadım. Babam Cüce
ÇeKşme Sokağı'ndaki ahşap konaktan dört kollu-
ya binerek omuzlar üzerinde çıkmış, Eyüp Sultan'a
doğru...
Sıcakbiryazbaşlangıcrydı. Dayanamadım, kaç-
tm, döndüm. Ev kalabalıklaşmış. Birden tepetak-
lak olmuştu yaşam... Giden gitmiş. Köşe bucak ara-
dım bir şeyleri. Gidenden izler. Sesler. Hepsi yok
mu oldu? Başka bir dünyadaydım. Bana yabancı,
beJki de düşman...
Erik ağacının gölgesi büyümüş! Çöktüm altına
Zaman gerilere koştu. Letafet Apartmanrnın iç içe
geçmiş salonunda bir düğündeydim. Konfetiler,
kurdeleter, caz, tangolar, pembeli mayili küçük kız-
lar. Dans eden yeni evliter... Dağıtılan içkiler, bizle-
re çikolatalı pastalar...
Tramvay tam Zeynep Hanım Konağı'nın önün-
de aci bir sesle kıvnlır. Bir çığlık. Berberin önünde
durur, inersin. Tutmuş saçlanmı Ahmet Bey: "Bir
pehlivan tıraşı istermisin?" Kaçamazdım, bak/ş-
lar üzerimde... Babam, Cemal Bey, fınncı Hayri
Bey gülmektelerhalime. Kaçmak, kurtulmak, ber-
berin makasından, ensemi dümdüz eden soguk ma-
kirienin değmesinden...
Küllük Kahvesi'nde aznif oynanırdı akşamlan...
Buradaki gölgeler bambaşka. Bir lokanta var. Yah-
ya Kemal gelır, NurullahAtaç gelir. Pertevniyal'in
felsefecisi gelir. Emekli valiler. Şiirlertartışılır. Ezber-
den dizeler. Beyazıt Meydanı'ndan ikide bir kırmı-
zılı-yeşilli tramvaylar geçer. Havuz başında her za-
man bir iki avare güneşlenir. Üniversite kapısından
uzun saçlı kızlar, beyaz pantolonlu delikanlılar çı-
kar, girer...
Koşa koşa çıkılır mı Gedikpaşa yokuşu?.. Nastl
çıktım, eve koştum en kestirmeden. Köşedeki iri
köpekten bile korkmadan... Bakakaldı, niye bu kez
bu yolu tuttu dercesine!.. Karnemi bir bayrak gibi
sallıyordum. Sınrfı geçmiştim, hem de birincilikle...
BölüşmüştükSedat'la... Kitaplarvermişlerdi kucak
dolusu. Agop'u, Ekmekciyan'i, Kirkor'u, Panas-
yan'ı geride bırakarak...
İlk kol saatim altın rengindeydi. Kişiliğim değiş-
mişti. Şehzadebaşı Caddesi'ndeki tüm tanışlarsa-
atime bakıp beni kutluyoriardı. Kırtasiyeci Ali Bey,
kahveci Memduh, eczacı Asaf Beyler. Fınncısın-
dan sinemacısına...
Babam bir ödül daha verdi. Tuttu beni Gloria Si-
neması'na götürdü. Köşedeki pastacıya bir uğra-
yıp... "TraderHom" oynuyordu perdede. Afrika'nın
Mozambik'inde yamyamlarla alışveriş yapan tüc-
car Hom'un öyküsü... Sonra ağabeyimle Milli Si-
nema'yagittik. Bu kez "King Kong"u gördük. Dev
yaratık gökdelenlerin tepesinden uçaklan sinek gi-
bi yakalıyordu.
Şehzadebaşı birsinemaJarcenneti. Milli, Hilal, Fe-
rah, bir de Turan... Naşit Bey babamın ilkokul ar-
kadaşı. Karşılaştıklanndaanılartazelenir. Bu adam
mı sahnede milleti kınp geçiren diye şaşınnm! O
yaz sıcağında babamla yalnız ikimiz için film gös-
teren Hilal Sineması. Bir de hiç unutamadığım pa-
radiden çokça sarkan bir çocuğun ön sırada otu-
ran deniz erinin kucağına düşmesi, tıpkı bir yavru
kedi gibi!..
Atatürk'le göz göze geldiğim o akşamüstü...
Üstü açık koca otomobilde Iran Şahı. O değil, Ata-
türk'tü gördüğüm... El sallamıştı kaldınmdakilere.
Ben de sallamıştm, hem de iki kolumu kaldırarak.
Bir donmuş an. Parçalanmayacak bir zaman par-
çactğı. Şehzadebaşı'nda unutulmaz bir gün!
Ve daha nice anlar, anılar.
Tarihi Çarpıtmak!..
MeraJ PAZARDevrim Tarihi Öğretmeni
T
arihsel gerçekler bel-
gelerde yer aldığı gi-
bi, kendi koşullann-
da değerlendırilmek
durumundadu-. Ger-
çekte ise kimilerince bazen ya-
lanlarla çarpıtılmasına tanık ol-
maktayız.
Geçen yıllardan birinde Cum-
huriyet'te, günümüz Fransası'nda,
"Fransız Devrimi sırasmda kral
vekraBçeninidamınıdejtiren,bu-
nuaamasE(!)bulaıüar"laılgılibir
haberokumuştum! Bu Fransızlar,
sarayın önüne toplanıp "Açn, ek-
mek istiyoruz" diye bağıran hal-
ka, "EkmekyoksapastavesinJer''
diyen kraliçenin acımasızlığına
benzer nesnel (!) bir değerlendir-
me yapmışlar!.. Işte düşüncenin se-
faleti! Ülkemizde de tarihin çar-
pmlmasuım örneklerine tanık ol-
duk, oluyoruz... Yıllardırdemok-
rasi, özgürlük diye diye, Atatürk
Devrimi 'ni yıkrna çabalan, iha-
netler sonucu bugün toplumca bu-
lunduğumuz açmazlara saplan-
dık! (Tüm yalan dolan, aldatma-
calara, çokyözlülüklere, ıhanetle-
re karşın Atatürk Devrimi yaşı-
yor, geliştirerek yaşatacağız!)
Bu bağlamda okul1ara bir baka-
lım: Ortaokul, lise ve yükseko-
kulda okuduğum yıllarda -bugün-
kü gibi- ezberci egitim dizgesirun
sonucu olarak (ezberin itıcüiğine
karşın yine de sevdiğim) tarihin
gerçek tadına varamamıştım. Yük-
sekokulda ise (sosyal bilgiler bö-
lümünde) Türk Isiam sentezci an-
layışa koşut Osmanlı'yı yücelt-
me, devrim tarihimızi gerçekli-
ğınden, özünden uzak, yangından
mal kaçuTrcasuıa işleyip, bitirme-
ler... Şimdı düşünüyonım da -ta-
rih biliminin, eğitimbilimin de-
rinlik ve öneminin bilinciyle- o
yıllarda (1973-1976) yükseköğ-
retinen okullannın durumu öyley-
di de, bugün kim biür nasıldır?!..
öğretmenlığim sürecinde de
devrim düşmanlığmın, tarihsel
gerçekleri çarpıtmanın sayısız ör-
neklerine tanık oldum. Atatürk ve
Devrim'inden rahatsız olan öğ-
retmenler, "Anpatiabesmr öven,
İNGİLİZCE BİLMEMEK EKSİKÜKTİR *
* Bu düşünceyi paylaşan insanlara
21 yıldır hizmet ediyorum.
• ÜDS/KPDS
• YDS
• Hekimlikte Sunum Teknikleri
• Isteğe bağlı özel gruplar
0212 - 552 44 56 / 0532 717 84 32
MEDICAL
CHANNELA
Aylık saglıklı yasam ve aktualite dergisi
•jr
İHUNDİ fÇIKTIl
11
* V /---/
dan evir
ukbrırrcıçiv
Igerç
Jınlar
ya
Kefe
Ya ıns
da ı
lilen '
niş git
f/
"Hiçbirfilkedeşapka vasası vok-
tur,
u
Abdülazız zamanında zekât
verflecekkimse yoktur" diyen dın
dersi, tarih öğretmenleri... Lise-
lere giriş ve ÖSS smavlannda Ata-
türk Devrimi'ne ilişkin sorulann
en aza indirilmesi!.. Tûrkiye'nin
55 yıldır yaşadığı karşıdevrimin
doğal sonucu!
Sonra... Emperyalist ülkelerce
ısıtılıp ısıtılıp ortaya sürülen (za-
yıf zamanlanmızı kollayarak!) ol-
mayan gerçekdışı Ermeni soykı-
nmı savlan (tarihirruzde bir tek
soykınm ohnadığı gibi, kimile-
rince oluşturulmaya çalışılan Tür-
kiye'nin bir Ermeni sorunu yok-
tur!), Kıbns'ta Türklerin varlığı-
nı, haklannı tanunayıp, yıllardır
Kıbns Cumhuriyeti'nden (!) söz
eden Yunanistan'ın çarpıt-
malan, son bir *ind" de kış
sonlannda Yunan Mecli-
si'nde ileri sürülmüştü:
"1915-22 arasmda Tûrki-
ye'dekiRumiara soykınm
yapddığı!
ff
Peki sormaz-
lar mı adama, emperya-
listlerin kuyruğuna takı-
lıp (Megalo îdea'yı ger-
çekleştirmek için) Türki-
yetopraklanndaişinizney-
di; Yunan askerlerinin yap-
tığı katliamlar, ırza geç-
meler neydi, kim kimi te-
mizlemek istedi diye!.. Irk-
çılık böyle gözünü köreder
adamınü!
Ulusal kurtuluş tarihi-
mize düşmanlıklanyla ya-
J
lanlar üretenler, geçen yıl-
larda tstiklal Mahkemele-
ri'ni dillerine dolamıştı.
önceki çarpıtmalanna ol-
duğu gibi, bu konuya iliş-
kin gerekli yanıtı almış-
lardı tarihçilerimizden.
Şimdı de onlardan biri 31
Mart ayaklanmasının ge-
rici bir ayaklanma değil,
askersel darbe olduğunu
(28 Şubat gibi), tarihin
doğru öğrenlmediğini, top-
lumun yülardu- olmayan
bir gericüik (irtica) tehli-
t yanü
sin' şeklıı
W sure s
^u ama kıbırJi a^Ub^kai^i^gibi çaiı;
urcu kadnîi.xTa'(k'irlte™»nırrde I
': alçak go^iy.^. Ö>vaag^Gulben,
ergamat
pökova i
irı yeterın
Qı sicılimi?
arını ek
IÇINL
RAHAT
OLSUN
Abonelik icin TEL: 0 2 1 6 326 86 67 E-mail: magazine@medicalchannel.com.tr
(!) ileri sürüyor! (Demek
ki gerici tehlikeyi görebil-
mek için, 37 kişinin yakıl-
dığı 2 Temmuz 1993 Sıvas
byımı da yetmemiş!)
Tarih kitaplannda 31
Mart Olayı, II. Meşruti-
yet'in duyurulmasına kar-
şı, softalarla, alaylı asker-
lerin (avcı taburlan) bir-
likte çıkardıklan gerici bir
ayaklanma olarak geçer.
Ayaklanmanın en büyük
kışkırtıcısı, Volkan gaze-
tesini çıkaran ve Ittihad-ı
Muhammedî Derneği'ni
kuran DervişVahdetî,
u
Şe-
riata dönühnesini ve baş-
kaûlkelerdenyasalar ahn-
mamasuu isteyen bildiri-
ler yayunladı." Bu bağ-
lamda 28 Şubat girişimi
de, Hareket Ordusu'nun
(31 Mart Ayaklanması'nı
bastuan ordu) başansı gi-
bi ilerici bir girişimdir!..
(Bir girişimi asker-sivil gi-
bi kaüpçı yöntemle değer-
lendirmek yerine, bilün-
sel düşünme yöntemiyle
sorgulamakla saglıklı çö-
zümlere erişebiliriz.)
Roman da olsa, öykü de
olsa tarihsel gerçeklik
korunmalıdır!
PENCERE
Can ile Paflıcan
Usame bin Ladin'in gazetelerde yayımlanan fo-
toğraflanna bakıyorum...
Sanğı..
Sakalı..
Geriye kalan yüzünde, gözterine sinmiş kurnaz-
lığın içten pazarlıklı panftısı..
11 Eylül'den bu yana Ladin'le oturup Ladin'le kal-
kryoruz, Ladinlsiz bir bardak su istesen medyada
yok!.. Peki, nasıl oluyor da tüm dünya kanlı eyle-
mi yapıp yapmadığı bile belli olmayan bir tek ada-
ma yumuluyor?
Turhan Selçuk'un çizdiği gibi:
BiryandaUSA..
Öte yanda USAme..
Olacak iş mi?--
Yaşanan olaydaki kanı revanı bir an göz ardı ede-
bilsek, Usame'ye neredeyse teşekkür etmek ge-
rekecek, çünkü dünyanın gözleri bu herifle açıldı...
Ladin, Amerika'yı vurmasaydı, dünya dinci terö-
re göz yummayı sürdürecekti...
•
'Cumhuriyef yine haklı çıktı..
Hem de gümbür gümbür.
Yıllardan ben altını çize çize yazıyordu Cumhu-
riyet; ama, varak-ı mihri vefayı kim okur, kim din-
ler?.. Anadolu'yu kahreden gayri insani ve çağdı-
şı iki tehdidi durmadan vurguluyorduk:
İrtica..
Ve terör..
Dincilik gemi azıya almıştı, dört nala gelişiyor, dev-
let eliyle beslenip kışkırtılıyordu; terör Anadolu'ya
etnikçiliğe dayanan kan davasının tohumlannı ek-
meye çabalıyordu; mürteci ile entel işbirliği, boya-
lı medyayı pazarlama yolunda kullanıyordu.
Peki, ne oldu?..
Usame imdada yetişti... '
Terör Istanbul'da polisi vurmuş..
Kime ne?..
Mardin'de öğretmenin canını almış..
Boş ver..
Van yolunda otobüs çevirmiş, yolculan aşağı in-
dirip kurşuna dizmiş..
Haydi canım sen de..
Elazığ'da okul çocuğuna kıymış..
Pöh pöh..
Terör vakta ki uçağa binip New York ve VVashing-
ton'da kanlı eyleme geçti..
Dünya ayağa kalktı..
Kıyamet koptu...
•
Terör Istanbul'u ya da Diyarbakır'ı vururken bi-
zim medya entelimiz olayın kıyağına bakıyordu,
işin içine Amerika girince durum değişti...
Amerikalının canı can..
Türk'ün canı patlıcan..
Amerika'daki devlet.. ••
-
Türkiye'deki Allah'a emanet..
Bizim medyanın gözleri, dincilik ve terör Ameri-
ka'yı vurunca açıldı... "" ""• -
Açıkgözdür medyamız!..;«.«ıt,*
1
*At,\* !..J..>..^.î
* • ,.-» jJM n-;i
Peki, biz şimdi adına Usame bin Ladin denen şu
herif-i naşerife teşekkür etmeyelim de ne yapalım,
söyler misiniz?.. . .
BAŞSAĞLIĞI
Mezunumuz, Başkanımız, Hocamız,
Ağabeyimiz, Arkadaşımız
Kaptan, Avukat, Yazar, Bilge kişi
GUNDÜZ AYBAY'I
K a y b e t t i k b ü y ü k
Ail«sinin, Arkadaşiannın, Mezunlanmızm,
D«nizcil«rln bay sağolsun.
DEFAMED-1 T.Ü. Denizcilik fak. Mezunları Dernegi
KAPOER- Türk Uzakyol Gemı Kaptanları Derneğı
GMİMO TMMO8 Gemı Mak. işl. Muh Odası
TÖKIDER Türk Kılavuz Kaptanlar Derneği
DEFAV- i TÜ Denizcilik Fak. Mez. Sos. Yard Vakfı
11 EyttM neyln miadr? Postexpress'in kapsamlı dosyası
• Onlan böyle btlmezdikl Kadın Dayanışması'ndan
portreler «Hacı Bektaş'tan Hacı Tomor'a: Anadolu'nun
bağrındart Amavutluk dağlarına Bektaşı geleneğınin
şekli şemali • Eylül dersem Selânlk anla:
Yunanistan'da anarko günler. Postexpress oradaydı.
• Kemal aUI Babamı ötdühiyorsunuz! Mağdurların
gözüyle 6-7 Eylül • Ayın karanlık yüzü: "Musa'nın
Evlatları, Cumrıuriyet'in ÇocuklarTnın yazan Rıfat N.
Bali'nin gözüyle "ulus devlet-Yahudi cemaati" ilişkisi
• Post-komünlst hayat: Seçim arifesinde Polonya.
Postexpress Varşova'dan bildiriyor. • Maymunlar
Cehenneml: "Korku Tapınağı" adlı kitabı toplatılan
Celal Başlangıç'la gazeteciliğin a/fabesi üzerine •
Arjantin muclzesl: Orada da kriz var, ama sineması
"Vizontele" değil. • Falk Paşa No:12 Yunanistan'ın
ünlü oyuncusu Adonis Kafecopulos'un Istanbul-Atina
seyrüseferi. »Hava Spor Beyoğlu'nda yarım asırlık bir
dükkan ve Panait Istrati'ye parmak ısırtacak bir öykü
E k l m s a y ı s ı b a y l l e r d e