23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 28 EYLÜL 2001 CUM, DİZt 1980'DE YAYIMLANMAYA BAŞLANAN ANCAK BtTtRÎLEMEYEN AFGANtSTAN GEZÎ NOTLARI 20 yüönce20yılsonraütündünyamedyasıPakistan'da, Afganistan sınınna yığılmışken; bölgeden her saniye yeni bir ge- lişmenin haberi gazete sayfalan- na, TV ekranlanna akarken; ABD'nin kah- redici savaş aygıtı Afganistan'm tepesine inmek üzereyken 20 yıl öncesinden kafana gözlemler ve izlenimler de ne ola? Bence tam da zamam. Bu dizinin sonunda söylenecek sözü ba- şında söyleyelim: Afganistan'ın bugünü, dünde yanyor. 20 yıl öncesinde ekilen to- humJar bugün boy attı. 20 yıl önce başla- yan bir süreç, Afganistan'ı bu kaçuufanaz gûne taşıdı. Daha ileri giderek söyleyelim: 11 Eylül günü New York'un ve Dünya ka- pitaîizminin simgesi ikiz kulelere ve Ame- rikan savaş aygıtının beyni Pentagon'a uçaklar çakılmasaydı da Afganistan bugü- nü yaşayacaktı. Belkı tam da bugün değil. Ama birgün. Çok da gecikmeyecek olanbir gün. Bombaya dönüşmüş uçaklar yalnızca süreci olağanüstü hızlandırdı. Hepsi bu. 20yıl önce, 1980Ocak'mda Afganistan'a gittim. O günlerde Polirika gazetesinin Ge- nel Yaym Yönetmeniydim. O günlerde de Tırmıkyazıyordum. Amaustalanmın öğü- düne bağlı kalıp her zaman önce habenri kalmakta inatettim. O inatla da savaşın iyi- den iyiyekızıştığı Afganistan 'ın yolunu tut- tum. 20 yılın büyûk ölçüde bulanıklaştırdığı anılar demetinin arasından bile anımsıyo- rum, meslek yaşamımın renkli, keyifli, ke- derli, matrak, acılı ve zorlu gezilerüîden bi- ri oldu. 26 gün sonra döndüm. Gezi notla- nmı, izlenim ve gözlemlerimi Poliüka ga- zetesınde bir dizi olarak yayımlamaya baş- ladım. Ama bitiremedim. Sudan bir nedenle tutuklanıp Davutpaşa Kışlası'mn hapishaneye döndürülmüş bir koğuşunda volta atmaya başladım. Afganistan dizisi yanm kaldı ve hiç ta- mamlanamadı. Çünkü askeri hapıshanede yatarken, hakkımda daha önce açılmış çok sayıda davadan biri sonuçlandı ve 7,5 yıl hapse mahkûm oldum. Yargıtay cezayı onayladı. Ben yedi buçuk yıl yatacağım bir hapishaneye naklimi bekler ve dışandaki arkadaşlanm rahat edebileceğim bir hapis- hane içintorpillerararken tahliye oldum. Yanlışhkla tahliye ettiler. Bir yazı dizisi oiabiJecek kadar matrak bir yanlışlıktı ve beni 12 Eylül boyunca hapishanede yaşa- maktan kurtardı. Hapishane kapısından doğru Atatürk Havalimanı'na gittim. Bilet bulunabilen ilk uçak Alman Havayollan Lufthansa'mndı ve Düsseldorf'a gidiyor- du. Hapıshaneden aldığım bitlenmle birlikte uçağa bindim. Ben havada iken sicil savcı- lıkla askeri hapishane müdürlüğü arasında- ki bürokratik çatlak fark edildi ama geç kal- mışlardı. Uçak Düsseldorf*a indiginde ben özgür- düm; yol boyu yanımda oturan Alman ise benden aldığı bitler sayesinde kaşınmaya başlamjştı. Sonra 12 Eylül geldi ama beni yurtdışında yakaladı. Yani vakalayamadı ve 12 yıl sürecek siyasal göçmenliğim başla- dı. 1992 sonbahannda Türkiye'ye ve bir ay sonrada Cumhuriyet'teyenidenmesleğime dönebüdim. Mesleğe dönüşümün ikınci ayında yıllar önceki "Afgarastan geaâ" yine karşıma çık- tı. Milliyet gazetesinde yayımlanan haber, benim KGB (Sovyet Gizli Servisi)ajanı ola- rak Afganistan'a gittiğimi bildiriyordu. Üs- telik beigesi ile. "KGB Ajanitğun" o günden beri ısıtıhp ısıtıüp karşıma çıkanldı. Sonuncusu bun- dan dört beş gün önce, Hürriyet gazetesin- de yayımlanan Afganistan üstüne benimle yapılmış birsöyleşinin ardından, hemen bü- tün medya kuruluşlanna, "Haber meriseâ* adh(î) birkuruluş elektronik posta ile KGB ajanlığımı bir kez daha duyurdu. Bugüne dek yanıtlamaya bile değer gör- mediğim bu zırvayı da bu yazı dizisi baha- nesiyle yanıtlamak niyetindeyim. Üstelik "ajanlığımın'' öyküsünü de pek keyifli bu- luyorum. Bubir sunuş yazısı. Gelelim Sunuş'un So- nuç'una. Becerebilirsem ve belleğim beni mahcup etmezse Afganistan'm bugününü faazıriayan dününü aktarmaya çahşacağım. Bir de "KGB ajanhğun"ın neşelı öyküsü- nü... Buyrun... A * ii Duvardaki'silinen ve yazılan'lar o günün Afganistanı 'nın S 1 T * C L İ CT* m ük e m m e l bir özetiydi. Silineninneden silindiğini,yeni 3 yazılanın ne olduğunu çıkarmak, 'gerçeği' anlamak demekti ülkesinde sosyalizmkurmak!.. 7 illardan 1980, aylardan Ocak'tı. Uçak iyice alçalınca, kar örtüsünün artık gizleyemediği Kâbil gözler önüne serildi. Üç beş binayı bir yana ayınrsak tümüyle yoksul, derme çatma, neredeyse kişiliksiz bir kent. Yola çıkmadan iyi kötü ders çalışmış, Afganistan'm hiç olmazsa kitaplardan öğrenilebilecek yanlannı, özelliklerini bellemiştim. Sovyet Havayollan Aeroflot'un Moskova-Kâbil seferini yapan kocaman Tupalev uçağı Kâbil'e doğru inişe geçtiğinde, Taşkent'ten bu yana, yani saatlar sonra ilk kez bir kent gördük. Bu, kuzeyi, güneyi, doğusu aşılmaz dağlarla çevrili ve kendisi de neredeyse tümüyle dağlardan ibaret ülkede binlerce metre yukandan görebildiğimiz sadece toprak damlı kulübelerden oluşan köylerdi. Altımızda uzanan Kâbil ise aynı adı taşıyan ırmağın açtığı daracuc bir ovada, ırmağın iki yanına yayılmış, seçilebilen binalan ile iddiasız, ama hoş bir kente benziyordu. Çünkü her yani karlarla örrülüydü. Yıllardan 1980, aylardan Ocak'tı. Uçak iyice alçalınca, kar örtüsünün artık gizleyemediği Kâbil gözler önüne serildi. Üç beş binayı bir yana aymrsak tümüyle yoksul, derme çatma, neredeyse kişiliksiz bir kent. tndik. Hafiften serpiştiren kar altında, epey uzaktaki terminal binasına yürüyoruz. Uçaktaki tek Türk -büyük olasılıkla- benim. Geri kalanlar birkaç diplomat, SovyetlerBirliği'nden dönen kimi üniformah, kimi sivil, ama tümü de gürültücü Afganlar, on beş yirmi kişilik, teknisyen olduklannı sandığım (Doğu) Alman ve Macar gnıbu ve daha sonra tanışacağım birkaç gazeteci. Rus harfleriyle. özbek Türfcçeslyte... Terminal binasının alana bakan cephesinde sloganlar seçiliyor. Arap ya da Fars alfabesine benzer harflerle yazılanlara sadece baktım. Ama Ruslann Kiril alfabesi ile yazılam zor da olsa heceledim. Anladığımı fark edince önce şaşırdım, sonra güldüm. Kiril harfleri ile ama Ozbek Türkçesi ile yazılmıştı: "Demokratik reformlarla Afgan halknun iktidaruu kuracağjz" gibi bir slogan. Üstelik son harfleri biz terminal binasına doğru ilerlerken yazıhyordu. Biraz daha dikkatli bakınca, hemen altında, daha önce yazılmış, besbelli ki daha Afganistan: Gözlemler. İzlenimler asaport kuyruğunda sıraya girdik, dakıkalan geçirmeye başladık. Afganlar bir sırada, yabancılar bir başka sırada. Tek ve -20 yıl sonra bile anımsıyonım- pek güzel bir Afgan kızı pasaport kontrolü yapıyor; giriş izni olmayan yabancılara vize veriyor. Bir an önce otele gitme düşü yerini "Acaba dört saat sonra havaalanından çıkabilir miyim"e terk etti. ıjnîrnr YOKSUL VE DÖKÜNTÜ KENT- Akşam karanhğı çökerken görebfldiğün KâbU (Afganlar Kabul diyor) uçak penceresinde görünenden de yoksul, döküntü ve ptstL. Her köşesinden savaş çığlıklan ve acılar yûkselen bir ülkede olduğuma üıanamıyordum. yeni silinmiş bir başka slogan seçiliyor. Yeni silindiği için de henüz ıslak izlerden okunabiliyor da. Türkiye Türkçesi ile söylersek aynen şöyle: "Emperyaliznîin gücünü kıra kıra sosvatizmi kuruyoruz." Yola çıkmadan iyi kötü ders çalışmış, Afganistan'm hiç olmazsa kitaplardan öğrenilebilecek yanlannı, özelliklerini bellemiştim. Afganistan'm Peştun (Baştun), Özbek, Beluci, Azeri, Hazar ve Tacik halklanndan oluşan ve tümü aşiret düzeninde yaşayan bir ülke olduğunu biliyorum. Cerçefll anlamak O an güldüm ve yürüdüm. Oysa terminal duvanndaki "silinen ve yazuan"lar o günün Afganistanf nın mükemmel bir özetiydi. Dahası silinenin neden silindiğini, yeni yazılamn ne olduğunu, bu değişikliğin ne anlama geldiğini buîup çıkarmak, "Afganistan gerçeği"ni kestirmeden ve özüyle anlamak demekti. Pasaportu okşamak Pasaport kuyruğunda sıraya girdik ve yürümeyen kuyrukta dakikalar geçirmeye başladık. Afganlar bir sırada, biz yabancılar bir başka sırada. Tek ve -20 yıl sonra bile anımsıyorum- pek güzel bir Afgan kızı pasaport kontrolü yapıyor; vizesi olmayan yabancılara (çoğunun yoktu) vize veriyor. Bir an önce otele gitme düşü yerini "Acaba dört saat sonra havaalanından çıkabilir miyim"e terk etti. Dört değilse bile bir saat sonra sıra bana geldi. Pasaportu uzattım. Kız güldü. Dura dura, sözcükleri araya araya Azeri Türkçesi ile konuştu: - Tûrİdya respubiikası Efganistan'a dosttur. Türkrya yahşktir. Türkiya'ya viza felan yogudur. Buyrunuz, geçiniz. Kabul'a hoş gelmişseniz™ Hoşbulduk. Epey süre sonra ilk kez ay yıldızlı pasaportumu okşadniı. Arkamdaki Belçikalı gazeteciler hâlâ vize kuyruğunda beküyorlardı. Bir taksiye atlayıp otelin yolunu tuttum. Akşam karanlığı çökerken görebildiğim Kâbil (Afganlar Kabul diyor) uçak penceresinde görünenden de yoksul, döküntü ve pisti... Oysa kente biraz tepeden bakan Interkontinental Oteli, Batı Avrupa'daki benzerlerini aratmayacak bir lüks ve konfor sundu. - You Wekome sir~. Your reservation is okey. One night hundertten dollar vvith breakfast (Hoşgeldiniz efendim, Reservasyonunuz tamam. Bir geceük, kahvalü dahil 110 dolar_.) Naflle orucu Anlaşıldı. Kahvalrıda üç öğünlük yenecek; son derece dindar Afgan halkı arasmda nafile namazı kılınmasa bile nafile orucu tutulacak. Sıkı bir duşla maliyet düşürdüm; kocaman yatağa girip, Moskova havaalanında alıp zula ettiğim Stoliçnaya votkasmı açtım... Her köşesinden savaş çığlıklan ve acdar yûkselen bir ülkede olduğuma bin şahit ister. Bakalım. Gün ola hayır ola... Yarın: Hlndfku$ Dağlarına Su Reformu BIRBAKIMA SERVER TANtLLt ve Profesör Tanör... Siz bu yazıyı okurken, TBMM, Anayasa'nın 37 maddesi üzerinde yapılacak değişiklikleri görüşü- yor. Rakamı da yanlış okumuş değilsiniz: Tam 37 madde üstünde değişiklik! Bunun anlamı şu ki, Anayasa'da kökten birdeğişikliğegidiliyor. Bugü- ne değin defalarca değişikliğe uğramış bir metin- de, yapılanlaryetersiz kaldığından, daha da derin- leştiriliyor ameliyat. Yanlış hatırlamıyorsak, bu dokuzuncusu! Yapılışından neredeyse yimni yıl geçmiştir. Yıllar önce, ilk fırsatta 12 Eylül'ün kirinden-pasından kurtuimak; bunun için de, başta Anayasası'nda - tek bir kalemde- köklü değişikliktere gitmek, hat- tâ otunjp yeni, yepyeni bir Anayasa yapmak, Tür- kiye'de sivil güçterin, başta da siyasal partilerin bo- yun borcuydu. Ne var ki, konu sürijncemede bı- rakılmış; göstermelik değişikliklerle oyalanılmış ve bugünlere gelinmiştir. Bugünkü çalışmayı, demokratikleşme yolunda adımlar olarak asla küçümsemiyoruz. Dileriz bun- lar gerçekleşsin. Ancak şu soruyu da sormadan edemiyoruz: Bütün bu köklü ameliyata karşın, hasta, -tam anlamıyla- şifa bulmuş olacak mı? Bi- ze göre hayır! Bağnnda yığınla eksikliği taşımayı sürdürecek bu metin. Ta yeni, yepyeni bir Anayasa'ya kadar... Bugün gelip durduğumuz noktada, demokrasi- ye, özgürlüklere ve hukuk devletine âşık insanlar olarak, Profesör Bülent Tanör'e de teşekkür bor- cumuz var, onu da eda edelim. Onun yıllar önce TÜSlAD'a hazırlamış olduğu bir raporda, Türki- ye'de Demokratikleşme Perspektifleri adlı bir bi- limsel çalışmada dile getirdiği eleştiriler ve öneri- lerdir k/, Parlamento'da şimdi ginşılen Anayasa'da demokratikleşme çabalanna götüren yolun taşla- nnı döşedi. Bülent Tanör, demokrasiye yaptığı böy- lesi bir hizmetle elbet teşekkürü hak etmiştir. Ne var ki, bu yazımızın yazıldığı sırada, Anka- ra'da YÖK Disiplin Kurulu, Prof. Bülent Tanör'ü "meslekten ihraç istemiyle" toplanmış olacaktı. Hiç şaşırmayınız ve öyküyü dinleyiniz... • Prof. Tanör, bu raporun hazırlayıcısı olarak TÜ- SlAD'dan telif hakkı da almıştı. Bu doğal hakkı, YÖK Yasası da yazara açıkça tanıyor. Ancak, Is- tanbul Üniversitesi Rektörlüğü, söz konusu para- nın üniversitenin döner sermayesine yatınlmadığ gerekçesiyle, saygın hocaya öğretim üyeliğinden çıkarma cezası verilmesini istiyor ve konu, Rektör- lüğün girişimiyle Ankara'da YÖK Disiplin Kuru- lu'na getirilmiş bulunuyor. Peki, biryasa maddesindeki açıklığı görme kör- lüğü olmadığına göre, Rektörlüğü, bu istihzayı yapmaya götüren ne? En başta şu: Prof. Tanör, tutariı bir demokrat olarak, YÖK sistemine olduğu kadar, Istanbul Üni- versitesi Rektörü Kemal Alemdaroğlu'nun üni- versiteye dayattığı despot tavnn da karşısında. Onunla beraber yığınla hoca da öyle ve içinde ye- tiştikleri ocaktan kaçıp başka üniversitelere geç- miş durumdalar. Istanbul Üniversitesi boşalıyor. Üniversiteyi üniversite yapan, çokseslilik ve hoş- görü havası kaybolmuş durumdadır. Ve Kemal Alemdaroğlu, bütün bunlan yaparken, "Atatürkçü" olduğu iddiasında. Sahtekârlığa ba- kınız! O üniversitenin en göri<emli dönemlerini görüp yaşamış bir kimseyiz: Sıddık Sami'lerin, Omer Celal Sarç'lann, Fahir Iz'lerin, Ekrem Şerif Ege- li'lerin rektorlüklenni hatırlarız. Onlarda Atatürkçü idiler; Istanbul Üniversitesi en görkemli yıllannı ya- şıyordu ve bugünkü utanç verici durumda değil- di. Bilmez değiliz: Kemal Alemdaroğlu, YÖK ba- taklığının birürünüdür; işgal ertiği makamın boyut- lan da, kendi kişisel çapını katbekat aşmaktadır. Bunu, artık açık-seçik görmeli! Bugün ilk ağızda kurtanlması gereken üniversi- telerin başında, Istanbul Üniversitesi gelmektedir. YÖK Disiplin Kurulu'nun Bülent Tanör'le ilgili olarak ne karar vereceğini bilmiyoruz. Aynca, öy- le fazla bir önemi de yok! Ok yaydan çıkmıştır gay- n: YÖK'ü ülkenin başına bela eden sistemi ve o- nun içinde boy atmış zehirii otlan yok etmenin yo- lu önümüzde açılmıştır. Sorun, tek başına Bülent Tanör ve ona reva görülmüş kadirbılmezlikten iba- ret de değildir; sorun, Türkiye'de gerçekten çağ- daş bir üniversiteyi bir an önce kurup hayata ge- çirme sorunudur. Çözümü sancılı olacağa benzer, varsın olsun!.. Prof. Dr. Doğu Ergil: Türkiye figüran olmamalıdırİstanbul Haber Ser- visi - Istanbul Barosu, "Terör, ABD, Savaş ve Tûrldye'' konulu bir yuvarlak masatoplanrı- sı düzenledi. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakül- tesi öğretim üyelerin- denProf.Dr.BaskmO ran, Türkiye'nin NA- TO Anlaşması'nın 5. maddesinin şeriata ve teröre karşı uygulan- masını umduğunu ifa- de ederek "ABDşeriata karşı değildir, Örtado- ğu'da şeriatçı devlederi destekler. SuudiArabis- tan'ı destekler. Teröre karşı değildir, Bın La- dın'iyetiştinniştir. Tür- kiye için 5. maddeyi kuDanmazlar'' dedi. Staj eğıtim merke- zinde düzenlenen top- lantıda konuşan Istan- bul Barosu Başkanı Yücel Sayman, "Düş- nıanı beüi olmayan he- defe karşı silah kullan- mak bir tür yargısız in- faz değil midir, gibi so- rulara yanrt arayaca- ğız" diye konuştu. Eski Dışışleri Bakanı Ilter Türkmen, Türki- ye'de bireysel terör sal- dınsı tehdidi bulundu- ğunu belirterek "Bizinı için tektehdit bu tip te- rör sakhnlannamaruz kalmaktır. Bugüne ka- dar dış poütikalar, dür- tüler ve olaylara tepki- ler şeklinde ortaya çık- ü" dedi. AÜ Siyasal Bilgiler Fakültesi öğretim üye- lerinden Prof. Dr. Do- ğu Ergil, "Türkiye, te- rorizme karşı savaşta ABD'nin genel hedef- lerini gerçekieştirmek için araçrolünüovna- maktan uzak oünah. Başkasuun senaryo- sunda figüran rolü ka- bul eönemeBdir" diye konuştu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle