23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
EYLÜL 2001 CUMA CUMHURİYET SAYFA 17 'zai Tei: 0.212.512 05 M Faka: 0.212,512 44 9?Bektronık posta: <teKzsomvcumlHinyeLcom.tr - Amerika, NATO'ya kanrt sunmamış... "Savasın olanı belli oldu: ıce vanıtl" Devlet memuriuk sınavına girip kazanan f akat bir işe giremeyenler soruyor "Busınavniye yapıldı? Sınav yapılmasında amaç neydi? Sınava 1.5 milyon kişi girdi, yaklaşık 400 bin kişi kazandı; kazananlara neden iş imkânı sağlanmadı? Sınavı kazananlann haklan zamanaşımına mı uğratılmak isteniyor? Devletin yaklaşık 950 bin çalışana ihtiyacı varken 390 bin memur adayı neden işe başlatılmadı? Önlisans ve lisans diploması olanlara neden öncelik verilmedi? Kamu Kurum ve kuruluşlannda kadro sıkıntısı yaşanırken, personel eksikliğinden birçok birim kapatılırken, sınavı kazanan memur adaylan neden işe alınmıyor? Yoksa bu sınav, milletten para toplamak için mi yapıldı? Halkı kandıranlar yann aynı halktan nasıl oy isteyecekler?" merika, bötgeye askeri yığınağını yaptı "ada- let" dağıtmak üzere şimdilik Afganistan'ı bombaladı bombalayacak... Sonra sıranın ki- me geleceği belli değil... Taleban'ın kurdu- ğu şeriat düzeniyle terörün kucağına düşen Afgan halkının bir kısmı kaçtı; kalanlar başının çaresine ba- kıyor... Dünya nefesini tutmuş... Batı'dakiler televiz- yonların başına geçmiş filmin bir an önce başlama- sını bekliyor... Doğu'dakiler can derdinde... Yakın ta- rihten ders almayan kimileri de bir koyup üç alma pe- şinde... Televizyonlar henüz filmin fragmanını gösteriyor; Afganistan'da "halk"ı temsil eden militanlar, yıllardır boş duran Amerikan Büyükelçiliği'ni yakarak moral ka- zanmaya çalışırken Amerika uzaydan çektiği fotoğ- raflarla bombalayacağı yerieri beliriiyor. Trajikomik bir durum... Bir tarafta küresel dünyanın acımasız efendisi... Öteki tarafta kabile aşamasında kalmış dünyanın yok- Insansullan... Teraziye vurulamayacak kadar büyük birden- gesizlik... Bir tarafta her şey paranın gücüyle ölçülü- yor, öteki taraf Allah'a sığınmış imamına güveniyor... Olan insanlara olacak kimsenin umurunda değil... Ankara'dan Dr. Ali Rıza Üçer ise unutulan "insan" unsuruna değiniyor: "On yıldan fazla süredir savaş ve ambargonun kıs- kacındaki Irak'ta 1978'de binde 84 olan bebek ölüm oranı 1998'de gerilemek bir yana binde 95'e yüksel- mtştir. Dünya Sağlık örgütü verilerine göre aynı yıl Irak'ta 5 yaş altındaki çocuklarda ölüm oranı ise binde 117'dir. Anımsarsanız, Ergun Balcı Cumhuriyet'teki son yazısında Irak'ta ABD'nin nükleer başlıklı bombalar (radyoaktivitesi azaltılmış uranyum) kullanması ne- deniyle çocuk ölümlerinde lösemilerin birinci sıraya yükseldiğini, ambargo nedeniyle ilaç da bulunama- dığı için Iraklı doktorlann hastanelerde çaresizlik için- de kıvrandıklannı anlatıyordu. Gelelim yine Dünya Sağlık örgütü'nün 1999 Dün- ya Sağlık Raporu'ndaki verilere göre ABD ile Afga- nistan arasındaki farka... Nüfusu 1998'de 21,3 mil- yon olan Afganistan'da bebek ölüm oranı 1978 yılın- da binde 183 iken 1998'de binde 152'ye düşüyor. ABD'de bu oranlar sırasıyla binde 14 ve binde 7. Af- ganistan'da 5 yaş altında ölüm oranı 1998'de erkek ve kız çocuklannda binde 257. ABD'de aynı yıl bu oran erkek çocuklannda binde 10, kız çocuklannda binde 8. Anneölüm oranı 1990 yılında Afganistan'da yüz bin- de 1700, ABD'de yüz binde 12. Doğumda yaşam beklentisi 1998 yılında Afganistan'da erkeklerde 45 kadınlarda 46 yıl iken aynı yıl ABD'de sırasıyla 73 ve 80 yıl." Amerika'nın adaletiymiş... Dünyada adalet yok ki... SESSIZSEDASIZ(t) Küresel dünyanın ulusal sımrları Türkiye'nin ayrılıkçı terörle kan gölüne döndüğü sıralarda, bizim medyada "PKK Genel Sekreteri" j Abdullah Öcalan'la konuşmak mo- daydı... Neredeyse her kanlı eylemden son- ra demeç alınıyordu... Demeç alın- makla kalınsa iyi, karşılıklı fikir alışve- rişinde bulunanlar bile vardı... Bütün bunlar insan hakları adına yapılıyor; hakkında dava açılan olur- sa Amerika ve Avrupa'dakilerin des- teği ile "düşünce özgürtüğü kahra- manı" ilan ediliyor; "yapmayın, etme- yin, teröre prim vermeyin" diyenler "demokrasi düşmanı" sayılıyordu... Sonra bir baktık ki Amerika terörle tanışınca ve Afganistan'a ültimatom verince Afganistan'daki Taleban lide- ri Molla Muhammet Ömer de Ame- rika'nın Sesi radyosuna demeç veri- yor... Fakat Dışişleri Bakanlığı'ndan bir yetkili, radyoya gidip bu demecin ya- yımlanmamasını istiyor... Amerikan hükümetinin mali deste- ği ile yayın yapan radyonun çalışan- lan "bağımsız yayıncılık" adına olayı bir sansür olarak değerlendirip tepki gösteriyor ama sonuçta demeç yayım- lanmıyor... Gelelim konunun "püf" noktasına... Amerika'dayerel ve ulusal yayın ya- pan sayısız radyo ve televizyon var... Hemen hepsi "müteşebbis serma- ye"nin malı... Aralannda büyük bir rekabet yaşa- nıyor... Biri de kalkıp Taleban liderine mik- rofon uzatmıyor! Bir yandan ulus devletin bittiğini, küresel dünyada sınıriarın kalktığını söylüyor, öte yandan sınıriarını kendi ulusal çıkarlarıyla çiziyorlar... 'Gözge'nin Anımsattıkları... MERİÇ VELİDEDEOĞLU Bunca sorunun gündemde Dlduğu, inanılmazolaylann bir- Dirini izlediği şu günlerde, Dil Bayramı'nın da 69. yılını yaşı- /oruz. Türk Aydınlanma Devrimi'nin de temel öğesi olan dilin, yani Türkçe'nin kendi benliğine, öz yaptsına döndürülmesi için ya- ptfacak ÇcUtşmaları-yürütmek üzere 12 Temrnuz 1932'de Türk Dil Kurumu kurulmuş, 26 Ey- lül'de de "Dil Kurvltayı" top- lanmıştı. Yalnız bu çalışmaların 69 yıl önce başladığı sanılmamalıdır; konu, devrimin daha ilk günle- rinde şaşılacak bir sorumluluk- la ve devrim anlayışıyla ele alın- mıştı. Bilindiği gibi 23 Nisan 1920'de açılan Meclis'in ilk hü- kümeti, 3 Mayıs 1920'de oluş- turulmuş, 9 Mayıs 1920'de de hükümet izlencesi (programı) Meclis'e sunulmuştu. Bu ilk hükümet izlencesinin Meclis'te okunması onurunu Meclis Başkanı Mustafa Ke- mal, ileriki yıllarda kendisine ağır iftiralarda bulunacak olan Milli Eğitim Bakanı Dr. Rıza Nur'averir. Izlencede yer alan çalışma- ların ilgi çekenlerinden biri de Milli Eğitim Bakanlığı'nınki olur. Dr. Rıza Nur okumasını bitirin- cebaşlayan görüşmelerde so- rulan sorulardan birçoğu, bu bakanlığın yapacağı çalışma- lara yönelik olur. Bakanlığın çalışmalarında eğftimin nasıl olacağı, örneğin: "üreticı bir düşünce ve bilinç uyandıracak" düzeyde olması gerektigini belirten koşul ve gö- rüşlerin ardından "dil" konu- suna geçilir ve bütün bunlan gerçekleştirecek bir Türkçe'ye sahip olmak için: "Halk yığın- lanndan sözcükleri toplayarak diimizh büyüksözlüğünü yap- mak" baş görev olarak ortaya kcnur. Bu konuda ilk sözü alan Kü- tanya vlilletvekili Besim Ata- lay: "Arkadaşlanm; hepiniz bi- lirsiniz ki bizim dilimiz kadar, dinyanın hiçbiryehnde, hiçbir zemannda bu denli kanşık bir di görjlür şeylerden değildir" dedikten sonra dilimize giren yeni br sözcüğün nasıl dalla- no budaklandığını: "Herhangi br keime ve terkip bizim dili- rriz içne girince kendi özelliği- n kendi kurallannı korvr, du- w" dyerek anlatır ve ardın- dîn: 'Halk dili arasında esaslı sizcüklerimiz kaybolup gidi- yor. Biz halk dilinde kullanılan sözleri toplayarakulusal birsöz- lük meydana getirmeliyiz" gö- rüşüyle Milli Eğitim Bakanlı- ğı'nın izlencesine destek verir. Ülke bilinen o koşullar için- deyken, henüz kurulalı altı gün olmuş bir devletin çalışmaları içinde yer alan bu "sözlük" işi, daha sonra Cumhuriyet hükü- metlerince ele alınacak ve 1932'dfr kurulan Dil Kuru- mu'nca gerçeMeşfirilecekti. Kurum, çalışmasına hemen başlayarak tüm Anadolu'yu ve Trakya'yı tarayıp halkın kullan- dığı binlerce özTürkçe sözcü- ğü, deyimi, "Derleme Sözlü- ğü" adı altında onlarca ciltte toplar. Amaç ilk aşamada, halk ara- sında konuşulan öz Türkçe'yi yaygınlaştırıp toplumun gün- lük yaşamında ve kamu ala- nında kullanılan dildeki Arap- ça, Farsça sözlüklüklerin yeri- ne Türkçelerini koymaktır. Türk Dil Kurumu'nun bu ça- lışması toplum ve tüm kuru- luşlarca desteklenir; yandaş bulur. Uygulama dinsel dil ala- nında da başanlı sonuçlar ve- rir. Ne var ki, bu tarihsel ve gör- kemli olgunun önü ilkin, Ba- yar-Menderes iktidannca ke- silir. Türkçeteştirilmiş ezan Arap- çaya, Türkçeleştiriîmiş anaya- sa dili de eski ağdalı, karma dile geri döndürülür. Dilin araştırma yolunun ikin- ci kesilişi de Kenan Evren ik- tidannca gerçekleştirilir; 1982 Anayasası'yla Türk Dil Kuru- mu'nun altı- üstüne getirilir; ya- pısı bütünüyle değiştirilir; kısa- cası yok edilir. Türkçeye yapılan bu her iki devrim karşıtı siyasal darbe, dilimizin bugünkü duruma düş- mesinin nedenlerinin başında gelir. Bu yılın_Nisan ayında Meclis Başkanı Ömer Izgi, Orta Asya Türk Cumhuriyetleri'ne yaptı- ğı gezide ora halklannın "ayna" yerine "gözge" demeleri karşı- sında duyduğu sevinci, biraz şaşkınlıkla, TV ekranlannda be- lirtiyordu. Oysa bu sevinci o kadar uza- ğa gitmeden de duyabilirler; lütfedip "Derleme Sözlüğû"nü açariarsa, Anadolu halkının kul- landığı "gözgü" sözcüğüyle karşılaşacaklardır. Öztürkçe karşısında bu coş- kuyu duyan Meclis Başkanı- mız belki de Türk Dil Kurumu'nu eski "statü"süne döndürecek çalışmaları başlatabilir... Umut dünyası... KtM KtME DUM DUMA BEHÎÇAK behicak@turk.net ÇÎZGİLtK KÂMİL MASARACI Ğ BULUT BEBEK NVRAYÇİFTÇI bulutbebek@hotmail.com Uç vakte kadar savaş TARİHTE BUGÜN MVMTAZ ARIKAN 28Eylül VEFAT Baromuzun 6885 sicil sayısında kayıtlı A v u k a t SAFFET DENÎZ OKTAV vefat etmiştir. £zu meslektaşımızın cenazesi 28/09/2001 Cuma günü (bugün). Mtda Camii'nde kılınacak ikindi namazını müteakip Karacaahmet Mezarlığı'na defhedilecektir. Verhuma Tann'dan rahmet, kederli ailesine ve meslektaşlanmıza başsağlığı dileriz İSTANBUL BAROSL BAŞKANLIĞI PATRONA HALİL AYAKLANMASU 'M BU6ÜN, frr. LÂL YAHI SlftA, t/ERMESİ SU K4STLAMtÇrr- SStii OL4M YENtÇefir PA7KO- t/l£-AM t/AÜi. HMLA&N PESTE&İMPE f M4, 2*/U4A/WM ÖML£A4 AUNAMAMASl ÇA8UCAK eÛrÛyaeSKfSjP&UHMfN HGHMfM*, M- PİŞAH m- AHMBT'fN D£ mHTIUA MAU>LMUÇTV{. KADIKÖY AHKÂMİ ŞAHSÎYE DAVALARINA BAKMAKLA GÖREVLİ 2. SULH HUKUK MAHKEMESt'NDEN Dosya No: 2000/69 Tereke Mahkememizin 13.09.2001 tarih ve 2000/69-2001/54 sayılı karan ile muris Rıfat Altıntak'm terekesi ve tnirasçılan belirlenmiş ol- makla terekeden el çekilmesine, veraset ilamındaki hisseler nispetinde banka hesaplanrun şahıs hesaplanna veraset ilişiklerinin ke- silerek aktanlmasuıa, vesayet bolümünden ihbar edilmesi nedeniyle harç alınmasına yer olmadığına, tereke tespiti ile ilgili diğer mi- rasçılann haklannın saklı tutulmasına karar verilmiş işbu karar mirasçılar Melek Haîide Altıntak, Halit Rauf Âltıntak, Emine Berk- soy (Altıntak) adına ilanen tebliğ olunur. 18.9.2001 Basın: 54209 ANKARA... ANKA... MUŞERREF HEKtMOGLU Ekran Karşısında Çağrışımlar Ekranda anayasa değişikliğiyle ilgili görüşmeler, belle- ğimde 6O'lı yıllardan görüntüler. Rahmetli Örsan Öymen ile Dubrovnik sokaklannda yürüyoaız. Dantel kıyılan, gü- zel kalesiyle bir masal kentindeyiz. Havada deniz ve ka- vun kokusu, bir manavın önünde önümuzü kesiyor dük- kân sahibi. Güzel bir Almanca'yla konuşuyor: - Biraz önce radyoda Ankara'yı dinledim. 9 Temmuz'da halkoyuna sunulacak anayasanın temel ilkelerini anlattı. Çağdaş bir yasa, içten kutluyorum. Içeri gttti iki sandalyeyle döndü, masaya üç kadeh, bir şişe de Uzo. Sonra bir dilim kavun kesti, havada baygın kavun kokusu, elimizde Uzo kadehleri, yeni anayasanın onaylanmasını kutladık. Başka olaylar da canlanıyor gözümde. Borba gazete- sinde bir söyleşi. Atatürk'ün kadınlannı anlatıyorum Bor- ba'daçalışanlara. Büyuk ilgiyle, saygıyla dinliyoıiar. Dub- rovnik'ten sonra Bled ve Lublijana. Yolculuk guzel ama aklımız Türkiye'de. Yeni anayasanın yaşama geçmesini bekliyoruz. Umudun yeşermesini, düşlerin gerçekleşrrte- sini. O günleri hüzünle anımsıyorum şimdi. 1962 Anayt- sası onurlu bir belge olarak bellegımızde ama.. yt|tmc geçemedı. Karşı güçler ağır bastı, çağdaş bir balgt ç^)« dışı bir ıçeriğe dönüştü kısa sürede. Belli maddatar d#- ğtşti, toplumdaki beklentiler gerçekleşmedi. D dönüşümler özlem oldu ancak! Uzun yıllargeçti, toplumdaki beklentiler dec 1962 Anayasası hâlâ geçeıii bir belge benoa. 6«lti dt&j- şimtere, dönuşumtere karştn sağlam yaptsıw . OyMt dog- rultusunda oluşan yaprtlar önemıni koruyor. Onc* yıl, on- ca uğraş ve tepki özünü değiştiremiyor. Başta Antyiiâ Mahkemesi, başka kurum ve kunjluştar çtfdıy ytMİVI karşın, büyük tepkilere karşın özünü yrtjrmıyor. Yugoslavya üçüncü dünyanın lideri o zaman. Ulutlt- rarası ilişkilerde özü birliktelikten kaynaklanan aûtrttjjı vif, Borba'dan bir öneri de çok duygulandınyor beni. Rahrnrt- li örsan da gülerek kutluyor. Yasadıkça nelere tanık oluyor insan. Mestek dalımızda da neter yaşanıyor. Olaylar değtşiyor birden, Ujise'ye ilk gıdişimdeTrto'yu kucaklayan binlerin coşkusunu duydum yüreğimde. Sonra neler oldu? "Kesik Bacaklı General" diye bir yazım var dolabımda. Toplumdaki bölünmüşlüğü önlemek için daha çok yaşa- mak amactyla bacağını yitiren Trto'yu anlatıyorum. Ama boşuna! Bölünmüşlük derinleşti, Yugoslavya da bütünlü- ğünü yitirdi. Mareşal Tito'nun bacağı kesildi, 2000'li yılla- ra doğru kanlı savaşlar yaşandı, kan ve gözyaşma bulan- dı Yugoslavya! Paramparça oldu dünyamız, kara sayfa- lareklendi tarihine! Zaman geçiyor, ekranlar gözyaşından, kandan temizlenemiyor. Dahası ilginç lekeler bırakıyor geride. Ama niçin, hangi amaca, hangi sonuca doğru? Dün- yamızın büyükbaşlan da yanrtlayamıyor bu soruyu. On- binlerce insan yok oluyor bir anda, yeni doğanlar da çe- lişkilersergiliyordurmadan. Belli bildirileri, açıklamalan iz- lerken, kara bir bulmacaya dönüşüyor yaşam. Terslikler diken gibi batıyor gözümüze. Işte en küçük, en yakın ör- nek, dünyadan değil ülkemizden. Bir yanda Sema Piş- kinsüt, bir yanda Emre Koca! Biri özüne, görevine say- gı içinde, öteki belli değeherin yitikliği içinde. 20OO'li yıl- larda Büyük Millet Meclisi kürsüsünde neler söyleniyor. Acının da acısı var, sözü bu tür olaylar için söyteniyor bel- ki de! Sorumluluk duygusundan, özüne, görevine saygı- dan böylesıne yoksun kalabiliyor belli kişıleri Şaşılası bir otay. Her dakte var onlar! Değişen koşullarda yeniden kim- lik kazanıyor, sahnedeki yerterini soluk almadan ahyortar. Ancak inandıncı olamıyorlar. Işte geldığimiz ortam. ••• Rahmetli Hasan Esat Işık'ı güzel anılarla düşünürüm her zaman. Değerli devlet adamı özellikle gençlerte ko- nuşurken ilginç olaylar anlatır, belli sözlerin altını çızerdi özenle. Ama sesini yüksetterek, vurguiayarak değil. Ter- sine dalgasını hiç yitirmeden. Bir akşam CHP'liler ve üni- versite öğretim üyeleri bir sofrada buluştuk, Sayın Işık'ı dinliyoruz. CHP'li bir polrtikacının varsayımlara dayanan bir konuşmayla sözlerini kanıtlamak istemesini, ilginç bir öyküyte noktaladı Hasan Işık. Paris çevresinde kısa bir yot- culukta vakit geçiyor, akşam oluyor. Yolcular hayli acıkı- yor, bir lokanta anyor Sayın Işık. Kısa bir süre sonra ara- dığını buluyor. Işte bir köy lokantası, kollannı açmtş onla- n bekliyor. Her yer tertemiz, mutfaktan güzel kokular ge- liyor. Bardaki şarap Şİşeleri de yemeğe bir çağn gibi. An- cak, Hasan Bey'in gözü duvardaki yazıya takılıyor birden. "Saaf 22.00'den sonra servis yok!" Olacak şey değil, ra- hat bir salon, nefis etler, peynirier şarapsız içilemez. Ha- san Bey belli konulardaki duyarlığına karşın nefis Camen- ber peynirtyle şarapsızyemeği içine sindiremiyor. Başgar- sona sesteniyor - Bizi, güzel birçevrede, güzel yemeklerinizin tadından yoksun kalmak üzüntüsünden kurtarmanız çok güç de- ğil. Saatleri biraz geri ateak mutlu olur, güzel bir şötene dönüşür yemeğimiz. Franstz garson gözleri partayarak izliyor Hasan Işık'ı. ' - Çok haklısınız. ancak olay böyle yaşanmıyor! Isteği- nizi yerine getiremediğimiz için çok üzgünüm. Hasan Bey'e zarif bir ders veriyor Franscz garson. Za- rif deyimini de Işık kullanıyori Fransız garsonun sözlerini birkaç kez tekrariadı dost sofralannda. Dostlan da belli uyanlan aldı sanınm. Aradan kaç yıl geçti ama bu sözler bir anahtar olarak takıldı belleğime. Sayın Işık'ı da, unut- kan dostlan da daha iyi tanıyorum artık. B U L M A C A SEDATYAŞAYAN 1 2 3 4SOLDANSAĞA: 1/ Osmaniye ilinde, Ceyhan Irmağıüzerinde kurulubirbaraj. 2/Dalgalıpanl- tılar verilmiş olan bir tür ku- maş...Biraydın- latma aracı. 3/ ° "Ibrahim —": Ressamımız. 4/ Ükelbenlik..Bir buluşunbirkim- seye ait olduğu- nugösteren belge. 5/ Bir vidada iki diş arasında kalançukurbölüm...Ya- 2 kacak olarak kullanılan 3 kurutulmuş sığırtersi. 6/ 4 Ayla,hale...Birpeygam- 5 ber. II Bir soru sözü... "Sabahattin —": Yaza- nmız... Kalın bükülmüş sicim. 8/ Biı salgı bezi 8 dokusunda, o doku aley- 9 hine gelişen tehlikesiz ur. 9/ tştahı açmak için yemekten önce içilen içki. YUKAREDAN AŞAĞIYA: 1/ Ortam, atmosfer, bava. 2/ Istanbul'un bir semti. 3/ "Benim — olmuş dilim / Ne desem yâr incinir" (Tür- kü)... Bir bağlaç... Bir haber ajansuıın simgesi. 4/ Halk dilinde negatif fotoğrafa verilen ad... Bir borcun öden- mesi için gösterilen süre. 5/ Suriye ile Arabistan arasın- da büyükbir krallıkkurmuş olan eski Arap halkı. 6/ Din- sel inançlan olmayan kimse... Kayınbirader. II Hanza kay- bı... "Yitikadreslerebenzer ölüm / Yanık — kokulan gi- bi" (Behçet Aysan). 8/ Bir gösterme sıfatı... Şiiıleri şe- riata aykm görüldüğu için 1404'te derisi yüzülerek öl- dürülmüş ünlü tasavvuf şairi. 9/ Maden, tahta, taş üzeri- ne delik açmakta kullanılan aygıt.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle