24 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 26 EYLÜL 2001 ÇARŞAMBA OLAYLAR VE G O R U Ş L E R [email protected] 26 Eylül 2001 'de Türkçenin Hallan Prof. Dr. Ömer DEMİRCAN Yıldız Teknik Üni. Öğ. Üyesi I SıyasiJer, kötüye gi- dişi yabancı söz- cüklerle, iyi olam da, dilleri yeterse, Türkçe sözcülderle % anlatmaya çalışıyor- lar. Ne garip, bu uygulama baskı- cı yönetimden kurtulamadığımız sûrece devam edecek. Artık bunu besleyen yabancı dille öğretim de yeterince yaygınlaştı. Düşünce öz- gürlüğünden. aydınlanmadan ya- na olmayan yönetıciler halkı öbür dünyaya bağlayarak yabancı söz- cükle anlatımı yaşamın her alanı- na taşıdılar. Bilinçaltına yerleşen bu seçim, sizce hallan dili dışında bir dil arayışını, bir çarpıklığı yansıt- rruyor mu? Kötü olanın ya da sah- te değişimin (enflasyon, transfor- masyon, prensip mutabakatı, süb- vanse et-, makro büyükiülc, banka pozisvonlan,finalfour, kreatif di- rektör.. gibi) yabancı sözcüklerle verilmesi birraslantı sayılabilirmi? Düz anlamı bile bilinmeyen yaban- cı bir sözcük bir gizleme aracıdır. Kötüye gidiş halkın belleğinde "duygusaT ya da "çağnşun" yü- kü olmayan yabancı sözcükler ile sözde sıfırlanırken gerçekte sömü- renlere mi sesleniliyor? Dağlar- ca'nın dediği gibi "an dil anlama eşhöği'' ise (Eroğul 1994), o za- man insan haklan, doğrusu kimin haklan? Geçmişte siyasiler, "Sfcrin için düşünmek gerekirse biz onu da ya- panz, sizin neyinize gerek düşün- mek" dediler. Bunu a) Türkçe eği- timi bozarak, b) Yabancı dille eğj- timi yaygınlaşürarak, c) Türkçenin gelişmesini durdurmaya çauşarak, ç)Halkıvoksullaşürarak sağladılar. Düşünce aracımız Türkçeden vaz- geçmek bir anlamda kullaşmak de- mekti. Atatürk'ten sonra bütün iyi kavramlaryavaş yavaş tükendi; mfl- Byetçi, devrim, ülkü, emekçi, özgür, sağcı, solcu.. sözcüklerinın duygu- sai yükleri olumsuzlandı. "Ban- ka" bugün "hallan birildmlerini çalma aracı" oldu. Şeffaf dile gö- re "üretim işkolu", "reel sektör"e dönüştü. En son olarak da IMF'nin kendi çıkan doğrultusunda dayat- tığı izlek "ulusaJ program" olarak sunuldu. Buna karşılık "ulusal çı- kaıiara aykın taahhütname" (yü- kümlülük belgesi), yeniden tanım- landı: "tyi niyet mektubu", "Ana- yasa" sonbaharda, "partiçıkanna uygun maddeiçeren bir metin" ola- cakmış. 2. Gerek anlatımı gerekse çevi- risi, kısacası Türkçesi yetersiz bi- lim adamı yabancı terim kullanıyor ve yenilerini aktanyor. Neden di- ye sorulunca, "Türkçe bilim yap- maya (anlatıma, terim yapmaya) yetmiyor" yanıtı alınıyor. GeJen- cik (1989), doğru bir saptamayla, "dilde bilimsel terim diye bir şey obnaz,böyteayn bir sözcüksmnVka- tegorisi yoktur" diyor, bence doğ- rudur, düz anlamlama bağlamına özgülenen terim, (kategori=) ula- mın kavramsal alt aynmlanndan biridir; örneğin sayı ulammın iki terimi tekil ve çoğuldur. Terimlerin *yabancı''lığını savunmak ve ko- rumak için onlann "evrenseF' ol- duğu ileri sürülüyor. Oysaterimler değil, ancak kavramlar evrensel olabilir. Bilim adamı "yetersiz" de- yip terim üretmezse, en yetenekli gençler yabancı dilde eğitim gö- rürse, Türkçede uyuyan sözcükJer nasıl kullanılır, sözlük nasıl zengin- leşir? Akademik değerlendirme- lerde bilimsel biryayına yabancı dil- de ise 5, Türkçe yazılmışsa 1 pu- an verilerek mi? 3. Kimi eski Türkloglar ile onla- n hâlâ izleyenlere bakarsanız, Os- nıanlıcadaki Arapça, Farsça söz- cükler "ata yadigân"dır ya da fet- hedilmiş sözcüklerdir. Türkçe de- mek Osmanlıca demektir. Öyley- se, unutulan, dışlanan, kaybolan Türkçe sözcükler acaba hangi tür- den? Atalanmız bize yadigâr ola- rak Türkçe değil de yabancı sözcük- ler mi bırakmışlardır?.. Dilimize aktanlan yabancı söz- cükleri nasıl oluyor da biz fethedi- yoruz? Fethedilen ne? Türkçe söz- cükleri dışlayan sözcükler hiç fet- hedilir mi? Burada gerçek nitele- me "talan" olmalıdır. O zaman "YaşayanTürkçe" de Arapça, Fars- ça, Fransızca vb. talan sözcüklerle boğulmuş bir dil anlamına gelmez mi? Özleştirmeye saldınlarak söz- lü dil inceleme dışı bırakılırken halkın dilindeki sözcüklerin yazm diline akışı, sözlüğe girişi de engel- lenmiştir. Mümtaz Soysal, "kendi halkmın diline karşı (hiç bitmeyen bir) savaş ilan eden devlet geleneği (siyasiler) galiba yalnız Türklerde var" sonucuna ulaşıyor. Cem Ero- ğul (1995) da "Türidve'de, bilinçli olsunotmasın,enyaygm siyasal kav- gadil kavgasKbr. Herkes bununiçm- dedir.- KüreseUeşmeye karşı savaş 12 Eylül ile kaybedUmiştir" diye eklemiyormu?.. SoysaFın bir baş- ka öngörüsüyle "TürkçeyiTürkle- re öldürtmek" istendiğinin henüz farkına vanlmamış rm? 4. 2000-2001 öğretim yılında yükseköğretimde yabancı dil "ha- zuiık" öğretimi için alınan öğren- ci sayısı KKTC ile birlikte 73.117. Bunu 4'e bölerseniz 1&273 çıkar. Bu sayı her yıl hazırlık öğretimi verilerek yüksekögrenim görmesi engellenen öğrenci sayısıdır. Oysa o çağda bulunup da üniversiteye giremeyen genç sayısı 3 buçukmil- yondur. Üstelik yabancı dille eğitimne dü- şünme ne de eğitim aracı olarak sunulmaktadır. Tam tersine, aynm ve kullaştırma aracıdır. Kul, ken- disi düşünmeyip ağanın dediğini yapandır. Ortaöğretimde de durum aynıdır: Hazırlık öğrenimi gören öğrenci sayısı 130.991 'dir. Bu sa- yı 3 yıl olan lise süresine bölünür- se, bu yolla liseyi okuması engel- lenen öğrenci sayısına ulaşılır: 43.923. Oğretilen kınk dökük ya- bancı dil (Tarzanca) için okullarda yaratılan kitap pazan ilköğretimde 9.915.200, ortaöğretimde 1.175537 olmak üzere, neredeyse 15 miivon öğrenciye ulaşmıştır. 5. Sonuçlar: i. Bugün Milli Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun karan ile Ingilizce öğretimi anaokuluna ka- dar inmiştir. Artık, neredeyse Türk- çe sözlüğe, Ingilizcenin girmediği alanlarmı bırakıhyor? Yabancı dil- le öğretim asla daha iyi bir öğre- tim yolu değildir; öyle olsaydı Tür- kiye daha ileriye gitmez miydi? O, özde hızlı bir sermaye birikimi, or- ta-sınıfı soyma aracına dönüştürül- müştür. En iyinin sermaye için ye- tiştirümesi ise Türkiye gibi ülkeler- de doğal bir yan ürün olmaktadır. Milli Eğitim Bakanlığı artık bir ka- rar vermelidir: Ülkeye yararlı bilim ve teknik adamı mı, yoksa gelişmiş ülkelere göçmen beyin mi eğite- cek? Ülkede kalanlar kendilerini sömürten öyle bir uygulamayı ne- den desteklesinler? ii. Küreselleşme sürecinde baş- ka dillere yaşam hakkı tanınmaya- cakrruş. Öyleyse, Türkçeye karşı bir dönüşümün 1980 sonrasında neden yasal olarak açılmış olduğu anlaşılabiliyor. Okudunuz mu bil- mem: Meğer "TÜSİAD, Avrupa- ulann istediği ölçüde demokratik- leşebilmemizin önündeid on temel engelden biri olarak Türkçeyi gös- termişve'anadir kavramınınana- yasadan çıkanlarakTürkçenin ye- niden 'resmi dil' düzeyine indiril- mesini önermiş" (Ceyhun, 2001). Göndenneler: Ceyhun, Demir- taş, "Dil, Laisizm ve tslamiyet", Cumhuriyet 27/28 Haziran 2001, s.8; Eroğul, Cem (1994), "Anaya- sa ve Tüze Dilinin Türkçeleştiril- mesi", AÜ SBF Derg. 49/3-4; Ge- lencik, Ragıp "Bilimsel Terimlerin TürkceJeştirimıesi Üzerine", Cum. Bil. Tek., 4.11.1989, MEB; Milli Eğitim, Sayısal Veriler2000, Anka- ra, ÖSYM; ÖSYM 2000 Küavuzu, Ankara; Soysal, Mümtaz "Dil Sa- vaşı". Hürriyet, 25.9.1990, "Türk- çenin Gücü", Milliyet, 23.1.1988, "Bölücüler", Milliyet, 2.9.1989. ARADABIR M. İSKENDER ÖZTURANLI Özelleştirme, Güzelleştinme Değildir... Türkiye'nin ekonomi politikası Atatürk'ün yö- rüngesinden çıkanlmış, Atatürkçü çizgiden sap- tınlmıştır. Anayasamızda her türlü devtet işlerinin "Atatürkdevrim ve ilkeleri" doğrultusunda yürü- tüleceği yazılı olmasına karşın, bugüne değin onun eğitim politikasından verilen ödünler yetmi- yormuş gibi, 1950'lerden beri ekonomi politika- sı da terk edilmiştir. Hele 1980'lerden sonra "Plan- lı ve güdümlü karma ekonomi politikası" yerine "serbest ekonomi modeli" getirilmiştir. Günümüzdeyse bir özelleştirmedir, sürüp git- mektedir. Devlet bankaları başta olmak üzere, devletin iktisadi kuruluşları, Havayollan, Telekom gibi iletişim kurumları satılığa çıkanlmıştır ve çı- kanlmaktadır. Bunun sözde nedenı de hazırdır Dev- let küçülmeliymiş, devlet işletmecilik ve girişim- cilik yapamazmış. Sosyal devlet de ne demek- miş. Günümüzde devletin sosyal niteliği tarihe kanşmış. Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanınmz Ke- mal Derviş, yürürlükteki anayasanın izin verme- yeceğini düşünmeden, Türk Telekom'un yüzde 95'inin özelleştirileceğini, "döviz kuru nedeniyle bugün Tün\iye'nin rekabet gücüne sahip oldu- ğunu" söylemişti bir süre önce. Görevinden ay- rılmadan önce başka bir Devlet Bakanı Yüksel Yalova ise "Telekom tekelini kaldıracaklannı, devletçi ideolojinin çırpınışı ne kadar erken so- na erdirilirse sonuçtao kadar medeni âlemde ye- rimizi alacağımızı" belirtmişti ballandıra ballandı- ra (Cumhuriyet, 2 Mayıs 2001). Uygarlığın dev- letçilikten vazgeçmekle elde edileceğini sanıyor- du. Bu yaklaşımıyla Atatürk Türkiyesi'nin çağdaş ve uygarolmadığını saviadığının ayırdında bile de- ğildi. Amacı, çırpınış içinde olduğunu sandığı dev- letçiliği hançerleyerek yok etmekti. Ne var ki göz ardı ettiği, Türkiye'de devletçi ideolojinin bir çırpınış içinde olmadığıydı. Çünkü Atatürk devletçiliği ve karma ekonomi dizgesi çok önceleri acımasızca öldürülmüştü. Eğer öl- dürülmemiş olsaydı, Türkiye bugün dünyanın en variıklı ülkelerinden biri olurdu. Eğer Atatürk'ün ekonomi politikası uygulama alanından kaldınl- masaydı günümüzün Türkiyesi borç batağı için- de yüzmezdi. Kimseden borç aJmadan yaşar, hiç kimseye avuç açmazdı. O politika sayesinde 1923 yılından 1938'e kadar ülkemizde enflasyon yüz- de sıfırlarda seyretmiştir. Kalkınma hızı yüzde on- lann üstüne çıkmıştır. Ve tam bağımsız bir Türki- ye yaratılmıştır. Adına serbest ekonomi modeli dedikleri uygu- lamayla yurdumuzda enflasyon ve devalüasyon sarmalını yaratarak dövizi yükseltip Türk Lirası'nı srfıra indirenler, bu koşullarda rekabet gücümü- zün arttığını, yabancı sermayenin daha kolay ge- leceğini hesaplayanlar büyük bir yanılgı içinde- dirler. Açıkça söyleyemedikleri gerçek şudur: Başta vatan toprakları olmak üzere cumhuriyetin getir- diği kazanımlar yabancılara haraç mezat satıla- caktır. Türk ulusu yabancı güçlerin tutsağı olacak- tır. Bu utanılacak eylem, borç batağı içinde yü- zen ülkenin kurtanlması için yapılacaktır. Ve bu- güne değin verilen ödünler az gelmiş gibi, Ata- türk'ün tam bağımsızlık ilkesine dönüş yollan ve umutlan büsbütün ortadan kaldırılacaktır. Ama unutulmasın ki vatan topraklannı satmak- la Türkiye kurtulmaz, batar. Yapılacak tek şey Atatürk'ün ekonomi ve para politikasına dönrnek, onun çizgisinden yürümektir. Günümüzün iktida- n ne yazık ki bu yürekliliği gösteremez. Göstere- mez ama, hiç olmazsa onun "tam bağımsızlık" ilkesine sanlmalı, emperyalizmin kıskacını par- çalamalı ve kurtuluşu, ülke olanaklannı seferber etmekte aramalıdır. Tutsaklığı değil, özgürlüğü seçmelidir. Ciddi Bir Sorun: îlaç... Ecz. Vecihi OZERDEMLİ EDAK Ecza Koop. Yön. Kurulu Bşk. • nsanoğlu için vazgeçil- I mez bir gereksinim olan ilaç, ülkemizde ilaç sa- nayii, Sağlık Bakanlığı ve eczane üçgeni içinde yol alarak halka sımulur. Her ne kadar ilaç sanayii ve ecza- nelerimiz özel sektör olarak değeıiendirüse de ilacın tüm hayatiyeti siyasi otoritenin po- litikalan ile belirlenir. Bunu en açık biçimde, gelen buna- hm (kriz) ortammda görüyoruz. Son günlerde ilaç sanayii ve ithalatçılarilacm sağlanamadı- ğını dile getirirken Sağlık Ba- kanlığı ilacın varolduğu konu- sunda diretmektedir. Burada konu yaşamsal önemi olan flaç- ür ve bu ilaçlar zaten yeni mo- lekül geliştiren ülkeler dışında tüm dünyada ithal kapsamın- dadır. Halkın ilaç gereksinimini karşılamanın devletin önemli bir görevi olduğu ve ekono- mik bunahmm hükümeüerin oluşturduğu (ya da oluştura- madığı)poütikalarsonucunda ortaya çikmış olması nedeniy- le siyasal otoritenin halka kar- şı kesin bir sorumluluğu buhın- maktadır. Sonunda olan ol- muştur, dırenmenin bir yaran olmamış ve merkez bankası kuruna bağlı olarak ilaç fiyat- lan serbest bırakıhrııştır. Bu doğru mudur? Ekonomi kurallan acısından balaldığmda yanıt "evet"tir, ancak halkın alım gücü açısm- dan bakıldığında durum bir "fadadn-''. Dünya bazında yüz- de 40 yoksullaşmış bir ülkede kullanım değeri çok yüksek bir sanayi ürünü olan ilaç, sa- tın alınamayacak bir noktaya çekümektedir. Sosyal şemsi- ye altında olmayan vatandaş- larımızı çok daha zor koşullar bddemektedir. Yaşamsal önem taşıyan ilaçlar rekabet unsuru taşımazlar, fiyatlan ne olursa olsun bulunup kullanılma zo- runluluğu vardır. Bu noktada eğer "sübvansiyon" denilen bir kavram varsa bu ilaç için ge- çerli ohnalıdır. Türkiye'de ilaç sanayii ne durumdadır? Ilaçişverenler Sendikası ya- yını olan Rapor dergisine gö- re Türkiye'de 1 milyar kutu ilaç üretildi ve gereksinimin yüzde 9O'ı en son teknoloji ile yine yurtiçi üretimle karşıla- myor. Ancak görünen, ilaç it- halatmın yüzde 24'e vardığı- dır. Bu açıkça israfnr ve ülke- mizde üretilmesine karşın ba- zıüaçlanndatthalaünaizinve- rilmesinden kaynaklanmakta- dır. Esas sorun buradadır. Bizlerin,tüm fjpcamiası ola- rak, kendi ilacımıza sahip çık- mak ve özgün bir politika üret- me sorumluluğu bulunmakta- dır. Avrupa ülkeleri incelendi- ğinde gelişmiş ülkelerin kendi ilaçlan bazmda birerözgünpo- litikalan olduğu görülecektir. Türkiye'de bugün 134 ilaç firması vardır (85 üretidfırma, 11 uaçhammaddesiüretidsi,38 ithalatçı firma) ve 35 yabancı sermayeli ilaç firmasından 8'i üretim yapmaktadır. Öbür fir- maiar ofis firma yapısında it- halat ya da fason ilaç üretımi yaptırmaktadır. Genelde bakıldığında yıllar- ca ülkemizde ilaç dışalım po- litikası bugün hem döviz isra- fı getirmiş hem de yerli ilaç sanayimizi zora sokmuştur. Bu alanda da yatınmlanmız israf edilme noktasına gehniş, ulu- sal sanayimiz küreselleşmeye yenik düşürülmeye çalışıhruş- tır. Sonuçta gelinen noktada bu kadar çok ilaç firması var- ken sektör yine de krize gir- mektedir. Olması gereken nedir? Yerli ilaç sanayii ülkemiz için önemli bir kazanımdır ve coğ- rafi konumu itibanyla son de- rece kaygan bir platformda bu- lunan ülkemizde hayati bir ko- num taşımaktadır. Özellikle bugün Avrupa'nm bile, (ileri teknolojiye dayalı yeni mole- kül Ar-Ge,çauşmalannırıArne- ı rika'ya kayması nedeniyle) öz- gün jenerik ilaç politikasına sahip çıkması bize ömek olma- lıdır. Ülkemizde ciddi ve akıkı bir ulusal ilaç politikası uygula- yabilseydik ve gerek sektörü oluşturan kişiler, gerekse halk böyle birpolitikaya destek ver- seydi ileri teknoloji gerektiren ilaçlar dışında Türkiye hiçbir zaman ilaç sorunu yaşamazdı. Nitekim son ekonomik buna- lım döneminde yerli ilaç açı- sından bir problem gözlenme- miştir. Artık toplu olarak kendi de- ğerlerimiz üzerine politikalar üretme zamanıdır. Elimizdeld yapılann dışanya tanıülması, günün yaşanılmasının bırakı- hp tüm geüşmis ülkelergibiile- riye dönük planlarm yapuma- sı zanıarudır. AB dediğimiz kavram bir standartlar ve planlar bütü- nü'dür. Bu kavramlan özüm- semeliyiz ve artık olaylann so- nucuna katlanmamahyız. Öğretmenler bu paket size Bu pakette neler mi var? * Sınırsız Web Sayfası * Sınırsız Wap Sayfası * 7/24 Online güncelleme * 1 adet özel posta * 5 Mb barındırma alanı * E-kütüphane Bu sayede sanal sınıflar açabilir, öğrenci, mezun ve veliler ile daha sıkı ilişkiler içinde olabilirsiniz. VVebPaketi ile bilginizi herkese ulaştırın! CUNEYT ARCAYUREK Sadece 79 Mflyon Medya sponsoru Cumhuriyet Vakfı Ücretsiz Sunum İçin Bizi muttaka arayın Cumhunyet Kitap KulObû lntenıetLPaketleyiiL_ WebPaketi bir IMC projesidir Bakırkfty Merkez: 0212 660 19 36 www.webpaketi.Gom Kriz Doğuran^ SavaşChol'ın Tfiridye'yi jovaşo sokmak için üsfün çabaian; sağduyulu bir generalin, cumhuriyet tarihinde, Özal'a ve savaşa görülmedik biçimde karşı pkışı; iî politikodald oynaşmalar, kaynoşmalat Arcayürek, ibret belgeleri sunuyot Dizinin öteki kitaplan 1. Demokrasi Dönemeande Ûç Adam / 3 bs. 2. Bir Gıoen - Bir Gelen - Bir Bekleyen / 2 bs 3 Knz Ooğuran Savaş / 2 bs. 4. Bekleyen Adamın Gerçekleşen Düşu / 3. bs 5. Etekli Demokrasi / 3. bs 70000C0 7OOOooo 7000000 7000ooo 7000ooo [ www.bilgiyayinevi.com.tr BİLOİ YAYIMEVİ Meşrûtıyet Cad 46/A Yenışehır - 06420/ANKARA Tel. (0-312) 434 49 98 - 434 49 99 Faks. (0-312) 431 77 58 BİLaİ DAAfTM Nartıbahçe Sote No 17, KaL1, Cağaloğlu - 34360JİSTANBUL Tel (0-212) 522 52 01 - 520 02 59 Faks- (0-212) 527 41 19 BİLOİKİMBEVİ Safcarya Cad 8/A Ktzılay - 06420/ANKARA Tel (0-312)434 41 06-434 4107 Faks (0-312)43319 36 PENCERE Al BiPini, Vur Otekine... Konuya en yalın ve çarpıcı soruyu yineleyerek gir- mekte yarar var: - Kadını köleleştiren bir düzen, çağdaş insana yakışır mı?.. YakışmazL Kadın salt kadın olduğu için mirastan daha az pay alacak, kadın zina yaptığında taşlanarak öldürüle- cek, kadın toplum yaşamının hiçbir boyutunda er- kekle eşit sayılamayacak, kadın saçını açamaya- cak, yüzünü gösteremeyecek, kadın ikinci sınrf in- san sayılacak, kadın çuvala girecek, kadın erkek egemenliğine bağlanacak, kadın köleleşecek, kadın aşağılanacak, kadın hortanacak, kadın ezilecek... Adına Mustafa Kemal Atatürk denen güzel in- san, Anadolumuzda kadının zincirlerini kınp atan devrimin önderidir. Heeeey kadınlari.. Laiklik devriminin farkında mısınız?.. Bilincinde misiniz?.. Iran'abirgözatın.. Afganistan'a bakın!.. Başını bağladığı kadını üniversrte kapılannda tür- banlı koç başı gibi kullanmak isteyen irtica, Türki- ye'de demokrasiyi değil karanlığı istiyor... Afganistan birdenbire dünyanın gündemine düş- tü, projektörferin ışıklan altına girdi, şeriatçının birer- keğine bakın, bir kadınına bakın!.. İbret alın!.. • Laik Türkiye Cumhuriyeti modelini azımsayan ka- fa kakanozlan!.. Bilin ki laikliğin dışında demokrasi yoktur, bugü- ne dek keşfedilememiştir, bundan sonra icat edile- meyecektir; din inançtır, demokrasi akıldır; inanç kulluğun felsefesidir, akıl insan haklannın kaynağı- dır; kulluk köleliğin türetimidir, yurttaşlık özgürlüğün ürünüdür. Teröre saran mürtecinin sakat kafası Islam dün- yasının şeriatçılığından medet umuyor... Nafiledir... Sana ne Suudi Arabistan el uzatabilir, ne Iran des- tek olabilir!.. Ne de haremine kırt< satır mı kırk katır mı diye kapattığın boynu bükükler imdadma yetişe- bilir... Geleceğin dünyasında yerin yok!.. Çünkü 'özgCırlük savaşımı' ile 'şeriatçılık terörü' tarihin içeriğinde birbirine ters düşüyor; dinciliğin topografyasında yer alan toplumlar akıllannı başla- nna toplayıp da 'Aydınlanma Devrimi'nin 'rahle-i tedrisi'nden geçmeden çağdaş uygarlık yoiuna ğ- remezler. Kadına insan gibi bakamayan mürteci, insan öz- gürlüğünü savunamaz... 'Kemalist Aydınlanma'run Islam dünyasına taşı- dığı ışığa sırtını dönen Müslümanın, geleceği görme- si yerine körieşmesi doğal... • Müslümanlık dünyası paramparça... Nerede toparlanır?.. Topartanmak için aklı fikri işletmek gerekir -tekno- lojiyi değil-; akıl fıkir ise 'Aydınlanma Devrimi'nin in- sanlığa aşıiadığı tarihsel sürecin ürünü... Suudi Arabistanlı Usame bin Ladin'in dünyayı dü- zettmeden önce kendi kafasını düzettmesi gerekin yoksa aklı şeriatçı terörden başka şeye eremez. Suudi Arabistan ile Afganistan koyuşenatın ka- ranlığında biıieşen iki ülke... Al birini, vurötekine... Amerika da birini tutuyor.. ötekine vuruyor?.. Cumhuriyrt UNUN DIYALOGU T/IKSIM SERGİ SALONUNDA 27 tylül PERŞEMBE İYarm} Doğaçlama Performans Saat: 18.00 Istiklal Cad. (Fransız Konsolosluğu yanı) Taksım Tel: 252 38 81 82 Prof. Dr. EROL MANİSALI KURESEL KISKAÇ 'İ","basim yeni çiktı l otopsi td/fakj: (0212) 2727825 - 2757078 - 0535 7464723 otopsiyayinevi@hotmaiLcom DAĞrnitCtlAR: btanbul: YENİÇİZGI0212-2205770, ARKADAŞ 0212-5138586, BİRLEŞİM 0212-5277390 ARTI 0216^498186, A1FA 0212-5135103, ÇAĞ 0212-5140196, DEV1N 0212-5114339, DOĞUŞ 0212-5118749, KITABEVI 0212-5124328, SERHAT 0212-5123107, SAY 0212-5122158Ank«n: İMGE 0312-4182865, BİLİMSANAT 0312-4193508 lımir: KABILE 0232-4461639 Konya: NÛVE 0332-3522302 Tnbzon: AKOLUK 0462-3214949 BÜTÜN KİTAPÇILARDA
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle