Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 26 EYLÜL 2001 ÇARŞAMBA
OLAYLAR VE G O R U Ş L E R olay.gorus@cumhuriyet.com.tr
26 Eylül 2001 'de Türkçenin Hallan
Prof. Dr. Ömer DEMİRCAN Yıldız Teknik Üni. Öğ. Üyesi
I
SıyasiJer, kötüye gi-
dişi yabancı söz-
cüklerle, iyi olam
da, dilleri yeterse,
Türkçe sözcülderle
% anlatmaya çalışıyor-
lar. Ne garip, bu uygulama baskı-
cı yönetimden kurtulamadığımız
sûrece devam edecek. Artık bunu
besleyen yabancı dille öğretim de
yeterince yaygınlaştı. Düşünce öz-
gürlüğünden. aydınlanmadan ya-
na olmayan yönetıciler halkı öbür
dünyaya bağlayarak yabancı söz-
cükle anlatımı yaşamın her alanı-
na taşıdılar. Bilinçaltına yerleşen bu
seçim, sizce hallan dili dışında bir
dil arayışını, bir çarpıklığı yansıt-
rruyor mu? Kötü olanın ya da sah-
te değişimin (enflasyon, transfor-
masyon, prensip mutabakatı, süb-
vanse et-, makro büyükiülc, banka
pozisvonlan,finalfour, kreatif di-
rektör.. gibi) yabancı sözcüklerle
verilmesi birraslantı sayılabilirmi?
Düz anlamı bile bilinmeyen yaban-
cı bir sözcük bir gizleme aracıdır.
Kötüye gidiş halkın belleğinde
"duygusaT ya da "çağnşun" yü-
kü olmayan yabancı sözcükler ile
sözde sıfırlanırken gerçekte sömü-
renlere mi sesleniliyor? Dağlar-
ca'nın dediği gibi "an dil anlama
eşhöği'' ise (Eroğul 1994), o za-
man insan haklan, doğrusu kimin
haklan?
Geçmişte siyasiler, "Sfcrin için
düşünmek gerekirse biz onu da ya-
panz, sizin neyinize gerek düşün-
mek" dediler. Bunu a) Türkçe eği-
timi bozarak, b) Yabancı dille eğj-
timi yaygınlaşürarak, c) Türkçenin
gelişmesini durdurmaya çauşarak,
ç)Halkıvoksullaşürarak sağladılar.
Düşünce aracımız Türkçeden vaz-
geçmek bir anlamda kullaşmak de-
mekti. Atatürk'ten sonra bütün iyi
kavramlaryavaş yavaş tükendi; mfl-
Byetçi, devrim, ülkü, emekçi, özgür,
sağcı, solcu.. sözcüklerinın duygu-
sai yükleri olumsuzlandı. "Ban-
ka" bugün "hallan birildmlerini
çalma aracı" oldu. Şeffaf dile gö-
re "üretim işkolu", "reel sektör"e
dönüştü. En son olarak da IMF'nin
kendi çıkan doğrultusunda dayat-
tığı izlek "ulusaJ program" olarak
sunuldu. Buna karşılık "ulusal çı-
kaıiara aykın taahhütname" (yü-
kümlülük belgesi), yeniden tanım-
landı: "tyi niyet mektubu", "Ana-
yasa" sonbaharda, "partiçıkanna
uygun maddeiçeren bir metin" ola-
cakmış.
2. Gerek anlatımı gerekse çevi-
risi, kısacası Türkçesi yetersiz bi-
lim adamı yabancı terim kullanıyor
ve yenilerini aktanyor. Neden di-
ye sorulunca, "Türkçe bilim yap-
maya (anlatıma, terim yapmaya)
yetmiyor" yanıtı alınıyor. GeJen-
cik (1989), doğru bir saptamayla,
"dilde bilimsel terim diye bir şey
obnaz,böyteayn bir sözcüksmnVka-
tegorisi yoktur" diyor, bence doğ-
rudur, düz anlamlama bağlamına
özgülenen terim, (kategori=) ula-
mın kavramsal alt aynmlanndan
biridir; örneğin sayı ulammın iki
terimi tekil ve çoğuldur. Terimlerin
*yabancı''lığını savunmak ve ko-
rumak için onlann "evrenseF' ol-
duğu ileri sürülüyor. Oysaterimler
değil, ancak kavramlar evrensel
olabilir. Bilim adamı "yetersiz" de-
yip terim üretmezse, en yetenekli
gençler yabancı dilde eğitim gö-
rürse, Türkçede uyuyan sözcükJer
nasıl kullanılır, sözlük nasıl zengin-
leşir? Akademik değerlendirme-
lerde bilimsel biryayına yabancı dil-
de ise 5, Türkçe yazılmışsa 1 pu-
an verilerek mi?
3. Kimi eski Türkloglar ile onla-
n hâlâ izleyenlere bakarsanız, Os-
nıanlıcadaki Arapça, Farsça söz-
cükler "ata yadigân"dır ya da fet-
hedilmiş sözcüklerdir. Türkçe de-
mek Osmanlıca demektir. Öyley-
se, unutulan, dışlanan, kaybolan
Türkçe sözcükler acaba hangi tür-
den? Atalanmız bize yadigâr ola-
rak Türkçe değil de yabancı sözcük-
ler mi bırakmışlardır?..
Dilimize aktanlan yabancı söz-
cükleri nasıl oluyor da biz fethedi-
yoruz? Fethedilen ne? Türkçe söz-
cükleri dışlayan sözcükler hiç fet-
hedilir mi? Burada gerçek nitele-
me "talan" olmalıdır. O zaman
"YaşayanTürkçe" de Arapça, Fars-
ça, Fransızca vb. talan sözcüklerle
boğulmuş bir dil anlamına gelmez
mi? Özleştirmeye saldınlarak söz-
lü dil inceleme dışı bırakılırken
halkın dilindeki sözcüklerin yazm
diline akışı, sözlüğe girişi de engel-
lenmiştir. Mümtaz Soysal, "kendi
halkmın diline karşı (hiç bitmeyen
bir) savaş ilan eden devlet geleneği
(siyasiler) galiba yalnız Türklerde
var" sonucuna ulaşıyor. Cem Ero-
ğul (1995) da "Türidve'de, bilinçli
olsunotmasın,enyaygm siyasal kav-
gadil kavgasKbr. Herkes bununiçm-
dedir.- KüreseUeşmeye karşı savaş
12 Eylül ile kaybedUmiştir" diye
eklemiyormu?.. SoysaFın bir baş-
ka öngörüsüyle "TürkçeyiTürkle-
re öldürtmek" istendiğinin henüz
farkına vanlmamış rm?
4. 2000-2001 öğretim yılında
yükseköğretimde yabancı dil "ha-
zuiık" öğretimi için alınan öğren-
ci sayısı KKTC ile birlikte 73.117.
Bunu 4'e bölerseniz 1&273 çıkar.
Bu sayı her yıl hazırlık öğretimi
verilerek yüksekögrenim görmesi
engellenen öğrenci sayısıdır. Oysa
o çağda bulunup da üniversiteye
giremeyen genç sayısı 3 buçukmil-
yondur.
Üstelik yabancı dille eğitimne dü-
şünme ne de eğitim aracı olarak
sunulmaktadır. Tam tersine, aynm
ve kullaştırma aracıdır. Kul, ken-
disi düşünmeyip ağanın dediğini
yapandır. Ortaöğretimde de durum
aynıdır: Hazırlık öğrenimi gören
öğrenci sayısı 130.991 'dir. Bu sa-
yı 3 yıl olan lise süresine bölünür-
se, bu yolla liseyi okuması engel-
lenen öğrenci sayısına ulaşılır:
43.923. Oğretilen kınk dökük ya-
bancı dil (Tarzanca) için okullarda
yaratılan kitap pazan ilköğretimde
9.915.200, ortaöğretimde 1.175537
olmak üzere, neredeyse 15 miivon
öğrenciye ulaşmıştır.
5. Sonuçlar:
i. Bugün Milli Eğitim Bakanı
Metin Bostancıoğlu'nun karan ile
Ingilizce öğretimi anaokuluna ka-
dar inmiştir. Artık, neredeyse Türk-
çe sözlüğe, Ingilizcenin girmediği
alanlarmı bırakıhyor? Yabancı dil-
le öğretim asla daha iyi bir öğre-
tim yolu değildir; öyle olsaydı Tür-
kiye daha ileriye gitmez miydi? O,
özde hızlı bir sermaye birikimi, or-
ta-sınıfı soyma aracına dönüştürül-
müştür. En iyinin sermaye için ye-
tiştirümesi ise Türkiye gibi ülkeler-
de doğal bir yan ürün olmaktadır.
Milli Eğitim Bakanlığı artık bir ka-
rar vermelidir: Ülkeye yararlı bilim
ve teknik adamı mı, yoksa gelişmiş
ülkelere göçmen beyin mi eğite-
cek? Ülkede kalanlar kendilerini
sömürten öyle bir uygulamayı ne-
den desteklesinler?
ii. Küreselleşme sürecinde baş-
ka dillere yaşam hakkı tanınmaya-
cakrruş. Öyleyse, Türkçeye karşı
bir dönüşümün 1980 sonrasında
neden yasal olarak açılmış olduğu
anlaşılabiliyor. Okudunuz mu bil-
mem: Meğer "TÜSİAD, Avrupa-
ulann istediği ölçüde demokratik-
leşebilmemizin önündeid on temel
engelden biri olarak Türkçeyi gös-
termişve'anadir kavramınınana-
yasadan çıkanlarakTürkçenin ye-
niden 'resmi dil' düzeyine indiril-
mesini önermiş" (Ceyhun, 2001).
Göndenneler: Ceyhun, Demir-
taş, "Dil, Laisizm ve tslamiyet",
Cumhuriyet 27/28 Haziran 2001,
s.8; Eroğul, Cem (1994), "Anaya-
sa ve Tüze Dilinin Türkçeleştiril-
mesi", AÜ SBF Derg. 49/3-4; Ge-
lencik, Ragıp "Bilimsel Terimlerin
TürkceJeştirimıesi Üzerine", Cum.
Bil. Tek., 4.11.1989, MEB; Milli
Eğitim, Sayısal Veriler2000, Anka-
ra, ÖSYM; ÖSYM 2000 Küavuzu,
Ankara; Soysal, Mümtaz "Dil Sa-
vaşı". Hürriyet, 25.9.1990, "Türk-
çenin Gücü", Milliyet, 23.1.1988,
"Bölücüler", Milliyet, 2.9.1989.
ARADABIR
M. İSKENDER ÖZTURANLI
Özelleştirme,
Güzelleştinme Değildir...
Türkiye'nin ekonomi politikası Atatürk'ün yö-
rüngesinden çıkanlmış, Atatürkçü çizgiden sap-
tınlmıştır. Anayasamızda her türlü devtet işlerinin
"Atatürkdevrim ve ilkeleri" doğrultusunda yürü-
tüleceği yazılı olmasına karşın, bugüne değin
onun eğitim politikasından verilen ödünler yetmi-
yormuş gibi, 1950'lerden beri ekonomi politika-
sı da terk edilmiştir. Hele 1980'lerden sonra "Plan-
lı ve güdümlü karma ekonomi politikası" yerine
"serbest ekonomi modeli" getirilmiştir.
Günümüzdeyse bir özelleştirmedir, sürüp git-
mektedir. Devlet bankaları başta olmak üzere,
devletin iktisadi kuruluşları, Havayollan, Telekom
gibi iletişim kurumları satılığa çıkanlmıştır ve çı-
kanlmaktadır. Bunun sözde nedenı de hazırdır Dev-
let küçülmeliymiş, devlet işletmecilik ve girişim-
cilik yapamazmış. Sosyal devlet de ne demek-
miş. Günümüzde devletin sosyal niteliği tarihe
kanşmış.
Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanınmz Ke-
mal Derviş, yürürlükteki anayasanın izin verme-
yeceğini düşünmeden, Türk Telekom'un yüzde
95'inin özelleştirileceğini, "döviz kuru nedeniyle
bugün Tün\iye'nin rekabet gücüne sahip oldu-
ğunu" söylemişti bir süre önce. Görevinden ay-
rılmadan önce başka bir Devlet Bakanı Yüksel
Yalova ise "Telekom tekelini kaldıracaklannı,
devletçi ideolojinin çırpınışı ne kadar erken so-
na erdirilirse sonuçtao kadar medeni âlemde ye-
rimizi alacağımızı" belirtmişti ballandıra ballandı-
ra (Cumhuriyet, 2 Mayıs 2001). Uygarlığın dev-
letçilikten vazgeçmekle elde edileceğini sanıyor-
du. Bu yaklaşımıyla Atatürk Türkiyesi'nin çağdaş
ve uygarolmadığını saviadığının ayırdında bile de-
ğildi. Amacı, çırpınış içinde olduğunu sandığı dev-
letçiliği hançerleyerek yok etmekti.
Ne var ki göz ardı ettiği, Türkiye'de devletçi
ideolojinin bir çırpınış içinde olmadığıydı. Çünkü
Atatürk devletçiliği ve karma ekonomi dizgesi
çok önceleri acımasızca öldürülmüştü. Eğer öl-
dürülmemiş olsaydı, Türkiye bugün dünyanın en
variıklı ülkelerinden biri olurdu. Eğer Atatürk'ün
ekonomi politikası uygulama alanından kaldınl-
masaydı günümüzün Türkiyesi borç batağı için-
de yüzmezdi. Kimseden borç aJmadan yaşar, hiç
kimseye avuç açmazdı. O politika sayesinde 1923
yılından 1938'e kadar ülkemizde enflasyon yüz-
de sıfırlarda seyretmiştir. Kalkınma hızı yüzde on-
lann üstüne çıkmıştır. Ve tam bağımsız bir Türki-
ye yaratılmıştır.
Adına serbest ekonomi modeli dedikleri uygu-
lamayla yurdumuzda enflasyon ve devalüasyon
sarmalını yaratarak dövizi yükseltip Türk Lirası'nı
srfıra indirenler, bu koşullarda rekabet gücümü-
zün arttığını, yabancı sermayenin daha kolay ge-
leceğini hesaplayanlar büyük bir yanılgı içinde-
dirler.
Açıkça söyleyemedikleri gerçek şudur: Başta
vatan toprakları olmak üzere cumhuriyetin getir-
diği kazanımlar yabancılara haraç mezat satıla-
caktır. Türk ulusu yabancı güçlerin tutsağı olacak-
tır. Bu utanılacak eylem, borç batağı içinde yü-
zen ülkenin kurtanlması için yapılacaktır. Ve bu-
güne değin verilen ödünler az gelmiş gibi, Ata-
türk'ün tam bağımsızlık ilkesine dönüş yollan ve
umutlan büsbütün ortadan kaldırılacaktır.
Ama unutulmasın ki vatan topraklannı satmak-
la Türkiye kurtulmaz, batar. Yapılacak tek şey
Atatürk'ün ekonomi ve para politikasına dönrnek,
onun çizgisinden yürümektir. Günümüzün iktida-
n ne yazık ki bu yürekliliği gösteremez. Göstere-
mez ama, hiç olmazsa onun "tam bağımsızlık"
ilkesine sanlmalı, emperyalizmin kıskacını par-
çalamalı ve kurtuluşu, ülke olanaklannı seferber
etmekte aramalıdır. Tutsaklığı değil, özgürlüğü
seçmelidir.
Ciddi Bir Sorun: îlaç...
Ecz. Vecihi OZERDEMLİ
EDAK Ecza Koop. Yön. Kurulu Bşk.
• nsanoğlu için vazgeçil-
I
mez bir gereksinim olan
ilaç, ülkemizde ilaç sa-
nayii, Sağlık Bakanlığı
ve eczane üçgeni içinde
yol alarak halka sımulur. Her
ne kadar ilaç sanayii ve ecza-
nelerimiz özel sektör olarak
değeıiendirüse de ilacın tüm
hayatiyeti siyasi otoritenin po-
litikalan ile belirlenir. Bunu
en açık biçimde, gelen buna-
hm (kriz) ortammda görüyoruz.
Son günlerde ilaç sanayii ve
ithalatçılarilacm sağlanamadı-
ğını dile getirirken Sağlık Ba-
kanlığı ilacın varolduğu konu-
sunda diretmektedir. Burada
konu yaşamsal önemi olan flaç-
ür ve bu ilaçlar zaten yeni mo-
lekül geliştiren ülkeler dışında
tüm dünyada ithal kapsamın-
dadır.
Halkın ilaç gereksinimini
karşılamanın devletin önemli
bir görevi olduğu ve ekono-
mik bunahmm hükümeüerin
oluşturduğu (ya da oluştura-
madığı)poütikalarsonucunda
ortaya çikmış olması nedeniy-
le siyasal otoritenin halka kar-
şı kesin bir sorumluluğu buhın-
maktadır. Sonunda olan ol-
muştur, dırenmenin bir yaran
olmamış ve merkez bankası
kuruna bağlı olarak ilaç fiyat-
lan serbest bırakıhrııştır.
Bu doğru mudur?
Ekonomi kurallan acısından
balaldığmda yanıt "evet"tir,
ancak halkın alım gücü açısm-
dan bakıldığında durum bir
"fadadn-''. Dünya bazında yüz-
de 40 yoksullaşmış bir ülkede
kullanım değeri çok yüksek
bir sanayi ürünü olan ilaç, sa-
tın alınamayacak bir noktaya
çekümektedir. Sosyal şemsi-
ye altında olmayan vatandaş-
larımızı çok daha zor koşullar
bddemektedir. Yaşamsal önem
taşıyan ilaçlar rekabet unsuru
taşımazlar, fiyatlan ne olursa
olsun bulunup kullanılma zo-
runluluğu vardır. Bu noktada
eğer "sübvansiyon" denilen bir
kavram varsa bu ilaç için ge-
çerli ohnalıdır.
Türkiye'de ilaç sanayii ne
durumdadır?
Ilaçişverenler Sendikası ya-
yını olan Rapor dergisine gö-
re Türkiye'de 1 milyar kutu
ilaç üretildi ve gereksinimin
yüzde 9O'ı en son teknoloji ile
yine yurtiçi üretimle karşıla-
myor. Ancak görünen, ilaç it-
halatmın yüzde 24'e vardığı-
dır. Bu açıkça israfnr ve ülke-
mizde üretilmesine karşın ba-
zıüaçlanndatthalaünaizinve-
rilmesinden kaynaklanmakta-
dır. Esas sorun buradadır.
Bizlerin,tüm fjpcamiası ola-
rak, kendi ilacımıza sahip çık-
mak ve özgün bir politika üret-
me sorumluluğu bulunmakta-
dır. Avrupa ülkeleri incelendi-
ğinde gelişmiş ülkelerin kendi
ilaçlan bazmda birerözgünpo-
litikalan olduğu görülecektir.
Türkiye'de bugün 134 ilaç
firması vardır (85 üretidfırma,
11 uaçhammaddesiüretidsi,38
ithalatçı firma) ve 35 yabancı
sermayeli ilaç firmasından 8'i
üretim yapmaktadır. Öbür fir-
maiar ofis firma yapısında it-
halat ya da fason ilaç üretımi
yaptırmaktadır.
Genelde bakıldığında yıllar-
ca ülkemizde ilaç dışalım po-
litikası bugün hem döviz isra-
fı getirmiş hem de yerli ilaç
sanayimizi zora sokmuştur. Bu
alanda da yatınmlanmız israf
edilme noktasına gehniş, ulu-
sal sanayimiz küreselleşmeye
yenik düşürülmeye çalışıhruş-
tır. Sonuçta gelinen noktada
bu kadar çok ilaç firması var-
ken sektör yine de krize gir-
mektedir.
Olması gereken nedir?
Yerli ilaç sanayii ülkemiz için
önemli bir kazanımdır ve coğ-
rafi konumu itibanyla son de-
rece kaygan bir platformda bu-
lunan ülkemizde hayati bir ko-
num taşımaktadır. Özellikle
bugün Avrupa'nm bile, (ileri
teknolojiye dayalı yeni mole-
kül Ar-Ge,çauşmalannırıArne-
ı rika'ya kayması nedeniyle) öz-
gün jenerik ilaç politikasına
sahip çıkması bize ömek olma-
lıdır.
Ülkemizde ciddi ve akıkı bir
ulusal ilaç politikası uygula-
yabilseydik ve gerek sektörü
oluşturan kişiler, gerekse halk
böyle birpolitikaya destek ver-
seydi ileri teknoloji gerektiren
ilaçlar dışında Türkiye hiçbir
zaman ilaç sorunu yaşamazdı.
Nitekim son ekonomik buna-
lım döneminde yerli ilaç açı-
sından bir problem gözlenme-
miştir.
Artık toplu olarak kendi de-
ğerlerimiz üzerine politikalar
üretme zamanıdır. Elimizdeld
yapılann dışanya tanıülması,
günün yaşanılmasının bırakı-
hp tüm geüşmis ülkelergibiile-
riye dönük planlarm yapuma-
sı zanıarudır.
AB dediğimiz kavram bir
standartlar ve planlar bütü-
nü'dür. Bu kavramlan özüm-
semeliyiz ve artık olaylann so-
nucuna katlanmamahyız.
Öğretmenler
bu paket size
Bu pakette neler mi var?
* Sınırsız Web Sayfası
* Sınırsız Wap Sayfası
* 7/24 Online güncelleme
* 1 adet özel posta
* 5 Mb barındırma alanı
* E-kütüphane
Bu sayede sanal sınıflar açabilir,
öğrenci, mezun ve veliler ile
daha sıkı ilişkiler içinde olabilirsiniz.
VVebPaketi ile bilginizi herkese ulaştırın!
CUNEYT ARCAYUREK
Sadece 79 Mflyon
Medya sponsoru Cumhuriyet Vakfı
Ücretsiz Sunum İçin
Bizi muttaka arayın
Cumhunyet Kitap KulObû
lntenıetLPaketleyiiL_
WebPaketi bir IMC projesidir
Bakırkfty Merkez: 0212 660 19 36 www.webpaketi.Gom
Kriz Doğuran^
SavaşChol'ın Tfiridye'yi
jovaşo sokmak için
üsfün çabaian;
sağduyulu bir
generalin,
cumhuriyet
tarihinde, Özal'a
ve savaşa
görülmedik
biçimde karşı
pkışı; iî
politikodald
oynaşmalar,
kaynoşmalat
Arcayürek, ibret
belgeleri sunuyot
Dizinin öteki kitaplan
1. Demokrasi Dönemeande Ûç Adam / 3 bs.
2. Bir Gıoen - Bir Gelen - Bir Bekleyen / 2 bs
3 Knz Ooğuran Savaş / 2 bs.
4. Bekleyen Adamın Gerçekleşen Düşu / 3. bs
5. Etekli Demokrasi / 3. bs
70000C0
7OOOooo
7000000
7000ooo
7000ooo
[ www.bilgiyayinevi.com.tr
BİLOİ YAYIMEVİ Meşrûtıyet Cad 46/A Yenışehır - 06420/ANKARA
Tel. (0-312) 434 49 98 - 434 49 99 Faks. (0-312) 431 77 58
BİLaİ DAAfTM Nartıbahçe Sote No 17, KaL1, Cağaloğlu - 34360JİSTANBUL
Tel (0-212) 522 52 01 - 520 02 59 Faks- (0-212) 527 41 19
BİLOİKİMBEVİ Safcarya Cad 8/A Ktzılay - 06420/ANKARA
Tel (0-312)434 41 06-434 4107 Faks (0-312)43319 36
PENCERE
Al BiPini, Vur Otekine...
Konuya en yalın ve çarpıcı soruyu yineleyerek gir-
mekte yarar var:
- Kadını köleleştiren bir düzen, çağdaş insana
yakışır mı?..
YakışmazL
Kadın salt kadın olduğu için mirastan daha az pay
alacak, kadın zina yaptığında taşlanarak öldürüle-
cek, kadın toplum yaşamının hiçbir boyutunda er-
kekle eşit sayılamayacak, kadın saçını açamaya-
cak, yüzünü gösteremeyecek, kadın ikinci sınrf in-
san sayılacak, kadın çuvala girecek, kadın erkek
egemenliğine bağlanacak, kadın köleleşecek, kadın
aşağılanacak, kadın hortanacak, kadın ezilecek...
Adına Mustafa Kemal Atatürk denen güzel in-
san, Anadolumuzda kadının zincirlerini kınp atan
devrimin önderidir.
Heeeey kadınlari..
Laiklik devriminin farkında mısınız?..
Bilincinde misiniz?..
Iran'abirgözatın..
Afganistan'a bakın!..
Başını bağladığı kadını üniversrte kapılannda tür-
banlı koç başı gibi kullanmak isteyen irtica, Türki-
ye'de demokrasiyi değil karanlığı istiyor...
Afganistan birdenbire dünyanın gündemine düş-
tü, projektörferin ışıklan altına girdi, şeriatçının birer-
keğine bakın, bir kadınına bakın!..
İbret alın!..
•
Laik Türkiye Cumhuriyeti modelini azımsayan ka-
fa kakanozlan!..
Bilin ki laikliğin dışında demokrasi yoktur, bugü-
ne dek keşfedilememiştir, bundan sonra icat edile-
meyecektir; din inançtır, demokrasi akıldır; inanç
kulluğun felsefesidir, akıl insan haklannın kaynağı-
dır; kulluk köleliğin türetimidir, yurttaşlık özgürlüğün
ürünüdür.
Teröre saran mürtecinin sakat kafası Islam dün-
yasının şeriatçılığından medet umuyor...
Nafiledir...
Sana ne Suudi Arabistan el uzatabilir, ne Iran des-
tek olabilir!.. Ne de haremine kırt< satır mı kırk katır
mı diye kapattığın boynu bükükler imdadma yetişe-
bilir...
Geleceğin dünyasında yerin yok!..
Çünkü 'özgCırlük savaşımı' ile 'şeriatçılık terörü'
tarihin içeriğinde birbirine ters düşüyor; dinciliğin
topografyasında yer alan toplumlar akıllannı başla-
nna toplayıp da 'Aydınlanma Devrimi'nin 'rahle-i
tedrisi'nden geçmeden çağdaş uygarlık yoiuna ğ-
remezler.
Kadına insan gibi bakamayan mürteci, insan öz-
gürlüğünü savunamaz...
'Kemalist Aydınlanma'run Islam dünyasına taşı-
dığı ışığa sırtını dönen Müslümanın, geleceği görme-
si yerine körieşmesi doğal...
•
Müslümanlık dünyası paramparça...
Nerede toparlanır?..
Topartanmak için aklı fikri işletmek gerekir -tekno-
lojiyi değil-; akıl fıkir ise 'Aydınlanma Devrimi'nin in-
sanlığa aşıiadığı tarihsel sürecin ürünü...
Suudi Arabistanlı Usame bin Ladin'in dünyayı dü-
zettmeden önce kendi kafasını düzettmesi gerekin
yoksa aklı şeriatçı terörden başka şeye eremez.
Suudi Arabistan ile Afganistan koyuşenatın ka-
ranlığında biıieşen iki ülke...
Al birini, vurötekine...
Amerika da birini tutuyor..
ötekine vuruyor?..
Cumhuriyrt
UNUN DIYALOGU
T/IKSIM SERGİ SALONUNDA
27 tylül PERŞEMBE İYarm}
Doğaçlama Performans
Saat: 18.00
Istiklal Cad. (Fransız Konsolosluğu yanı) Taksım Tel: 252 38 81 82
Prof. Dr. EROL MANİSALI
KURESEL
KISKAÇ
'İ","basim yeni çiktı
l
otopsi
td/fakj: (0212) 2727825 - 2757078 - 0535 7464723
otopsiyayinevi@hotmaiLcom
DAĞrnitCtlAR: btanbul: YENİÇİZGI0212-2205770, ARKADAŞ
0212-5138586, BİRLEŞİM 0212-5277390 ARTI 0216^498186,
A1FA 0212-5135103, ÇAĞ 0212-5140196, DEV1N 0212-5114339,
DOĞUŞ 0212-5118749, KITABEVI 0212-5124328, SERHAT
0212-5123107, SAY 0212-5122158Ank«n: İMGE 0312-4182865,
BİLİMSANAT 0312-4193508 lımir: KABILE 0232-4461639
Konya: NÛVE 0332-3522302 Tnbzon: AKOLUK 0462-3214949
BÜTÜN KİTAPÇILARDA