Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 8 AĞUSTOS 2001 ÇARŞAMBA
DIZI
Borçlayaşamanın ağır bedelinigeniş halkyığınlan ödemeye devam ediyor
a nasdgeldik?
/
ktidara 1950'de gelen Demokrat parti,
'dış yardım', özellikle Amerikan
'yardımı' ile kalkınma politikasına geçti.
Otuz yıllık bir liberal politika sonucunda
dünya sermayesine (sınai ve mali) bağımlı bir
ekonomik büyüme sağlandı. Bu tür
'kalkınma', sadece ağır bir ekonomik bunalım
yaratmakla kalmadı, aynı zamanda bir 'yeraltı
ekonomisi'nin doğmasına da yol açtı. Döviz,
uyuştunıcu ve silah kaçakçılığı uluslararası
boyutlara ulaştı. Yeraltı ekonomisi uluslararası
mafya ile ilişkiler kurdu.
"Tüıidye'nin krizden çıkması
için ekonomik alryapısını güçlendir-
mesi gerekir. Borç ödemek için alı-
nan dış borçlaria krizden çıkılamaz.
Tûrkiye'nin kendi kaynaklanna.
gûcüne dayanması gerekir. l lusla-
rarası sermayenin geçerti olduğu
tüm alanlarda ülkemiz egemenlik
haklanndan vazgeçiyor. Devlet
kendi kendini yok ediyor. Omurga-
hux, kaburgalan teker teker alını-
yor. Siyasetin ekonomik kararlara
kartşmaması diye bir şey olmaz. O
zaman Türkiye"nin kendi kararla-
nnı kim verecek? Türkiye tanma,
küçük esnafa destek için kaynak
aramabdır." (Cumhuriyet, 13 Ma-
yis2001.)
Yukandaki sözler, eski Bankacı-
lık Düzenleme ve Denetleme Ku-
rulu Başkanı Zekeriya Temizel'e
aittir. Ne yazık ki böy lesine ağır bir
krizyaşıyoruz. Ekonomiyi ve ülke-
yi yönetenler, bir çözüm yolu ara-
yacak yerde, Dünya Bankası ile
IMF'ye daha çok teslim oluyor,
ekonomiyi batınyor, 1923'tekurul-
muş olan bağımsız cumhuriyeti
tam anlamda bir uydu devlet hali-
ne getiriyor. Borçla yaşamanın ağır
bedelini geniş halk yığınlanna öde-
tiyor. Bir çıkış yolu var mı sorusu-
nu yanıtlamadan önce, buraya na-
sıl gediğimizi anlamak gerek.
Liberal bagımlılık
poiltlkasına geçiş
Türkiye Cumhuriyeti, Ikinci
Dünya Savaşı'nın sonuna kadar
devletçi, korumacı bir politika güt-
tü. Mustafa Kemal. "Kendi gücü-
müze dayanarak kalkmacağız. Ge-
rekirse borç da alabiliriz. Ama hiç-
bir zaman kölelik koşullanyia de-
ğil" demişti (Izmir Iktisat Kongre-
si, 1923). Bu planlı ve güdümlü
karma ekonomi politikasıyla dev-
let, verdiği krediler ve kurduğu alt-
yapıyla özel teşebbüse destek olu-
yordu. Bu yolla tanm ekonomisin-
den sanayi üretimine geçişin temel-
leri atıldı. Devlet gelişmekte olan
sanayii dış rekabetten ve emperya-
lizmin müdahalelerinden korudu.
Sanayi, kuruluş yıllannda, hemen
de sıfır noktasındayken 1933 'te sa-
nayi kuruluşlannın sayısı 1087'ye
çıktı. Bunlann yüzde 85'i hafif.
yüzde 15'i ağır sanayi kuruluşu i-
di. 1945'te Tûrkiye'nin ticaret faz-
lası 93 milyon TL idi. Osmanlı
borçlan ödendiği gibi, önemli bir
borçlanmaya da gidilmemiş, Türk
parasımn değeri korunmuştu. Dışa-
nda, paramızın değeri olduğu gibi.
devletimizin de saygmhğı vardı.
Atatürk'ün önderliğinde bir ba-
ğımsızlık savaşı vermiş ve bağım-
sız, kalkınan bir ülke olarak, em-
peryalizmin boyunduruğu altında
ezilen ülkelere bir örnek sayılıyor-
duk.
Oeçlş neler getirdi?
195O'de iktidara gelen Demokrat
parti, "dışyardım", özellikle Ame-
rikan "vardımr ile kalkınma poli-
tikasına geçti. Otuz yıllık bir libe-
ral politika sonucunda dünya ser-
mayesine (sınai ve mali) bağımlı
bir ekonomik büyüme sağlandı.
Bu tür "kalkınma*\ sadece ağır
bir ekonomik bunalım yaratmakla
kalmadı, aynı zamanda bir "yeral-
ü ekonomisi"nin doğmasına da yol
açtı. Döviz, uyuştunıcu ve silah ka-
çakçılığı uluslararası boyutlara u-
laştı. Yeraltı ekonomisi uluslarara-
sı mafya ile ilişkiler kurdu. Bakan-
lıklar düzeyinde rüşvetler, vergi ka-
çakçılığı, ticari anlaşmalarda yasa-
dışı işlemler artık günlük olaylar-
dan sayılmayabaşlandı. Bu neden-
le 50'li yıllardan bu yana yer alan
toplumsal, ekonomik yozlaşmayı
sadece bunalım olarak adlandır-
mak yeterli değildir. Bu, değişik
aşamalardan geçen bir "çöküş"tür.
- Ellili yıllarda. tanmda kapita-
listleşmenin başlamasıyla köylü-
nün topraksızlaşması; bir yandan
Bir alternatif
varmı?
Bunalım, direniş, çıkar yol
Doç Dr. Yıldız SERTEL
rürkiye 60'lı yıllarda sanayileşiyor ve
sermaye hacmi büyüyordu. Ancak özel
sektörün büyük bir bölümü hâlâ -
ticarete ve küçük sanayiye yatınm yapıyordu.
Sermaye dağıhyor ve hacmine oranla birikim
oranı düşük kalıyordu. Devlet bankalan, bu
sanayiye, verimli olup olmadıklarına
bakmadan ucuz kredi sağlıyordu. Bu kredilere
dayanarak, az sermaye ile geniş yatınm •- .
yapmak gelenek haline gelmişti. Ne var ki bu
krediler sadece devlet bankalarından değil,
aynı zamanda dışandan geliyordu.
Altmışh yıllarda dışanya bağfa bir sanayfleşme sonucu, büyüme bunabmı içine düşüldü. Verii-yabancı sermayenin birleşmesiyle kuruian sanayiin çoğu 'montaj sanayii' idL
makineleşme sonucu el emeği ge-
reksinimi azahrken öte yandan il-
kel metotlar yüzünden toprağın kı-
sırlaşması, köyden kente bir göç
akımı yarattı. Bu, toplumsal bir ya-
pı değişikliği ile beraber bir de bu-
nalım getirdi. Sınıf yapısında deği-
şikliği ve vahşi kentleşmeyi bera-
berinde getiren bu olaya yapısal bu-
nalım diyoruz.
Büyüme bunalımı .
- Altmışlı yıllarda tümüyle dışa-
nya bağlı bir sanayileşme sonucu,
bir büyüme bunalımı içine düşüldü.
Bu sanayileşme; yatınmlar için iç
ve dış kredilere dayanıyor, üretim
araçlanndan başlayarak yedek par-
çalanttı, hammaddesini dışandan
getiriyordu. Patentlerini dışandan
satın ahyordu. Vcrti-yabancıserma-
yenin birleşmesiyle kuruian bu sa-
nayiin birçoğu "montaj sanayii" i-
dL Böylece ithalata bağuıüı bir sa-
nayi yapısı ortaya çıktı. Bunun so-
nucu olarak da sanayideld büyüme
kalkuımayı sağlamakşöyle dursun,
içeriden dışanya bir değer akışına
yol açtı. Tüm dövizrezervlerinieri-
ten bu sanayileşme, geKşmiş dünya-
ya bağunlıhğı arttırdı. Ticari denge-
yi ve ödemeler dengesini altüst ettL
Türkiye'vi dünya piyasalanndan
gittikçe daha yüksek faizle borç al-
maya yöneltti
Yozlasmıs
kapitalist gellsme / ' '
Sermaye birikimine değil de ran-
ta dayanarak oluşturulan bu sana-
yileşme, bir tip "yozlaşmış kapita-
list geüşme" idi. Bu vahşi kapita-
lizm, IMF ve Dünya Bankası'nın
ezici koşullan altında işlemektey-
di. Onlann önerileri ile art arda ya-
pılan devalüasyonlar sonucu, ithal
edilen mallann fiyatlan yükselte-
mekte, sonuç olarak sanayiin mali-
yeti ve fiyatlar artmaktaydı. Böy-
lece enflasyonu körükleyen bir sa-
nayileşme sürecine girilmişti. Ay-
nı zamanda aşın ithalatın yarattığı
döviz kıtlığı sanayi üretiminin za-
manla sekteye uğramasına, üreti-
min azalmasına ve hatta durgunlu-
ğa yol açtı. Bu da yüksek oranda iş-
sizlik getirdi. Dünya Bankası'ndan
alınan kredilerin bir bölümü kırsal
kesimin makineleştirilmesine ay-
nlrruştı. Dünya Bankası'nın dilin-
de "ihracat kredüeri" olan bu borç-
larla Amerikan CutterPiller firma-
sından traktörler alınıyor, yedek
parça noksanı kullanılamayan bu
traktörlerin bazılan traktör mezar-
lıklannda çürüyordu. Bu tip sana-
yileşme ve makineleşmeyle ekono-
mi büyümüyor, borç yükü artıyor,
döviz bunalımı, enflasyon ve işsiz-
lik bir arada yaşanıyordu.
Ranta dayanan
bağımlı kapitallstleşme
Bizde, kapitalizm de bize benze-
di. Batı ülkelerinin 19. yüzyılda ka-
pitalizme geçmesi, makineleşme-
nin sağladığı sermaye birikimi ile
oldu. Türkiye'de ise,kapitalizme,
herhangi bir sermaye binkimi sağ-
lanmadan geçildi. Yatınmlar, üre-
timde biriken sermaye ile değil, alı-
nan borçlar ve Merkez Banka-
sı'nda basılan paralarla yapıldı. Ta-
nmda ve sanayide kapitalizmin ge-
lişmesi bu çüirük temellere dayan-
dı. Daha 1953'te yatınmlar için fi-
nansman ve hammadde kıtlığı so-
runlan ortaya çıktı. Kredi açan dev-
letler borçlann ödenmesini isteme-
ye başlamışlardı bile. Sanayiin ge-
reksinimlerini ithal edemeyecek
duruma gelindiğinden. daha
1955'te sanayi, kapasitesinin altın-
da çahşmaya başladı. Devlet Plan-
lama Teşkilatı'nın bir raporuna gö-
re, 1963 'te sanayiin çalışma kapa-
sitesi yüzde 60'tı. (Ekonomi Baka-
nı Kemal Kurdaş'ın beyanatı, Va-
Tan, 24 Mart 1964.)
Pıs kaynaklar
1950-1960 arasmdaki yıllar,
"Marshall yardımı" ve "Truman
doktrini" olarak adlandınlan dış
kaynaklardan gelen krediler ve pa-
ra emisyonlanyla kalkınma yılla-
nydı. Senatör Gruening'in Ameri-
kan Kongresi'ne verdiği raporda
belirttiği gibi, "Amerikan yann-
mı"nın yüzde 68.8'i Türkiye'ye
mal ihracını sağlıyordu. Bu yardı-
mın yüzde 19.8'iTürkiye'yehubu-
bat ihracı yoluyla yapılmıştı.
1951 'de Türkiye NATO'ya girdik-
ten sonra, bu "yardımm" önemli
bir kısmını askeri malzeme ihracı
oluşturdu. (Senatör Gruening'in
Amerikan Senatosu'na Raporu,
Cumhuriyet, 1 Ekim 1963.)
Sermaye birikimini sağlayacak
uzun vadeli yatınmlar yapılmadı.
Özellikle özel sermaye yatınmlan,
tekstil, kimya gibi kısa vadede kâr
getirecek hafif sanayie yapıldı.
Milli gelirden yatınmlara aynlan
para yüzde 15'i geçmiyor, sanayi
köyden şehre göçen işsizleri eme-
mediği gibi, bol miktarda işçi çıka-
rıyordu. Devlet, özel ve yabancı
sermayenin kurduğu şirketler ye-
terli bir gelişme sağlayamıyordu.
Ancak bu zayıf sanayi, üretim araç
ve diğer ihtiyaçlannı dışandan al-
dığı için 1960'ta Tûrkiye'nin itha-
latının yüzde 56'sını emiyordu. Bu
tarihte 149 milyon dolara ulaşan ti-
caret açığı bundan sonra hep arttı.
YARIN: Serbest piyasa
ekonomisi ve bunalım
AVRUPA'DAN
GURAY OZ
Küresel Paylaşım
Savaşları
Cenova'da G-8 zirvesine karşı yapılan yüz bin-
lik protesto gösterileri ve gösteriler sırasında ca-
rabinerilertn öldürdüğü italyan delikanlısı ile ilgili
yayınlar ve "eleştiriler" devam ediyor. Eleştirilerin
amacı, kaçınılmaz tartışmayı savuşturmaktır. Iki
bloku birbirinden ayırabiliriz. Sosyal demokratiar
ve Yeşiller merkeze doğru yürüyüşlerini hemen
hemen tamamlamış bulunuyorlar. Yalnızca kitle-
lerinin merkeze doğru yürüyüşe katılıp katılmadı-
ğını bilemiyorlar. Bu nedenle de arada bir "zengin-
likler daha iyi paylaşılmalı, üçüncü dünyanın da
hakkını vermek gerek, protesto gösterileri banş-
çı olduğu sürece dikkate alınmalı" gibi cümleleri
navaya savuruyorlar. Sık şık kendi aralannda ka-
yıkçı dövüşü de yaparlar. Örneğin, Alman Dışişle-
ri Bakanı Yeşil Joschka Fischer, küreselleşme
protestolarını "bayatlamış antikapitalizm" olarak
nitelendirirken 68 devrimcisi Daniel J. Bendrt,
"Bizim hareketimizde de bayatlamış antikapita-
lizm vardı, yine de önemli olan, dünyadaki zen-
ginliğin daha adaletli dağıtılmasıdır" diyerek du-
rumu kurtarmayı deniyor.
Muhafazakâr ve sağcı blok ise sertliğin savunul-
masından yanadır. Her iki blokun ortak fikri, küre-
selleşmenin kaçınılmazlığı ve hiçbir gücün bu gi-
dişi, kapitalizmin bu "çağdaş" gelişimini önleye-
meyeceği şeklinde özetlenebilir.
• • •
Küreselleşme karşıtlannı, daha doğru bir ifade
ile "Yeni Dünya Düzeni" muhaliflerini, yenilik düş-
manı, barbar, holigan ilan edenler Cenova'daki
yüz binlik gösterilenn de arka planındaki gerçek-
leri gizlemeye özen gösterdiler. Cenova'daki gös-
terilerin en önemli özelliği, uluslararası, yani küre-
sel olması, sürekliliği, modern haberleşme araç-
lannı kullanarak örgütlenmesi ve salt sokak gös-
terilerinden ibaret olmaması idi. Cenova, üç gün
boyunca çok sayıda foruma, ciddi tartışmaya, ve-
rimli bilgi alışverişine tanık oldu. Ama yeni dünya
düzeni karşıtı hareket şimdilik güçsüzdür. Güç-
suzlüğünün temel nedeni, hemen hemen tüm sol
partılerin, sosyal demokrasinin, merkeze, bayat-
lamış ve yeniden boyanmış liberalizme, YDD'ye
teslim olması, yoksullaşan kitlelerin ise siyasal
boşluğun henüz farkına varamamış olmasıdır. So-
lun paradıgmasını yeniden kurmakta zorlanması
ve YDD düşünürlerinin, ideolojik üstünlüğü ebedi
olarak ele geçirdiklerini sürekli ve etkin bir biçim-
de propaganda etmelen de güçsüzlüğün bir baş-
ka nedenidir.
• • •
v
- • '•••"-'-
Amatarih, kitap sayfası değil, canlı; her gün ye-
ni birşeylerekleniyortarihin hikâyelerine. Yaşadı-
ğımız günlerin hikâyeleri ise tarihin ivmesinin art-
tığını gösteriyor. llerleme, ilerlemeye ayak uydura-
bilenle yola devam ediyor. Geçmışin kimi hikâye-
leri tekrar ediyor. Tekrar ve tekrann tekran da de-
vam ediyor. Dünya hep paylaşıldı, başka biçimde,
başka araçlaria, başka kılıklaria, ama hep payla-
şıldı. Bu paylaşım savaşı şimdi de gündemi ısıtı-
yor. Yaşadığımız günlerin şu hikâyesine kulak ve-
rin:
DerSpiegel'in bu hafta, yüksek rütbeli bir Alman
subayına dayanarak bildirdiğine göre, Kosova'da
bulunan çokuluslu KFOR karargâhında işler iyi git-
miyor. Haberde, önemli bilgilervedeğerlendirme-
ler konusunda Amerikalılarla Avrupalılar arasında
zaman zaman ciddileşen bir kavgadan söz edili-
yor. Derginin aktardığı kadanyla Amerikalılar, po-
litik olarak önem taşıyan konularda uluslararası
biriiğin geri kalanına karşı ingilizlerle birlik içinde
hareket ediyorlar. Der Spiegel'deki habere kaynak-
lık ettiği anlaşılan ve Alman Savunma Bakanlığı'na
ivedi bir mektup gonderen KFOR karargâhındaki
üst rütbeli subay, Amerikalıları gizli belge ve bilgi-
leri manipüle etmekle suçluyor. Avrupalı müttefık-
ler önemli bilgilerden mahrum bırakılıyoriarmış.
Mektup "Artık US/UK ile bilgi alışverişiyapmaya-
cağım" diye devam ediyor. Haberin başiığını da
yazalım ve konu özetlenmış olsun: "Amerika blo-
ke ediyor".
Eskiden de çok önemliydi, ama küreselleşme
çağında paylaşım savaşlan özellikle enformasyon
alanında düğümleniyor. Amerika bloke ediyor. Pe-
ki ama neden? Kosova'da neyi paylaşamıyorlar
ki? Balkanlar'ı mı? . . -.-
e-posta: cumhuriyet^ t-online.de
1973 ile 1977 arasında Türkiye ödeme kabiliyetini çok aşan ölçülerde borç aldı
Borçla kalkıııma6O'h yıllarda Türkiye sanayileşiyor ve sermaye hacmi büyüyor-
du. Ancak özel sektörün büyük birbölümü hâlâ ticarete ve küçük
sanayie yatınm yapıyordu. Böylece sermaye dağüıyor ve hacmi-
ne oranla birikim oranı düşük kabyordu. Devlet bankalan, bu sa-
nayie, verimli olup olmadıklarınabakmadan ucuz kredi sağlıyor-
du. Bu kredilere dayanarak, az sermaye ile geniş yatınm yapmak
gelenek haline gelmişti. Ne var ki bu krediler sadece devlet ban-
kalanndan değil. aym zamanda dışandan geliyordu:
1958'de 358 milyon doiarhk bir kredi alabilmek için hükümet
IMFile"istikrarprograını" imzaladLBuanlaşmayla Türkiye, ka-
mu finansmanlannı azahmayı, fiyat kontrollerinin kaldınlması-
nı, paranın değerini bir dolara karşı 2.00 TEden 9.00 TL'ye çıka-
ran bir devalüasyonu ve ithal mallan için bir ticaret serbestisi ta-
rumayı kabul etti. Devalüasyon, yabancı sermaye yannmlanm hız-
landırdı. 1960 askeri darbesinden sonra. planlı ekonomiyle, gelir
dağdımındaki adaletsizliği azaltmak hedeflenirken bir taraftan da
sanayileşmeye hız verildi. Yerli-yabancı sermayenin ortak yatı-
mnlanyla ağır sanayi geliştirildi. Holdingler kunıldu. îç pazarda
tekelleşme küçük sanayiin ve esnafin aleyhine oldu.
Devalüasyon, ithalatı azaltmadığı gibi, ithalata dayanarak ge-
lişen sanayiin maliyet fıyatlannı yükseltti. enflasyonu körükledi.
Milli Birlik Komitesi fiyatlan ve ithalatı kontrol altına aldı, bu da
bazı sektörlen durgunluğa sürükledi. 1962'de IMF ile Dünya Ban-
kası'nın kurduğu konsorsiyum, verilen 340 milyon dolar kredi-
nin çokuluslu şirketlerin, özel sektörün projelerine aynlmasını
sağladı. Devlet projeleri akim kaldı. İthal ıkamesi projeleri sonuç
vermedi. 1968'de dış ticaret açığı 262 milyon dolara ulaştı. Üre-
tim araçlan itiıalatının getirdiğı bu kriz yeni kredflere yol açte
1968'de 397 mtyon doJaf, 1970'te 950 milyön dolar. Buna'karşılık
Türk hükümeti IMF'nin yüzde 66 devalüasyon teklifini kabul et-
ti. Aynca bu kredi kısa vadeli ve yüksek faizli bir krediydi.
Butarihlerde, arnkkrediler Amerikan ürünlerine pazaraçmak-
la beraber, dünya bankalanna kâr sağlamak hedefıyle veriliyor-
du. 1973 ile 1977 arasında Türkiye ödeme kabiliyetini çok aşan
öîçülerde borç aldı. 1967 ile 1977'de borç veren bankalar dış ti-
caret açığını kapatmak için 7 milyar dolar kredi verdüer. (Kemal
Derviş ve S. Robinson - Türkiye'de Döviz Bunalımı Üzerine Bir
înceleme, DünyaBankası Ofıs Memorandumu, 19 Haziran 1979.)
Tûrkiye'nin dış borcu. 1977'de 13 milyar dolara ulaşmışn. Döviz
rezervleri tükenmiş, bütçe açığı 52 mih/ar TL. enflasyon yüzde
48 oranındaydı. O güne göre bunlar korkunç rakamlardır. IMF, *
Adalet, Selamet, Milliyetçi Hareket partilerinden oluşan üçlü ko-
alisyonun borç taleplerini reddetti. Yüzde 25 devaifiasyon üzerin-
de ısrar etti. 1976 Jamaika toplantısmdan sonra IMF, borç alacak
ülkelerin kredibilitesini ölçmek ve yeşil ışık yakmak rolünü üst-
lendi, kredi koşullan da zorlaştınldı: Dışa açik bir liberal elamo-
vaiüasyt>n), faiz oranlannın yükseltümesi, kamu harcamalannm
azaltüması. ücretkrin düşük turulmasıve yabancı sermayenin teş-
\iki, borç almak için kabulü kaçınılmaz koşuüardır. Doğurduğu
korkunç sonuçlara ve bütün eleştınlere bakmayarak IMF'nin hâ-
lâ bütün borç isteyen ülkelere sunduğu reçete budur.
1978'de, "ffiz sosyanst programlara borç venneviz" diyerek
IME, Ecevit hükümetine yeşil ışık yakmayı reddetmiştir. Hükü-
met bir süre direndikten sonra, sanayiin durmasmı göze almadı-
ğı için yüzde 40 devalüasyonu kabul etmış, dolann değeri 25
TL'ye çıkmıştır. IMF buna rağmen kredi vermeyince, 1979'da
ıkinci bir devalüasyon yapdmış, yüzde 88 oranında devalüasyon-
la dolann değeri 47 TL'ye çıkmıştır. Buna karşıhk OECD'den ve
Dünya Bankası'ndan 1.00 milyar dolar kredi alınmışhr.