Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 7 AĞUSTOS 2001 SAU
14 KULTUR kultur(â cumhuriyet.com.tr
SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL
Shakespeare'le düşünmek• Şu içinde yaşamakta
olduğumuz bunaltıcı yaz
günlerinde, atmosferdeki
boğuculuğa çeşitli
boyutlardaki "erk"
tutkumuzun saldığı buhar
da katkıda bulunuyor gibi
geliyor bana.
Shakespeare'le düşünmek
kesinlikle ferahlatmıyor
insanı. Dünyanın ve
toplumumuzun her
düzleminde "duyarlı
dengeler"in kurulmasının
gitgide güçleştiğini
gösteriyor.
Erke ulaşmanın da kazanılmış er-
ki korumanın da yollan dikenlerle
kaplıdır. Erk sahibi olan, bir ip cam-
bazı gibi kurmak zorunda olduğu
"duyarhdenge"yi koruyabildiği sü-
rece. ısterpolitik istertoplumsal, is-
terse daha küçük topluluklar bağla-
mında olsun. kendisinin ve erkine
bağlı olanlann esenliğinı koruyabi-
lir.
Toplumsal tarih ve edebiyat yapıt-
lan "duyarb denge"nin bozulduğu
anlarda erk sahibi kişinin nasıl tepe-
taklak olduğunu. onun erkine bağlı
olanlan da nasıl tepetaklak ettiğini
gösterır. Başka güçlerin etkisini kü-
çümsemek. erke susamış başkalan-
nın fırsat kolladığını gözardı etmek.
dalkavukluğu ve yalancı sevgi/bağ-
hlık gösterilerini gerçek saymak. erk
sahibinin kendisini tann düzeyine
yerleştirdiğini gösterir. Oysa artık
kişi. erkinın doruk noktasında degil,
"zaaPın başlangıcındadır. Shakes-
peare. sıradan bir ölümlü olduğunu
unutan erk tutkunlanna yaman birbe-
del ödetır.
Çığrmdan çıkmış bir zaman bu. Ey
kör talihim benim!
Bana düşmez olaydı dünyayı dü-
zeltmek.
Danimarka bir zindandır üniver-
siteli Prens Hamlet ıçin. Erkinin do-
ruğundaki kral babası
tt
uyku sırasın-
da" öldürülmüş, erki "katil amca"
Claudius. dul kraliçeyle evlenerek ku-
şanmış, Danimarka'da bir otorite
boşluğu olması olasılığından yarar-
lanan Norveç Prensi Fortinbras, uzun
yıllar önce Danımarka'nın ülkesin-
den aldığı topraklan gen kazanmak
için çete düzeninde savaşa gecmiş-
tir. Katil Kral, "lasadevre" yaparak
"tahtla arasına gjrdiği" Hamlet'i
Danimarka'ya rutsak etmiştir. Top-
lumunun esenlığini düşünen Ham-
let ise altüst olmuş, "duyarlı den-
ge"yi yeniden kurabilmenin olanak-
sızlığını yaşar. Sıradan bir "ötaunlü"
olduğunun bilıncine varan tek kişi-
dir oyunda. Dalkav ukluğun, işgü-
zarlığın, saray dalaverelerinin, çıkar
kaygılarının dostu düşmana dönüş-
türdüğü bozbulanık ortamda, Saray
Nazın Polonius'un oğlu Laertes bi-
le isyan çıkartıp kral olmaya çalışır.
Sonunda herkes ölüp de Danimar-
ka'da tahta çıkacak kimse kalma-
yınca, erk "altin tabak" içinde Nor-
veçli Prens Fortinbras'a sunulur. Da-
nimarka, Danimarka'yı yok etmiş-
tir.
N'olur amca bir hoca tut da soy-
tanna yalan söylemeyi öğretsin. Ya-
lan nasıl söylenir öğrenmek istiyo-
rum.
Kral Lear erk sarhoşudur. Devle-
ti uzun yıllar başanyla yöneten bu
yaşlı kral artık sorumluluklarından
sıynlmak ister. Sorumlulukla yetki-
nm birbirinden aynlamayacağını bil-
mez. Üç kızını çağınp kendisıne
olan sevgilerini iyi dile getirebilir-
lerse ülkesini onlar arasında paylaş-
tıracağıru söyler. Dalkavukluğa açık
çağn çıkarmaktadır. lki büyük kız
abartmalı sevgi sözleriyle babalan-
nın "tannhk" oyununa katıhrlar. Kü-
çük kız ıse bu küçültücü yanşmaya
katılmayı reddettiği için Lear tara-
findan cezalandınlır. Topraklan pay-
laşan iki büyük kız "erk"ini kendi-
lerine sunan yaşlı ama şımank ba-
balanna kısa sürede sıradan bir bu-
nakmışçasına davranmaya başlar-
Gidgud
lar. Hiç beklenmedik anda ulaştık-
lan erk, içlerinde sessizce yaşattık-
lan tüm tutkulann ortaya çıkması-
na neden olmuş, sonunda her ikisi
de Gloucester Kontu'nun "piç" oğ-
lu Edmund'un "erk" tutkusunun
araçlanna dönüşmüşlerdir. Lear ise
"dürüst" kızı Cordelia'run, kendisi
tarafından azledilmesine karşın
Kral'ını en düşkün günlerinde bile
yalnız bırakmayan Kent Dükü'nün,
doğrulan yüzüne söylediği ıçin onu
çok kızdıran Soytan'sınuı değerini,
dayanılmaz acılardan geçtikten son-
ra, "tann" değil, sıradan bir insan ol-
duğunun bilincine vardığı son nok-
tada anlayacaktır. Ne ki Lear'in er-
kini yanlış ellere vermesinın bede-
lirü yalnız "aldatan" ve
t
*aJdanan"lar
değil, doğrulan görebilenler. dürüst-
lükten aynlmayanlar da ödeyecek-
tir. Güçlü bir krallıktan geriye taru-
mar olmuş bir ülke kalmıştır.
Beni mahmuzlayan tek şey kendi
yükselme hırsım!
Macbeth Iskoçya'nın en yiğit, en
güçlü, en yetenekli beylerindendir.
Ulke dışından destekli bir iç savaşı
bastırmada gösterdiği yetkinlik so-
nucu krallığa en yakın aday olduğu-
nu bilir. Ne ki Kral Duncan kendi oğ-
lunu tahta varis ilan eder. Ölesiye is-
tediği ve hak ettiği erke uzak düş-
meyi kabullenemeyen Macbeth, ca-
navarca bir eyleme girdiğini bile bi-
le, şatosunda konuğu olan, aynı za-
manda akrabası Kral'ını "faüi meç-
hul" süsü vererek öldürür. Kral'ın
oğullannın kendi başlannı yitirmek-
ten korkarak kaçmalanyla taht Mac-
beth'e kalır. Önceleri çevresirü aldat-
mayı başaran bu bir zamanlann dü-
rüst kahramanı, "erk"i ele geçirdi-
ği andan sonra "erk"i yitirme kor-
kusu yaşamaya başlar. Erkini zayıf-
latabileceğini düşündüğü tüm odak-
lan canavarca ortadan kaldırma aşa-
masında maskesi düşer. Iskoçya ka-
na bulanmış, yeni bir iç savaşın eşi-
ğine gelmiştir. Kendi şatosunun in-
sanlannm bile onu terk ettiği nok-
tada Macbeth, kendisini bile bile içi-
ne soktuğu karabasandan uyanarak
sıradan bir "öKkmlü
1
' olduğunu anım-
sar:
.„ Hayat dediğin ne ki:
Yüriiyen bir gölge, bir zavallı kuk-
la bu sahnede:
Bir saat boy gösterip, boyun kınp
gidecek!
Bir daha da duyulmayacak arûk
sesi.
Bir aptalın anlattığı bir masal bu:
Kuru gürültüler, deli saçmalany-
la doiu.
Macbeth kısa bir süre sonra ça-
tışmada ölür. Onun erk tutkusu-
nun bedelini tüm toplum ödemiş-
tir.
Şu içinde yaşamakta olduğumuz
bunaltıcı yaz günlerinde, atmosfer-
deki boğuculuğa çeşitli boyutlarda-
ki "erk" tutkumuzun saldığı buhar
da katkıda bulunuyor gibi geliyor
bana. Shakespeare'le düşünmek ke-
sinlikle ferahlatmıyor insanı. Dün-
yanın ve toplumumuzun her düzle-
minde "duyarh dengeter"in kurulma-
sının gitgide güçleştiğini gösteriyor.
Aldatanın da aldananın da, doğru-
lan söyleyenin de doğrulan duyma-
yı istemeyenin de tepetaklak olma
tehlikesini...
Bir Coca-Cola açsam, zamanın
çığrmdan çıkmışlığını unutabilir mi-
yim?
• 2 Ağustos Perşembe,
doğduğu New Orleans'ta
Armstrong'u anmak
amacıyla düzenlenen 4 günlük
Satchoma Yaz Festivali'nde, sanat
sergileri, bando gösterileri, zenci
Roman Katolik Kilisesi St.
Augustine'nden 'Jazz Mass'
cemaatinin adına verdiği
özel konserlerin yanı sıra
New Orleans
Üniversitesi'nde gün
boyu müzik yaşamı
üzerine seminerler yer
aldı. Aynca, New Orleans
Havaalam'nın resmi yeni ismi
"New Orleans Uluslararası Louis
Armstrong Havaalam" olarak
değiştirildi.
New Orleans, Armstrong'un 100. doğum gününü kutladı
Cazuı çatlak sesli devi
Kültûr Servisi - Çatlak sesi,
sımsıcak gülümsemesi, elin-
den düşünnediği trompetiyle
kitleleri büyüleyen cazın ba-
bası Louis Armstrong, caz dün-
yasındaki takma adıyla 'Satc-
homa'nın 100. doğum günü
New Orleans'ta kutlandı.
2 Ağustos Perşembe, doğdu-
ğu New Orleans'ta Armst-
rong'u anmak amacıyla düzen-
lenen 4 günlük Satchoma Yaz
Festivali'nde. sanat sergileri,
bando göstenleri ve özel kon-
serlenn yanı sıra müzik yaşa-
mı üzerine seminerler yer aldı.
Aynca, New Orleans Havaala-
m'nın resmi yeni ismi "New
Orleans Uluslararası Louis
Armstrong Havaalanı1
* oldu.
Festival koordınatörü Jackie
Harris, yaptığı konuşmada,
Armstrong'dan övgüyle bah-
setti: "Müzikal dehasnun yanı
sıra müziğin rotasını dcğiştircn
bu dev müzik elçisi, aynı za-
manda eşitsizliklere ve aynm-
lara da karşıyduYeteneğini in-
sanlarla paylaşmaktan çekin-
meyen genç kuşakian yetiştir-
mek ve cazın devamını sağla-
makiçin ölümünden sonra mi-
rasıyla fınanse edilen bir vakıf
kuran Armstrong, cazuı ve in-
sanhğuı unutulmaz simasrydı."
Chicago'da Oliver King'in
Creofc caz gnıbuna katıldıktan
sonra Bessie Smith, EUa Fitz-
gerakl'dan BennyGoodman ve
Duke EUington'a kadar birçok
ünlü şarkıcı ve müzisyenle ça-
lışan Armstrong, 'Amerika'mn
iyi niyet elçisi'olarak üç kıtada
çalıştt. 1963 'te 'çatiaksesli' ola-
rak nitelendirilen Annstrong
'HeUo,Dofly\ 1968'dede'What
a VVonderfull VVorld' adlı kla-
siğiyle hafızalara kazındı.
BM Genel Sekreteri Kofi An-
nan, festival dolayısıyla
yolladığı mesajda "O, yoksul-
luğu ve bizi zenginleştiren, bu
müziği hiçe sayanlan yendL He-
pimiz muhteşem sesivemüzi-
kal yeteneğiyle insanhğı mut-
hıhığa davet eden bu adamı kut-
lamaya cağuıyorumw
dedi.
Seigmund rolü Domingo yerine Robert Dean smith'e verildi
Bayreuth
Festivali'nde
anlaşmazlık
Kültür Servisi - Bayreuth Festivali, festi-
valin kendisinden çok sahne arkasında ya-
şanan anlaşmazlıklanyla konuşuluyor. Ope-
ra sanatçısı Placido Domingo, Bayreuth Fes-
tivali'nın direktörü Wblfgang Wagner ile
anlaşmazlığa düşmesi nederu\ le festıvale ka-
tılmayacağını söyledi. Domingo'ya bu yıl
RJchardWagner'in 'DieVVaOdire' adlı ope-
rasında Seigmund rolü önerihnişti. Ancak.
yaşananlardan dolayı rol, Robert Dean
Smith'e verildi. Anlaşmazhğın, Wolfgang'ın,
Domingo'nun provalara yeterince zaman
ayıramamasındanduyduğu memnuniyetsiz-
likten kaynaklandığı bildirildi. Domingo, Der
Spiegel'e verdiği demeçte. "BajTeuth'aüç
yâda dörtyıl daha kaüuna>ı düşünüyordum.
Ama VVagner bu yü Berlin'de vereceğim bir
konser nedenhie provalara kanlamayacak
olmamı kabullenemedi. Ona karşı hiçbir
kişisel hıncım yok. Yauuzca 80 yaşında bir
adammbuiştebuderecekat obnasıçok aakfa.
Hiçbir şe> insanlannbirbirine 'Bu adam ne
zaman gidecek' diye sormasuıdan kötü ola-
maz" dedi. Wagner ise yaşanan anlaşmaz-
lığı trajik' olarak nitelendirdi.
Almanya'mn Bavyera eyaletinin Bayre-
uth kasabasında gerçekleşen festival, ilk
kez 1876' da kompozitör Richard Wagner
"tarafından düzenlenmişti. Çalışmalan ve
festival için en uygun yerin Bayreuth oldu-
ğunu düşünen Richard Wagner'in ölümüy-
le yerini eşı Cosima doldurmuş, sonra da fes-
tival direktörlüğünü çocuklan ve torunlan
devralmıştı. 1951 'den beri yönetimi elinde
bulunduran Wolfgang Wagner ise, festiva-
li 1933-1945 yıllanndaNazi birliklerinden
uzak tutarak o yıllarda saygınlık kazanmış-
tı. Bu yıl, 81 yaşındaki VVagner'in, Bayre-
uth yönetimi üzerindekı kontrolünü bırak-
mayı reddetmesiyle tatsızhk yaşanmıştı.
Placido Domingo festivale kaolmayacak.
Festivale kızı Katharina ile katılan VVagner,
Der Spiegel'e "Yaşunla birlikte, çıkan gö-
rüşaynhldan, Bavrarthdevrininbittiğinigös-
teriyor gibi" dedi. Wagner, ailesinden ge-
len tüm tepkilere rağmen yine de direktör-
lüğü bırakmaya niyeti olmadığını belirtiyor.
Bu yıl, festival idaresi, Wagner'i yönetimi
kızı Eva Wagner-Pasquier'e bu^kması için
ikna etmeye çalışmış, ancak O, görevini ya-
şam boyu sürdürme hakkı bulunduğunu öne
sürmüştü. Kızı ise, babası, direktörlüğü bı-
rakana kadar, bu görevle ilgilenmediğini
belirtti. Wolfgang Wagner'in Stuttgart Dev-
let Operası'nın direktörü KlausZehelem ile
işbirliği yapan yeğeni Nike ise direktörlük
için önerilen isimler arasında yer alıyor.
Wagner'in yöneticiliği, fazla muhafazakâr
olmakla eleştirilmiş ve bazı sanatçılar, onun
otokratik tarzı ve biryıllık kontrat önerme-
sinden yakınmışlardı. Wagner ise tüm bu
eleştirileri reddederek tek kaygısının festi-
valin geleceği olduğunu belirtiyor.
YAZIODASI
SELtM İLERİ
Mevlanâ ve Ekonoml
Ahmet Hamdi Tanpınar, Beş Şehir adlı baş-
yapıtında Konya'yı dile getirirken, 699 yılının o
müthiş günlerinden de söz açar.
'Başka bir görüngeden' okumadığımızda ko-
lay kolay kavrayamayacağımız bir duyuş ve dü-
şünüştür burada yorumlanan.
Anadolu, "Moğol tahsildarlannın" pençesine
düşmüş; korkuyla yaşamakta, kovuklarda mağa-
ralarda oturmakta, kıtlık içinde, kemirecek ot bu-
lamamaktadır. Zulüm ve veba Anadolu'nun ezgin
insanını bir anda yakalamıştır. Artık hertüriü fela-
ket toprağa üşüşmekte, insanlan insafsızca tü-
ketmektedir.
Bu dehşettablosunun tek aydınlığını, Huzurro-
mancası, Mevianâ'nın şahsında ve eserinde gö-
rür. Mevlanâ, aşktan konuşarak, birçok yoksun-
luğa seslenmekte, birçok endişeye ümidin sesini
duyurmaya çalışmaktadır.
Şiiri inkâr eden Mevlanâ, yeryüzünün en tuhaf,
en etkileyici şiirlerinden birini söyler. O, yıkım ve
yıkılıştan söz açmaz görünmesine karşın, bitmez
tükenmez bir aynlık acısını seslendirir...
Tanpınar, şu harikulade yorumu yazmaktadır:
"Onun dünyası hareket halinde bir dünyadır. Bu-
rada her şey yaratıcı aydınlığın ve aşk'ın kendisi
olan Allah 'ın etrafında döner, ona doğru yükselir,
onda kaybolur, ondan doğar ve aynlır, tekraronun-
la ve birbiriyle birieşir. Her şey burada birbirini öz-
ler, birbirinin aynıdır, birbirine cevap verir. Bu mah-
şerde ne öldüren, ne öldürülen, ne seven, ne se-
vilen birbirinden fark edilir."
Öldürenle ölenin iç içeliği, yine de Moğol tahsil-
darlannın getirdiği yıkımdan ayn tutulur. Zaten Mo-
ğol tahsildan, bir simge gibi, Anadolu'daki insan-
lann, öldürenle ölenin dışında tutulmuş, öyle vur-
gulanmıştır.
Kimse Moğol tahsildarını özlememiş, kimse
onunla 'aynı' olmamıştır. O, yarattığı korkuyla, zu-
lüm ve vebayla bir tutulmuş gibidir. Doğrudan
doğruya "mahşer"dir.
Daha 699 yılında felaketin yıktığı insanlar, umar-
sız zamanlarında, Mevlanâ'da aşk'ın ve ümidin
sesini işitmeye koyulurlar. Tanpınar'agöre "bu ses
bir bahar rüzgân gibi" dalgalanmış.
öyle olmasa bile, Tanpınar'ın sesi böyle tasvir
etmesi ne kadar anlamlı. IMF'nin boyunduruğun-
daki, "sosyalpatlamalar"\ durdurabilmek için dış
sadakaya "müjde-müjde!" çığlıklan atan 'günü-
müz'e her defasındakinden daha anlamlı geliyor.
Konya'yı yazan şair ekliyon
"Dışandan o kadar çok şeyin yıktığı insan, onu
dinledikçe kendi içinde yeniden doğar."
Peyzaj oylesine karanlıktır kı, Anadolu'da birsi-
luet yakalamak artık olasız, bir seçik şekil görebil-
mek neredeyse olanaksızdır. Umutsuzluğun bun-
ca yoğunlaştığı bir dönemde, Mevlanâ, "sanki
alevden birdille" aşkı konuşmaktadır. Bütün yok-
sunluklar, çaresizlikler ortasında bu aşk, bir ateş-
se, "dışandan kavurucu gibi görünen ateş içeri-
de bir gül bahçesi olur."
Çünkü "Bu şiirler yazıldığı devirie beraberdü-
şünülürse, batmakta olan bir gemiden yükselen
son dua gibidir." Yanık, yıkık Anadolu, Mevla-
nâ'nın sözünde umut ve bağışlamayı duyumsar.
Bu söze "o kadar akide ve görenek aynlığının, kin
ve kanın arasından yaralı bir hayvan gibi sürûne
sürüne koşar."
Tanpınar'agelince, bütün bunlan özümsemeden
'gün 'e yetiştirilen yanıtlara inanmamakta, gelece-
ğin "her türiü" felakette karanp harap olacağını san-
ki söylemektedir.
Tanpınar'ın şöyle bir cümlesi de var
"Fakat Mevlanâ'nın konuşma şekli, başka idi."
Takvimde h Btrakan:
"Ağır tedavi sanatçıyı mahvediyordu, değnek-
lehe yürümeye çalışıyordu gene de." Taluy Öz-
deş, Artrit ve Sanat kitabından, Okyanus Yayın,
2001.
Adalar'da Kitap Şenliği
I Kültür Servisi - Bu yıl Büyükada'da ilki
gerçekleşecek olan Adalar 2001 Kitap Şenliği
çarşamba günü başlıyor. Toktamış Ateş,
Nermidil Binark, Cezmi Ersöz, Hıncal Uluç,
Mıgırdıç Margosyan, Ataol Behramoğlu, Yıldız
Sertel, Duygu Asena, Zeynep Oral, Osman
Aysu, Füsun Önal, Gündüz Vassaf, Rıdvan Akar,
Mario Levi, Oral Çalışlar ve Celal Başlangıç'ın
katılacağı şenlik 26 Ağustos Pazar günü son
bulacak. Tüm imza günleri ve söyleşiler Saydam
Planet Hotel - Cafe'de gerçekleşecek. (0 216 382
33 66)
Harold Becker yeni Nlm çekecek
• HOLLYWOOD (VARIETY) - Yönetmen
Harold Becker, New Legend Media yapım
şirketi için 'The Lady Killer' isimli filmi
çekecek. Japon yazar Masako Togava'nın 1963
yılında yazdığı bir kitaptan uyarlanacak olan
film, bir dizi korkunç cinayetle şüpheleri üstüne
çeken masum bir adamın esrarengiz öyküsünü
anlatacak.
Jon Voight- Gene VVılder ortaklığı
• Kültür Servisi - Angelina Johe'nin babası
Amerikalı aktör Jon Voight bu aralar yoğun film
projeleri ile ilgileniyor. Voight ilki 1999'da çekilen
Baby Geniuses (Dahi Bebekler) adlı komedinin
devamında rol alacak. Ardından, bu kez daha
yetişkin bir izleyici gnıbuna hitap edecek olan
Cheek to Cheek'in (Yanak Yanağa) adlı filmde
Gene Wilder ile başrolü paylaşacak- Filmin konusu
kendini Fred Astaire sanan bir ruh hastası ile
onun doktoru arasında gelişenleri konu alacak.
Angelina Jolie'nin bir yıldız olmasıyla birlikte
Voight'un da tekrar aranan bir aktör olduğu kesin.
Levvis'in sapıgı öldü
•LAS VEGAS (AP) - Komedyen Jerry Lewis'i
sürekli tehdit eden mahkûm Gary Randotph Benson,
Clark Bölge Hapishanesi'nde yattığı hücrede 4
Ağustos Cumartesi günü ölü bulundu. Benson,
geçen yıl Lewis'e bir tehdit mektubu göndermişti.
Yargıç, mahkûmun psikiyatrik tedaviden geçmesine
karar verip, haziran ayındaki duruşmayı ertelemişti.
57 yaşındaki mahkûmun ölüm nedeni hâlâ
araştınlıyor.