Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 5 AĞUSTOS 2001 PAZAR
• Jlj f j r O - t i - U S H i ' K olay.gorus@cumhuriyet.com.tr
^ k J yar..: Cumhu-
^^r riyet'in 5 Tem-
• muz2001Per-
M şembe tarihli
sayısında tek sütunda çıkan küçük
bir haberin başlığı. Haber tek sü-
tuna sıkışmış ama gözden kaçın-
lacak bir haber değil. Belki gözden
kaçmıştır düşüncesiyle Cumhuri-
yet'in Ankara Bürosu'nun verdiği
haberi burada yinelemek isterim:
"TürkDü Kurumu'ndaki (TDK)
yolsuzluklara yönelik başlatılan
'Akrep' operasyonudavasısanıkla-
nnın yargılanmasına Ankara 2
No'lu DGM'debaşlandı. Esld TDK
Saymanı Mustafa Kurtçuoğlu, zim-
metine yalnızca 140 milyar lira ge-
çirdiğinibelirterek' Harcadım ama
nereye kullandığımı hatırlamıyo-
rum' dedL"
Bazen kısa bir haber ya da çar-
pıcı bir fotoğraf, bir gerçeği orta-
ya koymada özlü ve etkili bir araç
olabiliyor. "Yalıuzca 140 milyar"
başhklı haber de böylesi haberler-
den birisi.
Benim Türk Dil Kurumu ile ta-
nışmam her ay ilgi ve beğeniyle
okuduğum Türk Dili dergisi ile ol-
muştur. Ortaokula başladığım 1976
yılında Türk Dil Kurumu'na bir
mektup yazıp kurumun yayınlany-
la ilgili bilgi istemiştim. Çok değil,
bir hafta-on gün sonra, mektubu-
ma yanıt almıştım.
Zarfın içinden mektupla birlikte
kurum yaymlannın listesini içeren
bir kitapçık çıkmıştı. Bir ortaokul
öğrencisinin beyaz dosya kâğıdına
el yazısıyla yazdığı mektuba kar-
şıhk aldığı "resmi" mektup alıcı-
'Yalnızca 140 Milyar!'
tbrahİm BERKSOY Makine Mühendisi
smı sevindirmez mi hiç? O yıllar-
da aldığım bu mektup beni doğru-
su kuruma sımsıkı bağladı. O yıl,
okulumdan aldığım "öğrendbelge-
si" ile birlikte Türk Dili dergisinin
sürdürümcüsü olmak için kuruma
başvurdum. Sürdürümcülüğümü,
derginin bıçim ve içerik değiştirdi-
ği 1983 yılı başına değin aralıksız
sürdürdüm.
Ortaokul yıllanmdanbu yana her
ay düzenli olarak ev adresime ge-
len Türk Dili dergisindeki yazılar-
dan çok şey öğrendim. Dergi yazar-
lannın duru ve akıcı dilini çok sev-
dim. Şiirleri kendime çok yakın
buldum, hatta defterime benzerle-
rini yazmaya çalıştım. Dergide öne-
rilen kitaplan olanaklarım ölçü-
sünde kitabevlerinden alıp oku-
dum.
Türk Dil Kurumu ve onun güzel
dergisi Türk Dili dergisiyle ilişkim
ve gönül bağım, Atatürk'ün açık va-
siyetine karşın, -Türk Tarih Kuru-
mu ile birlikte- kurumun kapatı-
lıp, askeri darbenin bir "devletda-
iresi"ne dönüştürülmesiyle birlik-
te son buldu.
Temel hak ve özgürlüklerin per-
vasızca askıya alınıp, demokrasi-
nin rafa kaldınldığı o karanlık gün-
lerde, akıl almaz "karalama kam-
panyalan
r>
nın da yönlendirmesiy-
İe, Türk Dil Kurumu'nun hesapla-
rının nasıl "didik didik" edildiği-
ni, onca incelemeler sonucunda en
ufak bir uygunsuzluğa, yolsuzluğa
rastlanmadığını gazetem Cumhu-
riyet'in sütunlannda kim bilir kaç
kez okudum.
Oktay AkbaL tlhan Selçukve di-
ğer yazarlar yeri geldıkçe gerek ta-
nıklık, gerekse anı çerçevesinde
Türk Dil Kurumu'nun bu güzel ve
ilkeli çalışma tarzını yazılanna ko-
nu edindiler.
Askeri darbe yönetiminin "dev-
let dairesi" Türk Dil Kurumu'na
yönelik "Akrep Operasyonu"nu
daha önce basındaki haberlerden
duymuştum. O günlerdeki "öbür
operasyonlar"da olduğu gibi bu
operasyonu da soğukkanlılıkla kar-
şılamıştım. "Umanm bu operas-
yon,-varsa-'daire'dekiyokuzlukve
usulsüzlükleriortaya çıkanrve yan-
hştan dönülür. Daha da önemlisi, bu
operasyon sonucunda, 1932 yüında
Tûrk Dili Tetkik Cemiyeti adıyla
kurulan Türk Dil Kurumu'nun
özerkliği ve bağımsız tüzelkişiliği
kamuoyunda tarüşmaya açılır ve
sonuçta. fazla zaman yitirünıeksi-
zin, Türk Dil Kurumu adındaki bu
'daire'nin varlığuıa son verilerek
Türk Dil Kurumu, yeniden, eskisi
gibi, siyasal baskılann uzağında,
Türk dilinin gelişmesi ve güzelleş-
mesi için özerk bir tüzelkişilik çer-
çevesindeçahşmalanm yürüten say-
guı bir kuruma dönüşür" diye dü-
şünmüştüm.
Gazetede "Yalnızca 140 mih/ar"
başlıklı haberi okuyunca Atatürk'ün
kurduğu Türk Dil Kurumu'nun ge-
rek kuruluş biçimi, gerekse ilke ve
amaçları bakımından ne kadar
önemli ve ne kadar değerli bir cum-
huriyet kurumu olduğunu çok iyi
kavradım. Hele haberdeki "Eski
TDK saymanı Mustafa Kurtçuoğ-
lu, zimmetine yalnızca 140 milyar
lira geçirdiğini belirterek, 'Harca-
dım ama nereye kullandığımı ha-
tırlamıyorum' dedi" satırlannı oku-
yunca içim "cız" etti.
Ortaokul-lise yıllanmdan bu ya-
na edindiğim alışkanlıklanmdan
birisi de önemli bulduğum kimi
gazete haberlerini/yazılarını kesip
o haberle ilgili olabilecek bir kita-
bın arasına koymaktır.
Yıllar sonra kitaplığımın raflan
arasından o kitabı alıp okumaya
başladığımda o gazete haberi/yazı-
sı, o andaki okuma serüvenime
bambaşka bir boyut katar.
Bu ahşkanhğımın birgereği ola-
rak, "Yalnızca 140 mUyar" başlık-
lı tek sütuna dizilmiş kısa haberi ga-
zetemden kesip Ömer Asun Ak-
soy'un özyaşamöyküsünün anla-
tıldığı "TürkçeKr Hayat" adlı ki-
tabın arasına koymayı uygun bul-
dum.
Ömer Asım Aksoy'un dergideki
"dil yanhşlan" yazılarını öteden
beri hep ilgiyle okudum. Bu yazı-
lar, "anadilbilinci"ningelişmesin-
de bana çok yardımcı oldu. Ömer
Asım Aksoy'un "Dil Yanhşlan"
adlı kitabı ve onun başkanlığında
bir kurulca hazırlanan "Ana Yazım
Kılavuzu" benim hep başucu ki-
taplarunın arasında yer almıştır.
Üniversite eğitimirtAODTÜ Mü-
hendislik Fakültesi Makine Mü-
hendisliği Bölümü'nde tamamla-
dıktan sonra Kayseri'de şu anda ça-
lışmakta olduğûm KİT konumun-
daki kuruluşa iş başvurusu yaptım.
tş başvurum üzerine genel müdür
yardımcısının, benimle kısa bir gö-
rüşme yaptıktan sonra izlenimleri-
ni genel müdüre aktanrken söyle-
diği şu sözler beni hem şaşırtmış
hem de mutlu etmişti:
"Görüşme yaptığım genç maki-
ne mühendisi İngUizce bili\or, ama
daha da önemlisi, Türkçe biliyor."
Genel müdür yardımcısının bu yak-
laşımı, başta Türk Dili dergisi ol-
mak üzere Türk Dil Kurumu'nun
yayımladığı kitaplar aracılığıyla
edinmeye çalıştığım "anadil bilin-
ci"nin artık gündelik yaşantımın
temel değerleri arasında yer almak-
ta olduğunu göstermesi bakımın-
dan beni çok mutlu etmişti.
"Yalnızca 140 milyar" başlıklı
haber, Atatürk'ün kurduğu Türk
Dil Kurumu'nun nasıl tanınmaz
duruma getirildiğini göstermesi ba-
kımından son derece önemli. "Ana-
dilbiBncr ve TürkçesevgisFni ge-
liştirmek ve yaygınlaştırmak gö-
revini üstlenen bir kuruluş bu yol-
daki çalışmalarını yolsuzluklarla
birlikte yürütemez. Ister "devlet
dairesi" olsun isterse özerk bir ku-
rum, Türk Dil Kurumu'nun adı yol-
suzluklarla birlikte anılamaz, anıl-
mamahydı...
EVET/HAYIR
OKTAY AKBAL
Sadako'lanUnutmamak!
"Sadako Sasaki. Hiroşimalı bınlerce küçük kız-
danbın. 1945'teıkiyaşındaymış. Yaralanmamış, has-
talanmamış. Okuluna gidiyormuş güzel güzel. Yıl-
lar geçmiş. Sadako, kentinin her gün biraz daha
düzeldiğini, yeni yapılar yapıldığını görrnüş. On ıki
yaşındayken blrden hastalanmış. Radyasyonun
vücudunda yarattığı onulmaz birhastalıkmış bu. Dok-
tortar, uzmanlarincelemişler, kurtuluş olmadığını an-
lamışlar. On ikı yaşmdaki Sadako ölecek. Kendide
blliyor bunu...
Ama birJapon geleneğine göre kâğıttan bin tur-
na kuşu yapan kişinin dileğı muhakkak gerçekle-
şir. Oyalanması için Sadako 'ya bu inancı veriyorçev-
resi... Mektuplar alıyor bu konuda. Sadako hasta
yatağında başlıyor kâğıttan turnalar yapmaya...
Ben çok uğraştım turnalar yapmaya, yapamadım
o kuşlan. Bir, iki, üç kez katlıyorsun, kıvtnyorsun der-
ken bir kuş çıkıyor ortaya...
Sadako günlerce uğraşmış, yüz, ikiyüz, beş yüz,
altı yüz, altı yüz kırk altı tane kâğıttan turna kuşu
yapmış... Onlar, birbiıierine de bağlanıyor, metre-
lerce uzun bir kuş dizisi çıkıyor ortaya. Sadako Sa-
saki bin tumayı tamamlayamamış. Bin turna yapa-
bilseydi kurtulacak mıydı ölümden? Kimbilir...
On ikiyaşmdaki bir kızın öleceğini bilerek, bin tur-
nayı tamamlarsa ölümden kurtulacağını hayal ede-
rek, umut ederek gece gündüz kâğıttan turna yap-
ması geliyorgözümün önüne. 646'nın bitişi, 647'ye
başlayamamak ve çekip gitmek bu hem güzel,
hem çirkin, hem yüce, hem aşağılık dünyadan." (Hi-
roşimalar Olmasın, Oktay Akbal, Can Yayınlan).
• • •
Yann Hiroşima'ya atom bombasının atılışının
56'ncı yıldönümü. Yüz binlerce insana acımasızca
kıyıldığı gün: 6 Ağustos 1945...
"Hiroşimalar Olmasın" diyor bütün uygar dünya!..
Ama sözler yetmez, yetmiyor, yetmeyecek!
Insanoğlu bir türiıi gerçek bir "insan" olamıyor.
Başka biçimde Hiroşimalar yaratıyor... Işkenceler,
savaşlar, kıyımlar...
Belki bir gün, belki!.. Gerçek insan olabilecek mi-
yiz? DünyacaL
Sadako'nun anısı önünde saygıyla...
Sinan'ın Vasiyeti
Mehmet TABANLJOĞLU Ressam
H
uzur-u Hümayun
Müderrisi ve
Ayasofya Dersi-
amlan Mümey-
yizi Ankaravi
Tabanlızade Hacı MehmetNa-
il "efendi" gibi kalabalık adı
sanı olan Sultan 2. Abdülha-
mid'in hocası bir büyükbaba-
nın torunu olup da din olayla-
nna kayıtsız kalmak kabil mi?
Epeyce önce, 9 Şubat 2001 gü-
nlü Cumhuriyet'te Sayın Oktay
Ekinci, Nakşibendi tarikat şey-
hi Mahmut EsatCoşan'ın Sü-
leymaniye Camisi mezarlığı-
na gömülmek istenmesi ile Si-
nan'ın vasiyetine de uyulmadı-
ğını bir güzel anlatmıştı. Ders
alınacak yazı, "din" olgusuna
benim bir başka açıdan bak-
mama neden oldu.
Muhammet Mustafa nasıl
"son peygamberim" diyerek
lslamın da son din olduğuna
birinci noktayı koymuşsa, Mus-
tafaKemalde laik Cumhuriye-
ti kurarak uluslann din ile yö-
netim döneminin sona erdiği
gereğine ikinci noktayı koy-
muşrur.
Bu iki önemli noktayı sapta-
dıktan sonra dinin, bilinmekle
birlikte hep unutulan dünü ile
bugününü kısaca karşılaştır-
mak iyi olacak.
Işi az vakti bol ve sıcağın
gevşettiği Arabistan insanına
Muhammet'in dehasının o gün-
ler için en büyük buluşu na-
mazdır.
Çölde tanm sınırlı, öteki iş
alanlan dar. Boş zaman ıse is-
temediğin kadar. Çahşmayan-
lar zararlı uğraşlara yöneliyor.
Enerjilerini yararlı eylemlere
yönlendirmek gerekli.
Cebrail "Oku" demiş pey-
gambere. O da beyinlere ayet
okutmakla girişmiş işe. Beden-
leri beş vakit abdest aldırarak
serinletip temizlemeye başla-
mış. Günde 40 rekât namaz ile
devindirdiği vücutlan uyuşuk-
luktan kurtarmış.
Bugün Öyle mi ya? Kırsal ke-
simlerden göçenlerle bir kat
daha şişmiş büyük kentlerin
Müslümanı, geçimini sağla-
mak için hızlı yaşam koşulla-
nna uymak zorunda. Güçleşen
çalışma, uzayan yol, yetişile-
meyen gereksinimler trafiği-
nin yoğunlaşması ibadete firsat
bırakmamakta. Kim ne derse
desin, kutsal inançlannı rama-
zanlarda ve bayramda camiye,
öteki zamanlarda vicdana kal-
dutmıştır.
Durum böyleyken bunalım-
daki insanın sırtındaki sosyal,
siyasal, cinsel, tinsel vb. baskı-
lar yetmiyormuş gibi bir de ya-
kasına çeşitli tarikatların dinsel
baskısı yapışmıştır: Din devle-
ti kuralım, şeriatı getirelim di-
ye... Osmanlı bile hem başlan-
gıçtahem YavuzSultanSdmı'in
hilafeti Istanbul'a getirişinden
sonra Arabistan usulü şeriata ge-
çit vermemiştir. Ikide bir "Şe-
riatisterük" sesleri bundandır.
440 yıl önce Mimar Sinan,
Süleymaniye Camisi imamın-
da aranması gerekli nitelikleri
8 maddelik vasiyetinde sıralar-
ken üçüncü maddede "Latin-
ce'yi bilecektir". Dördüncü
maddede de "Kefere dini (Hı-
ristiyanlık) ile dininıiz Islamı
mukayeseli(karşılaştırmalı) ola-
rak büecektir" demektedir. Bu
ne anlama geliyor? Ayasof-
ya'dan görkemli inşa ettiği ma-
bette ibadeti yüklenen imamın
kişiliğinin, mekânın ve dinin
ululuğuna denk düşmesini, ce-
maatine de yakışır olmasını is-
temek anlamına geliyor. Ana-
nın yavrusunu koruma duygu-
su gibi büyük sanatçılara özgü
yüce bir dilektir bu.
Böyle bir yapıtın sahibi Muh-
teşem Süleyman da adına yakı-
şır birjest ile cami açılışını mi-
marbaşı Koca Sinan a bırak-
mıştır. O Koca Sinan ki külli-
yenin kabristanında kendine
yer ayrılmasını beklememek
yüceliğini de göstermişken ta-
rikatlara yasaklı Atatürk Cum-
huriyeti'nin 8 numaralı Cum-
hurbaşkarunın annesi ve kız-
kardeşi bu mezarlığa gömüle-
bilmiştir, Nakşibendi şeyhiyle
birlikte...
Böylesine bir yol açılınca da
son Nakşibendi şeyhinin sıra-
ya girmesi doğaldı. Çankaya'da
Sezerbulunmasaydı, kimse du-
rumun yakışıksızhğını seze-
meyecekti.
Genlerimizde dine duyarlı-
lık var ya, fırsat düştükçe imam
hatiplilerle söyleşiyoruz. Mi-
mar Sinan'ın imamın iki dini
karşılaştınp değerlendirme va-
siyeti arşivde unutulmuş. Hak-
tır dendiği halde Kuran dışın-
daki kitapların okutuunadığını
öğrendim. Neymiş, okurlarsa
kafalan kanşıp kuşkuya kapı-
lırlarmış.
Ben 18 yaşımda Tevrat, Incil
ve Zebur'u içeren "KhabıMu-
kaddes"in çevirisini okumuş-
tum. Kuşku da duydum: Tann
sözü olmadıklanna. Eğer ço-
cuklar Hıristiyanhğı dikkatle
inceleseler ve başka işlere yö-
neltilmeyip ilahiyat fakültele-
rine gitselerdi, belki içlerinden
bir MartinLutherçıkardı. Opa-
pazın Incil'i nasıl Latince'den
kendi dillerine çevirip anlaya-
rak ibadete yol açtığı gibi Arap-
ça Kuran'ı, Türkçe ibadet dili
olarakkullanmaya başlar, şeyh-
lere ve tarikatçılara yer ve ge-
çit kalmazdı.
Bir sürü gencimiz de kıyıcı
Hizbullah (Allah Partisi) mili-
tanı olmazdı.
Aynca seçim oylan din bezir-
gânlannın alıp sattığı ticaret
metaı olmaktan kurtulurdu da
akıl çağma, atom çağına, uzay
çağına, bilgi çağı ve ötesine
doğru yol alıyor olurduk.
Atatürk'ün 80 yıl önce gös-
terdiği hedef neydi? Birincisi:
"Ordular,ilkhedefuıizAkdeniz-
dir,ileri". Ikincisi: "EymiUet.
Türldye Cumhuriyeti şeyhler,
dervişler, müritler memleketi
olamaz. En doğru en hakiki
tarikat, medeniyet tarikaüdır
(uygarlık yoludur)!.."
PENCERE
O-HAL...
Ertuğrul Özkök'ün yazısında okudum, Birinci
Dünya Savaşı'nda Burma'dan Malta'ya, Mısır'dan
Sibirya'ya uzanan kamplarda esaret çeken Türk-
lerin sayısı 202 bini buluyormuş... , .
Azmi Amcam bunlardan biriydi...
Suriye'de Ingilizlere esir düşüp Mısır'a götürül-
müş...
Pek konuşmazdı esaretten...
Babam iki erkek kardeşin büyüğüydü, önce Şark
Cephesi'ne yollanmıştı, ardından Suriye'ye, boz-
gundan sonra Kuvayı Milliye ve Uşak Cephesi...
Cumhuriyet dönemini yaşayan ailede o günle-
rin artık masala dönüştüğüne ilişkin ortak bir duy-
gu egemendi; ama, İkinci Dünya Savaşı hışım gi-
bi geldi, Türkiye'yi yaladı canavar, yutamadı.
Yaşadığımız güncel dünyada da her şey her şe-
ye gebeliğin sancılannı çekiyor...
9O'lı yıllan düşünün..
Körfez Savaşı'nı!..
•
Körfez Savaşı bölgeye kanlı tohumlarını ekti, et-
nik çatışmayı fiştekledi.
90'lı yıllarda Güneydoğu Anadolu'ya yönelik em-
peryalist yatınm, gerilla savaşıyla Anadolu harita-
sını değiştiımek üzerinedir...
Başaramadılar.
Emperyalizmin umudunu Anadolu'da söndür-
dük, üstelik daha korkunç birtehlikeyi de aştık...
Neydi o?..
Irtica Başbakanlık koltuğuna oturmuş, koalis-
yon hükümetini kurmuştu..
28 Şubat olmasaydı, bu kara serüven nasıl so-
nuçlanırdı, bilinemez.
9O'lı yıllar etnikçi savaşla irtica saldırısı arasında
kurulan salıncakta yaşandı.
2000'lerin başında ülkeyi altüst eden ekonomik
krizlerde geçmiş on yılın sırtımıza vurduğu yükle-
rin payı büyüktür.
Bu fırtınayı da atlatacağız...
Ama nice acı, kan, gözyaşı ve çekilecek çileler
pahasına...
•
1990'lı yıllarda koalisyon iktidanyla Türkiye'nin
yazgısına egemen olan partinin kapısına kilit vu-
rulmasının anlamı büyük...
O günlerin Başbakanı bugün yasaklı...
Ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bu kararla-
n onaylamıştır...
Mahkeme kararlan onaylamasa da bir şey de-
ğişmezdi; gerçeğin altını Avrupa'daki bir kurumun
da çizmesi içerdeki mandacıları çarptı...
Çevremiz ateşten gömlek...
Güneyimizde Kudüs savaşlan süriiyor, Balkan-
lar bitmek tükenmek bılmeyen kanlı çalkantılarla
sarsılıp, bozulup, çatırdıyor...
•
Gençliklerini savaşlara gömen babam ve amcam
gözlerini açıp bugünkü Türkiye'de yaşanan ay-
mazlığa baksalar şaşkınlıktan donakalıriardı.
2000'li yıllar hışım gibi girdi Türkiye'ye, adı de-
mokrasi olan bir rejimde ve tarih bilincinden yok-
sun yönetimlerin ortak körlüğünde çalkalanıyo-
ruz...
Yalnız Güneydoğu Anadolu değil, bütün ülke
olağanüstü hali yaşıyor...
ITALYAN KULTUR MERKEZI
MeşrıHiyetCad. 161 Tepebaşı T e l : 2 9 3 9 8 4 8 - 2 5 1 8 9 6 9
HIZLANDIRILMIŞ YAZ DÖMEMİ
İTALYANCA DİL KURSLARI
6 - 3O AĞUSTOS
HAFTA ARASI KURSIARI, HAFTAOA DÖRT GÜN ÜÇER SAAT
Pazortesi-Salı-Çortombo-Ptfemb»
1t.0O-14.00/ 1S.OO-1B.OO/ 18.3O-21.30
AYRICA; 2 5 AĞUSTOS - 3O EYLÜL
HAFTA SONU HIZIANDIR11M1Ş KURSLAR
HAFTADA İKİ GÜN DÖRDtR SAAT
Cumart»si ve Pazor / 1O.OO-14.00 €irası
Knyttor Hoftp Aran 09.00 - U.30, Hafta Sonu 10.00 • 1440 Aran
•« DONİMUkKUtS HAFTA Kİ VI HATTA SONU 1M.QOO.000.-Tl
KURS UCIITİ KAYIT SIKASINDA ODINIt (VI k l l BESÎM)
Evlendik. Mutluyuz
BERRAK YÜCEKAL
SAMURAY TUNCER
4 Ağustos 2001 Kalender Orduevt
Son Ayloınn En Çok Konvtşuloın Romarn
YAYINLARI
JSYAN GUNLER1NDE
AŞK
2 ayda 100.000 kişi okudu
3. baskı kitcıpçıicırdcı
OKURLAR1M1ZA TEŞEKKUR EDERIZ
3 bas